"Seni gökyüzündeki tüm yıldızlar sönünceye kadar seveceğim Sirius..."
KAYIP GEZEGEN 24. BÖLÜM: "SONSUZA KADAR"
Hayat aldığını geri vermediği gibi bazen beklenmedikleri verirdi. Fazladan bir ömür eklerdi ömrünüze belki de çıkartırdı ansızın. Belki bir nefes daha eklenirdi ciğerlerinize belki de kesilirdi tamamen soluklarınız. Hayatın gerçeklerine alışmak zordu tıpkı alışılmış gerçeklerden vazgeçmenin zor olduğu gibi.
"Adel ben doğru duydum değil mi?"
Batu aynı soruyu onuncu kez sorduğunda abartıyla göz devirdim. Hastaneden çıkalı saatler olmuştu ve Batu bir türlü kabullenemiyordu. Tıpkı benim gibi.
"Batu doğru duydun işte bırak da biraz kendi şaşkınlığımı yaşayayım."
"Ya kızım başlatma şaşkınlığına ne ara seviştiniz de hamile kaldın-"
"Batu! Bir susar mısın? Batu... Of ya of! Barlas bebeği ya istemezse..."
İşte o dayanamayacağım ihtimal. Barlas'ın bebeği istememe ihtimali. Nasıl dayanırdım? Bebeğimizi istemezse ne yapardım? Aslında isterdi biliyordum ancak şu an ne düşüneceğime bile karar verecek durumda değildim. Yalnızca içimi heyecanla harmanlanmış bir korku kaplamıştı.
"İyice saçmaladın. Barlas ve senin bebeğini istememek ha? En kötü ihtimal Barlas'ın mutluluktan ölmesi Adel. Daha kötü bir ihtimal yok. Bunu sende çok iyi biliyorsun. Of hala inanamıyorum ya dayı, amca, teyze, hala bir sürü şey mi olacağım ben şimdi?"
"İstersen annesi de sen ol Batu ne dersin?"
Batu omuz silkerken sonunda arabayı çalıştırmayı akıl etmişti. Arabaya binmiş ve gitmeye yeltenmeden saatler boyunca hastanenin bahçesiyle bakışmıştık. Şimdi ise çoktan doğan güneşi selamlıyorduk. Şaşırmaksa şaşırmaktı yaşadığımız. Belki heyecan, biraz da korku...
"Gerekirse o da olurum kızım ne olmuş yani?"
"En iyisi ben sana vereyim sen doğur Batu. Hem biz şu an tam olarak neyi tartışıyoruz? Ne hissedeceğimi bile kestiremiyorum... Of nereden çıktın sen?"
Sonlara doğru başım karnıma doğru eğilmişti. Son sözlerim Batu'ya değil karnımda ki bebeğe hitaben söylenmiş sözlerdi.
"Bir şey derdim de şimdi... Nereden çıktınmış tövbe tövbe. Ve ayrıca ne demek ne hissedeceğim? Deli danalar gibi mutlu olacaksın kızım! Aşkından ölüp bittiğin bir adamdan hamilesin şu an farkındasın değil mi?"
Gözlerime dolan yaşlar yanaklarımdan usul usul dökülürken Batu'nun sözleriyle yaşadığım şaşkınlığı yeni idrak etmişçesine, dudağımda varlığını koruyan gülümseme giderek genişlemişti.
"Batu ben hamileyim!"
Diye bir itiraf döküldü dudaklarımdan sanki saatlerdir konuştuğumuz tamda bu değilmiş gibi.
"Hadi ya! Bende benim hamileliğimden bahsediyoruz sanıyordum!"
Bir anda heyecanıma yenilerek kollarımı Batu'nun boynuna büyük bir coşkuyla sardığımda Batu başını sen iflah olmazsın dercesine iki yana sallayarak ellerini belime sardı.
"Anne olacağım..."
Diye bir fısıltı, sağ gözümden düşen bir damla yaşla eş zamanlı olarak dudaklarımdan döküldü.
"Hadi kızım daha babasına haber vereceğiz."
Batu motorunu biraz önce çalıştırdığı arabayı hareket ettirmeye yeltendiğinde başımı sallayarak geriye yaslandım. Gözlerim penceredeydi. Hayat ne acayipti öyle. Yalnızca beş yıl önce tanıştığım bir adam, kısa sürede hayatıma girmekle kalmayıp kalbimin derinliklerine inmişti. Aylar sonra bir hayat kuracağımıza inandığım o dakika bir anda bozguna uğratmıştı bu hayat beni. Onu benden çekip almıştı. Ben kumsalda bana edeceği teklifi beklerken onun o uçurumda kalbi durmuştu. Kulaklarımı dolduran kalp atışları bıçak gibi kesilmişti. Benim için atan kalbi atmayı bırakmıştı o dakika. Sonrası boşluktu. Beş senelik koca bir boşluk. Hayatımı geri kazanmaya çalıştığım, kalbimden verip hayatımdan almaya çalıştığım koca bir boşluk. Karanlık gökyüzü, yeşilden yoksun ormanlar ve çaresizce bekleyen bedenim. Neyi beklediğimi bilmeden bekleyen sancılı ruhum. Herkesin vazgeçtiği bekleyişi sürdüren benliğim... Sonra bir anda çıkagelmişti. Unutsa da gelmişti. Aşkımı, kalbimi, gözlerimi unutsa da gelmişti. Nefesiyle sesiyle o güzel kalp atışlarıyla gelmişti. Şimdi ise yalnız değildi kalbimde. Yanına bir beden daha almıştı. Henüz beden bile sayılmayan bir beden... Karnımdaydı şimdi. Elimin tam altında. Ondan bir parça, benden bir parça. Bizden bir parça... Nasıl söyleyecektim ona? Nasıl söylenirdi?
"Geldik in hadi! Bende geleceğim bu anı kaçıramam kusura bakma maviş."
Başımı sallarken arabadan indim.
"Tabii geleceksin ama ben söyleyeceğim sakın ağzından kaçırayım deme."
"Ya kızım saçmalama hiç söyler miyim? Beni tanımıyor musun? Dudaklarım mühürlü hiç merak etme!"
Başımı kaygıyla sallayarak Barlas'ın evinin kapısına adımladım. Batu'nun adımları adımlarımı takip ederken kapıyı çalmadan önce son kez Batu'ya baktım. Kendinden emin bir şekilde gülümserken güven verici bakışlarıyla gözlerime baktı. O an çaldım kapıyı hiç beklemeden çaldım, aldığım güven sonucu. Kapı yavaşça açılırken Barlas'ın yeşilleriyle buluştu mavilerim.
"Hoş geldiniz-"
"Barlas tebrik ederim hamilesiniz!"
Gözlerim kocaman bir vaziyet alırken beklemediğim cümleyle yerimde kalakaldım. Bakışlarım şaşkınlıkla Batu'ya dönerken Batu sanki hiç bir şey olmamış gibi Barlas'a gülümsüyordu. Sanki biraz önce onu uyarmamışım gibi! Sanki gündelik bir konudan söz eder gibi kapının eşiğinde Barlas'ın donuk bakışlarının karşısında gülümsüyordu. İşin garip yanı ise tek şaşkın olan Barlas değildi. Batu'nun bu hareketinin yanında her şeyden haberdar olan ben bile donup kalmıştım.
"Ne?"
Diyebildi Barlas dakikalar sonra.
"Ne ne kardeşim Adel hamile hamile!"
"Adel..."
Barlas'ın dudaklarından soru gibi dökülen ismimle üzerimdeki şoktan bir nebze olsun kurtularak gülümsedim ve başımı salladım. Ne de olsa Batu söylemişti bir kere, inkar etmemnin anlamı yoktu!
"Bana şaka yapıyorsanız eğer-"
"Şaka falan yok Korhan, baba oluyorsun!"
Dedim büyük bir coşkuyla zamanı gelmişçesine.
Barlas birkaç dakikayı ardımızda bırakıp yüzü ciddi bir hal alırken hızla kapının yanındaki askıda duran ceketini üzerine geçirip cebinden arabasının anahtarını çıkarttı ve hızla yanımda yerini alıp sağ elimi avucuna hapsederek bahçe kapısına yöneldi. Her geçen dakika şaşkınlığım kat be kat artarken dudaklarımı zorlukla araladım.
"N-Nereye? Barlas?"
"Lan! Nereye oğlum!"
Batu'nun bağrışı arkamızdan gelen yüksek bir sesten ibaretken benim sorumu yalnızca Barlas duyabilmişti. Ve barlas dudaklarını sonunda aralayıp hem Batu'ya hem soran bakışlarıma itabeden yüksek sesiyle cevap verdi.
"Batu, biz evlenmeye gidiyoruz Eymen sana emanet!"
"Ne!"
Diyebildim yalnızca ve yerimde durdum. Barlas durduğumda zorlukla durmuş ve bedenini bedenime döndürmüştü.
"Ne dedin sen?"
"Evlenmeye gidiyoruz öğretmen hanım. Soru sormadım. Evet, teklifte etmedim. Sen ve ben. Evleneceğiz ve sen benim karım olacaksın. Soru değildi bir cevapta beklemiyorum. Arabaya bin."
"Bu saatte mi?"
"Bu saatte. Tam şu dakika."
Bileğindeki saate baktı sonra.
"Hazırlanmak için vaktimiz var şimdi arabaya bin."
Dudaklarımdaki şaşkınlık gülümsemeye dönerken başımı yarım yamalak sallayıp Barlas'ın sağ koltuğunda yerimi aldım. Barlas yanıma yerleştikten sonra camını tamamen açıp ilerimizde, ağzı beş karış açık Batu'ya doğru dudaklarını araladı.
"Batu! Abimlere, Kader teyzelere herkese ilk uçak biletini al ve gelmelerini söyle. Size söylediğim saatte, hazır bir halde kafede olun!"
"Ne diyeceğim insanlara oğlum delirdin mi sen?"
"Delirdim ya delirdim! Onlara de ki Barlas ve Adel evleniyor gelmeniz lazım!"
"Çattık ya manyak herif-"
Barlas arabayı çalıştırıp rüzgar gibi esip geçtiğinde yalnızca hareketlerini izliyordum. Biz... Evlenmeye mi gidiyorduk? Ama nasıl...
"Barlas saat sabahın yedisi..."
"Tamam sekiz buçukta evlendirme dairesinin açıldığını varsayarsak kahvaltı etmek için hala vaktimiz var demektir."
Şaşkınlığımı gizlemekte güçlük çekerken bedenimi Barlas'a döndürdüm.
"Barlas delirmiş gibisin. Ne acelemiz var sakin olur musun?"
"Olamam! Acele mi dedin? Geç bile kalmadık mı sence? Birbirimize, yeterince geç kalmadık mı?"
Gözlerim dolu dolu gülümsedim. Tarih 22 Mart , Barlas Korhan'ın kafayı tamamen yediği o tarih...
"Peki nasıl olacak? Ne zaman kafanda planlamış olabilirsin bunca şeyi?"
"Zor olan bir şey yok güzelim. Önce güzel bir kahvaltı edeceğiz sonra nikah sarayına gideceğiz gerisini ben halledeceğim. Nikah sarayında işimiz bittikten sonra gelinlik için birkaç yer gezeriz bir de takım aldık mı geriye kafenin süslenmesi kalıyor onu da Batu halleder."
Bugünü yalnızca Barlas Korhan'ın kafayı yeme tarihi olarak not etmektense Adel'e kafayı yedirme tarihi olarakta not edebilirdik. Zira Barlas'ın dudaklarından dökülen her kelime şaşkınlığıma dem vururmuşçasına dudaklarımı genişlettikçe genişletiyordu. Her şeyi ne zaman düşünmüş, planlamıştı bu adam!
"Barlas-"
"Adel, güzelim yarın gözlerini Adel Rana Korhan olarak açacaksın. Şimdi sessiz ol ki düşüneyim."
"Daha düşüneceğin ne kaldı ki? Sen her şeyi planmışsın zaten! Hemde bir kaç dakikada!"
Barlas dudağının kenarıyla gülümseyip deniz kenarı bir kafenin önünde durduğunda Barlas'ın ardından arabadan indim. Kafe, mavi ve beyaz renklere ağırlık verilmiş huzur dolu bir atmosfere sahipti. Oyalanmadan denize bakan masalardan birine oturduğumuzda Barlas menüyü önüme bıraktı.
"Sen karar ver ben Batu'yla konuşup geleceğim."
Başımı salladım. Gözlerim menüde gezerken zihnim bulanık bir suyun içinde oradan oraya sürükleniyordu. Ne olmuştu birden? Ne yaşanmıştı? Sanki aylar geçmişti bayılmanın üzerinden hatta yıllar... Öyle ki her şey aceleyle, ışık hızında gelişiyordu. Sanki bir dakika sonramız yokmuşçasına olayların akış hızı bir anda değişivermişti. Bazı umutlar bazı umutsuzlukları öldürürdü, kimi hayaller kimi hayalleri doğururdu. Kimi hüzünler ise kimi mutluluklara sebep olurdu ve tüm dengeler bu döngüyle döner dururdu çevrenizde. Size ise kabullenmek isteseniz de istemeseniz de doğan güneşi, esen rüzgarı kabullendiğiniz gibi hayatın getirdiklerini de öyle olağanmışçasına kabullenmek kalıyordu...
Saçlarımda hissettiğim dudaklarla düşüncelerimden arınıp gülümsedim
"Seçtiniz mi ne yiyeceğinizi?"
Kaşlarım hafifçe çatılırken menüden bakışlarımı çekerek karşımda yerini alan Barlas'a döndüm.
"Seçtiniz mi derken? Sizli bizli mi olduk Barlas bey?"
"Hayır güzelim. Sen ve bebeğimizden bahsediyordum. Umarım ne yiyeceğine tek başına karar vermiyorsundur?"
Dudaklarımı birbirine bastırarak bakışlarımı Barlas'ın yeşillerinden alıp karnıma çevirdim. Ellerimin ne zaman karnıma ulaştığını bile o an idrak etmek zor gelmişti ama karnımdaydı. Parmaklarım onun tam üzerindeydi...
"Barlas sence de çok çabuk uyum sağlamadın mı bu duruma? Benim kabullenmem saatler sürdü de!"
Barlas omuz silkti.
"Adel ben çok uzun zamandır bekliyorum seni, sizi... Artık gözlerimi yeni bir güne açtığımda ilk gördüğüm kişi sen ol istiyorum. Kokun yastıklarıma sinsin, kıyafetlerim üzerinde eskisin istiyorum. Ben seni uzun zamandır bekliyorum Adel. Şimdi yalnızca sen gelmedin onu da getirdin. Ben babalık duygusunu tattım ama şimdi sevdiğim kadının bebeğinin babası olma duygusunu tadacağım. Bunun ne anlama geldiğini bilemezsin..."
Gözlerimden akan bir damla yaşı elimin tersiyle silerek yeniden menüye döndüm. Bugün yeterince ağlamıştım, şaşırmıştım ve artık hayata ayak uydurmak, hayatın getirdiklerini kabullenmek istiyordum. Bugün Barlas'la evleneceksem eğer oturup ağlamak değildi bize düşen. Mutlulukla haykırmaktı.
"Neyse biz acıktık. Ne yesek acaba?"
Barlas'a ayak uydurmuş ve sanki gerçekten iki kişiymişim gibi konuşmuştum.
"Sen Menemen seviyordun değil mi?"
Hatırlamasına şaşırdığım o dakika başımı sallamıştım. O an zihnim dağ evinde ona yaptığım menemenin hatırasıyla dolup taştı.
Barlas arkamdan yaklaşıp belime sarıldığında hafifçe sıçrasam da kokusu burnuma dolduğu an rahatça nefesimi dışarıya verdim. Elimde Menemeni karıştırdığım tahta kaşık varken Barlas çenesini omzuma yaslamıştı. Dudaklarını omzum ve boynumda hafifçe hissettiğinde dudaklarımda huzurlu bir gülümseme peyda oldu.
"Menemen..."
Kulaklarıma doğru mırıldandığında gülümsedim.
"Sever misin?"
Soru dudaklarımdan istemsiz bir heyecanla dökülmüştü.
"Sen menemeni ye bende seni-"
Barlas'ın muhsip sesi kulaklarıma dolduğunda dirseğimi hızla Barlas'ın karnına geçirdim ve gözlerimi Barlas'ın üstene diktim.
"Şımarma Barlas Korhan! Yoksa seni de doğrar menemenime katarım!"
Barlas gülerek ellerini teslim olmuşçasına havaya kaldırdı.
"Tamam! Ben gideyim yoksa menemenin içine karışıp gideceğim."
Barlas mutfaktan ayrılırken başımı sen iflah olmazsın dercesine iki yana salladım...
"Biz bir Menemen bir kahvaltı tabağı alalım. İki de Yeşilçay."
Barlas'ın sesiyle başımı iki yana sallayarak zihnime dolan anılardan kurtuldum. Barlas normal çayı es geçerken Yeşilçay söylemişti. Sevdiğimi biliyor olmalıydı. Dudaklarımı aralamış Barlas'a dönmüştüm ki ayağıma çarptığını hissettiğim topla başımı yere çevirdim. Yerde pembe, küçük bir top vardı birde masamızın yanına kadar gelen zar zor yürüyen üç yaşlarında bir kız çocuğu. Gülümseyerek topu yerden alıp bir eli ağzına gitmiş kocaman olmuş gözlerle elimdeki topa bakan küçük kıza döndüm.
"Merhaba... Topun ne güzelmiş! Adın ne senin?"
"Ayin!"
Gülümseyerek adını zar zor söyleyen kızın saçlarını okşadım hafifçe.
"Annen nerede bakalım Ayin?"
İsmini onun söylediği gibi söylemiştim.
"Kızım?"
Arkadan gelen sesle hafifçe başımı arkama çevirdim ve ayağa kalktım.
"Merhaba! Kusura bakmayın kaşka göz arasında yanınıza kadar gelmiş."
Başımı hızla iki yana salladım.
"Asla ne rahatsızlığı! Kızınız çok tatlı maşallah."
"Sağ olun. Darısı başınıza."
Demişti karşımdaki kadın bir bana bir Barlas'a bakarken.
"Akasya'm?"
Ve kadına doğru seslenen bir adam bize doğru adımladı. Yanında ise sekiz yaşlarında bir erkek çocuğu vardı.
"Bir sorun mu var güzelim?"
"Hayır hayır bizim yaramaz kızımız topunu kaçırmış da..."
Adam şefkatli bir gülümsemeyle kızını kucaklarken bir yandan da küçük avuçlarına dudaklarını bastırıyordu.
"Aylin'im... Nerde baba!"
Aylin... Ayin demişti oysaki. En azından adına yakın çıkıyordu söylediği ismi. Gülümseyerek önümdeki mutlu ailede gözlerimi gezdirdiğimde gözlerimin dolduğunu hissetmiştim. Öyle güzellerdi ki... İkisi de gencecikti. Karşımdaki genç kadın oldukça güzeldi. Yanındaki adam ise bakışlarıyla onu iyiden iyiye daha da güzelleştiriyordu. Barlas sanki hayranlık dolu bakışlarımı fark etmiş gibi bir elini elimin üzerine bırakırken gülümseyerek kucağındaki kızına şefkatle bakan adama döndü.
"Oturmaz mısınız? Yanlış anlamayın... Karımın hamile olduğunu öğrendik bugünde şimdi sizi böyle görünce..."
Karşımdaki adam ve kadın birbirlerine bir bakış atıp bize doğru gülümsediler. Barlas'ın karım hitabıyla kalbimde bir kelebek can bulmuş özgürce kanat çırpmıştı sanki bir günden fazla ömrü varmış gibi...
"Ya, hayırlı olsun! Güzel karım oturmak isterse oturalım tabii. Hem baksanıza Aylin'im gözlerini sizden alamıyor."
Karşımdaki adam bana ithafen bitirmişti cümlesini. Söylediği gibi Aylin'in bakışları sürekli üstümdeydi.
"Oturalım tabi..."
Genç çift ve çocukları masaya yerleştiklerinde masamızı sanki adlandıramadığım bir neşe sarmıştı. Birkaç saat hep birlikte kahvaltı etmiştik. Akasya ve Poyraz, onlar bizden daha genç bir çiftti. Hayatı epey hızlı yaşamışlardı sadece. Hikayelerini uzun uzadıya dinleyemesekte az çok dinleyebilmiştik. Büyülü bir hikayeleri vardı onların. En az bizim kadar... Barlas'ı beş yıl bekleyen ben, birbirlerini on bir yılı aşkın bekleyen bu çiftten utanmıştım. Onlar bu hayatın mucizesiydiler. Bazı insanlar bazı insanları bulmadan tamamlanamazdı. Bazı insanlar bazı insanlar İçin biçilmiş, bir diğer parçaydı...
Şimdi ise başımı arabanın camını yaslamış onları düşünüyordum. Saatlerce konuşmak yetmemişçesine birbirlerimizin telefon numaralarını almış ve bir daha görüşeceğimize dair birbirimize sözler vermiştik.
"Güzelim geldik."
Barlas'ın sesiyle gözlerimi dışarıya çevirdim. Bir gelinlikçinin önünde durmuştuk. Barlas'la arabadan indiğimizde beklemeden dükkandan içeriye girdik. Her şey öyle hızlı oluyordu ki... Onlarca gelinlik denemiş ve sonunda belden kabarık, straplez oldukça sade bir gelinlik beğenmiştim. Barlas'ın takım seçmesi benim gelinlik almamdan çok daha kolay olmuştu. Bembeyaz bir takım almıştı. Gelinliğimin yanında kararmaktansa Bembeyaz olmak istemişti yanımda. Bu düşüncesi beni mest ederken mutlulukla kabullenmiştim. Tüm alışverişlerimiz tamamlandığında Barlas beni bir kuaförün önünde bırakmış ve çoktan randevu aldığını söylemişti. Kuaföre gelinliğim elimde girmiştim. Barlas tamamen hazırlandığımda beni gelip alacağını söylediğinden kuaförde tüm hazırlıklarımı bir kaç saat içinde tamamlamıştım. Şimdi ise saat altı olmak üzereydi ve biz tamamen hazırdık. Çalan telefonumla bakışlarım beyaz, ufak çantamda varlığını sürdüren telefonumu buldu. Arayan Barlas'tı.
"Alo?"
"Kapıdayım güzelim seni bekliyorum."
Heyecandan titreyen ellerimi umursamadan gülümsedim.
"Geliyorum..."
Son kez aynadaki görüntümü süzdüm. Yerlere kadar uzanan gelinliğimi, dalgalandırılmış saçlarımı, oldukça doğal duran makyajımı... kusursuz görüntüm karşsında bir kez daha gülümsedim. Ellerim o an karnımı buldu hafifçe. İçimden konuştum kalbime doğan bebeğimle. Henüz dünyaya doğmamıştı ama kalbime doğalı saatler olmuştu.
"Hoş geldin bebeğim. Yeniden ve yeniden hoş geldin. Bize, hayata, bu kirli dünyaya hoş geldin... Şimdi gidiyorum. Babanın karısı olmaya gidiyorum... Sende benimlesin ama olsun, bil istedim bir tanem..."
Gülümseyerek aynadan gözlerimi ayırıp kuaföre ücretini ödedim ve eteklerimden sıkıca tutarak çıkışa ilerledim. Gözlerim kuaförden çıktığım an beyaz takımının içinde, süslenmiş, üstü açık bir vosvosa yaslanan Barlas'ı buldu. Arabayı ne zaman ayarladığına şaşırmayı bıraktıktan hemen sonra ağır adımlarla yanına ilerledim. Beni görmesiyle kaşları havalanmış, dudakları hafifçe aralanmıştı. Baştan aşağı bedenimi süzdü. Son durağı ise mavi gözlerim oldu. Yeşilleri mavilerimle buluşurken gözlerimin içinin güldüğünü hissetmiştim. Ona göz bebeklerimden dudaklarıma dudaklarımdan kalbime kadar her bir uzvumla gülümsedim o an. İçten, duygulu...
Bizi yepyeni bir hayat bekliyordu artık. Bizi aşkımızı, aşkımızı sığdırdığımız ailemizi... Biz artık aşkımız için ölmeyecektik, aşkımız İçin yaşayacaktık. Bunu çok geç öğrenmiştim ama öğrendiğim en doğru gerçekti. Aşk İçin ölünmezdi, aşk için yaşanırdı. Barlas için öleceğime çok inandırmıştım kendimi. Barlas için, aşkım için... ama aksine ben artık yaşayacaktım. Barlas için, aşkım İçin ve artık onun İçin... Kalbime doğan bebeğim için yaşayacaktım. Aldığım nefesleri onlar İçin geri verecek kalp atışlarımı onlar için hızlandıracaktım. Çünkü aşk buydu, ölmek değildi yaşamaktı daha çok yaşamaktı. Eğer bir sevgi öldürüyorsa sizi o sevgi değildi. Sevgi sizi öldürmek istemezdi yaşatmak isterdi. Yaralamazdı o, iyileştirirdi.
"Adel... Çok... Çok güzel olmuşsun. Tıpkı bir yıldız gibi. Ama sen gitme. Yıldızlar gibi kayıp gitme hayatımdan. Çünkü sen benim gökyüzümün en parlak yıldızısın Sirius. Sen gidersen bir daha gökyüzümde güneş doğmayacak, yıldızlar parlamayacak..."
Gülümsedim ve bir göz yaşımı bıraktım sağ gözümden. Aktı gitti yanağımdan sanki Barlas'ın kalbine doğru...
"Barlas... Çok seviyorum seni."
"Beyazlar içinde bir melek."
"Beyaz atlı prens diyeceğim ama daha çok beyaz ata benzemişsin."
Barlas sanki boşluğuna gelmişçesine bir kahkaha bıraktı dudaklarından.
"Oldu mu şu an? Beyaz atmış! Ben sana melek diyorum sen bana at diyorsun! Cık cık cık yakıştıramadım size öğretmen hanım."
Hafifçe kıkırdayarak Barlas'ın koluna girdim.
"Tamam tamam şaka yaptım. Hadi gidelim."
"Memnuniyetle."
Barlas süslü arabanın sağ kapısını açarak geçmemi beklediğinde eteklerime verdiği destekle sağ koltuğa yerleşmeme yardımcı oldu. Yerime iyice sindiğimde Barlas beklemeden yanımda yerini almıştı. Arabayı çalıştırmadan hemen önce parmakları radyoda oyalandı ve tanıdık müzik sesi tüm arabada yankılandı. O an Barlas'ın yeşilleri bir kez daha mavilerime döndü.
"Hazır mısın Sirius? Gökyüzümde parlamaya hazır mısın?"
"Hazırım. Parlayabileceğim tek gökyüzü senin gökyüzün Korhan."
Ve araba çalışmıştı şarkının sözleri kulaklarımızda yankılanırken.
"Al aşkım beni yanına dalmışım sarhoşluğuna
Bir ömrü senle aşalım al uçur beni sonsuza
Kaybetmek varsa ne çıkar aşkta yer yok hiç korkuya."
Barlas'la şarkıya yüksek sesle eşlik ettiğimizde kendimi bir anlık gökyüzündeki bir kuş gibi hissetmiştim. Kanatlarım varmış gibi. Özgürlüğüme doğru kanat çırpıyormuşum gibi. Bembeyaz bir kuş... Kafesinden bırakılmış, hayatıyla tanışmış gibi. Araba kısa süren bir yolculuğun sonunda beklediğim yerde durduğunda gülümseyerek dışarıda gezdirdim gözlerimi. Kafenin önündeydik. Herkes gelmişti herkes! En önde Batu vardı elinden tuttuğu Bahar'la ve kucağındaki Güneş'le birlikte. Onların ardında Aslı abla, Demir abi, Deniz, Barlas'ın babası, annem, teyzem, Görkem, Eymen, Elif, Gökalp herkes buradaydı! Mutlulukla parladı sevdiklerini gören gözlerim.
"Herkes gelmiş..."
Diye mırıldandım şaşkınlığımı gizleyemezken.
"Evet sevgilim. Bizim için geldiler."
Gülümseyerek dikkatle arabadan inmeye çalıştığımda Elif eteklerimi toparlamam için bir anda yanımda belirmişti.
"Güzeller güzelim fıstık gibi olmuşsun."
"Sağ ol Elif'im iyi ki geldin."
Elif yalandan bir kızgınlıkla kaşlarını çattı.
"Tabii geleceğim kızım o ne demek öyle!"
Gülümsedim. Arabadan tamamen indiğimizde annem dolu gözlerle yanıma geldi ve ellerimi elleri arasına aldı. Elif bir kaç adımda yanımızdan uzaklaşmıştı.
"Meleğim benim. Biricik kızım melekler gibi olmuşsun... Biliyorum güzelim ben sana iyi bir anne olamadım-"
Hızla başımı iki yana sallayıp annemin ellerini sıkıca tuttum.
"Anne yapma..."
"Dinle güzelim. Ben sana iyi bir anne olamadım. Seni koruyup kollayamadım. Sen kendi kendini büyüttün bir tanem. Affet anneni, affet güzel kızım. Seni, canımı belki de bu hatta en çok güvendiğim adama emanet ediyorum. Barlas sana gözü gibi bakacaktır gözüm arkada kalmayacak..."
Gözümden akan birkaç damla yaşla annemin bedenine sıkıca sarıldım. Bu duygusal konuşmanın ne yeri ne zamanıydı ama ne yazıkki annem böyle anlarda durmak bilmezdi. Zihnimde o an Güneş'in anısı can buldu. Güneş'imin kız kardeşimin... Ben kendi kendimi büyütürken yanımda bir nefes daha vardı beni büyüten. Yaralarımı saran, göz yaşlarımı silen, beraber düştüğüm beraber yeniden kalktığım, benim güzel kız kardeşim. Kalbimin verdiği en büyük kayıp... Şimdi ne çok isterdim burada olmasını. Yanımda nefes almasını, ellerimden tutmasını, gözlerimin içine bakmasını, saçlarıma kusur bulmasını Belkide makyajımı beğenmemesini, gelinliğime bin tane kusur bulmasını ve kendi seçmesini... Yapardı bilirdim. Her bir detayla tek tek ilgilenirdi. Hamile olduğumu duyduğunda mutluluktan ağlardı bilirdim... Göz yaşlarım arasında gülümseyerek annemden sonra dibimizde biten Batu'ya sarıldım. Öyle sarıldım ki sanki sarıldığım Batu değildi Güneş'di. Onda aradım Güneş'in kokusunu. Belki bir izi kalmıştır diye sıkıca sarıldım.
"Çok güzel olmuşsun güzelim..."
"Batu..."
Batu burnunu çekerek sinirli bir hal alan gözleriyle bedenimden ayrıldı ve yüzümü elleri arasına hapsetti.
"Ne ağlıyorsun kızım! Hiç bir yere gittiğin yok."
Dedi sanki kendisi ağlamıyormuş gibi. Omuz silktim.
"Adel... Benim bir ailem yoktu biliyorsun-"
Sinirle kaşlarımı çattım. Yeri değildi bu konuşmaların. Ağlamaktan patatese dönmek üzereydim!
"Batu ya!"
"Dinle kız cadaloz!"
Gözlerimi devirdim istemsizce ve sustum. Eninde sonunda konuşacaktı ne de olsa. Kaçış yoktu...
"Sen bana kocaman bir aile verdin. Benim hiç kız kardeşim olmadı seni tanıyana kadar ama artık soranlara bir kız kardeşim var diyorum. Bir de annem var diyorum... Kader annem... Siz benim ailem oldunuz. Kız kardeşimi diğer kardeşime emanet ediyorum şimdi. Seni ona onu da sana emanet ediyorum. Bilki ben her zaman seninleyim. Bir adım uzağındayım, bir nefes uzağında... Nerede ne zaman bana ihtiyacın olursa, bir abiye ihtiyacın olursa ben her zaman seninleyim. Aslında bu konuşmayı burada yapmayacaktım ama Handan anneden gaza geldim çaktırma. Her neyse maviş kız. Artık gözlerinden yaşlar böyle mutluluktan aksın. Seni çok seviyorum maviş çok. Mutlu olun hep çok mutlu olun..."
Batu cümlelerini bitirdikten sonra elleri arasında duran yüzüme hafifçe eğilerek alnıma dudaklarını bastırdı. Kapanan gözlerim birer yaş bırakırken gülümsedim.
"Ay Batu kızın makyajı aktı hadi artık içeri geçelim burada bütün gün ağlayacak mıyız? Düğüne geldik düğüne!"
Aslı ablanın sesiyle gülümseyerek başımı salladım.
"Hakikaten! Hadi artık geçelim."
Bu kez teyzemin sesiyle hepimizin bakışları kafenin kapısını buldu. Barlas kolunu girmem için hafifçe yukarıya kaldırdığında bakışlarımız kesişti. Kolumu Barlas'ın kolundan geçirdiğimde Batu Barlas'ın sırtına birkaç kez hafifçe vurdu ve yavaşça içeriye doğru adımladık. Kafeden içeriye girdiğimizde kafenin kendi halinden bambaşka bir hal aldığını gören gözlerim ışıldadı. Her yer beyaz ve krem ağırlıklı süslenmişti. Sahne bile süslenmişti özenle. Birde masa duruyordu biraz ilerimizde, sahnenin çaprazında. Bizim için olduğuna emin olduğum masaya ilerleyerek masada yerimizi aldık.
"Hazır mısın?"
"Anlamadım?"
Barlas'a çatık kaşlarla baktığım sırada kaşlarını hafifçe hareket ettirip kapıyı işaret etti. Gözlerim kapıdan giren bedene döndüğünde elinde bir defterle giren nikah memuru dudaklarımın şaşkınlıkla aralanmasana sebep oldu. Ben Barlas'ın nikah günü aldığını zannederken o nikah memuru ayarlamıştı!
"Barlas bey?"
Nikah memnunu Barlas'a elini uzattığında Barlas hızla ayaklanıp Nikah memurunun elini sıktı ve gülümsedi.
"Hoş geldiniz."
"Hoş buldum. Başlayalım mı?"
Barlas başını salladı.
"Şahitleri yerine alabilir miyiz lütfen?"
Diyerek masalara yerleşen topluluğa seslendi nikah memuru. O an beklenmedik değildi nikah masasına gelen bedenler. Elif ve Batu çaprazımıza oturarak heyecanla gülümsediler. İşte başlıyorduk... Nikah memmuru sırayla ailelerimizin adını sorarken heyecandan ellerimin titrediğini hissediyordum.
Barlas'ın annesinin adını söylediği sırada sesi titremişti ama o an hiç bir şeyi umursamamıştı sanki. En sonunda o bilindik sorulara geldiğimizde Barlas'ın dudaklarından "sonsuza kadar evet" cümlesi duraksamadan coşkuyla dökülüvermişti. Tıpkı benim dudaklarımdan döküldüğü gibi... Aynı cümleyle birleşmişti hayatımız. Aynı cümleyle bir olmuştuk, biz olmuştuk... O an herkes ayakta bizi alkışlarken büyük bir coşkuyla sallıyordum elimdeki nikah defterini. Barlas'la o an gözlerimiz kesiştiğinde hafifçe kulaklarıma doğru yaklaşıp fısıldadı usulca.
"Seni gökyüzündeki tüm yıldızlar sönünceye kadar seveceğim Sirius..."
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
5.9k Okunma |
454 Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |