@peteichor_
|
Domino taşlarının her biri, hayatımızdan birer parçaydı ve ilk domino taşı aşık olduğunuzda yıkılarak, bir sonrakini deviriyordu ve sizden geriye hiç bir şey kalmıyordu. 35.BÖLÜM: DOMİNO TAŞLARI "Barlas! Uyan acıktım!" Kucağımdaki Barlas'ı ısrarla dürtmeye başladığımda Barlas ağzının içinde bir şeyler mırıldanarak kucağımdan kalktı. "Güzelim ne oldu yine?" Barlas'ın bıkkın bakışları gözlerime ulaştığında, Bir anda gözlerim dolmuştu. Aniden ayağa kalktım. "Sen benden bıktın dimi? Bıktın benden..." Barlas gülümseyerek ayağa kalkıp nazikçe çenemi yutup kendine çevirerek, gözlerine bakmamı sağladı. "Aklına gelebilecek, dünya üzerindeki her şeyden bıkabilirim. sen dışında..." Dolu gözlerle kollarımı Barlas'ın boynuna sıkıca sardım. "Çok salaksın çok!" "Çok aşığım çok!" Barlas bana misilleme yaptığında yüzümdeki gülümseme genişlemişti. "O zaman kahvaltı vakti!" Barlas'dan ayrılıp sevinçle ellerimi çırptığımda Barlas gülümseyerek başını salladı. "O zaman birlikte hazırlayacağız öğretmen hanım! Yok öyle hazıra konmak." Barlas şakayla karışık söylediğinde ellerimi arkamda birleştirdim. "Düşünmem lazım." Barlas tek kaşını havaya kaldırdı. "Sen düşünene kadar mutfaktaki her şeyi yersem görürsün." "Ya demek öyle! İlk giden kazanır o zaman." Ağrıyan karnımı umursamadan, Barlas'ın önüne atılıp koşmaya başladığımda bir anda kendimi Barlas'ın sırtında bulmam bir olmuştu. Aniden Barlas'ın beni kucaklamasıyla dudaklarımdan bir çığlık dökülmüştü. "Barlas! Bıraksana ya! Hile var hile, pis hain, hileci, uyuz!" "Öğretmen hanım siz ne çok konuşuyorsunuz öyle!" "Bu iki etti uyuz bir daha beni çuval gibi sırtlamaya çalışırsan, senin için uzaklaştırma kararı çıkartırım!" Barlas'ın kahkaha attığını duydum. "Seni benden uzaklaştırabilecek herhangi bir karar olamaz güzelim." "Of! Bıraksana ya beni! Suç bu suç!" Barlas bana cevap vermediğinde, bir anda kendimi mutfaktaki sandalyeye otururken bulmuştum. Barlas nazikçe beni sandalyeye bıraktıktan sonra burnumu sıkmaya başladı. "Sizi kucaklamak suçsa idam istiyorum öğretmen hanım!" Barlas'ın alaylı sesiyle gülümsedim. "Uyuz! Dünya üzerindeki en büyük uyuz." Barlas mutfak tezgahına döndüğünde keyifle onu izlemeye başladım. Önce dolabı açıp içinden kahvaltı için giyebileceğimiz birkaç parça yiyecek çıkarttı, ardından tezgahta onları hazırlamaya başladı. Barlas'ın izlerken zaman duruyormuş gibiydi. Yemyeşil gözleri, biçimli kaşları, dağınık saçları, geniş omuzları, kemikli elleri... başımı mutfak masasına yaslayıp Barlas'ın izlemeye devam etmeye başladım. O kadar tatlıydı ki. İnsanın aşık olası geliyordu... Barlas aşık olunasıydı, bende aşık olmuştum... gülümseyerek Barlas'ı izlemeye devam ettiğimde, çok geçmeden Barlas masayı hazırlamış ve mutfaktan ayrılmıştı. Barlas kucağında Görkem'le geri döndüğünde gülümsedim. "Günaydın abla!" "Günaydın miniğim." Barlas Görkem'i sandalyeye otururduktan sonra oda karşımdaki sandalyeye oturdu. Bir süre sessizce kahvaltı ettiğimizde sessizliği bozan ses Barlas'ın sesiydi. "Güzelim bugün planın var mı?" Çatalımdaki peyniri dudaklarıma götürdüm. "Sen gittikten sonra Görkem'le Batuhan'a gideriz." Aklıma gelen düşünceyle gülümsedim. Bu akşam kafede Batuhan'la birlikte sahne alabilirdim. Eğer Batuhan iyi hissetmezse tek bile söyleyebilirdim! "Diyorum ki akşamda Cafede mi olsak? Sare ve Kübra da gelir! Eğleniriz nasıl olur?" Barlas başını sallamakla yetindi. "Olur güzelim, Nasıl istersen, akşam kafede buluşuruz o halde." "Olur..." Barlas yemeğini tamamlayıp yanında duran peçeteyle dudaklarını temizledikten sonra usulca ayağa kalktı. "Ben gideyim güzelim, Batuhan'a uğrayacağım daha. Kıyafetlerim orada kaldı..." Bende ayaklandığımda Barlas'la birlikte kapıya ulaştık. "Seni seviyorum." "Biliyorum." Barlas'ın bu kendinden emin cevabı tek kaşımın havaya kalkmasına sebep oldu. "Demek biliyorsun?" "Bilmememi mi tercih ederdin?" Birbirimize karşılıklı sorduğumuz soruların sonu gelmeyecek gibiydi. Bir yenisini daha ekledim. "Sen neden söylemiyorsun?" "Neyi?" "Beni sevdiğini?" Barlas bir adımda yanıma yaklaştığında burunlarımız neredeyse birbirine değmek üzereydi. "Bilmiyor musun?" "Neyi?" "Seni sevdiğimi." Dudaklarımda belli belirsiz bir gülümseme peydah olurken en az Barlas kadar kendimden emin bir şekilde Barlas'ın gözlerine baktım. "Biliyorum." Barlas gülümseyip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. "Görüşürüz öğretmen hanım." "Görüşürüz uyuz..." Barlas kapıdan çıktığında kapanan kapıya sırtımı yasladım. Dudaklarımı ısırmaya başladım. bu adamın bende bıraktığı etki şaşırılmayacak cinsten değildi. Her dokunuşu, her öpüşü, her sözü kalbimi hızlandırmakla kalmıyor bayılma isteği de yaratıyordu. Bir gün gerçekten bayılırsam tek suçlusu Barlas Korhan'dı. Aşkıyla beni bayıltabilecek tek adamda Barlas Korhan'dı. "Abla!" Görkem'in sesiyle düşüncelerimden ayrılıp başımı iki yana salladım. "Geliyorum tatlım." Mutfağa adımladığımda Görkem'in beklentili bakışlarıyla karşılaştım. "Batuş abiye ne zaman gideceğiz?" Gülümseyerek dudaklarımı Görkem'in saçlarına bastırdım. "Birazdan tatlım. Burayı toplayalım üstümüzü değişelim gidelim olur mu?" Görkem sevinçle başını salladı. "Olur!" Çok geçmeden hızla mutfağı toplayıp üzerime eşofman ve tişört geçirmiş, Görkem'e de rahat bir şeyler giydirdikten sonra soluğu Batuhan'ın kapısında almıştık. "Ooo hoş geldiniz maviş hanım, Görkem bey!" Batuhan'ın neşeli sesi düne göre çok daha iyi geldiğinde, gülümsedim. "İyi misin Batuş?" Batuhan gülümseyerek başını salladı. "İyiyim maviş bir şeyim yok. Geçin hadi!" Eve adımladığımızda Batuhan'ın mahçup bakışları gözlerimi buldu. "Ya Adel ben bir yarım saat çıksam sorun olur mu? Bir yere uğramam gerekiyor." "Saçmalama Batuş! Sorun olmaz tabii! istersen biz eve gidip-" Batuhan ceketini giyerken hızla başını iki yana salladı. "Gitmeyin, çok sürmez hemen geleceğim." Başımı salladım. "Tamam o zaman sen git gel bekliyoruz!" "Görüşürüz maviş." "Görüşürüz..." Batuhan evden çıktığında bir süre televizyonda kanalları gezmeye başladım. En sonunda Görkem'e bir çizgi film kanalı bulduğumda birlikte izlemeye başladık.Bir süre sonra sıkıldığımda evi incelemeye başlamıştım. Batuhan iç mimar olduğu için evi gayet başarıyla döşenmiş bir evdi. Gözüm masanın üzerinde duran kırmızı deftere takıldığında, merakıma yenik düşerek masaya oturdum ve defteri önüme çektim. Sayfaları karıştırdığım sırada bu yazıların Batuhan'ın el yazısı olduğunu anlamam çok uzun sürmedi. Rastgele bir sayfayı okumaya başladım. "Hayatınızdaki kayıpları hiç düşündüğünüz oldu mu? Okul sıralarında otururken en sevdiğiniz kaleminizin kaybolmasını, silgimizin her hafta mutlaka kaybolmasını ve yeni silgi almak zorunda kalmamızı. Yada cebizinden düşen bozuk paraları. Kaybettiğiniz insanları, boş yere kırdığınız kalpleri, almadığımız gönülleri, hayatımızda ne çok kayıp var öyle değil mi? Hayatımızdaki kayıpları saymaya ömrümüz bile yetmeyebilirdi. Belkide bu yüzden saymıyorduk. Kaybettiklerimizi saymak yerine, her an yeni bir kayıp daha ekliyorduk sayamadığımız, kayıplar listemize... Ben bugün ilk defa kayıplar listesi yapmak istedim. 1. Güneş'im, sevdiğim kadın. 2.Güneş'le geçiremediğim günlerim. 3.Güneş'e seni seviyorum demediğim her saniyem. 4.Güneş'i öpmediğim her dakika. 5.Güneş'le tanışmadan önceki yirmi dört yılım. Evet benim kayıp listem bu kadardı. Benim en büyük kaybım Güneş'e geç kalmışlıklarımdı..." Dolu gözlerlerimden yaşlar birer birer dökülürken bir başka sayfa açtım. "Aşkın benim için anlamı kelebek etkisinden İbaretti. Aşık oluyorsunuz, hayatınızdaki her detay birbirini takip ederek değişiyordu. Tıpkı domino taşları gibi. Domino taşlarının her biri hayatımızdan birer parçaydı ve ilk domino taşı aşık olduğumuzda yıkılarak, bir sonrakini deviriyordu ve sizden geriye hiç bir şey kalmıyordu. Aşk böyle bir şeyse aşk akıl karı bir şey miydi? Tüm hayatınızın tepetaklak olmasını sağlayan aşk akıllı insanın yapacağı bir iş miydi? Hayır, değildi. Aşk aptalların işiydi. mantıkla aşkın işi yoktu. Aşk her şeyden bağımsızdı. Aşk aklı başında insan işi değildi, aşk bizler gibi aptalların işiydi." Sayfaları çevirmeye devam ederken içinden düşen fotoğrafla, gözlerim fotoğrafı buldu. Güneş ve Batuhan'ın kahkaha atarken habersiz çekilmiş bir fotoğrafladıydı bu. Gülümseyerek titreyen parmaklarımı fotoğrafta dolaştırmaya başladım. Fotoğrafın üstünden göz yaşım akıp giderken fotoğrafı defterin arasına bırakıp, usulca defteri aldığım yere yeniden koyarak koltuktaki yerimi aldım. "Ben geldim!" Batuhan'ın sesiyle düşüncelerimden kurtulmaya çalıştım. "Hoş geldin!" Batuhan gülümseyerek ceketini çıkartırken Görkem'de bakışlarını televizyondan alıp Batu'ya çevirdi. "Hoş geldin Batuş abi!" "Hoş bulduk ufaklık." Batuhan gülümseyerek yanıma oturduğunda tüm gün birlikte dizi izleyerek, yemek yiyerek geçirmiştik. Gün içinde Sare ve Kübra'ya akşam sahne alacağımızın haberini verip, Batuhan'la bir kaç şarkı hazırlamıştık. Şarkılarımızı da listeledikten sonra Görkem ve ben eve gidip hazırlanmaya başlamıştık. Kısa bir duşun ardından Üzerime siyah diz altı elbisemi giyerek dalgalı saçlarımın omzumdan dökülmesine izin vermiştim. Yaptığım hafif makyaj sonrasında hazır olduğumda, Görkem'le birlikte Batuhan'ın yanına gitmiştik. Batuhan da hazır olduğunda üçümüz arabaya binerek kafeye doğru ilerlemeye başladık. Kafeye ulaştığımızda arabadan inip içeri adımladık. Biz Batuhan'la sahnede hazırlık yaparken bizden önce gelen Sare'de Görkem'le ilgileniyordu. Çok geçmeden sahne saatimiz yaklaştığında herkes kafeye gelmişti. Kübra ve Sare birbirlerine kaçamak bakışlar atarken Batuhan'da bu durumdan kaçmaya çalışır gibiydi. Başlama konuşmasını yapmaya başlayan Batuhan'la dikkatimi sahneye verdim. "Hepiniz hoş geldiniz. Bugünkü repertuvarı Adel'le birlikte hazırladık, umarım seversiniz! İstek parçalara her zaman açığız iyi eğlenceler." Alkış sesleri yükselirken, ilk şarkımız için parmaklarım gitarda yerini aldı. "Ne kâğıt kalemsiz olmayı bilir Ne de ben sensiz kalmayı Neden bir dert biter, diğeri gelir? Ateştir bu, iyi bilir yakmayı." Bu şarkıyı seçen Batuhan'dı. Başladığım şarkıya Batuhan devam ederken, bakışlarım dolu gözleriyle şarkı söyleyen Batuhan'ı, izleyen Kübra'yı buldu. Bir an önce neler olduğunu öğrenmeliydim. "Bul beni, kaybolmuşum İzim silinmiş, dilim suskun, susmuşum Bak bana, mahvolmuşum Senden kendimi almayı unutmuşum Bul beni, kaybolmuşum Gecem günüme karışmış, bir hoşum Sanma ki sarhoşum Ne var ne yoksa yıkıldı içimde, bomboşum..." Bu kısımları Batuhan'la birlikte tamamladığımızda yükselen alkış sesleriyle gülümsedim. Hemen ardından bir sonraki şarkımız için gitarın tellerinde parmaklarım usul usul dolaşmaya başladı. Bu şarkıyı seçen bendim. "Eylül'ün sarı saçları Ekim'in inatçı hüznü Kasım yağmurlarında Öptüm mahsun yüzünü." Batuhan diğer kısma eşlik ettiği sırada, gülümseyerek dinlemeye başladım. "Kapın hep bana aralık Her ocakta sevdam tüter Şubat akşamlarında Gülüşlerin bana yeter." Sıra beni kısmıma geldiğinde yeniden parmaklarım gitarda oyalanmaya başladı. "Sebebi oldum ben de,İçimdeki sevincin Aşk ateşten gömlekse, Giyerim senin için..." Nakarat kısmına aynı anda başladığımızda mavi gözlerim Barlas'ın yeşillerin bulmuştu, koyu yeşillerini... "Dünya durdukça nefes aldıkça Ölüm bile seni benden almasın Ben aşkın gücüne inanıyorsam Sen bu şarkının adı olmalısın." Bu şarkıyı da alkışlar eşliğinde başarıyla noktaladıktan sonra, gece boyu bir çok şarkı söylemiş, bir yandan da Batuhan, Kübra ve Sare üçlüsünün birbirlerine attıkları kaçamak bakışları izlemiştim. Gece sonu evlerimize dağıldığımızda bu kez Barlas'da kendi evine gitmişti. Çok geçmeden yatmaya hazırlandım ve yorgun bedenimi yatağa bırakıp bir an önce uyumayı denedim. Yarın dersim vardı ve erkenden okula gidecektim. Tabii birde Kübra'ya konuşma meselesi vardı. Kübra'yla konuşacak olmayı aklımın bir köşesine yazarak gözlerimi derin olduğunu umduğum bir uyku için usulca kapattım. "Of bu ses!" Çalan alarmın sesiyle dağınık saçlarım, yorgun bedenimle istemeye istemeye sıcak yatağımdan kalktım. Bu havalarda sıcak yatağımı bırakmak her zaman çok daha zor olmuştu. Hızla yüzümü yıkayıp üstümü değiştirdim ve kısaca kendime çekidüzen verip Görkem'i hazırladım. Görkem hazır olduktan sonra Görkem'i bugün Batuhan evde olduğu için hızla Batuhan'a bırakıp, Okul için evden ayrıldım. Sabah henüz çok erken olduğu için sokaklarda ıssız bir hava vardı. Çok geçmeden okula ulaştığımda beni karşılayan Kübra'nın demir kapılara yaslanmış, uykulu gözlerle beni bekleyen bedeniydi. "Günaydın!" "Aydı mı gerçekten?" Kübra'nın uykulu sesi kulaklarıma dolduğunda hala onun için günün aymadığını anlamıştım. "Geç kalmadım değil mi Ya?" "Yok ama beş dakika kaldı hemen gidersek yetişiriz!" Hızla başımı salladığımda kübrayla hızla okula ilerlemeye başladık. Dersimiz olduğu amfiye ulaştığımızda, çok geçmeden dersimizi verecek olan hoca gelmiş ve iki saatlik bir ders seansını sonlandırarak sonunda dersi bitirmişti. Kübrayla her ders arasında olduğu gibi bu kezde aynı kafeye ulaştığımızda konuya nasıl gireceğimi düşünmeye başladım. "Eee Kübra, erkek arkadaşınla nasıl gidiyor?" Kübra omuz silkti. "Pek gittiği söylenemez. Ayrıldık..." Şaşkınlıkla aralanan dudaklarım Kübra'nın soru sormama gerek kalmadan verdiği cevaplarla daha da aralanmıştı. "Ona aşık olmadığımı anladım. Hani Barlas demişti Ya, aşkın tekrarı yoktur diye. Doğru söyledi, aşkın tekrarı yoktu... ve ben daha önce aşık oldum Adel." Kübra'nın dudaklarından dökülecek olan isim Belkide hayatımızı derinden değiştirecekti. Aklımdan geçen, cevabından emin olduğum soruyu sormak için dudaklarımı araladım. "Kim?" Kübra'nın gözleri dolarken gözlerini hızla gözlerimden kaçırdı. "Batuhan'a..." Kübra'nın bir anda ağzından çıkan isimle şaşkınlıkla dudaklarımı araladım. Cevaptan emin olsamda bu kadar kolay söyleyeceğini düşünmemiştim. "Nasıl bitti Kübra?" Artık Kübra da açık konuştuğu için bende sorularımı açıkça dile getirebilirdim. Artık eski sevgili olduklarından emin gibiydim ve bu aşkın nasıl bittiğini oldukça merak ediyordum. "İlk okuldaydık, Batuhan'la arkadaş olduğumuzda başımıza geleceklerden habersizdik. Liseye kadar çok yakın arkadaş olmuş, birbirimizden hiç ayrılmamıştık. Ne Batuhan'ın Farklı bir yakın arkadaşı olmuştu ne de benim. Batuhan'a en başından beri aşıktım bunu biliyordum..." Kübra derin bir nefes alırken anlatmaya zorlanır gibiydi. Destek vermek istercesine elimi Kübra'nın masanın üstündeki elinin üzerine bıraktım. "Aşkımı ne kadar kendime, Batuhan'a itiraf edemesem de Bunu sağlayan biri olmuştu. Mert... Lisedeyken Batuhan'a itiraf edemediğim duygulardan kurtulmak için Mert'e bir şans vermeyi denedim. Batuhan bir süre sonra delirip sonunda duygularını açtı. Ve böyle böyle olduk işte, uzun biraz o kısım daha uzun bir hikaye. Daha sonra lise iki ye kadar sevgili olmuştuk." Kübra dolu gözlerini gözlerimden kaçırdı. "Sonrasında tüm hayatım, hayatımız tepetaklak oldu Adel. Annemin kanser olduğunu öğrendik. Annem tedavi olup iyileşene kadarda babaannemin yanına yerleşmek istediğinde ne babam bir şey diyebilmişti ne de ben. Annemin kanser olması ailemiz içinde bir sır olarak kalacaktı. Öyle de oldu..." Benimde Kübra gibi gözlerim dolduğunda yaşadıklarının ağırlığıyla sarsıldım. Kübra'nın Batuhan'la harika bir ilişkisi varken, annesinin kanser olmasıyla gitmek zorunda kalmıştı. "Batuhan beni suçluyor. Döneceğim dediğimde dönmediğim için... ama döndüm Adel, ben döndüm. Üniversiteye başlarken döndüm. Batuhan'ı üç sene her yerde aradım. Buldumda..." Merakla Kübra'yı dinlemeye devam ettim. "Bir yol kenarında gördüm. Yanında bir kız vardı, sarı saçlı bir kız." "Güneş..." Mırıltıltımın Kübra'ya ulaşıp ulaşmadığından emin değildim. "Bir anda yanındaki kızın dudaklarına kapandığında olduğum yerde kaldım. Hayatımında yaşadığım en acı ikinci şeydi, sevdiğim adamı yıllar sonra başka bir kızla öpüşürken görmek..." Meraklı bakışlarım Kübra'yı buldu. "Birincisi neydi?" "Annemi kollarım arasında kaybetmek, annemin girişimin ardından babamın dayanamayıp intihar etmesi..." Göz yaşlarım yanaklarımdan birer birer süzülürken ayağa kalkıp Kübra'nın yanına oturdum ve kollarımı Kübra'ya sardım. "Kübra... Çok üzgünüm." "Bende Adel, bende çok üzgünüm." Kübra burnunu çektiğinde Kübra'yı saran kollarım sıkılaşmıştı. Kübradan ayrıldığımda göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim. "Batuhan'a anlatmayı-" "Hayır Adel, Batuhan çoktan beni unuttu. Bunların artık bir önemi yok..." Kübra'yı daha fazla zorlamamak için verdiği cevaptan sonra bir başka soru sormamıştım. Derin bir sessizlik için kahvelerimizi bitirdikten sonra ders için kalkmış ve derse girmiştik. Bir kaç derse daha girip çıktıktan sonra sonunda günü tamamlamış Kübra'yla okuldan çıkmıştık. Kübra'dan ayrıldığımda evimi takip eden boş sokaklarda ilerlemeye başladım. Hava soğuk ve kapalıydı. Sokaklar oldukça ıssız ve gündüz olmasına rağmen karanlıktı. Bir anda ağzıma kapanan mendille korkuyla çırpınmaya çalıştığımda, çok geçmeden bilincim kapanmaya başlamıştı. Bilincim kapanmadan önce duyduğum son ses. Onun sesiydi Aslan Boykan'ın o tanıdık, mide bulandıcı sesi. "Sürpriz!" BÖLÜM SONU ____________________________ |
0% |