Yeni Üyelik
59.
Bölüm

Kayip Gezegn 12. Bölüm: Her Şeye Yeni̇den

@peteichor_

"Benden aldıkları, almaya çalıştıkları hayatımı belkide misliyle geriye alacaktım. Öyle bir geriye alacaktım ki benden hayatımı almak isteyenler yeni hayatımın önünde saygıyla eğileceklerdi."


KAYIP GEZEGN 12. BÖLÜM: HER ŞEYE YENİDEN


Gözlerimi camdan sızan kısık güneş ışığıyla aralamıştım. Kış güneşi hafif Aralık perdenin arasından sızarak gözlerime ulaşıyordu. Yerimden doğrulurken kollarımı iki yana açarak esnemekle meşguldüm. Yatağa tamamen veda ettikten hemen sonra dünün yorgunluğunu atmak İçin can atan bedenimi ılık bir suyun altına bıraktım. Yaklaşık on beş dakikalık bir duşun ardından bedenimi beyaz geniş havluya sararak odaya geri döndüm. Önce bir alışveriş merkezine gidip banka hesabımdaki birikimimi kullanarak üzerime giyebileceğim kıyafetler almalıydım. Barlas'ın üzerime çuval gibi olup yok olmamı sağlayan kıyafetleriyle daha fazla yaşayabileceğimi hiç sanmıyordum. Üzerime bulduğum en ideal kıyafetleri geçirerek saçlarımı havluya sardım ve mutfağa gitmek üzere merdivenlere adımladım. İlk işim Sirius'la ilgilenmek, ona koca bir kase mama ve su vermek olmuştu. Daha sonra kendi mideme de sıra gelmişti tabii. Dünkü yediğim yemeklerin ağırlığını hissettiğimden yemek yemeği reddederek kahve yapmayı tercih etmiştim. İki bardaklık filtre kahveyi demlenmeye bırakırken iki gündür pek bakmadığım telefonumu elime aldım. Batu'dan bir kaç mesaj vardı, hepsi bu.


Batuş: Güzelim iyisin değil mi? Beş gün sonra yanındayım!


Batış: neredesin kızım ya?


Batuş: oho! Hemen unutulduk.


Batuş: Adel neredesin?


Batu'nun daha fazla merak etmesini istemediğimde klavyede parmaklarım hızla hareket etmeye başladı.


Adel: merak etme Batu! İyiyim sorun yok... Geldiğinde konuşuruz olur mu?


Batuş: Bir şey olmadığına emin misin?


Anında gelen cevapla hafifçe gülümsedim.


Adel: kesinlikle! Keyfinize bakın.


Batuş: En kısa zamanda yanındayım maviş ona göre! Hadi kendine iyi bak.


Adel: sende kendine iyi bak Batuş! Sadece kendine değil Bahar ve Güneş'e de iyi bak


Batuş: Emrin olur maviş kız.


Şu an Batu'nun daha iyi hissettiğini maviş kelimesine kız eklediğinden anlayabiliyordum. Mutluluğunu bazen yere göğe sığdıramadığında maviş demekle kalmaz maviş kız olarak düzeltirdi. Gülümseyerek telefonu yeniden masaya bırakıp demlenen filtre kahvemi kırmızı kupaya doldurdum ve yeniden masaya oturdum. Filtre kahvemi yudumlarken bir yandan da düşüncelerimle ağır bir savaş veriyordum. Bugün önce alışveriş yapacak ardından arabamı satışa koyacak ve birde taşınabileceğim bir ev bakacaktım. Eski evimi andıran kirasıyla zorlamayacak tatlı bir ev işimi görürdü. Zor olan her şey imkansızlaşma yolunda emin adımlarla ilerliyordu. Tek derdim Barlas'ın hafızası ve kendimi hatırlatmakken üzerine bir de evimin yanması derdime dert katmaktan başka bir işe yaramamıştı. Özleyecektim... Bahçesinde sabaha kadar yıldızları seyrettiğim, Batu'yla teen Woolf geceleri yaptığım, Sirius'la bıkmadan oynadığım, yeni hayatımı kurma umudum olan o evi özleyecektim. Ama evi ev yapan bendim değil mi? Oyunlar oynadığım gri tüylü kedimdi. Film geceleri yaptığım arkadaşımdı... Evi ev yapan dört duvar değil içindekilerdi, hatırlardı... Yıldızlar eminim ki yeni evimin bahçesinden de aynen öyle görünecekti. Belki de daha güzel bakacaktım yeni evimin bahçesinden gökyüzüne. Ve eminim ki güzel bakışlarım gökyüzünü parıl parıl parlatmaya yetecekti. Bir şeyi sevdiğinizde her zamankinden daha güzel olurdu ne de olsa... Kahvemin son yudumunu da mideme indirerek Sirius'a bir kaç öpücük bıraktıktan sonra kapının oradaki çantamı ve bulduğum bir ceketi alarak evden ayrıldım. Umarım geldiğimde Barlas evde olurdu çünkü anahtarım maalesef ki yoktu! İnternetten bulduğum yakın konumdaki taksi durağından çağırdığım taksimin gelmesini beklerken gözlerim ilerideki denizde oyalandı. Bir kaç gün önce neredeyse içine gömüleceğim denizde...


Denize gittikçe batmayı sürdürürken Güçlü kollar tüm bedenimi sarmıştı. Gözlerimi açtığımda hala denizin içindeydik. Gözlerim bulanık suya rağmen onun gözlerini buldu. Onun denizin bile gölge düşüremediği yemyeşil gözlerini, çatık kaşlarını... Bir dakika bile sürmemişti beni su yüzüne çıkartması. bir öksürük krizine esir olan ciğerlerim nefesimi kesecek türdendi. Su yüzüne çıktığımızda bir kolu sıkıca belimi kavrarken diğer eliyle yüzüme yapışmış saçlarımı çekiyordu. Nefes nefese kalmıştı.


"İyi misin? Adel! Buradayım, geçti. Bana bak!"


Odaklanamıyordum yalnızca öksürüyordum. Diğer elini de belime yerleştirip tek hamlede beni yukarıya bıraktığında öksürmeye uzandığım zeminde devam ettim.


Zihnime dolan anılardan önümdeki taksiyle sıyrılmıştım. Takside ki adam beklentiyle bana bakıyordu. Hafifçe tebessüm ederek taksinin arka koltuğuna bedenimi hızla bıraktım. Ve ona konumdan baktığım buraya oldukça yakın olan Alışveriş merkezine gitmek istediğimi söyledim. Şimdi ise radyoda çalan kısık sesli müzikle çokta uzun sayılmayan yolun bitmesini bekliyordum. Batu gittiğinden beri kendimi oldukça yalnız hissediyordum. Tam şimdi çaresizlikten ölecek gibiydim. Barlas vardı ancak benim Barlas'ın bedenine değil ruhuna ihtiyacım vardı. Eski Barlas'a ihtiyacım vardı... Onu özlemiştim. Şimdi saçlarımı okşayıp 'halledeceğiz öğretmen hanım...' diyebilirdi şefkatli sesiyle. Yada 'dünyanın en güzel yıldızları yeni evinin bahçesinden görünecek. Birlikte izleyeceğiz...' diyebilirdi. Olmadı... Yalnızca tanımadığı bir kadına evini açan, merhamet eden belki... Belki de acıyan öylesine bir adamdı yanımdaki. Barlas Korhan değildi... benim Barlas Korhan'ım değildi.


"Hanımefendi geldik."


Taksicinin sesiyle dalgınlıkla başımı salladım. Taksimetrede yazan ücreti ödedikten hemen sonra taksiden inip önünde durduğum alışveriş merkezine baktım. Çok büyük değildi ancak kıyafetlerimi almam İçin gayet yeterli büyüklükteydi. Derin bir nefesi ciğerlerime bağışladıktan hemen sonra gözlerimi uzunca kapattım. 'Sen ne zorluklar atlattın, ne kayıplar verdin, ne kavuşmalara tanıklık ettin. Sen çok düştün. dizlerini kanatmadın sen dizlerini paramparça ettin. Ama bak şimdi dimdik ayaktasın. Şimdi seni düşürmek değil yok etmek istediler. Seni bir yangınla yıktılar. İşte şimdi o yıkık dökük hayatını eskisinden daha sağlam toparlayacaksın. Sen dizlerini kendi başına saracak yıkılan hayatını kendin inşa edeceksin. Çünkü sen Adel Rana Arın'sın Sen yanmak için değil yakmak için doğmuşsun. Ve şimdi başlama vaktiydi. Her şeye yeniden...' Tam şu an iç sesim sahneyi terk etmiş mikrofonu ellerim arasına tutuşturmuştu. O mikrofonu elime aldım ve onlara döndüm. Kimlere mi? Hayatımı yıkıp darmaduman eden o topluluğa....


***


Dört saat içinde alışveriş merkezinin içindeki tüm mağazaları teker teker gezerek bir kaç pantolon, bir kaç kazak, iki çift ayakkabı, bir kaban ve bir şişme mont alarak alışverişimi tamamladım. Şimdi ise önümdeki hamburgeri dudaklarımla buluşturuyordum. Sabah kahvaltı etmememin cezasını açlıkla çekmiştim! Bir an İçin başımı hamburgerden kaldırdığımda alışveriş merkezinin korkuluklarına yaslanmış bir silüet gözüme takılmıştı. Tanıdık birine benziyordu ancak... Bu... Başımı iki yana sallayarak daha dikkatli baktığımda önümdeki bu silüetin Uraz'a benzediğini fark etmiştim... Ama olmazdı... O gitmişti. Onu beş senedir hiç bir şekilde görmüyordum. Çatık kaşlarla ayağa kalkarak yediğim hamburgerin ücretini ödedim ve aceleyle poşetlerimi toparlayıp restorandan çıktım. Etrafıma baktığımda bir az önce gördüğüm silüetin kaybolduğunu fark ettim. Yanlış görmüş olabilir miydim? Gözlerim beni bu kadar yanıltmış olabilir miydi? Belki de yalnızca benzetmiştim... Ya da sahiden kafayı üşütmüştüm! Sanırım gerçekten deliriyordum! Elimdeki poşetlerle kendime söverek alışveriş merkezinden ayrıldım ve evime gitmek üzere yeniden taksite bindim.


Evime... Yanmış, yıkılmış evime... Ve şu an gözlerim yıkık dökük evimin üzerinde geziyordu. Dolu dolulardı ancak gözlerimde fazladan akacak yaş kalmamıştı... Ayaklarımla külleri ezerek eve yaklaştım. Çatır çatır sesler ayaklarımın altında yankılanıyordu. Bir kaç adım sonra ayaklarımın altında parçalanan bir külden çok bir camı andırıyordu. Ayağımı bastığım zeminden kaldırarak üzerindeki bir kaç külü geriye ittirdim ve ayağımın altında parçalanan çerçeveyi elime aldım. Batu'nun Barlas'la yıldızları izlediğim gün çekmiş olduğu fotoğraftı bu... Her şey kül olurken o yalnızca paramparça ve is içinde kalmıştı ama yanmamıştı. Temiz bir çerçeveye konulduğunda eskisinden bile daha güzel duracaktı... Tıpkı bizim gibi... bizde yanmıştık ama kül olmamıştık. Şimdi ise başka bir hayata konulmuştuk. Belki de eskisinden daha sağlam olacağımızdan habersizdik. Paramparça çerçeveyi göğsüme bastırarak bahçe kapısına adımladım. Arabama ulaştığımda bir elim titrekçe arabamın çevresinde gezdi. İçim titriyordu. Canım yanıyordu ama mecburdum. Çerçeveyi arka koltuğa bıraktığım poşetlerin arasına koyarak arabamın bir kaç fotoğrafını çektim. Gözümden yalnızca bir kaç damla yaş dökülmüştü... Arabama bindiğimde çektiğim fotoğrafları makul bir fiyatla bir kaç siteye koyarak Barlas'ın evine dönmek üzere yola çıktım. Sanırım son defa ulaşıyordu radyodaki tanıdık şarkı kulaklarıma... Bende iyice açtım sesini. Doya doya dinledim. Ve daha sonra dudaklarımı aralayarak yüksek müzik sesine sesimin karışmasına izin verdim.


"Beni kendi yoluna çağırma. Benim yolum başka. Gittiğim yer başka. Yokuşlarım başka Karanlıkta yanabilirim. Boşlukta durabilirim. Düşmem ben! Kanatlarım var ruhumda. Geldiğim gibi gidebilirim. Aşktan vazgeçebilirim. Zincir yok ki benim boynumda..."


Yüksek sesle müziğin son kısmına eşlik ettim. Bir yandan da sonuna kadar açtığım camdan içeriye sızan rüzgarı sevgiyle ciğerlerime dolduruyordum. Bu arabada son huzurlu dakikalarım diye geçirdim içimden. Söylediğim, dinlediğim son şarkı... Barlas'ın evinin yanındaki kalabalık gözüme çarptığında arabamı yavaşça sağa çektim. Kalabalık Barlas'ın evinin tam yanındaki evin kapısındaydı. Barlas'la ortak bir bahçe kullansalar da daha küçük bir evdi ve ben bu evi ilk defa bu kadar inceleyebilmiştim. Gözlerim evin üzerinde oyalanırken bir adamın ön camlardan birinin üzerine koca bir KİRALIK yazısı astığını fark ettim. Arabadan hızla inip eşyalarını evin önündeki büyük kamyona taşıyan ailenin yanına ilerledim.


"Merhaba!"


Dediğimde kızıl saçlı, orta yaşlı olan kadın gülümseyerek başını salladı. Yeniden dudaklarımı araladım bu kez oldukça heyecanlıydım.


"Bu ev... Kiralık mı? Yani ev sahibi kimdi?"


"Evin sahibi biziz. Neden sordunuz?"


Bir kez daha eve döndüm. Hayatımda yakaladığım en şanslı andı bu an!


"Bence o yazıyı hemen kaldıralım! Yani... Evinizi ben tutmak istiyorum."


Kamyonun içine eşya yerleştiren kızıl saçlı kadının yaşlarındaki adam ve kızıl saçlı kadın birbirlerine döndükten hemen sonra ciddiyetle bana döndüler.


"Önce baksaydınız?"


Evi kast ediyordu.


"İnanın hiç gerek yok! Evim yandı ve bir eve ihtiyacım var..."


"Pekala öyleyse önce bir konuşalım. Gelin böyle."


Kadın eliyle evi gösterdiğinde beklemeden hızlıca eve doğru adımladım. Adının Yeşim olduğunu öğrendiğim kızıl saçlı kadın ve eşi Selçuk beyle bir saati aşkın bir konuşmanın ardından sonunda el sıkışabilmiştik. Eşinin yani Selçuk beyin işi gereği taşınmaları gerektiğini ve o yüzden çok sevdiği evlerini kiralamaya karar verdiklerini söylemişlerdi. En geç bir kaç gün içinde tüm işlemleri halledeceğimizi ve taşınabileceğimi netleştirmiştik. O günden sonra zaman hiç olmadığı kadar hızlı geçti. Barlas dört gün boyunca bir kez bile uğramadı. Yalnızca kapının önündeki paspasın altında anahtarı bulabileceğimi söyleyen kısa bir mesaj attı. Ben ise Barlas'la ilgilenemeyecek kadar yorgundum. Önce arabamı içim acıya acıya satmıştım... Ardından evin işlemlerini hallederek iki gün boyunca evim için eşya bakmıştım. Arabamı sattığım paranın çoğu gitmiş olsa da evim harika görünüyordu! Salon için köşe krem bir koltuk almış üzerine renk renk, desen desen yastıklar dizmiştim. Salonun köşesine beş raflı bir kitaplık ve kitaplığın yanına beyaz televizyon ünitesi, teen wolf izleyebileceğim kadar konforlu bir televizyon almıştım. Koltukların arasında ise ahşap bir orta sehpa duruyordu. Birde Salon, odam ve mutfak için bir kaç halı... Odamı da gayet sade doldurmuştum. Bir yatak, dolap ve bir makyaj masası... Hepsi buydu. Mutfağı ise bir masa ve işime yarayabileceğini düşündüğüm mutfak araç gereçleriyle doldurmuştum. Evim şimdilik oturmuş gibiydi. Tabii eksikler yok değildi ancak dört gün içinde çıkartabileceğim kadar mükemmel bir iş çıkartmıştım. Barlas'a hiç bir şeyden bahsetmediğimden içimdeki açıklama yapma dürtüsüyle onu çağırmıştım. Buradaki son saatlerimdi. Barlas'la konuştuktan sonra yan taraftaki evime geçebilecektim! Çalan kapıyla düşüncelerimden sıyrılarak kapıya ilerledim. Gelen Barlas olmalıydı... Kapıyı açtığımda gördüğüm gözler bir dakika içinde haklı olduğumu ortaya çıkartmıştı.


"Hoş geldin!"


Barlas başıyla selam vererek eve adımladı.


"Bir sorun mu var?"


"Hayır! Kesinlikle bir sorun yok. Otursana."


Elimle şöminenin yanındaki koltuğu işaret ettim. O tekli koltuğa bedenini bırakırken beklemeden çaprazındaki koltuğa bedenimi bıraktım.


"Ben gidiyorum."


Dedim birden. Nasıl başlayacağımı bilemezken bir anda dudaklarımdan dökülmüştü.


"Anlamadım? Nereye?"


İşte beklediğim soru! Dudaklarımdan yayılan kocaman gülümsemeyle elimi yana doğru uzattım salonun ön camı sahile bakarken yanlardaki küçük camlardan biri benim yeni evime bakıyordu. Elimin gösterdiği yöne bakarken kaşları çatıktı.


"İşte oraya gidiyorum!"


Kaşları gevşerken bu kez havalandı.


"Ne demek istiyorsun?"


"Diyorum ki artık komşuyuz! Yani kısmen... Buraya geldiğin zamanlarda komşu sayılabiliriz... Komşuların bir kaç gün önce taşındı. Ve bende o evi tuttum! Artık bir arabam yok ama olsun... Gezmek ister misin? Yani evimi-"


"Yalnızca dört gündür görüşmüyoruz. Ne ara yaptın bunları?"


Gururlu bir tebessüm dudaklarımı kaplarken ayağa kalktım.


"Beni hafife almamalısın."


Derken göz kırptım. Ve sonra yüzümdeki ifade gururdan arınıp çocuksu bir mutluluğa büründü. O an ne yaptığımı farkında bile olmadan Barlas'ın elini ellerim arasına alarak çekiştirmeye başladım. Tabii o izin verdiği kadar çekiştirebiliyordum çünkü oldukça ağırdı!


"Gel hadi görmen gerek!"


Barlas nefesini dışarı vererek adımlarıma uyum sağladı ve anahtarı alarak hızla onun evinden benim yeni evime geçtik. Yalnızca bahçede attığımız iki adım onun evinden benim evime geçmek için yeterli olmuştu. Kapıyı açar açmaz ferah aydınlık bir görüntü gözlerimizi karşıladı. Ellerimi iki yana açarken kocaman bir gülümseme yer alıyordu dudaklarımda.


"Nasıl olmuş? Güzel değil mi?"


Barlas öyle şaşkınca inceliyordu ki evi... Yavaş adımlarla tüm evi gezdikten sonra onun evinin camına bakan camın önünde durduk.


"Yalan söylemeyeceğim. Bu kadarını..."


"Beklemiyordun! Kesinlikle bende beklemiyordum. Emin ol ki tek başıma hiç kolay olmadı.. Tabii okuldan izin almam da gerekti. Of her neyse! Teşekkür kahvesi için kalıyorsun! Hadi sen otur ben hemen geliyorum."


Enerjim karşısında yalnızca başını sallayarak koltuğa bedenini bıraktı. Mutfağa girdiğimde hızla filtre kahve demleyip çıkarttığım iki kupaya boşalttım. Geri döndüğümde Barlas'ı hala şaşkınca evi incelerken buldum. Elimdeki kupalardan birini ona uzatırken dudaklarımı araladım.


"Sen anlaşılan beni epey hafife almışsın!"


"Her dakika ölümle burun buruna gelen bir kadının dört günü tehlikesiz atlatıp üstüne üslük tek başına bir ev kuracağını beklemediğim için bana kızamazsın değil mi?"


Kendimi tutamayarak sesli bir kahkaha attım.


"Pekala haklısın sanırım! Ama sana şunu söyleyebilirim ki..."


Sır verecekmiş gibi kulağına doğru yaklaşıp fısıltımın ona ulaşmasını bekledim.


"Dört gündür bir kere bile ölümle karşılaşmadım."


Fısıltımın ona ulaşması beklendik bir şeydi ancak fısıltım karşısında kahkaha atması oldukça beklenmedik bir şeydi.


"Oha! Sen gülebiliyormuşsun. Hem de kahkaha atmalı!"


"Gülebiliyormuşum."


Demekle yetindi. Kahvesinden koca bir yudum aldıktan sonra üzerindeki ceketi çıkartarak koltuğun kenarına bıraktı. Aramızda bir sessizlik oluşacakken çalan telefonumla bakışlarım cebimi buldu. Tabii ya arayan kesinlikle Batu'ydu..


"Alo?"


Korkarak çıkmıştı sesim çünkü neredeyse iki gündür bir dakikamı bile telefonuma ayıramıyordum.


"Adel bu ne?"


"N-Ne ne?"


"Neredesin sen!"


"Bağırma Batu... Konum atıyorum yanıma gel."


Telefonu yüzüme kapattığında Barlas çatık kaşlarla hareketlerimi takip ediyordu. Batu'ya konum atarak telefonum yeniden cebimle buluşturdum. Batu evimi görmüş olmalıydı... Paramparça olan evimi... Tabii ya bugün döneceklerdi. Nasıl unuturum! Batu ne kadar merak ettiyse gecenin ikisinde evime kadar gelmişti ve karşısında... Ah berbat bir insanım!


"Sorun ne?"


Barlas'ın sesiyle hafifçe tebessüm ettim. Şu an ki stresim bu kadarına izin veriyordu.


"Hiç... Batu yani işte en yakın arkadaşım kardeşimde denebilir-"


"Bahsetmiştin. Ne olmuş ona?"


Omuz silkerek geriye yaslandım.


"Ailesi ile İstanbul'a gitmişti o yüzden olanları anlatamadım. Sanırım evi öyle gördü ve... Telaşlandı işte."


Barlas başını sallarken kahvesini yudumlamaya devam ediyordu. Yaklaşık on beş dakika sonra kapı setçe çalındığında hızla ayağa kalkıp koşturarak kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda karşılaştığım görüntü soğuk havaya rağmen saçları terden alnına dökülmüş panik içindeki Batu olmuştu. Beni kolları arasına alıp sıkıca sararken bir yandan da söylenip duruyordu.


"Adel! Neredesin kızım sen? Bana nasıl söylemezsin ya! Sordum değil mi sana bir şey oldu mu diye sordum-"


"Ben artık gideyim."


Diyerek araya giren Barlas Batu'nun sesini bıçak gibi kesmişti.


"Bar-"


Diyen Batu'yu kuvvetli öksürüklerim ve kocaman olmuş gözlerimle ancak susturabilmiştim.


"Yani... Sen kimsiniz?"


Bir elimin avucuyla alnıma vururken bir yandan da gözlerimi deviriyordum. Bir an için Batu'nun kurabileceği en mantıklı cümle bu muydu diye düşünmeden edemedim.


"Barlas."


Barlas Batu'ya elini uzattığında Batu'nun titrediğini hissetmiştim. Barlas'ın elinin daha fazla havada asılı kalmasını istemediğimden Batu'nun koluna hafifçe dirseğimi geçirdim. Batu sanki yeni kendine geliyormuş gibi silkelenerek Barlas'ın eline elini uzatarak ellerini birleştirdi. Birleşmiş ellerine bakarken gözlerim dolmak üzereydi ve Batu'nun da aynı olduğuna emin gibiydim.


"Batuhan..."


Demekle yetindi. Barlas başını memnun olduğunu belirtecek bir şekilde salladıktan hemen sonra Batu'nun elinden elini ayırarak aralık duran kapıya yöneldi.


"Görüşürüz."


Diyerek dışarıya adımladığında kapıyı kapatmadan hemen önce


"Görüşürüz."


Demekle yetinmiştim. Barlas'la saatlerce oturmak istesem de şu anda açıklama yapmam gereken kızgın, endişeli bir arkadaşım vardı. Batu'yla sessizce salona ulaştığımızda hala Barlas'ı yanımda görmesinin şokunu yaşadığına emindim.


"Burası neresi Adel? Yoksa..."


Elimle oturması için koltuğu işaret ettim.


"Her şeyi anlatacağım tamam mı? Otu hadi."


Batu üzerindeki ceketi gelişi güzel bırakarak oturmuştu gösterdiğim yer. O oturur oturmaz Bedenimi yanına bırakıp uzun soluklu konuşmam için ihtiyaç duyduğum kadar nefesi ciğerlerimde ağırladım. Ve dudaklarımı usulca araladım... Dudaklarımdan dökülen her bir kelime Batu'da bir şokm etkisi yaratırken neredeyse konuşmam boyunca şaşkınlıktan aralanmış olan dudakları kapanmamıştı. En sonunda konuşmamı bitirip arkama yaslandım.


"Abi şaka mı tüm bunlar? Bir hafta yoktum bir! başına gelmeyen kalmamış kızım ne yaptın yokluğumda küçük Emrah'la yer mi değiştin! Burası senin yani... İnanamıyorum ya! Arabanı da satmışsın... Ben ne güne duruyorum kızım hallederdik bir şekil."


Omuz silktim.


"Hallettim işte Batu!"


"Of Adel of! Neyse bak iki gün sonra kafede yılbaşı partisi veriyoruz. Yılbaşından bir kaç gün önce olsun diye düşündüm. Bahar İstanbul'dan dönmedi Aslı ablayla bir kaç gün daha dolaşmak istediler. Yani bu durumda Barlas kafeye geldiğinde zorluk çekmeyeceğiz. Onu tanıyan yalnızca biz olacağız."


"Zaman ne kadar hızlı geçmiş! Gerçekten yılbaşına beş gün kalmış! O kadar yoruldum ki geçen zamanı bile anlayamadım düşünebiliyor musun?"


Batu'nun gözleri kocaman olmuştu.


"Manyak mısın kızım? Senin şu yaşadıklarının birini yaşasam yorgunluktan bir hafta yataktan çıkmazdım resmen!"


Başımı sallarken gülümsüyordum. Batu haklıydı, iyi bir iş çıkartmıştım!


"Haklısın valla! Neyse hallettim Ya... Hadi yeni evimin ilk teen Woolf gecesini gerçekleştirelim."


Dediğimde Batu başını 'sen iflah olmazsın' dercesine iki yana salladı.


"Köy yanarken-"


"Batu!"


"Şaka! İyi tamam bunca derdimizin arasında tabii oturup yapacaklarımızı konuşmayacağız. Teen Woolf izlemek varken dertlerimiz işine bakarsın."


Başımı sallarken ayağa kalktım.


"Kesinlikle! Dizi açma işi sende Mısır işi bende."


"Anlaştık maviş."


Enerjim asla eksilmezken hızla mutfağa adımladım. Önce patlaması İçin bir miktar mısırı tencereye, yağın içine bıraktım ve kapağını kapatarak geniş bir tepsi çıkarttım. Tepsinin içine iki büyük kase, iki bardak ve çekmecemdeki abur cubur zulamdan iki brownie çıkarttım. Artık yalnızca mısırların patlamasını beklemek kalmıştı. Gözlerimi yavaş yavaş patlayan mısırlara sabitledim. Barlas artık bir adım uzağımdaydı. Yalnızca yan evimdeydi. Bu eve her zaman gelmese de geldiğinde bir adım uzağımda olacaktı. Barlas'la yakın olma düşüncesi bile dudaklarıma bir tebessüm yerleştirmişti. Benden aldıkları, almaya çalıştıkları hayatımı belkide misliyle geriye alacaktım. Öyle bir geriye alacaktım ki benden hayatımı almak isteyenler yeni hayatımın önünde saygıyla eğileceklerdi.


"Adel! Açtım diziyi!"


Batu'nun bağırışıyla mısırların patladığını fark ederek hızla ocağın altını kapattım.


"Geliyorum!"


Diye seslenirken bir yandan da mısırları kaselere boşaltmakla meşguldüm. Her şey hazır olduğunda ayaklarıma dolanan Sirius eşliğinde salona adımlamıştım. Tepsiyi sehpaya bırakıp Batu'nun yanına oturduğumda Teen Woolf gecemiz başlamış olmuştu....


Tıka basa yediğimiz, bölümlerce dizi izlediğimiz, Nutella kaşıkladığımız saatlerin sonunda Batu evine gitmek istediğini, duş alıp dinlenmek istediğini söylemişti. Şimdi ise bir elim kapıda Batu'yu yolcu ediyordum.


"Yine gel tamam mı?"


"Tabii kızım artık yeni bir evimiz var gelmez miyim?"


'Evimiz' dediğinde gururla gülümseyerek başımı salladım.


"Aferin! Hadi git güzelce dinlen görüşürüz Batuş!"


Batu elini sallayarak arka arkaya adım atmaya başladı.


"Görüşürüz Maviş kız."


Dedikten sonra adımlarını hızlandırıp bahçeden ayrıldı. Ardından kapıyı kapattığımda Sirius'un mırıltılarıyla gözlerim Sirius'u buldu. Acıkmış olabileceği düşüncesiyle mutfağa adımladım. Her zaman ki gibi büyük iki kase mama ve suyu Sirius'un önüne bırakarak başına kuş kadar hafif bir öpücük bıraktım. Televizyonda durdurulmuş diziyi kapatarak müzik açmak üzere elimi kumandanın üzerinde gezdirdim. Çok geçmeden oldukça sevdiğim o şarkı tüm melodisiyle yankılanmaya başladı.


"Bıktım seni hatırlatan anılarımdan. Bana kalan arsız rüyalardan. Belki sonu hazırlayan gelgitlerindi. Başaramadım, hikâyem bitti."


Adımlarımı Barlas'ın evine bakan cama çevirdiğimde yavaşça bir parmağımla perdeyi çekiştirdim. Oradaydı... Camın önünde elindeki kupayı dudaklarına götürüyordu. Tek eli cebinde gözleri camımdaydı. Benim camımda...


"Belki başka bir adam (belki başka), hatıranı hiç sormayan. Yüreğimdeki seni bir görsen, ah Canım nasıl yanıyor, içim içim eriyor

Sandığın gibi değil, geçmiyor..."


Şarkı kulaklarıma dolmaya devam ederken beni fark etmesiyle perdeyi yavaşça tamamen açıp omzumu duvara yasladım. Artık göz gözeydik. Yeşil ormanlar Denizlerle birleşmişti... tutsak denizlerle... Gözlerime derin derin bakıyordu.


"Büyükse büyük, değilse lafügüzaf. Çıtır çıtır yanmış zaman. Geri dönmez mi hiç o an Derinse derin, değilse lafügüzaf. Ne var ne yok benden çalan. Çirkin mi çirkin o zaman. Of-Oh-oh-oh-oh-oh-of-Oh-oh-of-Oh-oh-oh-oh-oh-of"


Şarkı devam ediyordu. Benim gözlerim Barlas'ın gözlerinde kalmaya devam ediyordu. Hiç bir şey konuşmuyorduk. Birbirimizi camdan görmemiz ikimizinde gözünde bir şaşkınlık yaratmamıştı. Yalnızca bakıyordu. O bakıyordu ben bakıyordum. O denizlerin en dibinde yüzüyor ben koyu yeşil ormanlarda yolumu arıyordum. Bu böyle devam etti. Taki kapım çalana kadar. Gülümseyerek geri çekildim. Adımlarımı kapıya yönelttiğimde aklımda yalnızca Batu'nun bir eşyasını unutmuş olması ihtimali vardı. Bu ihtimal kapıyı açıncaya dek devam etti. Bu ihtimali yerle bir eden karşımda gördüğüm kıpkırmızı olmuş gözleriyle dağılmış saçlarıyla ve oldukça öfkeli yüzüyle açtığım kapının arından gözlerime bakan kadın olmuştu. O kadın... Karşımdaki kadın Yelda'ydı....


BÖLÜM SONU


Loading...
0%