@peteichor_
|
Bir kez daha anlamıştım, bazı kalpler göğüs kafesimize sığamayacak kadar büyük oluyordu. KAYIP GEZEGEN 28. BÖLÜM: KAYBETME KORKUSU Sevgili bebeğim, Bugün seninle birlikteliğimizin sekizinci ayını geçtik. Belki de bu sana yazdığım son satırlar güzel bebeğim. Merak etme sana veda etmiyorum yalnızca seni karşılıyorum çünkü seni yakında kucağıma alacağım. Şimdiden hoş geldin bebeğim. Sen benim dünyama geleli epey bir zaman oldu ama bu dünya henüz seni tanımadı canımın içi. Sen bu dünyaya geldiğinde benim dünyam sen olacaksın. Umarım ki geldiğin bu dünyayı, dünyamı güzelleştirirsin çünkü bu dünyanın sana ihtiyacı var. Ve annenin de bir tanem. Annenin de sana çok ihtiyacı var. Alamadığı kokuna, duyamadığı sesine, göremediği gözlerine, tutamadığı minik ellerine çok ihtiyacı var bebeğim. Sen annenin mucizesisin. Yalnızca annenin değil, babanın da mucizesisin, umudusun... Baban senin geleceğini öğrendiğinde tek yaptığı elimden tutup beni "evleniyoruz" diyerek götürmek oldu biliyor musun? Komik değil mi? Ah tabii komik! Senin baban bir deli bebeğim. Kocaman kalpli bir zır deli! Ama eminimki bu hayatta güveneceğin yegane kişilerden biri baban olacak. Hiç şüphem yok bir tanem. Senin öyle bir baban var ki yere düştüğünde kaldırmaktan ziyade seninle o yerde yuvarlanacak. Yeri gelecek seninle ağlayacak. Senin dünyalar kadar kalbi olan bir baban var ve seni o dünyalar kadar kalbinin içine sığdırmayı başaracak. Tıpkı annen gibi... Seni tek bekleyen biz değiliz bebeğim. Abin de merakla seni bekliyor. Her gün soruyor gelip gelmediğini. Gelmedi dediğimde üzülse de bozuntuya vermiyor. "Ben onu beklerim o yeter ki gelsin" diyor hep. Dayın da öyle bebeğim ah senin deli dayın! Eminim en çok onu seveceksin! Onu son bir haftadır her aradığımda doğurduğumu düşünüp telefonu telaşla açıyor ve eminimki bir yandan da evden çıkmaya çalışıyor. Dayının deli olduğunu söylemiştim değil mi? Bir tanem seni dört gözle bekliyoruz. Şimdiden hoş geldin güzel bebeğim. Sana sekiz aydır neredeyse her gün yazıyorum. Benimle, yanımda olamadığın her günü yaşa istedim. Yanımda nefes alamadığın her günü yaşamış gibi hisset istedim. Seni seviyorum bir tanem. Hoşça kal ve hoş geldin. Hoş geleceksin... Seni gökyüzündeki tüm yıldızlar sönene kadar seveceğiz... Seni çok seven annen Son defa yazdığım yeşil kapaklı defterin kapağını dolu gözlerle özenle kapattım. Bugün sondu. Ona son seslenişimdi... Artık yalnızca onu bekleyecek sabırla geleceği günü düşleyecektim. Karnım öyle büyümüştü ki onun varlığını gün geçtikçe daha fazla hissediyordum. Sonunda sekiz ay geçmiş ve bebeğimin gelişine bir ay belki de birkaç gün kalmıştı. Onun gelişini düşündüğümde bile kalbim hızlanıyor gözlerim doluyordu. Anne olmak beni epey duygusal bir insana dönüştürmüştü. Düşüncelerim zihnimde susmak bilmezken bir elim belimde bir elim her zaman olduğu gibi bebeğimin üzerinde oturduğum koltuktan kalktım. Bugün uzun zaman sonra kafeye gidecek ve Batu'yu dinleyecektim. Haftalardır Barlas'ın telaşı yüzünden doğru düzgün dışarı çıkamamış ve evde neredeyse patlayacak raddeye gelmiştim. Her hareketim Barlas'a göre doğurmama yol açacakmış gibiydi. Neyse ki Batu sayesinde bugün Barlas'ı kafeye gitmeye ikna etmiştim. Tabii sahne almamak şartıyla! Bugün Batu söyleyecek ben dinleyecektim ah ne hoş! Ağır adımlarım yatak odasını bulduğunda dolabı açıp içinde ki sayılı elbise de gözlerimi gezdirdim. Evet sayılıydı çünkü maalesef bebeğimle artık çoğu elbisemin içine giremiyorduk. Birkaç gün önce aldığım, şu an ki bedenime uygun, siyah elbise gözüme takıldığında Zafer gülümsemesiyle elbiseyi dolaptan çıkarttım ve ağır hareketlerle üzerimdekilerden kurtulup siyah elbiseyi üzerime geçirdim. Elbise bol ve ayaklarıma kadar gelen oldukça gündelik bir elbiseydi. Üzerimdeki duruşu beni bu elbiseyi giymeye ikna ederken saçlarımdaki tokayı çıkartıp hafif dalgalı saçlarımın sırtımdan dökülmesine izin verdim. Son olarak yüzümü hafifçe renklendirdikten sonra şişme montumu üzerime geçirdim. Kasım ayının ortalarına gelmiştik ve Muğla için oldukça serin bir mevsimdi. Bu montun bebeğimi de ısıtacağını düşünerek gülümsedim ve şişme montuma iyice sarılıp zorlukla dolabın köşesindeki siyah botlarımı ayaklarıma geçirdim. Artık çıkmaya kesinlikle hazırdım! Komodinin üzerindeki siyah çantamı elime aldıktan sonra merdivenlere adımladım ve ağır adımlarla kapıya ulaştım, ah sonunda! Bebeğim öyle ağırlaşmıştı ki kendimi artık zor taşıyordum. Kapıdan dışarıya çıktığımda yüzüme çarpan rüzgarla hafif ürpersem de duyduğum sıcacık ses tüm benliğimi ısıtmış sıcacık olmamı sağlamıştı. "Güzelim? Neden kendin iniyorsun?" Barlas'ın endişeli ve gergin sesiyle dudaklarımı birbirine bastırdım. Oldukça endişeli bir baba olacaktı ve artık neredeyse yemekleri bile bana kendi yedirmeye çalışıyordu! "Sevgilim abartmıyor musun? İstersen benim yerime sen nefes al ha? Malum nefes almak oldukça yorucu!" Barlas sıkıntıyla nefesini dışarı verip hızla yanıma ulaştı ve elini belime yerleştirip bedenimi sıkıca kavradı. "Çok konuşma Sirius. Gerekirse onu da yaparım ama sen yine de kedin nefes al senin aldığın nefesler bana da lazım." "Öyle mi?" "Öyle. Bak anlaşalım sahneye çıkmak, şarkı söylemek, yerinden kalkmak kesinlikle yasak." Yanaklarımı sıkıntıyla şişirdim. Biraz fazla abarttığının acaba farkında mıydı? "Barlas!" Artık sinirlenmeye başlıyordum! "Barlas falan yok sevgilim. Korkuyorum anlasana. Size bir şey olacak diye ödüm kopuyor. Yaşayamam Adel anlıyor musun? Heleki seni kaybedersem ölürüm o yüzden ben ne dersem o. Şimdi gidiyoruz ve iki saat yerimizde oturup müzik dinliyoruz sonra da evimize dönüyoruz ve geceyi sağ Salim tamamlıyoruz. Anlaştık mı?" Gülümseyerek başımı salladım. Onu anlıyordum. Korkuyordu... Bizim aşkımız oldukça fazla sınanmıştı ve daha fazla sınanmayı kaldıramazdı. Birbirimizi öyle çok kaybetmiş öyle çok aramıştık ki bulmuşken bir kez daha kaybetmek ikimiz içinde kaldırılamaz bir yük olurdu. Barlas gülümseyerek ellerini yanaklarıma yerleştirdi ve dudaklarını alnımla buluşturdu. Gözlerim huzurla kapanırken dudaklarının sıcaklığını iliklerime kadar hissetmiştim. "Beni anlayacağını biliyordum... Hadi gidelim yoksa Batu bizi almayacak!" Hafifçe kıkırdayarak Barlas'ın elini tuttum. "Gidelim!" Barlas'la arabaya adımladığımızda arka koltukta dışarıyı seyreden Eymen arabaya giren bedenimle keyifle dudaklarını araladı. "Hoş geldiniz anne!" "Hoş bulduk yakışıklım! Nasılsın bakalım?" Eymen iki koltuğun ortasına ilişerek gülümsedi. "Çok iyiyim! Bugün amcam aldı beni babamın yanına gittik." Gülümsedim. "Ya şirkete gittin demek? Nasıldı bakalım şirket? Beğendin mi?" Eymen başını sallarken aynı anda arabanın motor sesi arabanın içinde yankılandı ve sonunda yola çıktık. Barlas sohbetimizi sessizce dinlerken biz keyifle sohbetimizi sürdürüyorduk. "Evet anne! Hatta biliyor musun bende babam gibi mimar olacağım!" "Bak sen! Demek sende mimar olacaksın? E madem öyle doğacak kardeşin de mimar olsun! Bir ben kaldım ama olmadı böyle!" Eymen omuz silkti. "O öğretmen olsun anne! Hem siz ikiniz çalışırsınız biz de babamla çalışırız." Keyifle gülümsedim. Eymen minik kafasından gelecek planlarını sürdürürken bütün yol onu ilgiyle dinleyip planlarına ortak oldum. On beş dakikanın sonunda araba kafenin önünde durduğunda arabadan indik. Barlas'ın bir eli benim bir eli Eymen'in elindeydi. İçeriye adımladığımızda sahnede gitarının akorlarıyla ilgilenen Batu gözlerimizi buldu. Gülümseyerek Barlas'ın elini bırakıp sahnenin önüne adımladım. Batu başını kaldırır kaldırmaz göz göze geldiğimizde kocaman gülümsemesini gözler önüne serip sahneden indi ve hızla kocaman olmuş bedenime kollarını sardı. "Hoş geldin cimcime!" "Hoş buldum!" Batu'nun gözü arkamdaki Barlas ve Eymen'e kayarken gülümseyerek bedenimden ayrıldı. "Ooo Korhan ailesi! Sizde hoş geldiniz. Size en öndeki masayı ayırdım oturun hadi!" Gülümseyerek başımı salladım. Barlas ve Batu'yu arkamda bırakarak Eymen'le masaya adımladığımızda sahneye oldukça yakın olan masaya dikkatle oturdum. Yanımdaki sandalyeyi Eymen benim sandalyeme biraz daha yaklaştırarak birleştirdi ve hızla sandalyeye kuruldu. "Anne sen ne zaman şarkı söyleyeceksin? Dayım sen bir de anneni dinle demişti!" Bir elim Eymen'in saçlarına karışırken gülümsedim. "Kardeşin gelsin ikinize birden söyleyeceğim bir tanem. Bugün sadece dayın söyleyecek." Eymen kardeşin kelimsiyle bakışlarını karnıma indirdi. "Anne kardeşim beni sevecek mi?" Gülümsedim. "Tabii bebeğim. Sen dünyanın en iyi abisi olacaksın İnan bana..." "Ne kaynatıyorsunuz bakalım?" Barlas yanımdaki sandalyeye otururken aynı zamanda keyifli sesi seslerimize karışmıştı. "Hiç!" Demiştim gülümseyerek. Barlas'ın gözleri gülümsememe takılı kaldığında dudaklarında hafif bir tebessüm peyda oldu. "Günden güne güzelleşiyorsun farkındasın değil mi?" Tek kaşım alayla havalandı. "Çirkindim yani öyle mi?" "Ne alakası var Sirius? Sen iyice alıngan oldun. Sen gördüğüm en güzel şeysin. Hep de öyleydin." Gülümseyerek omuz silktim. "Barlas?" Eymen Batu'nun yanına gittiğinde aklıma bir anda gelen yersiz soru dudaklarımdan döküldü. "Yelda'yı hiç sevdin mi?" Barlas sertçe yutkundu. "Sen sadece seni unuttum sanıyorsun. Ben seninle sevmeyi de unuttum Adel. Değil Yelda ben senden sonra kendimi bile sevemedim. Meğer ben seni seven beni seviyormuşum." Barlas'ın ciddi cevabı benim de yutkunmama sebep oldu. "Sen? Benden sonra... Hiç-" Barlas sormaya korktuğu o soruyu bir türlü soramadığında yersiz korkularını net bir dille susturdum. "Senden sonra sadece nefes aldım Barlas. Senden sonra yaşamayı bile beceremedim ben. Yanımda Batu olmasa... Belki de şu an ya bir akıl hastanesinde Ya da-" "Duymak istemiyorum." Barlas'ın net sesiyle dudaklarımı birbirine bastırdım. "Sen duymayı kaldıramıyorsun ama ben yaşadım. Ölümden beterdi biliyor musun?" "Bilmek istemiyorum Adel. Her şey geri de kaldı artık. Sen yanımdasın, oğlum yanımda, bebeğimiz yolda... Ailem benimle gerisi teferruat." Gözlerim dolmuştu. Eymen'i öyle sahiplenmişti ki hüngür hüngür ağlamak istiyordum. Sevmek bazen sebepsizdi. Sevgi sebepsizken, çıkarsızken sevgiydi. Eğer birini bir beklentiyle seviyorsanız siz yalnızca beklentinizi karşılamasını seviyordunuz. Gerçek sevgi beklentisiz sevmekti. Her koşulda sıkı sıkı sarılmaktı. Barlas'ın Eymen'e yaptığı gibi... Onu hayattan koparıp alan kardeşinin oğlu olmasına rağmen Eymen'e öyle güzel bir baba olmuştu ki bir kez daha anlamıştım, bazı kalpler göğüs kafesimize sığamayacak kadar büyük oluyordu. Batu'nun sahneden yükselen sesiyle gözlerim sahneyi buldu. "Hazırlanmış bir yere gidiyor gibisin. Benim her yerde elim kolum var. Bilmez misin yüzüm düşmüş, kaç gündür düşünüyorum?" Yalın'ın Batu'nun dudaklarından dökülen şarkısıyla dudaklarım titrek bir gülümsemeyle gerildi. "Tenhalaştı kahvaltılarımız. Bomboş bakıyoruz artık. Bi' bildiğin var da susuyor gibisin..." Barlas'ın gözlerini üstümde hissediyordum. Kalbim istemsizce hızlandı. "Ki sen benim gözyaşlarımı da gördün. Sen benim ilk aldığım güldün. Heyecanını kaybetmişsin. Yok inancını kaybetmişsin Doya doya sarmamışım. Bize çok günah etmişsin." "Ben bize olan inancımı hiç kaybetmedim Adel. Sadece kendimi kaybettim." Barlas'ın kulağıma dolan fısıltısıyla gözlerim burukça kapandı. Sen kendini kaybettin ben bizi kaybettim sevgilim. Ben aşkımızı kaybettim. Seninle atan kalbimi kaybettim. Rahatlıkla aldığım nefeslerimi kaybettim ben. Barlas ben yalnızca seni değil kendimi de kaybettim sevgilim. Demek isterken yalnızca dudaklarıma bir mühür vurup olduğum yerde kaldım. Bazen kalbimizden geçenleri dudaklarımızdan bırakmaya gücümüz yetmiyordu. Kalbimizin karanlık odasında kilitli kalıyordu dudaklarımızdan dökülmeye yüz tutmuş kelimeler... alkış sesleri yükselirken bizim de alkışlarımız yükselmişti Batu'ya hitaben. Batu kocaman tebessümünü tüm seyircilere sunarken gülümseyerek onu izliyordum. Her zaman Güler yüzlüydü ve onunla olan insanlara kendi enerjisini bulaştırmak gibi bir huyu vardı. Kalbi öyle berraktı ki bu berraklık gülümsemesine bile yansıyordu. Onu öyle çok seviyordum ki bazen ya bir gün yanımda olmazsa korkusu bir elin kalbimi gaddarca sıkmasıyla, avuçlarında ezmesiyle eş değer oluyordu... O son beş senedir dudaklarından silinmeyen gülümsemesiyle, korumacılığıyla, melekleri kıskandıracak kalbiyle yanımda, baş ucumda bana hep yaşadığımı hissettiren bir abi olmuştu. Sonumuz ne olacaktı bilmiyordum ancak nefes aldığımız müddetçe birbirimizin yanında olacağımızdan hiç şüphem yoktu... Bir an gözlerim sahnenin arkasında ki yazıya takıldı Güneş Kafe... Buruk bir gülümseme dudaklarımda yer ederken zihnim Batu'yla kardeşliğimizin temelini attığımız ve kız kardeşimle vedalaştığım o günün anısıyla dolup taştı... "Batuhan..." "Adel, ölmedi de. Yalan de Adel." Bende ağlamaya başladığında Batuhan benim gelmemle biraz sakinleşmiş gibiydi. "Çocukluğum öldü Batuhan, en güzel yaşlarımı kaybettim ben." Batuhan kafasını duvara yaslarken bende yanına geçip duvara yaslanmıştım. "Adel... Güneş olmadan yapamam..." "Bende öyle, ama Güneş, şu an seni ve beni böyle görse bize çok kızardı." Batuhan cevapsız kaldığında içimden gelenleri söylemek istedim ona. "Dört yaşındaydık. Güneş'in yanına gidip arkadaş olmak istediğimde. Bana klişe olduğumu söylemişti." Hafifçe güldüm. "Küçücük kız nereden öğrendiyse klişe demeyi! O şekilde tanıştık onunla. Hayatım oldu, kardeşim oldu, her şeyim oldu..." Batuhan'ın ağlaması şiddetlenirken bakışları beni buldu. "Ne yapacağım ben Adel?Ne yapacağız biz?" Kafamı iki yana sallayarak bakışlarımı yere döndürdüm. "Yaşayacağız Batuhan. Güneş'in anılarıyla yaşayacağız." "Bir hayali vardı Güneş'in..." Merakla göz yaşlarımın arasında Batuhan'a döndüm. "Neydi?" "Canlı müzik olan bir mekan açmak. Sesimi dinlemeyi o kadar severdi ki, son zamanlarda tek konuştuğu şey bu fikirdi..." Göz yaşlarımı elimin tersiyle silerken gülümsedim. "Güneş Kafe..." "Anlamadım." Bana beklentiyle bakan Batuhan'a döndüm. "Güneş'in hayali gerçekleşecek Batuhan. Buradan çıktığımızda ilk işimiz bu olacak. Güneş Cafe... ve sende akşamları orada sahne alacaksın." "Ama nasıl olur?" "Çok güzel olur, çok... Şimdi kendini toparla ve çabuk iyileş. Çok işimiz var..." Batuhan biraz daha sakinleşirken yanından yavaşça kalkıp Barlas'a ilerledim. Barlas'ın yanına ulaştığımda gözlerim Batuhan'ı buldu. "Sen dinlen... yarın şey... cenaze var." Batuhan göz yaşları arasında kafasını sallarken biz Barlas'la odadan çıkmak için kapıya yöneldik. Tam o sırada Batuhan'ın sesini duydum. "Adel, sen bana Güneş'in emanetisin... Artık sen benim kız kardeşimsin..." Gülümseyerek Batuhan'ın yanına gidip, dostça sıkı sıkı sarıldım ona. Artık oda bana Güneş'in emanetiydi. Batuhan da bana sarıldığında çok geçmeden Batuhan'dan ayrılıp Barlas'la odadan çıktık. Gözlerim dolu dolu gülümsedim. Onu özlemiştim. Onu her şeyden çok özlemiştim... O benim hiç sahip olamadığım kız kardeşimdi ve gidişi kaldırılamaz bir yüktü kalbimde. Koluma değen elle dalgınlıkla başımı kaldırdım. "Güzelim?" Barlas'ın endişeli bakışları gözlerim de gezinirken dudaklarımı gülümsemeye zorladım. "Hı?" "İyi misin? Bir sorun mu var?" Başımı hızla iki yana salladım. "Yok! Çok iyiyim..." Barlas gülümseyerek bedenimi kolunun altına çekip dudaklarını saçlarımda gezdirdi. Huzurla kalbimi daraltan düşüncelerimden arınıp yeniden bütün dikkatimle sahneye döndüm ve akıp giden zamana, Batu'nun rahatlatıcı sesine teslim oldum. *** Batu birkaç şarkı daha söyleyerek geceyi tamamladığında son şarkısı bitmiş ve yüksek bir alkış sesi tüm kafeyi sarmıştı. Kafe yavaş yavaş dağılırken Barlas çoktan uyuyakalmış olan Eymen'i kucağına alıp ayaklandı. "Güzelim biz arabaya geçiyoruz sen Batu'yla vedalaşıp gelirsin." Gülümseyerek başımı salladım. Barlas'ın kucağındaki Eymen'le kafeden ayrılmasının ardından yavaşça ayaklanıp ceketini üzerine geçirirken sahneden inen Batu'nun yanına ilerledim. "Maviş, diğer Korhanlar nerede?" "Eymen uyudu Barlas'da Eymen'le arabaya geçti. Bende şimdi geçeceğim sana bir hoşça kal diyeyim dedim." Batu gülümseyerek kollarını bedenime sardı. "Görüşürüz güzelim dikkat et kendine tamam mı? Aklı beş karış havada Korhan'lara da dikkat et. Herkes sana emanet." Bedenlerimiz ayrılırken ellerim bebeğimle buluştu. "Bize emanet..." "Hadi o zaman kocanın yanına git ki kafeyi başımıza yıkmasın bende kaçayım artık." Başımı sallayarak kapıya ilerledim ve beklemeden Barlas'ın yanında yerimi aldım. Saat epey geç olmuştu ve bedenime bir ağırlık çökmüş, oldukça uyku bastırmıştı. Anlaşılan bebeğim bir an önce uyumamı istiyordu. Göz kapaklarıma çöken ağırlıkla hafifçe oturduğum yere yayılıp gözlerimi yavaşça kapattım ve beni son birkaç saattir ele geçirmeye ant içmiş uykunun kurbanı oldum... Gözlerimi bir kumsalda açtığımda başımda katlanılamaz bir ağrı vardı. Bir elim şakaklarımda sertçe dolaşırken bedenimde bir hafiflik hissettim. Gözlerim kaygıyla bebeğimi buldu. O... Yoktu. Karnım dümdüzdü. Üzerimde simsiyah bir elbise vardı ve hoyrat dalgalar karşısında yapayalnızdım. Bebeğim yoktu. Barlas Yoktu... Kimsem yoktu... Yerimden titreyen bedenimi zorlukla kaldırdığımda önce hafifçe sendeledim ve dengemi kurmakta zorluk çektim. Neyse ki dengemi bulmam yalnızca birkaç saniyemi almıştı. Ayağa kalktığımda yüzümü okşayan sert rüzgarlar bedenimin tir tir titremesine sebep oldu. Dalgalar öyle hırçındı ki sanki esen rüzgarın şiddetiyle yarış halindelerdi. Korkuyla etrafıma baktım. Ne zamandır buradaydım? Neden buradaydım ve en önemlisi bebeğim neredeydi? Korkuyla titrek bir nefes verip sesimi bulmayı denedim. "Bebeğim!" Birkaç saniye sonra deniz dalgalarına kuvvetli bir ağlayış sesi karıştı. Gözlerim ağlayan bebeğin sesiyle dolup taşarken nefes almakta zorlandığımı hissettim. "Bebeğim!" Ağlama sesi yükselirken artık tek ağlayan bebeğim değildi. Gözlerim sertçe yaşlarını yanaklarımdan bırakırken olduğum yerden tüm şiddetimle koşup uzaklaşmayı denedim fakat öyle bir döngüdeydim ki deniz bir türlü bitmek bilmedi. Her adımımda ağlayış sesi uzaklaşırken olduğum yerde durdum. Ben ona gittikçe ondan habersizce uzaklaşıyordum. Kalbim korkuyla doldu. Çaresizce etrafa baktım ancak benden başka kimse yoktu. "barlas!" Bir güven aradım. Bir ses bir nefes aradım yoktu. Ellerim boştu bebeğim kayıp gitmişti. Ağlıyordu ancak ulaşamıyordum. Korku yalnızca kalbimde değil her bir uzvumda kol geziyordu artık. Mahfolmuştum. Kelimenin tam anlamıyla perişan durumdaydım. Dizlerimin üzerine çaresizce kendini bırakan bedenimin artık istediği tek bir şey vardı, hırçın denizin dalgalarına karışıp yok olmak... "Adel! Uyan! Adel!" Gözlerimi hıçkırıklarla açtığımda yatağımdaydım. Barlas kan ter içinde kollarımı sarsarken almaya çalıştığım her bir nefes boğazıma takılı kaldı. Bedenim zorlukla hareket ettiğinde kollarımı hızla Barlas'ın boynuna doladım. Artık göz yaşlarım Barlas'ın boynunu ıslatıyordu. "Şşşt geçti bir tanem. Sadece kabustu..." Öyle korkuyla dolmuştu ki göğüs kafesim gördüğüm kabusun etkisinin kaybolup gitmesi için uyanmam yeterli olmamıştı. Hala aynı kabusta dönüp durduğumu hissediyordum. Bu korku korkuların en kötüsüydü, kaybetme korkusu... Kalbinizin yerinden çıkartılması kadar yakardı canınızı. Engel olamazsınız ona. Kaybetme korkusu ne durdurulabilir ne susturulabilir bir korkuydu. Hele ki kaybetmekten korktuğunuz defalarca kaybettiğinizse o korku ilelebet sizinle yaşayacak ve bir an olsun yanınızdan ayrılmayacaktı. Size de o korkuyla barışmak kalacaktı. Bir süre daha Barlas'ın boynunu göz yaşlarımla ıslattıktan sonra hıçkırıklarım iç çekişlere dönerken bedenlerimiz ayrılmıştı. İstemsiz bir telaşla dudaklarımı araladım. "Bebeğim nerede?" Barlas buruk bir tebessümle ellerini karnıma yerleştirdi. "Burada... O bizimle Sirius." "Çok korktum..." Diye bir fısıltı döküldü dudaklarımdan. Gözlerim bebeğimdeydi. "Korkma. Ben yanınızdayım. Ben hep buradayım. Ve bebeğimiz de burada. Sadece bir kabus gördün tamam mı?" Başımı sallarken alnımdan akan terleri hissediyordum. Barlas usulca yanıma yeniden uzanıp kolunu bana doğru açtı ve gülümsedi. "Hadi gel." Başımı sallayarak usulca Barlas'ın kucağına sokuldum. Güven hissi Barlas'ın saçlarıma karışan parmaklarıyla ruhumu sarıp sarmalarken dudaklarımdan titrek bir nefes bıraktım. "Bende korkuyorum. Belki belli etmiyorum ama öyle bir korkuyorum ki ödüm kopuyor, kalbim sıkışıyor. Seni kaybetme düşüncesi bile ömrümden ömür alıyor Adel. Ama biliyorum... Artık tek bildiğim size bir şey olmasına asla izin vermeyeceğim. Çünkü veremem Adel. Size bir şey olmasına izin veremem. İnsan nefes almadan nasıl yaşar bana öğretmediler. Benim nefesim sensin. Sizsiniz ve ben sizsiz nasıl yaşanır bilmiyorum. O yüzden sakın korkma çünkü ben nefes aldığım sürece sizin kalpleriniz bir an olsun durmayacak. Kabusların da bitecek söz veriyorum güzelim. Belki de birkaç gün sonra bebeğimizi kucağına alacaksın. Ben yanındayım. Her zaman da yanında olacağım." "Seni seviyorum Barlas." "Ben de seni seviyorum Sirius." Gülümsediğimde alnımda hissettiğim dudaklar hazırda olan gülümsememi daha da genişletmişti. O saatten sonra uyumaya kabuslarım olmadan devam etmiş ve huzurlu bir sabaha gözlerimi açmıştım. Barlas'ı yanımda göremediğimde kalp atışlarımın seyri değişse de erken uyandığını düşündüğümden gördüğüm kabusların etkisiyle karamsarlığa kapılmayı es geçip yerimden doğruldum. Bugün günlerden pazardı ve hepimizin evde olduğu yegane günlerden biriydi. Bir elim karnımda, paytak adımlarla odadan çıktığımda aşağıdan gelen seslerle rahat bir nefes aldım. Bir kabusun içinde değildim Barlas buradaydı... Gülümseyerek merdivenleri ağır adımlarla indiğimde gelen sesleri takip ederek mutfağa adımladım. "Günaydın anne!" Eymen mutfağın kapısından elinde peynir tabağıyla çıkarken gülümsedim. "Adel?" Barlas'ın da sesi mutfaktan geliyordu. Sevgili bebeğim görüyorsun değil mi baban ve abin bize kahvaltı hazırlıyor... "Günaydın!" Diyerek içeriye adımladığımda bir tavanın başında, dağılmış saçlarla dikilen Barlas gözlerimin ilk durağı oldu. "Günaydın güzelim. Hadi sen içeriye geç her şey hazır." Gülümseyerek girdiğim kapıdan geriye çıktım ve bu kez salona doğru ilerledim. Eymen masanın üzerindeki tabakları düzene sokarken dudaklarımdaki sıcacık tebessümle bir elimi Eymen'in saçlarına bıraktım. "Günaydın bir tanem. Ne güzel sofra bu böyle." "Babamla birlikte hazırladık..." "Aferin size..." Eymen'in yanındaki sandalyeye oturdum ve gözlerimi oldukça özenle hazırlanmış kahvaltı masasında bir süre dolaştırdım. Yalnızca birkaç dakika sonra Barlas da yanımıza ulaşmış ve en baştaki sandalyeye bedenini bırakmıştı. Masa oldukça kalabalıkken istemsizce hangi birini yiyeceğimi düşünüyordum. Hepsinden yemeğe karar vererek sofraya tamamen döndükten sonra bolca sohbet ettiğimiz, uzun soluklu bir kahvaltıya başlamış olmuştuk. Günün ilerleyen saatlerinde Eymen'le resim yapmış, hep birlikte film izlemiş ve soğuk havaya rağmen sahilde kısa bir yürüyüş yapmıştık. Son birkaç haftadır hafta sonlarımız bugünden farklı olmuyordu. Yorucu olmayan ancak dolu dolu bir pazar günü geçiriyor birbirimizden hiç ayrılmıyorduk. Şimdi ise akşam saat dokuzu vururken televizyonun karşısında kanalları geziyorduk. Dikkatle gözlerimi akıp giden kanallarda gezdirdiğimde telefonumdan yükselen bildirim sesiyle gülümseyerek yanımda duran telefonumu ellerimle buluşturdum. Batu mesaj atmış olmalıydı. Serap Hanım: Adel konuşmamız lazım yarın seni bekliyor olacağım, lütfen gel. BÖLÜM SONU |
0% |