Yeni Üyelik
56.
Bölüm

Kayip Gezegen 9. Bölüm: "İyi̇li̇ğe Karşi İyi̇li̇k"

@peteichor_

Bu hayat bizi bir noktada yeniden bir araya getirmişti. Ancak bu kez öyle bir noktadaydık ki birleşmemiz için önümüzde kilometreler yoktu, dünyalar vardı...


KAYIP GEZEGEN 9. BÖLÜM: "İYİLİĞE KARŞI İYİLİK"


Gözlerim Görkem ve Salıncaktaki Güneş arasında gidip geliyordu. Sözümü tutmuş uyandıktan bir kaç saat sonra Bahar'a uğrayarak Güneş'i almış ve Görkemle birlikte parka getirmiştim. Soğuyan hava tüylerimi diken diken ederken oturduğum banktan doğrularak dudaklarımı araladım.


"Görkem! Ablacığım, gelin hadi gideceğiz!"


Görkem'in bakışları sesimle olduğum tarafa dönerken oturduğum banktan usulca ayaklandım. Parka geleli neredeyse bir saat olmuştu ve Görkem Güneş'le oynamaya bir türlü doyamamıştı! Görkem başını salladığında salıncakta salladığı Güneş'i kucaklayıp başında yeni yeni kendini belli eden sarı saçlarına dudaklarını bastırdı. Dudaklarımda beliren şefkat dolu gülümseme, ikisine de kocaman sarılma isteğiyle dolup taşırdı kalbimi. Yanıma ulaştıklarında Güneş'in bedenini kucaklayarak alnındaki bandanayı düzelttim hafifçe.


"Artık gitmemiz gerek güzelim. Yine geliriz olur mu? Biraz daha gitmezsek baban seni kaçırdığımı düşünecek!"


Güneş'in minik ağzından keyifli bir kıkırtı çıkarken dudaklarımı yanaklarıyla buluşturdum ve koklayarak öptüm güzel yanaklarını. Güneş'in günden güne büyüyor oluşu kalbimi ısıtıyordu. Elimde büyüyordu sarı papatya! Neredeyse iki yaşına gelmek üzereydi ve bana hala bir kaç aylık bebekmiş gibi geliyordu. Ah! hala olmak çok zordu! Güneş'i bebek arabasına dikkatlice oturtturmamın ardından bebek arabasının arkasındaki yerimi aldım.


"Abla Batuhan abi arıyor."


Görkem ona verdiğim telefonumu uzatırken gülümseyerek telefonu elinden alıp kulağıma götürdüm.


"Maviş! Neredesiniz?"


"Yedim kızını Batuş, yedim! Bekleme bizi."


Batu hafifçe güldüğünde benimde dudaklarımdaki gülümseme genişlemişti. Kızını gerçekten yediğime inanacak kadar ruh hastası bir baba olmuştu! Batuhan'ın dostluğundan sonra babalığına da şahit olmuştum. Her halükarda harika bir insandı...


"Hadi çok konuşma da kızımı getir bana! Özledim Güneş'imi ya, hasret kaldım kızıma!"


Görmese de abartıyla göz devirerek nefesimi dışarıya verdim. Batu ve abartmaları! Öyle bir ses tonuyla anlatıyordu ki sanki senelerdir kızından ayrı kalmış bir baba gibi hasretle eriyordu karşımda.


"Batu alt tarafı bir saat oldu. Bekle geliyoruz şimdi."


"Tamam güzelim. Birde gelirken Vişne reçeli alır mısın?"


Anlamsızca kaşlarımı çattım. Vişne reçeli?


"Neden? Hayırdır?"


"Bahar'ın canı çekti. Alıver be indirme beni aşağı."


Başımı salladım hızla. Sanki görecekti!


"İyi tamam da daha iki aylık bebeği. ne çabuk aşermeye başladı bu kız?"


"Görümcelik yapma kız! Canı çekmiş benim fetüsümün al işte gelirken iki kavanoz."


Gülümsedim. 


"Fetüs?"


"Tabii fetüs kızım daha nohut kadar benim fetüsüm! Neyse çok konuşma da gel."


"İyi geliyorum!"


Telefonu kapattığımda gülümseyerek Görkem'e döndüm.


"Ablacığım sen marketten iki kavanoz vişne reçeli alıp eve gelir misin? Market terste kalıyor şimdi."


Görkem başını salladı. Büyüdükçe daha da yakışıklı oluyordu! Çok canlar yakacaktı benim yakışıklım.


"Bahar ablanın canı çekmiş değil mi?"


Başımı salladığımda gülümseyerek ellerini ceketinin cebine koydu.


"Siz gidin o zaman gelirim ben."


Başımı sallayarak bebek arabasını ittirmeye başladım. Güneş'in düzenli nefes alışverişlerinden uyuduğunu anlamam çok zor olmamıştı. Dudaklarımdan ayrılmayan gülümsemeyle alıştığım eve giden, boş sokaklarda önümdeki bebek arabasını ittirerek ilerlemeyi sürdürdüm. Bu akşam yine sahne vardı ve eve gidip hazırlanmam gerekiyordu. Bir kez daha telefonumun melodisi yükseldiğinde cebimden çıkarttığım telefonumu kulaklarıma götürdüm. Arayan Selimdi... şaşkınlığımı gizleyemezken telefonun ucundan gelecek sesi merakla bekledim.


"Adel?"


"Efendim Selim?"


"Şey dün seni göremedim de merak ettim. Neredeydin? İyi misin?"


Başımı salladım. Beni mi aramıştı?


"İyiyim evet. Sen nasılsın?"


"İyiyim! Şey akşam bir şeyler içmeye ne dersin? YzuUzun zamandır görüşemedik."


Derken görüşmemiz gerekiyormuş gibi bir ses tonuyla söylemişti.


"Üzgünüm. Bu akşam sahnem var başka zaman sözüm olsun."


Dediğimde keyiflenmiş gibi bir edayla yeniden sesi kulaklarımda yükseldi.


"Sahne mi? Ne sahnesi?"


"Şey... Arkadaşımla bir kafe işletiyoruz da bazı akşamlar canlı müzik oluyor. Yani birlikte sahne alıyoruz. Öyle işte."


"Harika! Yani şey... Seni dinlemek çok keyifli olacak."


Afallayarak kaşlarımı çattım istemsizce.


"Gelecek misin Yani?"


"Tabii konum atarsan gelirim. Hem Yeldalarda gelir belki, ne dersin?"


Yelda... Yani Barlas'da mı gelecekti? Barlas'ın karşısında şarkı söylemek... Bunu yapabilir miydim? Eskiden sesimle huzur bulan adamın boş bakışları karşısında yeniden yapabilir miydim bunu? Belki...


"Olur! Yani kesinlikle. Ben konumu birazdan mesaj olarak göndereceğim."


"Harika o halde. Akşam görüşürüz."


"Görüşürüz."


Dediğinde telefonumu kapatarak cebime koydum. Dudaklarımda belli belirsiz bir tebessüm vardı. Barlas'ın karşısında şarkı söyleyeceğimin heyecanı her bir yanımı sarmıştı. Evin önüne ulaştığımda kapıyı çalar çalmaz Batu tarafından açılmıştı. Gülümseyerek kapıyı sonuna kadar açıp geçmemizi bekledi. Bebek arabasıyla kapının girişinden geçtikten sonra içeriye adımlamadan önce Batu Güneş'i bebek arabasının içinden kucağına almış ve sıkıca sarılmıştı. Onlara gülümserken bebek arabasını katlayıp kenara koymaya çalışıyordum.


"Babasının güzeli! Güneş'i! Fıstığı!"


Batu sevgi sözcüklerini kucağındaki Güneş'e sevgiyle haykırırken kıkırdamakla yetindim.


"Hoş buldum Batu!"


"Hoş geldin maviş hadi geç içeri Bahar kahvaltı hazırladı. Görkem nerede?"


"Reçel almaya gitti gelir birazdan."


Batu Güneş'i saçlarından öperek ardımdan salona geldi. Bahar masayı düzenlerken beni gördüğünde gamzeleri derinleşirken gülümsedi.


"Hoş geldiniz!"


"Hoş bulduk canım."


Masaya oturduğumda bir bardak su doldurarak dudaklarımla buluşturdum. Ve akşıaklıma gelen düşünceyle Bahar'a döndüm.


"Bahar?"


"Efendim canım?"


Derken kucağına aldığı Güneş'le sandalyeye oturdu.


"Bugün Görkem sizinle kalabilir mi? Yani sahne var ya bugün... Yani sizinle kalsın işte! Güneş'le de vakit geçirirler yarın gidecek zaten. Eve dönerken alırım ben onu."


"Lafı mı olur tatlım? Bende Güneş'le evdeyim zaten. Kalsın bizimle o da. Hem bize de değişiklik olur."


Gülümsedim. Bahar'ın evde kalmasını ve Görkem'in de yanında kalmasını istememin en önemli sebebi akşam Barlas'ın oraya gelme ihtimaliydi.


"Çok sağ ol-"


"Hah! Görko geldi!"


Batu'nun sesi odanın dışından gelirken kapıyı açmaya hızlı adımlarla ilerlediğini ayak seslerinden duyuyordum. Çok geçmeden içeriye geldiklerinde hep birlikte uzun bir o kadarda keyifli bir kahvaltıya başlamış olduk...


***

"Bahar ablanı üzme bir tanem olur mu? Eğer güzelce oturursan gece seninle film gecesi yaparız!"


"Çocuk değilim ben abla birde yaramazlık mı yapacağım? Hadi gidin siz geç kalacaksınız."


Başımı sallayarak önden adımlayan Batu'nun ardından dışarıya adımladım ve yeniden kapıdan bize bakan Bahar ve Görkem'e döndüm.


"Görüşürüz o zaman! Bir şey olursa arayın."


"Merak etme canım biz sizden daha çok eğleneceğiz!"


Gülümseyerek el salladım. Onlarda bana el sallarken tamamen gözden kaybolana kadar bahçe kapısına ilerledim. Ardımdan kapanan kapının sesini duyabilmişim.


"Hadi maviş."


Batu arabasının içinden seslenirken gülümsedim. Bugün birlikte gideceğimiz için tek arabayla yani Batu'nun arabasıyla gidecektik. Sağ koltukta hızla yerimi alırken emniyet kemerimi bağlayarak Batu'ya döndüm.


"Hadi gidelim."


Batu başını sallarken arabanın motor sesinin arabanın içinde yankılanmasana izin verdi.


"Gelecek mi Barlas? Yani selim? Yani hepsi işte anla!"


Batu'ya gün içinde kısaca bu konudan bahsetmiştim. Aynı zamanda Selim'e de konum atmayı ihmal etmemiştim.


"Gelecekler sanırım."


Batu başını salladı.


"Umarım sesin titremez maviş. Elif'ten haber yok değil mi?"


Cıkladım.


"Bir kaç gün içinde çıkar sanırım. Yani umarım..."


"Korkma maviş. Her şey çok güzel olacak."


Başımı sallarken gözlerimi cama çevirdim. Yol boyunca dışarıyı izlemeyi sürdürdüm. Esen rüzgarı, uçuşan yaprakları, montuna sarılan insanları... Yaklaşık on dakika sonra kafenin önünde durarak Batu'nun arabayı park etmesini bekledim. Bir iki dakika geçmesinin ardından emniyet kemerimi çözerek arabandan indim. Kafeye girdiğimizde henüz sahnemize bir saat vardı ve bu sürede hazırlık yapmak üzere sahneye adımladık. Kabanımı üzerimden çıkartarak dolaba bıraktım ve gitarıma yöneldim. Sessizce sahneye hazırlıklarımızı yaptıktan sonra kafe neredeyse dolmak üzereyken lavaboya kendime son kez bakmak üzere ilerledim. Aynada bakışlarım gözlerimle, siyah elbisemin sardığı bedenimle buluştu. Topuklu botlarım, diz altı, siyah tüm bedenimi sarmalayan elbisem, dudaklarımı gözler önüne seren kırmızı rujum, kirpiklerimi neredeyse kaşlarıma kadar çıkartan maskaram, sırtımdan dökülen düz, uzun saçlarım... Gayet hoş görünüyordum. İçimden ister istemez Barlas beni beğenecek mi düşüncesi geçerken kendimi dizginleyip başımı iki yana salladım ve lavabodan çıkarak sahneye adımladım. Sahneye çıktığımda Batu'nun bir yöne kilitlendiğini fark ettim. Bakışlarım Batu'nunkileri takip ederken Barlas, Yelda ve Selim'in geldiğini, Batu'nun da oraya kilitlenmiş bakışlarını fark ettim. Batu'nun dikkat çekmesinden öyle korkuyordum ki! Hızla yanına giderek karnına hafifçe dirseğimi geçirdim. Gözleri gözlerimi buldu.


"Batu ne bakıyorsun öyle! Delirdin mi? dikkat çekmeyi bırak. Hadi başlayacağız, hazırlan."


Fısıltım Batu'ya ulaşırken titrek bir nefes verip başını salladı ve gitarına yönelerek sandalyesine kuruldu. Bugün şarkıyı ayakta söylemeye karar vererek mikrofonumu elime alarak seyircilere döndüm. Batu'yla gözlerimiz kesiştiğinde başını salladı başla dercesine. Önce sözlere ben girecektim ardından Batu gitarıyla eşlik edecekti. Evet bunu gözlerimizle anlaşacak kadar birbirimizi tanımış ve sahneye alışmıştık. Dudaklarımı tanıdık şarkıyı söylemek için yavaşça araladım. Herkesin bakışları bize dönmüştü.


"Halim toz, halim duman olsa... Yenilsem, tükensem, bitsem. Bir ah etmem. Unuttum çoktan. Geriye dönmem. Geriye dönmem. Geriye dönmem..."


Gözlerimi usulca kapatırken sesime karışan gitar sesleri yanımda oturan Batu'nun elinde tuttuğu gitardan yankılanmaya başladı. Gözlerim kapalı söylemiştim ilk kısmı. Unuttum çoktan diyordu şarkıda. Kalbim değil dudaklarım söylemişti bu sözcükleri. Çünkü ben onu unutmazdım. Unutamazdım, Unutamamıştım...


"Ama sen beni unutamazsın. Anımsarsın aniden. Bi' adam bi' akşam, misal bana benzeyen

Tutar geçer tam önünden."


Bu kısımda gözlerimi açmıştım yavaşça. Ve bu sözler dudaklarımdan onun gözlerine bakarken dökülmüştü. Onun yeşilleri mavilerime karışırken kaşları dolu dolu olmuş gözlerime karşı çatık bir haldeydi. İşte! Tüm kalbimle söylemiştim bu kısmı. Gözlerim ondan hesap sorarcasına gözlerindeydi. Beni nasıl unutursun diyordu gözlerim, Nasıl yaparsın diyordu...


"Ne yapsan sen beni unutamazsın. Bi' yağmur yağsın da. Bi' şarkı çalsın. Sen beni ölsen unutamazsın!"


Bu kısmı gözlerimin dolmasını engellemeye çalışarak söylediğimde Batu diğer kısımlarda araya girerek şarkıma gitarıyla birlikte destek oldu. Ve birlikte şarkıyı tamamladık. Tüm kafe bir alkış tufanıyla yankılandı. Bir yağmur yağasında bir şarkı çalsın diyordu. Ne kadar bizdik bu cümle. ama sonrası biz olamamıştık. Barlas ölmemişti, Barlas ondaki beni öldürmüştü... Batu'yla bakışlarımız buluşurken fısıltısı kulaklarıma doldu.


"Ağlama sakın sümüklü, zamanı değil."


Gülümseyerek başımı salladım. Alkışlar yavaş yavaş kesilirken Batu'nun gitarından yükselen sesle yeni bir şarkıya geçtiğimizin farkına varmıştım. Batu'nun başlamasını sabırla beklerken bakışlarımı sahnede gezdiriyordum.


"Yarınlar, için, bir söz veremem. Bilemem bu ömre kaç hayat daha sığar. Biz, kelebeklerin kaç yarını var? Bir nefes etmez, görüp göreceklerim."


Batu'nun sesi kulaklarıma dolarken şarkının sözleriyle içim burkulduk 'Bilmem bu ömre kaç hayat daha sığar' diyordu şarkıda. Biz çok hayat sığdırmıştık. Birlikte olduğumuz, ayrı kaldığımız, aşık olduğumuz, tutsak olduğumuz ve daha nicelerini bir ömrümüze sığdırmıştık. Sığıyordu işte. Bir ömre yüzlerce, binlerce hayat sığıyordu. Dudaklarımı arayarak şarkının diğer kısmınayavaşça giriş yaptım.


"Şimdi bir masal anlat bana. Kahramanı, benmişim gibi. Yere düşen üç elmadan. Her biri benmişim gibi. Sonra topla beni, düştüğüm yerden."


Bir masal anlatmıştı bana bir zamanlar. Yıldızların üzerimizi örttüğü bir gecede başlamıştı masalımızı anlatmaya. Ve masalımız sonsuzlukla sonlanmıştı.


"Bizim hikayemizin sonu olmayacak Adel. Bizim hikayemiz sonsuza kadar sürecek."


Demişti bir zamanlar. Sonsuz olacağız demişti. Olamamıştık. Biz, biz olmayı becerememiştik. Hayat bazı ruhların birleşmesine karşıydı. Tıpkı bir araya gelemeyen Ateş ve su gibi. Su ateşi her zaman söndürürdü. Geriye küller kalırdı. Barlas ateşti. Ben suydum. Yanyana gelmemiz onun yok olmasıydı. Hayat bizi reddetmişti. Yan yana gelmemizi reddetmişti.


"Beni boş yere yorma. Derdim deniz efkarım derya. Kelimeler yandı yanıyor hala. Sende hiç ben kalmadıysa, Ömrümü al da git ama,"


Batu'yla sesimiz bu kısmında aynı anda yankılanmıştı. Aklımdan geçen düşünceye engel olamamıştım. Barlas'da artık hiç ben kalmamıştı. Artık ömrümü alıp gidebilirdi. Gönül rahatlığıyla gidebilirdi. Çünkü o beni unutmuştu. Artık onun için gökyüzünde Sirius değil sıradan bir yıldızdım. Işığım yalnızca kendimi aydınlatmaya yetiyordu. Bir zamanlar hayatını aydınlattığım adamın şimdi gölgesi bile olamıyordum.


"Beni boş yere yorma. Derdim deniz efkarım derya. Kelimeler yandı yanıyor hala. Sende hiç ben kalmadıysa. Ömrümü al da git, üstü kalsın..."


Bu kısmı yeniden birlikte söylemiştik. Ve geriye kalan diğer tüm kısımları... Arından bir kaç şarkıyı da peş peşe söyledikten sonra sahnemize ara vermiştik. Nefes almam zorlaşırken lavaboya gideceğimi söyleyerek sahneden inmiş boş koridora girmiştim. Lavaboya adımladığımda derin bir nefesi ciğerlerime doldurdum. Sahnede nefes almamış mıydım? Sanırım almamıştım. Belki de alamamıştım... Zordu. öyle zordu ki. Onsuzluk zordu, nefes almak zordu. Her şey her zamankinden daha zordu. Bir süre lavaboda soluklandıktan sonra yeniden boş koridora döndüm. Bir el beni duvarın arkasına çekene kadar yürümem sürmüştü. Dudaklarıma kapanan elle gözlerim kocaman olurken karşımdaki beden dudaklarını aralamıştı gözlerini gözlerimle buluştururken.


"Bağırma sakın. Ne halt ediyorsun sen? Dün okula gelmemişsin. Birine bir şey söyledin mi?"


Başımı iki yana salladığımda geniş elini dudaklarımdan ayırdı.


"H-Hayır söylemedim."


"Benim yüzümden mi gelmedin?"


"Ne-"


"Benim yüzümden mi gelmedin?!"


Sinirle bedenimi Barlas'ın bedeninden uzaklaştırdım. Kahretsin ki gözlerim doluyordu.


"Bana bağırma! Ne alakası var seninle? sadece dinlenmek istedim!"


"Demek öyle?"


"Evet!"


Barlas çenesini ovuşturduktan sonra yeniden gözlerim gözleriyle birleştirdi.


"Sakın Adel. O günden kimseye bahsetmeyeceksin."


Cevap bile vermeden önünden geçecekken eli sıkıca kolumu sardı.


"Adel-"


"Kimseye bahsetmeyeceğim Barlas. Ama sende kendini tehlikeye atmayacaksın. Yoksa herkese söylerim!"


Barlas yeniden kolumdan çekerek bedenimi duvara yasladı.


"Deli misin kızım sen? Sana ne benden!"


"Doğru ya! Bana ne senden! Git geber tamam mı? Git geber Barlas!"


Barlas'ın elinden kolumu kurtararak hızla sahneye adımladım ve dolmak üzere olan gözlerimi kırpıştırarak sahneye odaklanmaya çalıştım. Batu üzerimdeki farklılığı fark etse de bozuntuya vermeden şarkısına giriş taptı. Batu şarkısına giriş yaparken kafeden sinirle çıkan Barlas gözümden kaçmamıştı. Geceye şarkılarımızla devam ederken saatler sonra sahnemizi sonlandırmıştık. Selim'le konuşma fırsatımız olmasa da sık sık bakışlarıyla iletişime geçmişti sahnedeki bedenimle. Kabanımı üzerime giyerken Batu'ya döndüm.


"Batu, ben hava alacağım. Yürümeye ihtiyacım var."


"Bu saatte mi? Bende gelseydim-"


"Batu lütfen."


"Dikkat et Adel."


Başımı sallayarak gülümsedim ve çantamı omzuma takarak kafenin çıkışına ilerledim. Saat gece bire geliyordu ancak saati umursamaya niyetim yoktu. Yalnız kalmaya öyle çok ihtiyacım vardı ki.... Adımlarım sahile yönelirken bedenimi delip geçen rüzgarı umursamıyordum. Bazı ruhlar vardır. O ruhların bir araya gelmesi bir ateşi daha da köklendirir, bir karanlığı zindana çevirirdi. Yıldızları söndürür, güneşi küstürürdü. O iki ruh öyle imkansızdı ki bir aradayken ayrılmaları yaşamalarının bir şartıydı. Yaşamak için ayrı kalmaları gerekirdi. Biz o iki ruhtuk. Ayrı kalmaları gereken ayrı kalamayan. Bu hayat bizi bir noktada yeniden bir araya getirmişti. Ancak bu kez öyle bir noktadaydık ki birleşmemiz için önümüzde kilometreler yoktu, dünyalar vardı... Düşüncelerimin arasında sahile ulaşmış denizin kokusuyla ciğerlerimi doldurmuştum. Bir süre yürüdüm bu süreyi inanın bende bilmiyordum. Kendi kendime rahatlayıncaya kadar yürüyeceğimi söylemiştim ancak rahatlamakta bilmiyordum! Arkamdan duyduğum sesle adımlarımı hızlandırdım. İşte başlıyorduk!


"Şşt güzelim! Nereye bu saatte?"


Sarhoş bir adamdan fazlası değildi ancak etraf öyle ıssızdı ki korkmamak elde değildi!


"Baksana bana."


Kolumu tuttuğunda korkuyla tüm vücudumun titrediğini hissettim. Bu adam ne zaman gelmişti dibime kadar? Nefesi yüzüme çarptıkça alkolün yoğun kokusuyla midem ağzıma geliyordu.


"Bırak!"


Derken çantamı omzumdan atmış panikle geriliyordum.


"Yok öyle."


"Bırak diyorum sana bırak!"


Adam bana yaklaştıkça kendimi kurtarmaya çalışıyordum. Sonunda kolumu kurtardığımda denize bu kadar yakın olduğumuzu farkında bile değildim. Kolumu sertçe adamın elinden çektiğimde denize düşmem bir olmuştu. Ancak şu an biraz önceki halimden daha fena bir durumdaydım. Tabii denizin soğukluğundan bahsetmiyordum. Yüzme bilmemem gibi küçük bir pürüzle savaş veriyordum yalnızca. Çırpındım, o kadar çok çırpındım ki gücüm yetersiz kaldı. Denizin dibini boylamak üzereyken denizin dalgalandığını hissettim. Yoksa sarhoş adam mı atlamıştı? Onun beni kurtarmasındansa bu denizde boğularak ölmeyi yeğelerdim! Denize gittikçe batmayı sürdürürken Güçlü kollar tüm bedenimi sarmıştı. Gözlerimi açtığımda hala denizin içindeydik. Gözlerim bulanık suya rağmen onun gözlerini buldu. Onun denizin bile gölge düşüremediği yemyeşil gözlerini, çatık kaşlarını... Bir dakika bile sürmemişti beni su yüzüne çıkartması. bir öksürük krizine esir olan ciğerlerim nefesimi kesecek türdendi. Su yüzüne çıktığımızda bir kolu sıkıca belimi kavrarken diğer eliyle yüzüme yapışmış saçlarımı çekiyordu. Nefes nefese kalmıştı.


"İyi misin? Adel! Buradayım, geçti. Bana bak!"


Odaklanamıyordum yalnızca öksürüyordum. Diğer elini de belime yerleştirip tek hamlede beni yukarıya bıraktığında öksürmeye uzandığım zeminde devam ettim. Ardından yeniden yanıma ulaşmıştı. Islak saçları alnına dökülüyordu.


"İyi misin?"


Öksürmelerim yavaş yavaş sonlanırken başımı sallayarak doğruldum. Yüzümü elleri arasına alıp inceledikten sonra saçlarımı geriye attı.


"Saatten haberin var mı senin! Ne yapıyorsun burada? O koşarak giden şerefsiz dokundu mu sana?"


Başımı iki yana sallarken hala titremem sürüyordu.


"Donacaksın kalk şuradan."


Barlas kalkarak bedenime verdiği destekle beni de kaldırdı ve bedenimi ıslak bedenine yaslayıp ileriye doğru ilerlemeye başladı. Görünürde arabası yoktu. Titreyen dudaklarımı araladım zorlukla.


"N-Nereye gidiyoruz?"


"Bu halde bir yere gidemezsin. Şuradaki ev benim evim. Kendine gelince gidebilirsin."


Sahilin ilerisindeki iki katlı, ahşap evi gösteriyordu. Bakışlarımı zorlukla gözlerine çıkarttım.


"Neden yardım ediyorsun bana?"


"İyiliğe karşı iyilik."


Demişti. Buruk bir gülümseme geçti titreyen dudaklarımdan ve başımı salladım. Sessizce gösterdiği eve ilerlediğimizde içeriye hızla geçtik. Kimse yoktu.


"Üst kattaki duşu kullanabilirsin. Sana kuru kıyafetler çıkaracağım."


başımı sallayarak hala tir tir titreyen bedenimle merdivenlere yöneldim. Bir iki adımı bile zorlukla atmıştım. Bu titreme dinmek bilmiyordu! Bir anda yerden yükseldiğimde kendimi Barlas'ın ıslak bedenine yaslı buldum. Kollarım refleksle boynunu sarmıştı. Beni kucağına almıştı! Şaşkınlıktan dudaklarım aralandı.


"Uyuşuk."


Derken adımları merdivenleri biraz önceki hızımın iki katıyla çıkıyordu. Beni banyonun önünde indirerek dolaptan çıkarttığı havluyu yüzüme doğru fırlattı. Zar zor tuttuğumda kapıya yöneldi.


"Odaya kıyafetlerini bırakacağım."


Başımı salladığımda banyonun kapısını kapatarak dışarı çıktı. Bedenimi ıslak elbisemden kurtararak ılık suyun altına bıraktığımda yaşadıklarım bir film şeridi olup gözlerimden geçmeye başlamıştı. Denizde çırpınışlarım, Barlas'ın suya dalan bedeni. Belimi saran kolları, saçlarımı yüzümden çekmesi, buluşan gözlerimiz... On dakikada duşumu alıp çıktıktan sonra Barlas'ın verdiği- ah hayır! kafama attığı havluyu bedenime sarıp söylediği gibi bu kattaki tek odaya adımladım. Yatağın üzerinde katlı mavi bir kazak ve uzun, oldukça geniş gri bir eşofman duruyordu. İkisini de incelemem bittiğinde üzerime giyinerek kazağın yakalarını burnuma yaklaştırdım. O kokuyordu... Kokusu bir gökyüzü kadar özgür, bir deniz kadar sınırlıydı... Bir süre aynada Barlas'ın kıyafetlerinin içinde kaybolan bedenimi inceledikten sonra istemsizce gülümseyerek odadan ayrılıp merdivenlere adımladım. Gözlerim şöminenin kenarındaki Barlas'ı buldu. Üzerini değiştirmişti. Elinde dumanı tüten ve kahve olduğunu düşündüğüm bir kupayla oturuyor yanan şömine ateşini izliyordu. Ayak seslerimle bakışları yüzümü bulurken bedenimi inceleyerek yeniden önüne döndü. Artık gitme zamanıydı. İyiydim ve kalmam için bir sebep yoktu.


"Ben artık gitsem iyi olacak-"


"Şunu iç sonra gidersin."


Şöminenin yanındaki sehpada dumanı tüten kupayı yeni fark ediyordum. Kupayı yan taraftaki koltuğa doğru ittirdiğinde başımı sallayarak koltuğa ilerledim. Evi oldukça güzeldi. Şöminenin üstünde cam vardı. Cam sahile bakıyordu. Koltuklar çapraz olarak şömineye doğru duruyorlardı. Koltukların ortasında kısa bir sehpa vardı. Koltuğa bedenimi bırakarak sıcak kupayı elime aldım.


"Çantanı yerde buldum. Eksik var mı kontrol et istersen."


Gözlerim Barlas'ın gösterdiği yöne kayarken yerdeki çantamı gördüm ve başımı salladım. Doğru ya kaçarken panikle çantamı atmıştım! Ancak denizden çıktığımda öyle kötüydüm ki Barlas'ın çantamı aldığını bile fark edememiştim.


"Teşekkür ederim."


Cevap vermek yerine sıcak kahvesini dudaklarıyla buluşturdu.


"Bu ev senin mi?"


Başını salladı.


"Ama zaten senin bir evin var..."


"Burası tamamen benim. Yalnızca benim. Ve kimse bilmiyor, gece gezmelerine heves edip başını derde sokan yaramaz bir kız dışında."


Yalnızca benim demişti ve kimsenin bilmediğini söylemişti. Artık bende biliyordum... Mutlulukla kahkaha atmak istesem de dudaklarımı birbirine bastırdım. Aramızda bir sessizlik meydana gelirken Çalan telefonum sessizliğimizi bozmuştu çantamı yerden alarak telefonumu içinden çıkarttım. telefonumun ekranını buldu bakışlarım. Batu arıyordu. yerimden kalkmadan telefonu açıp kulağıma götürdüm.


"Alo-"


"Neredesin kızım sen? Kanser edersin sen adamı, kanser!"


"Of Batu bir susarsan cevap vereceğim!"


"Ne cevap vereceksin? Saat sabahın altısı kızım altısı!"


"O kadar oldu mu ya?"


Barlas dikkatle beni izliyordu kahvesini dudaklarıyla buluştururken.


"Adel sinilerimi bozma! Görkem'de korktu zaten neyse ki sonunda uyuya kaldı."


"Batu gelince anlatsam. İyiyim ben. Görkem'e işim olduğunu söyle yarın gidecek zaten korkmasın. Ablan gelecekmiş birkaç saat sonra de."


"Adel çıldırtırsın sen insanı. İki saate direk bize uçuyorsun. Yoksa neredeysen seni bulur kafanı uçururum."


"Tamam Batuş tamam!"


Telefonu kapatarak yeniden çantama koydum.


"Sevgilin mi?"


Barlas'ın sorusuyla şaşkınlıkla kahkaha atmıştım. Şu an yüzüne karşı o senin en yakın arkadaşın geri zekâlı diye haykırmak istesem de başımı iki yana sallayarak sıcak kahvemden bir yudum aldım.


"Abim sayılır."


Demiştim sayılmazdı oysaki. O benim abimdi, kardeşimdi, dostumdu her şeyimdi..


"Kendini iyi hissedene kadar kalabilirsin."


Gülümsedim. Kahvemden koca bir yudum aldığım sırada çantamın içinden yükselen bildirim sesiyle bakışlarım yeniden telefonumu buldu. Elime alarak WhatsApp'a girdim. Mesaj Elif'ten gelmişti. Bu saatte uyanık olmasına şaşırırken kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Mesaja girdiğimde zaten çatık olan kaşlarım daha da çatıldı. Beklediğim bir mesajı hiç beklemediğim bir anda, beklemediğim birinin yanında almıştım. Mesajı okuduktan hemen sonra gözlerim Barlas'ın yeşillerinde takılı kaldı.


"Adel, kuzum kusura bakma saat geç oldu ama bilmen gerektiğini düşündüm. Testin sonucu... Belli oldu. Zarfı senin açman daha doğru olacaktır. Bugün görüşebilir miyiz?"


BÖLÜM SONU

Loading...
0%