Sizin şehirde yaşadığını sandığınız insan kalbinizde nefes alıyorsa değil şehri terk etmek şehri yaksanız bile geride bırakamazdınız onu. Kalbiniz göğüsünüzde attığı müddetçe o sizinle gelmeye devam edecekti
KAYIP GEZEGEN 27. BÖLÜM: "MELEĞİM"
Mavilerime değen yeşillerinden, önce bir göz yaşı süzüldü. Ardından ne o durdu olduğu yerde ne de ben durdurabildim giderek ağırlaşmış bedenimi. Benim adımlarıma karşın attığı daha büyük adımlarla terasın ortasında önce bedenlerimiz ardından ruhlarımız sıkıca sarıldı. Elleri saçlarımda gezerken boynuna sıkıca sarılıyordum. Aramızdaki mesafe bebeğimden kaynaklanıyordu. Aramızdaydı, bir boşluk oluşturuyormuş gibi duruyordu ancak o içimizdeki tüm eksikleri, boşlukları teker teker dolduruyor kırıkları topluyordu.
"Çok korktum Sirius! İyisin değil mi?"
Bedenlerimiz ayrılırken elleriyle yüzümü sıkıca sardı ve duygu dolu gözleri yüzümde dolaşmaya başladı hasar tespiti yaparmışçasına. Gülümseyerek başımı salladım. Bir göz yaşım Barlas'ın ellerinde hayat buldu.
"Üzgünüm güzelim çok üzgünüm. Bir daha seni asla yalnız bırakmam asla!"
Batu'nun arkamızdan yükselen adımları ve hemen ardından adım seslerine eklenen yalancı öksürüğüyle bakışlarımız Batu'yu buldu. Biraz önceki haline nazaran oldukça ciddi görünüyordu zira mavileri oldukça koyulaşmıştı.
"Bırakmayacaksın kardeşim. Bu kızı artık değil bir dakika bir saniye bile yalnız bırakmayacaksın. Her şeyi geçtim o telefon bir daha kapanmayacak kapiş? Şimdi ben karımın ve kızlarımın dizinin dibine dönüyorum sizde az oynaşın kız zaten yorgun."
Batu ne cevap vermemizi bekledi ne de bir cevap bekledi hızlı adımlarla önümüzden ilerlemeye başladı ta ki Barlas'la aynı anda dudaklarımız aralanana kadar.
"Batu!"
"Batu!"
Batu hafifçe başını bize çevirdiğinde kaşları çatık görünüyordu.
"Önce sen söyle."
Diye fısıldadım Barlas'a doğru. Önce gözleri gözlerimde oyalandı ve daha fazla beklemeden başını sallayıp dudaklarını mahçupça araladı.
"Eyvallah kardeşim."
"Çok sağ ol Batu..."
Diye eklemiştim Barlas'ın minnet dolu sesine.
"Her zaman."
Batu dudağının kenarıyla gülümsedikten sonra terastan hızlı adımlarla ayrıldı. Artık yalnızca Barlas ve ben vardık. Birde kalp atışlarıyla yaşadığını fısıldayan minik bebeğimiz... Barlas'ın dudaklarını saçlarımda hissettiğimde gülümsedim...
Zihnime dün geceki anılar birer birer dolduğunda gözümü daldığı yerden zorlukla ayırdım.
Dudaklarımda dün gecenin buruk tebessümü, mutluluğun lekeleri vardı. Mutluluk, hüzün geçti zannettiğimiz tüm duygularımız, geçmezdi. Geçsede izi kalırdı. Her iz dışarıdan görünürdü bir tek duygularımızın bıraktığı buruk izler görünmezdi. Onları kalplerimiz görürdü, yalnızca kendi kalplerimiz...
Neredeyse bütün günümü geçirdiğim bu krem rengi koltukta doğruldum ve yanımda duran komodinin çekmecesini usulca açıp yeşil kapaklı defteri büyük bir özenle çıkarttım.
Bebeğimle konuşmaya her şeyden çok ihtiyacım vardı. O sırada odanın kapısında bana eşlik eden gri tüylü kedim tüm heybetiyle kapının önünde boylu boyunca uzanıyordu. Gri tüyleri epey uzamış ve bedeni epey büyümüştü. Gülümseyerek gözlerimi Sirius'tan ayırıp yeniden elimde tuttuğum defterime döndüm.
Yaklaşık üç saatim bebeğimin odasında geçmişti. Hayatımın son beş ayında kalbimi huzurla dolduran tek yer burasıydı. Bu oda da onunlaymışım gibi hissediyor henüz burnuma dolmayan kokusunu içime çekiyordum. Onu hissetmek hayatımdaki birçok kötü anıyı, umutsuzlukları, mutsuzlukları bir su gibi alıp götürüyordu. Bir an önce onu kucağıma almak, sarılmak ve daha duyamadığım kokusunu derin derin ciğerlerime doldurmak istiyordum. Olacaktı biliyordum yalnızca beklemem gerekiyordu. Güzel şeyler zaman alırdı öyle değil mi? Bana da o zamanı sabırla beklemek düşüyordu...
Gülümseyerek defterin yeşil kapağını kaldırdım ve içine sıkıştırdığım siyah uçlu kalemi çıkartıp rahat bir şekilde kucağıma yerleştirdim.
Sevgili bebeğim,
Neredeyse altıncı ayımıza gireceğiz bir tanem. Kavuşmamıza yalnızca üç ay kaldı. Zihnim sürekli seni canlandırıyor canımın içi. Yeşile çalmasını umduğum gözlerini canlandırıyor. Baban gibi delici bakışlarını... Her anne bebeğinin kendisine benzemesini dilerdi belki de ama senin annen kafayı yemiş bir aşık anneciğim. Umarım en çok babana benzersin. Onun ruhu gibi berrak bir ruhun, bakışlarına nazaran yumuşacık kalbin olur. Babanla bazı geceler seninle olan hayallerimizi listeliyoruz bebeğim. Baban sık sık seninle yıldızları seyretmek istediğini diliyor. Bizi gökyüzü birleştirdi canımın içi. Dilerim ki sen de yıldızlar kadar çok sev bizi. Çünkü seni bekleyen, seven kocaman bir ailen var bir tanem. Seni seviyoruz bebeğim.
Seni gökyüzündeki tüm yıldızlar sönünceye kadar seveceğiz...
Gülümseyerek defterimin arasına siyah kalemi sıkıştırarak kapattım ve yeniden komodinin çekmecesinin içine özenle yerleştirdim.
Yalnızca birkaç saat içinde Barlas ve Eymen dönecekti ve ben Barlas'a kendimi affettirmek için yıldızlarla buluşmayı planlıyordum.
Eylül aynın sonlarındaydık ancak hava bugün son bahar havasına nazaran oldukça ılıktı. Bugün yıldızlarla buluşmak için doğru bir gün sayılabilirdi. Dikkatlice merdivenin basamaklarını indikten sonra merdivenin arkasında kalan küçük odaya adımladım.
Bu odada daha çok fazlalık olan eşyalar duruyordu. Odaya adımladığımda bebeğimi zorlamadan dikkatli hareketlerle dolabın içinden geniş beyaz örtüyü, renkli geniş minderleri ve hepimizi saracak genişlikteki turuncu battaniyeyi çıkarttım. Bunları aynı anda taşımam oldukça zor olacağından ağır olan minderleri -en azından bebeğim için ağır olan- teker teker taşıdım.
Bahçeye eşyaları taşımam zaman alsa da kısa sürede halletmiş ve yıldızları seyredebileceğimiz bir açıya önce örtüyü sermiş ardından renkli minderleri üzerine yerleştirmiştim. Barlas ve Eymen bir saate kadar evde olacağından son olarak masa kurma işini halletmek üzere ağır adımlarla mutfağa ilerledim. Dün abartarak yaptığım ancak masaya çıkartmadığı yemekleri ocağa yerleştirip masayı kurdum. Öyle ağır hareket etmiştim ki yemeğin hazır olması ve kapının çalması eş zamanlı olmuştu. Ağır adımlarla kapıya ulaştığımda beklemeden açtım. Heyecan dolu mavilerimi karşılayan gözler Barlas'ın yeşilleri ve Eymen'in bala çalan neşeli gözleri olmuştu.
"Güzelim anahtarımı unutmuşum üzgünüm."
Gülümseyerek kollarımı Barlas'ın boynuna doladım.
"Uzun zamandır sizi kapıda karşılamıyordum!"
Barlas dudaklarını boynuma iç gıdıklayacak bir yavaşlıkta bastırıp geri çekildi.
"Az kaldı bebeğimiz gelsin özgürsün! Hatta yemek yapmana bile izin vereceğim."
Gözlerimi abartıyla devirdim ve geçmeleri için kapıdan çekildim.
"Bazen öyle abartıyorsun ki sanki yemek yapsam oracıkta doğuracağım."
"Ne yapayım Adel bende böyle bir babayım değil mi oğlum?"
Eymen meraklı gözlerle içeriye adımlarken Barlas'a döndü.
"Baba ben annemin karnındayken de böyle mi yapardın?"
Dudaklarımdaki gülümseme yerini burukluğa bıraktı. Barlas'ın yüzünü incelediğimde onunda Eymen'e verecek doğru bir cevap aradığı her halinden belliydi. Bu anı biran önce dağıtmanın en sağlıklı fikir olacağını düşünerek Eymen'in minik bedenini kendime doğru çektim.
"Tabii öyledir! Sanki babanı bilmiyorsun bir tanem. Hem hadi gel üzerini değiştirelim bugün size sürprizim olacak."
Dudaklarımdan çıkan sürpriz sözcüğüyle Barlas'ın kaslarının şiddetle gerildiğimi hissettim. Bunu ona ben yapmıştım... Sevdiğim adam sürpriz kelimesinden korkar hale gelmişti ve bunun tek suçlusu bendim...
"Bayılırsın sürprizlere."
Barlas ne kadar ağzının içinde söylendiyse de rahatlıkla duyabilmiştim. Dudaklarımı birbirine bastırarak Eymen'in minik elini elime hapsettim.
"Hadi bebeğim üzerini değiştirelim."
Eymen başını salladığında Barlas'la kısa göz temasımız kesilmiş merdivenlere ilerlemiştik. Eymen ağır adımlarıma ayak uydururken bir elim Eymen'de bir elim belimdeydi. Ufaklık son günlerde biraz daha ağırlaşmış annesini oldukça zorlayacak bir hale bürünmüştü. Eymen'in odasına ulaştığımızda beni durdurdu.
"Anne sen yorulma ben kıyafetimi bulabilirim."
Gülümseyerek Eymen'in saçlarında parmaklarımı gezdirdim
"Aferin bir tanem. Hadi sen üzerini giyin öyleyse. Bir şeye ihtiyacın olursa seslenebilirsin senin aksine uyuşuk babanın üzerini değiştirirken annene ihtiyacı olabilir."
Eymen keyifle kıkırdadığında okşadığım saçlarına dudaklarımı bastırıp odasından ayrıldım. Barlas'la odamıza bir iki ağır adım sonucu ulaştığında yavaşça kapıyı açıp odanın içinde gözlerimi gezdirdim ve tam tahmin ettiğim gibi Barlas'ı dolabın önünde kıyafetlere bakarken buldum.
"Barlas?"
Barlas'ın gözleri gözlerime değdiğinde göz bebeklerinden geçen parıltı adeta kalbime kadar ulaşmıştı.
"Sirius? Bir şey mi oldu?"
Cıkladım ve açtığım kapıdan içeriye girip kapıyı arkamdan kapattım. Barlas'a her şeyden önce bir özür borçluydum. Ne olursa olsun yaptığım şey hoşuna gitmediği gibi onu oldukça üzmüş ve öfkelendirmişti. Karnıma giren sancılar ne yazıkki onu getirdiğim o hali perdelemeye yetmiyordu.
"Adel?"
Barlas sessizliğimi sorgularken çıplak bedenine elinde tuttuğu lacivert tişörtü geçirdi ve yanıma adımladı.
"Bir sorun mu var? İyisin değil mi?"
Başımı salladım.
"Ben sadece..."
"Güzelim?"
Yanaklarımı sıkıntıyla şişirdikten sonra zorlukla bir araya getirdiğim kelimelerden bir cümle kurmak İçin insan üssü bir çaba verdim.
"Özür dilerim yapmamam gerekiyordu Yani sürprizi işte sürpriz derken öyle demek istemedim Yani-"
insan üssü çabam ne yazıkki başarısız olurken sözlerime koyamadığım noktayı barlas dudaklarıyla koymuş dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı.
"Sakinleş... Geçti gitti üzme kendini. Ve bebeğimizi de... Sadece şunu bilmeni istiyorum Sirius benim gökyüzümdeki tek yıldız sensin ve öyle bir parlıyorsun ki İnan bana başka bir yıldıza ihtiyacım yok."
Dolu gözlerimin ardından kocaman gülümsedim ve bu kez dudaklarımı Barlas'ın dudaklarına bastıran ben oldum. Dudaklarını biraz minnetle çokça Özlemle öptüğümde karşılığını büyük bir arzuyla geri almıştım. Dudaklarımız istemeye istemeye ayrılırken Barlas gözlerimin önüne düşen bir tutam saçı içimi titretecek kadar yavaş bir hamleyle kulağımın arkasına sıkıştırdı.
"Hadi yemeğe inelim ve gördüm yemekleri yine hazırlamışsın umarım bu son olur Sirius."
Dudağımı bilmem dercesine büzüp ardından gülümsedim
"Belki!"
"Yaramaz kız."
Barlas dudağını burnuma bastırırken aramızdaki bu büyülü anı kapıdaki beklentili ses bozuvermişti.
"Anne! Baba!"
Barlas'ın çatık kaşlarla kapıya bakmasına keyiflenerek dudaklarımı araladım.
"Bu sese bir ses daha eklenecek sevgilim. Bil diye söylüyorum."
"Aldırmak için geç kaldık değil mi?"
Dudaklarımdan kaçan kahkahaya engel olamadım dalga geçtiğini elbetteki farkındaydım. Parmağımı tehditkarca Barlas'a doğru salladım.
"Aklından bile geçirme Korhan."
"Alt tarafı bir kere seviştik şu başımıza gelenlere bak-"
"Barlas!"
"Geliyoruz babacığım!"
Barlas başını iki yana sallayarak elimi elinin içine hapsederek kapıya adımladı. Üçümüz birlikte birkaç dakika içinde aşağı inmiş ve Barlas'ın tabaklarımıza servis ettiği yemekleri yemeğe koyulmuştuk. Yemek yememiz ve hep birlikte mutfağı toplamamız yaklaşık bir saatimizi almıştı.
"Anne sürpriz yemek miydi?"
Eymen'in sorusuyla başımı iki yana salladım. Barlas mutfak lavabosundan ayrılıp ellerini temiz havluyla kurularken çatık kaşlarla bedenini bedenime döndürdü.
"Bak sen? Neymiş o sürpriz?"
Dudaklarımdaki gülümsemeyle oturduğum sandalyeden ayağa kalktım.
"Gökyüzü! Gökyüzüne çıkacağız."
"Ama anne ben uçmayı bilmiyorum ki!"
Eymen'in sitemkar sesiyle dudaklarım şefkatli bir gülümsemenin kurbanı oldu. Barlas ne demek istediğimi açıkça anlayarak gözlerime yandan bir gülümseme sundu ve Eymen'i kucağına aldı.
"Kanatları kırılmayan herkes uçabilir oğlum. Uçmak İçin gökyüzüne yükselmene de gerek yok önemli olan bedeninin değil ruhunun uçmasıdır."
Eymen Barlas'ın her bir sözcüğünde daha da meraklanmış ve Barlas'ı meraklı gözlerle süzmeye başlamıştı.
"Peki baba ruhumuzun uçtuğunu nasıl anlayacağız?"
"Hayatta tutunacak bir umudun varsa ruhunun kanatları yerinde demektir."
Eymen daha fazla soru sormasa da kendi içinde verdiği savaş görülebilen türdendi. Barlas'ın anlattıkları zihninde yol olmuşa benziyordu. Aramızdaki sessizliği bozma isteğiyle dudaklarımı araladım.
"E hadi! Gökyüzüne çıkmaya hazır mısınız?"
Barlas ve Eymen aynı anda "evet!" Diye bağırdıkların da gülümseyerek bir elimi belime yerleştirip önlernden veranda kapısına ilerledim. Arkamdan gelen adım sesleri Barlas'dan başkasının değildi. Verandaya tamamen çıktıktan sonra bahçeye ulaşmıştık ve beyaz örtü görüş açımıza girmişti.
"Adel umarım bu minderler canlanmış ve buraya kendileri gelmişlerdir?"
Barlas'ın sesiyle dudaklarımı birbirine bastırarak yaramız bir çocukmuş gibi ellerimi birbirine çarptım.
"Biliyor musun tam olarak öyle oldu!"
Barlas başını iki yana sallarken beni azarlamayı bir kenara bırakıp ulaştığımız örtüye kucağındaki Eymen'i bırakıp yerleşti. Oyalanmadan bedenimi Eymen'in yanına bıraktığımda örtüye tam anlamıyla yerleşmiş olduk.
Eymen ortamızda beklentiyle gökyüzünü izlerken Barlas'ın gözleri benim üzerimdeydi. Öyle derin bakıyordu ki sanki baktığı yalnızca gözlerim değil kalbimde de. Gözlerime kalbimi görmek istercesine derin bakıyordu. Bazen baktığınız gözler size yalnızca bir çift göz bahşetmezdi kocaman bir kalpte sunardı. Önemli olan nasıl baktığınızdı. Bakmak İçin değilde görmek için baktığınızda göz bebeklerinden kalbine kadar inmeniz olsaydı...
"Oğlum Sirius'u biliyor musum?"
"Evet baba kedimiz!"
Eymen'in cevabıyla zihnimde seneler önceki anılarımız tüm canlılığıyla yeşerdi.
"Yıldızlar bugün çok fazla."
Dikkatle gök yüzüne baktığımda Barlas'ın haklı olduğunu fark ettim. Çok fazla yıldız vardı.
"Evet..."
"Siriusu biliyor musun?"
Barlas'ın merak dolu sorusuyla kaşlarım çatıldı.
"Senin köpeğin..."
Sorar gibi söylediğim şey Barlas'ı güldürmüştü. İstemsizce yüzümde oluşan gülümsemeyle Barlas'ı dinlemeye başladım.
"En parlak yıldızdır sirius. Gökyüzünde milyonlarca yıldız var içlerinden biri kendini en belli eden; Sirius... İnsanlarda böyledir milyonlarca insan var, önemli olan içlerinde en çok parlayıp, kendini belli edebilmen. Sen... sen sirius gibisin milyonlarca insan arasında parlıyorsun."
Barlas'ın sesiyle daldığım anılarımızdan silkelenerek ayrıldım.
"Hayır oğlum. Yani evet... Kedimizin adı Sirius ama bahsettiğim Sirius kedimiz değil."
Eymen merakla Barlas'ı dinliyordu.
"Bak görüyor musun gökyüzünde milyonlarca yıldız var."
Eymen merakı katlanırken kocaman olmuş gözlerini gökyüzüyle buluşturdu.
"Bu milyonlarca yıldızdan biri en parlak olan aslanım. O da Sirius... Gökyüzünün en parlak yıldızı."
"Baba peki o nerede?"
Barlas gülümseyerek gözlerini gözlerimle buluşturdu ve saniyeler içinde yeniden Eymen'e döndü.
"Uzaklarda aramana gerek yok babacığım. Senin annen bu evrenin en parlak yıldızı. Yoksa koca gökyüzünde nasıl fark ederdim onu?"
Gözlerim dolu dolu Barlas ve Eymen'i ilgiyle dinliyordum. Tüm akşamı yıldızların altında Eymen, Barlas ve bebeğimle battaniyemizin içinde geçirdik. Uzun zaman sonra geçirdiğim en berrak en huzur dolu akşam olmuştu. Eymen sık sık sorular sormuş Barlas ve ben ise bıkmadan cevaplar vermeye devam etmiştik. Bu döngü böyle sürüp giderken Eymen'in saat gece yarısı vururken göğüsümde uyuya kalmasıyla son buldu.
"Güzelim ben Eymen'i yatırıp geliyorum."
Barlas'ın fısıltısıyla başımı salladım. Üzerimdeki battaniyeye iyice sarıldığımda Barlas kucağımdaki minik bedeni yavaşça kucağına çekti ve bahçeden ayrıldı.
Barlas'ın yanımdan ayrılmasının ardından gözlerimi yeniden gökyüzüyle buluşturdum. Bu şehre ilk geldiğim günler dün gibi hafızamdaydı. Tek isteğim yaşadıklarımın ardından onu benden alan o şehirden gitmek ve yepyeni bir hayata başlamaktı. Ancak bazen hayat istediğiniz gibi devam etmiyordu. Düşündüğünüz gibi sürmüyordu. Ben onu o şehirde bıraktığımı zannederken ona daha da yakınlaşacağımı bilemezdim... Bazı insanlardan şehri terk ederek uzaklaşamazdınız uzaklaşmanın tek yolu kalbinizi değiştirmek olurdu. Sizin şehirde yaşadığını sandığınız insan kalbinizde nefes alıyorsa değil şehri terk etmek şehri yaksanız bile geride bırakamazdınız onu. Kalbiniz göğüsünüzde attığı müddetçe o sizinle gelmeye devam edecekti. Tıpkı senelerdir kalbimde yaşayan Barlas gibi... Korhan hayatımdan çıktığını zannederken kalbimde nefes almayı sürdürüyordu. Nereye gitsem yanımdaydı. O bir kalp atışı kadar uzağımda...
"Sıcak çikolata?"
Öyle bir dalmıştım ki Barlas'ın bahçeye yeniden girdiğini bile fark edememiştim. Dalgınlıkla yanımda dikilen Barlas'a döndüm. Elinde dumanı tüten iki kupayla gülümsüyordu. Sıcak çikolata... Zihnim yine bir anı dalgasıyla buluşurken gülümsedim.
Gözlerimi açtığımda damağımda bir çikolata tadı hissettim. Öyle çok hissettim ki kokusu bile burnuma dolmuştu. Yattığım yerden doğrulduğumda bir yandan da gözlerimi ovuşturuyordum. Yatak başlığına sırtımı yasladıktan sonra gözüm telefonun ekranından yanıp sönen saate takıldı. Saat gecenin üçüydü! Ve beni uyandıran şey hissettiğim çikolata tadı ve burnuma dolan şiddetli kokusuydu. Yanaklarımı sıkıntıyla şişirdim.
Daha bugün alışveriş yapmıştık ve çikolataya benzer herhangi bir şey almamıştık! Bir an afallayarak bakışlarımı karnıma indirdim. Bu olabilir miydi... Ben aşermiş olabilir miydim? Bu ilk defa oluyordu ve şaşırmamak elde değildi. Ne kadar çikolata acısı çeksem de dudaklarım iki yana kıvrılmıştı. Çikolata isteyen ben değildim. Oydu... Bebeğimdi...
"Ufaklık beni uyandıracak kadar çok mu canın çekti?"
Fısıltıma cevap vermiş gibi gülümsedim. Bu kez gözlerim yanımda her şeyden bir haber mışıl mışıl uyuyan Barlas'ı buldu.
"Madem bu kadar çok istiyorsun öyleyse babanı uyandırmaktan zarar gelmez ha?"
Kararlılıkla Barlas'a doğru döndüm.
"Barlas?"
Sesim önce kısık çıkmıştı. Birkaç deneme daha sonuçsuz kaldığında yanaklarımı şişirerek bir kez daha dudaklarımı araladım.
"Barlas! Barlas! Uyan!"
Barlas önce gözlerini açtı ve arından kocaman olmuş gözlerle yerinden fırladı.
"Adel ne oluyor?! Doğuruyor musun?! Sakın doğurma dur hastane!"
Barlas yerinden kalkıp kapıya koşturduğunda dudaklarımı birbirine bastırdım. Barlas biraz önce doğurduğumu zannedip yerinden fırlamış ve hastaneye gitmek için hızla odadan ayrılmıştı. Tabii teknik bir hata yapmıştı. Hastaneye beni almadan gitmeye çalışmıştı... Dudaklarımdan kaçan kahkahaya engel olamazken birkaç dakika sonra Barlas dağılmış saçlarla kapıda belirdi. Kaşları çatık ve oldukça öfkeli görünüyordu.
"Sevgilim bebeğimizi doğurdun mu?"
"Adel!"
Yeniden bir kahkaha attığımda Barlas gözlerini kısarak kahkahamı dinledi
"Evet doğurdum karıcığım birazdan da emzirmeye başlayacağım."
Ve yeni bir kahkaha tüm oda da yankılandı.
"Adel ne oluyor gece gece? Sen beni delirtmek mi istiyorsun?"
Omuz silktim.
"Sen zaten delisin Korhan. Öncelikle kimse iki ayda doğurmuyor. Ve hastaneye anneyi almadan gidersen kendin doğurmak zorunda kalırsın!"
Barlas yanaklarını şişirip yatağa adımladı. Tam yeniden yorganın altına girecekti ki hızla engel oldum.
"Dur dur dur! Seni keyfimden uyandırmadım herhalde."
"Ne oldu? Sancın mı var yoksa? Kalk hemen hastaneye-"
"Sevgilim bir dur Ya! Hastane falan yok! Market var..."
Bakışlarım bir anda bir kedinin bakışları gibi eğildi.
"Yani şey... Bebeğimiz sıcak çikolata istiyor babası."
"Fasulye kadar çocuk nereden bilecekmiş sıcak çikolatayı kızım?"
Sıkılmaya başlayarak yanaklarımı oldukça fazla şişirdim.
"Barlas anlasana aşerdim! Git bize sıcak çikolata al!"
Barlas kaşlarını kaldırarak önce karnıma ardından gözlerime baktı. Sonunda anlamıştı bay dahi!
"Ha! Aşerdin..."
"Ya Barlas aşerdim. E ne duruyorsun?"
"Nasıl?"
"Sıcak çikolata diyorum! Tam şu an koşarak açık market bulman ve hızla geri dönüp bana nefis bir sıcak çikolata hazırlayacağın yerdeyiz."
Barlas gülümseyerek dolabına ilerledi.
"Anlaşıldı bu gece o sıcak çikolata içilmeden uyutulmayacağım."
Barlas üzerine ceketini geçirdiğinde ona öpücük atıp yeniden yatağıma uzandım ve sıcak çikolatam gelene kadar gözlerimi dinlendirmeye karar verdim. Karar vermediğim kısım ise derin bir uykuyla buluşan bedenimdi...
"Uyumuştun Adel!"
Barlas'a anlattığım anı hızla onun da zihninde yer ederken sitemkar sesi kulaklarıma doldu.
"Yalnızca gözlerimi dinlendirmek istemiştim!"
Barlas sıcak kupasını dudaklarıyla buluştururken gülümsedim.
"Evet dinlendirdin güzelim ertesi günün akşamında uyandın ve bu kez de canın ananas çekti."
Yanaklarımı sıkıntıyla şişirdim.
"Ne olmuş yani? Ayrıca ben değil o istiyor."
"Ananası mı?"
Omuz silktim.
"Evet?"
Barlas başını iki yana sallarken sıcak çikolatamdan iştahla birkaç yudum aldım. Sessizce sıcak çikolatalarımızı bitirdiğimizde ürperen bedenimi Barlas'a yasladım. Barlas hiç beklemeden kollarıyla bedenimi sıkıca sardı ve burnunu saçlarıma yasladı. Huzurla yeniden gökyüzüne döndüm.
"Adel?"
Barlas'ın sesiyle istifimi bozmadan dudaklarımı araladım. Olduğum yer öyle rahattı ki ömrümün sonuna kadar bu şekilde kalabilirdim. Elimde olsaydı hiç düşünmeden yaşardım Barlas'ın göğüsünde. Onun kokusuyla, onu hissederek...
"Hı?"
Gibi bir ses çıktı dudaklarımdan.
"Kızımız olmasını mı isterdin yoksa oğlumuz olmasını mı?"
Barlas'ın sorusuyla bunu daha önce hiç düşünmediğimi fark ettim. Nasıl olurda düşünmezdim? Sahi, kız mı istiyordum erkek mi? Aslına bakarsanız düşünmeme sebebim önemsemememdi. Sağlıklı geldikten sonra her ne olursa olsundu yeterki onu güvenle kucağıma alayım diye düşünüyordum.
"Bilmem... Hiç düşünmedim."
"Hiç mi?"
Barlas'ın sesinden şaşırdığı gözle görünür ortadaydı. Haklıydı da kim olsa şaşırabilirdi. Zira ben bebeğimin cinsiyetini merak etmediğim gibi doğumuna kadar öğrenmeye de karşı çıkmıştım ve her kontrolümde doktoru kesin bir dille uyarmıştım. Barlas ve özellikle de Batu ne kadar bu kararıma destek olmasalar da doktorun benim iznim olmadan bebeğin cinsiyetini paylaşmayacağını öğrendiklerinde el mahkum kabullenmek zorunda kalmışlardı. Batu her seferinde bıkmadan usanmadan doktorun ağzını aradıysa da tüm çabaları sonuçsuz kalmıştı. Zafer benimdi! Bebeğimin cinsiyetini herkes doğduğunda öğrenecekti.
"Hiç... Ne önemi varki yeterki onu kucağıma alabileyim."
Saçlarımda hissettiğim dudaklarla gözlerim huzurla kapandı.
"Alacağız bir tanem. Kucağımıza alacağız, ilk adımlarını bizimle atacak. Bisikleti öğrenirken düştüğünde babası saracak onu. Küçücük elleriyle sarılacak ellerimize. O bizimle olacak güzelim... Söz veriyorum.Hem belki bundan birkaç sene sonra yıldızlarla o da tanışacak. Hoş zaten bebeğimiz öyle şanslı ki doğarken bir yıldızın kucağına doğacak..."
Öyle içten gülümsemiştim ki eminim ki bebeğim de tanım olmuştu bu içten tebessümüme. Hiç şüphem yoktu. Barlas öyle güvenle sarıp sarmalamıştı ki korkularımı adeta kollarında yok olup gitmişlerdi. Emindim artık bebeğimi sağlıkla kucağıma alacaktım. Çünkü o söz vermişti. Korhan verdiği sözleri tutardı...
"Umarım gözleri senin gözlerin gibi olur. Yemyeşil."
Barlas'ın saçlarındaki baskısı azaldı.
"Hayır. Bu konuda anlaşalım Sirius ben okyanus gözlü hırçın mavileri olan bir bebek istiyorum umarım gözlerini annesinden almıştır."
Gülümsedim. Merakım giderek katlanırken gözlerim karnıma indi. İçimden fısıldadım ona. "Acaba gözlerin ne renk olacak bir tanem? Hadi söyle bize, bir işaret ver bebeğim..."
Gülümsedim.
"Hava soğumaya başladı sevgilim bugünlük gökyüzüyle vedalaşalım mı? Ne dersin?"
Başımı salladım. Haklıydı saat epey geç olmuş ve hava oldukça serinlemişti. Barlas'la yerimizden kalktığımızda minderlere uzanmak İçin eğilmiştim ki Barlas omuzlarımdan tutup doğrulamamı sağladı.
"Yarın hallederiz. Hadi artık uyuyalım."
Omuz silktim. Birlikte içeriye adımladıktan sonra beklemeden odamıza çıkmış ve sıcak yorganımızın altına girmiştik. Bedenim yorganın üzerime verdiği ısıyla gevşerken Barlas beni göğüsüne çekti. Memnuniyetle başımı Barlas'ın göğüsüne yasladığımda dudakları alnımla buluştu. Huzurun kelime anlamıyla ilgilenmiyordum. Huzur, sevdiğim adamın kollarıydı. Barlas'ın parmakları saçlarımda gezerken gözlerim huzurla kapandı. Kulaklarıma dolan son ses ise Barlas'dan başkasının değildi.
"İyi geceler meleğim."
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
5.9k Okunma |
454 Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |