Adel Rana Arın ve Barlas Korhan sonsuz olmuştu. Bu kez yalnız değillerdi. Onlar kurdukları aileyle sonsuz olmuşlardı, sonsuzluk olmuşlardı. Artık yeşil gözlerin ebedi evi mavi, sonsuz gökyüzüydü...
5 Yıl Sonra, 21 Mart
Mezarlıklardan korkmak ne kadar akıl karıydı emin değildim. Çevreme bir kez daha baktım. Ağaç diplerinde, yan yana sık sık duran mezar taşlarında bakışlarım bir süre oyalandı. Hepimizin bir şekilde mezarlara karşı içinde anlamlandıramadığımız korkular vardı. Ancak büyük bir yanılgı içinde yaşıyorduk. Korkmamız gereken toprağın altında yatan cansız bedenler değildi aksine hala nefes alabilen, yer yüzünde varlığını sürdürebilenlerden korkmamız daha akıllıcaydı. Gözlerimin son durağı önünde durduğumuz mezar taşı oldu. Dolu gözlerle gülümsedim mezar taşına doğru.
Güneş Seymen
20.12.2001 30.10.2023
On yıl. Benden gideli, bu dünyaya veda edeli on yılı aşmıştı. Belki bu dünyadan silinip gitmişti ancak kalbimde yeri hala sıcacıktı. Kalbim onun ebedi eviydi. Hiç bir zaman terk edemeyeceği eviydi. Ne o gidebilecekti o evden ne de ben bırakabilecektim onu bir kez daha... Onu öyle çok özlemiştim ki içimdeki özlem günden güne azalmanın aksine giderek büyüyordu. O benim çocukluğum, ilk göz yaşlarım ilk özgürlüğümdü. Hala aklım almıyordu onsuz geçen on yılımı. Neler yaşamış ne badireler atlatmış ne savaşlar vermiştim. Onsuz... Öyle zordu ki onsuzluk. Bir savaşta silahsız olmak gibiydi onsuz olmak. En olmadık anda bir anda kesilen ışık gibiydi. Onsuz önümü göremeden attığım adımlar yere düşmeme, dizimde oluşan onlarca yaraya sebep olmuştu. O benim on yıla kadar yarım, on yılı aşkın yaram olmuştu. Kalbimin en derin kapanmaz yarası. Buruk bir tebessümle ismini bir kez daha okudum mezar taşının üstünden.
"Anne teyzem bir daha dönmeyecek mi? Burada sıkılıyordur belki döner!"
Elimi sıkıca tutup beklentili iri yeşil gözleriyle umutla gözlerime bakan kızıma döndüm. Yıldız'ıma... İri gözleri umutla parlıyordu. Babasından aldığı yeşilleri pırıl pırıl parlıyordu. Gülümseyerek beş yaşına basmış kızımın boyuna eğildim. Kıvırcık saçlarında parmaklarımı gezdirirken gülümsüyordu.
"Maalesef güzelim. Geri dönmeyecek ama sana bir sır vereyim mi?"
Yıldız büyük bir hevesle başını salladı.
"Biz teyzeni göremiyoruz ama teyzen bizi şu anda izliyor. Muhtemelen şu an sana deli gibi sarılmak istiyordur ve burada olduğumuz için çok mutludur. Yani güzelim, teyzen aslında zaten bizimle. Bak burada..."
Derken bir elim kalbimin üzerine kapandı. Yıldız beni öyle ilgiyle dinliyordu ki gözlerinde birden çok duygu kol geziyordu ve muhtemelen söylediklerimi kafasında oturtmaya çalışıyordu. Yıldız mezar taşına döndüğünde eğildiğim yerden doğrularak onu seyretmeye başladım. Mezar taşına yaklaşarak minik parmaklarını mezar taşında usulca gezdirdi.
"Teyze biz seni göremiyoruz ama sen bizi görüyormuşsun... Annem seni çok seviyor teyze! seni göremedim ama annem senin fotoğrafını bana gösterdi. Sarı saçların çok güzelmiş büyüyünce benimde sarı saçlarım olacak biliyor musun?"
Sol gözümden akan bir damla yaş yanağımdan süzülürken gülümsedim. Yıldız Güneş'le birkaç dakika daha konuştu. Göz yaşlarımla onu izledim. Beş yıl. Beş yıldır benimle, bizimle olan güzel kızımı biraz daha izledim. Bana verilen en büyük hediyeydi o. Yeşil gözleri tüm savaşlarımın galibiyeti, sevgi dolu kalbi tüm tutsaklığımın özgürlüğüydü. Üzerimize esen ılık rüzgarla düşüncelerimden sıyrılıp Yıldız'a döndüm yeniden.
"Güzelim artık gidelim mi? Baban ve abin çoktan varmış olmalı."
Yıldız sesimle yanıma gelip elimi tutarak gülümsedi ve Güneş'e el salladı. Güneş'in mezarına... Gülümseyerek bir kez daha mezar taşına baktım. İç sesimin Güneş'e olan vedası dudaklarımı mühürledi. "Hoşça kal Güneş... Hoşça kal bir tanem... Seni seviyoruz seni çok seviyoruz. Rahat uyu güzelim. Gözün arkada kalmasın çünkü biz mutluyuz. Biz başardık Güneş. Her şeye rağmen mutlu olmayı, birlikte olmayı, bir olmayı başardık. Göremesem de biliyorum gururlu bakışların üstümüzde. İyi ki vardın Güneş... İyi ki vardın... Şimdi yoksun evet ama bir zamanlar iyi ki vardın. Belki sen hiç olmasaydın şu an bambaşka bir hayata eksiklere, yarımlara sahiptim. Belki sen hiç olmasaydın ben hiç bir zaman tamamlanamayacaktım. Teşekkür ederim sarışınım. Beni tamamladığın benimle tamamlandığın için... Gittiğin yerde umarım mutlusundur çünkü biz bıraktığın yerde mutlu olmayı başardık. Hoşça kal Güneş... Hoşça kal..."
"Anne gitmiyor muyuz?"
Mezar taşına takılıp kalmış bakışlarımı Yıldız'a indirdim. Gözlerim akmayı bekleyen binlerce yaşla dolup taşmıştı. Ne zaman ona gelsem kalbim ağzıma kadar çıkıyor acıyla ve özlemle kasılıyordu.
"Gidiyoruz bir tanem."
Yıldız'la mezar taşları ve ağaçlar arasından dikkatlice mezarın çıkışına ilerledik ve bizi ileride bekleyen arabama doğru adımladık. Arabaya ulaştığımızda önce arka koltuğa Yıldız'ı oturtturarak kemerini bağladım ve hızla sol koltukta yerimi alarak arabanın içinde motor sesinin yankılanmasına izin verdim. Yıldız'ın doğumunun ardından bizi oldukça yoran şehre veda etmemiz çok uzun sürmemişti.
O ev yalnızca yazın gidip birkaç gün tatil yaptığımız bir ev olarak orada kalmış biz ise yeniden evimize dönmüştük. İstanbul'a... Bu fikrin sahibi Batu olmuştu. Batu... Beş yıl önce yaşadıklarının ardından oldukça hızlı toparlanıp eski formuna kavuşmuştu. O gün yaşananlar hala kalbimin bir kesimlerinde derin bir vicdan azabı olarak kalmıştı. Serap hanım ve Uraz'ı merak ediyorsunuzdur... Serap hanım orada bayıldığında kalp krizi geçirdiğinden ve ölmüş olduğundan habersizdik. Barlas mezarına bir defa bile gitmemiş bir damla göz yaşı bile dökmemişti. Uraz ise annesinin ölümünün ardından yeniden kapatıldığı akıl hastanesinin terasından aşağı atlamış ve hayatına son vermişti. Uraz ve Serap hanım ölmüştü... Kendi kaderlerini kendileri yazmış ve dolaylı yoldan intihar etmişlerdi. Artık ikisinin de adı hiç bir şekilde anılmıyordu sanki bir kabustu ve biz uyanmıştık. Çalan telefonumla gözlerim yan koltuğumda duran telefonuma gitti. Barlas'ın aramasını gördüğümde gülümseyerek beklemeden telefonu açarak hoparlöre aldım.
"Alo?"
"Güzelim neredesiniz?"
Yıldız Barlas'ın sesiyle neşeyle şakıdı.
"Baba! Geliyoruz!"
Gülümsedim.
"Yıldız'ım canın bir şey istiyor mu? Şimdi abinle alışveriş yapacağız."
Kaşlarımı yalancı bir sinirle çattım.
"Pabucum ne zaman dama atıldı acaba? Hiç bize soran yok!"
Barlas'ın gülüş sesiyle kaşlarım gevşedi.
"Siz epey kıskanç oldunuz öğretmen hanım! Tamam izin veriyorum canınız bir şey çekiyorsa söyleyebilirsiniz sizde. Ama önce kızım!"
"Barlas!"
"Tamam tamam seni kızdırmayalım şimdi aman kızımı kaçırırsın! Neyse güzelim Eymen çağırıyor eğer bir şey lazımsa ara beni yeniden. İkinizi de seviyorum dikkatli gelin."
"Tamam sevgilim-"
"Biz de seni seviyoruz baba!"
Yıldız'ın sözümü bölen sesiyle dudaklarım iki yana kıvrıldı. Yıldız babasına oldukça düşkün bir kız çocuğuydu ve bu durum ara ara kıskançlıklar yapmama sebep oluyordu tabii yalancı kıskançlıklar. Hatta belki biraz gerçek olabilirdi... Ah her neyse! Telefon kapandığında çok uzun sürmeyen yol bitmiş ve sonunda arabayı park edip evimize adımlamıştık... Gözlerim bir an yatak odamızdaki cama takıldığında dudaklarımı bir birine bastırdım.
Göz kapaklarımın üstünde bir şey oturuyormuş gibiydi, bir türlü gözlerimi açamıyordum. Zor da olsa gözlerimi açtığımda Beni karşılayan koyu lacivert tavan olmuştu. Sonrasında duvarlar, oda tamamen lacivert gibiydi. Camın önünde gördüğüm kişiyle aniden yataktan fırladım. Yatak? Oda? Neredeydim ben!?
"Neredeyim ben!?"
"Sakin ol."
"Ne işim var benim burada? Saat kaç? Güneş nerde? Neden buradayım konuşsana!?"
"Bir sus be kızım! Bayılmışsın buraya getirdim. Doktor önemli bir şey yok dedi panik atak geçirmişsin kendine gelince gidersin."
Söylediği şeye cevap bile vermemiştim. Her şey onun yüzünden olmuştu bana doğru gelmeye başladı. Yataktan aniden kalkmamla başım dönmeye başlamıştı bile. Hızla kolu belimi kavradı.
"Yavaş ol!"
Sinirle ondan uzaklaştım.
"Bırak beni! Senin yüzünden oldu zaten! Taksi çağır gideceğim!"
"Bağırma! Aşağıda arabam. bırakırım seni."
"Bana taksi çağır dedim!"
Kapı açıldığında ikimizde oraya dönmüştük. Ellili yaşlarında tatlı bir Kadın Barlas'a bakıyordu.
"Oğlum ne oluyor?"
"Bir şey yok Aysun Sultan."
Barlas'ın buz gibi, sert olan bakışları bu kadına bakarken yumuşacık olmuştu. Annesi diye düşündüm.
"Hayır var! Oğlunuz beni tuvalete kilitledi! Ve panik atak geçirdim. ayrıca taksi çağırmamakta ısrarcı!"
"Sakin ol kızım ben Barlas'ın annesi sayılırım. Ben çekeceğim onun kulağını sen merak etme! Gel ben sana bir su vereyim sonra taksi çağırırım olur mu yavrum?"
Bu Kadın sadece Barlas'ı değil beni de yumuşatmıştı. kadına başımı sallayıp Barlas'ın yüzüne bile bakmadan adının Aysun olduğunu öğrendiğim kadını takip ederek mutfağa ilerledim.
"Al kızım."
Aysun hanımın bana uzattığı suyu aldım ve hızla içmeye başladım , iyi gelmişti.
"Sağ olun."
"Ben taksi çağırıyorum şimdi."
Başımı sallamakla yetindim. Çok geçmeden taksi gelmişti.
"Size de Zahmet verdim Aysun hanım teşekkür ederim."
"Abla kızım, Abla. hanımda neymiş?"
Yalandan kızarak söylediği şeyle gülümsedim.
"Teşekkür ederim Aysun abla."
"Rica ederim kızım. Hadi iyi akşamlar."
Aysun abla bana el sallayıp önüne dönmüştü. Taksiye tam binecekken üzerimde hissettiğim gözlerle başımı yukarı kaldırdım. Barlas camdan beni izliyordu. Ona göz devirdikten sonra taksiye bindim. Hızla taksiciye bereye gideceğimi söyleyerek yolun biran önce bitmesini. Eve gelmeyi diliyordum.
Bu cam gözlerime her takıldığında istemsizce Barlas'ın bana camdan attığı bakışlar ve anılarımız zihnime sızıyor ve kendimi bir şekilde o camı izlerken buluyordum. Başımı iki yana sallayarak koluma asılı olan çantamdan anahtarı çıkartıp Yıldız'ın elinden tutarak kapıya ilerledim. Eve adımladığımızda anahtarı ve ceketimi bir köşeye bırakarak Yıldız'a döndüm.
"Güzelim şimdi ellerimizi yıkayalım sonra birlikte yemek hazırlayalım biliyorsun bugün misafirlerimiz var."
Yıldız keyifle başını salladı.
"Evet anne biliyorum! Dayımlar ve amcamlar gelecek!"
Tek kaşım havalanırken dudaklarımı beklentiyle araladım.
"Birde?"
"Anneannem!"
Gülümseyerek Yıldız'ın tombul yanaklarına dudaklarımı bastırdım.
"Evet! Bugün hava da güzel hem bahçeye güzel bir masa kurarız!"
Yıldız el çırparak mutlulukla gülümsedi. Yıldız'ın üzerini değiştirmesine yardım ettikten sonra kendi üzerimi değiştirmek için odama adımladım. Dolapta göz gezdirdiğim sırada diz altı günlük, siyah bir elbise gözüme çarpmıştı. Bugün için uygun olacağını düşünerek üzerime hızla siyah elbiseyi geçirdikten sonra bakışlarımı aynadaki görüntümde gezdirdim.
"Bu kadar güzel olmak yormuyor mu?"
İrkilerek arkamı döndüğümde belime sarılan kollarla gerilen bedenim aniden gevşedi. Barlas kollarını belime sarmış bedenimi sırtıyla buluşturmuştu. Kokusu burnuma dolduğu an kalbim mutlulukla hızlanırken içim huzurla dolup taştı.
"Ne zaman geldiniz?"
Derken sesim fısıltıdan farksızdı. Barlas'ın kokusu her koşulda uykumu getirmeyi başarıyordu.
"Biraz önce... Batu evden kızları ve Bahar'ı alıp gelecek birazdan. Abimlerde birkaç saate gelir."
Gülümsedim. Yarın evlilik dönümümüz olduğundan her anımıza şahit olan ailemizle bir arada bir yemek yemenin keyifli olacağını düşünmüş ve herkesi yemeğe davet etmiştik. Barlas elimi avucuna hapsedip dudaklarını bastırarak kapıya ilerlerken aşağıdan gelen seslerle gülümsedim.
"Ya abi!"
"Sus kız abiye ya denir mi hiç?"
"Of ya! Baba!"
"Seni gambazcı!"
"Abi gıdıklanıyorum yapmasana!"
Kelimeler gülüşlerle kesilirken indiğim her basamakta dudaklarımdaki gülümseme genişliyordu. Eymen ve Yıldız'ın kahkahaları tüm evde yankılanırken gözlerim mutlulukla parlıyordu. Salonda Yıldız ve onu gıdıklayan Eymen'in yanına ulaştığımızda Barlas hızla Eymen'i kucaklayıp iki parmağı arasına Eymen'in burnunu alıp sıkıştırdı ve dişlerinin arasında söylendi.
"Ne yaptın kızıma sıpa!"
"Baba abim çikolatamı yedi!"
Eymen savunmaya geçecekken hızla Barlas'ın kucağından Eymen'i kurtarıp kendime doğru çektim.
"Oğluma sıpa deme Korhan!"
Biz gülüşürken çalan kapıyla Eymen ve Yıldız biraz önce tartışan onlar değilmişçesine bizden bir anda ayrılıp birlikte kapıya doğru koşturmaya başladı. İkisi de her bir ağızdan dayı diye bağırıyordu. Başımı iki yana sallarken ellerim belimde onları izliyordum. Kapının açılmasıyla Batu'nun ellerinde poşetlerle içeriye girip poşetleri havaya kaldırarak neşeyle şakıması bir oldu.
"Selamlar Korhan familya!"
Gözlerimi istemsizce devirirken bir yandan da gülüyordum. Kendiyle beraber neşesini de getiren Batu'ya gülümsediğimde Batu elindeki poşetleri kenara bırakarak Yıldız'ı kucakladı.
"Benim kıvırcığım! Şu güzelliğe bak kime benzedin anlamıyorum ki! Anan desen çirkin baban desen uyuz herifin teki nasıl bir prenses çıktı bunlardan anlamış değilim!"
"Batu!"
Barlas'ın sert sesiyle Batu omuz silkip Yıldız'ı iltifat yağmuruna tutmaya devam etti. O sırada kızlarıyla içeri giren Bahar tıpkı Batu gibi neşeyle hepimizi selamlayıp önce kollarını benim bedenime sardı ve sıkıca sarıldık.
"Hoş geldiniz Bahar!"
Diyerek sesimi olabildiğince neşeli çıkarttım ve bunu yaparken hiç zorlanmadım.
"Hoş buldum fıstık!"
Bahar'dan sonra Güneş ve Ela'ya sarılıp onlara birkaç öpücük kondurmuş ve hızla hazırlıklar için mutfağa adımlamıştım. Çocuklar bir arada bahçede oyun oynayıp baharın tadını çıkartırken bizde hızla yemek hazırlamaya başlamıştık. Neyse ki dün hazırlıklara başlamış ve bugüne çok bir şey bırakmamıştım. Batu ve Barlas bahçeye büyük masayı kurarken bizde Bahar'la yemekleri hazırlıyor ve keyifle sohbet ediyorduk. Birkaç saat içinde her şeyi hazırlamış. Bahçeyi ışıklandırmış tüm yemekleri tabaklara dağıtmıştık. Şimdi ise kapıdan giren ailemizi karşılıyor teker teker sarılıyorduk. Demir abi, aslı abla, annem, babam -artık ona baba dememi istediğinden tereddüt etmeden seneler önce hayatımı, hayatımızı kurtaran adama baba diyordum- Görkem, Deniz hepsi gelmişti. Çok geçmeden dakikalar akmış biz her zaman olduğu gibi aynı masanın ortasında birleşmiştik.
Kulaklarım duyup duyabileceğim en güzel gürültünün esiri olurken gülümseyerek bakışlarımı masada gezdirdim. Herkes sohbet ediyor keyifle yemek yiyor ve ara ara kahkahalarla kulaklarımı ödüllendiriyorlardı. Mutluyduk, mutluydum. Ailem yeniden bir aradaydı. Biz önce aile olmayı sonra mutlu olmayı sonra bir olmayı başarmış yabancılardık. Şimdi tanıdıktan ziyade bir aileydik birbirimize, her şeydik. Yemeklerimizi yediysek de masadan bir an olsun kalkmamış sohbetimize kahkahalarımıza hız kesmeden devam etmiştik. Gecenin ilerleyen saatlerinde ise Batu gitarımı eline almış masanın başına geçmişti.
"Bugün sizin gününüz. Barlas, kardeşim sen tanıdığım en mükemmel adamsın. Benim gibi ipsiz sapsız bir adamın kolundan tuttun önce hayat sonra aile verdin. Sende öyle abiciğim. İkinizi de çok seviyorum. Bu şarkım sizin için... Şimdi kalkın dans edin yoksa sizi protesto ederim!"
Batu'nun gözlerimi dolduran konuşması gülüşümle son bulurken Barlas'ın önüme uzattığı avucuna keyifle elimi yerleştirerek oturduğum yerden ayaklandım.
"Ya sen olmasaydın hiç. Yarım kalır, tüm renklerim, bildiklerim"
Batu'nun aralanan dudaklarıyla Barlas'ın elleri belimi buldu. Benim ise ellerim onun geniş omuzlarında... Yeşil gözleri gözlerime bakarken parlıyordu.
"Sevmek buysa, bir yaprağım nehirdeki. Hep dolan gözümsün, en güzel şiirlerim."
Gözlerim şarkı sözleriyle, Barlas'ın bakışlarıyla doluyordu.
"Yorgun düşmem ben, aşk yoldan dönmez. Kurşunlar yağdır, aşıklar ölmez. Hep sendin belki, yaktın hiç sönmez yaktın kül ettin. N'olur üzülme, yüzüm hiç gülmez."
"Hiç... Sen üzülürsen yüzüm hiç gülmez Adel..."
Şarkının diğer kısmına geldiğimizde kulaklarıma dolan tek ses Batu'nun değildi. Barlas fısıltılarıyla şarkıya eşlik ederken alınlarımız birleşmişti.
"Kuzey yıldızı tarihte milyonlarca kayıp ruha yol gösteren, asla yer değiştirmeyen bir yıldız. Tüm Samanyolu altüst olsa bendeki yerin asla değişmez. Milyon yıl geçse ışığından tanır bulurum seni. Sen benim en parlak yıldızımsın..."
Son cümlede kapalı gözlerimden düşen yaşlarla gülümsedim. Bu kez titreyen dudaklarını aralayan ben olmuştum.
"Buldum Barlas. Milyon yıl geçse yine de bulurdum seni. Işığından tanır yine bulurdum. Senin ışığın sönse ben seni yine de bulurdum."
Barlas'ın dudaklarını alnımda hissettiğimde bir damla daha düştü sağ gözümden.
"Adel seni çok seviyorum. Sen benim en parlak yıldızımsın..."
"Barlas..."
"Bir şey söyleme yalnızca sevgimi hisset olur mu? milyon yıl geçse de ışığım değil sana olan sevgimden bul, tanı beni..."
Gözlerim açılırken yükselen alkış sesleriyle gülümsedim. Barlas belimden kendine doğru bedenimi çektiğinde başım omzuna düştü. Bizi alkışlayan ailemize gülümsememiz sürerken gözlerimiz aniden birleşmiş ve dudaklarımızı es geçip tüm duygularıyla konuşmaya başlamışlardı...
Gecemiz Batu'nun, kimi zaman benim şarkılarımla sevdiklerimizin kahkahaları mutlu tebessümleriyle sürüp gitmiş ve ne kadar istemesem de son bulmuştu. Geçirdiğim belki de en güzel gece olmuştu bu gece. Saten pijamalarım bedenimdeyken kaldırdığım yorganın altına girdim. Barlas odaya ulaştığında kapıyı kapatarak üzerindeki gömlekten kurtuldu ve hızla üzerini değiştirip yanıma adımladı. En ufak bir şey söylememe bile izin vermeden dudakları sertçe dudaklarıma kapandı ve parmakları belimi kavradı. Beklemeden tutku dolu öpüşüne karşılık vermeye başladığımda elleri üstümün içerisine doğru bir yol izledi. Bedenim Barlas'ın dokunuşlarıyla ürperirken hareketlerine karşılık vermeye başladım.
Kaç dakika akıp gitti habersizdim ancak kapıdan gelen sesle panikle Barlas'tan ayrıldım. Barlas sabır dilercesine kapıya baktığında kükrercesine inleyerek saçlarını karıştırdı ve kendini sakin olmaya zorlayarak yataktan kalktı. Dudaklarımı birbirine bastırıp Barlas'ı izlerken oldukça keyiflenmiştim. Barlas'ın bu halleri görünmeye değerdi ve oldukça komikti. Sinirden yanakları alev almış yeşilleri koyulaşmıştı. Kapıyı açtığında mavi tavşanına sarılı dağınık kıvırcık saçlarıyla Barlas'a yavru kedi bakışları atan Yıldız Barlas'ın gerilen bedenini gevşetmeye yetmişti.
"Yıldız'ım? Ne oldu?"
"Baba ben uyuyamadım! Birlikte uyuyabilir miyiz?"
Barlas'ın bakışları bir bana bir Yıldız'a giderken dudak büzerek omuz silktim. Yapacak bir şey yoktu ki Barlas'ın Yıldız'ı kırmayacağına adım kadar emin olduğumdan arkamı yaslanarak Yıldız'ın yanımıza gelmesini bekledim. Barlas beni şaşırtmayarak Yıldız'ı kucaklayıp aramıza yatırdıktan sonra başını yastığına bırakıp bir elini başının altına aldı.
"Anne bana masal anlatır mısın?"
Göğsüme sinmiş, uykuyla mırıldayan kızımın kıvırcık saçlarına dudaklarımı bastırdım.
"Tabii kızım-"
"Ya bana?"
Kapıda görünen bedenle Barlas nefesini sertçe dışarıya verdi.
"Gel anneciğim, gel tabii!"
Diyerek Barlas'a fırsat vermeden hızla yatakta kenara kayarak Eymen'in yanımıza yatmasına izin verdim. Sağ kolumda Eymen sol kolumda Yıldız yatarken ellerim ikisinin de saçlarında geziniyordu. Barlas'ın mırıltısı kulaklarıma dolduğunda kahkaha atmak istediysem de sesimi sert çıkması için zorladım.
"Sende gel anasını satayım hepiniz gelin."
"Barlas!"
"Ben sana aldıralım demiştim."
Yıldız'ın saçlarına karışan elim Barlas'ın koluna sert olduğunu düşündüğüm bir hızla inerken sinirle söylendim.
"Barlas!"
"Anne aldırmak ne demek?"
"Bir şey değil anneciğim sen babanı boş ver."
Yıldız daha fazla sorgulamazken istedikleri gibi masal anlatmak için dudaklarımı araladım.
"Evet... Bir varmış bir yokmuş..."
***
Kol saatime baktığımda çıkmam için son bir saat kaldığını fark ederek dudaklarımdan rahat bir nefes bıraktım. Dünün yorgunluğunu atmama fırsat kalmamışken okula gelmek oldukça zor olduysa da elimden geldiğince enerjimi toplamaya çalışmıştım. Yalnızca birkaç ay önce yeniden işe başlamıştım. Bugün ise cumaydı ve sonunda yarın tatil günüydü. Derin bir nefes aldığımda telefonumdan yükselen bildirim sesiyle gözlerim telefonumu buldu. Mesajın sahibi Barlas'tan başkası değildi.
"Güzelim bugün çocukları ben alacağım. İşten çıktıktan sonra dağ evine gelir misin? Hafta sonunu orada geçiririz siye düşündük."
Omuz silkip parmaklarımı klavyede gezdirmeye başladım.
"Tamam sevgilim bir saate çıkacağım."
"Dikkatli gel Sirius."
Gülümseyerek telefonu biraz önce aldığım yere bırakarak etkinlik yapan çocukları kontrol etmek için masaya döndüm. Bir saat öyle ya da böyle akıp gitmiş ve sonunda okuldan çıkabilmiştim. Şimdi ise arabada makyajımı tazeliyor ve motorun ısınmasını bekliyordum. çok değil birkaç dakika ardından yola çıkmıştım. Radyodaki şarkılara eşlik ettiğim keyifli yolculuğum bir buçuk saatte sonlanmış ve saat akşam yediye gelirken arabayı park edip çantamla birlikte arabadan ayrılmıştım. Tam kapıyı çalacağım sırada bir anda kapı açılmış Eymen dışarıya çıkmıştı.
"Oğlum?"
Tek kaşım havalanırken Eymen'i ve tedirgin tavırlarını süzüyor neler olduğunu anlamaya çalışıyordum zira Eymen, ellerini arkasında birleştirmiş sanki geçmemem için sırtını kapıya yaslamıştı.
"Merhaba anne!"
"Neler oluyor?"
Korku tüm bedenime sızarken çatık kaşlarla eve baktım.
"Hiç! Hiç bir şey! Kesinlikle hiç bir şey olmuyor!"
"O zaman neden buradayız hadi içeriye-"
"Olmaz! Yani önce şey... Şununla gözlerini kapatmalıyız."
Eymen arkasında birleştirdiği ellerini açmış ve ellerinin arasındaki kırmızı bezle bana bakıyordu.
"Neler oluyor Eymen?"
"Anne lütfen soru sorma."
Yanaklarımı şişirerek bir süre düşündüm ve tedirginlikle başımı sallayarak Eymen'in elindeki bezle gözlerimi kapatmasına izin verdim.
"Şimdi elini tutacağım ve içeriye geçeceğiz."
Bir şey söylemektense başımı salladım. Eymen ufak adımlarla içeriye adımlarken bir elim Eymen'in elinde diğeri havaya doğru kalkmış bir halde olası tehlikeleri karşılamak için bekliyordu. Olası tehlike olarak adlandırdığım kesinlikle çarpabileceğim herhangi bir nesneydi! Eymen içeriye girdiğimizde kapıyı kapatmış olacak ki kapının tok sesi kulaklarıma dolmuştu. Hiç bir şey söylemeden Eymen'in beni götürmesine izin verdiğim sırada verandaya adımladığımızı hissetmiştim. Artık ayaklarım bahçedeki çimleri eziyordu. Eymen bedenimi durdurduğunda sanki gözlerim açıkmış gibi başımı etrafa doğru çevirdim. Arkadan gelen hışırtılarla titreyen dudaklarım aralandı.
"Eymen?"
Ses yoktu.
"B-Barlas?"
Ve yine bir sessizlik. Tam gözümdeki mendili çıkartmak için elimi kaldırmıştım ki mendil benden önce başka bir el tarafından çekilmiş ve görüş alanım netleşmişti. Gözlerim önce karşımda kucağında Yıldız'la gülümseyen Barlas'a, ardından gözümdeki mendili açan ellerin sahibi Eymen'de durdu.
Birkaç saniyenin ardından afallamış bakışlarımın yeni durağı karşımdaki güzel manzara olmuştu. Işıklarla donatılmış büyük çadır, önündeki geniş beyaz örtü, renkli minderler, iki kırmızı battaniye ve önündeki pizza kutuları... Gözlerim dolarken dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.
"S-Siz... Ne yaptınız böyle?"
Barlas Yıldız'ı kucağından bırakırken yanıma adımladı ve heyecandan titreyen ellerimi sıcak elleriyle sardı.
"İyi ki benim oldun Adel... Karım, ailem, yıldızım... İyi ki benim her şeyim oldun... 22 Mart senin için ne ifade ediyor bilmiyorum ama benim için her şeyi ifade ediyor Adel..."
Şimdi anlıyordum... Barlas evlilik yıldönümümüz için hazırlamıştı bunca şeyi... Hızla kollarımı Barlas'ın boynuna doladım. Sıkıca sarıldım ona. Sıkı sıkı hiç bırakmayacakmışçasına sarıldım...
"Anne birlikte hazırladık!"
Yıldız'ın sesiyle gülümseyerek kollarımı Barlas'tan ayırıp Yıldız'a sardım.
"Çok güzel olmuş bir tanem..."
Yıldız minik kollarını boyuna dolarken mis kokusunu ciğerlerime hapsettim. Daha sonra Eymen'di bedenime kollarını saran.
"Biliyorum öz annem değilsin ama-"
Eymen'in sözünü sertçe kestim.
"Eymen!"
"Anne lütfen..."
Pes ederek sustum karşısında. Artık on yaşındaydı ve bazı şeyleri eskiye nazaran daha rahat anlıyordu.
"Biliyorum öz annem değilsin ama sen benim için bir anneden daha fazlasısın... Seni seviyorum anne..."
Kollarımı bir kez daha Eymen'in bedenine sardığımda göz yaşlarım Eymen'in omzuna dökülüyordu. Ailenin kan bağı olmadığını çok küçük yaşlarda, Güneş'i tanıdığımda anlamıştım. Güneş'ten önce ailem beni bir yerlere kilitleyen babam, babamdan korkup sesini çıkartmayan annemdi. Güneş hayatıma bir Güneş gibi doğmuş bana bir ailenin kan bağından ibaret olmadığını göstermişti. Daha sonra Barlas... Barlas Korhan. Kaçtığım, saklandığım, imkansızım, kaybım, yaram, her şeyim... Onu tanıdıktan sonra kalbim yerindeki varlığını hatırlatırcasına hızla çarpmıştı. Onu her gördüğümde hatta o her nefes aldığında kalbim hareketleniyor adeta varlığını avaz avaz haykırıyordu. Onu beklediğim beş yıl koskoca beş yılda onsuzluğu acı bir şekilde öğrenmiştim. Kimi zaman delirdiğimi düşünmüş kimi zaman nefessiz kaldığımı hissetmiştim.
Aşk... İnsanın başına bir kere gelen o lanet duygu! En akıllısını bile delirtmeye gücü yeterdi aşkın. En güçlüsünü savunmasız bırakırdı. Üç harfti alt tarafı ama etkisi üç harften çok daha fazlasıydı. Beş yılda bekletirdi milyonlarca yılda. Bir defa da ağlatırdı bin defada. Kalpte attırırdı kalpte durdururdu. Aşktı o ne engel tanırdı ne zorluk. Tam şu an yine başladığımız yerdeydik. O dağ evinde, aynı yıldızların altında fakat bu sefer daha kalabalık. Bir yanımda oğlum bir yanımda kızım, Yıldız'ım diğer yanımda aşkım, acım, ailem... Her şeyin başladığı yerde bu kez tamamlanmıştık. göz yaşlarımıza, kavgalarımıza, danslarımıza, acımıza şahitlik etmiş bu yıldızlar şimdi aşkımıza, ailemize şahitlik ediyorlardı.
Ben Adel Rana Arın.
Çok düştüm, çok kalkamadım. Çok ağladım, yaralandım, kimi zaman yara oldum kimi zaman şifa. Ömrüm boyunca binlerce savaşa girdim. Kimi zaman silahsızdım kimi zaman en sağlam zırhlarla kuşanmıştım. Bundan beş yıl öncesinde ömrümün en büyük kayıplarını verdim. İlk aşkımı kaybettim. Sonra buldum sandım bu kez kendim kaybolacağımdan habersiz... Onu buldum kendimi kaybettim. Onu kaldırdım kendim yerle bir oldum. Size söylediğim gibi, o yıldızlar arasında kaybolmuş kayıp bir gezegendi bulunmayı bekleyen ve ben onu bulacaktım. Söz vermiştim tuttum da... Buldum. savaşmam gereken milyonlarca yıldıza rağmen kendi yıldızımı buldum. Savaştım. Savaşmam gereken her ne varsa savaştım. Ağlayarak, düşerek, nefessiz kalarak savaştım. Yakmaya çalıştılar yanmadım, yaktım. Ama eğer onu bulmam için yanmam gerekseydi yanardım. Kül olmam gerekseydi olurdum. Bazen ne yakmaktı çare nede yanmak. Çare ateşin kendisi olmaktı. Eğer ateşseniz sizi yakamazlardı zira siz zaten yakandınız.
Ben Adel... Yarım bırakılmaya çalışırken tamamlanan. Mutsuz bir aileye doğan, mutlu bir aile kuran Adel Rana Korhan... Biz başarmıştık. Barlas ve ben... Sevdiklerimiz... Başarmıştık! Mutluluğu kolundan çekmiş sıkıca sarılmış ve bırakmamak üzere bedenimize hapsetmiştik. Nasıl mı? Pes etmeyerek... Pes etmek bir çözüm değildi. Savaşmadan galip gelemezdiniz. mutsuz olmadan mutluluğun anlamı olmazdı. Ağlamadan gülmek anlamsızdı. Hayal kurmadan gerçekleşmesini bekleyemezdiniz. Kaldırın başınızı, bakın yıldızlara hissedin onları. Bir yıldız kaysın umutla aralansın dudaklarınız. Belki de tek ihtiyacınız olan gökyüzünde yanıp kül olmayı bekleyen birkaç yıldızdı. Sıkılmaksızın dileyin onlardan. Pes etmeden dileyin zira bazı dilekler gerçekleşmek için bir yıldız bekliyordu... Gözlerim bizi bir yapan yıldızlarda oyalanırken Yıldız'ın sesiyle bakışlarımı hafifçe Yıldız'a çevirdim.
"Anne ben seni gökyüzündeki tüm yıldızlar sönene kadar seveceğim!"
Kaşlarım istemsizce çatılırken bakışlarım Barlas'ı buldu. Barlas dudaklarını birbirine bastırmış ışıldayan yeşillerini mavilerimde durdurmuştu.
"Bende öyle..."
Dediğini duydum Eymen'in. Gülümsedim.
"Sizi gökyüzündeki tüm yıldızlar sönene kadar seveceğim. Çok seveceğim..."
Dudaklarım cümlemin sonlarına doğru titrerken kulağımda işittiğim fısıltıyla gözlerim huzurla kapandı.
"Seni çok seviyorum Adel ve seni gökyüzündeki tüm yıldızlar sönünceye kadar seveceğim. Sonsuza kadar..."
Gülümsedim. Sonsuzluk... Biz galiba başarmıştık. Defalarca hayalini kurduğumuz ne olduğundan bir haber olduğumuz sonsuzluğun kendisi olmayı başarmıştık. Adel Rana Arın ve Barlas Korhan sonsuz olmuştu. Bu kez yalnız değillerdi. Onlar kurdukları aileyle sonsuz olmuşlardı, sonsuzluk olmuşlardı. Artık yeşil gözlerin ebedi evi mavi, sonsuz gökyüzüydü...
SON...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
5.88k Okunma |
454 Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |