@peteichor_
|
"İnsanları masumluktan arındıran neydi? Yaşadıkları mı? Yoksa yaşamak isteyip, yaşayamadıkları mı? Belkide insanları masumluktan arındıran bir zamanlar masum olan o çocuklardı." 42.BÖLÜM: ARINDIRILMIŞ MASUMLUK "Şu çikolatalardan da alalım Batu." Batuhan çikolatalardan eline sığdırdığını kadarını alarak üzerinde oturduğum market arabasının içine bıraktı. Dağ evinden dönmemizin üzerinden bir ay geçmişti. Nisan aynın ılık günlerinden birindeydik. Bu akşam Batularda toplanmaya karar vermiştik. Batu'ya yardım edeceğime dair söz verdiğimden, akşam yapacağımız yemekler için gereken malzemeleri almaya gelmiştik. Ben market arabasında rahatça oturup Batu'ya alması gerekenleri söylerken, Batu'da bir yandan market arabasını itiyor bir yandan da söylediklerimi alarak arabanın içine bırakıyordu "Pastada yapalım mı?!" Heyecanla sorduğum soruyla Batu arabayı Pasta malzemelerinin olduğu kısma yöneltmişti. "Yapalım maviş. Hadi seç!" Seçtiğim malzemeleri Batuhan'a göstererek almasını sağladığımda çok geçmeden alışverişimiz bitmiş kasaya ilerlemiştik. Kasaya geldiğimizde Batu önce aldıklarımızı kasaya bırakıp ardından da beni indirmişti. Gülümseyerek Aldıklaırmızı poşetlere koymaya başladığımda, Batuhan da parasını ödeyerek poşetlere yardım etmeye başlamıştı. Markette işimiz bittiğinde hızla marketten ayrılıp arabaya ilerledik. Arabaya ulaştığımızda Batuhan hızla arabayı çalıştırıp eve giden yollarda ilerlemeye başladı. "Her şeyi aldık mı maviş?" "Evet! İlk pastayı yapar dolaba koyarız. Sonrasında soslu tavuk ve makarnayı yaparız zaten işimiz bitene kadar herkeste gelir. Acele etmemiz lazım." Batuhan başını sallayıp gülümsedi. "Merak etme maviş! O iş bizde, çak bakalım." Batuhan'ın uzattığı eline çaktığımda zaferle arkama yaslandım. Çok geçmeden eve ulaştığımızda hızla yukarı çıkıp Batuhan'ın evine adımladık. Eve girdiğimizde poşetleri mutfağa bırakarak önce elimizi yıkadık ve ardından Batuhan'ın verdiği önlükleri giyerek pasta malzemelerini tezgaha dizmeye koyulduk. Pasta malzemeleri hazır olduğunda saçımı gelişi güzel toplayarak krem şantiyi hazırlamaya başkadım. Krem şanti hazır olduğunda Batuhan bir anda önümdeki kasede bulunan krem şantiyi parmaklamıştı. Sinirle Batuhan'a vurdum. "Batu! Yemesene Ya!" Batuhan omuz silkip krem şantiyi yeniden parmaklayarak bu kez burnuma sürdüğünde sinirle Batuhan'ın üzerine yürüdüm. "Batu!" "Tutmayın küçük erişteyi!" Batuhan kahkaha atmaya başladığında sinirle yeniden krem şantinin başına geçerek son kez çıptım. Batuyla eğlenerek pasta yaptığımız bir saatin sonunda hazır olan pastayı dolaba kaldırarak diğer yemekleri yapmaya koyulduk. Uzun uğraşlar sonucu yemekleri hazırladığımızda masayı hazırlamaya başlamıştık. Biz masada oyalanırken çalan kapıyla gözlerim kapıyı buldu. "Ben bakarım!" Kapıyı açtığımda karşımda gördüğüm yeşil gözlerle gülümseyerek Barlas'ın boynuna atladım. Barlas'ın beni tek koluyla havaya kaldırmasıyla bedenim yükselmişti. Attığım kısa çığlık sonucunda Barlas, belinden kaldırdığı benimle birlikte içeriye adımladığında kapıyı kapatarak benide içer bırakmıştı. Gülerek başımı iki yana salladım. "Sen alıştın bana poşet muhammelesi yapmaya!" Barlas gülümseyerek eğilip burnumu öptü. "Alışmayayım mı?" Dudaklarımı bilmem dercesine büzüp Batuhan'ın yanına ilerlediğimde Barlas'da arkadam geliyordu. "Hoş geldin kardeşim." "Hoş buldum." Barlas ve Batuhan sarılırken bende bedenimi hızla koltuğa attım. Bugün oldukça yorulmuştum ve geriye kalan ufak tefek işleri kendileri de halledebilir değil mi? Batuhan ve Barlas masayı hazırlamaya devam ederken oturduğum koltuğa rahatça yayıldım. çok geçmeden yeniden kapı çaldığında zahmet edip yerimden kalktım ve kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda karşımda kocaman gülümsemesiyle Kübra duruyordu. Hızla kübraya sarıldığımda o da hızla sarılışıma karşılık vermişti. "Hoş geldin." "hoş buldum canım!" Kübra ceketini çıkartırken bende kapıyı kapatıp yeniden içeri döndüm. "Yardım edilecek bir şey var mı?" Kübra'nın sorusuyla bedenimi yeniden koltuğa bırakırken umursamazca başımı iki yana salladım. "yok canım. Barlas ve Batu hallediyor!" Kübra gülerek yanıma oturduğunda Barlas elindeki salata tabağıyla salona girdi ve alayla bana döndü. "tabii ya siz bakın keyfinize!" keyifle güldüğümde Barlas tek kaşını havaya kaldırdı. "Ben vazgeçtim." Şaşkınlıkla ağzımı aralanırken Barlas'a döndüm. "neyden?" "Evlenmekten. Böyle giderse sen, evlenince çocuğumuzu da benim doğurmamı istersin." Sinirle koltuğun üzerindeki yastığı Barlas'a doğru fırlattım. kollarımı bağlayıp arkama yaslandığımda Barlas, gülerek salondan çıktı. Tekrar kapı çaldığında kapıya ilerleyerek kapıyı açtım. Bu kez kapıda Demir abi, Aslı abla ve Sare duruyordu. gülümseyerek hepsiyle tek tek sarıldıktan sonra hep beraber salona dönmüştük. yemeğe oturduğumuzda hızla açlıktan guruldayarak bana bir şeyler anlatmaya çalışan karnımı doyurmaya başladım. Barlas'ın yandan bakışlarını üstümde hissetsem de umursamadan yemeğime devam ediyordum. "Güzelim Tuzu uzatır mısın?" Barlas'ın beklentili bakışlarıyla, yüzümde oluşturduğum zoraki gülümsemeyle tuza uzandım. "Tabii." Tuzu masada Barlas'a en uzak noktaya bıraktıktan sonra zaferle gülümseyerek yemeğime geri döndüm. Batuhan'ın gülüş sesini duysamda omuz silkip yemeye devam ettim. "Adel, kuzum iki gün sonra Deniz'in doğum günü. Annenlerle gelirsin sende." gülümseyerek Aslı ablaya döndüm. "Tabii geliriz." "Kübracığım seni de bekliyoruz!" "Gelirim bende!" Aslı abla memnuniyetle yemeğine geri dönerken çok geçmeden yemeğimizi tamamlamıştık. Tüm akşam Barlas'a laf sokarak geçirdikten sonra herkes dağılmış, Batuhan ben ve Barlas yalnız kalmıştık. Annemin telefonuyla eve döndüğümde Görkem'in parka gitme ısrarları sonucu parka gitmek için evden ayrıldık. annem yorgun olduğunu söylediği için Görkemle baş başa kalmıştık. Parka ulaştığımızda arkamdan duyduğum sesle olduğum yerde kaldım. "Ne güzel tesadüf böyle öğretmen hanım." Barlas, hızla yanımıza ulaştığında bakışlarımı, elinden tuttuğum küçük kardeşimle buluşturdum. "Görkem, Barlas abine söyle bu karşılaşmanın tesadüf olduğuna inanmıyorum. Resmen takip etmiş." Görkem Barlas'a dönüp ağzını araladığında bu kez, Barlas Görkem'e dönmüştü. "Görkem, ablana söyle; keçi bile inatçılığı bu kadar abartmıyordur." Görkem'in bakışları bana döndüğünde sinirle Barlas'a döndüm. "Görkem, Barlas abine söyle ben inatçı falan değilim!" Görkem'in gözleri bir bana bir Barlas'a dönüyordu. "Görkem, ablana söyle; korkmasın evleneceğim onunla." Bu kez dayanamayarak sinirden kızaran yüzümle birlikte Barlas'a döndüm. "Ne korkması ya! Hem, nereden biliyorsun teklifini kabul edeceğimi?" "Ya demek etmeyeceksin?" Barlas'ın kendinden emin tavırları giderek sinirlerimi zıplatırken ses tonumu en az Barlas kadar kendimden emin tutmaya çalıştım. "E-Evet! etmeyeceğim tabii!" Tabii ki başaramamıştım! Barlas'ın bu tavrı sesimin titremesine sebep olmuştu. "Bende kaçırırım o zaman." "Kaçırmazsın!" Barlas'ın kaşlarımda benimkiler gibi havalanırken birbirimize bir savaştaymış gibi bakıyorduk. Eğer bir savaştaysak savaşı kazanacak kişi kim olursa olsun Zafer ikimizinde olacaktı, buna her şeyden çok emindim... "bu kadar emin olma." "Barlas uyuzun tekisin." "Abla Barlas abiyle küstün mü?" Görkem'in meraklı sorusuyla gözlerim anlayışla Görkem'i buldu. "Hayır birtanem bazen yetişkinler böyle tartışabiliyor. Hadi koş oyna tatlım." "Bende oynamak istiyorum." Barlas'a anlamsız bakışlar atarken bir anda Barlas, Görkem'in elinden tutmuş kaydırağa koşuyordu. "Ne yapıyorsun?" "Kayacağım bir sorun mu var?" Sen iflah olmazsın bakışlarımı Barlas'a gönderirken Barlas ve Görkem'in kaydıraktan kayışını seyrediyordum. Bu görüntü beni keyiflendirirken kollarım bağlı onları izliyordum. Bir anda Barlas kayarak yanıma ulaşıp beni sırtına aldı ve kaydırağa doğru ilerlemeye başladı. "Barlas! Ne yapıyorsun?" "Sende oynayacaksın." "Barlas!" Barlas beni umursamadan kaydırağa çıkarttığında kaydırağın önünde indirdiğinde kaymadan sinirle Barlas'a baktım. "Beni kucaklayıp durma! Hem ben sana küs-" Susmamı sağlayan Barlas'ın durakları olmuştu. Beni hızla belimden kendine çekip bedenlerimizle birlikte dudaklarımızı da birleştirmişti. "Abla! Siz hep ayıp şeyler yapıyorsunuz seni anneme söyleyeceğim." Bir anda Barlas'dan ayrılarak koşturan küçük, haylaz kardeşime döndüm ve peşinden kaydırağın merdivenlerini kullanarak indim. Bilin bakalım Barlas nasıl indi? Tabii ki kayarak! Kasap et derdinde, koyun can derdinde resmen. Benden kaçan kardeşimi ufak adımlarla kovalarken Görkem'in önünden de Barlas çıkıp bir anda Görkem'i sırtına aldı ve döndürmeye başladı. "Yakaladım!" Görkem kahkahalar atarken benimde kahkahalarım onlara eşlik ediyordu. "Görkem anneye öyle şeyler söylersen abla sana küsermiş." Barlas Görkem'i indirdiğinde usulca afacan kardeşime sevgiyle yaklaşmaya çalıştım. Görkem başını salladığında amacıma ulaşarak zaferle salıncağa ilerledim. Yanımdaki salıncakta da hareketlilik hissettiğimde bakışlarım kucağındaki Görkem'i salıncağa bırakan Barlas'ı buldu. Barlas arkamıza geçip ikimizi de sallamaya başladığında gülümseyerek ellerimi açtım. "Daha hızlı!" "Barlas, daha hızlı!" Barlas sözlerimle giderek salıncağı hızlandırırken kahkaha attım. Gözlerimi kapatıp esen rüzgarı tenimde hissetmeye çalıştım. Ben yükseldikçe rüzgar tenimi usul usul okşuyordu, aklıma gelen düşünceyle Batuhan'ın bana söylediği gibi yapmayı denedim. Gözlerim kapalıydı ve ellerim açıktı. Barlas beni hızla sallarken Batuhan'ın öğrettiği gibi hayal kurmaya başladım. Şu an bulutların üstünde hissediyordum. Masmavi, küçükken pamuk şeker olduğuna inandığım bulutların üstünde. Her sallanışımla parmaklarım bulutlarda dolaşıyordu. Onlara dokunuyor, hissediyordum. Ayaklarım yerden kesilmişti adeta. Hayat benim için mavi bulutlardı. Bir an için bu anın gerçek olmasını diledim. Bulutların gerçekten hayatım olmasını istedim. Bir anda salıncağın yavaşladığını hissettiğimde gözlerimi usulca açtım. "İyisin değil mi güzelim?" Bana endişeyle bakan gözlerin sahibine; Barlas'a döndüm. "İyiyim. Sadece hayal kuruyordum." "Ne hayali kuruyorsun?" Gülümseyerek salıncaktan indim. "Gözlerimi kapattım ve bulutların arasında olmayı diledim. Masmavi gökyüzünün ortasında..." Barlas gülümseyerek ellerini saçlarıma çıkarttı. "Bulutların arasında olmayı çok mu isterdin?" Gülümsemem genişlerken başımı salladım. "Evet, çok isterdim." "Abla uykum geldi." Görkem gözlerini kaşırken Görkem'e döndüm. "Tamam miniğim gideceğiz şimdi." Görkem gelip elimden tuttuğunda Barlas'a çaresiz bakışlarımı yolluyordum. Görkem bey istiyorsa hemen eve gitmeliydik! "Arabayla gelmiş olmayı çok isterdim ama maalesef yürüyerek takip ettim sizi." Barlas'ın itirafıyla gülerek parkın çıkışına doğru ilerlediğimde, Barlas'da yanımızda yerini alarak bizimle yürümeye başladı. Barlas ve Görkemle parktan çıktığımızda evimize giden yollarda ilerlemeye başladık. Çok geçmeden evin önüne vardığımızda Barlas'la kısaca vedalaştıktan sonra Barlas'ın arabasına binip uzaklaşmasını izliyordum. Barlas gözden kaybolduğunda Görkemle birlikte yukarı çıkmış, eve girmiştik. "Biz geldik anne!" Annem mutfaktan çıkarak gülümseyerek yanımıza ulaştı "Hoş geldiniz kızım." Görkem anneme sarıldıktan sonra bana döndü. "Abla bana masal anlatır mısın?" Gülümseyerek başımı salladığımda Görkem beni elimden çekiştirerek odasına götürdü. Önce Görkem'e pijamalarını giydirdikten sonra yatağa yatırdım ve Görkem'in kitaplarına göz gezdirdim. Gözüme çarpan kibritçi kız kitabını alarak yatağında uzanan kardeşimin yanına iliştiğimde gözlerimi satırlarda gezdirmeye başladım. "Bir yılbaşı gecesi küçük ve sevimli bir kız sokakta üstü başı yamalı, ayağında terlik yok, perişan bir halde kibrit satmaya çalışıyormuş." Kitaba başladığımda kendimi o satırların içinde hayal ediyordum. O kız benmişim gibiydi... "Sokaktan geçen insanlar üstünde mont, boynunda atkı olan küçük kızın farkında olmadan yanından geçip gidiyorlarmış." "Abla neden fark etmemişler?" Gülümseyerek uykulu bir mırıltıyla, beklentiyle bana bakan Görkem'e döndüm. "Çünkü ablacığım, bazı insanların parlaması için yıldız olması gerekir." Görkem gülümseyerek yeniden gözlerini kapattığında gözlerim satırlarda dolaşmaya devam etti. "Sokaklarda çocuklar kartopu savaşı yapıyor, eğleniyorlarmış.Tabiki kar en çok onları mutlu ediyormuş." Bir anda düzenli gelen nefes sesleriyle Gözlerim Görkem'i buldu. Görkem'in bu kadar kısa zamanda uyumasına şaşırmayı bıraktıktan sonra usulca kitabı kapatıp yataktan kalktım ve Görkem'in üzerini örttüm. Kitabı yerine koyduğumda son kez ağzı hafif Aralık tüm saflığıyla, temizliğiyle uyuyan kardeşime döndüm. Keşke insanlarda çocuklar kadar masum olsalardı diye geçirdim içimden. Her insan çocuk olduysa ve her çocuk masumsa neden insanlar masum değildi? İnsanları masumluktan arındıran neydi? Yaşadıkları mı? Yoksa yaşamak isteyip yaşayamadıkları mı? Belkide insanları masumluktan arındıran bir zamanlar masum olan o çocuklardı. Usulca odadan çıktığımda bu kez annemin odasına yöneldim. Onunda huzurla uyuduğunu görünce yanımda nefes alan ailem için bir kez daha teşekkür ettim hayatıma. Odama ulaştığımda hızla üzerimi değiştirip yatağa uzandım. Yatağa uzandığımda, gelen telefon bildirimiyle ellerim telefonumu buldu. "İyi geceler Sirius. Hayatın senin kadar parlak olsun." Gülümseyerek bir elim boynumdan ilk günden beri çıkartmadığım kolyeme giderken parmaklarımı klavyede gezdirmeye başladım. "İyi geceler uyuz. Hayatın senin kadar uyuz olmasın." Telefonu kenara bırakıp dudağımdan ayrılmayan gülümseyle birlikte yatağa uzandığımda gözlerim usulca kapanmıştı. *** "Kızım." Annemin sesiyle gözlerimi usulca açtım. "Annem..." "Barlas seni bekliyor birtanem. Bugün ufak bir geziye çıkacağınızı söyledi." Afallayarak yeni yeni açılan gözlerimle yatağımdan doğruldum. "Ne gezisi?" "Ona sorarsın. kalk hazırlan çocuk bekliyor." Gülümseyerek yerimden kalkıp banyoya gittiğimde ilk önce banyodaki işlerimi halledip daha sonra da üzerime kot pantolon ve beyaz kısa gömlek giydim. Saçlarımı salık bırakırken, yüzüme sürdüğüm hafif makyajdan sonra üzerime deri ceket giydim, siyah kol çantamı da taktıktan sonra odamdan ayrıldım. Salona ulaştığımda, annemle karşılıklı çay içen Barlas beni gülümsetmişti. "Hazırım." "Hadi çıkalım." Gülümseyerek başımı salladığımda evden çıktık ve arabaya ilerledik. Arabada yerimizi aldığımızda soran bakışlarım Barlas'ı buldu. "Nereye gidiyoruz?" "Bulutlara..." Ne demek istediğini anlamadığım için yeniden anlamsız bakışlarla Barlas'a döndüm. "Nasıl yani?" "Gidince görürsünüz öğretmen hanım." Barlas'ın söylemeyeceğini anlayarak sıkıntıyla önüme döndüğümde çok geçmeden geldiğimiz yerde gözlerimi gezdirmeye başladım. Geldiğimiz yer hava limanıydı. Uçağa mı binecektik Yani? "Uçağa mı bineceğiz?" Barlas arkasından çıkarttığı biletleri bana uzatırken biletin üzerindeki yazılara baktım Nevşehir biletleriydi. Afallayarak Barlas'a döndüm. "Nevşehir'e mi gidiyoruz? Neden?" "Çok soru soruyorsunuz öğretmen hanım." Gülümseyerek Barlas'ın tutmam için uzattığı elini tuttuğumda, hava limanına doğru ilerlemeye başladık. Barlas zengin bir adamdı ama özel helikopteri yoktu. Evet yoktu! Ne kadar; hani siz zenginsiniz uçağa mı bineceğiz demek istesem de ondan kat ve kat daha fakir olduğumu hesaba katarak susmayı tercih ettim. Uçak için gereken işlemleri tamamladıktan sonra uçakta yerimizi aldık. Heyecandan içim kıpır kıpırdı. Avuç içlerim heyecandan terlemeye başladığında, gözlerim uçakta gezinmeye başladı. Belki bu şekilde rahatlayabilirdim. "Sakin ol." "S-Sakinim." Sesim titrdiğinde Barlas kucağımdaki elimi alıp dudaklarına götürdü ve sonrasında kendi kucağına alarak baş parmağıyla okşamaya başladı. "Bulutlar derken uçaktan mı bahsetmiştin?" "Bilmem." Barlas hala sorularımı yanıtsız bıraktığında kalkan uçakla uçağın küçük camından gökyüzünü seyretmeye başladım. Sessiz geçen bir uçak yolculuğunun sonunda bulutların arasında geçirdiğim zaman bedenime iyi geldiği gibi ruhuma da iyi gelmişti. "Hadi güzelim iniyoruz." Barlas elimi tuttuğunda çıkışa doğru ilerlemeye başladı. Bende arkasından takip ettiğimde, uçaktan ayrılarak havalimanının kapısına ulaşmıştık. "Barlas bey?" Siyah takım elbiseli adam Barlas'a elini uzattığında, Barlas'da gülümseyerek adamın elini sıkmıştı. Adam bizi arabaya doğru yönlendirirken uçağa binemeden önce düşündüklerimi bir kez daha düşünmem gerektiğini fark ettim. Az önce çok zengin değil mi demiştim? Yanıldım tamam! Bu adam çok zengindi... Araba kısa süre sonra durduğunda Barlas cebinden çıkarttığı kırmızı bezle gözlerimi kapatmaya başladı. "Barlas? Ne yapıyorsun Ya!" Barlas beni umursamadan gözlerimi bağladığında kapının açılıp kapanma sesinden Barlas'ın arabadan indiğini anlıyordum. "Barlas! Of!" Gözlerimi açmam ne kadar mümkün olsa da bunu Barlas'ın yapmasını istiyordum. Bazı anlar bozulmaması gereken anlardı ve ben bu anı bozmak yerine Barlas'ın başının etini yiyerek gözlerimi ona açtıracaktım. Bu kez benim kapımın açıldığını duyduğumda Barlas nazik hareketlerle arabadan inmem için yardımcı olmuştu. "Barlas dedim! Aç şu gözümü. Bak yeter Ya! Tamam anladın sürpriz! Aç artık gözümü! Bak hiç bir şey göremiyorum! Barlas dedim! Açsana ya-" Barlas beni durdurup gözlerimdeki mendili hızla açtığında karanlığa alışan gözlerimi, bu kezde içinde bulunduğu aydınlık alana alıştırmaya çalıştım. Gözlerim etrafta gezindiğinde ağzım şaşkınlıkla açıldı. Rengarenk balonların arasındaydık. Balonlar ise bulutların arasındaydı. Gözlerim dolu dolu rengarenk balonları seyretmeye başladığımda Barlas'a döndüm. "B-Barlas... Balona mı bineceğiz?" Barlas heyecanıma gülümseyip beni belimden kendine çekerek gözlerimizi buluşturdu. "Evet, bugün bulutlarla buluşacağız." Gülümserken gözümden akan bir damla yaş yanağımdan süzüldüğünde, kollarımı hızla Barlas'a sarıp ayaklarımı havaya kaldırdım. Mutluluktan ayakların yerden kesilmesi demek bu olmalıydı. "Barlas seni çok seviyorum çok!" Barlas beni daha çok havaya kaldırdığında gülümsemem büyümüştü. "Bende seni sevgilim..." Bulutların hayalini kurduğum için beni bulutlarla buluşturan bir adamla birlikteydim. Bu adam karanlığımı yıldızlarla aydınlatıyor, hayallerimi bulutlarla gerçekleşiyordu. Hayatımda verdiğim en güzel kararın Barlas Korhan'a aşık olmak olduğunu bir kez daha anlamıştım. BÖLÜM SONU |
0% |