Bir zamanlar hayatımda olan adam şimdi kalbimin içinde duvarların arasında yaşıyor. Bir zamanlar evi olan o duvarlar şimdi onun tanımadığı zindanı...
KAYIP GEZEGEN 4. BÖLÜM: İLÜZYON
"Güzelim Bak tamam, kendini hatırlatacaksın ama nasıl olacak? Nedenini nasılını bilmesek de Barlas evli güzelim. Ve bir..."
Direksiyonu tutan ellerim direksiyonu daha sıkı kavradığında yanaklarımı şişirdim. Bir çocuğu var diyecekti. Evet doğruydu Barlas evliydi ve bir çocuğu vardı. Peki Ya gerçek miydi bu yoksa bir illüzyon mu?
"Batu evet evli ama benden gider gitmez... Barlas yapmaz Batu, bu işin içince başka bir iş var. O beni tanımıyor ama ben onu çok iyi tanıyorum. O asla yapmaz... Tek istediğim kendimi hatırlatmak. Eğer bu olayların altından bir şey çıkmazsa ve beni hatırladığında bile.... Yani o kadını gerçekten seviyorsa Barlas'ın hayatından çıkacağım Batu. Hiç var olmamış gibi... Tıpkı şu an sandığı gibi..."
Batu nefesini sesli bir şekilde dışarıya verdiğinde ne diyeceğini bilemediği her halinden belliydi. Arabayı atılan konumda durdurduğumda kocaman bir villa karşılamıştı gözlerimi. Selim'in dediği saatte mesaj olarak attığı adrese gelmiştim. Heyecandan avuç içlerimden saç diplerime kadar terlediğimi hissediyorum. Gördüklerim yeterince korkunçken göreceklerimden de korkuyordum şimdi.
"Batu kapatmalıyım. Geldim..."
Batu'nun dudaklarından verdiği titrek nefesi hissedebilmiştim.
"İyi şanslar güzelim. Lütfen gördüklerin seni üzmesin. Unutma o şu an bizi tanımıyor...O şu an tanıdığın o adam değil."
Başımı salladım sanki görecekmiş gibi. O şu an tanıdığın o adam değil... daha korkunç bir cümle duymuş muydunuz? Tanıdığınız biri bir anda tanımadığınız birine dönüşerek sizi tanımadığında... Ve bu biri aşkınızsa. Bu biri gözlerinde kaybolduğunuz, sesinde huzur bulduğunuz, kokusuyla sarhoş olduğunuz biriyse... Nasıl olurdu? Tek bildiğim şey hiç kolay olmazdı...
"Biliyorum Batu... Her neyse görüşürüz."
"Görüşürüz güzelim."
Telefonu çantama koyarak arabadan indiğimde yeniden kendimi süzdüm. Üzerimde yeşil diz kapaklarımın üzerinde biten bir elbise ve siyah kabanım vardı. Gayet şık gözüküyordum. Eve adımladığımda kapı bir kaç çalışımdan sonra güzel bir kadın tarafından açılmıştı. Sarı ve turuncu arasında mekik dokuyan uzun saçları, iri, koyuya çalan mavi renkli gözleri vardı. Biçimli dudakları yüzüyle muazzam bir uyum sergiliyordu. Boğazımdaki yumruyu gidermek istercesine kuvvetlice yutkunarak dudaklarımı gülümsemeye zorladım. Karşımda beş senedir beklediğim, sevdiğim adamın karısı duruyordu. Cebimde ise aşık olduğum adamın aldığı yüzük...
"M-Merhaba."
"Hoş geldiniz. Adel hanımdı değil mi?"
"Evet..."
Kadın elini uzattığında gözlerimin dolmaması için öyle büyük bir çaba içindeydim ki. O an zihnim bunu ikinci kez yaşadığımı avaz avaz bağırıyordu. Bu iki oldu diyordu, bu iki oldu...
"Sevgilim buda en yakın arkadaşım; Adel."
Gözlerim büyürken hala olanları idrak etmeye çalışıyordum. Sevgilim? En yakın arkadaş? En yakın? Arkadaş? Gözlerim büyürken karşımdaki kadın elini uzatmıştı.
"Sare bende, memnun oldum."
Titreyen elimi kadına doğru uzattığımda gözlerimin karardığını hissediyordum.
"B-Bende öyle."
Zihnim yaşadıklarımı gözlerimin önüne sererken karşımdaki kadının sesiyle düşüncelerimden bir nebze olsun sıyrılabilmiştim.
"Ben Yelda. Eymen'in annesi."
"Adel bende... Memnun oldum Yelda hanım."
Titrememesi için çabaladığım elim Yelda'nın eliyle birleşirken kalbimden bir kaç duygunun kopup gittiğini hissettim. Öyle zordu ki... Öyle karmaşık... İçeriye adımladığımızda herkesin çoktan masada yerini aldığını fark etmiştim. Selim'le bakışlarımız kesişir kesişmez gülümseyerek ayağa kalktı.
"Adel, hoş geldin."
"Hoş buldum..."
Daha sonra gözlerim bir yap boz parçasıymış gibi onun gözlerinde birleşti. Barlas'ın... Başıyla selam vermekle yetindiğinde bende başımla selam vermiştim. Barlas'ın tam karşısında yerimi aldığımda yeşil gözlerinin benden sonraki durağı Yelda olmuştu... Bakışlarını incelerken istemsizce kaşlarım çatılmıştı. Bir sorun vardı... Büyük bir sorun... Barlas'ın bana bomboş bakan yeşil gözleri Yelda'ya bakarken bir farklılık yaratmıyordu. Ona da aynı boşluğun içinde bakıyordu. Ve bu garipti. Bir insan evlendiği kadına, çocuğunun annesine nasıl böyle bakabilirdi? Ben Barlas'ın bakışlarını tanıyordum. Sevdiğinde, sinirlendiğinde, üzüldüğünde bakışlarının değişen şeklini çok iyi bilirdim ve şu an bakışları bir boşlukta asılı kalmıştı. Kolumda hissettiğim elle başımı iki yana sallayarak kendime gelmeyi denedim.
"Adel? İyi misin? Daldın gittin."
Selim'in sesiyle belli belirsiz bir gülümsemeyle başımı salladım. Cevaplarımı almaya geldiğim bu ev bana çok daha fazla soru yükleyecekmiş gibi hissediyordum...
"Eee Adel hanım? Nasılsınız?"
Yelda'nın sesiyle bakışlarımı zorlukla Barlas'ın yanındaki kadına çevirdim. Bakışları sanki biraz... Biraz üstten, demek daha mı doğru olurdu? Henüz doğru kelimeyi seçemesemde bakışlarının garip bir tonu vardı.
"İyiyim siz nasılsınız?"
"İyiyim sağ olun. Sizi yakından tanımak istedik. Ben ve eşim-"
Yelda Barlas'ın elinin üzerine elini koyduğunda gözlerimi bir kaç kez kırpıştıratak nefes almayı denedim. Sadece denedim... O an beklemediğim bir şekilde Barlas diğer eli boşta olduğu halde Yelda'nın üzerine koyduğu elini çekerek çalan telefonunu açtı. Ve kulağına götürdü.
"Ne sorunundan bahsediyorsun?"
....
"Tamam geliyorum."
Barlas telefonu cebine koyarken hızla ayağa kalktı.
"Ben çıkıyorum."
"Nereye hayatım?"
Barlas Yelda'ya boş bir bakış atıp Eymen'e dönerek hafifçe tebessüm etti.
"Görüşürüz oğlum."
"Görüşürüz baba."
Barlas'ın çıkıp gittiğini kapanan kapı sesinden anlayabiliyordum. Kalbim göğüs kafesimden acıyla fısıldıyordu. Onu bir saat bile göremedin diyordu... Acıyla kasılan kalbimi rahatlatmak adına derin bir nefes aldım. Bu işte kesinlikle bir terslik vardı. Barlas asla sevdiği kadına böyle davranmazdı. Çözülmesi gereken ağır bir denklem vardı ve bu denklemdeki X kesinlikle Barlas'ı kurtaran kişiydi. Yelda ve Selim'le bir süre sohbet ettikten sonra kahve içmek üzere koltuklara geçmiştik.
"Eee Adel hanım, sizin hayatınız nasıl? Var mı birileri?"
Böyle bir soru beklendik bir soru olmamıştı. Selim ve Yelda merakla beni incelerken dudaklarımdan titrek bir nefes bırarakarak başımı usulca iki yana salladım.
"Hayır, yok."
Hayatımda kimse yok. Bir zamanlar hayatımda olan adam şimdi kalbimin içinde duvarların arasında yaşıyor. Bir zamanlar evi olan o duvarlar şimdi onun tanımadığı zindanı...
"Ah yalnızlık çok zor, üzüldüm doğrusu."
Gözlerimi devirmemek için verdiğim milyonca çabayla dudaklarıma yapay bir gülümseme kondurdum. Su bardağını dudaklarıma götürmeden hemen önce oldukça merak ettiğim o soruyu son anda bıraktım dudaklarımdan.
"Ya siz? Ne zamandır evlisiniz? Yani Barlas beyle..."
Suyu dudaklarıma götürdüğümde aldığım cevap, suyun soluk borumda oyalanmasına sebep oldu.
"Biz altı yıldır evliyiz."
Öksürük krizine girdiğimde kulaklarım öyle uğulduyordu ki. İşte, işte! Diyordu kalbim, bu işte bir terslik var. Hemde oldukça büyük bir terslik. Barlas beş yıldır kayıptı ve bu kadınla altı yıldır evli olması mümkün değildi! Barlas altı yıl önce benimleydi... nasıl bir işin içine düşmüştüm böyle? Nasıl bir savaşın ortasındaydım? Hangi günahımın bedeliydi bu yaşadıklarım?
"Adel! İyi misin?"
Başımı sallayarak elimdeki su bardağını kenara bıraktım ve sanki aklıma bir şey gelmiş gibi oturduğum yerden ayaklandım.
"Benim gitmem gerekiyor."
Bir anda ayaklandığımda Yelda ve Selim birbirlerine şaşkın bakışlar atarak benimle birlikte ayaklanmışlardı.
"Biraz daha otursaydın-"
Başımı iki yana salladım gözlerim Selim'deyken.
"Hemen gitmem gerekiyor üzgünüm. İyi akşamlar."
Elime aldığım çantamla hızlı adımlarla kapıya ulaşıp kimsenin konuşmasına, soru sormasına fırsat vermeden kapıdan çıktım. Aklımda onlarca soruyla girdiğim bu evden aklımda yüzlerce soruyla çıkıyordum. Nasıl olabilirdi? Ne olmuştu kazadan sonra? Ah! hiç bir şey bilmiyordum! Mümkün değildi hayır! Mümkün olamazdı... başımı iki yana sallayarak arabama bindiğimde motorun sesi tüm arabada yankılandı. Kaşlarım öyle çok çatık kalmıştı ki neredeyse yüzüm öyle kalacak gibiydi. Altı yıl... Eymen kaç yaşındaydı? O da beş yaşında olmalıydı. Hayır kesinlikle büyük bir terslik vardı. Çalan telefonumla bakışlarım telefonumu bulurken hızla aramayı yanıtladım.
"Alo?"
"Güzelim sesin neden böyle geliyor? Neredesin?"
"Çıktım Batu. Ne oldu?"
"Bize gelir misin? Bahar'ın bize söyleyeceği bir şey varmış."
Başımı salladım. Ah sanki beni görecek! Bugün kafayı sıyırmazsam bir daha aklım başımı terk etmeyecekti bundan emindim.
"Gelirim. Benimde seninle konuşmam lazım Batu."
"Tamam maviş sen gel konuşuruz."
"Görüşürüz."
Telefonu kapattıktan sonra hızımı biraz daha arttırarak boş sokaklarda ilerlemeye devam ettim. Altı yıl... Kafamın içinde ısrarla defalarca yankılanan tek şey bu iki kelimeydi. Altı yıl... olmaz, olamaz... Neyin içine düşmüştüm böyle? Olmaz dediğim her şey bir şekilde başıma gelmek zorunda mıydı? Düşüncelerim düşüncelerimi kovalarken önüne geldiğim eve çevirdim bakışlarımı. Arabadan inip eve ilerlemem seneler gibi gelse de yalnızca beş dakikalık bir süre geçmişti. Kapıyı bir kaç kez çalarak beklemeye başladım. Yalnızca bir dakika İçinde kapı açılırken Bahar ve kocaman gülümsemesi gözlerimi karşılamıştı.
"Hoş geldin! Geç hemen."
Gülümseyerek içeriye adımladığımda hala kafamın içi kara bulutlarla kaplıydı. Kafam öyle çok karışmıştı ki nefes almak bile zor geliyordu.
"Maviş? Hoş geldin."
"Hoş buldum..."
Batuhan'ın yanına oturduğumda Batuhan'ın tedirgin bakışları yüzümde geziyordu.
"Ben hemen geliyorum!"
Bahar'ın sesiyle ikimizde dalgınlıkla başımı salladığımızda Bahar odadan çoktan ayrılmıştı.
"Bu halin ne maviş? Ne oldu?"
"Batu... Neyin içine düştük bilmiyorum ama bir şey var... Garip bir şey. Bu gece iki de sahilde ol. Konuşmamız gerek."
"T-Tamam..."
Bahar elleri arkasında heyecanla odaya geri döndüğünde Batuhan'la birbirimize şaşkın bakışlar atıyorduk. Bahar oldukça heyecanlı görünüyordu ve de mutlu...
"Bahar'ım ne oldu? Hayırdır? Hadi söyle artık kaç saattir bekliyoruz."
Bahar başını sallarken dudaklarını birbirine bastırdı. Ve yalnızca beş saniye sonra gözlerini sıkıca kapatıp dudaklarından Batuhan'ı mutluluktan deli edicek o cümle döküldü.
"Hamileyim!"
Batuhan hızla ayağa kalkarak Bahar'ın arkasından çıkarttığı, ellerinde tuttuğu ulturason kağıdını alarak dolu gözlerle kağıdı inceledi. Hızla ayağa kalktığımda mutlulukla Bahar'ın bedenine kollarımı sardım.
"Çok sevindim!"
"B-Bahar..."
Sevinçle kucaklaşmamızı bölen Batuhan olmuştu. Gözleri öyle doluydu ki... Ve hemen sonra ağlamaya başladı. Koltuğa oturup hüngür hüngür ağlamaya başladı. Tıpkı Bahar'n ilk hamileliğinde olduğu gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı... Dudaklarımı birbirine bastırarak Batuhan'ın yanına oturduğumda Bahar'ın da ağladığını o an fark etmiştim. Ah! Mutluluktan ağlamak ne yüce bir şeydi! Herkesin başına gelmez, her zaman yaşanmaz bir tattı.
"Batuş! İkinci kez baba oluyorsun!"
Batuhan'ın dudaklarımdan dökülen cümleyle sanki yeniden öğrenmiş gibi ağlaması hızlanırken Kollarımı Batuhan'ın boynuna sardım. Batuhan'ın elleri sırtımı bulurken ağlaması şiddetlenmişti.
"Adel..."
"Hayırlı olsun Batuş..."
Batuhan benden ayrılır ayrılmaz ayaklanıp baharı kolları arasına alıp saçlarına, alnına defalarca öpücük bıraktı. En güzel film sahnelerindense onların bu halini izlemeyi yeğelerdim. Dolu dolu olmuş gözlerimi kırpıştıtarak ayağa kalktım.
"Siz sevincinizi baş başa yaşayın. İkiniz adına da öyle çok sevindim ki... Hadi ağlamayın artık gözüm arkada kalmasın."
Bahar ve Batuhan başlarını salladıklarında gülümseyerek kollarımı yan yana duran iki arkadaşıma aynı anda sardım. Onların mutluluğu kalbimde yeni bir mutluluk yeşertmişti. Hayatında aileyi tatmamış Batuhan kocaman bir aile kurmak üzereydi şimdi... Ona verilmeyen Aileye rağmen... İkisiyle sıkıca sarıldıktan sonra Güneş'in uyuyan bedenine hafifçe dudaklarımı bastırıp oradan ayrıldım. Arabama ulaştığımda ev oldukça yakın olduğundan bir kaç dakika içinde eve ulaşmış arabamı park etmiştim. Gözlerim saatime takıldığında saatin gece on iki vurduğunu fark ederek evi es geçip pek uzak olmayan sahile doğru adımlamaya başladım. Batuhan'ı orada bekleyebilirdim. Şu an ne dört duvara sığacak gücüm ne de nefes alacak halim vardı. Kafamda bir süredir susan ses yeniden yankılanmaya başlamıştı aynı hızıyla. Altı yıl diyordu. Defalarca... Altı yıl... Nasıl olurdu? Bedenimi ulaştığım kumsala bırakırken gözlerimi denizle buluşturdum. Deniz Dalgaları kumsalı döve döve gelirken denizin mayhoş kokusunu nefes almamı kolaylaştıracakmış gibi ciğerlerime doldurdum. Gözlerim aldığım nefesle usulca kapanırken aklımdan geçen yüzlerce soruyu bir kenara bırakarak gözlerimi denizi perdeleyen yıldızlarla buluşturdum. O an zihnimde seneler önceden bir anı can bulmuştu.
"Bu yıldızlar bize ne çok eşlik etti değil mi?"
"Evet, çok eşlik etti."
Heyecanla yataktan doğrulduğumda kayan yıldızla gülümsedim. Bu yıldızın bize cevabı gibiydi. Evet yanınızdayız diyordu, karanlığınıza ışık, hayallerinize bir umuduz diyordu...
"Dilek dileyelim mi?"
"Dilek hakkımın bittiğini söylemiştim."
"Belkide bitmemiştir."
Barlas benim gibi doğrulup bacaklarını kendine doğru çekip gökyüzüne çevirdi gözlerini.
"Fark etmez. Dileyebileceğim bir şey kalmadı."
"Belkide bu yıldız sen Dilek dileyesin diye kaymıştır."
Barlas, gökyüzünden yayılan ışıkla parlayan yemyeşil gözlerini gözlerimle buluşturdu.
"Bir Dilek hakkım daha olsa yine seni dilerdim. Garanti olsun."
Tüm kalbimle hayır diye fısıldadım o an. Sevdiği kadına yıldızları armağan eden, karanlığına ışık tutan, sevdiği kadını bulutların üzerine çıkartan Barlas Korhan sevdiği kadına asla öyle bakmazdı, sorularını cevapsız bırakmazdı... Onun kalbi göründüğünden çok daha fazlasıydı. Taşlarla bezenmiş gibi görünen kalbi yıldızlarla sarılmış bir gökyüzüydü. Ve bunu bana defalarca kez göstermişti. Orada bir şey vardı. Altı yıl önce biz Barlas'la yağmurda dans ediyorduk, kayan yıldızlarım altında Dilek diliyorduk, bulutlara yükseliyorduk. Biz Barlas'la altı yıl önce boş sokaklarda el ele yürüyorduk. O yalnızca benimleydi... Bu evlilik neyin nesiydi? Altı yıl dediği bu palavra neyin nesiydi? Başıma ağrılar gidiyordu. Kalbim kasılıyor midem kramplarla sarsılıyordu. Yirmi yedi yıllık hayatım bana bir çok şeyi öğretmişti. Hemde kafama vura vura öğretmişti. Çaresizlikle baş etmeyi, yalnızlıkla savaşmayı ve en önemlisi de gidenin bir şekilde geri geldiğini defalarca gözüme soka soka öğretmişti. Giden öyle bir geri geliyordu ki hoş geldin demeyi istediğiniz an neden geldin cümlesi dökülüyordu dudaklarınızdan istemsizce. Tamda şimdi olduğu gibi... Kalbim Barlas'ın gelişini memnuniyetle kutlarken beynim neden geldi diyordu. Gelmeseydi alışırdın diyordu. Ama kalbim bu kez onu susturmaya yetecek bir cümleyle karşılık vermişti beynime. "Alışsaydın beş yıldır alışırdın." Demişti. Beynim susmuş kalbim hızlanmıştı şimdi.
"Adel?"
Arkamdan duyduğum sesle başımı hafifçe oraya çevirdim. Batuhan gelmişti. Peki Ya iki saat bu kadar çabuk mu geçmişti?
"Batu, gelsene."
Batuhan başını sallayarak kumsaldaki bedenimin yanına bedenini bıraktığında ikimizinde gözleri denize dönüktü. Bir süre sessizce denizin kumsala vuran dalgalarını izlemiştik. Ne Batuhan aralanmıştı dudaklarını soru sormak üzere ne de ben aralamıştım dudaklarımı anlatacağım cümleleri dökebilmek için. Önce saniyeler geçti sonra dakikalar ve ilk dudaklarını aralayan Batuhan olmuştu.
"Ne oldu Adel? Ne konuşacağız."
Derin bir nefes aldım.
"Altı yıl."
Dedim devam etmek için gücümü toplamaya çalışırken. Batuhan hafifçe başını bana doğru çevirdiğinde kaşları çatılmıştı. Mavi gözlerim Batuhan'ın mavi gözleriyle buluşurken bir kez daha aralandı dudaklarım.
"Barlas altı yıldır evliymiş."
"N-Ne? Ne diyorsun Adel? Ne altı yılı?"
Başımı sallarken yeniden denize döndü bakışlarım.
"Sana söylemiştim Batu. Bu işte bir iş var. Normal olmayan bir şeyler var... Barlas altı yıl önce bizimleydi ve karısı, Yelda bana altı yıllık evli olduklarını söyledi."
Batuhan'ın şaşkınlıktan dili tutulmuş gibiydi. Ona döndüğümde gözleri kocaman olmuş bir halde gözlerime bakıyordu.
"Adel nasıl olur? Altı yıl ne demek? Ne oluyor anasını satayım? Ne yaşıyoruz biz Ya? Bune böyle?!"
"İlizyon Batu. Bu bir ilizyon. Asık soru ne yapacağımız."
Batuhan başını sallarken dudaklarından kuvvetli bir nefes bıraktı. Bir kaç dakika sessizce denizi izlediğimizde Batuhan bir anda bedenini bana döndürerek heyecanla soludu.
"Hassiktir! DNA testi kızım DNA testi!"
"Ne?"
Batuhan tüm bedenini bana döndürdüğünde gözleri umutla parlıyordu.
"Anlasana kızım! Önce işe Eymen'den başlayacağız. Bakalım gerçekten Babası Barlas mı?"
Bu ihtimal sanki daha önce düşünmediğim bir ihtimaldi. Sanki Batuhan'ın dudaklarından dökülen bu cümlelere kadar aklımdaki tek ihtimal Yelda'dan geçiyordu. Eymen aklıma bile gelmemişti. Doğru ya, Eymen gerçekten Barlas'ın oğlu muydu?
"E-Evet! Batu evet! İşte bu! DNA testi!"
Sevinçle kollarımı Batu'nun boynuna sardığımda ikimizle sevinçle kahkaha atmıştık. Ve o an aklımda çaresiz bir düşünce peyda oldu. DNA testi iyi hoştu ama nasıl yapacaktım?
"Batu... Tamam DNA testi mantıklı ama nasıl yapacağım?"
Batuhan bedenimden ayrılırken dahiyane fikrinin zorluğuyla sarsılarak yanaklarını şişirdi.
"Hakkaten ya! Nasıl yapacağız? Hadi Eymen'i bir şekilde sen hallettin. Saçını falan tararsın olur biter ama Barlas ne olacak? Adama ne diyebilirsin ki?"
Oflayarak bedenimi tamamen kumsala bıraktığımda saçlarım kumlara karışmıştı.
"Ne yapacağım ben Batu?"
Batuhan bir süre düşünceli bakışlarını kumlarda gezdirdi.
"Aslında bir yolu var ama..."
Hızla doğrularak beklentiyse Batuhan'a döndüm.
"Ama ne? Söyle Batu hadi!"
"Barlas'ın evine gireceğiz. Bir şekilde ama ne şekilde bilmiyorum. Oraya gidip Barlas'ın saçından ufak bir tutam alsak işimizi görür. Yani görür değil mi?"
Ellerimi yüzümde gezdirirken bu fikrin tehlikesiyle hayal kırıklığına uğramıştım.
"İyi de Ya yakalanırsak? Ne açıklama yapacağız düşündün mü?"
"Güzelim daha dahiyane bir fikrin yoksa şu an İçin en mantıklı fikir bu. Ne diyeceksin adama saçınızdan bir dal alabilir miyim mi? Zaten ilk karşılaşmanız pekte boş gelmemiş. O saçı gizli gizli almaktan başka çaremiz yok."
Başımı salladım. Doğru söylüyordu. İlk karşılaşmamızda gözlerinin önünde sinir krizi geçirmiştim ve yanımdan neredeyse kaçarak gitmişti. Şimdi karşısına geçip saç telini isteyecek halim yoktu. Yapabileceğimiz en mantıklı plan bu olabilirdi. Tehlikeliydi evet ama şu an İçin bu çaresizlik alabileceğimiz tüm riskleri almaktan başka bir çare bırakmıyordu.
"Asıl soru şu, saçları aldıktan sonra DNA testini nasıl yaptıracağız? Bizim hastanede tanıdığımız yokki!"
Gözlerimi gökyüzüne kaldırdığımda derin bir nefes doldurdum ciğerlerime. Her şey ne kadar karmaşıktı, zordu, imkansızdı... Bir zamanlar herkesi karışma alıp yalnızca onu yanıma alabileceğim o adam şimdi tam karşımda duruyordu. Ve bu kez bir yabancı olarak. En tanıdık bir o kadarda en yabancı... Belkide saatlerce Batu'yla kumsala vuran deniz dalgalarını seyrettikten sonra aklıma gelen fikirle -gayet dahice bir fikirdi- Saatler sonra Batu'ya döndüm.
"Buldum!"
"Ne buldun maviş?"
Derken Batu uzanan bedenini bana doğru döndürmüştü.
"Elif! Yani Elif'in erkek arkadaşı Gökalp, laboratuvarda çalışıyor! O bize yardımcı olacaktır. Yani kesinlikle olur!"
"Elif şu okuldan öğretmen arkadaşın olan kız mı?"
Başımı salladım.
"Evet! Beni kırmayacağına eminim."
Batu yerinden doğrularak ellerini silkeledi.
"Ne duruyoruz o zaman kalksana kazım zaten sabahı sabah ettik burada gidelim hadi dondum ben."
"Tamam tamam hadi kaldır beni gidelim."
Batuhan kalkarak elini uzattığında elimi uzatıp Batuhan'dan güç alarak ayağa kalmıştım- hayır kalkamamıştım çünkü Batuhan dengesini sağlayamayıp benimle birlikte yere düşmüştü!
"Batu!"
"Sus be kızım dengemi kaybettim işte. Soğuktan vücudum uyuşmuş kalkda gidelim şuradan."
"Tamam tamam."
Yerden destek alarak ayağa kalktığımda Batuhan'da ayaklanmıştı. Kumları ayaklarımızın altında ezerken kumsalın sonuna doğru ilerliyorduk. Batuhan'ın koluna girerek aldığım destekle yürüyüşüm kolaylaşmıştı.
"Eee maviş ne zaman yapacağız operasyonu?"
"Operasyon?"
Batu kendinden emin bir şekilde yerinde dikleştiğinde gözlerimi devirdim.
"Operasyon tabii kızım ne sandın? Kolay mı Barlas'ın inatçı kafasından saç almak? Bundan ala operasyon mu olur?"
"Abartma Batu bir ciddi olsana sen bak ikinci kez baba oluyorsun hala çocuk gibisin!"
Batuhan evinin sokağına girdiğimizde duyduklarıyla olduğu yerde durdu.
"Doğru ya! Ben ikinci kez baba oluyorum değil mi? Hadi kızım oyalama beni doğru eve sende! ben çocuklarımın ve karımın yanına gidiyorum hadi kaçtım ben!"
Batuhan koşar adım yanımdan uzaklaştığında arkasından gülümseyerek bakıyordum. Batu hala çocuktu ve çocuk kalacaktı. Onun cıvıl cıvıl karakterini doğacak olan çocuğu ve Güneş daha fazla renklendirmişti. Ve emindim ki Batu çocuklarıyla birlikte büyüyecekti... Belkide onlarda çocuk kalacaktı kim bilir? Anahtarımla kapıyı açtığımda ayaklarıma dolanan Sirius dudaklarımda bir gülümsemenin belirmesine sebep oldu.
"Gel bakalım..."
Sirius kucağımda kapıyı kapattığımda hızla salona ilerlemiştim. Bugün cumartesiydi ve sonunda dinlenebilecektim. Yani kısmen dinlenmek... Uyumayı es geçerek elime aldığım telefonumla saatin çok erken olduğunu düşünerek Elif'e kısa bir mesaj yazdım.
Adel: Elif bugün buluşabilir miyiz? Seninle konuşmam gereken önemli bir konu varda.
Mesajı yazdıktan hemen sonra telefonumu cebime koyup ayağa kalkmıştım. Bu haftasonu oldukça hareketli geçeceğe benziyordu. Bugünün akşamı kafemizin açılışını yapacaktık. Bir haftalık bir gecikme olduysa da o gün bugündü... su ısıtıcısını çalıştırdıktan sonra kendime gelmek adına elimi yüzümü buz gibi bir suyla defalarca yıkadım. Hemen ardından ise Sirius'un mama ve su kabını tazeleyerek kahve yapmak üzere ısınmış suyu kahve koyduğum kupaya doldurarak masaya oturdum. Kahve içtiğim sırada telefonumdan yükselen bildirim sesiyle heyecanla telefonuma döndüm. Ve evet! Elif'ten mesaj gelmişti.
Elif: Tabii kuzum. Ben öğlen iki gibi müsait olurum. Uygun mudur?
Adel: Evet kesinlikle uygun! Sedef Kafe nasıl? Orada buluşalım mı?
Elif: Tamam canım. İki de Sedef Kafede olurum.
Adel: sağ ol Elif... Çok sağ ol öğlende görüşürüz.
Elif: Görüşürüz canım.
Rahat bir nefes vererek sıcak kahvemi yudumlamayı sürdürdüm. Bugün bazı şeylerin kolaylaşacağına inanıyordum. Eğer sorun çıkmazsa ve Elif bana yardım edeceğini söylerse tek yapmamız gereken Barlas'ın saç telini almak olacaktı. Ne kadar kolay bir şeymiş gibi söylemiştim değil mi? Barlas'ın saç telini almak... Ya dedim o an. Ya gerçekten Eymen Barlas'ın oğluysa o zaman ne olacaktı? Ne yapacaktım? Eymen Barlas'ın oğluysa Yelda kimdi? Karısıydı evet ama nasıl olurda altı yıldır evli olduklarını söylerdi? Kafam öyle Allak bullak olmuştu ki sanki derin bir okyanusun içine düşmüştüm. Ne dibi görebiliyordum ne de gün ışığını. O okyanusta savrulup duruyordum. Ne çıkabiliyordum, nede batabiliyordum sonsuz okyanusun derinliklerine. Öylece sürüklenmekti benim yaptığım. Nasıl çıkacaktım o okyanustan? Yada çıkabilecek miydim? Belkide en dibe bakacaktım ve o dipten sonsuza dek çıkamayacaktım....
BÖLÜM SONU
_____________________________
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
5.9k Okunma |
454 Oy |
0 Takip |
80 Bölümlü Kitap |