Yeni Üyelik
60.
Bölüm

Kayip Gezegen 13.Bölüm: 'Evi̇m Gi̇bi̇'

@peteichor_

Kalpten istediğimiz, hissettiğimiz her şeyi başarabilirdik. Kalp ne isterse o olurdu. Kalbimizde kurduğumuz hayaller, sarıldığımız umutlar bir gün bizi evimize ulaştıracaktı. Bir gün kalpten istediklerimiz bize evimizin yolunu gösterecekti....


KAYIP GEZEGEN 13.BÖLÜM: 'EVİM GİBİ'


"Y-Yelda?"


Dediğimde adımlarını yavaşça atarak içeri girdi. Eğer gözlerle alev saçmak mümkün olsaydı, şu an Yelda gözleriyle her yeri ateşe verebilirdi.


"Demek o orospu sensin! Dur bir dakika neydi... Hah! Adel! Adel'din!"


Orospu kelimesinde takılı kaldığımda istemsizce kaşlarım çatılmış bir elim yumruk şeklini almıştı.


"Ağzını topla!"


Demiştim çünkü çok sabırlı biri olduğum söylenemezdi.


"Bana bak sürtük! Evime kadar gelip, kocamı ayartıp, bir de bana nasıl konuşacağımı mı öğretiyorsun sen?!"


"Yelda topla ağzını, toplamak zorunda kalmayayım!"


Yelda bir adım daha attı ve ellerini beline yerleştirdi. Bakışlarındaki öfke yüz adım uzaktan görülebilecek türdendi. Ancak artık benimde yüzüm onunkinden farksızdı ve sabrım taşmak üzereydi. Gözleri bir süre evi inceleyip yeniden gözlerime döndü.


"Bu evi o mu tuttu sana? Burada mı sevişiyorsun kocamla! Bir de öğretmen olacaksın! Orospunun tekisin sen kızım! Barlas seninle eğleniyor sadece! Anlayamadın mı bunu? İki günlük kadın için karısından mı vazgeçeceğini düşündün? Sen onun gönül eğlendirdiği bir sürtüksün-"


Sesinin bıçak gibi kesilmesine sebep olan suratına yediği sert tokattı. Öyle bir tokat atmıştım ki avucumun içi sızlıyordu. Kafası sağa doğru düşerken şaşkınlıktan dudakları aralandı. Ama durmadım ve sabrımın taştığı o an dudaklarımı dizginleyemeyeceğim sözcükleri söylemek üzere araladım.


"Orospu neye denir Yelda'cığım biliyor musun? Başkasının çocuğunu kaza yapmış, hafızasını kaybetmiş bir adama yamayana denir! Eğer bir orospu görmeye ihtiyacın varsa aynaya bak."


Yelda'nın yana savrulan yüzü yeniden yüzüme dönerken. Yüzündeki o afallamış ifade anlattıklarımı doğrular nitelikteydi.


"Sen nereden-"


"Tadını çıkart Yelda! Sahte aile saadetinin tadını çıkar! Çok yakında yaptıkların attığım tokattan daha ağır çarpacak yüzüne!"


Elimle diğer elimin bileğine tek parmağımla sanki bir saat varmış gibi vurdum ve sakin bir sesle fısıldadım.


"Zaman doluyor Yelda."


"Seni sürtük-"


O an daha fazla dayanamayarak Yelda'nın kızıl saçlarını tek elime dolayarak bağırışlarını umursamaksızın kapıya sürükledim ve boşta kalan elimle kapıyı açar açmaz dışarıya doğru savurdum. Çok bile dayanmıştım.


"Ah!"


"Yeter artık defol git evimden!"


Dedikten hemen sonra sertçe kapıyı kapattım. Sinirle her şeyi bildiğimi söylemiştim ancak o an yapabileceğim bir şey yoktu. Kimse evime gelip bana orospu diyemezdi! Hiç kimse! Ellerimi birbirine vurup sanki bir pisliğe dokunmuşum gibi temizledim. Sanki fazlaydı hatta, ben biraz önce bir pisliğe dokunmuştum. Adımlarımı merdivene yönlendirip hızla yukarıya çıktım. Bir duş almadan kendime gelmem imkansızdı. Duşa adımımı attığım an ılık su bedenime doğru yol almaya başladı. Yelda'nın sesi hala kulaklarımdan silinmemişti. Orospunun tekisin sen kızım! Suyun ısısını arttırdım. Barlas seninle eğleniyor sadece! Biraz daha arttırdım. Anlayamadın mı bunu? İki günlük kadın için karısından mı vazgeçeceğini düşündün? Ve daha da arttırdım. Sen onun gönül eğlendirdiği bir sürtüksün tamamen arttırdığımda bedenimden dökülen su ılıktan kaynara dönmüştü. Kaynar su tüm bedenimi sararken beyaz tenimin kızarmaya başladığına emindim. On dakika bedenim kaynar suyun altında oyalandıktan sonra duştan çıkmış beyaz geniş havluya sarılmıştım. Her yer buğu olurken aynayı es geçerek banyodan ayrıldım ve odama adımladım. Üzerime rahat bir pijama takımı geçirdikten sonra saçlarımı havluya sararak yatağıma oturdum. Keşke söylemeseydim diye düşünüyordum... umarım Her şey berbat olmazdı... Bunca uğraş, bunca çaba bir kontrol kaybım sonucu boşuna gitmezdi... saçlarımdaki havluyu umursamadan başımı yumuşak yastığıma bıraktım. Uyumaya ihtiyacım vardı. Yalnızca uzun bir uykuya...


***


Yüzümdeki partiler ve kulaklarımı saran mırıltılarla gözlerimi açmıştım. Sirius kucağımda partilerini yüzümde gezdiriyordu. Gülümseyerek Sirius'a sarıldım.


"Günaydın Sirius!"


Karşılığını bir miyav olarak almıştım. Yerimden doğrulduğumda Sirius'u kucağımdan bırakmadan merdivenleri adımladım. Dün gece olanları Batu'ya anlatacağıma dair kendime söz vererek Sirius'u mutfakta yere bıraktım ve kasesine mama doldurdum. Daha sonra her sabah olduğu gibi iki bardaklık bir filtre kahveyi demlemeye bıraktım. Oldukça sıradan ve huzurlu bir sabahtı. Kahvemi içip yaptığım küçük sandviçi mideme gönderdikten sonra saçlarımı özenle maşalamış yüzüme güzel bir makyaj yapmıştım. Yeni aldığım bir çift, siyah, topuklu botlarımı ayağıma geçirerek üzerime de diz üstü, uzun kollu siyah bir elbise giydim. Bugün pek bir planım yoktu ancak yılbaşına kadar izin aldığımdan vaktimi evde kendimi yiyerek geçirmek istemiyordum. Üzerime siyah uzun kabanımı geçirip elime çantamı ve telefonumu aldığım gibi evden ayrıldım. Arabam artık yoktu bu yüzden yeni evime yarım saatlik yürüme mesafesi olan Batu'nun ofisine yürüyerek gidecektim. Evet öncelikle Batu'nun ofisine gidip onunla bir kahve içecek ve ardından alışveriş merkezine gidecektim. Bugün aklımdan Barlas'ı yarın akşamki yılbaşı partisine davet etmek geçiyordu. Alışveriş merkezinde ne yapacağımı sorarsanız... Şey... Barlas'a hediye alacaktım! Tabii Batu'ya, Bahar'a, Güneş'e, Elif'e, Anneme, Görkem'e ve Teyzeme! Yılbaşı hediyelerine her zaman bayılmışımdır! Hediyelerimi aldıktan sonra annemlere aldığım hediyeleri kargoya verip Barlas'ı yemeğe çağıracak ve hediyesini yemekte verecektim. Batu'nun ofisine yürüdüğüm sırada bedenimi karşılayan ılık rüzgar kırmızı rujun sardığı dudaklarımın iki yana kıvrılmasını sağlamıştı. Bazen size huzur veren yüzünüze çarpan ılık bir rüzgar da olabilirdi, en sevdiğiniz tatlıyı yemekte... Huzuru nerede nasıl bulacağımızı hiç bir zaman bilemeyecektik. Huzur ansızın bir anda yanı başımızda beliriveren güvenilir bir duyguydu.


"Oha! Adel ne yaptın?! Ne bu hal kızım taş gibi olmuşsun!"


Topuk seslerime Batu'nun şaşkınlık dolu sesi de karışmıştı. Odasına girdiğimde kapıyı kapatarak olduğum yerde döndüm ve ellerimi iki yana kaldırarak gülümsedim.


"Nasılım?"


"Dünyanın en güzel mavişisin! Fıstık gibisin! Gel hadi otur. Bir şey yoktur umarım ve yalnızca sıkıldığından gelmişsindir."


Kabanımı Batu'nun önündeki iki koltuktan birine bırakıp boş olana yerleştim.


"Kesinlikle! Ama şey... Bir şey anlatmam lazım! Çatlarım Batu! Ama kızmak yok söz ver-"


"Hayda! Başladı mesai! Hadi başla bakalım."


Derin bir nefesi dudaklarımdan bırakıp Batu'ya döndüm.


"Yelda geldi..."


"Nasıl yani? Eee ne var bunda?"


Batu'ya göz devirmekle yetindim.


"Batu evime geldi. Yeni evime!"


Batu ciddileşirken kollarını masaya dayayarak öne doğru eğildi.


"Of tamam anlatıyorum Ya! Evime geldi bana orospu, sürtük falan dedi bende yapıştırdım bir tane suratına, tuttum saçından attım dışarı!"


"Helal sana kız! Kimse benim maviş kızıma orospu diyemez hiç kimse!"


Gururlu bir tebessümle başımı salladım.


"Kesinlikle! Ha birde... Yelda'ya her şeyi bildiğimi söyledim..."


Batu şaşkınlıkla yerinden fırladı.


"Ne! Ne yaptın ne yaptın!"


Batu ayağa kalkarken alt dudağımı gerginlikle ısıtmakta meşguldüm...


"Yani şey... Dedim ki ona, Orospu neye denir Yelda'cığım biliyor musun? Başkasının çocuğunu kaza yapmış, hafızasını kaybetmiş bir adama yamayana denir! Eğer bir orospu görmeye ihtiyacın varsa aynaya bak. İşte böyle...."


"Ruh hastası! Umarım gidip birisine anlatmaz! Ya bu kadın bir psikopatsa ve sana bir şey yapmaya kalkarsa? O zaman ne yapacağız Adel?"


Gözlerimi devirerek bir iki adımla Batu'nun yanına ulaştım. Gözleri oldukça endişeliydi gözlerime bakarken.


"Batu merak etme kimse bize bir şey yapamaz! Sende sakin ol hadi... Hem fena mı birazcık içimin yağları erimiş oldu. Onu ilk gördüğümden beri istiyordum bir tane yapıştırmak."


"Laflar bak laflara! Sen iyice çirkef bir şey oldun."


Batu'yla yeniden yerimize oturduk.


"Eee kimse gelip benimle böyle konuşamaz!"


"Bu güzelliğini neye borçluyuz peki?"


Gülümsedim. 


"Bu akşam Barlas'ı yemeğe devam edeceğim. Hem yarın ki partiye davet edecek hemde yılbaşı hediyesini vereceğim."


Batu'nun kaşları hayretle havalandı. Dün yaşadıklarımdan sonra hızla toparlanıp yeniden Barlas'ı çağıracağımı üstüne üslük ona hediye alacağımı tahmin etmemiş olmalıydı.


"Biraz ara verseydin güzelim. Yani dün yaşadıklarından sonra biraz acele etmiyor musun? Ya Yelda anlattıysa her şeyi?


Omuz silktim. Ona anlattıklarımdan sonra anlatabileceğine pek ihtimal vermiyordum.


"Ona söylediklerimden sonra ne anlatabilir ki Barlas'a? Hem sen merak etme. Ondan önce ben davranacağım. Tabii ona söylediklerimi söyleyemem ama duysun karısının yaptıklarını."


"Hayda! Adel bak-"


Ayağa kalkarak kabanımı ve çantamı aldım.


"Merak etme Batu. Barlas'a her şeyi hatırlatmadan bana kara da ölüm yok. Hadi ben gidiyorum. Sana da kolay gelsin! Yarın partide görüşürüz."


Batu sıkıntıyla nefesini vererek ayaklandı ve bedenime kollarını sardı.


"Çok dikkat et Adel. Çok..."


Başımı sallarken bedenlerimizi ayırıyordum.


"Bende seni seviyorum Batuş... hadi görüşürüz."


"Görüşürüz."


Diyerek odasının kapısına adımladım ve vakit kaybetmeden ofisten ayrılıp yoldan geçen ilk taksiye binerek gideceğim alışveriş merkezine ulaşmak üzere yola çıktım. Yaklaşık yirmi dakika da geçen sefer de gelmiş olduğum alışveriş merkezinde taksi durmuştu. Taksimetrede yazan ücreti ödedikten sonra alışveriş merkezine girdim. Barlas'ın hediyesini en sona bırakacaktım.


Anneme güzel bir elbise, teyzeme bir kol saati, Batu'ya deri bir ceket, Bahar'a pembe bir hamile elbisesi, Güneş'e bir uyku tavşanı, Görkem'e yaşına uygun, dört farklı kitaptan oluşan bir set, Elif'e gümüş bir kolye almamın ardından yemek yemek üzere bir restoranda adımlamıştım. Midemi de mutlu ettikten sonra Barlas'ın hediyesini almak üzere son durağım olan o mağazaya uğrayacaktım. Bir hobi mağazasına... Barlas'a alacağım hediyeyi çoktan seçmiştim. Belki şu an anlamlandırmayacaktı ama anlayacaktı. Hediyemin anlamını anlayacaktı... Yemeğimi bitirip restorandan ayrılmamın üzerinden geçen yarım saatin sonunda alıveriş merkezinin bulunduğu caddenin ilerisindeki hobi mağazasına ulaşmıştım.


"Merhaba!"


Diyerek içeri girdiğimde yirmilerinin başında, saçı tepeden toplu tatlı bir kız gülümseyerek karışlamıştı selamımı.


"Hoş geldiniz! Yardımcı olabileceğim bir şey var mı?"


Gülümseyerek başımı salladım.


"Ben teleskop bakıyorum da... Ne tarafta acaba?"


Karşımdaki yaka kartına Ela yazan kız eliyle mağazanın sağ tarafını gösterdiğinde ikimiz birlikte oraya adımlamıştık. Bana neredeyse mağazadaki tüm teleskopları tanıttıktan sonra Barlas'ın eski teleskobuna en çok benzeyen teleskobu almış ve ücretini ödemiştim.


"Yine bekleriz!"


"Çok teşekkür ederim! Hoşça kal."


Diyerek adının Ela olduğunu öğrendiğim Kıza gülümsedim ve mağazandan ayrıldım. Bedenime ulaşan rüzgarın izin verdiği kadarıyla gözlerimi teleskoba çevirdim. Bir an İçin Barlas'ın teleskobu zihnimde yer alırken gözlerim dolmadan edemedi.


Barlas ayaklanıp elini tutmam İçin elini önüme doğru uzattı.


"Gel bakalım."


Barlas'ın avucuna elimi bıraktığımda bahçeye doğru ilerledik. Bahçeye geldiğimizde teleskopun önünde durduk. Barlas beni önüne alarak teleskopu üste doğru çekti ve boyunu bana göre indirdi.


"Gel bakalım başını yasla buraya."


Teleskopa iki elimi koyup başımı da yasladığımda gökyüzünü görmeye başlamıştım.


"Yıldız kaydığında dilek dileriz, mutlu oluruz. Ama o yıldız aslında yanar ve ölür. Gökyüzünde yıldız yanar biz umut ederiz."


Barlas'ın sesiyle ona döndüğümde gözlerindeki ışıltıya şahit olmuştum.


"Yıldızlara çok ilgilisin. Özel bir nedeni var mı?"


"Yıldızlar benim sığınağım Adel. İnsanlar kötü, çirkin, acımasız. Yıldızlar öyle değil ve sende öyle değilsin. Sirius gökyüzünün, sen de benim en parlak yıldızımsın. Yakıcı kavurucu yıldızım..."


"Yakmaya değil söndürmeye geldim Barlas Korhan. Bana karanlık dediğin, almak istemediğin hayatına ışık olmaya geldim."


"Başardında..."


Barlas dudaklarını yavaş hareketlerle dudaklarıma bastırdığında ellerim Barlas'ın omuzlarını bulmuştu. Onunda elleri belime indiğinde yıldızların altında. Barlas'ın sığınağında birbirimizi öpüyorduk.


Gözümden akan bir damla yaşı başımı iki yana sallayarak zihnimdeki düşüncelerden arınarak karşılamıştım. O zamana geri dönebilmek için her şeyi yapabilirdim.... yapacaktım da hem de her şeyi... Elimdeki poşetlerle yürümeyi es geçerek bir taksi çevirdim ve kısa sürede evime ulaşabildim. Kapıdan girer girmez elimdeki poşetleri kenara bırakıp salona adımladım ve yorgunluktan bitkin düşen bedenimi koltuğa bırakıverdim. Bir kaç dakika soluklandıktan sonra Barlas'ı aramak üzere telefonumu çantamdan çıkarttım.


"Alo?"


Bir kaç çalışın ardından Barlas'ın tanıdık sesi telefonun diğer ucundan yükselmişti


"Selam! Nasılsın?"


Konuşmaya böyle başlamanın daha mantıklı olabileceğini düşünmüştüm.


"Selam. İyiyim sen nasılsın? Bir şey mi vardı?"


"Aslında yok! Yani biraz var ama kötü bir şey değil Yani bence değil umarım sence de değildir-"


"Adel söyleyecek misin artık?"


"Tamam tamam! Bu akşam eğer işin yoksa seni yeni evimde teşekkür yemeğine davet etmek istiyorum."


"Teşekkür kahvesinden sonra bir de teşekkür yemeği ha?"


"Evet! Tabii sende istersen."


"Akşam görüşürüz. Umarım yemek için tavuk sote yaparsın."


Ve telefon kapanmıştı. Telefonun ucundaki ses zihnimden ayrılmamıştı. Umarım yemek için tavuk sote yaparsın. Defalarca aynı cümle zihnimden kulaklarıma yol aldı. Ve tüm yorgunluğumu o koltukta bırakarak hızla ayağa kalktım. Mutfağa gider gitmez üzerime bir mutfak önlüğü giyerek akşam için yapacağım yemeklere başladım. İlk hedefim tavuk sote yapmak olacaktı...


Bir buçuk saatte tüm yemeklerimi yapıp masayı hazırlamış hediyeleri odama taşımıştım. Şimdi ise hafif dağılan makyajımı toparlıyordum. Üzerimi sabah giyindiğim haliyle bırakarak saçlarıma ve makyajıma çekidüzen vermiştim. Aynadaki bedenimde gözlerim oyalanırken çalan kapıyla heyecanla odamdan fırladım. İşte gelmişti! Yüzüme engelleyemeceğim kadar geniş bir gülümseme yerleşirken derin bir nefes alıp titreyen elimle kapıyı açtım. Karşımda her zamanki soğuk, durgun bakışlarıyla Barlas Korhan duruyordu. Üzerinde her zamanki gibi simsiyah jilet gibi bir takım vardı ve saçları bu kez dağınık değil özenliydi. Onu çok fazla incelediğimi fark ederek gözlerimi kaçırıp elimle içeriyi işaret ettim.


"Gelsene!"


Başını sallayarak içeriye girdi.


"Hoş geldin."


"Hoş buldum."


Birlikte mutfağa adımladığımızda Barlas'ın gözleri kurulu masada bir süre oyalandı. Ardından biraz önce oturduğum sandalyenin karşsındaki sandalyeye bedenini bıraktı. Ve böylece Barlas'la akşam yemeğimize başlamış olduk.


"Neden tavuk sote yapmamı istedin?"


Barlas'ın bakışları gözlerime çıktı.


"Tanıdık bir tadı var. Evim gibi hissettiriyor."


"Hangi evin?"


Diye sormuştum iki evinin de olduğuna vurgu yaparak.


"Huzurlu olduğun her yer senin evindir Adel. Mesela şu an burada huzurluysam burayı da evim gibi görebilirim."


Mest olmuştum. Tam anlamıyla mest olmuştum. Huzuru ev olarak adlandırmıştı... Korkarak dudaklarımı araladım.


"Peki... Huzurlu musun? Yani şu an?"


"Kim bilir?"


Kaçamak cevaplarıyla sinirlenmemek elde değildi. Ama bozuntuya vermeye hiç niyetim yoktu. Yelda konusunu açmak İçin ise kendimi resmen yiyordum! Ama önce yapmam gereken bir şey vardı... Hediyesini vermek gibi...


"Bir dakika bekler misin? Hemen geleceğim."


Başını salladığında hızlı adımlarla merdivenleri çıktım. Barlas'a aldığım katlanan teleskobu alarak geri döndüğümde Barlas Çatalındaki tavuk soteyi dudaklarına götürmekle meşguldü.


"Bu senin için."


Diyerek elimdeki poşeti Barlas'a uzattım. Kaşları hafifçe çatılmış gözleri gözlerim ve karton poşet arasında mekik dokumuştu.


"Dur tahmin edeyim, bu da bir teşekkür hediyesi mi?"


Gülümseyerek başımı iki yana salladım.


"Hayır yılbaşı hediyesi! Ama eğer içini rahatlatacaksa sana teşekkür etmek için bir yılbaşı hediyesi aldım diyebiliriz!"


Barlas hafifçe gülerek elimdeki poşeti aldı.


"Şimdi rahatladım! Bir an teşekkür etmeyeceksin diye çok korkmuştum."


Bir an salak demek istesem de bunun için erken olduğunu düşünerek kendimi dizginledim.


"Açmayacak mısın?"


Dudağını hafifçe büzerek poşeti özenle açtı. Öyle tatlı görünüyordu ki yanaklarını ısırarak onu yemek istiyordum!


"Bu...Neden?"


"Sorma Barlas... Ama öğreneceksin. Bir gün sana bu hediyeyi alma sebebimi öğreneceksin. Şimdilik yalnızca yıldızlara bakmak için kullan."


Barlas öyle şaşkın bakıyordu ki gözlerime.


"Ben.. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Adel neden yapıyorsun? Neden bu kadar yakınımdasın? Bu hediye neden? Gözlerin neden? Kokun neden? Adel... Neden senin yanında evim gibi hissediyorum?"


Söyledikleriyle tüm duygularım gözlerime toplandı.


"Ben-"


Dememe kalmadan Barlas bir kez daha dudaklarını araladı.


"Bir şey söyleme. Yalnızca yemek yiyelim lütfen."


Başımı sallayarak yemeğime devam ettim. Barlas'ta benim gibi yemeğini yemeği sürdürürken ikimizin de zihnini kurcalayan bir ton soru olduğuna yemin edebilirdim. Aramızda bir sessizlik meydana gelirken aklıma Yelda geldiğinde sessizliği bozmak adına dudaklarımı araladım.


"Barlas. Benim sana bir şey söylemem lazım. Dün buraya Yelda geldi."


Barlas'ın bakışları Yelda'nın adını duyduğunda buz gibi olmuştu.


"Ve bana seni ayarttığım hakkında bir kaç şey söyledi."


"Sen ne yaptın?"


Barlas'ın bakışları merak duygusuyla sarmalanmıştı.


"Bende tokat attım. Saçından tutup dışarı çıkarttım."


Pat diye her şeyi söylediğimde Barlas'ın dudakları tebessümle sinir arası bir hal almıştı. Sanki gülmek istiyor ama sinirli kalması gerekiyormuş gibi. Bir an bana bağırmasını bekledim ancak tek yaptığı çatalında kalan yemeği dudaklarına götürürken,


"Keşke yapmasaydın."


Demek olmuştu. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Eğer Yelda'yı gerçekten sevseydi şu an yaptığım yemeği dudaklarına götürmez bana bağırıp çağırıp evimden giderdi. Ama yapmamıştı...


"Barlas neden Yelda?"


"Bilmiyorum. Önceki hayatımda onu sevmişim."


Önceki hayatımda onu sevmişim... Geçmiş zaman eki... Dudaklarımı yalancı bir merakla yeniden araladım.


"Önceki hayatımda derken?"


"Bunu anlatmaktan nefret ediyorum Adel. Ama nedense şu an sana bunu anlatmak canımı yakmıyor. Ben dört yıl önce yeniden bir hayata başladım. Bundan beş yıl önce bir trafik kazası geçirdim ve bir sene komada kaldım. Daha sonra uyandığımda önceki hayatım hafızamdan yok olup gitmişti. Kimdim bilmiyordum bile. Uyandığımda bir yaşında bir oğlum iki yıllık bir evliliğim vardı. Çok denedim geçmişimi öğrenmeyi ama sanki..."


Gözlerimin dolmasını lanet olsun ki engelleyemiyordum!


"S-Sanki ne?"


Sesim titremişti. 


"Sanki önceki hayatım yok olup gitmiş... Hiç bir şey bulamadım. Tek bir iz bile..."


Ona her şeyi anlatmamak için deliriyordum. İçim içimi yiyordu. Ama şimdi olmazdı... Her şeyi öğrenmeden olmazdı...


"Ya şimdi Barlas? Önceki hayatında Yelda'yı sevdin Ya şimdi?"


"Şimdisi yok Adel. Benim bir oğlum var ve yeni bir hayat kurma lüksüm yok."


Anladım dercesine başımı salladım. Seni kurutacağım sevgilim. Seni bu içine düştüğün oyundan kurtaracağım. Sana hayatını geri vereceğim, sana bizi geri vereceğim sana yıldızları geri vereceğim sevgilim. Karanlığını aydınlatan yıldızlarını geri vereceğim. Islandığın yağmurları, gülen gözlerini, abini, aileni geri vereceğim sevgilim. Söz veriyorum ne pahasına olursa olsun sana seni geri vereceğim... Dolan gözlerimi kırpıştırarak dudaklarıma olabildiğince samimi bir gülümseme kondurdum.


"Kullanmak ister misin?"


Diye bir soru dökülmüştü dudaklarımdan.


"Neyi?"


"Teleskobu!"


Barlas afallasa da başını salladı. Bakışlarındaki donukluk görünmeyecek cinsten değidli ancak gözlerinin derinliklerinde o eski Barlas'ın kırıntıları vardı. Ve ben eski Barlas'a ulaşıncaya dek o kırıntılarla doymaya çalışacaktım. Barlas'la ayağa kalktığımızda poşeti eline aldı.


"Hadi bahçeye çıkalım."


Bahçeye çıkmak için denize bakan büyük camları kullandık. Biraz sağa doğru yürüdükten sonra iki evin ortak bahçesinde durduk. Barlas teleskopu ortamıza koyup açtı ve incelemeye başladı.


"Yasla başını."


Dedim teleskopu gösterirken söylediğimi yapıp başını teleskopa yasladı ve yıldızlara baktı


"Çok güzel. Hiç bu kadar yıldız görmemiştim.


Gördün sevgilim. Sen milyonlarca yıldız gördün...


"Tadını çıkart öyleyse!"


Barlas neredeyse yarım saat bakışlarını teleskoptan bir saniye ayırmadı. O yıldızları izledi ben onu. Hiç sıkılmadan izlemiştim. Bir dakika bıkmamıştım izlemekten. Barlas üzerimizde çiselemeye başlayan yağmura kadar bakışlarını gökyüzünden ayırmadı.


"Yağmur bastıracak içeri girelim."


Cıkladım.


"Gitmeyelim."


Şaşırmıştı. Ona ne kadar bu yağmur bizim için yağıyor sevgilim demek istesem de sustum. Susturuldum...


"Neden?"


Demişti. 


"Bana yağmurda hiç ıslanmadığını söylemeyeceksin değil mi?"


"Islanmadım."


Dediğinde yağmur inat edermişçesine hızlanmaya başladı. Bilmiyordu. yağan yağmurların en çok onu ıslattığını bilmiyordu. Hızlanan yağmur karşısında kollarımı iki yana açtım.


"Öyleyse ilk olacak!


Derken gülümsüyordum.


"Normal değilsin sen!"


Bağırarak konuşma nedenimiz yağmurunn sesinin seslerimizi bastırmasıydı.


"Normalim Barlas! Beş senedir ilk defa normalim!


"Neden beş sene?!"


Kollarım açıktı gözlerim kapalıydı ve yalnızca üzerime bardaktan boşanır gibi yağan yağmuru hissediyordum.


"Sadece hisset! Hisset çünkü-"


Bu yağmur bizim için yağıyor... Diyemedim. Barlas yanıma gelmiş beklentiyle cümlemin devamını bekliyordu. Ama maalesef. bu cümleye şu an devam edemeyecektim.


"Çünkü ne?"


"Boş versene!"


Bedenimi çimenlerin üzerine bıraktığımda kollarım hala açıktı.


"Hisset Barlas yağmuru hisset!"


Hisset sevgilim, beni, bizi, kendini hisset... Yanımda hissettiğim beden Barlas'dan başkasına ait değidli. Yaptığımı yapıp kolllarını gökyüzüne açmıştı.


"Hissediyorum... Adel sadece yağmuru hissetmiyorum! Seni de hissediyorum! Sende bir şey var! Ve ben bu şeyi bulacağım!"


"Hızlı ol. Bende ki her neyse hızlı bul Barlas."


"Adel..."


"Yağmuru hissetmeye bak."


Dedikten sonra bir daha dudaklarımı aralamamıştım. Yalnızca yağmuru hissediyordum. Bir saate yakın o çimenlerde sırılsıklam olana kadar ıslandık. Sonra ne mi oldu? Barlas beni kaldıramayacağını anladığında sırtına atıp zorla içeri soktu. Ardından kendi evine gittiğinde bende kurumak üzere odama adımladım. Önce üzerimi değiştirip saçlarımı kuruttum. Ve hemen sonra mutfaktaki dağınıklığı toplayıp kendime sıcak bir kahve yaptım. Camın önündeki tekli koltuğa bedenimi huzurla bırakırken telefonuma gelen mesajla dikkatimi telefonuma yönelttim.


Barlas: Senin yüzünden hasta olacağım.


Mesaj Barlas'tandı... Gülümseyerek yerimde dikleştim.


Adel:: Çorba yaparım?

Barlas: Ne çorbası? Yoksa teşekkür çorbası mı?

Adel: Kesinlikle! Bir teşekkür çorbası seni ayağa kaldırır.

Barlas: Hasta olursam haber veririm. İyi geceler Adel.

Adel: Barlas bekle! Yarın bizim kafemizde bir yılbaşı partisi olacak. Sende gelir misin?

Barlas: Anlaşılan bu kezde teşekkür etmek için beni yılbaşı partinize davet ediyorsun.

Adel: Anlaşılan benimle dalga geçmek hoşuna gidiyor.

Barlas: Hoşuma gidiyor.

Adel: Eee gelecek misin?

Barlas: Yarın görüşürüz Adel.

Adel: İyi geceler.


Ve konuşmamız burada kesilmişti. Telefonu göğsüme bastırıkken bir yandan da alt dudağımı dişlemekle meşguldüm. Bugün Barlas'la yıldızları izlemiş, yağmurda ıslanmıştık... Bugün Barlas bilmese de eskisi biz kendini ortaya çıkartmıştı. Yakında her şey ortaya çıkacaktı ve biz yeniden eski biz olacaktık... Çok yakındı hissediyordum. Kalbimden hissediyordum. Kalpten istediğimiz, hissettiğimiz her şeyi başarabilirdik. Kalp ne isterse o olurdu. Kalbimizde kurduğumuz hayaller, sarıldığımız umutlar bir gün bizi evimize ulaştıracaktı. Bir gün kalpten istediklerimiz bize evimizin yolunu gösterecekti.... Telefonum titrediğinde bakışlarım yeniden telefonumu buldu.


Barlas: Beni yıldızlarla tanıştırdığın için teşekkür ederim.


BÖLÜM SONU

Loading...
0%