Yeni Üyelik
16.
Bölüm

13. Bölüm: Gençlik Baharı

@petekayla

10 Mayıs 2006

"Beşinci sorunun cevabı B."

"Ne?" diyerek bir an boş bulundu Feyza gözlerini yanında oturan Sarp'a çevirdiğinde hocanın bakışlarının da üstünde dolandığını hissetti. Kopya çekme konusunda fazlasıyla acemiydi, okul hayatı boyunca hep karşı çıkmıştı kopya işine. Ona göre kopya, insanın kendi kendini kandırmasından ve emek hırsızlığından başka bir şey değildi. Bu yüzden de kopya ile yüksek not almak yerine kendi emeğiyle zayıf almayı yeğlerdi. Şimdi de alacağı gibi.

Çalışkan, zeki bir öğrenciydi genç kız sayısal dersleri sözeli kadar iyi olmasa da çalışarak hallediyordu onları ancak bu sefer ki biyoloji sınavı harbiden kazıktı, kendi bile yapamıyor, dakikalardır boş boş kağıda bakıyordu. Fakat Sarp kendine kopya vermek için ısrar ediyordu lakin kendi delikanlının verdiği kopyaları bile alamayacak kadar beceriksizdi kopya işinde.

Fuat hocanın gözleri ikisinin üzerinde dolanırken başını kağıttan kaldırmadı Sarp. Biliyordu ki, eğer kaldırıp hocayla göz teması kurarsa asıl o zaman suç üstü yakalanırdı. Kopyada birinci kural asla ama asla hoca ile göz göze gelmemekti. On yıllık okul hayatında öğrendiği değişmez kuraldı bu.

Kopya çekmemesine rağmen hocanın bakışları altında kızardığını hissetti Feyza ve hemen başını kağıda eğip gözlerini kaçırdı. Sorularda ela gözlerini gezdirirken yanaklarını şişirdi, o kadar çalışmış olarak şu an kalem dahi oynatamamak zoruna gidiyordu.

Hoca Feyza'nın kopya çekmeyeceğini bildiğinden fazla kızın üzerinde tutmadı bakışlarını. Yuvarlak gözlüklerini düzeltip diğer öğrencilerde gezdirdi iri gözlerini. En çokta Sarp'la, Feyza'nın yan sırasında oturan Asuman ile Caner'in. Asuman neysedi de Caner'e hiç güvene yoktu, o yüzden genç çocuğu göz hapsine almıştı.

Yaşlı hocanın bakışlarının üstlerinde dolanmadığına emin olunca tekrardan dudaklarını kımıldattı Sarp. Sinek vızıltısının bile yanında gürültülü kalacağı bir sesle sorunun cevabını Feyza'ya söyledi.

"Beşinci sorunun cevabı B."

Kısık bir sesle konuşmuş olmasına rağmen duymuştu Feyza, arkadaşını. Bir yandan cevabın doğruluğundan şüphe ediyor diğer yandan cevap doğru bile olsa cevabı işaretleyip işaretlememek arasında kalıyordu. Cevabı duyduğu halde işaretlememek aptallıktı belki de, ancak kopya bir suçtu ve kendi böyle bir suç işlemek istemiyordu. Belki de abartıyordu fakat kopyaya gerçekten karşıydı, vicdanı rahat etmiyordu en başta. Yine de daha fazla dayanamayarak cevabın doğruluğundan emin olmak istedi.

"Emin misin?"

"Evet, Asu'dan aldım."

Kuzenine güveniyordu genç kız sonuçta onun biyolojisi gerçekten iyiydi. Ne kadar doğru ne kadar yanlış yaptığını bilmeden cevabı işaretledi ve diğer sorularda gözlerini gezdirdi. Sınav, on klasik on test sorusundan oluşuyordu. Test kısmını Sarp'ın verdiği kopya ile bitirmişti ancak klasik sorular bomboş bir şekilde duruyordu. Nasıl oluyor da hiçbir sorunun cevabını hatırlamıyordu? Sanki her şey aklından uçup gitmişti. Zihnini ne kadar zorlarsa zorlasın hiçbir sorunun cevabı aklına gelmiyordu. Yok, kesin çakacaktı bu defa.

Sarp, Caner'den alacağı kopyaları bekliyordu. Boş yere arkadaşı oturmamıştı ya Asu'nun yanına. O Asu'dan alıyorsa cevapları kendine de verecekti neticede kendi de Caner'e edebiyatta Feyza'dan aldığı kopyaları veriyordu. E ölümüne kanka olmak böyle bir şeydi.

Delikanlı yan gözle arkadaşına bakarken Caner iç geçirdi. Şu sınıfta kendi olmasa emindi hepsi kalacaktı çünkü Sarp gibi arkasındaki Altay da kendinden kopya bekliyordu. İkide bir çaktırmadan dürtüyordu kendini. Kararını vermişti Caner bir daha ki sınavda en köşede tek başına oturacak kendi hazırladığı kopyalarla işini görecekti yoksa kimse kendini rahat bırakmayacaktı.

"Caner hadi," dedi Sarp önündeki kağıttan başını kaldırmadan. Caner'le arasında sadece bir adımlık mesafe olduğu için ve sınavlarda kısık bir sesle konuşarak anlaşmayı öğrendikleri için fısıltı halinde konuşsalar da birbirlerini duyabiliyorlardı. Kopya işinde hiçbir işte olmadıkları kadar tecrübeye sahiptiler artık.

Caner gözlerini Asu'nun kağıdına dikmiş cevapları bir yandan okuyor bir yandan kendi kâğıdına geçirirken hızlı hızlı oynatıyordu kalemini. Tabii Altay bir yandan Sarp bir yandan kendini sıkıştırıp duruyordu. Derin bir nefes aldığında "Abi bir dakika ya," diyerek isyan etti. İki dakika sabretseler zaten alacaklardı cevapları.

Asu bir an gözlerini kaldırıp hocayı kontrol ettiğinde rahat bir nefes aldı. Neyse ki Fuat Hoca çekmişti üzerinden bakışlarını yoksa Caner yüzünden yanması an meselesiydi. Ne diye onun yanına oturmasına izin vermişti ki?

Caner hiç çekinmeden gayet rahat bir şekilde kendinin cevaplarına bakarken gözlerini devirdi genç kız. İnsan bari bir soruyu kendi yapardı, hoca anlayacaktı kopya çektiklerini sonra ikisinin de başı belaya girecekti.

"Öyle olmuyor Caner istersen kâğıtları değişelim."

"Kızım sus bir ya."

Gereken cevabı yine verirdi aslında genç kız fakat şu an sınavdalardı ve daha fazla dikkat çekmek istemiyordu. Kalemi bırakıp arkasına yaslandığında nefeslendi bir an sonra da sıranın üzerinde duran su şişesini eline alıp şişenin kapağını yavaş hareketlerle açıp şişeyi dudaklarına götürdü. Bir yandan da şöyle bir bakmayı ihmal etmedi sınıfa. Gözleri başının iki elinin arasına almış Feyza'yı bulduğunda iç geçirdi. Anlaşılan kuzeni yapamamıştı sınavı ve kendinin ona yardım etmek en büyük vazifesiydi. Ne yapacağını da iyi biliyordu. Belki sadece on beş dakikaları kalmıştı ancak el çabukluğu diye bir şey vardı. Geri kâğıdığına eğildiğinde yine bir kısık sesle konuştu.

"Hocayı oyala."

"Ne?"

"Hocayı oyala, Feyzoş'a cevapları vereceğim."

Anlamaz gözlerle baktı genç kıza Caner. Asu ise sabır dileyerek gözlerini kapadı. Bazen gerçekten onun anlama kıtlığının olduğunu düşünüyordu. Neyi anlamamıştı da kendine böyle aval aval bakıyordu?

"Hadi Caner hadi."

"Caner önüne dön oğlum!"

Hoca sert bir sesle bağırdığında delikanlı sınıftaki bütün bakışların odağı haline gelmişti ki Caner hızla kendini toparladı. Ne yapacağını iyi biliyordu. Anlaşılan sınıfı kaynatmak yine kendine düşmüştü.

"Hocam," diyerek ayağa kalktı genç çocuk. "Şu soruda bir hata var da, bir bakar mısınız?"

Hocanın cevabını beklemeden onun yanına doğru yol almıştı bile Caner. Hoca Caner'le, ilgilenirken Asu da hızlı bir şekilde sıranın altındaki boş kağıdı aldı. Sınav kâğıdının altına kâğıdı yerleştirdiğinde hızlı bir şekilde cevapları boş kâğıda yazdı. Tabii bu sırada Altay da öne eğilip Asu'nun kâğıdına bakmayı ihmal etmiyordu.

Feyza'nın arkasında oturan Oya ise Feyza'dan farksız değildi hatta ondan daha beter bir haldeydi. Hafta sonu evde yaşadıklarından dolayı doğru düzgün ders çalışamamış, çalıştıklarını bile unutmuştu ve şimdi kâğıdı bomboştu. İki üç test sorusunu çözmüştü sadece. Kopya çekme işinde pek başarılı olamadığı için kopya arayışına girmiyordu, girse her şeyi eline yüzüne bulaştıracağına emindi zira. Belki başkası olsa sınıfın birinci ineği olan Betül yanında otururken ondan kopya çekmeyi deneyebilirdi ama Betül öyle bir kapanmıştı ki kâğında, yazdığı ismini görmek bile mümkün değildi. Kopya konusunda Feyza'dan bile beterdi o, biri kendinden kopya çekecek olsun hocam bu benden kopya çekiyor, diye bağırırdı. Oya da bu yüzden ondan kopya çekmeyi denemiyordu. Öyle bir şeye yeltenirse feci bir şekilde yanacağını biliyordu.

Oya'nın çaprazında, Asu'nun üç sıra önünde oturan Hakan bildiği kadarıyla soruları cevaplıyor, bilmediklerini boş bırakıyordu. Kopya çekmezdi ancak biri kendinden çekecek olsa sesini çıkarmazdı, o kişi başını yakmadığı sürece sorun yoktu.

Belki Oya'nın zor durumda olduğunu bilse ona yardım ederdi delikanlı lakin bihaberdi genç kızın soruları cevaplayamadığından. Sınavda sadece kendi kâğıdıyla ilgilenmeyi tercih ederdi Hakan, sağa sola bakmazdı şimdi de Oya'yı görmüyordu ya da sadece arkasına dönüp bakmıyordu.

"Caner otur yerine bildiğini yap oğlum. Hepsini anlattım ben size dinlemedin tabii beni, şimdi de sorular hatalı hocam. Geç yerine benim de daha fazla sinirlerimi bozma."

"Ama hocam," diyerek itiraz etti Caner kâğıdı yeniden hocanın gözüne gözüne sokarken aslında yaşlı adamın Asu'yu görmesini engelliyordu. "Bakın bu soruda gerçekten yanlışlık var."

İçten içe tebrik etti Caner'i, Asu en azından bu işi iyi beceriyordu. Neyse ki kendi de sorularının cevaplarını yazmıştı. "Sarp," dedi kısık bir sesle çünkü Sarp dış kenarda Feyza da pencere kenarında oturuyordu ve kâğıdı ancak Sarp'a ulaştırabilirdi.

Sarp kısa bir anlığına hocaya bakıp gözlerini Asu'ya çevirdiğinde genç kız ufacık bir top hâline getirdiği kâğıtla birlikte kalemini yere attı sonra da kalemi almak için yere eğildi ayağı ile de kâğıdı Sarp'a doğru itekledi.

Ayağının dibine ulaşan kâğıdı çaktırmadan hızlı bir şekilde aldı Sarp. Avucunun içine sakladığı kopya kâğıdını açıp baktı, belli belirsiz gülümsedi. Bu seferde yırtmıştı. Kâğıdı Feyza'ya gösterdiğinde genç kızla itiraz ederek başını iki yana salladı. Hayır hayır, o kâğıda bakarak kopya çekmeyecekti Feyza, bunu yaparsa en başta kendine ihanet etmiş olurdu.

"Feyza bir seferlik ya, ne olacak?"

"Hayır Sarp hayır. Kesinlikle olmaz."

İç geçirdi delikanlı ne dese onu ikna edemeyeceğini biliyordu, mecbur aklına geleni yapacaktı. Feyza'nın kopya çekmeyeceğini kabullenmiş gibi hızlı hızlı cevapları kâğıdına yazdı. Tabii bu sırada Fuat Hoca, daha fazla Caner'in saçmalıklarını dinlemeyerek onu başından kovdu. Caner el mahkûm geri sırasına oturduğunda yine iyi idare ettiğini düşünüyordu. Hem kendi Asu'dan aldığı kopyalarla yırtmıştı hem de arkadaşlarının kopya çekmesi için fırsat sağlamıştı. Artık kendine teşekkür için bir döner ısmarlarlardı.

Altay'ın gözlerine sıkıntılı bir şekilde sınav kâğıdına bakan Oya çarptığında ona nasıl kopya verebileceğini düşündü delikanlı. Betül olmasa bir şekilde ulaştırırdı cevapları ancak Betül bir anlarsa kopya olayını kendini ve Oya'yı hocaya şikâyet etmekten geri durmazdı. Ne yapacağını kara kara düşünürken Betül o an "Hocam," diyerek ayağa kalktı.

"Size bir şey gösterebilir miyim?"

Yaşlı hoca genç kızı reddetmedi biliyordu ki, Betül boş boş soru sormazdı, derslerde gayet ciddi olduğu gibi sınavlarda da öyleydi. "Gel kızım," diyerek onu yanına çağırdı. Betül de hocanın yanına doğru adımladı. Hoca onunla ilgilenirken Altay da yana kaydı. İyi ki tek oturuyordu yoksa kesin yakalanırdı.

"Oya"

Altay'ın kendine seslendiğini duyunca gözlerini ona çevirdi genç kız. Ne istiyordu şimdi? Kendi bile yapamamıştı ki soruları ona kopya versin.

"Kâğıdını ver," dedi delikanlı fısıldar gibi.

"Ne?"

"Kâğıdını ver, kâğıdını."

Altay'ın dediğini anlasa da ne yapmak istediğini anlamamıştı genç kız. Fakat nedenini bile bilmeyerek onun dediğini yaptı. Kâğıdı hızlıca genç çocuğa uzatırken Altay el çabukluğuyla kâğıtları değiştirdi. Öyle hızlı olmuştu ki bu işlem âdeta ışık hızında gerçekleşmişti. Oya, Altay'ın kâğıdını aldığında bütün soruların dolu olduğunu fark etti. Ne yani şimdi Altay böyle bir sınav kâğıdını kendine verip bomboş kâğıdı mı almıştı iyi de neden? Niye böyle bir şey yapmıştı ki? Bilmiyordu fakat bunu daha sonra düşünse iyi olurdu. Zira şu an dikkat çekmeden ve Betül sıraya dönmeden kâğıtta yazan adı değiştirmeliydi. Şimdi Altay'la bunu tartışmak anlamsızdı, sınavdan sonra elbet onunla konuşacaktı Oya.

"Sarp," dedi delikanlı yine sessiz bir biçimde. Cevap anahtarına yeniden ihtiyacı vardı, bir şekilde de Sarp'tan almalıydı o kâğıdı.

Omzunun üzerinden arkadaşına baktı Sarp, Altay'ın ne istediğini anlayınca derin bir nefes aldı. Nasıl verecekti ki kâğıdı ona?

"Sarp kâğıdınla ilgilen!"

Hocanın sert sesini duyunca anlık olarak onun uyarı dolu gözlerini gördü delikanlı ancak durumu toparlamayı başardı.

"Hocam pencereyi açabilir miyiz? Altay sıcaklamışta."

Fuat hoca buna inanmasa da bozuntuya vermedi tam olarak kopyaya dair bir şey görmemişti, elinde kanıt olmadan da öğrencilerini suçlayamazdı. O yüzden her şey normalmiş gibi davrandı fakat artık onlarda gözlerini daha dikkatli gezdirmeye karar verdi. Sınavın bitmesine beş dakika kalmıştı ve biliyordu ki sınavın son dakikalarında kopya olayı daha çok olurdu.

"Peki, Feyza aç kızım pencereyi."

"Tabii hocam," diyerek ayağa kalktı genç kız. Pencereyi açıp geri yerine oturduğunda sessizce söylemeyi ihmal etmedi. Elbette kimin ne halt yediğini biliyordu.

"Hepiniz yakalanıp disipline gideceksiniz o zaman göreceksiniz."

"Olsun anca beraber kanca beraber," diyerek gülümsedi Sarp. Aynı zamanda gözlerini genç kızın yüzünde gezdiriyor sınavda olmalarına rağmen derin derin bakıyordu Feyza'ya, omuzlarına dökülen karamel saçları nasıl da güzeldi, ya ışık saçan ela gözleri... Doyamıyordu, ne kadar ona bakarsın doyamıyordu işte bakmaya.

"Sarp kâğıdınla ilgilen dedim, değil mi?"

Bu Fuat hocanın son ihtarıydı eğer bir kez daha Sarp'ın konuştuğunu görsün alacaktı o kâğıdı elinden. Delikanlı hocanın sesinden bunu anlayarak zorlukla çekti bakışlarını genç kızdan. "Affedersiniz hocam," demekle yetindi.

Feyza ise kâğıdına bakarken gülmemek için dudaklarını ısırdı. Sarp pardon yerine affedersiniz demişti ve bu çok hoşuna gitmişti, galiba başarıyordu yavaş yavaş arkadaşlarına Türkçe öğretmeyi.

"Evet arkadaşlar son beş dakikanız kaldı. Son kontrollerinizi yapın birazdan kâğıtlarınızı toplamaya başlayacağım," demişti ki Fuat Hoca aniden telefonu çalınca dikkati dağıldı. Gözlerini öğrencilerinde gezdirmeye devam ederken cebinden telefonu çıkardığında kızının aradığını gördü.

Hocanın gözleri telefon ekranında gezerken Sarp fırsattan istifade ederek kopya kâğıdını hızlı bir biçimde Caner'in masasına attı. Caner ne olduğunu anlamadı ilk başta fakat Altay kendini dürtünce olayı çaktı.

"Bana ver, bana."

"Ulan var ya beni iyice oyuncak ettiniz."

Caner söylene söylene kâğıdı sıranın altından arkadaşına uzattığında Asu onun dediklerine için için güldü. Bir şey derdi de şu an sırası değildi.

Bu sayede Altay da sınavdan yırtmayı başardı ve aralarında zayıf kalacak tek kişi Feyza oldu. En azından genç kız öyle zannediyor ama Sarp'ın bir planı olduğunu bilmiyordu. Belki de unutuyordu Sarp'ın ne yapıp ne edip kendine bir şekilde yardım edeceğini. Zayıf bir not almasına gönlünün asla razı olmayacağını. Anca beraber kanca beraber demişti delikanlı fakat galiba Feyza bunu bile unutmuştu.

Zil çaldığında sınıfta büyük bir kargaşa oldu hoca her ne kadar kimse yerinden kalkmasın dese de öğrenciler onu duymadı. Herkes son kopyaları almak için yaygara kopardı sınıfta. Sarp'ta bundan istifade ederek bir anda Feyza'nın önündeki kâğıdı çekip kendi kâğıdını genç kıza verdi. Hızlı bir şekilde de Feyza'nın adını silip kendi adını yazdı.

"Ne yapıyorsun?"

"Adımı sil adını yaz."

"Sarp bak bu çok yanlış tamam mı? Çok yanlış."

"Tüm suçu üstüme alıyorum merak etme."

Kısa bir anlığına genç kıza baktığında gülümsedi delikanlı sonra da Feyza'nın itirazlarına aldırmadan ayağa kalktı.

"Hocam benim kâğıdımı almadınız!"

"Sarp," dedi Feyza ama duymadı arkadaşı kendini. Hatta hiç kendini umursamadan hocanın yanına doğru adımladı. Kendi ise oflayarak gözlerini kapadı. Gerçekten şu an böyle bir şeyin içinde kaldığına inanmıyordu. Bu çok yanlıştı, asla yapmaması gereken bir şeydi ama iş işten geçmişti artık. Mecbur Sarp'ın kâğıdını kendi kâğıdı gibi verecekti.

"Feyza hadi kızım bir sen kaldın!"

Hızla ayağa kalktı genç kız yapacak bir şeyi yoktu istese de istemese de kâğıdı verecekti. Boş kâğıt verse belki daha az üzülürdü.

"Bir dakika hocam adımı yazmayı unutmuşum."

Sabır diledi Fuat Hoca bugün Feyza'ya da bir şeyler olmuştu. En akıllı en zeki öğrencisi bile hiç beklemediği bir şekilde davranıyordu.

Genç kız Sarp'ın adını silip kendi adını hızlıca yazdığında içi rahat olmasada kâğıdı hocaya verdi ancak bunun hesabını Sarp'a sormakta kararlıydı. Ne olursa olsun kesinlikle bu yaptığı doğru değildi, kaldı ki o kendinin yüzünden zayıf olacaktı. Tamam belki kopya sayesinde soruları cevaplamıştı Sarp lakin yine de... Yine de onun zayıf alacak olması içini acıtıyordu.

Hoca sınıftan çıkınca Caner sevinç gösterisi yaptı. Bu sınavdan da geçmişti darısı diğerlerinin başınaydı.

"Ama kopyanın dibine vurduk be! Hele Sarp senin o son dakika golün tam bir efsaneydi!"

"Hayır efsane falan değildi çok yanlıştı," diyerek araya girdi Feyza. Sarp'la, Caner'in arasında dururken öfkeli gözlerini Sarp'ta gezdiriyordu gerçekten şu an ona kızgındı ve bu kızgınlığı kolay kolay geçmeyecekti.

"Böyle bir şeye gerçekten gerek yoktu Sarp. Benim kopyaya ne kadar karşı olduğumu, sınıfta kalacak olsam bile kopya çekmeyeceğimi biliyorsun. Her ne olursa olsun ben kendi emeğime razıyım. Diğer türlüsü emek hırsızlığı."

Bir an kırıldığını hissetti Sarp tek amacı Feyza için iyi bir şeyler yapmaktı tamam ondan teşekkür beklemiyordu ancak böyle bir çıkışı da beklemiyordu. "Ben," dedi yutkunurken. Feyza kendi böyle kızgın kızgın bakarken yüreğinden bir şeyler kopuyor, o çatık kaşları, öfkeli gözleri kalbini delip geçiyordu sanki. "Feyza ben..."

"Allah aşkına abartma Feyzoş ya," diyerek ikisinin arasına girdi Asu. Kuzeninin bakışları kendine dönünce ise omuzlarını silkti. Feyza'nın bazen kopya konusunu fazla abarttığını düşünüyordu. Sarp, Feyza için düşük not almaya razı olmuştu ve şimdi gerçekten Feyza'nın sözleri hoş muydu? Üstelik zaten kopyayı veren kendiydi, başka biri değildi ki.

"Sen bana edebiyatta kopya vermiyor musun bende sana verdim işte. Dolaylı yoldan oldu ama olsun. Yani sen şimdi benim emeğimi çaldığını düşünüyorsan ciddi ciddi kırılırım. Hem zaten Caner'e ben dedim git hocayı oyala diye. O kopya kâğıdını ben senin için Sarp'a verdim, almadın. E o da ne yapsın, son çare böyle bir şey geldi aklına."

Feyza, Asuman'ın sözlerini kafasında tartarken ona içten içe hak verdiğini biliyordu fakat yine de içi rahat değildi. Kuzeni ne derse desin Sarp'ın yaptığı kesinlikle yanlıştı.

"Eğer Asu o kopya kâğıdını vermeseydi ben zaten zayıf alacaktım çünkü çalışmadım, yapamazdım ama sen öyle değilsin Feyza. Çalıştın, hak ettiğini de alman gerekiyordu, alacaksın da. Doğrusu, adaletli olanı bu. Bir an aklın dağıldı diye zayıf not almayı kesinlikle hak etmiyorsun. Hepimiz senin ne kadar çalışkan, zeki, dürüst bir öğrenci olduğunu biliyoruz kimseye kendini kanıtlamaya ihtiyacın yok. Kendi kendine bile. İçin rahat olsun sen alacağın o notu sonuna kadar hak ediyorsun. Lütfen kendine bu haksızlığı yapma."

Hâlâ Sarp'ın üzerinde kararsız bakışlarını gezdiriyordu genç kız. Gerçekten ona kızmak istiyordu aslında fakat o, kendine böyle masum masum bakarken yapamıyordu, kızamıyordu Sarp'a. O kehribar gözlerinde kırgınlığı görmek bile yakıyordu canını.

"Abi amma drama yaptınız. Feyza bak tamam sen kopya sevmiyorsun ama bu kadar da yapma be ya. Dünyanın sonunu getirmedi Sarp, alt tarafı kâğıtları değiştirdi."

Sarp'a kızamıyor olabilirdi genç kız fakat Caner için aynı şey geçerli değildi. Alev topu olmuş ela gözleri ile şu onu cayır cayır yakabilir hatta hiç acımadan öldürebilirdi. Her ne oluyorsa onun yüzünden oluyordu. Kopya işini o açmıştı başlarına.

"Disipline gidince de aynı sözleri söyle olur mu Caner?"

Elleri ceplerinde iken başını havaya kaldırıp sabır diledi delikanlı. Hata Sarp'taydı, harbiden ondaydı ne diye Feyza'ya yardım ediyordu? "Ayıp ayıp," dedi kınayan bakışlarla. "İnsan bir teşekkür eder arkadaşına siz kopya çekin diye ben o kadar oyaladım hocayı ama sen gelmiş bana ne diyorsun. Vallahi ayıp yani Feyza."

"Geç geç dalganı geç sen. Yarın hoca hepimizin kopya çektiğini anlayınca ne yapacaksın, merak ediyorum?"

"Nereden anlayacak Feyzoş ya? Bak ben bile Caner'e hak veriyorum gerisini sen düşün artık. Cidden abarttın."

"Hepimiz aynı şeyleri yazmadık mı? Sonra benim yazımla Sarp'ın yazısı farklı Fuat hoca kör değil ya, elbet fark edecek, anlayacak."

"Anlarsa anlasın ortada kanıt yok, ispat edemez. Hem Fuat hoca hepimizin yazısının nasıl olduğunu hatırlamaz. Kaç sınıfın dersine giriyor bu yazı Feyza'ya bu yazı da Sarp'a ait diye ayrım yapacak değil ya."

"Sarp," dedi genç kız inat edercesine ancak Asu koluna girerek konuşmasına engel oldu aynı zamanda da kendini sürükledi.

"Eğer biraz daha konuşursan afakanlar basacak beni. Hadi yürü yürü kantine gidelim de bir şeyler yiyip içelim, kendimize gelelim az."

Asu, Feyza'yla birlikte sınıftan çıkacaktı ki bir an durup sırasında oturan Oya'ya çevirdi bakışlarını. Arkadaşı bugün fazla mı durgundu yoksa kendine mi öyle geliyordu?

"Oya gelsene sende kantine gidiyoruz."

Başını iki yana salladı Oya hiçbir şey yapası yoktu bugün. Gün boyu burada boş boş oturabilirdi. İki günde yaşadıkları bütün yaşam enerjisini sömürmüştü sanki.

"Siz gidin kızlar ben böyle iyiyim."

Arkadaşının üzerinde bakışlarını gezdirirken yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu sezdi Feyza fakat üstüne gitmedi. Aslında sabahtan beri Oya'nın durumunun farkındaydı ancak konuşmak, ne olduğunu sormak için uygun zamanı beklemişti ve en uygun zaman öğle arası gibiydi. Sonuçta sınıf bir o zaman boşalıyordu. Kimsenin olmadığı bir ortamda da rahat rahat konuşabilirdi onunla.

Asu, Oya'ya ısrar etmeden kuzeniyle birlikte sınıftan çıktığında Caner ve Sarp'ta çıktı. Tabii onlar da Hakan'la, Altay'ı çağırmayı ihmal etmedi. Her ne kadar ikisinin de aklı Oya'da olsa da gruba uyum sağlayarak kantine doğru yol aldılar. Belki de birbirlerine bir şey çaktırmamak için Oya'nın yanında kalmadılar veya onunla dertleşmediler. Hakan, Caner'le Sarp'ı takip ederken Altay da ayaklanmıştı ki kapının önüne geldiğinde Oya'nın sesini duyunca durdu.

"Altay"

Biliyordu niye kâğıtları değiştirdiğini soracaktı Oya ve kendinin verebileceği bir cevabı yoktu. Yine de tepkisizliğini korumaya çalışarak genç kıza doğru döndü.

"Efendim?"

"Neden?" dedi genç kız Altay'ın yeşil ile ela karışımı gözlerinin içine bakarken ve sakallı, sarı yüzündeki mimiklerini kontrol ederken. Amacı gerçekten onun neden böyle bir şey yaptığını anlamaktı. "Neden kâğıtları değiştirdin?"

Yutkunmaktan kaçındı delikanlı yüz ifadesini sabit tutmak için gayret ederken duygularına da gem vurmak için çabalıyordu. Belki kendine kızgın kızgın bakıyordu Oya fakat bu haliyle bile çok güzeldi. Ufacık yüzüne nasıl da yakışmıştı bu bakışlar, karşısında minicik bedeniyle nasıl da tatlı duruyordu ama. Seviyordu, her şeyden daha çok seviyordu bu kızı işte. Şimdi ne çok isterdi ona sımsıkı sarılıp bahar yeli misali güzel kokusunu içine çekmeyi. Oya bir bahardı, evet kesinlikle öyleydi, kendi de bir çiçek gibi açmak için bu kıza muhtaçtı.

"Altay bir soru sordum neden kâğıtları değiştirdin?"

"Bir nedeni yok güzelim ya," diyerek kendini en sonunda toparlamayı başardı delikanlı ancak dilinden dökülen kelimeye yine engel olamamıştı."Kağıdını boş görünce yardım etmek istedim."

"Yardım etmek istedin, öyle mi?" diyerek kollarını göğsünde bağladı genç kız. Hâlâ kızgın gözlerini Altay'ın üzerinde gezdiriyordu. "Yakalanabilirdik farkında mısın? Bir anda ne yapacağımı bilemedim, hoca görseydi şimdi ikimiz de bitmiştik."

"Ama görmedi ve bir şey de olmadı. Sen içini ferah tut güzel-"

"Altay!" diyerek sert bir sesle onun sözünü kesti Oya. Gözlerini kapadığında biraz olsun sakin olmayı denedi. Altay'ı kırmak istemiyordu lakin onu uyarması şarttı. Kendine güzelim demesi artık gerçekten sinirini bozuyordu çünkü. "Bir daha lütfen güzelim lafını bana karşı kullanma. Olur mu?"

Bir an öylece kaldığında ne diyeceğini bilemedi Altay. "Ben," demişti ki bocalayarak Oya konuşmasına müsaade etmedi.

"Ve lütfen bana sormadan bana yardım etme."

"Oya..."

"Ben yardıma ihtiyacı olan küçük bir çocuk değilim Altay. Kendi başımın çaresine bakabilirim teşekkür ederim beni düşünüyorsun ama benim de fikirlerim var, bunu unutma."

Başka bir şey demeden arkasını dönüp sırasına oturdu genç kız. Altay ise öylece kala kaldı. Ne yapmıştı şimdi? Sadece ona yardım etmek istemişti ama Oya niye böyle davranmıştı kendine? Oya'yı tutmak için kaldırdığı elini geri indirip gözlerini kapadı. Kırılmıştı, evet kırılmıştı. Oya'nın böyle sebepsiz yere kendine çıkışması kendini kırmıştı fakat en acısı Oya bunu bilmeyecek, görmeyecekti. Sadece kendi kendine kırıldığı ile kalacaktı. Karşılıksız sevmek böyle bir şeydi, senin içinde depremler olurken o, hiçbir şey görmüyor bilmiyor, içinde kopan fırtınalardan habersiz kalıyordu lakin yine de insan vazgeçemiyordu.Ya da vazgeçmeyen kalpti, kızsa da kırılsa da seviyordu yürek. Altay'ın sevdiği gibi.

Altay'a gereksiz yükseldiğinin farkındaydı aslında Oya fakat galiba evde olanların acısını ondan çıkarmıştı çünkü cumartesi günü evine gelerek işlerin daha da çıkmaz bir hâl almasına neden olmuştu Altay. Annesinin önünde kendine güzelim diyerek kendini o kadar zor duruma sokmuştu ki, babasının kulağına kadar gitmişti olay. Annesinden yediği fırça yetmiyormuş gibi bir de babasından olmaz laflar duymuştu Oya. Sonuç ise hiçbir yere gidemeyecek oluşuydu. Evet, aldığı ceza buydu, eve hapis olmak. Yine de annesi ve babası kendini hâlâ okula gönderdiği için şanslıydı ama ufacık bir hatasında okul hayatına son vereceklerine şüphe yoktu.

Belki Hakan da gelmişti evine ancak annesi daha çok Altay'ın gelişine daha doğrusu kendine güzelim demesine takılmıştı ve bunu da babasına söylemekten hiç mi hiç çekinmemişti. Elin oğlu gelip senin kızına güzelim, diyor haberin var mı Hüseyin efendi, demişti Esma Hanım, kocasına. Ve tabii ki babasının tepkisi hiç hoş olmamış, kızına bağırıp durmuştu Hüseyin Bey. Oya ise her zaman ki gibi gözyaşlarına boğulmuş, yorganın altında gece boyunca ağlamıştı. Yine kendini ne gören olmuştu ne duyan. İşte bu yüzden bu kadar öfkeliydi Altay'a, şimdi de öfkesini göstermekten çekinmemişti. Birine patlamaya gerçekten ihtiyacı vardı zira.

Feyza hâlâ Sarp'a yaşanan olay için kızarken Asu ve Caner didişip duruyordu. Hakan da sınavın nasıl geçtiğini sormakla birlikte bahsedilen olayı anlamayı çalışıyordu. Snavda olan hiçbir şeyden haberi yoktu onun. Beşli olarak kaferteryada otururlarken aldıkları tuzlu çubukları atıştırıyorlardı. Öğrencilik hayatında kazanılan en büyük alışkanlık belki de tuzlu çubuktu. O, arkadaşlarla birlikte sohbet ederek yendiğinde sadece tuzlu çubuk olarak kalmıyor, bambaşka bir boyut kazanıyordu. Bağımlılık bile yapıyordu bir noktadan sonra. Öyle ki tuzlu çubuk yemeden okulun bir günü bile geçmiyordu artık. Özellikle de lise öğrencileri için.

"Bakın ne diyorum biliyor musunuz?" diyerek bakışların bir kez daha odağı haline geldi Caner. Yüzünde yine çarpık bir gülüş vardı. Herkes de biliyordu ki, bu bakışlar pek hoşlarına gitmeyecek cin fikirlerin işaretiydi.

"Allah için yine ne diyorsun Caner? Cidden çok merak ettim," diyerek gözlerini süzdü Asu. Kim bilir şimdi yine ne saçmalayacaktı.

"Öyle bakma aklımda harika bir fikir var."

"Ne fikriymiş o?" diye soran kişi bu kez Hakan oldu. O da Caner'den pek iyi fikirler çıkmayacağını bilse de merak etmişti ne diyeceğini.

"Bir izin verseniz söyleyeceğim."

"Tamam seni dinliyoruz Caner. Buyur söyle," dedi Feyza alaycı bir tavırla. Delikanlı ona aldırış etmeden aklındakini yekten pat, diye söyledi.

"Bu sene yazın Arsuz'dan bir haftalığına hep birlikte ev tutalım."

"Yok artık oğlum, uçtun iyice."

Caner ilk tepkiyi Sarp'tan aldığına mı üzülseydi yoksa hemen fikrinin reddedilediğine mi?

"Ya niye hemen öyle yok diyorsun Sarp? Hepimiz biraz biraz bir şeyler koyarak tutarız bir ev. Ne olacak?"

Feyza umutsuzca iç geçirdi sorun para değildi ki, elbet bulunurdu üç beş bir şeyler ancak hangisinin ailesi buna izin verirdi? Sarp'ın bunu annesiyle, abisine söylediğini düşünüyordu da evde kesin kıyametler kopardı. Sedat demediğini bırakmazdı en başta. Sonra Oya'ya kendine gelmesi için izin vermeyen annesi kızını bir haftalığına tatile mi gönderecekti? Ya Altay'ın babası oğlunun böyle bir keyif yapmasına sessiz mi kalacaktı? Hepsinden önemlisi kendinin babası buna müsaade mi edecekti? Ölse bile böyle bir şeyi kabul ettiremezdi genç kız babasına. Yoksa tabii ki arkadaşlarıyla birlikte böyle bir tatil yapmak kendinin de hoşuna giderdi hatta belki bunu her şeyden daha çok isterdi.

"Hayır bak, söylediğin biraz mantık çerçevesine sığsa yemin ederim bir şey demeyeceğim ama yok Caner. Yani böyle bir şey yapmamız imkânsız. Hatta imkânsızın ötesinde bir şey," dedi Hakan. Belki Caner gerçekten güzel bir fikir atmıştı ortaya ama ne yazık ki şartlar bu fikre engeldi. Yoksa kendi de istemez miydi arkadaşlarıyla şöyle doyasıya güzel bir hafta geçirmeyi?

"Sen bari kestirip atma Hakan ya. Bir düşünün abi çok eğleniriz ya."

"Ne yapıyoruz da eğleniyoruz Caner?" Diyerek yeni geldiği halde olaya dahil oldu Altay. Bir sandalye alarak yuvarlak masada Sarp'la, Caner'in arasına sıkıştı. Caner'in yanında Asu, Sarp'ın yanında Feyza oturuyordu. Hakan da Asu'yla, Feyza'nın arasındaydı ve kendi de böylelikle onunla karşı karşıya kalmış oluyordu.

"Gel kardeşim gel ben bunlara laf anlatamıyorum sen belki ikna edersin. Diyorum ki yazın biz yani yedi kişi olarak biz, Arsuz'dan bir haftalığına ev tutalım ama yok hemen itiraz."

"Boş hayal oğlum bu. Ne gezer biz de o kadar para?"

"Parayı ayarlasak bile benim gelmem imkânsız. Babam asla vermez biliyorsunuz."

"Yani şimdi senin de baban Feyza... Bir şey diyeceğim harbiden ayıp olacak."

Caner sıkıntıyla iç geçirdiğinde bu kadar ufacık bir şeyi bile hayatın neden kendilerine çok gördüğünü soruyordu. Çok mu şey istiyordu sadece geri gelmeyecek çağlarında, gençliğinin baharında arkadaşıyla birlikte dolu dolu bir hafta geçirmek istiyordu. Bu neden bu kadar imkânsızdı ki?

"Hadi ben babamla annemi ikna ederim. Teyzemle eniştemi de bir şekilde halleder Feyzoş için de izin koparırım parayı da ayarlarız ama en başta Oya gelemez."

"Al benden de o kadar Asu," diyerek atıldı Hakan yeniden fakat Altay'ın gergin bakışlarını görmedi."Esma teyze asla izin vermez Oya'ya."

"Buna sen mi karar veriyorsun Hakan?"

Altay daha fazla kendine engel olamamıştı az önce sınıfta yaşadıklarının üzerine Hakan'ın sözleri tuz biber olmuştu.

Hakan, Altay'ın sert bakışlarını gördüğünde kendini gülümsemeye zorladı fakat ne kadar başarılı olduğu meçhuldu. "Elbette ben karar vermiyorum sadece bildiğimi söylüyorum."

İkili gergin bir şekilde birbirine bakarken Caner bir kez daha hiçbir şeyin farkında olmayarak ortamdaki soğuk rüzgârları dağıttı. "Onu bunu bırakın şimdi," dedi hepsinin yüzüne tek tek bakarak. "Şimdi kesin olmaz mı diyorsunuz Arsuz işine?"

Hepsi başını hayır der gibi başlarını iki yana salladığında omuzlarını düşürdü delikanlı. Bu iş için gerçekten hevesliydi ve tüm şartlara karşın hevesli hevesli planlarını anlatmayı sürdürdü.

"Ya bir düşünün ya denize sıfır bir ev tutuyoruz, sabahtan akşama kadar balıklar gibi yüzüyoruz, güneşleniyoruz, akşamdan sonra gecelere akıyoruz, gece yarısına kadar hatta, saat bir, iki ooo kopmuşuz. Dans müzik, eğlence... Sonra geliyoruz eve öğleye kadar vurup kafayı yatıyoruz sonra kızlar kahvaltı hazırlıyor biz de..."

"Bir dakika bir dakika," diyerek Caner'in sözünü kesti Asu. Aynı zamanda bakışlarını da onun yüzünde gezdirdi. "Kahvaltıyı niye biz hazırlıyoruz?"

"E biz mi hazırlayalım?"

"Caner senin kafanı kopartır balıklara yem ederim. Ne demek biz mi hazırlayalım? Siz yatacaksınız biz kalkıp size yemek yapacağız öyle mi? Rüyanda görürsün."

Feyza bir şey diyecekti ki Sarp engel oldu. İkisini izlemek, aralarına girmekten daha keyifliydi.

"Asu sana kötü bir haberim var kızım."

"Gerçekten şu an o kadar merak ettim ki bunu. Neymiş o kötü haberin?"

"Evde kaldın."

Yapmacık bir kahkaha attı genç kız. Gerçekten Caner bunu dert edeceğini mi sanıyordu?

"Gülme ben gayet ciddiyim. Sen kocana bunu söylesen anında kendini kapının önünde bulursun."

"Caner," diyerek sağ elini genç çocuğun omzuna koydu Asu. "Birincisi," diyerek dirseğini masaya dayadığı sol eliyle bir işareti yaptı. "Beni kapının önüne koyacak adam daha anasının karnından doğmadı. "İkincisi," dedi ve iki işareti yaptı parmaklarıyla."Bir kadınla sadece yemek için evlenen adamla benim hiç işim olmaz." Bir kez daha durduğunda bu sefer üç sayısını gösterdi. "Ve üçüncüsü ben seçilmem seçerim."

Bozguna uğramış gibi öylece kaldı Caner, hiçbir şey diyemedi öylece alık alık baktı genç kızın yüzüne. Asu keyifle gülümserken erkekler yüksek bir sesle oo, diyerek iyice gazı verdiler. Hayır, Asu'nun sözleri altında kalamazdı bir cevap vermeliydi Caner ama çalan zil sesi buna engel oldu.

"E zil de çaldığına göre hadi sınıfa," diyerek ayaklandı Feyza fakat hâlâ gülmeye devam ediyordu. Sonuçta Caner'i iyi bozmuştu kuzeni.

Hep birlikte ayağa kalkıp sınıfa doğru yol aldıklarında Asu ve Caner en arkada kalmıştı ki Caner genç kızın yanına yaklaşıp sinsice gülümsedi. Kolunu boynuna attığında demin ki sözlerine karşılık vermekten hiç çekinmedi.

"Evde kalmaktan bu kadar korkma Asu'cum. Merak etme kimse almazsa ben alırım seni. Yemek yapmayı bilmiyorsun ama ne yapalım insanlık ölmedi ya."

Gerçekten demin ki sözlerinden evde kalmaktan korktuğunu mu anlamıştı Caner? Yok, bu çocuğun harbiden anlama kıtlığı vardı. Boynundaki elini hızla indirdiğinde durdu genç kız, karşısındaki delikanlıya alaycı bakışlarla bakarken dudaklarına yapmacık bir gülüş kondurdu.

"Ben ne dedim Caner? Seçilmem seçerim ve şu dünyada," diyerek işaret parmağıyla karnının aşağısındaki boşlukta bir daire çizdi. Sonra da "Bir sen," diyerek işaret parmağını genç çocuğun göğsüne dayadı. Asu'nun uzun tırnağını tam kalbinin üzerinde hissetti delikanlı. Asu parmağını kendine dayadığında pembe rujlu dudaklarındaki gülüşü hâlâ yerli yerindeydi. "Bir ben kalsak ben yine sana dönüp bakmam."

O an bir çift mavi ve bir çift yeşil gözler birbirine karşı sessiz bir savaş içindeydi sanki. Aralarındaki o tutku dolu çekimi hissetmemek mümkün değildi. O tutku hem bir sert kavganın hem de büyük bir aşkın enerjisini yayıyordu etrafa lakin Asu da, Caner de bunu kabul etmemekte pek bir kararlıydı. Birbirlerine karşı gardlarını indirmek istemiyorlardı ve belki de o yüzden bakışlarını inatla çekmiyorlar aksine daha güçlü bir şekilde bakıyorlardı.

Gözleri gibi nefesleri de birbirine karışırken Caner bir adım daha attı ve aralarındaki mesafeyi sıfıra indirdi. Nabzının hızlandığını hissederken "Asu," dedi fısıldar gibi. O sesle gitti genç kızın aklı başından. Daha önce hiç kimse kendine bu kadar güzel Asu dememişti ve Caner'in yüzüne çarpan nefesi kendinden geçmesi için yeterliydi. Yine de sağlam durmak için gayret etti Asuman. Hayır, kendi bunlara yenilecek bir kız değildi.

"İnan bana duygularımız karşılıklı."

İlk defa ne diyeceğini bilmiyordu genç kız bu sefer öylece kalan kendi olmuştu. Caner'in yüzünde bakışlarını gezdirirken sanki bir ateş basmıştı kendini. Sanki o yeşil gözler kendini alev alev yakıyordu ve galiba kendi de ne kadar karşı koyarsa koysun o yangına teslim olmak istiyordu.

"Asu"

Duymak istediği en son sesi duyduğunda başını yan tarafa doğru çevirdi genç kız. Gördüğü sima ile de "Cenk," diye mırıldandı. Gerçekten şimdi bir o eksikti.

Cenk, ikilinin arasına girdiğinde Asu'nun tam önünde durdu. Sırtı, Caner'e dönük elleri ceplerindeydi. Beyaz tenli olmasına karşın suratında sevimsiz bir ifade vardı. Belki kumral olarak kimine göre tatlı gelebilirdi genç çocuk ancak yüzündeki iticilik barizdi.

On birinci sınıfta olan varlıklı bir ailenin çocuğuydu Cenk. Kendini yaşından ve zenginliğinden ötürü büyük görüyor, okulun sahibi gibi eteafta geziyordu. Tüm kızlar etrafında pervane olmasına rağmen de kafayı bir tek Asu'ya takmıştı. Genç kızı elde etmeden de durmaya hiç niyeti yoktu.

"Çıkışta ne yapıyorsun?"

"Sana ne Cenk? Seni ne ilgilendirir?"

"Ama sen böyle yapınca benim kalbim kırılıyor," diyerek elini uzatıp Asu'nun iki tel kumral saçını parmağına doladı. Genç kız sabır dileyerek gözlerini kapadı. Biri bitmeden diğeri başlamıştı ne güzel ama.

"O elini indir Cenk!"

Genç kız öfkeyle konuşurken Caner herhangi bir müdahalede bulunmamak için kendini zor tutuyordu. Eğer bu herif biraz daha ileri giderse Asu'nun saçlarına dokunan elini kırmaktan çekinmeyecekti.

"Neden Asu? Neden bana bir şans vermiyor musun? Ben senden çok hoşlanıyorum, âşığım sana be! Sana deli gibi âşığım Asu! Bak o kadar kız var ama ben sadece seni istiyorum! Seni Asu, bir başkasını değil! Sevgilim olsan, elimi tutsam, bu güzel saçlarınla oynasam..."

"Ben de senin ağzınla burnunu kırsam," diyerek Cenk'in omzuna vurdu Caner daha fazla dayanamayarak. Cenk omzunun üstünden ona baktığında Caner sinirle güldü.

"Sana ne oluyor birader?"

Cenk tam olarak Caner'e döndüğünde küçümseyici bakışlarla baktı karşısındaki çocuğa. Anlaşılan o kahramancılık oynamak istiyordu. Pekâlâ seve seve bu oyuna ayak uydururdu kendi.

"Bir şey olduğu yok birader," dedi Caner ima ile. "Bu kızı bir daha rahatsız etmeyeceksin o kadar."

"Caner tamam sorun yok," dedi Asu korkuyla. Bir kavga yaşamak istemiyordu şu an okulun ortasında. Ayrıca Caner boş yere müdahale etmişti kendi başının çaresine bakabilirdi.

"Sen karışma Asu bunun dilinden ben anlarım."

"Allah Allah küçük beye bak sen bir de kendini erkek zannedip horozlanıyor."

Buraya kadardı delikanlının sabrı ani bir atakla Cenk'in yakasına yapışarak onu arkadaki duvara yasladı Caner. Asu ise korkuyla çığlık attı. Hayır hayır Caner'in başı kendi yüzünden belaya girerse kendini asla affetmezdi.

"Caner!"

Öyle güçlü bağırmıştı ki genç kız, metreler ötedeki arkadaşları bile duymuştu sesini. Sarp, Altay, Hakan aynı anda arkalarını döndüklerine Caner'in o halini görünce koşarak onların yanına vardılar.

"Caner," diyerek arkadaşının koluna yapıştı Sarp."Bırak oğlum, değmez."

"Merak etme kardeşim azıcık had bildireceğim o kadar."

Cenk bulunduğu konuma inat otuz iki diş sırıtarak gülüyordu. Caner'in öfke saçan gözlerinden zerre kadar etkilenmediği belliydi. "Sen mi bana had bildireceksin ufaklık?"

"Evet ben bildireceğim! Ne oldu beğenemedin mi?"

"Cık beğenemedim. Senin bir boy büyüğün yok mu, o gelsin."

"Kes kafa ütülemeyi Cenk! Seni bir daha bu kızın yanında görmeyeceğim o kadar! Oldu ki görürsem günah benden gider! Yemin ediyorum Allah yarattı demem kafa göz dalarım sana! Anladın mı beni?"

Cenk tehditlere hiç aldırış etmeden gülmeye devam ederken Caner'i daha da kudurtmakta bir zarar görmedi.

"Yalnız Asu sana bakmaz oğlum. Sen kim, o kim?"

Caner gözlerini kapatarak sabır dilerken Cenk bakışlarını genç kıza çevirdi. Hâlâ sinir bozucu bir şekilde gülüyordu.

"Biliyor musun bu küçük beyin annesi terzi, terzi. Onun bunun kıyafetlerini dikip duruyor ama sen... Sen, senin baban koskokca Asaf Göktaş, Ethem Ataman'ın tek ortağı, Annen Ahu Göktaş, Fulya Ataman'ın, okul aile birliği başkanının öz kardeşi. Söylesene böyle bir aileye sahipken dönüp bakar mısın basit bir terzinin oğluna?"

Asu'nun konuşmasına dahi müsaade etmeden Cenk'i ani bir atakla boşluğa çevirdi Caner ve hiç düşünmeden ona kafa attı.

"Annemin adını ağzına alma lan!"

Cenk yere düştüğünde genç kız bir kez daha çığlık atmıştı ki Caner yerde boylu boyunca uzanan Cenk'in yüzüne ardı ardına yumruklarını geçiriyordu. Her şeye tahammül edebilirdi ancak Cenk şerefsizinin annesi hakkında ileri geri konuşmasına asla. Hiç utanmamıştı annesinden tam aksi her zaman onunla gurur duymuştu. İyi ki demişti her defasında, iyi ki benim böyle güçlü bir annem var. Evet, annesi terziydi oldu bitti insanlara kıyafet diker, herkesin kahrını çekerdi ve kendini de o dikiş diken elleriyle büyütmüş, bugüne getirmişti. O ellerle kendini adam etmişti. Şimdi de kimse ama kimse annesinin hakkında böyle konuşamazdı. Konuşanın ağzını burnunu böyle kırardı işte.

Sarp, Hakan ve Altay, Caner'i geri çekseler de başarılı olamadılar. Sonuç ise duyulan bir düdük sesiyle, hepiniz müdürün odasına, diye bağıran bir hocanın yanlarına gelmesi oldu. Böylelikle de Caner kopyadan değil kavgadan dolayı disiplini boyladı. Fakat tabii ki yalnız bir şekilde değil, Sarp'ın anca beraber kanca beraber dediği gibi arkadaşlarıyla birlikte.

***
"Sarp nerede kaldı?" diye sordu Feyza orta sehpaya patlamış mısırla, içecekleri yerleştirirken. Her şey hazırdı, birazdan film de başlayacaktı ama Sarp daha gelmemişti. Yine evden bir türlü çıkamadığını tahmin ediyordu gerçi. Evdeki herkes onu soru yağmuruna tutuyor olmalıydı.

"Gelir şimdi gelir," diyerek bir kasedeki patlamış mısırı avuçlamıştı ki Caner, Asu'nun eline vurması gecikmedi.

"Hakan, Altay şunu masadan uzak tutun. Sarp gelmeden her şey bitecek yoksa."

"Aldığım iki tane mısıra da laf etme kızım ya."

"Aldığın iki değil, bir avuç mısır bilmem farkında mısın?"

"Yani Caner azıcık beklesen ölmezsin ya," diyerek elindeki bardak tepsisiyle içeri girdi Oya. Geçen hafta yaşananlardan sonra her şeye rağmen şimdi hep birlikte toplanıp Caner'in evine gelmiş olmak güzeldi. Asu, annesine ne demişti bilmiyordu ancak dediğini yaparak annesini ikna etmiş, kendi için izin koparmıştı Esma Hanım'dan. Tabii annesi Caner'e değil, Asu'ya gideceğini sanıyordu. Her ne kadar risk almış olsa da Oya, bunu yapması gerektiğini biliyordu. Kendi de gençti, henüz on altı yaşındaydı ve arkadaşlarıyla birlikte eğlenmek kendinin de hakkıydı. Bedeli ne olursa olsun yaşamak istiyordu., aldığı riskte buna değerdi.

"Caner kim beklemek kim Oya?" diyerek güldü Altay. O da çekyata gayet rahat bir şekilde oturmuştu. Gözlerini genç kızda gezdirirken derin bir iç geçirdi. Beyaz tenine çok yakışan kemerli mavi elbisesi ile ne kadar tatlı olduğunun farkında mıydı acaba şu an?

Hakan tekli koltukta otururken hızla ayağa kalkıp Oya'nın elindeki tepsiyi aldı. "Sen bırak ben hallederim."

Oya itiraz edecek olmuştu ki Hakan hızlı davranıp tepsiyi elinden almıştı bile. Altay'ın gözleri ikisinin üzerinde dolanırken gülüşü solmuştu ki Oya bir an bakışlarını ona çevirdi. Saçını kulağının arkasına geçirdiğinde sıkıntıyla nefes aldı pazartesi günü söyledikleri için Altay'dan özür dilemişti. O gün gereksiz yere çıkıştığını biliyordu çünkü ve ayrıca onu kırmış olmak içine batmıştı sebepsiz. Hiçbir arkadaşıyla arasının bozuk olmasını istemezdi Oya, içi rahat etmezdi öyle olunca. Bundan ötürü de özür dilemişti Altay'dan ancak o, ben unuttum bile demişti. Sonuç olarak her şeyi tatlıya bağlamışlardı. Tıpkı Caner'le Asu gibi.

Kapı çaldığında Feyza "Sarp geldi herhalde," dedi. Yüzünde koca bir gülümseme yerleşirken kendi de kapıya doğru yol aldı. Belki hafta içi hep beraberlerdi ancak hafta sonu da birlikte olmak güzeldi. Hatta galiba yedi yirmi dört Sarp'ın yanında olsa bundan şikâyet etmezdi. Her ne kadar henüz duygularının farkında olmasada.

Genç kız kapıyı açtığında beklediği gibi Sarp'ı gördü karşısında ancak beklemediği kucağındaki küçük kız kardeşi, Çiçek'ti. Onu görünce bir an afallasada tekrardan gülümsedi. "Çiçek," dedi. "Sen de mi geldin ablacım?"

"Ben artık büyüdüm Feyza abla, bende sizinle film izleyebilirim. Hem biliyor musun, ben seni çok özledim."

Çiçek bilmiş bir edayla konuşurken gözünün önüne gelen kahve saçlarını da geriye atmıştı ki "Cadıya bak sen," dedi Sarp yalandan kızgın bir yüz ifadesi ile. "Hani Caner abini özlemiştin?"

"Onu da özledim Feyza ablayı da özledim."

"Görüyorsun demi?" diyerek Feyza'ya çevirdi gözlerini delikanlı başıyla da kucağındaki kardeşini işaret etti. "Nasıl da işini biliyor. Evde de beni böyle kandırdı işte. Tutturdu Caner abiye gideceğim, diye. Bırakmadı, takıldı peşime. Bende getirdim mecbur.

"İyi yaptın getirdin. Bize de biraz değişiklik olur. Hadi geçin içeri film başlamak üzere."

Sarp ilk kardeşini yere indirdi fakat Çiçek, abisinin içeri girmesini beklemeden salona doğru Caner abi, diye bağırarak koştu. Delikanlı kapının önünde dikilirken Feyza'nın üzerinde gözlerini gezdiriyor, öylece durup sırıtıyordu. Genç kız da aynı şekilde Sarp'a bakarken gözlerini çekmiyor, yerinden kımıldamıyordu. Akşama kadar orada durup bakışabilirlerdi ki, Caner'in sesini duydular.

"Orada durmaya devam mı edeceksiniz yoksa gelecek misiniz artık?"

İkisi de aynı anda güldüğünde arkadaşlarını daha fazla bekletmemek için birlikte içeri girdiler. Yan yana koltuğa oturduklarında reklamlar neredeyse bitmek üzereydi. Çiçek Asu ile Caner'in ortasına yerleştirmişti. Caner'in de diğer yanında yer almıştı Altay. Hakan tekli koltukta otururken Oya da diğer tekli koltuğa yastık alarak kurulmuştu. Hepsinin gözleri televizyonda oylanırken Sarp çaktırmadan Feyza'ya bakıyor ve onun güzel yüzünü derin derin inceliyordu. Mısırı ağzına atışı, dudaklarını yavaş yavaş kımıldatışı, uzun ince, biçimli parmakları, boynundaki ufacık beni... Her bir şeyi öylesine güzeldi ki gözlerini alamıyordu. Film yerine saatlerce böyle durup onu izleyebilirdi delikanlı.

Asu mısır almak için elini kaseye daldırmıştı ki eli, Caner'in elini değince gözleri de gözleriyle buluştu. O yeşil gözlerine bakarken o gün Cenk'in söyledikleri geldi aklına aynı zamanda yaşananlar. Neyse ki Caner okulda iki fırçayla yırtmıştı o gün, daha büyük bir ceza almasını elbette ki istemezdi ama keşke Cenk hak ettiği cezayı alsaydı. Fakat Caner gibi o da iki fırçayla yırtmış ama farklı olarak eğer bir daha kendini rahatsız edecek olursa okuldan uzaklaştırma almakla tehdit edilmişti. Genç kız artık Cenk tarafından taciz edilmeyeceği için rahat bir nefes almıştı ama yine de aklı onun söylediklerine ve Caner'in kendi için kavga etmesine takılmıştı. Hayır bir erkeğin kendi için kavga etmesinden hoşlanmazdı genç kız, Caner de zaten seninle bir ilgisi yoktu Cenk'in annem hakkında o şekilde konuşmasına tahammül edemedim, demişti. Lakin yine de içinden bir sesler öyle olmadığını söylüyordu sonuçta Caner ilk kendi için sataşmıştı Cenk'e ve kendi... Kendi Caner'den böyle bir şeyi gerçekten beklemiyordu. Galiba ne kadar şiddet yanlısı biri olmasa da Caner'in yaptığından etkilenmişti. Kendine bile itiraf edemesede.

Filmi izlerken gözlerinin dolmasına engel olamadı Feyza. Belki de bin kere izlemişti Hababam Sınıfı'nı ancak her defasında Mahmut Hoca duygulandırıyordu kendini. Münir Özkul gerçek bir öğretmen gibi rolünü benimseyerek oynamıştı filmde. Öğrencilerini adam etmek için harcadığı çabaya imrenmemek elde değildi. Hele de son sahnede ben eğitimciyim, tüccar değil, demesi kendini derinden etkiliyordu.

"Bir zamanlar Tarık Akan yakışıklılığı diye bir şey varmış. Adamın fiziğine baksanıza kızlar, Kıvanç Tatlıtuğ bile onunla yarışamaz," dedi Asu ancak Caner'in kendine karşılık vermesi çok gecikmedi.

"Hayır ben anlamıyorum Tarık Akan'ın çapkınlığa niye bütün kızların dibi düşüyor abi?"

"O çapkınlık değil Caner, tatlılık," dedi Feyza tatlı bir gülüş ile. Kuzeni gibi kendi de Tarık Akan'a hayrandı tamam bazı filmlerinde çapkınlık yaptığı bir gerçekti ancak yine de Yeşilçam'ın usta oyuncularıyla çevirdiği o sıcak aile filmlerinde fazlasıyla tatlı bir havaya sahipti. Özellikle de Itır Esen'in de rol aldığı Bizim Aile filminde. Yaşar Usta'nın koskoca fabrika sahibine gidip sen misin büyük, hayır benim, dediği filmde. Hababam Sınıfı'ndan sonra en çok onu severdi zaten.

Nostaljiye âşık biriydi Feyza, Ediz Hun ile Hülya Koçyiğit'in büyük aşklar yaşadığı, Türkan Şoray,'ın, Kadir İnanır'la imkânsızlıkları aştığı, Cüneyt Arkın'ın kahpe Bizans'ın yiğit güzeli diyerek o zamanki şartlarla Battal Gazi'yi canlandırdığı aynı zamanda Filiz Akın'la kaçamaklar yaşadığı filmlere hayrandı. Ve tabii ki Münir Özkul'la, Adile Naşit'in komedi tadında aile olmayı öğreten filmlerine de. Eskiydi, hatalıydı, kusurluydu ama o filmler bir başkaydı. Sıcaktı, içtendi, samimiydi ve Feyza'yı bu yüzden etkiliyordu Yeşilçam filmleri.

"Tabii zaten Tarık Akan yapınca tatlılık biz yapınca çapkınlık," diyerek Feyza'ya cevap verdi Caner. Feyza ise bir şey demedi sadece gözlerini devirdi.

"Çakma Tarık Akan hadi dolaptaki diğer içecekleri getir," dedi Hakan. Ev sahibi değil miydi sonuçta Caner azıcık ikramsever olsaydı.

Bir şey diyecekti de vazgeçti delikanlı. Annesi niye kendini bir başına bırakıp akraba gezmesine gitmişti ki? Oflaya oflaya ayağa kalktığında mutfağa geçti, buzdolabını açıp meyve sularını çıkardı. Arkasını döndüğünde ise kaşlarını çattı.

"Asu?"

"Caner ben sana teşekkür edemedim. Biliyorum bunun için pek uygun zaman değil ama..."

"Teşekküre gerek yok Cenk bunu hak ediyordu. Sana yanlış gelebilir ama böyle şerefsizler ancak dayaktan anlar. Yok uzlaşma yok konuşma yok medeniyet.. İnan onlarda işe yaramaz. Eğer insan olsalar zaten bir kızı taciz etmezler. Hem annem için öyle konuşan biriyle oturup medeni medeni konuşamazdım. Ben buyum Asu, senin gözünde belki kavgacı bir insanım, belki işe yaramazın tekiyim, belki sadece aylak bir serseriyim ama ben buyum işte, neysem o'yum. Ben..."

Daha konuşuyordu ki Caner Asu'nun aniden boynuna atılmasıyla öylece kaldı. Gözleri fal taşı gibi açılırken elindeki meyve suları yere düşürmemek için büyük bir çaba sarf etti. Tatlı bir duygu midesini gıdıklarken dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Asu ciddi ciddi kendine mi sarılıyordu yoksa rüya falan mı görüyordu?

"Sen benim için hiç doymak bilmeyen, yedi yirmi dört aç olan, her defasında bir şekilde moral düzeltebilen, özellikle bana laf sokmak için uğraşan ve devamlı didişip durabileceğim tek arkadaşımsın Caner, iyi ki de arkadaşımsın."

"Sende... Sende iyi ki benim arkadaşımsın Asu."

Caner sakince elindeki meyve sularını tezgâhın üzerine bıraktığında ellerini genç kızın beline doladı ve sımsıkı sarıldı ona. İlkti. Bu Asuman'a ilk sarılmasıydı ve fazlasıyla güzeldi. İncecik vücudunun kolları arasında olması, çilek kokan parfümünün burnuna dolması, ipek saçlarının parmaklarına dolanması, kalbinin sağ göğsüne değmesi ve oradaki boşluğu doldurması küçükken gördüğü melekli rüyalar kadar güzeldi. İyi bir çocuk olursa o meleğin geleceğini söylerdi annesi, galiba kendi de iyi bir çocuk olmayı başarmıştı ki Asu gelmişti. Evet, o bir melekti, gökyüzünden gelen bir melek.

"Neyse," diyerek geri çekildi genç kız. Tezgâhın üzerindeki meyve sularını eline aldı."Şunları içeri götürelim de daha fazla beklemesinler."

Asu mutfaktan çıkıp giderken Caner hâlâ orada duruyordu. Şapşal şapşal bakarken kımıldayamıyordu yerinden. Ciddi ciddi onunla sarılmış mıydı şimdi? En sonunda kendi kendine gülüp geri içeri geçtiğinde eski yerine oturmuştu ki Asuman kumandayı eline alıp televizyonun sesini açtı. En sevdiği dizinin tekrarı başlamıştı.

Çalan jeneriğe Asu koltukta dans ederek eşlik ediyordu ki, Feyza da bu kez kuzeninden geri durmadı. Ardından Altay sonra Sarp'la, Caner, Oya ve Hakan yüksek bir sesle jenerik müziğini söylediler. Ev de bu seslerle yankılandı hatta belki mahalle bile inledi.

"Babamın otoritesini geç
Annemin damat takıntısı
Abimin şöhret sevdası
Gençliği solla
Kariyeri fulle
Çayını da demle
Son durak
Avrupa Yakası

Semtim Etiler Nişantaşı
Evim minimalist
Kocam da inşallah feminist
Feminist derken yani
Beyaz çorap bıyık filan sanki
Baba sen karışma
Al ideal erkek reçetem burada
Kocam diye her işime karışmasın
Kapı açsın yemek yapsın
Yaşlanmışım olsun varsın
Geç olsun güç olmasın
Otoriteme kariyerime
Her yerime tapsın tapsın
Benim izimde tapşin tapşin
Yürüsün koşsun dua etsin
Yatsın kalksın"

İşte o gün her şeye rağmen mutluydu onlar. Olanları olacakları boş vermişlerdi, çünkü birliktelerdi ve birlikte olmak her şeyden ama her şeyden daha güzeldi. Gençliğin baharını yaşamak gibi. Mutluluğu yükseklerde, ulaşılmaz yerlerde aramak gereksizdi, zira mutluluk hiç gözünü kırpmadan senin için kavgaya dalan, sınavda kopya çekmen için çeşitli şaklabanlıklar yapan, ölümüne anca beraber kanca beraber diyen, her zaman birlikte şaçmalayabildiğin arkadaşlarda; aklını başından alan, bir bakışıyla ayağını yerden kesen, âşık olduğun bir çift gözün sahibindeydi. Onlarla nerede olursan ol mutlu olurdun. Hunharca para harcayıp en lüks yerlere gitmeye hiç mi hiç gerek yoktu. Küçük bir evde eski bir filmi birlikte izlemek bile sevdiklerinle berabersen mutlu olmak için yeterdi.

Mutluluk uzaklarda değildi aslında, görmediğimiz ya da göremediğimiz ufak ayrıntılarda gizliydi ve görmek için bakmamız gerekirdi. Gerçekten bakmamız.

Loading...
0%