67. Bölüm

Kayip Gezegen 20. Bölüm: Savaş Bi̇tti̇

Yağmur N. B.
peteichor_

"Bir savaş, birçok savaşçı, bir galibiyet. iki Kazanan, Orman gözlü adam, gökyüzü gözlü kadın. Hikayenin asıl kahramanları. Şimdi sıra onlardaydı. Ne sırası mı? Mutlu olma, mutlu etme, umut olma, umut etme, gökyüzünde bir yıldız olma..."


KAYIP GEZEGEN 20. BÖLÜM: SAVAŞ BİTTİ


Aidiyet. Ne basite indirgenen bir terimdi öyle. Halbuki verdiği his hiçte basit değildi. Karışıktı. Karma karışıktı. Bir yere ait olmak anlatılamaz bir histi. Sıkışıp kalırdın oraya. Evim dediğin yerde kalakalırdın. Doğduğu gibi kafese konulan bir kuş gibi. Orayı evi sanan, gökyüzünü tanımayan bir kuş gibi... Ona hiç gösterilmemişti gökyüzü. Öğretilmemişti kanatlarını kullanmak. Gökyüzüydü halbuki onun evi bir kafes değildi. Ona bir kafes biçilmişti. Kanatlarını kullanamadığı, özgürlüğü tadamadığı bir kafes. Bir kuş ister miydi ait olmayı? İster miydi bir ev kendine? Kanatlarını terk eder miydi aidiyet uğruna? Etmezdi. Bilse evi olacağında gökyüzüne veda edeceğini, kabullenmezdi. Yeni doğan bir kuşu kafese kapatmak kolaydı. Asıl zor olan gökyüzünü, özgürlüğü tatmış bir kuşu kafese kapatmaktı.


Ya ait olamamak? O nasıl anlatılırdı? Hiç bir yerin olmaması hayatta, hiç kimsen olmaması, ait olamamak hiç bir yere. Hayatta ait olmaktan daha zor bir şey varsa o da ait olamamaktı. Tıpkı dalından düşmüş bir yaprak gibi kalırdın. Rüzgar nereye eserse oraya sürüklenirdin. Bir evin olmazdı. Ağaçtan düştüğün an kimsen kalmazdı. Evsiz, kimsesiz kalırdın.


O yaprak bendim dalından düşen, savrulup duran. O kuş Barlas'tı evi sandığı kafese kapatılan asıl evinden, gökyüzünden ayrılan. Biz bir yerlere ait olan iki evsizdik. Ait olduğu yeri evi sanan iki evsiz. Kayıptık. Ne bir yere aittik ne de bir yer bize aitti. Biz birbirimize aittik ama savrulmuştuk. Ben o ağaçtan düştüğüm an, Barlas o kafese kapatıldığı an birbirimizden de gitmiştik. Evsiz kalmıştık. Oturduğumuz masanın en başında oturan adamın bedeni o ağacı kuvvetlice sallayıp beni düşüren bedendi. Karşımdaki kadının bedeni çaresiz bir kuşu evi sandığı o kafese kapatan acımasız bedendi. Yanımdaki adamın bedeni ise kafesin içine sığdırılmış bedendi. O bir kuştu kafese kapatılan ben bir yapraktım dalından düşen. Kuş yaprağın düştüğü dala aitti, yaprak ise düştüğü dala...


Bir masadaydık şimdi. Özenle ışıklandırılmış bir deponun ortasında dört kişilik geniş masada. Önümüzde çeşit çeşit yiyecek vardı. Herkes sessizdi. Masanın başındaki beden, Uraz'ın keyifli bedeniydi. Karşımdaki beden ise ürkekti, Yelda... Kızıl saçları her zamankinden daha solgundu. Yanımda ise nefeslerimin ciğerlerimle buluşmasını kolaylaştıran adam vardı, Barlas... Uraz'ın amacını anlamak için oturmuştuk bu masaya. Bana sakın korkma demişti. Sakın korkma... Ben varken kılına bile dokunamazlar demişti. Bilirdim. Korurdu beni. İçimde en ufak bir korku yoktu. Onun yanında kendimi evimde hissediyordum. Evimizde neden korkacaktık ki? Evimiz en güvenli yerdi bize.


"Evet! Sevgilim, müsaadenle başlıyorum."


Uraz dudaklarını aralarken Yelda yerinde rahatsızca kıpırdandı. Dudaklarında tedirgin bir tebessüm vardı. Barlas ve benim başımda iki adam duruyordu. Asıl ilginci Yelda'nın da başında bir adam vardı. Onlar sevgiliydi... Yelda'nın başında neden bir adam vardı?


"Öncelikle saygıdeğer Korhan, beynini kesinlikle ben silmedim! O tamamen plan dışında gelişti. Aslında... Her şey plan dışında gelişti."


Uraz ayağa kalktığında gözlerim bir an Barlas'ın sıktığı yumruğuna kaydı. Dudaklarımdan titrek bir nefes bırakırken elimi Barlas'ın yumruk yaptığı eline kapattım. Beni hissetsin istiyordum. Ben buradaydım, onunlaydım...


"Amacım seni gebertip gereksiz oksijen tüketimini azaltmaktı abiciğim ama maalesef. Yakalandım! Ah nasıl olur ya!"


Uraz hiç iyi görünmüyordu. Anlatırken mimikleri farklılaşıyordu. Ona atılan şaşkın bakışların tek sahibi ben değildim. Yelda'nın da yüzünde aynı ifade vardı. Şaşkındı...


"Neyse neyse. Anneme yakalandım. Güzel anneme... Barlas annemin saçları çok güzel biliyor musun? Bir görsen. Ama göremezsin çünkü o benim annem! Onu o kadar seviyorum ki... Her şey onun için! Her şey bizim için! Ama o anlamadı işte anlamadı!"


Ve bir kahkaha can buldu dudaklarından. Bakışlarım istemsizce Yelda'nın tepkilerini takip ederken gözlerinin dolduğuna şahit oldum.


"Bana seni gebertmemem için yalvardı. İnanabiliyor musun? Senin gibi bir it için yalvardı! Neden yaptı ki? Annem neden yalvardı? Ne güzel ben olacaktım onun oğlu... Sadece ben."


Uraz ileri geri gitmeye başladığında yüzündeki öfke çığ gibi büyümüştü birkaç saniye içinde.


"Ama ölmedin. Hatta o aptal kalbin durmuştu. Seni o arabadan çıkarttığımda... Kalbin atmıyordu. Ben kurtardım seni ben! Birde kötü dersiniz bana. Durmuş kalbin benim sayemde attı Korhan! Benim sayemde!"


Kalbin atmıyordu. Kalbin atmıyordu... Defalarca aynı cümle doldu kulaklarıma. Kulaklarım uğulduyordu. Barlas'ın kalbi mi durmuştu? Nasıl dururdu kalbi? Nasıl vazgeçerdi atmaktan?


Benim kalbim paramparça olurken,


onun kalbi durmuştu.


"Ah benim vicdanlı annem... Onun için kurtardım seni! Ne güzel geberip gitmiştin! Bok var gibi yine attı kalbin!"


Sinirli ifadesi silinirken dudaklarından dökülen kahkaha boş depoda yankılandı.


"Sonra bir mucize oldu! Bir yıl sonra bir anda uyandın ve bom! Komple resetlenmişsin! İlahi adalet Korhan... Her şey o günden sonra başladı. Sen Korhan sen! Benim aşık olduğum kadını elimden aldın. Herkes seni sevmek zorunda mı lan? Ama hayır yo yo yo Adel benim olmalıydı. Senin değil benim!"


"Eğer bir daha Adel'in adı ağzından çıkarsa seni öldürürüm Uraz."


Barlas'ın net sesi kulaklarıma dolduğunda elimin altındaki elini daha da sıkı tuttum.


"Sakin ol abiciğim. Bak karşında karın oturuyor. Ne kadar ayıp! E fena mı içler dışlar çarpımı yaptık. Benim yanımdaki kadın sana aşıktı şimdide senin yanındaki kadın bana aşık. Hatta sana bir sır vereyim mi? Şşşt! Sakın kimse duymasın, Eymen benim oğlum. Benim olan çocuğa babalık yapıyorsun!"


Uraz bir parmağını dudaklarına bastırıp fısıldadıktan sonra bir anda gülmeye başladı. Uraz'ın yeri burası değildi, Uraz'ın yeri tımarhaneydi. Uraz delirmişti. Kaşımızda kesinlikle sağlıklı bir insan yoktu.


"Uraz iyi misin?"


Yelda'nın sesi, nefesi, elleri tir tir titriyordu. Görünmüyordu ama emindim ki kalbi de titriyordu. Ürkek bir kuşun kalbi gibi...


"İyiyim sevgilim. Çok iyiyim!"


"Uraz gidelim yeter beni korkutuyorsun."


Uraz bir anda bakışlarını yumuşatırken hemen sonra kaşlarını çatmıştı.


"Üf! Yeter be sende! Nereye kızım? Nereye gideceğiz? Çık şu hayal dünyandan oyun bitti! Hala neyin tantanasını yapıyorsun? Görmüyor musun gerçekten?"


"N-neyi?"


Dedi Yelda titreyen sesiyle, feda ettiği göz yaşlarıyla.


"Seni sevmediğimi! Sevmiyorum seni! Hiçte sevmedim zaten! Sen her dediğime inanan bir zavallısın."


Yelda'nın dudakları şaşkınlıkla aralanırken bir anda ayağa kalktı. Dizleri bile titriyordu. Kalkıp yanına gitmek istedim. Sebebini bilmediğim bir şekilde acıdım ona. Çok acıdım...


"Ne diyorsun sen! Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin? Ben hayatımı sana adadım Uraz! Ben tüm kalbimi sana verdim! Tüm hayatımı sana verdim! Yalan mıydı? Her şey... Oyun muydu?"


"Ben mi istedim hayatını! Ben mi istedim kalbini? Aç gözünü Yelda aç! Sen benim için bir maşaydın. Aşkını da seni de hiç bir zaman istemedim! Sen o çocuğu bile bana yamamak için doğurdun! Yalan mı? Yüzüne bakıyor musun sahi? Oğluna annelik yapıyor musun? Sen anne olmayı bile beceremedin be Yelda."


Yelda başını iki yana sallarken hüngür hüngür ağlıyordu. Tam bir adım Uraz'a atacakken başında duran adam durdurdu onu. Şimdi kollarında çırpınıyordu ifadesiz adamın.


"Yalan söylüyorsun! Seviyorsun beni! Biliyorum çok seviyorsun! Saçlarımı seviyorsun, ellerimi, kokumu, sana sarılmamı seviyorsun!"


Yelda o an Uraz'ın kalbini değil kendi kalbinin sesini duyuruyordu. Asıl söylemek istediği başkaydı.


"Sevmiyorum. Hiçte sevmedim. Ama kabul Yelda çok işime yaradın. Sen ve oğlun olmasa beceremezdim. Bana olan aşkın olmasa yapamazdım."


Oğlun... Söylerken bile kabullenemediği oğlunu bile katmıştı pislik oyununa. Bir kadının aşkını, masum bir çocuğun dünyasını alet etmişti. Yelda o kadar kötü görünüyordu ki bu görüntü gözlerimin dolmasına sebep oldu. Her ne olursa olsun o bir kadındı. O bir anneydi. Düşmanımda olsa dostumda olsa fark etmezdi. Her şeyden önce o bir insandı. O aşktan gözü kör olmuş bir insandı. Kalbimiz her zaman doğru olanı seçmezdi. Kalbimiz her zaman mantığımızla aynı takımda oynamazdı. Bazen rakip olurlardı birbirlerine. Birinin istediğini öteki istemezdi. Ve şu an karşımda mantığından arınıp kalbine sığınmış bir kadın vardı. Sevilmek için kendinden veren kendinden verdikçe kalmayan bir kadın. Bazı insanların güneşi bazı insanları ısıtmazdı, her ışık aydınlatmazdı, her rüzgar serinletmezdi, bazı insanlar bazı insanlar için yanlıştı. Bazı kalpler bazı kalplerin celladıydı... Uraz Yelda'yı sevmiyordu. Tek yaptığı onu kullanmaktı. Aşkını kullanmaktı. Uraz Yelda'ya aşık değildi, Uraz Yelda'nın aşkının gölgesinde soluklanmıştı ve şimdi güneş batmıştı artık her yer gölgeydi. Uraz'ın artık dinlenmek için bir gölgeye ihtiyacı kalmamıştı. Yelda ise kendi gölgesinde yapayalnız kalmıştı.


"Yapamazsın... Bana bunu yapamazsın. Ben seni çok sevdim Uraz. Ben senin için canımı bile veririm! Nasıl olurda beni sevmediğini söylersin?"


"Canına ihtiyacım kalmadı Yelda. Oyun bitti. Belki başka bir hayatta karanlığıma ışık olursun ama bu hayatta asıl karanlık benim ve karanlığın en büyük düşmanı ışıktır."


Her şey bir anda olmuştu. İfadesizce Yelda'yı tutan adamın kolları arasında çırpınan Yelda'nın kalbine, Uraz'ın bir anda belinden çıkartıp gözünü bile kırpmadan ateşlediği silahtan çıkan kurşun saplanmıştı. Dudaklarımdan dökülen çığlıktan sonra bir saniye daha oturmamıştım o sandalyede. Kimsenin tutmasına izin vermeden dizlerinin üzerine düşen Yelda'nın yanına ulaşmıştım. Tıpkı onun gibi bedenimi dizlerimin üzerine bırakmıştım.


"Y-Yelda..."


Yelda'nın gözleri onu tutmaya çalışan ellerim ve kalbindeki kurşunda oyalanıyordu. Sonra bıraktı bedeni kendini tamamen. Onu tutmaya çalışan kollarımın arasına bıraktı. Arkadan sesler geliyordu. Barlas'ın ve o adamların sesleri. Bir harbede yaşanıyordu ama zihnim tüm algısını yitirmişti. Gözlerim göğsümde kanlar içinde yatan kadından başka hiç bir şey görmüyordu. Saçları omuzlarımdan dökülürken başı göğsümdeydi Kollarımla bedenini sarsam da kanın metalik kokusu gücümü tüketiyordu. O an anlıyordum. Nefret etmek kolay değildi. Bazen düşmanınız bile kazanamıyordu nefretinizi. Canınızdan can kopartan düşmanınız için günü geliyor hüngür hüngür ağlıyordunuz. Düşmanınız yaşasın diye tüm kalbinizle dualar ediyorsunuz, sarılıyordunuz ona, okşuyordunuz saçlarını. Nefret etmek kolay değildi.


"Sakın öleyim deme! Daha bana yaşattıklarının hesabını vereceksin tamam mı? Sakın Yelda!"


"S-Salak mısın kızım sen? Neden koştun yanıma? Ben neler yaptım sana, sen neden koştun hemen? Bu kadar saf olma Adel... B-Ben senin yerinde olsam bana koşmayı bırak... Bir kurşunda ben sıkardım. Cezalandırma beni. Ölmek üzereyken iyiliğinle cezalandırma."


Acıyla dökülüyordu kelimeler dudaklarından. Tir tir titriyordu bedeni. Tıpkı benim bedenim gibi.


"Kes sesini! Sakın öleyim deme Yelda!"


"Biliyor musun? Bu kurşun Uraz'ın söyledikleri kadar canımı acıtmadı."


"Sus!"


Diye haykırdım Yelda'nın başını göğsüme daha da bastırırken. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.


"Ne bakıyorsunuz aval aval! Ölüyor kadın! Bir şey yapın! Oğlu var onun! Anneler ölmez!"


Bizim başımızda durup bön bön bakan duygusuz herife ne kadar bağırırsam bağırayım sözlerimin bir hükmü yok gibiydi. Gerçi kendim bile ne dediğimi algılayabilecek durumda değildim. Kontrolsüzce ağlıyor ve bağırıyordum.


"Yelda sakın uyuma! Anneler çocuklarını bırakmaz anladın mı? Lütfen ölme..."


Sesim kısık çıkarken Yelda son nefesiymiş gibi kalan son gücüyle araladı dudaklarını.


"Ona iyi bak."


Ve bir eli sağa doğru serbestçe düştü. Artık ne sesime hakim olabiliyordum ne de göz yaşlarıma. Kontrolüm ellerimden kayıp gitmişti. Yelda'nın ölü bedenine daha sıkı sarıldığımda tüm gücümle ağlıyordum. Bu kanlar içindeki kadın bir zamanlar bebekti. Büyüdü, aşık oldu, sonra kalbinin esiri oldu. Kalbinin seçtiği o adam biraz önce kalbini durduran adamla aynı kişiydi. O ölmüştü. Herhangi biri tarafından değil. Onun tarafından, aşık olduğu adam tarafından. Kalbinin yaşattığı aşkı, kalbini öldürmüştü. Kalbinin dili olsaydı şimdi avaz avaz bağırırdı ona. Seni ben sakladım derdi, seni ben seçtim... Sen benim içimde yaşadın. Nasıl olurda durdurursun beni? Ben sana hayat verdim sen nasıl hayatımı benden alabildin? Ama ne kalbin dili vardı ve Yelda'nın canı. Ne demişti Uraz'a? Senin için canımı veririm... Sen onun için değil onun yüzünden canını verdin be Yelda. Ben seni affediyorum. Her şeye rağmen affediyorum seni. Umarım gittiğin yerde affeder seni.


"Barlas dur!"


Sesi duymamla eş zamanlı başımda bir metalin soğukluğunu hissetmiştim. Aynı zamanda tüm sesler kesilmişti. Başımı hafifçe kaldırdığımda Uraz'ın başımda olduğunu, alnından, dudağından ve burnundan akan kırmızı sıvıyı aynı zamanda bir silahı başıma dayandığı görüntüyü kısık gözlerimle zar zor algıladım. Koruma iç güdüsüyle göğsümdeki ölü kadının bedenini iyice sakladım kollarımla. Ben ölü düşmanımı göğsüme saklarken sen nasıl kıydın ona Uraz? Nasıl aldın onu? Nasıl bıraktın o çocuğu annesiz?


"Çek o silahı."


Dedi Barlas ilerideki adamın üstünden kalkarken. Ve yakalarından sertçe yere bırakmıştı bayıltana kadar dövdüğü adamı. Öyle Yelda'ya odaklanmıştım ki hiç bir şeyi görememiştim. Yemek masası yere devrilmiş adamlar yere serilmişti. Yalnızca karşımdaki adam ve başıma silah tutan adam ayaktaydı. Uraz silahı başıma bastırdığında acıyla inledim.


"Dokunma ona!"


Barlas bir adım üzerimize attığında biraz daha bastırmıştı Uraz şakaklarıma silahı.


"Bana bak orospu çocuğu bir daha Adel'in canını yakacak herhangi bir hareket yaparsan seni cehennemin dibine yollarım! Duydun mu beni?"


Ve biraz daha bastırdı. Yine bir inilti çıktı dudaklarımdan.


"Anneni de! Anneni de yanına yollarım Uraz! O çok sevdiğin anneni!"


Anneni de yanına yollarım... Uraz'ı annesiyle tehdit ediyordu. Uraz'ı kendi annesiyle tektir ediyordu. Annesini öldürmekle. Biliyordum yapmazdı sadece çaresizdi karşımda. Biraz önce gözünü kırpmadan öldürdüğü kadın gibi beni de öldürmesinden korkuyordu. Başımda hissettiğim boşluk Barlas'ın sözlerinin silahtan daha etkili olduğunu göstermişti. Uraz bir adım gerilemişti. Elindeki silah bile gürültüyle yere düşmüştü.


"S-Sakın! Anneme dokunursan cehennemin dibine de gitsem gelirim Barlas! Bu kez dünyadan seni almam, dünyanı senden alırım!"


"Adel yanıma!"


Barlas'ın sesi net çıktığında göğsümdeki bedene daha çok sarıldım. Onu nasıl bırakacaktım?


"Adel yanıma dedim! Hemen!"


Titreyen ellerimi zar zor ayırdım, dakikalar içinde buz gibi olmuş bedenden. Artık yerdeydi. Bembeyaz yüzü, buz gibi teni, kurmuş kanı... Durmuş kalbi, ölmüş umutları, gerçekleşmemiş hayalleri, kalbinin derinliklerine saklanmış anneliği.


Titreyen bedenimi zar zor Barlas'ın yanına taşıdığımda hızla belime sardığı koluyla bedenimi bedenine yasladı. Dudağı patlamıştı ve kaşından kan geliyordu. Saçları darmadağınıktı.


"Şimdi buradan çıkıp gideceğiz ve sende biraz aklın varsa siktir olup gidersin yoksa bu dünyayı dar ederim sana!"


"Yok öyle! Nereye gideceksin? Buradan sağ çıkacağına kim inandırdı seni Korhan!"


Deponun kapısı gürültüyle açıldı. Sonra tanıdık bir ses tüm depoda yankılandı.


"Ben inandırdım! Abisi inandırdı!"


Gözlerimiz kapıyla buluşurken kapıdaki bedenlerle dudaklarımdan titrek bir nefes bıraktım. Demir abi, Batu, Aslı abla, Bahar... Hepsi gelmişti... Sevdiklerimiz gelmişti. Bizi burada bırakmamışlardı...


"Vay! Korhan sülalesi de buraymış. Gelin buyurun! Tüh Ya geleceğimizi bilsem daha büyük bir masa ayarlardım."


"Maviş!"


Uraz'ın sesi kısılırken Batu'nun tedirgin sesi yükselmişti. Üzerimdeki kanı bana ait sanıyordu belli ki. Beyaz elbiseme bulaşan kırmızı kan Batu'nun dehşete düşmesine sebep oldu.


"Batu..."


Fısıltımı ancak kendim duyabilirdim sanırım. Gücüm bedenimden tamamıyla çekilmiş gibiydi.


"Üzgünüm kardeşim, elimi senin gibi bir pisliğe bulaştıramam


Diyen Demir abinin sesi yavaşça silinirken başka sesler yükselmişti.


"Alın bunları!"


Polis sirenleri, depodan içeri dolan onlarca polis, Uraz'ı yere yatırmaları, Yelda'nın cesedine örtülen beyaz örtü her şeyi donuk gözlerle izliyordum. Bunlar yaşanmış mıydı? Sahi ölmüş müydü Yelda? Tutuklanmış mıydı Uraz? Biz artık özgür müydük? Kuş kafesini bırakamadan kafesi mi kuşu bırakmıştı? Donuk gözlerim depoda oyalandığında yaklaşık yarım saatin sonunda depoda yalnızca bizim olduğumuzu fark etmiştim. Herkes gitmişti. Yalnızca Batu, Demir abi, Aslı abla, Bahar, Barlas ve ben kalmıştık. Barlas ve Demir abi karşı karşıya gelirken Batu kollarını bir anda bedenime sardı.


"İyi misin? Adel iyi misin? Güzelim benim! Korkudan öldüm öldüm dirildim be maviş!"


Titreyen kollarımı umursamaksızın Batu'ya sardım.


"Abiciğim?"


Gözlerimiz bir an İçin Demir abi ve Barlas'a kaydığında Batu'yla dolu gözlerle izlemeye başladık haftalar süren mücadelemizin sonucunu.


"Abi..."


Dedi Barlas. Sanki unuttuğu bir şey yeniden hafızasında hayat buluyordu.


"Ah be abim... Neredeydin sen?"


Demir abi göz yaşları içinde Barlas'a kollarını sardığında gözlerimi ağır ağır kapattım.


"Buradayım Abi. Geldim."


"Hoş geldin Aslanım! Evine, ailene hoş geldin. Hele bir daha bırak bizi nasıl kırıyorum o taş kafanı."


Barlas abisine sıkıca sarılırken Göz yaşlarım yanaklarımdan sicim gibi dökülüyordu. Bu köhne depo iki kavuşmaya, bir vedaya şahitlik etmişti. Bu depo bir bitişe bir başlangıca ev sahipliği yapmıştı. Önünden geçerken önemsemediğimiz, korktuğumuz, içerisine girmeye cesaret edemediğimiz o demir kapının ardında neler yaşanmıştı, neler başlamıştı, neler bitmişti. Yalnızca yaşayan bizler bilecektik bu depoyu. Birde siz, siz bilecektiniz vedalarımızı. Siz bilecektiniz kavuşmaların mucizesini, vedaların hüznünü.


Bu depo körkütük aşık bir annenin mezarı, kaybettiği aşkına kavuşmuş çaresiz bir kadının cennetiydi.


Gözlerim bir kez daha Barlas'ı bulurken bu kez Aslı ablayla sarıldığını fark ettim. Onlar sarıldıktan sonra Aslı abla beklemeden yanıma adımlamıştı.


"Güzelim? İyi misin? Bak haklıymışsın. Yaşıyormuş! Barlas hayattaymış!"


Gülümseyerek başımı salladım ve beni sarmak isteyen kollara Batu'dan ayırdığım bedenimi Bırakıverdim. Aslı ablanın elleri aynı zamanda saçlarımda oyalanırken göz yaşlarım omzuna dökülüyordu.


"Gözün aydın bir tanem."


Aslı ablaya teşekkürlerimi fısıldadıktan sonra ondan ayrılıp Bahar'a sarılmıştım sıkıca.


"İyisin değil mi? Günlerdir seni arıyoruz... Her şeyi öğrendiğimde o kadar sevindim ki... Gerçekten haklıymışsın o yaşıyor inanamıyorum."


Derken Bahar'ın sesinde saf mutluluk vardı.


"Evet Bahar... Yaşıyor! Yaşıyor,.."


Hala inanamıyorum. Yaşadığına, hatırladığına ve son iki ayda yaşananlara. Beş sen iki ay kadar uzun gelmemişti gözüme. Sanki bütün ömrümü bu iki aya sığdırmıştım. Bütün göz yaşlarımı, acılarımı, sevincimi, kederimi, tüm kavuşmalarımı...


"Abim?"


Demir abinin bedenime uzanan kollarıyla beklemeden beline sardım kollarımı. Yalnızca Barlas'la değildi büyük kavuşma. Bugün hepimiz yeniden kavuşmuştuk. Büyük kavuşmaydı bu. Yalnızca bana aile veren insanla kavuşmamıştım, bana aile olan insanlarla da kavuşmuştum aynı zamanda.


"Güzelim benim... İyi misin sen abiciğim? Var mı bir şeyin?"


Demir abi bedenimde gözlerini gezdirdiğinde başımı iki yana salladım.


"İyiyim. Çok iyiyim!"


Demir abi alnıma dudaklarını bastırdıktan sonra geri çekilip Aslı ablanın yanına geçti ve beline kollarını sardı. Barlas'ta yanımda yerini alırken kolunu belime sıkıca sarmıştı. Şimdi hepimiz yan yanaydık. Bir yanımda Barlas öbür yanımda Batu vardı. Onun yanında Bahar, Baharın yanında Aslı abla ve Demir abi vardı. Yine, yeniden yan yanaydık. Kalbimizi aydınlatan umut ışıklarıyla, kalbimizin toprağında yeniden yeşeren çiçeklerle bir aradaydık. Biz yeniden birlikteydik. O ağacın dökülen yaprakları yeniden bir araya gelmiş ve bu kez bir ağaca gerek duymaksızın kendi ağaçlarını kendileri yaratmışlardı. Öyle bir ağaçtı ki o ağaç büyümek için ne güneşe ihtiyacı vardı ne suya. Onlar bir aradayken birbirlerinden başka hiç bir şeye ihtiyacı olmayan kuru yapraklardı...


"Gidelim artık buradan."


Demir abinin sesiyle hepimiz başımızı sallayarak kapıya doğru adımlamaya başladık. Hep birlikte, beraber, Yan yana...


Bu dünya umutsuz insanlar İçin cehennemdi. Bu dünya hayalleri olmayan bir insan için zindandı. Hayalleri olmalıydı insanın, umutları olmalıydı, yaşama sebebi olmalıydı, nefes almak için bir umuda tutunmalıydı. Tıpkı benim gibi. Kayıplar vermiştim bu hayatta. Ne kaybedişler karşılamıştı beni ne vazgeçişler yaşamıştım içimde. Ama umudum bir kez olsun kaybolup gitmedi. Hep yeşerdi kalbimde. Barlas Korhan... ilk aşkım, İlk vazgeçmişim, kaybedişim, ölüşüm, yeniden doğuşum. Ellerimden kayıp gittiği o günden bu yana bir gün bile kaybetmemiştim umudumu. Bir kez olsun öldüğüne inanmamıştım. Benden gittiğine inanmam öldüğüne inanmamdan daha basit gelmişti hep. Daha inandırıcı gelmişti. Çünkü o ölmezdi. Beni bırakıp gitmezdi bilirdim. Nasılda inanmamışlardı bana. Nasıl da ikna etmeye çalışmışlardı beni, umutlarımı... İnanmamıştık. Kendimizden başka kimseye inanmamıştık. Ve şimdi buradaydık. Yan yana, el ele, kalp kalbe... İşte savaş, işte sonuç. Şimdi benimle savaşan tüm yıldızlar birer birer sönmüş yerini Sirius'u bırakmışlardı. Onlar kayıp gitmiş Sirius baş köşedeki yerini almıştı. Tam da olması gerektiği gibi. Size söylemiştim. Onları söndürmeden bende sönmeyecektim. Ve sönmeme gerek kalmadan hepsi birer birer sönmüştü. Bir savaş, birçok savaşçı, bir galibiyet. iki Kazanan, Orman gözlü adam, gökyüzü gözlü kadın. Hikayenin asıl kahramanları. Şimdi sıra onlardaydı. Ne sırası mı? Mutlu olma, mutlu etme, umut olma, umut etme, gökyüzünde bir yıldız olma...


"Bitti mi?"


Diye fısıldadım Barlas'a. Bittiğini biliyordum evet. Yalnızca ondan da duymaya ihtiyacım vardı. Biz bitmeden önce her şeyin bittiğini duymaya kalbimin ihtiyacı vardı. Kapıdan attığımız bir adım bizi dışarıya çıkartırken Barlas bedenini bedenime döndürdü. Elleri yüzümü sardı ve saçlarımı nazikçe geriye itip gözleri kapanırken dudaklarını saçlarıma bastırdı. Saçlarımın kokusunu derince soludu alnını alnını kanımla birleştirdi. Gözlerimin ne zaman kapandığını bile algılayamamıştım.


"Biz bitmedik Sirius. Biz daha yeni başlıyoruz. Bu bizim sonunuz değil başlangıcımızdı. Şimdi bizim sıramız."


Ve dudakları dudaklarıma büyük bir Özlemle kapandı. Sevgili hayatım, sen kaç oldun bilmiyorum ama ben sonunda bir oldum.

Onunla bir oldum ve sen kaç olursan ol bir her zaman galip gelecek...


BÖLÜM SONU

_________________

Bölüm : 26.07.2024 00:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Yağmur N. B. / Si̇ri̇us / Kayip Gezegen 20. Bölüm: Savaş Bi̇tti̇
Yağmur N. B.
Si̇ri̇us

5.9k Okunma

454 Oy

0 Takip
80
Bölümlü Kitap
Si̇ri̇us Tanitim1.Bölüm: İlk Karşilaşma2. Bölüm: Davet3. Bölüm: Pani̇katak4. Bölüm: Kaçirilma5. Bölüm: Si̇zi̇ Kurtaracağiz6.Bölüm: Kurtuluş7.Bölüm: “Güvendesi̇n”8. Bölüm: Dağ Evi̇9. Bölüm: “Si̇ri̇us Gi̇bi̇si̇n”10. Bölüm: İlk Öpücük11.Bölüm: Kurşun12.Bölüm: Kirmizi Araba13. Bölüm: Papatya14.Bölüm: “Di̇lek Hakki”15.Bölüm: Maskeli̇ Balo16.Bölüm: Siradan Hayat17.Bölüm: Gökkuşaği18.Bölüm: Tuzlu Kahve19.Bölüm: Hayal Kirikliğim20.Bölüm: Kalpsi̇zsi̇n21.Bölüm: Kaybetti̇k22.Bölüm: Cenaze23.Bölüm: Açiliş24.Bölüm: Annen Gi̇bi̇25.Bölüm: Bi̇li̇nmeyen Numara26.Bölüm: Sahne Seni̇n27.Bölüm: Kuzen28.Bölüm: Yara29.Bölüm: Perde Kapandi30.Bölüm: Gün Işiğim31.Bölüm: Kli̇şe32.Bölüm: Sürpri̇z33.Bölüm: Bulutcuk34.Bölüm: Çi̇kolatali Pasta35.Bölüm: Domi̇no Taşlari36.Bölüm: “Annesi̇yi̇m”37.Bölüm: Terci̇h38.Bölüm: Kan Bağsiz Ai̇le39.Bölüm: Arkadaş40.Bölüm: Savaş Zamani41.Bölüm: Yildizlar42.Bölüm: Arindirilmiş Masumluk43.Bölüm: Güzel Ruhlar44.Bölüm: Çaresi̇zli̇k45.Bölüm: Fi̇nalSi̇ri̇us 2: Kayip Gezegen Kesi̇tKayip Gezegen 1. Bölüm: KayipKayip Gezegen 2. Bölüm: Aci Eşi̇ği̇Kayip Gezegen 3. Bölüm: Çaresi̇zli̇kKayip Gezegen 4. Bölüm: İlüzyonKayip Gezegen 5. Bölüm: OperasyonKayip Gezegen 6.Bölüm: Saç Teli̇Kayip Gezegen 7. Bölüm: Kelebek ÖmrüKayip Gezegen 8. Bölüm: DostKayip Gezegen 9. Bölüm: "İyi̇li̇ğe Karşi İyi̇li̇k"Kayip Gezegen 10.Bölüm: Yangin Yeri̇Kayip Gezegen 11. Bölüm: 'Neden?'Kayip Gezegn 12. Bölüm: Her Şeye Yeni̇denKayip Gezegen 13.Bölüm: 'Evi̇m Gi̇bi̇'Kayip Gezegen 14. Bölüm: Ruhun Gölgesi̇Kayip Gezegen 15. Bölüm: TutsakKayip Gezegen 16. Bölüm: KivilcimKayip Gezegen 17. Bölüm: 'Gerçekler'Kayip Gezegen 18. Bölüm: SarhoşKayip Gezegen 19. Bölüm: AcimsinKayip Gezegen 20. Bölüm: Savaş Bi̇tti̇Kayip Gezegen 21. Bölüm: Hi̇ssetmekKayip Gezegen 22. Bölüm: "Tanişma"Kayip Gezegen 23. Bölüm: Anneli̇kKayip Gezegen 24. Bölüm: "Sonsuza Kadar"Kayip Gezegen 25. Bölüm: Yara İzi̇Kayip Gezegen 26. Bölüm: SanciKayip Gezegen 27. Bölüm: "Meleği̇m"Kayip Gezegen 28. Bölüm: Kaybetme KorkusuKayip Gezegen 29. Bölüm: "Yildiz Korhan"Kayip Gezegen 30. Bölüm: Sonsuz Olmak (Fi̇nal)Si̇ri̇us’a VedaSosyal MedyaÖZEL BÖLÜM
Hikayeyi Paylaş
Loading...