70. Bölüm

Kayip Gezegen 23. Bölüm: Anneli̇k

Yağmur N. B.
peteichor_

Şeytan olsa melek gelirdi gözüne. Hele ki küçücük bir çocuksanız muhtaç olurdunuz onun bir sözüne. O gidince ağlardınız. Ağladığınızda sığınırdınız göğsüne. Düştüğünüzde o kaldırsın isterdiniz kaldırmazsa kaldırması İçin yine düşerdiniz. Dizleriniz kanayıncaya dek sürüklenirdiniz yerde. Göz yaşlarınızı silmeden kesilmezdi ağlamalarınız. Tutmazsa ellerinizi, atmazdınız adımlarınızı.


KAYIP GEZEGEN 23. BÖLÜM: ANNELİK


1 Ay sonra 


Bayıldığım günün ardından geçen bir ayda hayatım normal seyrinden biraz daha farklılaşmıştı. O gün Batu tansiyonumun düştüğünü düşünerek hastaneyi es geçip beni kucakladığı gibi koltuğa yatırmış ve kolonya yardımıyla kendime gelmemi sağlamıştı. Ardından tansiyonumu ölçmüş ve gerçekten de düştüğünü fark edip bana oldukça fazla yemek yedirmiş ve dinlenmemi söyleyerek çıkmıştı. O günden bu yana geçen bir ayda sık sık arıyor ve nasıl olduğumu soruyordu. Barlas'ınsa hayatı Eymen, ben ve işi arasında mekik dokuyordu. Mart ayının ortalarındaydık. Bahar yavaş yavaş hissettiriyordu kendini. Üzerimde yeşil bir elbise vardı. Dizlerime kadar uzanan. Onunsa üstünde beyaz bir kot ceket vardı. Yeşil elbisem beyaz kot ceketimle hoş bir uyum içerisindeydi. Saçlarım ılık rüzgarın etkisiyle savruluyordu. Elimdeki kitabın arasına ayracı bırakırken bir rüzgar daha üzerime ılıkça esmişti. Gülümseyerek kitabımın kapağını kapatıp çantamın içine bıraktım. Karşımdaki hafifçe dalgalanan deniz gözlerimi aydınlatıyordu. kanatlarıyla özgürleşen kuşlar gökyüzünde süzülüyordu. Güneş bulutların arkasına saklanmış ara ara ısıtıp geriye çekiliyordu. Gözlerim denizin derinliklerine dalmışken bir anda saçlarımda hissettiğim öpücükle yerimden sıçrayıvermiştim.


"Korkuttum mu? Nereye daldın öyle?"


Barlas yanıma oturduğunda gülümseyerek saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım.


"Hiç... Öyle gözüm dalmış. Bitti mi işlerin?"


"Evet bir tanem. Sabah erkenden işlerim bittiğine göre akşamki sahnene kadar benimsin demektir."


Başımı salladım. Bugün Barlas'la sözleşmiş bugünü kendimize ayırmıştık. Akşamki sahneye Eymen'e verdiği film sözünden ötürü gelemeyecek olsa da bütün günümüz birlikte geçeceğinden bu bir sorun teşkil etmemişti. Sahile ise Barlas'la buluşacağımız saatten bir saat önce gelmiş baharın tadına varmak istercesine ılık rüzgar tenimde oyalanırken kitap okumuştum.


"Ne yapacağız peki?"


Diye sordum merakla. 


"Bilmem. Bak bakalım ne yapacağız. Hadi gel."


Diyerek Ayağa kalkmış ardından tutmam İçin elini uzatmıştı. Hiç oyalanmadan Barlas'ın elini tutarak ayaklandım. Arabasını biraz gerimize park etmişti. Arabanın önünde durduğumuzda bagajı açmış eliyle içeriyi işaret etmişti. Gözlerim bagaja ulaşırken dudaklarımdaki gülümseme yavaş yavaş genişliyordu. Bagajda büyük, beyaz bir piknik sepeti vardı. Heyecanla Barlas'a döndüm yeniden.


"Piknik mi yapacağız?"


"Evet, sevdin mi? Eğer istemezsen başka bir şey de yapabiliriz-"


Kollarımı heyecanla Barlas'ın boynuna sardığımda sözleri yarıda kesilmişti.


"Saçmalama! İstemez olur muyum? Bayılırım hem de!"


Barlas'ın ellerini belimde hissetmem hiç uzun sürmemişti. Burnunu boynum ve saçlarım arasına dayamış derin derin nefeslerle doldurmuştu ciğerlerini. Huzurlu bir gülümseme dudaklarımda yer ederken kollarımı Barlas'ın boynundan ayırmadan hafifçe geriye çekildim. Gözlerimiz birleştiyse de ne onun elleri belimden ayrılmıştı ne de benim kollarım onun boynundan.


"Ne zaman hazırladın bunları?"


"Dün akşam. Tabii birkaç eklemeyi dışarıdan yaptım ama idare edeceksin artık!"


Gülümseyerek başımı iki yana salladım.


"E ne yapalım? İdare edeceğiz."


Barlas dudağını burnuma hafifçe bastırdığında gözlerim kendiliğinden kapanmıştı.


"Önden buyurun öyleyse hanımefendi."


Barlas bir elini belimden ayırıp diğer eliyle belime destek vermişti arabaya binmemi istercesine.


"Hay hay beyefendi."


Diyerek Barlas'ın arabasında sağ koltuğa hızla yerleştim. Barlas yanıma oturduğunda ise oyalanmadan motoru çalıştırdı ve sahilden hızla uzaklaştık. Birkaç dakika sonra araba ormanlık bir yola döndüğünde gözlerim anlık olarak arabanın tavanındaki sunroof'a kaydı.


"Barlas?"


Heyecanıma yenik düşmüş ve Barlas'a seslenmiştim.


"Söyle güzelim."


"Şey..."


Barlas çatık kaşlarla tereddütlü gözlerime döndüğünde boşlukta kalan elimi dudaklarına götürdü.


"Söyle sevgilim, ne oldu?"


"Oraya çıkabilir miyim?"


Boşta kalan elimle sunroofu gösterdiğimde Barlas dudağının kenarıyla gülümsemişti.


"Elbette güzelim. Ama dikkatli ol anlaştık mı?"


Hevesle başımı salladığımda Barlas bir düğme yardımıyla üstteki sunroofu açmıştı. Hiç vakit kaybetmeden çantamı arka koltuğa bırakıp dikkatlice ayağa kalktım. Artık gövdemin yarısı arabanın dışındaydı. Yukarı çıkmamla arabanın içinden yükselen tanıdık müzik sesi eş zamanlı olarak yükseldiğinde dudaklarımda varlığını koruyan gülümseme iyiden iyiye genişlemişti.


"Çile kokladım karanfil niyetine. Sabrı okşadım zorladım sen diye. Baktım dünyaya senin gözünle. Hep savaş, hep yıkım, ateşler içinde..."


Bu şarkı Barlas'ın gözlerime bakarak söylediği şarkıydı. Barış Akarsu'nun mavi şarkısı. Ve şimdi radyodan yüksekçe çıkan bu şarkıya bir kişi daha eşlik ediyordu tüm duygularıyla. Barlas Korhan....


"Mavi mavi gözlerinde hep sitem mi var? Yoksa insan sevdiğine böyle mi bakar?

Mavi mavi gözlerinde top tüfek mi var? Böyle haksız bir savaştan kim galip çıkar?"


Kollarımı iki yana açtığımda gözlerim ormanlık yollarda geziniyordu. Hiç olmadığım kadar özgür hissediyordum. Sanki bir arabanın içinde değil de gökyüzünde süzülen bir kuş gibi... Kulaklarımda Mavi şarkısı. Sevdiğim adamın sesi. Gözlerimde ise arabamızın geçtiği dar yol ve yolun etrafını saran ormanlar. Yemyeşildi en az gözleri kadar. Boş yollarda sadece biz varlığımızı koruyorduk. Ormanlar bize gülümsüyordu. Yeşillerini bize sunuyorlardı. Tıpkı onun gözleri gibi. Yemyeşil, uçsuz bucaksız, sonsuz, karmaşık ama huzur dolu. Hayatta bir çok mutluluğa kapı aralardınız ancak o Aralık kapıdan her zaman istediğiniz mutluluk çıkagelmezdi. Bazen büyülü mutluluklar gelirdi bazen sıradan, beklenmedik. Benim mutluluğum araladığım kapıdan gelmemişti. Benim mutluluğum kapısız gelmişti. Örülü duvarları aşmıştı. Kilitli kapıları kırıp geçmişti.


"Güzelim gelmek üzereyiz üşüyeceksin gel hadi!"


Barlas'ın sesiyle zar zor huzurlu dakikalarımdan ayrılabildim. Huzur sarhoşu olur muydu insan? Olurmuş. Mutluluktan gözleri dolar mıydı insanın ısrarla? Dolarmış. Mutluluktan öleceğinden korkar mıydı insan? Korkarmış. Hatta insan an gelir mutluluktan ölürmüş. Mutluluk her zaman yaşatmazmış. Öldürürmüş de aynı zamanda... Barlas'ın yanına yeniden geçtiğimde dudaklarımdan rahat bir nefes bıraktım. Saçlarım öyle dağılmıştı ki görmesem de hissediyordum, hafifçe ürpermiştim de üstelik. Barlas Sunroofu kapatıp klimayı açtığında itiraz etmedim.


"Ne kadar yolumuz kaldı?"


Diye sorduğumda araba aniden durmuştu.


"Geldik bile."


Gözlerim Barlas'ın gözlerini takip ettiğinde bir şelaleye fark ettim biraz ilerimizde akan. Ve onun etrafını çevrelemiş ormanı. Her yer yemyeşildi. Doyamadığım o renk. O sonsuz mutluluk vadeden renk. Barlas arabadan indiğinde beklemeden indim. O bagajda oyalandığı sırada ağır adımlarım ileride akan şelaleye yol aldım. Şelalenin mavi suları ormanın yemyeşil büyüsüne meydan okuyor gibiydi. Ancak ben okumuyordum. Benim mavilerim onun yeşillerine meydan okumuyordu. Onsuzluk istemiyordu birlik beraberlik istiyordu. Mavi tek başına bir hiçti yeşilsiz. Yeşilse mavisiz karanlıktı. O an belime sarılan kollar gözlerimi önümdeki sonsuz mavilikten ayırmıştı. Barlas kollarını belime sarılmış başını omzuma yaslamıştı. Şimdi ikimizin de gözleri karşımızdaki mavilikteydi.


"Bugün çok dalgınsın. İyisin değil mi?"


Başımı salladım gözlerim huzurla kapanırken.


"Hiç olmadığım kadar iyiyim Barlas."


"Adel'im... Senin bu baktığın mavilik hiç bir şey. Keşke gözlerine bakabilsen. Ama benim gözlerimle bakacaksın. Yoksa bir şey ifade etmez. Senin gözlerinde hayat var Adel. Koskoca bir ömür var. Benim hayatım, ömrüm var o gözlerinde."


Gülümsedim.


"Nereden çıktı bu romantizm şimdi?"


"İçimden geldi. Hem söylediklerim doğru."


Gülümseyerek Barlas'a doğru döndüm ve kollarımı beline doladım. Başım tam kalbine denk gelmişti.


"Beni sensiz bıraktığın İçin koca bir salaksın."


"Salağım. Koca bir salak."


Barlas'tan ayrıldığımda çoktan serdiği beyaz örtüye bir iki adımda ulaştık. Bembeyaz bir örtü üzerine piknik sepeti vardı. Birlikte yerde yerimizi aldığımızda benim sırtım Barlas'ın göğsüne yaslıydı.


"Bakalım neler hazırladın."


Derken piknik sepetini önüme çektim.


"Bak bakalım."


Dedikten sonra dudaklarını saçlarıma bastırmıştı. Piknik sepetini açtığımda önce içinden hazır paketli poğaça, temiz meyveler, bir kaç atıştırmalık ve en sonunda saklama kabında duran ev yapımı olduğu her halinden belli bir kek çıkarttım.


"Kek? Eksikleri tamamladım demiştin Barlas sadece kek yapmışsın?"


Gülerek söylediğim bu acı gerçek Barlas'ı da güldürmüştü.


"Güzelim ancak vakit bulabildim ama söz bir dahakine her şeyi ellerimle hazırlayacağım."


"Peki madem Barlas bey, bu seferlik affedildiniz."


"Hadi hemen tadına bak bakalım beğenecek misin."


Çıkarttıklarını beyaz piknik örtüsüne yaydıktan sonra kek kabını kollarıma alıp kapağını açtım ve içinden bir dilim kek çıkartıp dudaklarımla buluşturdum. Kek damağıma dağılır dağılmaz lezzetten büyüyen gözlerim Barlas'la buluşmuştu.


"Beğendin?"


"Boyoldom!"


Demiştim keki daha tam olarak mideme gönderememişken. Barlas memnuniyetle gülümseyerek diğer yiyeceklerden yemeğe başladı. Neredeyse bir saatimiz yemek yemekle geçmişti ve getirdiklerimizi keyifle ettiğimiz sohbet eşliğinde tüketmiştik. Şimdi ise boş örtüde uzanmıştım. Başım Barlas'ın dizinde gözlerim gökyüzündeydi.


"Senin gözlerinde hayat var dedin. Hayatım var dedin. Sahiden, benim gözlerimde mi senin hayatın?"


Sorum Barlas'a ulaşırken dudaklarından kısa bir nefes bırakmıştı.


"Senin gözlerinde bütün dünya var. Sen görsen şaşar kalırsın gözlerini."


"Keşke sende görsen... Yani benim gözümden kendi gözlerini."


Barlas alt dudağını hafifçe sarkıttı.


"Ya, ne varmış benim gözlerimde?"


"Sonsuzluk varmış. Hayallerim, umutlarım, kalbim varmış."


Barlas dolu dolu gözleriyle dizinde ki bedenimle buluşturdu gözlerini. Gülümsedi. Gülümsedim. Bu gülümsemeler çok şey anlattıysa da bir gülümseme olarak kalmıştı o an.


"Adel bir şey soracağım."


Meraktan kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Barlas oldukça ciddi duruyordu.


"Sor tabii."


"Kalp hırsızlığından sonra tişört hırsızlığına mı başladın sen?"


Bir an düşündüm ve aklıma gelen o anın etkisiyle kocaman olmuş gözlerimle yerimden fırladım.


kapıya sessiz adımlarla ulaştığımızda yeniden arkamı dönüp Barlas'ı süzdüm. Yerde boylu boyunca yatıyordu... Aklıma gelen düşünceyle dudaklarımda bir gülümseme yer etmişti.


"Bir dakika."


Yavaş adımlarla biraz önce saklandığım dolaba ilerlediğimde dolabın Barlas'a ait olduğunu anlamam çok sürmedi. Dolabı bir kaç dakika karıştırdıktan sonra bulduğum siyah over size tişörtü titreyen ellerimle burnuma yaklaştırıp derin bir nefes doldurdum ciğerlerime... Onun kokusuydu.... ondan uzaklaşmamıştı henüz. Yeni çıkartmıştı sanki üzerinden... Gülümseyerek tişörtü aldığım gibi Batu'nun yanına geri döndüm.


"Gidebiliriz."


O gün. Saç telini aldığım o gün almıştım Barlas'ın tişörtünü. Ve o da tıpkı diğer her şey gibi yanıp kül olmuştu.


"Sen... Nasıl ya!"


Barlas hafifçe kahkaha attı.


"Hayır daha komiği ertesi gün gelip camları silmendi. Ah be güzelim şüpheleneceğim yoksa da zorla şüphelendireceksin kendinden."


Barlas'ın koluna ağır olduğunu düşündüğüm ancak ona göre sinek ısırığı etkisi bırakan bir şekilde vurdum.


"Barlas ya! Ne yapsaydım? Ya beni şikayet etseydin ha? Hapislerde mi çürüseydim bu genç yaşımda."


Barlas belimden yeniden kendine çekmiş. Sırtımı göğsüne yaslamamı sağlamıştı.


"Yesinler senin genç yaşını. Sana bir şey olmasına izin verir miyim sanıyorsun?"


"Vermez misin?"


"Asla."


"Hiç mi vermezsin?"


"Hiç vermem."


Ses tonuyla bile koruyabilirdi beni bu adam. Koruyordu da. Hiç izin vermezdi. Vermemişti de. Barlas dudaklarını saçlarımda gezdirirken çalan telefonuyla söylenerek telefonunu açıp kulağına götürdü. Telefonu açtığında hafifçe doğrulmuş yüzünü incelemiştim. Kaşları çatılmıştı. Kasları oldukça gerilmişti. Kimin aradığını bilmesem de elimi örtüde duran elinin üzerine bırakıp destek vermek istercesine sıktım.


"Ne istiyorsun?"

...

"Arama beni! Sen bir seçim yaptın. Ve bu seçimde seçilmeyen bendim. Ailemdi!"

...

"Umurumda değilsin."


Ve telefon kapanmıştı Barlas'ın dolan gözlerine inat. Barlas telefonu sertçe kapatmış örtüye atmıştı.


"Sevgilim?"


"Adel kalkalım mı güzelim? Bir daha geliriz daha sonra."


"Bir sorun mu var-"


Barlas yerinden kalkmış kalkmam İçin elini uzatmıştı.


"Sonra konuşalım."


Başımı sallayarak usulca Barlas'ın uzattığı eline elimi bıraktım ve ayaklandım. Sonrası koca bir boşluktu. Piknik sepetimizi yeniden toplamış arabaya yerleşmiş ve beklemeden yola çıkmıştık. Gelişimizdeki coşkunun dönüşümüzde zerresi kalmamıştı. Sessizdik. Gergindik de. Barlas'ın canı sıkıldığı belliydi ve anlayışlı olmam gerektiğini düşünerek sessizliğimi koruyordum. Nasılsa anlatırdı istediği zaman. O ne zaman isterse o zaman anlatırdı. Beklerdim, sonsuza kadar beklerdim... Yeter ki benimle ve iyi olsundu...


"Nereye bırakayım seni?"


Barlas'ın sorusuyla kucağımdaki telefonumun ekranını aydınlatarak saate baktım. Saat dörde geliyordu.


"Sahneye daha var eve gitsem iyi olur."


Barlas başını sallamakla yetinmişti. Eve gidip en azından Sirius'un mamasını ve suyunu kontrol edebilir üzerimi değiştirebilirdim. Telefonumun titremesiyle bir kez daha telefonuma döndüm.


Batuş: Neredesin kız cimcime? Bir yerlerde bayılıp kalmadın değil mi?


Batu'nun mesajına göz devirmeden edemedim.


Adel: of Batu iyi ki bir bayıldık! Barlas'layım eve dönüyorum şimdi. Sen neredesin?


Batuş: Bende toplantıdan çıktım eve geçiyorum. Akşam kafeye geleceksin değil mi?


Adel: Geleceğim.


Batuş: Tamam o zaman ben seni alırım geçerken. Taksiyle falan uğraşma.


Adel: Anlaştık harika fikir.


Batuş: Tamam maviş hadi görüşürüz. Selam söyle kardeşime.


Adel: Görüşürüz!


Telefonumu yeniden kucağıma bırakıp gülümseyerek Barlas'a döndüm.


"Batu'nun selamı var sana."


Barlas çatık kaşlarla yola bakıyordu. Ve giderek hızlanıyordu. İçimde anlamsız bir korku boy gösterirken Barlas'ın direksiyonu sıkmaktan beyazlaşmış olan avuç içlerine takıldı gözlerim. Titrek bir nefes vererek elimi Barlas'ın direksiyondaki elinin üzerine bıraktım.


"Barlas? Beni duyuyor musun?"


Ve hızı daha fazla arttı o an.


"Barlas! Barlas yavaş!"


Beni duymuyor gibiydi. Korkum giderek artarken iyice yaslandım olduğum yere. Barlas'ın gözü ne korkudan titreyen bedenimi görüyor ne endişeli sesimi duyuyordu.


"Barlas korkuyorum!"


Demiştim çaresizce.


"Barlas dedim! Dur! Barlas"


Gözlerim dolmuş sesim giderek güçsüzleşmişti,


"Barlas! Barlas dur!"


Barlas'ın gözleri bir anda gözlerime dönerken şaşkınlıktan dudakları aralanmış afallamıştı. Arabayı aniden durdurduğunda başımı sertçe öne doğru çarpmış ve acıyla inlemiştim. Başım çarpmanın etkisiyle öyle şiddetli dönmüştü ki elim istemsizce başıma gitmişti. Barlas telaşla arabadan inip kapımı açtığında bile bilincim tam olarak bedenimde değil gibiydi. Barlas titreyen elleriyle yüzümü sardığında gözleri dolu doluydu.


"Adel! Güzelim çok özür dilerim! Allah benim belamı versin! Özür dilerim bir tanem."


Barlas defalarca öpmüştü alnımı. Sonra sırtını arabaya yaslamış bir bacağını kendine çekmiş bir bacağını uzatmıştı. Yerimden neredeyse kıpırdamıyordum. O an yaşadığım şeyin şok mu yoksa korku mu olduğunu bile farkında değildim. Beni kendime getiren Barlas'ın burnunu çekmesi olmuştu. Ağlıyor muydu? Ağlıyordu... Titreyen ellerimi umursamadan arabadan inip Barlas'ın yanında dizlerimin üzerinde durdum.


"Barlas? Ne oldu?! Anlat bana ya anlat! Ne oldu? Bir şey oldu işte! Biri aradı ve bu hale geldin! Ne oluyor? Kimdi o-"


"Annemdi! Annem olduğunu zanneden annem! Beş yaşında, el kadar çocuğun yalvarışlarını duymayan annem! Beni o bahçede bırakıp defolup giden annem! Manyak çocuğunu başıma saran annem! Annemdi Adel!"


Barlas neredeyse sinir krizinin eşliğindeydi şimdi. Gözlerimden akan yaşları umursamadan Barlas'ın başını göğsüme yasladım hızla. Direnmeden karşılık verdi hareketlerime.


"Şşşt. Geçti sevgilim yanındayım yapma ne olur."


"Adel..."


Ağlıyordu. İçim acıyordu. Kalbim sıkışıyordu. Keşke alsaydım acısını kolayca. Hapsetseydim ruhunun yaralarını ruhuma. O an fark etmiştim. O hala beş yaşında ki, evinin bahçesine annesi tarafından terk edilmiş o çocuktu. Küçücük bir çocuk. Anne kuzusu bir çocuk. Parmaklarım Barlas'ın saçlarındayken göz yaşlarım saçlarına dökülüyordu.


"İstemiyorum onu Adel. Benim ona şimdi ihtiyacım yok. Ben büyüdüm. Benim ona küçücük bir çocukken ihtiyacım vardı. Ama o yoktu."


Gözlerimi acıyla kapattım.


"Var sevgilim. Senin ona hala ihtiyacın var. İlk terk edildiğin günden beri deli gibi ihtiyacın var sevgilim."


Barlas cevap vermemişti. O ağlamıştı ben ağlamıştım. Saatler gibi geçen dakikalarda ağlayışlarımız iç çekişlerimize dönmüştü. Kendimize yavaş yavaş geldiğimiz sırada Barlas göz yaşlarını sertçe silip başını göğsümden kaldırdı ve kızardığına emin olduğum alnımda gözlerini gezdirdi.


"Benim yüzümden."


Fısıldar gibi çıkmıştı sözcükler dudaklarından. Hızla başımı iki yana salladım.


"Hayır! Kendini suçlama lütfen. Hem iyiyim ben gerçekten..."


Barlas ayağa kalkıp hızla sol koltuğa ilerledi bir yandan da söyleniyordu.


"Hemen hastaneye gidiyoruz hemen!"


"Barlas gerek yok ben iyiyim! Hem Sirius beni bekliyor lütfen beni eve bırak. Kesin çok acıkmıştır!"


Barlas tereddütle bir kaç dakika gözlerime baktıktan sonra sessizce önüne döndü. Sessiz ve oldukça yavaş geçen bir yolculuğun sonunda araba evimin önünde sakince durmuştu. Barlas bir kez daha alnımı inceleyip dudaklarını alnıma bastırdı.


"Güzelim Batu yanında olduğu İçin içim rahat. Gözü gibi bakacaktır sana ama en ufak bir şey de beni arıyorsunuz. Ona da söyleyeceğim. Telefonum sürekli açık olacak. Seni seviyorum. Çok seviyorum..."


Dudaklarımı Barlas'ın dudaklarına yaslayıp onu hissetmeyi diledim. Öpüşmüyorduk. Birbirimizi hissediyorduk.


"Çok seviyorum Barlas. Çok seviyorum."


Diye fısıldamıştım dudaklarına doğru. Ve arından çantamla birlikte arabadan inmiş Barlas'a el sallayıp eve doğru ilerlemiştim. Eve ulaşmayı beklediğim saatten biraz daha geç ulaşsam da sorun değildi nasılsa sahneye bir kaç saat daha vardı....


***

Sirius'la ilgilenip sahne için hazırlanmam iki saatimi almıştı. Şimdi ise Batu'nun gelmesini bekliyordum. Sahne zamanı gelip çatmıştı. Ve tam merdivenlerden indiğim sırada çalan kapıyla ne kadar dakik olduğumu kendime ispatlamış olmuştum. Kapıyı açtığımda karşımda elleri cebinde dudaklarındaki o tanıdık gülümsemeyle bekleyen Batu duruyordu.


"Has siktir!"


"Abartma Batu."


Demiştim alnıma verdiği tepkiden ötürü. Yalnızca biraz kızarmış ve şişmişti hepsi buydu.


"Ne abartma Adel! O ite sorarım ben. Başlarım onun canına da sıkıntısına da hızına da! Bu ne hal kızım? Böyle mi emanet ettim ben seni ona? İyi bakmayacaksa hiç bakmasın."


Batu'nun abartılı tepkisiyle şaşırmış bir o kadarda afallamıştım.


"Batu bilmiyorsun... Annesi-"


"Adel ne olursa olsun. Bir daha o arabada kıyamet kopsa hız yapılmayacak anladın mı? Bir kazaya daha yer yok hayatımda."


Başımı salladım anlayışla. Biliyordum Batu'nun ne kadar hassas olduğunu. Bir kazayı daha kaldıramayacağını biliyordum.


"Merak etme bir daha olmayacak. Hadi ama kendine gel şarkı söyleyeceğiz daha Batuş bey, böyle olmaz."


"Başımın belaları! Düş önüme hadi."


Gülümseyerek Batu'nun yanaklarını ellerim arasına alıp iki yana doğru sallamaya başladım.


"Oy sen beni mi merak ettin sen! Dünyanın en manyak abisi seni!"


Batu yanaklarını çatık kaşlarıyla elimden kurtararak gülümsemesini bastırmaya çalışıyordu.


"Öyleyim tabii manyağım ben! Çok konuşma da yürü hadi."


Gülümseyerek başımı salladım ve Batu'nun önünden hızla arabaya ilerledim. Arabaya bindiğimizde Batu alnıma bir kez daha bakıp başını olumsuzsa iki yana salladı ve arabayı çalıştırıp evin önünden rüzgar gibi esip geçti. Bedenim ne kadar burada olsa da ruhum Barlas'ın yanındaydı hala. Orada döktüğü göz yaşları bir kez olsun gitmemişti gözümün önünden. Zihnime o an Barlas'la günler önce olan konuşmamız doldu.


Barlas Eymen için hazırladığı odadan yavaşça çıkıp yanıma ulaştı.


"Ona söyleyecek misin?"


Diye sormuştum merakımı dizginleyemeyerek. Ne de olsa Eymen Barlas'ın değil Uraz'ın oğluydu. Bu acı gerçeği er Ya da geç Eymen öğrenecekti.


"Neyi güzelim?"


"Eymen'in babasının Uraz olduğunu-"


"Benim Adel. Onun babası da benim annesi de benim bundan sonra. O benim oğlum, canım. Varsın kanımdan olmasın. Ben onu hiç bir zaman terk etmeyeceğim. Beni bırakanlara inat bırakmayacağım onu."


Gülümseyerek Barlas'ın elini tuttum.


"Tabii ki sevgilim. O senin, bizim oğlumuz. Senin için neyse benim içinde o Eymen. Sen dünyanın en iyi babasısın. Onu bırakmayacağını tabi biliyorum. Ama bilmek hakkı değil mi sence de."


"Zamanı var Adel. O zaman şimdi değil. Annesini yeni kaybetti daha. Şimdi beni de kaybetmesine izin veremem. Ben onun babasıyım o da benim oğlum hepsi bu."


Kollarımı Barlas'ın beline doladım usulca.


"Nasıl istersen."


Beni bırakanlara inat demişti. Unutamıyordu işte. Bugünse unutamadığının en büyük kanıtıydı. Anne bir insanın hayattaki en büyük şans ve en büyük şanssızlıktı. Ne seçebilirdin onu ne değiştirebilirdin. Kabullenmekte başka bir çaren yoktu. Dünyanın en kötü annesi de olabilirdi en iyi annesi de. Senin için tek değişmeyen gerçek annen olması olurdu. Şeytan olsa melek gelirdi gözüne. Hele ki küçücük bir çocuksanız muhtaç olurdunuz onun bir sözüne. O gidince ağlardınız. Ağladığınızda sığınırdınız göğsüne. Düştüğünüzde o kaldırsın isterdiniz kaldırmazsa kaldırması İçin yine düşerdiniz. Dizleriniz kanayıncaya dek sürüklenirdiniz yerde. Göz yaşlarınızı silmeden kesilmezdi ağlamalarınız. Tutmazsa ellerinizi atmazdınız adımlarınızı. Anneydi o. Sesiyle soluğuyla anneydi. Size nefes olandı. Sizin annenizi....


"Dünyadan Adel'e!"


Batu'nun gözümün önünde salladığı eliyle ancak kendime gelebilmiştim.


"Ha?"


"Ne ha kızım iki saattir sana sesleniyorum hadi kalk geldik."


Başımı sallayarak arabadan indim ve Batu'nun arkasından kafeye adımladım. Birlikte içeriyle girdiğimizde neredeyse tüm masalar tıklım tıklımdı. Hızla sahneye ilerleyip sahnenin arkasında son hazırlıklarımızı yaptık ve kısa konuşmalarımız sonucu sahneye adımladık. Alkış sesleri tüm kafeyi inletirler bizi izleyen seyircilerimize en içten gülümsemelerimizi bahşettik ve ilk şarkımızla başladık gecemize.


Gitarda parmaklarım saatlerce gezmiş sesim kafede çeşit çeşit şarkıyla yankılanmıştı. Yavaş yavaş gecenin sonlarına yaklaşırken başımı döndüren şiddetli ağrılar gücümü giderek azaltıyordu. Gözlerime ara ara perde indiyse de umursamadan devam ediyordum ancak daha fazla gücüm kalmamış gibiydi. Önce mikrofon düşmüştü elimden. Sonra gitarımı bırakmıştım kucağımdan. Gözlerim tamamen bir perdeyle örtülmeden hemen önce Batu'nun ve seyircilerin telaşlı sesleri tüm kafe yankılanmıştı. Ancak birkaç saniye sonra sesler tamamen kesilmişti tıpkı giden görüntüler gibi... Her şey bir anda sonsuz bir karanlığa boyun eğmişti...


***


"Sonunda! Adel? İyi misin?"


Batu'nun sesiyle başımdaki şiddetli ağrıyla açmıştım gözlerimi. Gözlerimi kapattığım zemine nazaran daha konforlu bir yerdeydim şimdi. Bembeyaz tavan karşılamıştı kısık gözlerimi. Batu başımda dikilmiş endişeli bakışlarını bedenimde gezdiriyordu. O an dudaklarımdan istemsizce tek bir isim dökülüvermişti.


"Barlas..."


"Bırak şimdi Barlas'ı! İyi misin?"


Yerimden doğrulmaya çalıştığımda Batu hızla yardım etmiş sırtımı yatak başlığına yaslamamı sağlamıştı. Başımda öyle şiddetli bir ağrı vardı ki yeniden bayılacakmış gibi hissediyordum. Parmaklarım istemsizce şakaklarıma gitti.


"Ne oldu?"


Batu çatık kaşlarla dudaklarını araladı. Saçları terden alnına yapışmıştı. Korkuyla endişenin onu tümüyle ele geçirdiği belliydi.


"Bayıldın yine ama bu sefer yeter! Hastaneye geldik bir kaç test yaptılar sonuçlarını bekliyoruz. Ne oluyor sana be güzelim? Bak sen dedin de akıma geldi Barlas'ı aramayı unuttum. Kafa kalmadı ki anasını satayım. Buraya nasıl geldiğimizi bile bilmiyorum."


Batu Barlas'ı aramak üzere telefonunu almıştı ki odanın açılan kapısıyla gözlerimiz kapıdan içeri giren beyaz önlüklü kısa, sarı saçlı kadını bulmuştu. Kadın elinde bir dosyayla gülümsemeyen gözlerle yanımıza geldi.


"Doktor hanım durumu nasıl? İyi mi? Neyi var? Yaşayacak mı-"


"Batu!"


Resmen yaşayacak mı demişti! Sizde duydunuz değil mi? Gerçekten akıllısı beni bulmaz dedikleri bu olsa gerekti.


"Doktor hanım neyim var?"


"Adel hanım öncelikle korkulacak bir şeyiniz yok. Aksine mutlu bir haberle geldim size. Tebrik ederim, hamilesiniz bir bebeğiniz olacak!"


Şaşkınlık mıydı yaşadığım? Korku mu yoksa saf bir mutluluk mu? Dudaklarım beş karış açılmış gibiydi. Batu'yla gözlerimiz kesiştiğinde aynı şaşkınlık onun gözlerinde de ele veriyordu kendini. Kulaklarımın bir oyunu muydu yoksa gerçek miydi duyduklarım? Sahiden karnımda bir bebek mi taşıyordum şimdi? Annenin ne olduğunu düşünürken anne mi olacaktım? Ya Barlas, o baba mı olacaktı? Belki ikinci defa ama bu kez gerçek bir baba. Doğumuna şahit olacağı kanından bir bebeğin babası... Küçük bir bebek vardı şimdi karnımda. Bu kirli dünyaya doğmayı sabırsızlıkla bekleyen, bizim küçük bebeğimiz. Gözümden akan bir damla yaş yanağımdan süzülürken burukça gülümsedim. Hoş geldin bebeğim dünyaya, dünyama hoş geldin umarım hoş bulursun. Geleceğin bu dünyayı hoş bulursun...


BÖLÜM SONU

Bölüm : 26.07.2024 00:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Yağmur N. B. / Si̇ri̇us / Kayip Gezegen 23. Bölüm: Anneli̇k
Yağmur N. B.
Si̇ri̇us

5.9k Okunma

454 Oy

0 Takip
80
Bölümlü Kitap
Si̇ri̇us Tanitim1.Bölüm: İlk Karşilaşma2. Bölüm: Davet3. Bölüm: Pani̇katak4. Bölüm: Kaçirilma5. Bölüm: Si̇zi̇ Kurtaracağiz6.Bölüm: Kurtuluş7.Bölüm: “Güvendesi̇n”8. Bölüm: Dağ Evi̇9. Bölüm: “Si̇ri̇us Gi̇bi̇si̇n”10. Bölüm: İlk Öpücük11.Bölüm: Kurşun12.Bölüm: Kirmizi Araba13. Bölüm: Papatya14.Bölüm: “Di̇lek Hakki”15.Bölüm: Maskeli̇ Balo16.Bölüm: Siradan Hayat17.Bölüm: Gökkuşaği18.Bölüm: Tuzlu Kahve19.Bölüm: Hayal Kirikliğim20.Bölüm: Kalpsi̇zsi̇n21.Bölüm: Kaybetti̇k22.Bölüm: Cenaze23.Bölüm: Açiliş24.Bölüm: Annen Gi̇bi̇25.Bölüm: Bi̇li̇nmeyen Numara26.Bölüm: Sahne Seni̇n27.Bölüm: Kuzen28.Bölüm: Yara29.Bölüm: Perde Kapandi30.Bölüm: Gün Işiğim31.Bölüm: Kli̇şe32.Bölüm: Sürpri̇z33.Bölüm: Bulutcuk34.Bölüm: Çi̇kolatali Pasta35.Bölüm: Domi̇no Taşlari36.Bölüm: “Annesi̇yi̇m”37.Bölüm: Terci̇h38.Bölüm: Kan Bağsiz Ai̇le39.Bölüm: Arkadaş40.Bölüm: Savaş Zamani41.Bölüm: Yildizlar42.Bölüm: Arindirilmiş Masumluk43.Bölüm: Güzel Ruhlar44.Bölüm: Çaresi̇zli̇k45.Bölüm: Fi̇nalSi̇ri̇us 2: Kayip Gezegen Kesi̇tKayip Gezegen 1. Bölüm: KayipKayip Gezegen 2. Bölüm: Aci Eşi̇ği̇Kayip Gezegen 3. Bölüm: Çaresi̇zli̇kKayip Gezegen 4. Bölüm: İlüzyonKayip Gezegen 5. Bölüm: OperasyonKayip Gezegen 6.Bölüm: Saç Teli̇Kayip Gezegen 7. Bölüm: Kelebek ÖmrüKayip Gezegen 8. Bölüm: DostKayip Gezegen 9. Bölüm: "İyi̇li̇ğe Karşi İyi̇li̇k"Kayip Gezegen 10.Bölüm: Yangin Yeri̇Kayip Gezegen 11. Bölüm: 'Neden?'Kayip Gezegn 12. Bölüm: Her Şeye Yeni̇denKayip Gezegen 13.Bölüm: 'Evi̇m Gi̇bi̇'Kayip Gezegen 14. Bölüm: Ruhun Gölgesi̇Kayip Gezegen 15. Bölüm: TutsakKayip Gezegen 16. Bölüm: KivilcimKayip Gezegen 17. Bölüm: 'Gerçekler'Kayip Gezegen 18. Bölüm: SarhoşKayip Gezegen 19. Bölüm: AcimsinKayip Gezegen 20. Bölüm: Savaş Bi̇tti̇Kayip Gezegen 21. Bölüm: Hi̇ssetmekKayip Gezegen 22. Bölüm: "Tanişma"Kayip Gezegen 23. Bölüm: Anneli̇kKayip Gezegen 24. Bölüm: "Sonsuza Kadar"Kayip Gezegen 25. Bölüm: Yara İzi̇Kayip Gezegen 26. Bölüm: SanciKayip Gezegen 27. Bölüm: "Meleği̇m"Kayip Gezegen 28. Bölüm: Kaybetme KorkusuKayip Gezegen 29. Bölüm: "Yildiz Korhan"Kayip Gezegen 30. Bölüm: Sonsuz Olmak (Fi̇nal)Si̇ri̇us’a VedaSosyal MedyaÖZEL BÖLÜM
Hikayeyi Paylaş
Loading...