Yeni Üyelik
46.
Bölüm

45.Bölüm: Fi̇nal

@peteichor_

Bir zamanlar uzak diyarlarda, aşktan bir haber, bir prenses yaşarmış. Gel zaman git zaman bu prenses yeşil gözlü bir prensle tanışmış. Pres, çok çekilmez, kendini beğenmiş bir adammış. Prenses prensten her fırsatta kaçarmış kaçtıkça da daha fazla prense yaklaştığından habersizmiş. Prens ve prenses tanıştıkları andan itibaren onlarca zorlukla mücadele etmiş. Onları engellemeye çalışan herkesin çabası prens ve prensesin aşkından boşa çıkmış. Yeşil gözlü prens ve prensesin hikayesi sonsuza kadar sürmüş. Mutlu mu sürmüş mutsuz mu kimse bilememiş. Çünkü prens ve prenses birlikte olduktan sonra sonlarının nasıl olduğunu önemsememişler. Ve prens ve prenses sonsuz olmuş, sonsuzluk olmuş.


45.BÖLÜM:FİNAL


Dizlerimi biraz daha kendime çekerek yanağımdan süzülen göz yaşlarına, yağan yağmurun karışmasına izin verdim. Bir ay. Barlas olmadan, kalbim atmadan geçirdiğim koskoca bir ay. Şimdi neredeydim? Barlas'ı benden ayıran uçurumun kenarındaydım. Onu benden alan bu uçurumda... Barlas'ın arabası uçurumdan aşağı düşmüş ve patlamıştı. Eksik olan tek şey Barlas'dı. Barlas'ı bir aydır bulamamıştık. Herkes onun öldüğünü söylüyordu. Hatta Barlas'ın babası mezar yaptırmak istiyordu ama ben buna engel oluyordum. Çünkü Barlas ölmemişti. Barlas ölseydi bunu hissederdim. Kalbim eğer hala atıyorsa bu Barlas'ın yaşadığı anlamına geliyordu ve ben bu gerçekten vazgeçmeyecektim. Gerekirse bir ömür Barlas'ı arayacaktım ama yinede ondan vazgeçmeyecektim. Ağlamam ve yağmur giderek hızını arttırırken kulaklarıma Batuhan'ın bana ilk haber verdiği an doldu.


"Adel..."


Gülümseyerek Batuhan'a döndüğümde Batuhan'ın ağlamaktan dağılmış halini gördüm. Telaşla Batuhan'a doğru koştuğumda kumsalda dizlerinin üstüne düşmüştü. Batuhan'ın yanına ulaştığımda bende dizlerimin üstüne çökerek telaşla Batuhan'ı sarsmaya başladım.


"Batuhan! Ne oldu! Batu! Cevap ver! Barlas nerede?"


"Adel... Barlas-"


Panikle ayağa kalktım.


"Barlas ne? Ne oldu? Söylesene."


Batuhan titreyen bacaklarıyla zorlukla ayağa kalktığında, göz yaşlarım usulca gözlerimi terk etmeye başlamıştı.


"B-Barlas kaza yaptı Adel... Barlas'ın Arabası uçurumdan-"


Kahkaha atmaya başladığımda Batuhan'ın bakışları donup kalmıştı.


"Şaka! Ay Batu çok komiksin."


Kahkahalarım göz yaşlarıma eşlik ederken kendimi durduramıyordum.


"Bu da sürprizin bir parçası! Komik tamam! Yeter hadi Barlas nerede?"


Batuhan'ın ağlaması şiddetlenirken kulaklarım bu duyduklarını reddediyordu.


"Adel... Kaza-"


"Yeter Batu! Sinirlenmeye başlıyorum!"


Batuhan yanıma adımlarken gülüşüm yüzümde donmuş, sinirle bağırmaya başlamıştım.


"Batuhan! Barlas nerede dedim!?"


Batuhan yanıma ulaşarak bana sıkıca sarıldığında ellerimi kaldıramıyorum. Ağlıyordum ama farkında değildim. Nefes alıyordum ama almıyormuş gibiydim. Kalbim atıyordu ama aslında durmuş gibiydi...


"Ç-Çok üzgünüm..."


Batuhan hareketsiz bedenimden ayrılırken bakışlarım boşluğa düşüyordu. Başımı iki yana sallarken hızla kumsalın çıkışına doğru koşmaya başladım.


"Hayır! Hayır!"


Bağırarak kumsalın çıkışına koştuğumda Batuhan'da arkamdan koşuyordu. Hızla yanıma ulaşıp kollarımdan tuttuğunda Batuhan'ın kollarında çırpınıyordum. Tek yaptığım çırpınmak, ağlamak ve bağırmaktı. Batuhan'ın hıçkırıkları kulaklarıma dolarken orada ne kadar o şekilde kaldığımızdan habersizdim.


Gözlerimi sıkıca kapatıp açtığımda ağlamam yağmura inat daha da şiddetleniyordu. O haberi aldığımda deliye döndüğümü hatırlıyordum. Ağlarken bayılan bedenimi, bağırmaktan günlerce çıkmayan sesimi, defalarca karakola gidip ,haber olup olmadığını sormalarımı, her gün ama her gün uçurumun kenarında Barlas'ı beklemelerimi, her telefon çalışında dolan gözlerimi, kabus görmemek için uyanık kaldığım geceleri... Başımı yıldızlara çevirdim.


"Barlas! Hani gitmeyecektin! Nerdesin sevgilim..."


Sesim giderek kısılırken Barlasla olan anılarımız teker teker kulaklarımda yankılanmaya başladı.


"Barlas Korhan'ı yok etsinler, geriye hiç bir şey kalmasın. Senden vazgeçmeyeceğim Adel."


Barlas Korhan'ı yok etmek istemişlerdi. Ama biliyordum, Barlas yaşıyordu ve yok olmayacaktı.


"Bu seninle kaçıncı dansımız."


"Kaçıncı olduğunu bilmiyorum ama sonuncu olmadığını biliyorum Sirius. Biz daha seninle çok dans edeceğiz..."


Son muydu? Bitmiş miydik? Bizim sonsuz danslarımızın sonu gelmiş miydi? Bu sefer mutlu olacağımıza İnanmıştık. Tüm zorluklar bitmişti. Ne oldu şimdi? Biz yenildik mi? Bizim sonsuz hikayemiz bitmiş miydi?


"Neden? Her hikayenin sonu olur."


"Bizim hikayemizin sonu olmayacak Adel. Bizim hikayemiz sonsuza kadar sürecek."


Buruk bir gülümseme geçti dudaklarımdan.


"Hiç bir hikaye sonsuza kadar sürmez. Bizim sonumuz ne olacak?"


"Sonunda ikimiz varsak mutlu yada mutsuz olmamızın önemi var mı?"


Başımı iki yana salladım.


"Yok."


Buruk bir gülümseme belirmişti dudaklarımda. Bizim hikayemiz son bulmuştu. Sonsuz hikayemiz mutsuz sonla sonlanmıştı. Gözlerimin önüne Barlas'ın gözleri geldiğinde acıyla gözlerimi kapattım. Barlas Korhan, Deniz'i almak için bana kafa tutan adam. Beni tuvalete kilitleyen adam. Birlikte kaçtığım adam. Yaptığım yemeği gizli gizli yiyen adam. Yıldızların altında acımı paylaşan adam. Yıldızları bana armağan eden adam. Ayaklarımı yerden kesen adam. Barlas Korhan bana bu dünyada aşkı, acıyı, mutluluğu öğreten adam.


"Kusura bakmayın Deniz'in babası gelmezse asla size teslim etmem."


Bir anda üstüme doğru gelmeye başladı. Ben geri gittikçe o geliyordu. Hem utanmış hem gerilmiştim. Neredeyse ağızımın içine girecekti bu adam.


"N-ne yapıyorsunuz?"


Adam burnumun dibinde gözlerime bakmaya başladı.


"Ben Deniz'i alacağım ve buradan gideceğim öğretmen hanım. Şimdi Deniz'i hazırla ve buraya getir."


Kendimi toparladım ve Barlas denen adamdan olabildiğince uzaklaşıp konuşmaya başladım.


"Bakın Barlas bey ;birincisi lütfen mesafenizi koruyun. İkincisi Deniz'i Babası gelmeden ne olursa olsun size teslim edemem. Bu okulu başıma da yıksanız Deniz babası gelmeden gidemez. Anlamışsınızdır umarım."


Karşımdaki adam benden uzaklaşıp elini başına koyup başını ovarak sabır dilercesine bana baktı.


"Ya sabır çattık ya! bak öğretmen, tüm gecemi seni ikna ederek geçirmeyeceğim. işim gücüm var. ver çocuğu gideyim!"


Giderek sinirleniyordum. Bu adamın laftan anlayacağı yoktu.


"Veremem Diyorum ya ne laftan anlamaz adamsın sen."


Karşımdaki adam mümkünmüş gibi daha da sinirlenmişti.


"Düzgün konuş!"


Bende onun gibi sinirle ona baktım.


"Konuşmazsam ne yaparsın!?"


Barlas denen adam bana bir adım yaklaşıp tekrar sinirle bakmaya başladı.


"Görürsün ne yap-"


İlk tanışmamız gözlerimin önünde belirirken acıyla gözlerimi kapattım. Barlas'ı ilk gördüğümde içimde bir boşluğun dolduğunu hissetmiştim. İlk elimi tuttuğu anda beni öptüğü, herkesten korumaya çalıştığı her an kalbime gün be gün işlemişti. Hayat bana sonsuz bir aşk hediye ederken bu yaptığı da neyin nesiydi? Hangi suçun cezasıydı bu çektiklerimiz? Sırılsıklam olmuş saçlarım sırtımdan dökülürken gözlerimin acıdığını hissediyordum. Gözlerimi karşımda doğmakta olan Güneşe çevirdiğimde titreyen dizlerimle ayağa kalktım. Güneş'in mezarlığı bu uçuruma yarım saatlik bir yürüme mesafesiydi. Ve şu anda sığınabileceğim tek kişi ölmüş olan en yakın arkadaşımdı. Titreyen bacaklarım beni Güneş'e doğru götürürken yağmur sanki bana eşlik ediyordu. Barlas gittiğinden beri neredeyse her gece yağmur yağıyordu. Kulaklarıma Barlas'ın sesi dolduğunda gözlerim acıyla kapandı.


"Böyle her yağmurda dans mı edeceğiz?"


Sorumla Barlas beni kendine çekerek bir elini elime, diğer elini belime yerleştirdi.


"Evet öğretmen hanım. Yağan her yağmurda dans edeceğiz, bu yağmurlar bizim için yağıyor..."


Gözlerimi gökyüzüne çevirdiğimde acıyla bağırmaya başladım.


"Yağma yağmur! Yağma! Biz artık yağdığında dans edemeyeceğiz! Barlasla dans edemediğim bir yağmur istemiyorum! Dur artık!"


Yağmur aksine daha da hızlanırken adımlarımı hızlandırıp koşmaya başladım. Bir an önce Güneş'in yanına ulaşmak istiyordum. Ne kadar koştum bilmiyordum ama sonunda Güneş'in mezarlığının önüne ulaşmıştım.


"Güneş... Çok yalnızım, yapayalnızım."


Güneş'in mezar taşına oturduğumda ellerim ıslak toprakta geziniyordu.


"Neden herkes gidiyor? Önce sen sonra..."


Gözlerim acıyla kapanırken Barlas'ın adını söyleyememiştim. Barlas'ın gitmiş olma düşüncesi kalbimi sıkıştırırken elim göğsüme gitti.


"Nefes alamıyorum Güneş... olmuyor."


Gün tam olarak aydınlanırken telefonumdan gelen tanıdık melodiye kayıtsız kalmıştım. Çalan telefonlar son bir aydır düşmanım olmuştu. Telefonum ard arda neredeyse on kere çaldığında sinirle telefonu elime alarak açtım.


"Efendim?"


"Güzelim neredesin sen?"


"M-Mezarlıkta..."


"Seni almaya geliyorum."


"İstemiyorum-"


"Ceset bulmuşlar. B-Barlas'ın eşkalini uyuyor... Tespit için gitmeliyiz ve bunu sensiz yapamam..."


"Y-Yalandır. Barlas değildir bakmak istemiyorum."


"Bakmak zorundayız Adel! Kendine gel artık! Benim canım yanmıyor mu sanıyorsun? Ben kahroluyorum Adel. Ben ölüyorum. Barlas senin sevgilindi evet ama benim kardeşimdi. Ne olur yapma. Kendimi daha toparlayamamışken seni toparlayamam ama yanında olurum. Şimdi gelip seni alacağım ve o ceset kiminmiş göreceğiz."


Telefonu kapatıp cebime koyduğumda ağlamam yeniden şiddetlenmişti. Batuhanla Barlas'ın haberini aldığımızdan beri neredeyse hiç görüşmemiştik. Batuhan'dan güçlü durmasını isteyemezdim. Batuhan daha kendini toparlayamamışken beni toparlamasını isteyemezdim. Usulca ayağa kalkıp Güneş'in mezarına döndürdüm bakışlarımı.


"Hoşça kal... Seni seviyorum Güneş."


Güneş'in mezarına arkamı dönüp çakışa doğru ilerlediğimde bedenimin güçsüzce düşeceğini hissediyordum. Her an yere yığılıp kalacağımı hissediyordum. Kapıda bir süre yerde oturduğumda çok geçmeden Batuhan yanıma ulaşmıştı. Gözlerim Batuhan'a döndüğünde kalbimin acısı derinleşmişti. Batuhan'ın mavi gözlerinin içi kıpkırmızıydı. Saçları darmadağın olmuş, göz altları morarmıştı. Batuhan bana elini uzattığında titreyen elimi Batuhan'ın elinin içine bıraktım.


"İyi misin Adel?"


"İ-İyiyim..."


Batuhanla kısa bakışmamızın sonucu kollarımı hızla Batuhan'ın boynuna dolayarak göz yaşlarımın Batuhan'ın boynuna akmasına izin verdim. Batuhan hızla kollarını belime dolarken omzumda hissettiğim ıslaklık Batuhan'ın da benden farksız olduğunun kanıtıydı.


"Dayanamıyorum Batu..."


"Ben ölüyorum Adel..."


"Aşabilecek miyiz?"


"Gerek kalmayacak. Barlas dönecek Adel..."


"Dönecek..."


Mırıltım Batuhan'ın kulaklarına ulaşırken usulca Batuhan'dan ayrılıp arabada yerimi aldım. Bakışlarım pencereye dönerken o cesedin Barlas olmamasını diliyordum. Radyodan gelen sesle bakışlarımı radyoya çevirdim. Kulaklarıma dolan ses Sezen Aksu'nun sesiydi.


"Hiç düşmedim mi aklına? Hiç çalmadı mı o şarkı? O sahil, o ev, o ada O kırlangıç da mı küs bana? Sanırdım ki aşklar ancak Filmlerde böyle Ben hâlâ dolaşıyorum avare Hani görsen, enikonu divane Ne yaptıysam olmadı, ne çare Unutamadım, gitti!"


Göz yaşlarım birer birer yanaklarımdan süzülürken, Sezen Aksu ağlamamı daha da tetikliyordu. Morgun bulunduğu hastanenin önüne ulaştığımızda Batuhanla birbirimize korkarak bakıyorduk. Sanki ikimizde birbirimize umut veriyorduk. 'Orada Barlas yok .' diyorduk, ikimizde bu gerçeğe inanmak istiyorduk. Arabadan indiğimde titreyen adımlarım hastene kapısına doğru ilerliyordu. Batuhan belimden destek verdiğinde Batuhan'dan aldığım destekle adımlarım hızlanmıştı. Morgun önüne ulaştığımızda Batuhan'ın bakışları gözlerimi buldu.


"Hazır mısın?"


"H-Hazırım."


Batuhan başını salladığında doktorun açtığı kapıdan içeriye adımlamıştık. Göz yaşlarım gözlerimden istemsizce süzülürken bu örtünün altında Barlas'ın olmadığına ne kadar inansamda, içimdeki korku her ne olursa olsun baskın geliyordu. Doktor örtüyü önümdeki cesetin üzerinden kaldırırken gözlerimi sıkıca kapatarak yumruklarımı sıkmaya başladım.


"A-Adel."


Batuhan'ın sesiyle sıktığım yumrukları daha da sıkıyordum.


"Barlas değil..."


Gözlerimi usulca açtığımda önümdeki tanımadığım bu erkek cesetine baktım. Barlas değildi... Önemli olanda buydu...

Belkide bu önümde ölü olarak yatan adamın bir ailesi vardı. Hayatı vardı. Belkide onu canı kadar seven çocukları vardı. Kalbim acıyla kasılırken bir an önce buradan çıkıp bu cesetin Barlas olmamasının mutluluğunu yaşamak istiyordum. Hızla morgdan çıktığımda koşar adım hastanenin kapısından dışarı atmıştım bedenimi. Temiz hava burnuma dolarken gözlerimi kapattım. Dudaklarım yukarı kıvrılırken yeniden içimden aynı cümleyi tekrarlıyordum. 'Barlas değil, Barlas değil, Barlas değil'

Batuhan arkamdan geldiğinde hızla Batuhan'a sarıldım.


"Barlas değil..."


"Evet maviş, değil..."


Batuhan'dan ayrıldığımda biraz daha iyi hissediyordum. Hiç gelmese bile Barlas'ın ölmesindense, ömrümün sonuna kadar beklemeye razıydım. Batuhanla arabada yerimizi aldığımızda herkesin Barlas'ın evinde olduğunu söyleyerek oraya gideceğimizi söylemişti. Barlas'ın evine gitme düşüncesi içimi titretirken bir an önce gitmeyi diliyordum. Barlas'ın evine ulaştığımızda hızla kapıya ilerlemiş ve kapının açılması için beklemeye başlamıştık. Kapıyı Aslı abla açtığında hızla Aslı ablaya sarılmıştım. Aslı abla sarılışıma karşılık verdiğinde, ne iyi olup olmadığımı sormuş, ne de herhangi bir şey söylemişti. Tek yaptığı bana sıkıca sarılmaktı. Aslı ablanın belimden desteklemesiyle herkesin bir arada oturduğu salona doğru ilerlemeye başladık. Herkes buradaydı, yanımızdaydı... Annem, Aslı abla, Sare, Kübra, Görkem, Deniz, Demir abi, Barlas'ın babası... Gülümseyerek annemin yanına oturduğumda annemin bakışları gözlerimi buldu.


"İyi misin anneciğim?"


"Olacağım."


Annem gülümseyerek sırtımı okşadığında benimde dudaklarım yukarı kıvrılmıştı. Ortamda oluşan sessizliği bozan Barlas'ın babası olmuştu.


"Hadi sofraya geçelim."


Kimse bir şey söylemeden ayaklandığında bende herkese ayak uydurarak masaya ilerlemeye başladım. Masaya ulaştığımızda sessizce yemek yemeğe başlamıştık. Bir aydır her yediğim yemek midemi bulandırırken yaşamak için bir kaç lokma yemek yemek dışında hiç bir şey yemiyordum.


"Barlas'ı her yerde arıyoruz. Her taşın altına bakıyoruz. Oğlumu bulacağız. Diri de olsa, ölü de olsa-"


"Barlas yaşıyor." 


Herkesin gözleri bana dönerken sesim en az Barlas'ın babası kadar kendimden emin çıkıyordu


"Barlas ölmüş olsaydı ben şu an yaşıyor olamazdım. Bundan büyük bir kanıt olamaz. Hala kalbim atıyorsa Barlas yaşıyor demektir."


Herkes başını sallayıp yemeğine devam ederken usulca ayağa kalktım.


"Müsaadenizle."


Kimse cevap vermezken usulca merdivenlere ilerlemeye başladım. Merdivenleri usulca çıktığımda Barlas'ın kapısının önüne ulaştım. Elim kapı koluna ulaştığında gözlerimi sıkıca kapattım.


Barlas eliyle kaslarını gösterdiğinde, sinirle ellerimi yüzüme kapatıp bağırmaya başladım.


"Ne yapıyorsun! Giy şu tişörtü! Bak biri gelecek uyuz musun sen! Ayı! giysene üstünü! Rezil olacağız-"


Bir daha ağzımı açarsam... Yine kapıdan gelen sesle kapıya döndüm. Kapıda gördüğüm yüz Gökem'e aitti bir Barlas'a bir bana baktığında dudaklarını bastırıp gözlerini kaçırdı.


"Basıldık."


Yüzümde acı dolu gülümseme kendini belli ederken usulca odaya adımladım. Gözlerim yatağı bulduğunda göz yaşlarımdan yaşlar birer birer dökülmeye başladı.


Korkuyla kollarımı Barlas'ın boynuna doladığımda göz yaşlarım Barlas'ın boynuna dökülüyordu.


"Şşş geçti... Güvendesin..."


Barlas'ın söylediği kollarımı gevşetirken usulca kollarım Barlas'dan ayrıldı.


"Ağlamak size yakışmıyor öğretmen Hanım."


Yüzümde hafif bir tebessüm oluşurken Barlas'ın dudakları yukarı kıvrılmıştı.


"Böyle daha iyi."


Barlas'ın yatağına oturduğumda elim yatak örtüsünde dolaşmaya başladı. Barlas'ın yastığını elime alarak sarıldığımda, yatağa uzanıp bacaklarımı kendime çektim. derin derin nefesler alarak yastığa sinmiş olduğunu umduğum Barlas'ın kokusuyla gözlerimi sıkıca kapattım. Burnuma Barlas'ın kokusu dolarken gülümsedim. Bir süre Barlas'ın kokusuyla Özlem giderdikten sonra ayağa kalkarak Barlas'ın çalışma masasına ilerledim. Masaya oturduğumda gözlerim masanın üzerinde duran fotoğrafımı buldu. Bu fotoğraf sahne aldığım günden bir fotoğraftı. Şarkı söylerken habersiz çekilmiş olan bir fotoğraf. Gülümseyerek Barlas'ın masasının kenarındaki kağıdı önüme çıkartıp, kalemliğinde bir kalem aldım.


Yeşil Gözlü Prensime:


Sevgilim, hayat ne kadar acımasız öyle değil mi? Bana sonsuz olacağız dediğin gün sonsuz olacağımıza inanmıştım. Bu kadar acıdan sonra mutlu olacağımıza inanmıştım. Peki Ya bu da neydi? Bu neyin cezasıydı böyle? Biz sonsuz mutluluğu hak etmişken bu ayrılık neyin nesiydi? Ah sevgilim, hayat bizim birlikteliğimizi istemiyor. Bizim en büyük düşmanımız hayat. Hayatı nasıl yeneriz? Yenebilir miyiz? Şimdi çıkıp gelsen. Karşıma geçsen 'buradayım öğretmen hanım' desen, sıkıca sarılsan belime, saçlarımı öpsen, koklasan, Ben sana uyuz desem, sen bana öğretmen hanım. Benim uykum kaçsa, bahçede hayaller kurup sabahlasak. Işıklar sönse yıldızlarla yolumuzu bulsak. Ben bir hayal kursam, ertesi gün o hayalde buluşsak. Benim gece canım pasta istese, sende saati önemsemeden bana sokak sokak pasta arasan. Sonra gelsen kucağımda uyusan. Bana 'kedili pijamaların güzelmiş' desen. Bende sana sinirle elime gelen tüm yastıkları fırlatsam. Sen yatıklardan kaçsan. Kahkahalarımız boş odada yankılansa, Birlikte bisiklete binsek, yarış yapsak ama bu sefer sen kazansan. Ben şarkı söylesem, senin hayran bakışların üzerimde olsa. Ben korku filmi izlerken korksam, sen de bana sarılsan, sıkıca sarılsan, tüm korkularımı alıp götürsen, birlikte dağ evine gitsek, yemek yapsak, dans etsek, sonsuza kadar dans etmeye devam etsek... Barlas, döneceksin dimi? Ben sana defalarca döndüm. Sende bana döneceksin dimi? Ben nefes alamıyorum biliyor musun? Sen gidince nefesimde beraberinde gitti. Meğer sen benim sadece sevgilim değil nefesimmişsin de. Ben sen gidince fark ettim. Ben sensizliği sen gidince fark ettim. Tamamen kaybolunca... ya dönmezsen? Ben inanıyorum sevgilim, sen bana en güzel zamanda, en güzel şekilde döneceksin ve biz sonsuz olacağız. Barlas Korhan, biz seninle sonsuz olacağız.


Göz yaşlarım sayfaya düşerken sayfayı ikiye katlayarak Barlas'ın kitaplığındaki kitabın içine bıraktım. Bir gün Barlas evine döndüğünde, bana döndüğünde bu yazdıklarımı okuyacaktı. Elim kolyeme giderken gözlerim usulca kapandı. Bu kolye boynumdan ömrümün sonuna kadar çıkmayacaktı. Bu kolye boynumda oldukça, ben yaşadıkça Barlas'ın geri döneceğine dair umudum yaşayacaktı. Yerimden usulca kalktığımda kapıya ulaşarak son kez odaya baktım.


"Ömrümün sonuna kadar seveceğim tek kadın sen olacaksın, Adel Rana Arın."


"Ömrümün sonuna kadar seveceğim tek adam sen olacaksın Barlas Korhan."


Kulaklarıma Barlasla dönme dolap tepesinde verdiğimiz söz yankılanırken hafifçe mırıldandım.


"Sözümü tutacağım. ömrümün sonuna kadar seveceğim tek adam sen olacaksın Barlas Korhan."


Odadan ayrıldığımda titreyen bacaklarımla merdivenlere ilerledim.


Ben Adel Rana Arın. Mutsuz bir eve doğmuş, hayatımı değiştiren arkadaşım, Güneş Seymenle tanışmıştım. Güneşle hayatımızı değiştiren o okulları kazanıp kendimize bir hayat kurmuştuk. Okuduk, çalıştık, eğlendik, ağladık... Sonra onunla tanıştım, Barlas Korhanla, yeşil gözlü prensle... Ve işte hayatım o zaman değişti. Kaçırıldım, şiddet gördüm , kaçtım, Barlas'a sığındım, çok ağladım, çok üzüldüm, sonra sevmeyi öğrendim, aşık oldum, sonra annemi kaybettiğimi öğrendim. Yıkıldım. Sonra Güneş, Güneş'i kaybettim. Kahroldum. Batuhan'ı kazandım. Bir kardeş kazandım. Birlikte sardık yaralarımızı, umut olduk birbirimize. Sonra Barlas'ı defalarca kaybettim sonra defalarca yeniden kazandım. Barlas bana bir aile verdi, yıldızları verdi, aşk verdi, acı verdi, sonsuzluk vadetti. Barlas Korhan bana yepyeni bir hayat verdi. Bana kalbimin yerini hatırlattı. Ben Adel Rana Arın, benden tüm sevdiklerimi defalarca alan bu hayatı yenecektim. Bu hayat bu kez yenilecekti ve Barlas bana geri dönecekti. Yeşil gözlü prens ve öğretmen hanım sonsuz olacaktı. Başaracaktık. Asıl savaş şimdi başlıyordu. Asıl savaş buydu, Barlas'ı bir kez daha kazanmaktı. Ve bu kez kaybetmemek üzere kazanmaktı. Bu savaşı bu kez biz kazanacaktık. Aşk kazanacaktı. Bu savaşı benimle kazanmaya var mısınız?


DEVAM EDECEK

_____________________________


Loading...
0%