@peteichor_
|
Dost denen şey her derdinde yanında olan değildi derdini sahiplenendi. Göz yaşlarını silen değil kendi göz yaşlarını üzerine ekleyendi. umut veren değil umut olandı... KAYIP GEZEGEN 8. BÖLÜM: DOST Direksiyondaki elim tir tir titriyordu. Her bir parmağım, her bir uvzum. anlatamazdım size Korkumu, hüznümümü, endişemi, merakımı anlatamazdım. Hiç bir sözcüğe sığdıramıyordum canımdan can kopartan duygularımı. Kalbim sıkışmıştı. Bir cam fanusa kapatılmıştı. İçerisi havasızdı, karanlıktı, ıssızdı. Korkuyordum. bir zamanlar karanlıktan korkan ben, şimdi büsbütün karanlık olmuştum. İçim dışım kapkaranlık olmuştu. Ne önümü görebiliyordum ne gerimi. Bir gözüm Barlas'a kayıp duruyordu ara ara gözlerini aralasa da bilinci bedeninden ayrılmak için her yolu deniyordu. Alnı terden su gibiydi. Bir eli yaralı karnındaydı, kan bulaşmıştı her bir yanına. Titreyen dudaklarımı zorlukla araladım. "Dayan Barlas! Lütfen dayan..." Sesimle zorlukla gözlerini araladı. "M-Merak etme ölüp de başına b-bela olmayacağım." Başımı sinirle iki yana sallarken kaşlarım çatıktı. Başına bela olmayacağım... Keşke kalbime yara olmaktansa başıma bela olsaydın Barlas Korhan. Ona bir şey olursa başıma bela olmasından korktuğumu zannediyordu. Bilmiyordu. Allah kahretsin ki hiç bir halt bilmiyordu! Onu defalarca kaybetmekle sınandığımı bilmiyordu! Beş senedir her allahın günü dönmesi için yalvardığımı, gözlerimi ağlamaktan küstürdüğümü bilmiyordu. Her gece başımı yastıktan onlarca kabusla kaldırdığım hakkında en ufak bir fikri yoktu. Kalbimin içeride paramparça olduğu aklından bile geçmeyen bir ihtimaldi. "D-Doğru. Ölüp de başıma bela olmanı istemem." Dedim sesimdeki acımasız tonla. Ve tezat olarak hemen ardından burnumu çektim. "Neden a-ağlıyorsun o zaman?" gözlerimi yoldan ayrımadım. "Kim olsa ağlardı." "Hayır, ağlamazdı." Buruk bir tebessüm geçti dudaklarımdan ve arabayı durdurdum. Sonunda kısa, bir o kadarda uzun olan yol bir şekilde bitmişti. Arabadan koşar adım inerek Barlas'ın emniyet kemerini çözerek yeniden bir koluyla omzumdan destek almasını sağladım. Eve ulaşmamız sanki saatler sürmüştü! Barlas'ı koltuğa yatırdıktan sonra sirius merakla ayaklarımıza dolandı. "Sirius dur!" Minik kedim küskünlükle bizden uzaklaşırken Barlas yattığı yerden kısık gözleriyle kıpkırmızı olmuş gözlerimi izliyordu. "Sakın uyuma! Hemen geliyorum." Barlas'ın konuşmasına fırsat vermeden koşarak odama gittim ve neredeyse tüm çekmeceleri yerle bir edip ilk yardım çantasını titreyen ellerimle buluşturdum. Hemen ardında Barlas'ın yattığı koltuğun önünde eğildim. "Barlas..." "U-Uyumadım ama bayılmak üzereyim." "Hastaneye gitmeliydik!" Barlas zar zor başını iki yana salladı. "Hastane olmaz dedim. Yaramı sarman yeterli çok derin d-değil. Sadece fazla kan kaybettim." Başımı zorlukla sallayıp başımı yukarı kaldırdım. Derin bir nefesi ciğerlerime doldururken ellerimin titrememesini dileyerek Barlas'ın gömleğinin düğmelerini açtım yavaştım. Canını acıtmaktan deli gibi korkuyordum. O benim canımı ne kadar acıtmış olsa da... "Şimdi yaranı temizleyeceğim acırsa-" "Yap şunu!" Acı çekiyordu! kahretsin canı acıyordu. Başımı hızla sallayarak hareketlerimi hızlandırdım. İlk yardım çantasından işime yarayacak her şeyi çıkartıp yere bıraktım ve titreyen ellerimi umursamadan başladım yarasını temizlemeye... Göz yaşlarım Barlas'ın kapatmak üzere olduğum yarasına düşerken en sonunda yarasına dikiş atmayı ve üzerini bandajla örtmeyi başarmıştım! Allahtan okulda ilk yardım dersi almıştık... Barlas'ın alnı hala terliyken titrek bir nefes verip elimle alnındaki saçları geriye ittim. "Barlas..." Bayılmıştı. Ve ateşi vardı. İlk yardım çantasını toplama zahmetine girmeden mutfakta sirkeli bir su yaparak Barlas'ın yanına geri döndüm. Alnının da ki terleri temiz bir bezle sildikten sonra sirkeli suya batırdığım bir başka bezi dikkatle başına yerleştirdim. Hemen arından alnındaki terleri temizlediğim bezi, sirkeli suyla yıkadıktan sonra Barlas'ın vücudunda gezdirmeye başladım. Kastan oluşan vücudunda... Eskiden bakarken içimi titreten bedeni şimdi acı veriyordu kalbime. Onun bedenine istediğim zaman bakamamak, ihtiyaç duyduğumda sarılamamak öyle yakıyordu ki canımı... Yaklaşık yarım saat sirkeli suyu Barlas'ın vücudunda gezdirdim. Gözbebeklerime kadar tir tir titriyordum. Ağlıyordum, hıçkırıyordum ama durmuyordum. En sonunda yavaş yavaş gözleri açılmıştı. Yeşil gözleri ilk halinden biraz daha canlıydı. "Ben artık gideyim." Derken doğrulmak üzereydi. Sesi uykulu geliyordu. Fısıltı gibiydi... "Hayır!" Dedim panikle. "Bu halde gidemezsin lütfen kal. Perişan bir haldesin." "Sana ne bundan?" Derken bile sesi kısıktı tıpkı gözleri gibi...Yutkunamadım, nefes alamadım... "Ben-" "Eyvallah hayatımı kurtardın. Ama gidip gitmeyeceğime karışamazsın değil mi?" "Biliyorum karışamam! Ama kal Barlas. E-Eğer rahatsız olduğun bensem," Yerimden kalktım. "Seni yalnız bırakırım ama gitmene izin veremem." Tam tamamen kalkıyordu ki acıyla yarasını tuttu. Hızla yeniden kalktığım yere oturdum, telaşla... "Dur kalkma! İyi misin? Yat şuraya. Pes ederek başını yastığa geri koyduğunda bir eli alnındaydı. Daha sonra gözlerini gözlerimle buluşturdu. "Gözlerin dolmuş." Başımı iki yana sallayarak gözlerimi kaçırdım gözlerinden. "Yo hayır! Alerji olmuştur." "Sulu göz." Dudaklarından son dökülenler bunlar olmuştu. Gözlerini yeniden kapattığında bu kez uyuduğunu fark etmiştim. Sahi ben kaç saattir uyumuyordum? Saysam sayamazdım. Koltuğa sırtımı yaslarken uyumamayı diledim. O gece Barlas'ın bandajını defalarca kontrol ettim. Ateşini defalarca kontrol ettim. Terleyen alnını sürekli sildim. Ama daha fazla gücüm kalmamıştı ve yere yığılıvermiştim. Uyku bedenimi tamamıyla esir almıştı. *** Gözlerimi zorlukla gün ışığına açtığımda yığıldığım yerde değildim. Yatağımdaydım ve üzerim örtülüydü. En son... Panikle yerimden doğrularak etrafımı süzdüm. Barlas! Yatağıma gelmemi sağlayan Barlas'tı! Ben kaç saattir uyuyordum böyle? Panikle yerimden kalktığımda gözlerim sehpahanın üzerindeki kağıda takılı kaldı. Hızla kağıdı elime alıp açarak gözlerimle buluşturdum. "Sağ ol Adel. Bu iyiliğini unutmayacağım ama dün yaşananları unutmanı istiyorum. Kimseye bahsetme dünden. Bu da bana son iyiliğin olsun." Son iyiliğin olsun... Son... Gözlerimi acıyla kapatıp kağıdı yerine bıraktım ve ayağa kalktım. Bugün hatta bir kaç gün için rapor alıp okula gitmemeye tam o an karar verdim. gücüm öyle çekilmişti ki bir kaç gün her şeyden uzaklaşmak ruhumu doyurabilecekti. Bir nebzede olsa. O gün uyandığımdan bu yana evde tüm gün aylak aylak yatmıştım. Bazen yatağımda, bazen camın önündeki koltukta, bazen de onun çaprazındaki koltukta. Taki kapı ısrarla çalıncaya kadar. "Geldim!" Derken bir yandan da ellerim hırkamın cebinde kapıya ilerliyordum. "Nerdesin kızım dondum be?" "Yatıyordum." "Belli belli tipe bak. Bu tip ne kızım?" Yanaklarımı sıkıntıyla şişirerek yeniden ellerimi hırkamın ceplerine yerleştirdim ve salona geri döndüm. Batu'da söylenerek arkamdan geliyordu. "Batu aslında iyi oldu geldiğin. Konuşmamız lazımdı." "Hayda!Gene ne oldu? Yoksa testin sonucu mu çıktı?" Başımı iki yana salladım. "Hayır başka bir konu." "Anlat, bak merak ettim şimdi." Başımı sallayarak dudaklarımı araladım. Dün geceyi tüm detaylarıyla anlattım. Batu'nun her bir kelimemde yüzü şekilden şekle girerek dinlemişti anlattıklarımı. Ona sadece suyun görünen yüzünü anlatabilmiştim. Birde suyun iç yüzü vardı. Karanlık tarafı. Kalbim, duygularım, göz yaşlarım. Onlar suyun derinliklerindeydi, karanlık yüzüydü. Tıpkı benim gibi. Bende karanlıktım artık. Beni bir zamanlar karanlık olduğunu söyleyerek hayatına almayan Barlas korhan koskoca bir karanlık yaratmıştı. Şimdi ondan daha karanlıktım haberi bile yoktu. Ben artık çizdiğim kalpleri kırmızıya değil siyaha boyuyordum. Benim kalbim siyahtı artık. simsiyahtı. "Yuh be yuh! Bu adam iyice beyninden kurşun yiyen İbrahim Tatlıses'e döndü! Şu hale bak adam delik deşik oldu hala yaşıyor. Biz kedilere dokuz canlı demekle haksızlık yapmışız. Asıl dokuz canlı bu it. Şu hale bak ne yaptı bu, ölümsüzlüğü falan mı buldu?" "Batu! Konumuz bu değil biliyorsun değil mi? Bu adam ne işlere bulaştı böyle!" Aklıma gelen düşünceyle gözlerim kocaman oldu. Arabada ne demişti öyle! "Batu! Barlas bir de şey dedi..." "Ne dedi?" "Çaptığı kapının mavi olduğunu söyledi... Sen bir şey anladın mı?" "Her boktan anlam çıkartmasana kızım konumuza odaklan. Burada kal. Ne yapabiliriz bir bakalım..." Batu çenesini ovmaya başlarken benimde düşünceler zihnimi meşgul ediyordu. İlk aşamayı bir şekilde halledebilmiştik. En azından test yaptırmayı başarmıştık. Şimdi ne yapacaktık? "Barlas'ı ve Yelda'yı takip edeceğiz. Bakalım Gecenin bir vakti Yelda hanım ne yapıyor? Sende bak bakalım Barlas bey ne işlere bulaşmış. Ama çok dikkatli olmak zorundayız Adel. Çok dikkatli... Yalnız bir şey daha var. Takip edebilmek için önce şu testin sonucunu bekleyelim. Bakalım doğru bir mücadelemi veriyoruz. Sende biraz toparlan. Hem bak yıl başına da az kaldı. Yirmi gün falan var. O gün kafede büyük bir parti veririz. Barlas ve 'sevgili ailesi' de gelir ne dersin?" Başımı salladım. Hala düşünceliydim. "Tamam Batu..." Batu sinirle yerinden kalkarak kollarını sıvadı. "Sen ne öküz çıktın kızım kuru kuru otutturuyorsun bizi. Kalk kek çay falan bir şey yapalım da bir film patlatalım. Bahar'da teyzesinde zaten eve gidersem canım sıkılır. Güneş'i de aldı, elim ayağım titriyor bak!" Gülümseyerek ayağa kalktım. "Tamam hadi madem." Batu'yla mutfağa ulaşıp üzerimize birer önlük giydik. İşe kekin malzemelerini çıkartarak başladık. Batu kaba koyduğum malzemeleri çırparken tüm malzemeleri tam ayarında koymaya çalışıyordum ki öyle de oluyordu. "Biraz daha un koysana güzelim." Diyen Batu'nun sesine kadar her malzemeyi ölçülü koyduğumdan emindim! Batu'nun dediği gibi biraz daha un ekledikten sonra yaklaşık on beş dakika içinde hazırladığımız kek karışımını fırına bırakmıştık. Daha sonra çayı da yapıp demlenmeye bırakarak salona geri döndük. "Eee ne izliyoruz?" Diye soran Batu'ya her zamanki cevabımı vermek üzere dudaklarımı araladım. "Teen Wolf?" "On beşinci kez?" "Kesinlikle?" İkimizin arasında görünmeyen soru işaretleri uçuşurken en sonunda gülerek geriye yaslandık. "Bıkmadık anasını satayım." Başımı salladım. Batu'yla tanıştığımızdan beri teen wolf'un altı sezonunu da on dört kez bitirmiştik! "Sen ilk bölümü aç ben bir keke bakayım." Batu başını sallarken mutfağa adımladım ve keke baktıktan sonra mısır patlatmaya koyuldum. Teen Wolf izlerken mısır olmazsa olmazdı tabii! Bir kez daha tüm kalbimle içimden geçirdim ki Batu iyi ki vardı. Batuhan Yalçın iyiki hayatımdaydı... Şu beş seneyi Batu sayesinde bir nebze olsun atlatabilmiştim. Her ağladığımda omuz olan, göz yaşlarının göz yaşlarıma karışmasına izin veren, her mutsuzluğuma, umutsuzluğuma bir umut olan bir dosttu o. Dostun tanımını çoğu zaman arkadaşla karıştırıyorduk. Dost denen şey her derdinde yanında olan değildi derdini sahiplenendi. Göz yaşlarını silen değil kendi göz yaşlarını üzerine ekleyendi. umut veren değil umut olandı... Ve şu hayatta adım kadar emin olduğum bir şey varsa Batu'nun benim dostum olduğuydu. Her ne pahasına olursa olsun yanımda olan iyi bir dosttu o. "Kek yanacak kızım dalmış gitmişsin hayırdır?" Başımı iki yana sallarken elimi havaya savurdum bir şey yok dercesine. "İyi hadi sen bu dalgınlıkla evi yakacaksın belli. hadi içeri git keki mısırı alıp geliyorum." Başımı sallayarak salona geri döndüm ve bedenimi televizyonun karşısındaki koltuğa bıraktım. Batuhan yaklaşık beş altı dakika sonra iki kupa çay, bir kase mısır ve bir kaç dilim kekele geri dönmüştü. "Aç hadi izleyelim." Batu'nun sesiyle kumandayla filmi başlatarak tüm dünyadan soyutlanıp diziye döndüm. *** "Nasıl şiştim varya nasıl eve gideceğim şimdi?" Batu karnını ovuştururken önümüzdeki boşalan tabaklara döndüm. Kaselerce mısır ve bir kalıp keki iki kişi bitirmiştik ve yerimizden kalkamayacak duruma gelmiştik. "Bahar gelecek mi bugün?" Dediğimde Batu başını iki yana sallarken bir yandan da dudaklarını aralıyordu. "Teyzesinde kalır o. "E ne gidiyorsun o zaman? Yat işte burada bugün mis gibi koltuk." Batu'nun kararsız bakışları gözlerimle buluştu. "Valla?" "Valla." Batu başını salladı. "İyi madem at üstüme bir yorgan yatarım ben burada." Başımı sallayarak ayaklandım. Odama ulaşıp dolabımın en üstünden geniş yorganı çıkartarak önümü zar zor görerek salona döndüm. Batu çoktan yastıklarını kendine göre hazırlamış ve uzanmıştı. Yorganı bedeninin üzerine örttükten sonra televizyonu kapattım. "İyi geceler batuş." "Maviş bu beni yemez değil mi?" Sirius'tan bahsediyordu! Yanaklarımı şişirdim. "Saçmalama Batu yat uyu hadi yarın işe gideceksin ohoo!" "Doğru diyorsun hem yarın cuma en iyisi uyuyayım kendimi yarın son olduğu için daha kolay motive edeceğim." Gülerek başımı iki yana salladım. Salak olması onu çok sevmemi ne yazıkki engellemiyordu. "İyi geceler Batuş!" "İyi geceler Maviş!" Dediğinde salonun çıkışına ilerleyerek ışıkları kapattım ve odama döndüm. Bedenimi oyalanmadan yatağıma bırkaırken sanki bütün gün yatmış olan ben değilmişim gibi oldukça yorgun hissediyordum. Bazen ruhunuz o kadar yorgun düşüyordu ki bedeninizi ne kadar dinlendirirseniz dinlendirin bir türlü dinlenmiş hissedemiyordunuz. Ruhunuzu dinlendirmeden bedeninizi dinlendirmek anlamsızdı. Gerçekten dinlenmenin altın kuralı ruhu öncelikli tutmaktı. Gözlerim karanlığa meydan okumayı bırakırken kucağıma yeryeşen sirius'un mırıltılarıyla karanlığa gömüldüm. *** Üzerimde ayaklarıma kadar uzanan simsiyah bir elbise vardı. saçımda siyah bir bandana vardı. ellerimde siyah eldivenler. Kapkaranlıktım. Bir ormanda nereye olduğunu kestiremeden oradan oraya koşuyordum ve her bir adımımda içine düştüğüm orman mümkünmüş gibi daha da kararıyordu. Giderek bir karanlığa sürükleniyordum. Karanlık olanın ben olduğumu fark etmeden. Nefesim tıkandığında durdum. Önüme bu karanlığa rağmen düşen gölgeye baktım. Barlas'ın sesi o bedenden yükselirken boğazımda tıkanan nefesimi önemsemeden sesin geldiği yöne koşmaya devam ettim. "Gel," Diyordu ses. "Karanlıktan korkarsan bana gelemezsin. Karanlığın ta kendisi olmalısın. Karanlık olmalısın Adel." Koştukça ses uzaklaşıyordu sanki. Koştukça koşuyordum. Artık nefes almam mümkün değildi. Aynı cümleleri tekrarlayan ses giderek uzaklaşıyordu. Bağırmaya başlamıştım alamadığım nefesler arasında. "Barlas!" Diyordum. "Nerdesin?" Diyordum ama ses artık tamamen uzaklaşmıştı. Göz yaşlarımın esiri ciğerlerime dolmayı reddeden nefeslerin sorumlusu olmuştum. Ve bir ses daha eklendi haykıran sesime. Bu kez yakınımdaydı ses. Tam dibimdeydi. "Adel! Güzelim bana bak kendine gel!" Batu... Gözlerimi kan ter içinde açtığımda tüm bedenim titriyordu. Batu yüzümü elleri arasına almış beni sakinleştirmeye çalışıyordu ancak kulaklarım Batu'nun sesini reddediyordu. "Şşşt geçti. Buradayım ben." Derken Batu bedenimi kollarının arasına almıştı. Bir rüyaydı gördüğüm. Kabus demenin daha doğru olacağın bir rüya. "Batu Barlas gitti. Yine gitti.." Diyordumm göz yaşlarım yanaklarımdan süzülürken. "Kimsenin bir yere gittiği yok Maviş. bak rüyaydı tamam mı?" Başımı sallarken pencereye ilişti gözüm. Sabah mı olmuştu? "Şimdi kalkıyorsun güzel bir duş alıyorsun anlaştık mı? Benim artık gitmem gerek." Başımı Salladım. "T-Tamam..." "Hadi bakalım." Batuhan beni kaldırdıktan sonra usulca havlumu alarak banyoya ilerledim ve bedenimi ılık bir suyun altına bıraktım. Su tüm bedenimi gevşetirken yere bıraktım bedenimi. Neredeyse bir saat duşta vekit geçirdikten sonra buruşmaya başlayan vicudumu suyun altından kurtararak havluya sardım ve yeniden odama döndüm. Etraf sessizdi. Batu gitmiş olmalıydı. Üzerime rahat bir şeyler giyindikten hemen sonra mutfağa adımladım. Mutfak masasının üzerinde bir tepsi üzerinde bir bardak meyve suyu ve sandviç varıdı. Tabii birde not. İlk yaptığım notu okumak için elime almak olmuştu. Afiyet olsun sümüklü. Banyodan çıkınca bu hazırladıklarımı midene indirip güzelce dinleniyorsun. Bu akşamda yemeğe bize geliyorsun itiraz kabul etmiyorum ona göre! Gülümseyerek notu buz dolabına astım. Daha sonra gözlerim Sirius'u buldu. Su ve mama kabının önüne karnını doyuruyordu. Batu Sirius'un mamasını ve suyunu tazelemeyi ihmal etmemişti... Onca işinin arasında hem beni hemde Sirius'u düşünmüştü... Aklıma gelen düşünceyle masanın üzerindeki telefonu elime alarak Annemin numarasını tuşladım. Eğer yetişirse bugün Batu'lara yemeğe giderken Görkem'de benimle olabilirdi! Nede olsa yarın hafta sonuydu. hem Küçük kardeşimi oldukça özlemiştim. Annemin sesi çok geçmeden telefonun diğer ucundan duyulmuştu. "Anneciğim?" Annemin sesiyle dudaklarım iki yana kıvrıldı. "Annem! Nasılsınız? Teyzem, sen, Görkem her şey yolunda mı?" "Yolunda güzel kızım. Sen bizi bırak asıl sen nasılsın? İyi bakıyor musun kendine?" "Bakıyorum tabi! Haikayım ben annem merak etme sen beni." Ölüyorum anne, paramparçayım... "Görkem de seni çok özlemiş bak vereyim telefona." "Bende onu diyecektim anne! Ona uçak bileti bulacağım bugün yanıma gelsin özledim onu." "Abla harbi mi?" Görkem'in sesiyle başımı salladım. "Harbi tabi kuzum. İstersin değil mi?" "İstemek ne demek abla harika olur! Abimi de özledim zaten." Batu'ya artık yalnızca abi diyordu... "O zaman ben hemen sana bir uçak bileti ayarlıyorum. dönüş içinde pazar akşamına. okulundan geri kalma." "Tamam abla görüşürüz haber bekliyorum." "Görüşürüz tatlım." Dedikten sonra telefonumu kapatarak masanın üzerine bıraktım. Daha sonra kahvaltımı edip Sirius'la bir süre ilgilenmiş ve sonunda kahve kupamla brilikte salondaki koltuğa kurulmuştum. Bakışlarım telefon ekranımda gezerken Görkem için bulduğum en erken bileti dönüşüyle birlikte alarak kısa bir mesaj eşliğinde Görkem'e gönderdim. Günümün geri kalanı dünden farksız akmıştı. Kitap okumuş, müzik dinlemiş, dizi izlemiş ve sonunda Görkem'i almak için havaalanına gitmek üzere yola çıkmıştım. Saat altı buçuğu vuruyordu ve Görkem'in uçağının inmesine yarım saatlik bir süre kalmıştı. Havaalanına olan mesafemi göz önünde bulundurarak erkenden yola çıkmıştım. Ve nihayet havaalanına ulaşarak beklemeye başladım. Hava oldukça serindi ve günden güne daha serin bir hal alıyordu. Yarım saat öyle yada böyle geçmiş ve uzaktan Görkem'in kocaman olmuş bedeni görünmüştü. Sırtında geniş bir sırt çantasıyla gülümseyerek yanıma adımladı. Beş yaşında veda ettiğiniz görkem on yaşına basmıştı... Görkem yanıma ulaşır ulaşmaz bedenine sıkıca sarıldım ve tanıdık kokusuyla ciğerlerimi doldurdum. "Kuzum kocaman olmuşsun!" "Annemde öyle diyor abla sende başlama." Ergenlik dönemine biraz erken mi girilmişti yoksa? Özlemle kucaklaşmamız son bulurken Görkemle arabaya yerleştik. "Eee annem seni otuz kez tembihledi mi?" "Sorma abla hala çocuk olduğumu düşünüyor!" "Eşek seni! Çocuksun tabi triplere bak." Görkem gözlerini devirirken gülerek yeniden yola döndüm. Görkemle bolca muhabbetli geçen yolculuğumuz Batu'ulara gelmemizin arından sonlanmıştı ve şimdi çaldığım kapının açılmasını bekliyordum. Batu'ya görkem'le geleceğimizden bahsetmediğim için şok olacağına emindim. "Hayda! Görkem?" Batu bir karış açılmış ağzıyla Görkem'i süzerken Görkem gülümseyerek Batuya sarıldı. "Ben geldim abi!" "Hoş geldin aslanım benim! Maviş alacağın olsun insan haber verir bi hazırlık yapardık." Omuz silkerek içeriye adımladım. "Sürpriz oldu işte fena mı?" "Fena bir sürprizdi valla bak keyiflendim şimdi! Geç hadi abiciğim." Batu ve Görkem'de arkamdan içeriye adımladıklarında Görkem Bu kez Bahar'ın yanına ulaşıp kollarını Bahar'a sardı. "Hoş geldin Görkem! Ne kadar büyümüşsün!" "Naber Bahar abla? Güneş nerede?" Bahar ve Görkem ayrılırken Bahar gülümseyerek başıyla kapıyı işaret etti. "Uyuyor ablacığım biz yemek yiyene kadarda uyanır zaten. Hadi geçin masaya." Başımızı sallayarak masaya adımladığımızda Bahar'ın yaptığı özenli hazırlık gülümsememe sebep oldu. Hep birlikte keyifle yemek yemeğe başlamıştık. "Eee Bahar kaç aylık şimdi bu minik." Derken elimdeki çatalı Bahar'ın karnına doğru işaret ettim. Bahar'ın eli karnında gezinirken gamzelerini gözlerimize sunarak gülümsedi. "İki canım." "Ne?" Her şeyden bir haber Görkem meraklı bakışlarla ona anlamsız gelen sohbetimizi anlamaya çalışıyordu. "Bahar ablan hamile tatlım." Derken çatalımdaki salatayı dudaklarımla buluşturmuştum. "Hadi ya! Çok sevindim Bahar abla! Siz bu gidişle kurarsınız bir futbol takımı abi." Yediğim salata soluk boruma hapsolurken öksürmeye başlamıştım. Bu çocuk hiç değişmeyecekti! "Ablacığım ayıp ayıp! Sus kızarım sana yemeğini ye!" "Ne dedim ben şimdi?" Batu'nun sırıtan yüzü Görkem'i iyiden iyiye cesaretlendirmişti belli ki. Daha fazla bu sohbeti sürdürmeden yemeğime odaklanmayı seçmiştim. Gecemizin devamı ise Batu ve Görkem'İn plastation oynaması ve bizimde ara ara onlara katılmamızla sürmüştü. Güneş tüm gece uyuduğundan yarınki hava durumunun el verdiği taktirde onları park açıkartacağıma ve vakit geçirmelerine izin vereceğime dair söz vermiştim. Şimdi ise Görkem'le ilk defa geldiği evimin kapısından girmek üzereydik. "Sirius!" açtığım kapıdan içeri gider girmez Görkem büyük bir coşkuyla Sirius'u kucaklamıştı. "Salon şu tarafta ablacığım sen geç geliyorum ben." Görkem başını sallayıp gösterdiğim yöne ilerlerken kapıyı ardımızdan kapatıp kabanımı çıkartarak kapının yanındaki dolabın içine bırakmıştım ve salona, Görkem'in yanına adımlamıştım. "Çok büyümüş!" "Sorma şuna baksana kocaman oldu." Görkem kıkırdayarak Sirius'u sevmeye devam etti. "Eee ablacığım ne var ne yok? Annem iyi mi?" Görkem'in bakışları gözlerimi buldu. "İyi abla da seni çok özlüyor. Hep seni anlatıp duruyor. Dilinden düşmüyorsun." "Kıyamam ben ona! Müsait bir zamanda geleceğim söz!" Görkem gülümsediğinde bende gülümsemiştim. "Hadi senin yatağını hazırlayalım uyu sende yorulmuşsundur. Yarın sabah parka gideriz Güneş'i de alırız. Akşam da sahne var." Görkem başını salladı. "Tamam abla." Ardından ayaklanıp salondan çıkarak odama adımladım ve Batu'nun kullandığı yorganı bu kez Görkem için çıkarttım. Görkem'in yanına döndüğümde birlikte koltuktaki yastıkları kaldırıp başının rahat edebileceği bir şekle soktuk. "Ben üstümü değiştirip geleceğim." "Tamam ablacığım." Görkem koltuğun kenarına bıraktığı çantasıyla salondan çıkarken bende yastıkları düzenlemeyi sürdürüyordum. İşlerimi hallettikten hemen sonra Sirius'un yemek ve suyunu kontrol ettim. O sırada Görkem çoktan yanımıza dönmüştü. "Hadi yat ablacığım." Görkem başını sallayarak bedenini koltuğa bıraktı. Saçları alnına dağılırken gülümseyerek bir elimle saçlarını geriye çekip dudaklarımı alnına bastırarak geri çekildim. "İyi geceler kuzum." "İyi geceler abla..." Görkem Sirius'u yorganının içine hapsederek gülümsedi. İkisine de sevgi dolu gülümsemelerimi sunduktan sonra ışığı kapatarak salondan ayrıldım. Odama döndüğümde üzerimi değiştirdikten sonra yatağıma uzanarak hızlı ve huzurlu bir uyku çekmeyi diledim. Ve gözlerimi kapatarak karanlığımın esiri oldum... BÖLÜM SONU _ |
0% |