@peteichor_
|
"Hayattınızda hiç bir zaman yaşadığım en büyük acı bu oldu demeyin. Emin olun ki her acının daha kötüsü vardır..." 44.BÖLÜM: ÇARESİZLİK Batuhan'ın ağzından: "Batu anladın değil mi? Yapabilirsin..." Barlas'ın telaşlı haliyle gülümsedim. Günlerdir bu soruyu yüzüncü defa soruyordu. Barlas, Adel'e evlilik teklif edecekti ve biz günlerdir Barlas'ın teklifi için hazırlanıyorduk. Barlasla Adel'in evlenecek olması, beni uzun zaman sonra en mutlu eden haber olmuştu. Sanki kızını evlendiren annelere dönmüştüm! Evet baba değil anneydim... Adel artık benim tam anlamıyla kız kardeşim gibiydi. Neredeyse Barlas'a kardeşim sana emanet, sakın onu üzme konuşması yapacaktım. Hatta abartıp düğünlerinde ağlayabilirdim de... "Kardeşim neden yapamayayım ya! Yapacağım güven bana." Barlas başını salladığında bir dahaki sorusunu ne zaman soracağını şimdiden merak ediyordum. Plan basitti. Barlas teklifini kumsalda, renkli ışıklar ve yıldızlar eşliğinde edecekti. Benim görevimde tabii ki Adel'i oraya götürmekti. Bu kadar basit bir görev için Barlas günlerdir aynı soruyu soruyordu; yapabilecek misin? Anladın mı? Artık bu sorular sonucunda kendimi salak gibi hissediyordum. "O zaman yarın akşam." "Tamam kardeşim! Sakinleş de sen." Barlas başını sallayıp ayağa kalkarken ceketini yanında duran koltuğun üzerinden aldı. "Nereye?" "Biraz sakinleşmem gerek. Heyecandan bayılacağım!" Barlas'ın bu gereksiz telaşına gözlerimi devirip ayağa kalktım. "Barlas! Sakinleş abicim ya. Her şey harika olacak. Alacaksın bizim kızı korkma." Barlas ceketini giyerken güldüğünde, bende gülümseyerek ayağa kalktım. Çok geçmeden Barlas çıktığında, çalışmaktan yorgun düşmüş bedenimi, evimin en rahat kanepesine bıraktım. Yarın hafta sonu olduğu için çok huzurlu hissediyordum. Bütün hafta çizin yapmaktan parmaklarım resmen şekilden şekle girmişti. Sonunda rahat bir nefes aldığımda, telefonumu elime alarak saate baktım. Saat gece yarısı onikiyi vuruyordu. Telefonun ekranını kapatıp başımı koltuğun yaslandığım kısmına yaslayarak gözlerim kapattım. Bir süre o şekilde oturduğumda çalan kapıyla gözlerim usulca açılmıştı. Kaşlarım istemsizce çatılırken bu saatte kimin gelebileceğini düşünmüştüm. Kapıya ulaşana kadar aklımdan geçen türlü felaket senaryoları sonucunda kapıyı açmıştım. Karşımda gördüğüm telaşlı yüzle aklımdaki felaket senaryolarına bir yenileri daha eklenmeye başlamıştı. "Adel! Ne oldu maviş?" Adel hızla eve girip ayakkabılarını çıkarttığında şaşkınlığımı bir kenara bırakarak içeriye doğru ilerleyen Adel'in arkasından ilerledim. "Güzelim ne oluyor? Söylesene iyi misin? Adel!" Adel dizlerini sallıyor ve sabit bir yere bakıyordu. Paniğim giderek artarken hızla mutfağa ilerleyerek bir bardak su aldım ve geri döndüm. "Al maviş iç hadi." Adel, titreyen elleriyle suyu elimden alıp dudaklarına götürdüğünde tek yaptığım, çaresizce Adel'i izlemekti. "Daha iyi misin?" Adel bardağı bana uzatırken başını salladığında hızla yanına oturup beklentiyle Adel'i izlemeye başladım. "Uraz..." Uraz'ın ismini duymak gerginlik duygumu sinire çevirirken sabırsızca Adel'e döndüm. "Uraz ne?" "Şuna bak." Adel titreyen elleriyle telefonu bana çevirdiğinde bilinmeyen numaradan gelen mesajı okumaya başladım. "Bitti mi sandınız? Beni rezil ederek kurtuldunuz mu? Neden sessiz kaldım sanıyorsunuz? Daha bitmedi Adel. Daha yeni başlıyor. Bana oyun oynamanın bedeli ağırdır. Ve bunu hepiniz misliyle ödeyeceksiniz." Telefonu sinirle koltuğa fırlatıp ayağa kalktım. "Oropsu çocuğu!" Sinirle bir ileri bir geri yürüdüğümde ürkek gözlerle beni izleyen Adel'e döndüm. Sakinliğimi korumaya özen göstererek Adel'in yanına yeniden oturdum. "Korkma güzelim. Bu şerefsiz hiç birimize, hiç bir şey yapamaz. Sen rahat ol. Korkma sakın tamam mı?" Adel başını sallayıp hızla belime sarıldığında ellerim Adel'in saçlarına gitmişti. Ne Adel'e ne Barlas'a bir zarar gelmesine izin veremezdim. Onlar benim ailemdi ve aileme kimse dokunamazdı. Bu konuyla yarınki tekliften sonra ilgilenecektim. "Güzelim Barlas'ın bir süre haberi olmasın. Ben ilgileneceğim tamam mı?" Adel belimdeki kollarını usulca ayırıp başını sallayarak doğruldu. "Tamam Batu ama dikkat et olur mu?" "Merak etme sen her şey düzelecek. E sen şimdi uyuyamazsın da... Film izlemek ister misin?" Adel hafifçe gülümseyerek başını salladığında ayağa kalkarak yanımda duran kumandayı elime aldım. "Sen film seçiyorsun bende Mısır patlatıyorum!" Adel kumandayı elimden aldığında, keyifle arkasına yaslandı. "Anlaştık." Adel'e gülümsedikten sonra mutfağa ilerlediğimde çok geçmeden mısırları tencereye alarak patlaması için beklemeye başladım. Bu kokuya bayılıyordum. Yetimhanedeyken haftada bir film gecemiz olurdu ve hep birlikte Mısır patlatırdık. Bu sesi, kokuyu ve patlayan mısırları seyretmeyi seviyordum. Yetimhanede geçirdiğim en güzel gün, film günleri olurdu. Sanki o günlerde gerçek bir evim varmış gibi hissediyordum. Bir Mısır kokusu bile bana ev hissi veriyordu. Şimdi sen ev hissini nereden bileceksin, sanki kaç kere evin oldu diyebilirsiniz. Evet ben bir evde yaşamanın hissini bilmiyordum, o yüzden benim hayallerimdeki evim patlamış Mısır kokan, sıcak bir evin önüne geçemedi. Taki Barlasla tanışana kadar. Barlasla üniversite yıllarımda tanışmıştım. Tek arkadaşım Barlas'dı onu da ben. Deli gibi çalıştığım bir kaç sene sonucu Barlas'ın babasına kendimi kanıtlamış, iç mimarlık şirketlerine ortak olmuştum. Barlas'ın babası bana babalık, Demir abi abilik yapmıştı. Barlasla tanıştıktan sonra aile olmayı da öğrenmiştim. Şimdi ise yanımda birde kız kardeşim ve bana annelik eden annesi vardı. Kader sultan bana annem varmış gibi hissetmiyordu. Her akşam beni yemeğe çağırıyor, çağırmasa da yaptığı sıcak ev yemeklerini getiriyordu. Belkide normal bi ailem olsaydı bu aileye sahip olamazdım diye düşündüm bir an. Peki Ya be ne isterdim? Gerçek bir ailem olmasını mı yoksa şu an bana aile olan bu insanlarımı? Sanırım tanımadığım o insanları, tanıdığım bu insanlara değişemezdim. Ben ailemi seviyordum ve onlar için her şeyi yapabilirdim. Yetimhanede büyümem ne kadar kulaklara şanssızlık gibi gelse de Belkide en büyük şansımdı. Bu hep böyle değil midir zaten? Hayatta şanssızlık olarak adlandırdıklarımız, hayatımızın bir yerinde şansımız olarak karşımıza çıkardı. Düşüncelerimden başımı iki yana sallayarak ayrıldığımda patlamış olan mısırları kaselere bölüştürüp, dolaptan çıksrttığım içecekleri de bardaklara doldurduktan sonra hazırladıklarımı tepsiye aldım. Tepsi elimde içeri geçtiğimde Adel'in hala kararsızca filmleri incelediğini gördüm. "Bulamadın mı daha?" "Ya evet! Çok kararsız kaldım." "Ver bende bir bakayım." Kumandayı Adel'den alarak yanına oturduğumda filmler incelemeye başladım. "Batuş! Alacakaranlık mı izlesek?" "Cidden mi?" Sorgularcasına Adel'e baktığımda ciddiyetini anlamıştım. En son ne zaman izlediğimi hatırlamadığım filmi aramaya başladığımda, çok geçmeden bulmuş ve hemen açmıştım. "Pekala, izleyelim bakalım." Adel Mısır'ı ve içeceği önüne çekerken bende aynısını yaparak mısırı ve içeceği önüme çekmiştim. Bir süre film izledikten sonra iki saati tamamlamış, filmi bitirmiştik. Yan tarafıma baktığımda kafası koltuğun kenarına düşmüş, dudakları hafif Aralık, saçları dağılmış bir şekilde uyuyan Adelle gülümsedim. Adel'in elindeki Mısır ve içeceği masaya bırakarak Adel'in uzanmasını sağladım. Tekli koltuğun üstündeki kalın örtüyü elime alarak Adel'in yanına ilerleyip usulca örtüyü üzerine bıraktım. "İyi geceler maviş." Adel hafifçe kıpırdansa da uyanmamıştı. Önce televizyonu sonra ışığı kapatarak odama ilerlemeye başladım. Odama ulaştığımda uykulu gözlerimi bir kaç kere kırpıştırarak yatağa uzandım. Yarın çok güzel bir gün olacaktı. Yarın Barlas, Adel'e evlilik teklif edecekti ve bende en az Barlas kadar heyecanlıydım. Gözlerim istemsizce kapanırken uyku beni hızla kollarına almıştı. *** "Günaydın Bulutçuk." Gözlerimi yavaşça araladığımda baş ucumdaki yüzü görmek dudaklarımın yukarı kıvrılmasını sağlamıştı. "Bahar?" "Uyan hadi... Kahvaltı hazırladık." Gülümseyerek yerimden doğrulduğumda, Adel'in burada uyuduğunu yeniden hatırlamıştım. "Ne zaman geldin?" Uykulu sesimle konuştuğumda Bahar gülümsemişti. Hızla ayağa kalkıp saçlarımı düzelttim. "Oldu biraz." "Neden uyandırmadın?" "Kıyamadım." Dudaklarımda bekli belirsiz bir gülümseme kendini belli ederken, gözlerimin önüne lise yıllarındaki hallerimiz gelmişti. "Bulutçuk! Uyan yeter! Bak ya, uyansana!" "Bahar'ım, güzelim, sadece bir kaç ders uyuyacağım söz." "Yok artık! Bir de değil, bir kaç ders. Ben ne yapacağım!?" "Gel sende uyu." "Ya bıraksana! Ne uyuması? Batuhan." "Batuhan mı? Duymayayım bir daha o güzel dudaklarına biber sürmek zorunda bırakma beni." "Bir ders uyuyabilirsin sadece." "Üç?" "Batu!" "Tamam tamam bir ders olsun." Başımı iki yana salladığımda gözlerim Bahar'ın gözlerini bulmuştu. "Eskiden kıyardın." Bahar yalandan bir sinirle güldüğünde bende gülmüştüm. "Hiçte bile! Sen bir yolunu bulur her zaman uyurdun." "Doğru." Baharla gülerek odadan çıktığımızda mutfağa ilerliyorduk. Baharla ne olduğumuzu henüz ikimizde bilmiyorduk. Tek bildiğim Bahar'ın gitmesine bir kez daha izin vermeyeceğimdi. "Günaydın Batuş!" Adel neşeyle masayı hazırlarken masaya oturup, masayı incelemeye başladım. "Günaydın Maviş." Adel, elindeki tavayı masaya bırakırken gülümseyerek masadaki yerini aldı. Bahar'da karşımda yerini aldığında kahvaltımıza başlamıştık. "Bu akşam süslen püslen bir yere gideceğiz maviş ona göre." "Noroyo?" "Boğulacaksın kız yavaş." Adel beni umursamadan tabağındakileri ağzına tıkmaya devam ettiğinde bende yemeğime devam ediyordum. "Nereye?" Adel yeniden sorduğunda ne diyeceğimi bilemeyerek gözlerimi kaçırdım. "Çok soru sorma maviş! Sürpriz." "Of Ya of! İyi tamam . Kaçta gideceğiz?" "Sekiz gibi alırım seni." Adel başını sallayıp kahvaltısına devam ettiğinde bende yemeğe devam ediyordum. Çok geçmeden kahvaltımızı tamamlayıp hep birlikte masayı toplamıştık. "Barlas neden telefonlarımı açmıyor Batu?" "Bugün unut Barlas'ı maviş. Bugün Batu ve Bahar var. İdare edeceksin ne yapalım?" "Nasıl yani?" "Öyle yani." Adel'i geçiştirdikten sonra salona doğru çekiştirmeye başladım. Salona ulaştığımızda aramızda oluşan uzun sessizliği Bahar bozmuştu. "Daha saat çok erken ne yapacağız bugün?" "Ay! Havada ne güzel aslında dışarı mı çıksak?" Adel'in fikri kulağa hoş gelse de akşamı düşünerek hareket etmeliydik. "Sadece iki saat ama... Akşam için hazırlanman gerek maviş unutma." "Tamam!" Adel hızla kalktığında Bahar ve benim bakışlarım Adel'e dönmüştü. "Üstümü değiştirip hemen geliyorum!" Ben başımı sallarken Bahar'da gülümsemekle yetinmişti. Adel çıktıktan sonra Baharla yeniden aramızda bir sessizlik oluşmuştu. Bahar son zamanlarda bana oldukça soğuk davranıyordu. Nedenini anlayamasam da benden bir cevap beklediği çok açıktı. Ona bir şans vermemi bekliyordu. Bahar'a cevap vermememin tek sebebi Güneş'e olan bitmek bilmeyen duygularımdı. Ama artık anlamam gerekiyordu, Güneş geri gelmeyecekti ve bu duygular benimle yaşamaya devam edecekti. Bu duygularla yaşamaya alışmak zorundaydım. Bahar'da en az benim kadar acı çekmişti ve artık mutluluğu hak ediyordu. Güneş'i hiç bir zaman unutamasam da kalbimin bir bölümünü de Bahar'a açabilirdim. Çünkü o da en az Güneş kadar sevilmeyi hak eden bir insandı. Bahar'ı Güneş kadar sevebiliceğime inanmasam da, Artık Bahar'ı sevmeyi deneyecektim. Güneş artık yoktu ve geri gelmeyecekti. Ölmüş birini sevebilirsiniz ama yaşıyorsanız eğer, yaşamaya devam etmelisiniz. "Sende hazırlan istersen." Bahar çekinerek konuştuğunda gülümseyerek ayağa kalktım. "Haklısın güzelim. Hazırlanayım." Bahar'ın gözleri büyürken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırarak odama ilerlemeye başladım. Ben odama ilerlerken arkamda şaşkın şaşkın, kocaman olmuş gözleriyle bakan Bahar duruyordu. Odama ulaştığımda altıma kot pantolon giyerek üzerime de oversize bir beyaz tişört geçirip , saçlarımı gelişi güzel düzelttim. Telefonumu ve cüzdanımı cebime atarak odamdan ayrıldım. Salona ulaştığımda Bahar bıraktığım yerde, bıraktığım şekilde duruyordu. "Ne dedin?" "Ne demişim?" Bahar gözlerini kaçırdığında gülmemek için direniyordum. "Şey dedin ya..." "Ne dedim?" "G-Güzelim dedin..." Bahar'ın bakışları yere inerken gülümseyerek yanına oturdum. "Evet. Bir sorun mu var? Hoşuna gitmediyse-" "Hayatta hoşuma giden sayılı şeylerden biri senin güzelin olmak." Bahar'ın cesaretle söyledikleri bu kezde beni utandırmıştı. Karşılıklı utanmaktan doğru düzgün diyalog bile kuramıyorduk! Çalan kapı sesi beni bu durumdan kurtarırken hızla ayağa kalktım. "Ben baktım!" Kapıya ulaştığımda karşımda rengarenk, ayaklarına ulaşan elbisesiyle Adel duruyordu. Adel'in yüzümdeki kocaman gülümseme bana da geçmişti. Gülümseme gerçekten bulaşıcıydı! "Hadi gidelim!" Başımı salladıktan sonra Bahar'a seslenmiştim. Hep birlikte evden ayrılarak sahile ulaştığımızda baharın en güzel günleri olduğunu bir kez daha anlamıştım. Ağaçlar çiçeklerini açarken her yer yemyeşil olmuştu. Rüzgar tenimizde oyalanırken, güneş tüm gücüyle üşümeye hazır bedenimizi ısıtıyordu. "Şu kafe çok hoş duruyor." Adel'in gösterildiği yere baktığımda Deniz kenarı, renkli masalı bir kafe olduğunu fark ettim. "E hadi gidelim o zaman." Kızlar önden ilerlerken cebimden çıkarttığım telefonumla Barlas'a mesaj yazmaya başladım. "Her şey yolunda mı kardeşim?" Barlas'dan çok geçmeden cevap geldiğinde, hala panik halinde olduğuna emin olarak attığı mesajı okumaya başladım. "Yolunda Batu. Siz ne yapıyorsunuz? Adel iyi mi?" "İyi kardeşim merak etme. Bahar geldi. Dışarı çıkmak istediler bende biraz sahile getirdim. Biraz durur döneriz akşam 8.30 civarı orada oluruz." "Tamam Batu'm sağ ol." "Sen sağ ol kardeşim." Telefonun ekranını karartıp yeniden cebime koyarak adımlarımı hızlandırarak kızların yanına ulaştım. Kafeye adımladığımızda, Deniz kenarında bir masada yerimizi alarak üç tane kahve söyledik. Kahvemizi içtiğimiz, sohbet ettiğimiz iki üç saatin sonunda; Bahar'ı eve bırakarak Adel'in hazırlanması için eve dönüştü. Adel'in hazırlanmasını, kader sultanla çay içerek beklemeye karar verdiğimde bende Adelle gitmiştim.Adel hazırlanmaya gittiğinde, Kader sultanda çay koymak için mutfağa geçmişti. Kader sultan, Elinde iki çay, bir tabak dolusu kekle döndüğünde gülümsedim. "Ellerine sağlık Kader sultan niye zahmet ettin?" "Ne zahmeti oğlum. Sıcak sıcak güzelce ye bakalım." Kader sultan yanıma otururken bende tabaktaki kekleri ağzıma tıkmakla meşguldüm. Ben kekleri gömerken Görkem heyecanla yanıma ulaşmıştı. "Batuş!" "Göko!" Görkem hızla kucağıma atladığında Görkem'i kucağımda rahatça oturur pozisyona getirmiştim. "Nasılsın bakalım Göko?" "İyiyim Batuş! Oyun oynayalım mı?" "Ablan hazırlanıyor ufaklık. o zamana kadar oynayabiliriz." Görkem gülümseyerek başını salladıktan sonra hızla odasına gitmiş, bir kaç arabayla geri dönmüştü. Arabaları halıya dizerken bende yanına gidip yerde oturmuştum. Görkemle bir süre oynadıktan sonra kapıdan gelen sesle bakışlarım kapıyı buldu. "Hazırım." Gözlerim Adel'i bulduğunda ağzım şaşkınlıkla aralanmıştı. Adel'in üstünde siyah belden bol, Kısa bir elbise vardı. Saçları dalgalı, makyajı hafifti. Ayağında siyah topuklu ayakkabılar vardı. "Oha!" "Olmuş mu?" "Kızım naptın ya? Bundan sonra en iyisi sen hazırlan ,sürprizi ona göre seçelim şimdi senin yanında söndü bizim sürpriz." Adel gülerek başını iki yana salladı. "Batu ya! Hadi bak geç kalacağız. Hem ben sevgilimi özledim Ya!Hemen gidelim hemen." Gülümseyerek yerden kalktığımda Adel'in yanına ilerleyerek koluma girmesi için kolumu uzattım. "Gidelim madem." Adel koluma girdiğinde Kader sultan dolu gözlerle kızına bakıyordu. "Güzeller güzeli kızım benim... Dikkat edin oğlum olur mu?" "Merak etme Kader sultan! Bana emanet." Kader sultan başını sallarken Adel'in de gözleri dolu doluydu. "Makyajın akacak bak. Çirkin mi olmak istiyorsun? Ağlama sakın!" "Tamam tamam. Hadi gidelim.." Adelle hızla evden ayrılıp arabaya ulaştığımızda, Adel'in heyecandan titreyen elleri gülümsememi sağlıyordu. "Sakin maviş." "Biraz ip ucu versen? Nereye gidiyoruz?" Omuz silkip Adel'in sorusunu cevapsız bıraktığımda Adel oflarak bakışlarını cama çevirmişti. Yarım saatlik bir yolun sonunda kumsala yakın bir alana arabayı park ederek arabadan indim. Henüz Barlas gelmemişti. Yarı yoldayken ona mesaj atmış, yola çakmasını söylemiştim. Çok geçmeden geleceğini umarak Adel'e döndüm. "Güzelim şimdi kumsala gireceksin. Ayakkabılarını eline alırsın kumsala girerken. Barlas birazdan gelecek. Hadi iyi eğlenceler!" "Çok teşekkür ederim Batu... İyiki varsın..." "Ne demek maviş. Asıl siz iyi ki varsınız." Adel gülümseyerek yanımdan ayrıldığında arkasından gülümseyerek bakıyordum. Barlas gelene kadar her ihtimale karşı arabada bekleyecek, Barlas geldiğinde de dönecektim. Telefonum çaldığında heyecanla telefon ekranına döndüm. Barlas arıyordu. Kesin yine sorun olup olmadığını soracaktı. "Sorun yok kardeşim-" "Batu! Frenler tutmuyor!" Barlas'ın söyledikleri kulaklarımda defalarca yankılanırken panikle arabadan indim. "Ne demek frenler tutmuyor! Ne diyorsun Barlas?" "Batu! Uçuruma yaklaşıyorum ve araba kontrolümden çıktı!" "Barlas... şaka olduğunu söyle, hadi kardeşim." "Batu... Sizi çok seviyorum, çok seviyorum kardeşim." "Barlas sus! Duydun mu beni? Sus!" "kardeşim! Dayan nolur dayan! Sakın uçuruma ilerleme." "Başka yol yok Batu yok! Bu yoldan dönemiyorum. Frenler tutmuyor. Allah kahretsin!" "Barlas..." "Batu, sen benim kardeşimsin. Her zamanda öyle kalacaksın-" "Susmazsan ben öldüreceğim seni! Veda edip durma!" Bağırışlarıma hıçkırıklarım da karışırken Barlas'ında ağladığı ortadaydı. Yaşadığım en büyük çaresizlik şu an ölümle burun buruna olan kardeşimi kurtarmamaktı. "Adel'e onu ne kadar sevdiğimi anlat Batu. Tek aşkımın o olduğunu anlat ona. Hayatıma ışık gibi doğduğunu, umudum olduğunu anlat. Şu an ölümden korkmamın tek sebebinin o olduğunu anlat." "Kardeşim, ölmeyeceksin-" Tam o an bir gürültü koptu. Telefon çok geçmeden kapandığında dizlerimin üstüne düştüm. Hayattınızda hiç bir zaman yaşadığım en büyük acı bu oldu demeyin. Emin olun ki her acının daha kötüsü vardır... BÖLÜM SONU |
0% |