Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Bölüm: İlk Karşilaşma

@peteichor_

"Bu uyuz adamın yeşil gözleri kalbimi hızlandırmıştı. Bir rengin kalbimi hızlandırabilecek güçte olması beni korkutuyordu. Bir renk neden kalbimizi hızlandırırdı? Renkler kalbimizi hızlandıracak kadar güçlü müydü?"


1. BÖLÜM: İLK KARŞILAŞMA


"Adel! Uyansana kızım ya geç kalıyorsun bak."


Yine gözlerimi Güneş'in kulağımın dibinde bağırması, pardon cırlaması ile açmıştım. Bu kız her sabah düzenli olarak beni bu şekilde uyandırmayı kendine görev bilmiş gibiydi. Güneş sayesinde bir alarma ihtiyacım yoktu. Güneş, bir alarmın yapabileceği tüm işlevlere sahipti.


"Tamam Güneş! kalkacağım biraz daha yatayım. Yalnızca beş dakika!"


Güneş’in elindeki yastık kafama inmeden önce yeniden öfkeli, bir o kadarda heyecanlı sesi kulaklarıma dolmuştu.


"Yat yat! sonra geç kalınca ağlama ama."


Tekrardan Uyuma umudumu kaybettiğimde pes etmiştim. Eğer sizin uyanmanızı mesele haline getirmiş bir arkadaşınız varsa ne yapar eder sizi o yataktan kaldırırdı. Bu gerçekle yüzleşmenin vakti gelmişti.


"Of tamam ya kalkıyorum."


Yastıktan kafamı güç bela kaldırdığımda karşımda düğüne gidercesine süslenmiş bir Güneş


görmeyi beklemiyordum. Güneş'in abartılı elbisesi ve gelinin kız kardeşi makyajıyla gözlerim


şaşkınlıkla büyümüştü.


"Oha!"


Güneş, telaşla bana döndü.


"Ya ne oldu? Olmamış mı? Adel konuşsana kötü mü olmuşum?"


"Çok güzel olmuş da-"


Güneş sabırsızca sözümü kesmişti.


"da?"


Hala ona sorgulayıcı bakışlar atarken, şaşkınlıktan iki karış açılan ağzımı kapatmak için insan


üssü bir çaba veriyordum.


"Nereye gidiyorsun sabah sabah bu ne hal?"


Güneş bana göz devirdiğinde, şaşkın bakışlarım Güneş'in üstünde gezmeye devam ediyordu.


"İş görüşmesine gidiyorum dün söyledim ya!"


Tekrar Güneş'i baştan aşağı süzdüğümde; ne kadar abartılı giyindiğini bir kez daha fark ettim.


"Tamam da nasıl bir iş bu böyle?"


Güneş eliyle saçlarını düzeltirken gülümseyerek yeniden bana döndü.


"Bir holding işte! Söyledim ya asistanlık başvurusu yaptım. Bakalım ne olacak? Neyse ya


tutma beni! Ben çıkıyorum, sende hemen hazırlan sonra işe. Geç kalıyorsun bak!"


Güneş susmak bilmediğinde; artık konuşmam gerektiğini düşünerek araya girdim. Bu kızın


sözüne atlamadıkça sıra bana asla gelmezdi biliyordum.


"Sabah sabah ne konuştun! tamam kalktım. Hadi başarılar, habersiz bırakma beni."


Kalktım ve Güneş'in yanaklarını sulu sulu öptüm.


Çatlaktı ama seviyordum ne yapayım?


"Ya kızım makyajımı bozacaksın hadi görüşürüz öpüldün."


Gülümseyerek Güneş'in evden çıkışını izledim, nihayet çıkmıştı. Güneş’in gidişinin ardından


vakit kaybetmeden banyoya doğru adımladım. Kısa bir duşun ardından saçlarımı yapmış,


üzerime kırmızı V yaka bir tişört, altıma da siyah bir pantolon giymiştim. Son olarak yüzüme


hafif bir şeyler sürdükten sonra çantamı da alıp evden hızla çıktım ve staj yaptığım okula


gitmek üzere otobüs durağına yürümeye başladım.


Otobüs durağına geldiğimde, gözüm


saatime kaymıştı. Gerçekten beş dakika daha uyusam geç kalabilirdim. Güneş'e bir ara


teşekkür edecektim. Otobüsüm geldiğinde akbilimi basıp içeriye girdim. Kulaklığımı


kulaklarımla buluşturduktan hemen sonra akıp giden yolu izlemeye başladım. Yarım saatin


sonunda, okula beş dakika olan durakta otobüsüm durmuştu. Aceleyle inerek hızlı adımlarla


okula yürümeye başladım. Saat tam sekizi elli geçiyordu. Okula geldiğimde, cebimden


anahtarı çıkarttım. Bugün cumartesiydi her cumartesi başka bir öğretmen nöbete kalırdı.


okulu o açar o kapatırdı. Bu haftada sıra bendeydi. Müdüre hanım ailesi çalışan çocuklar için


cumartesileri böyle bir uygulama yapmıştı. Stajyer olmam nöbete kalmama engel değildi.


Bende diğer öğretmenler gibi nöbet günlerimde okula geliyordum. Kapıyı açtım ve okulun


içinde giydiğim terlikleri dolabımdan çıkartarak giydim. Daha sonra bir sınıfı açmakla güne


başladım. Sınıfı güzelce toplayıp pencerelerden temiz havanın içeriye dolmasına izin


verdikten sonra açtığım sınıftaki renkli sandalyelerden birine bedenimi bırakıp öğrencilerin


gelmesini beklemeye başladım. Bugün az kişi olacağı için bir sınıf yeterliydi. Genelde


cumartesi günleri yalnızca aileleri çalışan çocuklar geldiğinden bir öğretmende bugün için


oldukça yeterli oluyordu. Çok geçmeden duyduğum kapı sesiyle hızla kapıya ilerledim.


"Hoş geldiniz!"


Çocuklar gelip belime sarıldığında karşımda gördüğüm iki anne, çocuklarına gülümseyerek


bakıyordu. Çocuklara kendimi sevdirmek konusunda oldukça iyi olduğumu düşünüyordum.


Burada henüz birkaç haftadır staj yapmama rağmen, neredeyse öğretmenlerden daha çok


sevilmiştim.


"Merhaba bir sorun olursa ararsınız değil mi? yine gelip ben alacağım oğlumu, bilginiz olsun.


Beş gibi gelirim."


Adı Eymen olan çocuğun annesinin sesiyle, bakışlarım karşımdaki esmer, kısa saçlı kadını


buldu. Hafifçe gülümseyerek başımı salladım.


"Tabi merak etmeyin."


Kadın başını sallayıp bahçe kapısından çıktıktan sonra dönüp el sallayarak arabasına binip


uzaklaştı ve çok geçmeden gözden kayboldu.


"Bende 6 ya kadar alırım kızımı. Size emanet, en ufak sorunda telefonum açık arayın lütfen.


“Görüşürüz güzelim!"


Nehir annesine gülümseyerek el salladı.


"Görüşürüz anne!"


Nehir'in annesinin sesiyle bu kez de bakışlarım kumral, uzun saçlı kadını buldu. Başımı sallayarak gülümsedim.


"Tabi aklınız kalmasın."


Kadın başını salladı ve yürüyerek okuldan uzaklaştı. E tabi kiminin arabası vardı, kimi ise bizim gibi yürüyordu! Hayat işte...


"Hadi bakalım ballarım içeriye gidelim ve diğer arkadaşlarınızı bekleyelim!"


Bana cevap vermeden içeri geçip dolaplarından okul terliklerini alıp giymeye başladılar. İkisi de çok akıllıydı ve beni pek yormazlardı. Tam içeri geçeceğim sırada kapı sesi yeniden kulaklarıma doldu. Birkaç öğrenciyi de bu şekilde karşıladıktan sonra tamamen sınıfa


geçmiştik. Tam sınıfa geçmişken kapının sesiyle yeniden ayaklandım.


"Çocuklar bekleyin gelen arkadaşınızı da alıp geleyim olur mu?"


Çocukların dikkati bana döndüğünde her biri gülümsüyordu.


"Olur!"


Hep bir ağızdan bağırmalarıyla onlara gülümseyip kapıya doğru ilerledim. Bu kez gelen Deniz ve babası Demir Beydi biraz değişik ve sert bir adamdı. Gergin


görünüşünün altında, temiz kalpli bir insan olduğuna inandığım bu adamı gülümseyerek


karşıladım.


"Hoş geldiniz."


Demir Bey, her zamanki soğuk ifadesiyle beni izlemeye devam ediyordu.


"Merhaba Deniz'i bugün ben alacağım. Ne olursa olsun, lütfen benden başkasına teslim


etmeyin. İyi günler."


Başımı sallamakla yetindim. Demir Bey, Deniz'in başını okşadı ve bahçe kapısından çıkıp


arabasına bindiğinde hızla okul kapısından uzaklaştı.


"Gel bakalım canım terliklerimizi giyip içeri geçelim."


Deniz bana öpücük attığında gülümsedim.


"Olur bebeğim!"


Deniz bana hep böyle şeyler söylerdi. Büyümüşte küçülmüş! hep bana böyle laflar eder,


annesine de ben Adel’le evleneceğim derdi bücür. Deniz bu okulda çocukların arasında en


fazla bağ kurduğum öğrenciydi. Annesi Aslı Hanım, babası Demir Bey ikisi de çok iyi insanlardı.


"Deniz!"


Gülerek yalandan bir kızgınlıkla söylenmeye başladım.


"Tamam tamam evlenince söylerim. Zaten evleneceğim ben seninle."


Gülerek Terliklerini giymiş Deniz’le birlikte sınıfa doğru ilerledik.


"Ballarım ne yapmak istersiniz? günümüze nasıl başlayalım?"


Çocuklar heyecanla bana baktığında istemsizce gülümsedim.


"Çizgi film!"


Hep bir ağızdan söyledikleri şey ile onlara döndüm.


"Tamam o zaman gelin bakalım film seçelim."


Bugün dokuz çocuk gelmişti genelde cumartesi az kişi olurdu. Çizgi filmle başlayan


günümüzü oyun oynama, yemek yeme, boyama yapma derken hızlı bir şekilde


tamamlamıştık. Neredeyse akşam olmuştu! Çocukların aileleri yavaş yavaş gelirken


neredeyse hepsini ailelerine teslim etmiştim. Şimdi ise son kalan çocukla yani Deniz'le


pencereden dışarıyı izliyorduk. Saat yedi olmuştu ancak babası hala gelmemişti.


Düşüncelerimden ayrılmamı sağlayan ses kapıdan duyduğum sesti. Sonunda Deniz'in babası


gelmiş olmalıydı!


"Canım sen bekle ben kim gelmiş bir bakayım."


Deniz başını sallamakla yetindi.


"Olur!"


Deniz'e gülümsedim ve kapıya doğru ilerlemeye başladım. Gelen kişiyi daha önce


görmemiştim. Bakışlarım karşımdaki uzun boylu, kirli sakallı, simsiyah takım elbiseli ve


yeşil gözlü adamı buldu. Şey... Adam oldukça yakışıklıydı!


"Buyurun?"


Karşımdaki adam bana garip bir bakış attıktan sonra içeriye adımladı.


"Barlas Korhan. Deniz'in amcasıyım."


Ben daha karşımdaki adama cevap bile vermeden Deniz, amca diye bağırarak karşımdaki


adamın beline sarıldı.


"Ufaklık! Hadi gidiyoruz veda et öğretmenine."


Karşımdaki adama anlayışla baktım.


"Üzgünüm ama size teslim edemem."


Karşımdaki adamın dikkati bana dönerken; bir kaşını havaya kaldırarak beni adeta süzmeye başlamıştı.


"Adımı tam duymadınız galiba öğretmen hanım. Ben Deniz'in amcasıyım. Yeğenimi alırken sizden izin alacak değilim."


Bu adam sinirlerimi bozmuştu. Babası kesin olarak ben geleceğim demişti ve çocuğu ona


teslim edemezdim kim olursa olsun. Dizlerimin üstüne çöküp Deniz'i kendime çektim.


"Denizciğim sen şimdi sınıfa git ben geleceğim balım olur mu?"


Deniz başını sallayıp amcası olacak kaba adama el sakladıktan sonra sınıfa gitti. Bunu fırsat


bilerek tam dudaklarımı aralamışken, karşımdaki adam benden önce davranmıştı.


"Sen ne yaptığını sanıyorsun! Çocuğu almaya geldim dedim!"


Sabır dilercesine karşımda duran adama baktım.


"Kusura bakmayın Deniz'in babası gelmezse asla size teslim etmem."


Bir anda üstüme doğru gelmeye başladı. Ben geri gittikçe o geliyordu. Hem utanmış hem


gerilmiştim. Neredeyse ağzımın içine girecekti bu adam.


"N-ne yapıyorsunuz?"


Adam burnumun dibinde gözlerime bakmaya başladı.


"Ben Deniz'i alacağım ve buradan gideceğim öğretmen hanım. Şimdi Deniz'i hazırla ve


buraya getir."


Kendimi toparladım ve Barlas denen adamdan olabildiğince uzaklaşıp konuşmaya başladım.


"Bakın Barlas Bey; birincisi lütfen mesafenizi koruyun. İkincisi Deniz'i Babası gelmeden ne


olursa olsun size teslim edemem. Bu okulu başıma da yıksanız Deniz babası gelmeden


gidemez. Anlamışsınızdır umarım."


Barlas denen adam benden uzaklaşıp parmaklarını başına koydu ve başını ovarak sabır


dilercesine yeşil gözlerini mavi gözlerimle buluşturdu.


"Ya sabır çattık ya! bak öğretmen, tüm gecemi seni ikna ederek geçirmeyeceğim. İşim gücüm


var. Ver çocuğu gideyim!"


Giderek sinirleniyordum. Bu adamın laftan anlayacağı yoktu.


"Veremem diyorum ya ne laftan anlamaz adamsın sen."


Barlas denen adam mümkünmüş gibi daha da sinirlenmişti.


"Düzgün konuş!"


Bende onun gibi sinirle ona baktım.


"Konuşmazsam ne yaparsın!?"


Barlas denen adam bana bir adım yaklaşıp tekrar sinirle beni süzmeye başladığında


gerginliğim giderek artıyordu.


"Görürsün ne yap-"


Barlas, lafını bitiremeden sonunda tartışmamızı bitirecek bir ses duymuştum.


"Barlas!"


Demir Bey gelmişti. Sonunda!


"Abi iyi ki geldin."


Demir bey soran gözlerle bize doğru yaklaşmaya başladığında bakışlarım sinirle Barlas'a


döndü.


"Ne oluyor burada?"


Barlas, bir bana bir abisine bakarken sinirle tekrar abisine döndü.


"Bu öğretmen olacak Kadın yeğenimi bana vermiyor."


Anlayışla ve sakin kalmaya çalışarak Demir Beye döndüm. Tabii sakin kalmak ne kadar


mümkünse o kadar sakindim. Yalnızca avuç içlerim terliyor ve ellerim tir tir titriyordu.


"Demir Bey sonunda geldiniz! Siz kesin olarak ben alacağım dediğiniz için Deniz'i bu adama


vermezdim kusura bakmayın."


Demir bey başını salladığında, beni anladığını hissederek gülümsedim. Biraz olsun rahatlamış


hissediyordum.


"Teşekkür ederim Adel Hanım. Oğlumun sevdiği kadar varmışsınız."


Barlas sinirle abisine döndü.


"Ne diyorsun sen abi!"


Demir Bey sakince Barlas'a döndü.


"Barlas ben dedim benden başkasına teslim etmeyin diye. Kadın görevini yapmış, şimdi geç


arabaya arabada bekle."


Ben Barlas'a 'ne oldu şiştin mi' gülümsemesini atarken o da bana 'görüşeceğiz' bakışları


atıyordu. Umursamadan Deniz'i almak için sınıfa ilerledim. Deniz'i hazırlayıp babasına teslim


ettikten sonra sonunda bugünü de bitirmenin verdiği rahatlıkla, hızla sınıfı toparladıktan


sonra eve gitmek üzere okuldan ayrıldım.


Otobüs durağına geldiğimde, otobüsün gelmesini


beklemeye koyuldum. Güneş bütün gün aramamıştı. Genelde akşam anlatırdı her şeyi. Eve


gidince ilk işim neler yaptığını sormak olacaktı. Otobüs geldiğinde en arkaya oturup,


kulaklıklarımı kulaklarıma geçirdikten sonra; yarım saatlik yolun geçmesini bekledim.


Aklıma yine, Barlas denen adam gelmişti. Sinirden yerimde duramıyordum resmen. Küstah,


kendini beğenmiş adamın tekiydi! Sadece gözleri, gözleri güzeldi. Yeşil gözleri sevmezdim


ama onun gözleri başka bir yeşildi. Sanki ilk defa yeşil göz görmüş gibi hissediyordum. Bu his tanımadığım bir histi. Bu uyuz adamın yeşil gözleri kalbimi hızlandırmıştı. Bir rengin kalbimi hızlandırabilecek güçte olması beni korkutuyordu. Bir renk neden kalbimizi


hızlandırırdı? Renkler kalbimizi hızlandıracak kadar güçlü müydü? düşüncelerimden başımı iki yana sallayarak kurtulmaya çalışıyordum. O uyuz adamı bir daha görmeyeceğime emindim! Görmek istemediğimden daha da emindim. Bu adam kaba, kibirli, uyuz adamın


tekiydi! Ve ben bu adamı bir daha görmemeyi, o yeşil gözlerle yeniden karşılaşmamayı Diliyordum.


BÖLÜM SONU


selam! Sizlerle Wattpad üzerinden 340K okunmaya ulaşan kurgumu paylaşmak için geldim! Umarım severek okursunuz. Sosyal medya hesaplarımı profilimin açıklama bölümüne yazdım oradan İnstagram Wattpad ve Tiktok hesaplarıma erişim sağlayabilirsiniz 💖


Loading...
0%