@peteichor_
|
Hayat acımazsızdı sizi pes ettirmeye yemin etmişti. Pes edip ondan vazgeçmeniz için her şeyi yapan bir hayatınız vardı. 37.BÖLÜM: TERCİH Adel'in ağızından; Göz kapaklarımı açmak için verdiğim büyük çaba sonucunda, sonunda gözlerimi alabilmiştim. Uzun zamandır kapalı olan gözlerim gelen ışıkla kısılırken, başıma giren ağırlar durumumu giderek zorlaştırıyordu. En son duyduğum ses Aslan Boykan'ın sesiydi. Tahminimce yeniden aynı şeyleri yaşayacaktım, Belkide ölecektim... yattığım yerden hafifçe doğrulduğumda etrafıma bakmaya başladım. Soğuk zemin tüm kaslarıma işlerken, zorlukla ayağa kalkıp etrafı incelemeye başladım. Bembeyaz bir odaydı. Cam yoktu ve kapı kapalıydı. Bulunduğum odanın soğukluğu bedenime giderek daha fazla işlediğinde, titreyen vücuduma kollarımı sararak ısınmayı diledim. Ben merakla etrafa baktığım sırada, kapıdan gelen sesle irkilerek kapıya döndüm. Barlas'la birlikte olduğumuz gün gelmişti aklıma. Bizi daha kötü, karanlık bir depoya kapatmışlardı. Ama o an hiç korkmamıştım. Barlas yanımdayken korkumdan eser kalmıyordu. Ama tam şu an yalnızdım, Barlas yoktu ve eminin ki çok uzaktaydı. "Misafirimiz uyanmış." Midemi hareketlendiren sesle, kusma isteğimi bastırmaya çalışarak bana doğru adım adım yaklaşan Aslan denen adama döndüm. "N-Ne istiyorsun benden? Bırak artık bizi!" Aslan denen adam giderek bana yaklaşırken adımlarım geri geri gidiyordu. "İntikam istiyorum Adel. Ve bu sefer yalnız değilim. Ahmet!" Duyduğum isim yerime mıhlanmama sebep olurken, bu ismin aklımdaki isim olmamasını diledim. Kapıdan içeri giren yüzü görmemle hayal kırıklığım korkuyla karışmıştı. "Baba..." Dudaklarımdan dökülen mırıltıyı benden başka kimsenin duymadığına emin gibiydim. "Hoş geldin kızım." Göz yaşlarım birer birer yanaklarımdan süzülürken, babamın ayık ve sakin olması beni şaşırmıştı. "N-Ne istiyorsun baba? Yetmedi mi?" Babamın dudaklarında hoşuma gitmeyen bir gülümseme peydah oldu. "Oğlumu istiyorum. Sadece oğlumu! Sen umrumda değilsin!" Babamın bir anda yükselişiyle göz yaşlarım gözlerimden süzülmeye başladı. Aslan denen adam bir bana bir babama bakarak alayla konuştu. "Sizin konuşacaklarınız vardır. Ben çıkayım." Aslan denen adam çıktığında babam adım adım yanıma doğru yaklaşmaya başladı. "Hiç mi sevmedin beni? Kızınım ben senin Ya kızın!" Babam omuz silkti. "Ne anneni sevdim, ne seni ama Görkem başka. Görkem benim soyadımı taşıyan tek oğlum. Onu size bırakmam anladın mı?! Annen Görkem'i getirip seni alacak ve bu iş bitecek!" Göz yaşlarımın arasında babamın söyledikleriyle ağzım aralanmıştı. Annen Görkem'i getirip seni alacak ve bu iş bitecek! Annem... annem demişti değil mi? Doğru duymuştum. Annen demişti. "A-Annem mi? Ne diyorsun sen." Babam tükürürcesine, "Annen yaşıyor canım (!) kızım. Yakında sen annene ben oğluma kavuşacağım." Babam kapıyı ardından sertçe kapatıp çıktığında. Dizlerim daha fazla beni taşımıyordu. Dizlerimin üstüne kendimi bıraktığımda şaşkınlıkla etrafıma bakıyordum. Ellerimle yerden destek alıp gözlerimi karşımdaki duvara çevirdim. Annen yaşıyor annen yaşıyor annen yaşıyor annen yaşıyor Defalarca kulağımda yankılanan bu sesle, tir tir titreyen ellerimi kulaklarıma kapattım. Yalan, yalan, yalan... Gerçek olmadığından korktuğum bu gerçeğe inanmak istemiyordum. Eğer yalansa bu yalanı kaldırmazdım. Bir süre yerde tir tir titreyerek ağladıktan sonra kendime gelip elimin tersiyle kıpkırmızı olmuş yüzümü silerek titreyen bedenimle ayağa kalktım. hızla kapıya ilerleyerek Kapıyı yumruklamaya başlarım. Bağırışlarım boş odada yankılanıyordu. "Bırak gideceğim! Bırak! Annemi göreceğim!" Ağlamam giderek şiddetleniyordu. "Nolur, yalvarırım! Annemi göreyim, bir kere..." Gücüm giderek azalırken kapıya yaslanıp kendimi yere bıraktım. "Nasıl babasın ya sen! Baba mısın sen? Hayatında bir defa babalık yapamadın! Bir defa... bir kere babalık yap... annemi göster bana." Ellerimi yüzüme kapatıp haykırışlara dönen ağlamamı dindirmeye çalıştım. Ağlamam giderek daha da hızlanırken yine o ses kulaklarımda yankılanmaya başladı. "Annen yaşıyor." "Anne!" Bağırışım boş odada yankılanırken baygın bakışlarım odanın etrafında gezmeye başladı. Kapının kenarına yavaşça ağlamaktan bitap düşmüş bedenimi bıraktığımda, dizlerimi kendime çekerek gözlerimi usulca kapattım. Haykırışlarım iç çekişlere dönerken, kulaklarıma ısrarla dolan ses sakinleşmeme engel oluyordu.'annen yaşıyor...' Bu gerçek kulaklarımda yankılandıkça içimde bir şeyler hayat buluyor, kalbim umutla doluyordu. Düşünsenize, bir gün bir telefon geliyor ve annenizin ölüm haberini alıyorsunuz. Aradan aylar geçiyor ve yaşadığını öğreniyorsunuz... Nasıl bir histi bu böyle? Kalp aynı anda hem acır hemde heyecanla atar mıydı? Kalp ne denli bir organdı ki böyle zıtlıklarla her an atabiliyordu. Hayat acımazsızdı sizi pes ettirmeye yemin etmişti. Pes edip ondan vazgeçmeniz için her şeyi yapan bir hayatınız vardı. Yenmek istediğim bu hayatıma her gün defalarda tekrar tekrar yenilmek ruhumu acıtıyordu. Ne yapıp ne edip bu hayatı yenmeliydim. Yenmek zorundaydım... *** Bir hafta. Tamı tamına geçen bir haftaydı şimdi. Neredeyse her an ağlıyor, üşüyor ve sık sık kapalı alanda kalmanın verdiği korkuyla panik atak geçiyordum. Bir hafta içinde o kadar çok alışmıştım ki artık fobim bile bünyemi terk etmişti. Panik ataklarımı başlatan babam,başlattığı gibi bitirmişti de... Düşüncelerimin arasında kapıdan gelen sesle kısık gözlerim usulca kapıya döndü. "Nasılsın Adel? Umarım iyisindir. Yorgun görünüyorsun." Karşımda benimle dalga geçercesine konuşan ses Aslan Boykan'a aitti. "B-Beni ne zaman bırakacaksınız?" Sesim o kadar güçsüz, o kadar kısık çıkmıştı ki artık dayanacak gücüm olmadığını farkındaydım. "Zaman geldi Adel." Korku dolu gözlerim karşımdaki hırslı gözlerle buluştu. "N-Ne zamanı?" Aslan denen adam beni kolumdan sertçe kaldırırken tükürür gibi konuştu. "İntikam zamanı." Hiç bir şey demeden beni kapıya sürüklemesine izin vermiştim. Artık ne konuşacak, ne de itiraz edecek halim kalmıştı. Başıma gelecekleri merakla beklemekten başka çarem yoktu. Odadan çıktığımızda bir süre yürüyüp büyük beyaz bir deponun ortasında durduk. Aslan denen adam sertçe beni bıraktığında zorlukla dengemi kurabildim. Bir anda kapı açıldığında iki tane adamın çekiştirerek içeriye doğru getirdiği yüzü görmek tüm korkularımı, umutsuzluğumu, göz yaşlarımı, panik ataklarımı, günlerdir yaşadığım tüm acıları unutturmuştu. Barlas yem yeşil gözleriyle tüm heybetiyle, dağılmış saçlarıyla karşımda duruyordu şimdi. Barlas'ın yeşil gözleri benim mavi gözlerimle buluştuğunda göz yaşlarım teker teker akmaya başlarken, bedenimi dizlerimin üstüne bıraktım. Arkamdaki duvara yaslandığımda ağlamam giderek şiddetleniyordu. İki tane adam Barlas'ı ortaya çekip iki tarafından tuttuklarında, bir kaç adam ve baba demeye utandığım adam sırıtarak Barlas'ın karşısına geçti. Ne yaptıklarını anlamaya çalıştığımda babamın yüzündeki rahatsız edici gülümseme yeniden kendini gösterdi. "Barlas bey! Yine karşı karşıyayız. Beni hastanelik edip oğlumu alıp gittin. Yanına kar kalacağını mı sandın ha?" Duyduklarım şaşkınlıkla ağzımın aralanmasana sebep olurken ağlamam giderek yavaşlıyordu. Bir anda babamın Barlas'a attığı yumrukla çığlığım boş depoda yankılandı. "Barlas!" Barlas sadece bana bakıyordu. Barlas'ı sıkıca tutan adamlar Barlas'ın karşılık vermesine engel oluyordu. Bir anda babamın yanındaki adamlar da Barlas'a yöneldiğinde titreyen bedenimle ayaklanıp onlara doğru hızla ilerlemeye başladım. İki adam bir anda beni tuttuğunda çırpınarak ağlıyordum. Barlas dizlerinin üstüne düştüğünde, hala gözleri benim üstündeydi. Bakışlarıyla konuşuyormuş gibiydi. Korkma diyordu, geçecek, çıkacağız buradan diyordu. Barlas'a gelen sert yumrukla Barlas'ın ağzından kenara doğru sıçrayan kan haykırışlarımın artma sebebi olmuştu. "Yapmayın! Yeter! Öldürecek misiniz onu?! Baba!" Beni tutan adamların ellerinden kurtulmaya çabalasam da beni sıkı tutan kolları buna engel oluyordu. "Baba yalvarırım, sana yalvarıyorum..." Babam bana alayla döndüğünde, elini havaya kaldırarak adamların durmasını sağladı. Beni tutan adamlarında eli kollarımdan uzaklaşırken hızla Barlas'a doğru bir adım attım. Babam eliyle beni durdurdu. Babamın eli beline gittiğinde belinden çıkarttığı silahı bana uzattı. "B-Bunu ne yapacağım?" "Kaderi getirin!" Babamın dudaklarından dökülen isimle gözlerim kapıyı buldu. İki adam annemle birlikte içeriye ilerlediğinde göz yaşlarımı artık durduramıyordum. "Anne!" Bağırışım deponun duvarlarında yankılanırken karşımda gördüğüm annemi tutan adamların, elleri annemin kollarından ayrılmıştı bana doğru koşan annemle bende ona doğru koşmaya başlamıştım. Deponun ortasında annemle birleşen bedenlerimiz göz yaşlarımın üstüne bir yenisini daha ekliyordu. "Annem!" "Kızım!" Annemden ayrıldığımda annem yüzümü avuçları arasına aldı. İkimizde dizlerimizin üstüne kendimizi bıraktığımızda, yerde hıçkırıklarla ağlıyor, birbirimize sarılıyorduk. Annemden ayrıldığımda bu kez annemin yüzünü avuçlarımın arasına ben almıştım. Göz yaşlarım arasında anneme uzun uzun baktım. Bu anın rüya olmamasını diledim. "S-Sen gerçek misin?" Titreyen sesim annemin kulaklarına ulaştığında, annem yüzündeki ellerimin üstüne ellerini koyup avuçlarımı defalarca öptü. "Gerçeğim, gerçeğim bir tanem." Yeniden anneme sarıldığımda hıçkırıklarım hiç olmadığı kadar yüksekti. Annem saçlarımı okşamaya başladığında iki adam bir anda gelip bizi ayırmıştı. "Yeter bu kadar." Babamın sesi midemi yeniden hareketlendirmişti.Annemi çekiştirerek Barlas'ın yanında dizlerinin üzerinde durmasını sağladıklarında, diğer adamlarda beni onların karşısına çekiştirmişti. Babam yeniden bana silahı uzattığında bu kez elime tutuşturmuştu. "Bu depodan iki kişi çıkacaksınız Adel! Seçim senin. Sadece oğlumu vererek kurtulamayacaksınız! Şimdi bedel ödeme zamanı." Silahı tutan ellerimi sertçe havaya kaldırdığında, yapmamı istediği şeyi anlamıştım. Benden seçim yapmamı istiyordu. İki canımı karşıma koymuş birini almamı istiyordu. Nasıl yapardım bunu? Yapabilir miydim? Yapamazdım... "Baba bu kadar kötü olamazsın..." "Ne kadar kötü olduğumu tahmin bile edemezsin..." Dudaklarım ve bedenim tir tir titrerken karşımda bana bakan Annem ve Barlas'a çaresiz gözlerle bakıyordum. Barlas'ın yorgun gözleri gözlerimi buldu. "Adel, s-seni ilk gördüğümde..." Barlas'ın sesi zar zor çıkarken başımı iki yana salladım. "Barlas..." "Dinle sevgilim, dinle..." Barlas zar zor titreyen dudaklarını hareket ettirmeye başladı. "Seni ilk gördüğümden gözlerinde bir şey gördüm. M-Mutluluk... saf mutluluk... Ben senin hayatına girdiğinden beri-" "Sus Barlas! Lütfen..." Barlas beni umursamadan titreyen dudaklarından sözcükleri birer birer dökmeye devam etti. "Senin hayatına girdiğimden beri mutluluk sana uzak, yasak... Gözlerindeki o sonsuz masmavi gökyüzü benimle birlikte karardı güzel gözlüm. Artık gözlerinde masmavi bir gökyüzü değil karanlık bulutlar var." Ağlamam bağırışlara dönerken Barlas'ın söylediklerini kabullenemiyordum. Başımı ısrarla iki yana salladım. "Annene yeni kavuştun, yapman gereken belli. Lütfen direnme. Başka kurtuluşunuz yok... Beni özgür bırak sevgilim, sen beni özgür bırak ben sana mutluluğunu geri vereyim. Sen beni özgür bırak ben o gözleri yeniden gökyüzüne çevireyim. Öldür beni sevgilim bırak gideyim, kurtulalım..." Barlas'ın dudaklarından zar zor dökülen sözcükler ağlamamı ve göz yaşlarımı arttırırken, yaşadığım bu olaya dayanamıyordum. Bu hayatın bana attığı en büyük kazıktı. Hayat beni, yaşama sebebim olan iki insanın arasında bırakıyordu. Asıl sınav buydu. Asıl sınav arada kalmaktı. Bu silahtan çıkacak kurşun kime isabet ederse etsin onunla birlikte benide silecekti bu hayattan. Bende bir kişi eksiltmeyi tercih ettim. Silahı kendime doğru tutarak göğüsüme doğru doğrulttum. "Y-Yapamam... Bu silahtan çıkan kurşun kime gelirse gelsin benide alacak." Barlas hızla ayağa kalkıp bana doğru bir adım attığında onu durdurdum. "Gelme Barlas. Yolu yok. Tek yolu bu. Buradan çıkacak o iki kişi sizsiniz. Ben daha fazla yapamayacağım." Barlas'ın ne zaman ağlamaya başladığını bile fark etmemiştim. Barlas hıçkıra hıçkıra ağladığında ona eşlik eden hıçkırık sesleri anneminkiler olmuştu. "Kızım Çek şunu! Yapma! Ben zatan senin için ölmüştüm. Hiç dönmedim say birtanem..." Karşımda kendini feda eden sevdiğim iki insan vardı. biliyordum ki burada kendini feda etmesi gereken kişi bendim ve öyle de olacaktı. Tam o an patlayan silahla Barlas'ın çığlıkları anneminkilere karışmıştı. Bedenimde acı hissetmediğimde, gözlerim usulca elinden silah düşen Aslan Boykan'ı buldu. Aslan Boykan vurulmuştu. Barlas ve Annem arkalarını döndüğünde arkalarında gördüğüm siyah takım elbiseli, yeşil gözlü adam elindeki silahı bu kez babama doğrultarak tetiği çekmişti. "Baba..." Barlas'ın dudaklarından dökülen sözcükle şaşkınlıkla ağzım aralandı. Elimdeki silah yere düşüp ses çıkartırken, yerde ölmek üzere olan babama döndüm. İçimde en ufak bir hüzün olmaması beni sevindirirken baba derken midemi bulandıran bu adamın, ölümü bile bu kadar kolay hak etmediğini farkındaydım. "Oğlum!" Barlas'ın baba dediği adam hızla Barlas'a yaklaştığında diğer adamlarda kaçışmaya başlamıştı. Barlas'ın babası olduğunu anladığım bu adam, bir ton adamıyla deponun ortasına ulaştığında hızla Barlas'a sarıldı. "Aslanım." Barlas ve Babası sarılırken baygın bakışlarım depoda gezinmeye başladı. Hala bir şokla ağlayan anneme, babasıyla sarılan Barlas'a, yerde Kıvranan Aslan'a ve baba olduğunu hiç hatırlamamış olan babama.... gözlerim bulanıklaşırken artık bünyem bu olanları kaldıracak halde değildi. Ayaklarımdaki güç yavaş yavaş çekildiğinde, kendimi deponun boş zeminine usulca bıraktım. Bilincim kapanmadan önce son duyduğum ses Barlas'dan başkasına ait değildi. "Adel!" *** "Baba sen olmasan-" "Varım oğlum, ben hep varım." Sesler yavaş yavaş kulaklarıma dolmaya başladığında açılmaya korkan gözlerimi açmak için büyük bir çaba harcıyordum. Gözlerimi zorlukla açtığımda, beni karşılayan alıştığım o siyah duvarlardı. Barlas'ın siyah duvarları... "Anne..." Mırıltımla Barlas'ın endişeli gözleri, benim korku dolu gözlerimi buldu. "Güzelim!" Barlas, hızla yatağa ulaştığında yatakta usulca doğruldum. Barlas yatağa oturur oturmaz kollarımı hızla Barlas'ın boynuna sardım. Hıçkırıklarım odanın duvarlarında yankılanırken Barlas'ın elleri saçlarımdaydı. Bu kez Barlas geçtiğini, bittiğini, yanımda olduğunu söylemektense benimle ağlamayı tercih etmişti. Barlas'la hıçkırıklarımız birbirine karıştığında Barlas'ın boynundaki kollarımı sıkılaştırmıştım. Barlas'dan ayrıldığımda, Barlas yüzümü avuçları arasına aldı. "A-Asla bir daha deneme." "Neyi?" Barlas'ın kaşları çatılmıştı. "Kendine zarar vermeyi. Sakın Adel! Bana verebileceğin en büyük zarar bu anladın mı? Beni öldürmemek için kendini öldürecektin? Bunun beni daha çok öldüreceğini nasıl düşünmezsin!" Barlas bana kızıyordu. Haklıydıda kendimi öldürmek üzereydim. Barlas'ın babası gelemeseydi kendimi öldürecektim. "Aptalsınız öğretmen hanım." "Senden vazgeçmek aptallıksa aptalım Uyuz. Çok aptalım..." Barlas yeniden beni kendine çekerek kollarını belime sardığında kapının açılmasıyla gözlerim kapıyı buldu. Annem kapıda göz yaşları içinde bize bakıyordu. Barlas bendem ayrılarak ayağa kalktı. "Anne..." Annem yanıma oturduğunda, hızla başımı göğüsüne yaslayıp kollarımı beline sardım. "Yaşıyorsun! Buradasın!" İnanmayarak konuştuğumda, annem varlığını belli edercesine saçlarımı usul usul okşamaya başladı. Sesi titretiyordu... "Buradayım annecim, artık ayrılık yok..." Anneme daha sıkı sarıldığımda bir süre o şekilde kalmıştım. O gece annemle Barlas'ın yatağında sarılarak uyumuştum. Huzur bulduğum sayılı gecelerden biri olan bu geceyi, hayatım boyunda unutmayacaktım. Bugün annem ve Barlas'la sınanmak hayatın bana verdiği en büyük ceza olmuştu. Son bir hafta içinde yaşadıklarım hayatın bana 'al sana mutluluk' değişiydi. Kulaklarımda Barlas'ın söyledikleri yankılanıyordu. "özgür bırak ben o gözleri yeniden gökyüzüne çevireyim." Benim gözlerimi gökyüzüne çevirebilecek kendisiyken, bunu giderek yapacağını sanan aptal sevgilim, aslında gözlerimdeki aydınlık gökyüzünü kendi yarattığından habersizdi... BÖLÜM SONU _____________________________ |
0% |