@petekayla
|
Hatay'a geri dönerken olabilecek onlarca ihtimal geçmişti Feyza'nın aklından. Babası evine baskın yaparak yeni hayatını alt üst edebilir, annesi bir mahalle arasında yaşadığını öğrenince fenalıklar geçirerek bayılabilir, İlker kendini zor duruma sokmak için çeşitli uğraşlar verebilirdi. Ancak Asuman'ı gecenin bir yarısı kapının önünde elinde valizle görmek aklının ucundan bile geçmemişti. Zira kuzeni lanetliymiş gibi kaçmıştı bu şehirden, bir daha da Hatay'a asla ayak basmayacağına dair yeminler etmişti. Fakat şimdi, tam şu an Asuman kapısının önünde duruyordu. Hem de darmadağın bir vaziyette, elinde valizle. O yüzden ağzının bir karış açık kalması normal olsa gerekti. "Asuman," dedi Feyza en sonunda şaşkınlığını bir nebze olsun atlattığında. Gerçek miydi bu? Kuzeni sahiden gecenin bir saati elinde valizle kapısına mı gelmişti? Küçük çocuk gibi dudaklarını büzdü genç kadın. Gök misali mavi gözleri şişmiş ve kızarmıştı. Bembeyaz yanaklarında hâlâ gözyaşlarının izleri hâkimdi. Uzun kumral saçları da hiç olmadığı kadar dağınık görünüyordu. Zaten kendi perişan bir hâlde iken güzel görünmesi beklenemezdi. "Feyzoş" Gözlerini kapatıp açarken hâlâ yaşadığı anın gerçek olduğuna inanmaya çalışıyordu Feyza. Fazla yorulduğu için beyni kendine oyun falan oynamıyordu demi? "Asuman sen... Sen... Senin ne işin var burada? Yani gecenin yarısı elinde valizle, İstanbul'dan, buraya... Üstelik bu halin... Kötü bir şey mi oldu?" "İçeri girelim her şeyi anlatacağım." "Haklısın kapının önünde kaldık," diyerek aralık olan kapıyı tamamen açtı Feyza. "Gel hadi." Kuzeni kendini eliyle evine davet ederken birkaç adım atıp içeri girdi Asu. Feyza kapıyı kapatırken kendinin sırtı dönüktü ona. Dolu dolu gözlerle eve bakarken dudaklarını ısırmaya devam ediyordu. Gerçekten şu an berbat hissediyordu kendini. En çokta her defasında gerçekleri göremeyecek kadar aptal olması yakıyordu canını. Her defasında kandırılmasına rağmen yine birine inanıp güvendiği için öfkeliydi kendine. Ama bu sondu, gerçekten sondu. Aykut'un da gerçek yüzünü görmesinin ardından birine daha şans verecek değildi. Gönül işleri bitmişti artık kendi için. Kalbine mührü vurmuştu ve hiç kimse o mührü bozamazdı. İsterse dünyanın en iyi adamı olsun. Hatay'a dönerken, o uçağa binerken bunun sözünü vermişti kendine. "Oturalım diyeceğim de ben gerçekten ne olduğunu çok merak ediyorum. Ne oldu da sen böyle darmadağın geldin buraya?" Arkasını döner dönmez Feyza'nın boynuna atıldı Asu. Kuzenine sımsıkı sarılıp yol boyunca tuttuğu gözyaşlarını serbest bıraktı. Ağladı, hıçkırdı, kardeşi gibi sevdiği Feyza'nın kollarında öfkesini, üzüntüsünü hiç çekinmeden yaşadı. Bir tek Feyza anlardı kendini, bir tek o yargılamazdı kendini, bir kardeş gibi derdini dinler, acısına ortak olurdu ve kendi bir tek kuzeninin yanında yaşayabilirdi tüm duygularını. "Feyzoş ben çok kötüyüm. Gerçekten çok kötüyüm. Kendimi o kadar aptal hissediyorum ki..." "Şşt," diyerek Asuman'a daha çok kollarını doladı genç kadın. Sırtını sıvazlarken yanında olduğunu elinden geldiğince hissettirmeye çalışıyordu. "Böyle düşünmemen gerektiğini kaç defa söylemem gerek?" Asu başını çektiğinde burukça gülümsedi. "Yine sen aptal değilsin, onlar karaktersiz diyecek misin?" "Öyle görünüyor." Feyza da belli belirsiz gülümsedi. Tek Caner değildi Asuman'ın canını yakan, hayatına kim girdiyse üzmüştü kuzenini kendi de her defasında bu cümleyi kurmuştu. Teselli olsun diye değil, gerçekten öyle olduğu için. Zira bir ilişki de inanmak ya da güvenmek aptall-ık olmamalıydı. "Aykut mu?" Başını sallamakla yetindi Asu. Yorgun bakışlarındaki hüznü gizlemedi. Keşke Feyza'nın sözlerini zamanında dikkate alsaydı. "Ne yaptı peki?" "Erkek arkadaşıyla beni aldattı." "Nasıl?" diyerek kaşlarını çattı Feyza, dediklerinden hiçbir şey anlamamıştı. "Aykut diyorum biseksüelmiş." "Ne!" "Ne diye sorup durma Feyzoş ya," diyerek önünde duran koltuğa kendini attı genç kadın gerçekten yorgundu ve her şeyi anlatmak daha çok yoruyordu. "Aykut biseksüelmiş işte." Gözlerine önüne gelen o sahneyi yeniden hatırladığında o an ki öfkesi kendini bir kez daha ele geçirdi. Neden Aykut'u kendi elleriyle boğmamıştı ki Asu? Bir tokat kesmemişti işte kendini. Aykut'un kafasında şişe parçalamalı, o kaslı vücudunu ormanın ortasına atıp kurda kuşa yem etmeliydi. Niye böyle yapmamıştı ki? Ah tüm bunlar niye aklına bu kadar geç gelmişti? "Şunu baştan anlatacak mısın?" Feyza'nın sabırsız ses tonu karşısında bakışlarını yeniden ona doğru çevirdi. Öfkeden şişirdiği yanaklarını geri indirerek tuttuğu nefesini verdi. Feyza'dan bir şey saklayacak değildi elbette ama anlatmak yoruyor, insanı daha çok sinir küpü yapıyordu. Anlattıkça kendine daha da sinirleniyordu Asu. "Aykut'un bir arkadaşı vardı Kuzey. Yedikleri, içtikleri ayrı gitmezdi. Benden çok onunla görüşür, vakit geçirirdi. Bu durumu normal karşıladım ilk, olabilir arkadaşlardır dedim fakat sonra fazla gözüme batmaya başladı. Aykut abarttığımı söylese de öyle olmadığına emindim. Neden iki arkadaş ayrı evlerde yaşadıkları halde yedi, yirmi dört birlikte olsunlar ki? İşte bu sorunun cevabını da bugün öğrendim. Meğer Kuzey, Aykut'un sevgilisiymiş, o gaymış, Aykut'ta biseksüel, ben de ikisini bastım." "Nasıl bastın?" Gözlerini devirdi Asu, sence nasıl der gibi bakıyordu. "Öpüşürken." "Yuh!" Ani tepkisine engel olamadı Feyza, insanların tercihine karışmaz, ilgilenmezdi aslında lakin kuzeninin o sahneye maruz kalması gerçekten yuhlanacak cinstendi. Tamam Aykut böyle bir yönelimde olabilirdi ona bir şey demiyordu ama neden Asuman'ı buna alet etmişti? Ne diye kuzeniyle oynamıştı? Kızdığı bir nokta varsa kesinlikle buydu. "Düşünebiliyor musun Feyzoş ya? Sevgilim beni erkek arkadaşıyla aldatıyor! Bak aklıma geldikçe sinirlerim tavan yapıyor! Ama ben var ya en çok Aykut'u boğmadığıma pişmanım! Ay bir de Kuzey benimle kavga ediyor! Yok benim yüzümden Aykut'a hasret kalmışta! Yok işte ben Aykut'la arasına girmişim de! Ulan ben bilsem iki dakika durur muydum senin sevgilinin yanında? Ben sanki çok meraklıyım biseksüel sevgilim olmasına! Gidin ne halt ederseniz edin! Bana niye bulaşıyorsunuz abi? " Asuman saydırmaya devam ederken Feyza daha fazla kendini tutamadı. Dakikalardır bastırdığı kahkahasını en sonunda serbest bıraktı. Katıla katıla gülerken kuzeninin ters bakışlarını görse de kendine engel olamıyordu. Böyle trajikomik bir olay kaç kişinin başına gelirdi ki? "Feyza!" "Tamam...Tamam...Gülmüyorum," dese de gülmeye devam ediyordu genç kadın. Cidden sinirleri bozulmuştu. Asuman'ın yanına oturduğunda yüzünde bakışlarını gezdirmeye devam ederken yeniden gülmemek için alt dudağını ısırıyordu ki, küçük bir kıkırtının dudaklarının arasından kaçmasına engel olamadı. "Ama bak gerçekten sinirleniyorum artık! Ben burada ne haldeyim sen gülüyorsun." "Affedersin," diyerek elini kaldırdı Feyza. "Sinirlerim bozuldu." Aralarında kısa süreliğine sessizlik olduğunda Asu sırtını geriye yasladı, bakışlarını tavana dikti. Uzun saçları da dağıldı. Gerçekten bozuktu morali, sıkkındı canı, sadece bugün yaşadıkları değildi bu hislerinin sebebi. Uzun zamandır hayatında yolunda olmayan her şeyin yorgunluğunu yaşıyordu. Birçok erkek olmuştu hayatında, ilişkileri hep kötü sonlara bitse de aşka küstüm tavırları takınmamıştı hiç. Her aldığı darbe sonrası kendi yaralarını kendi sarmış, her defasında yenilenerek güzelliklere açık olmuştu. Kalbinin kapılarını kapatmamış doğru insanı bir gün bulacağını ümit etmişti hep. Fakat Aykut'tan sonra anlıyordu ki sahiden aşktan yana şansı yoktu. Karşısına şimdiye kadar düzgün bir adam çıkmamış olmasının başka açıklaması olamazdı zira. Yaşadıkları birer birer aklına gelirken tüm sevgililerine içinden yine bela saydırdı Asu. Yurt dışında ilk Baran'la tanışmış ve ondan fazlasıyla etkilenmişti. Şöyle esmer, yağız bir adamdı Baran, oldukça da, kendini geliştirmiş, entel bir kişiliğe sahipti. Ancak gel gelelim ki, Mardin'deki köklü bir aşiretin çocuğuydu ve uyması gereken töreler vardı, hâl böyle olunca da Asu'yu bırakıp ailesinin zoruyla (öyle olduğunu iddia etmişti.) Törenin uygun gördüğü bir kızla nişanlanmıştı. Bu kadar pısırık bir erkeği sevdiğine mi yoksa saçma sapan bir sebepten ötürü terk edildiğine mi yansaydı Asu? Baran'ın cehenneme kadar yolu vardı fakat yine de bu terk ediliş gururunu kırmıştı. Resmen dizilerde gördüğü, kitaplarda okuduğu saçma sapan töreler yüzünden terk edilmişti bunu nasıl hazmetmesindi? Yirmi yaşında yaşadığı bu kalp kırıklığı kendine bir ders olmuş ve kimse için öyle kolay yelkenleri suya indirmeyeceğini dair söz vermişti kendine. Aslında zaten kolay kolay tav olmaz, bir erkek için ayılıp bayılmazdı ancak Baran'ın entelektüelliğine düşmüştü işte. Onun, terk etmesiyle de kendini ortada kalmış gibi hissetmiş, uzun süre ayrılığın etkisinden çıkamamıştı Ta ki, centilmen, kibar, yakışıklı, olan Amerikan erkeği Jack'i görene kadar. Her kadının hayalindeki ideal erkekti Jack, yakışıklıydı, kibardı, tatlıydı tüm güzellikler onda toplanmıştı sanki. Tam Asu'nun aradığı erkekti, ilk görüşte hoşlanmıştı Asu ondan. Tabii yine de kolay kolay kendinden ödün vermemiş, peşinden bayağı koşturmuştu Jack'i. Tatlı flört dönemleri uzun sürmüş, altı ayın sonunda sevgili olmuşlardı. Arkadaşlarıyla birlikte gece kulübünde eğlenirken Jack fazla uzattıklarını söyleyerek kendini öpmüş ve gece yatakta son bulmuştu. Asu için ikinci bir birliktelikti bu. Birincisini hatırlamak bile istemiyordu çünkü ilk birlikteliği bir hatadan başka bir şey değildi ki, hâlâ o ilkin pişmanlığını yaşıyordu. Baran'la arasında sarılmak dışında tek bir yakınlaşma bile olmamıştı. Baran aşiret çocuğu olduğundan kendince değerlerine sadık kalan bir adamdı. Evlilik dışı ilişkiye kesinlikle karşıydı, Asu da o yaşadığından sonra kimseyle cinsel olarak yakınlaşmak istemediği için bu meseleyi sorun hâline getirmemişti. Baran kendini terk edince de mevzu kapanmış gitmişti. Ancak İki yıl sonra hayatına Jack dahil olunca yıllar önce yaşadığı o talihsiz olayı daha fazla uzatmanın bir anlamı olmadığını düşünüp, bunun Jack'e de haksızlık olduğuna karar vererek geçmişi tamamen unutmuş, kalbinin kapılarını güvendiği, sevdiği adama sonuna kadar açmıştı. Evet, sevişmişti Jack'le, her anın, dakikanın tadını çıkara çıkara tenlerinin buluşmasına müsaade etmişti ve bu sadece bir kereyle kalmamış, bir buçuk yıl süren ilişkileri boyunca çeşitli kaçamaklar yaşamıştı sevgilisi ile. Eğer Jack ilişkiden sıkıldığını söyleyip ayrılmak istemeseydi belki hâlâ kendinin hayatında olurdu o kibar Amerikalı. Fakat o da gitmişti, kendini bırakıp hayatına devam etmişti ve Asu'yu da en çok onun gidişi üzmüştü. Kabul ediyordu genç kadın, Kendinden en onurlu şekilde ayrılan Jack olmuştu. En azından karşısına dürüstçe çıkıp duygularını açıkça dile getirmişti. Anlayışla karşılamaya çalışmıştı onu Asu, her ilişki ebediyen sürecek değildi, hevesini aldı, benden ayrıldı diye de düşünmemişti çünkü gerçekten Jack'in kendine değer verdiğini görmüştü. İlgilenmişti kendiyle sevgilisi, her zaman yanında olmuş, birlikte çeşitli aktiviteler yapmış, güzel zamanlar geçirmişlerdi ama işte Jack bitirmek istemişti ve bitirmişti. Canı yanmıştı, acımıştı kalbi, günlerce için için ağlamıştı lakin hiçbir zaman Jack'e ayrılmayalım dememiş, özledim gibi mesajlar atmamıştı. Kendinden ayrılmak isteyen bir adama yalvaracak kadar gurursuz değildi sonuçta Asu. Her zaman erkeklerin karşısında kuyruğunu dik tutmaya çalışmış, içine akıttığı gözyaşlarını onlara göstermemişti. Canı ne kadar yanarsa yansın kendini küçültecek tek bir harekette bile bulunmamıştı. Jack'in ardından düştüğü duygusal boşluktan sosyal medyaya sarılarak kurtulmuştu genç kadın. Orada birçok erkekle konuşmuş en sonunda Tolga diye bir adama takılmıştı. O kadar aptallık etmişti ki bunu yapmakla adamın otuz beş yaşında olmasını dahi umursamamıştı. Koca koca insanlardı yaş farkının ne önemi vardı? Tolga'yla bir ay boyunca internetten konuşmasının ardından onunla yüz yüze görüşmüş, kısa süre içinde sevgili olmuştu. Boğazda birlikte yemekler yemiş, her gün başka bir yere giderek İstanbul'u defalarca turlamışlardı. Yeniden doğmuş gibi hissetmişti Asu kendini o zaman. Yaşadığı kalp kırıklarının ardından nihayet mutluluğu bulduğuna inanmış, Tolga'yla hayatın tadını çıkarmış, âdeta ikinci baharını yaşamıştı. Ta ki onun evli, iki çocuk babası olduğunu öğrenene kadar. Tolga'nın eşi, Yeşim kendilerini bastığında kafeyi ortalığı ayağa kaldırmış, kocasını paralayarak Asu'ya ağzına geleni söylemişti. Elbette kendi de geri durmamış, o kadınla saç baş girişerek arbedeye davetiye çıkarmıştı. Sonuç ise olayın karakolda bitmesi olmuştu. Bu kadar vukuatın üzerine gecenin bir yarısı sarhoş olup araba kullandığı için de ehliyetine el konmuş ve babası kendine bir yıl boyunca hapis hayatı yaşatmıştı. Yirmi altı yaşındaydı Asu, çocuk gibi ceza almayı asla ama asla kabul edemezdi. Babasıyla her gün ayrı bir kavga yaşasa da Asaf Bey'in kararı katiydi, kızının olaylarına sabredecek tahammülü kalmamıştı artık ve Asu KPSS sınavını kazanana kadar kafasına göre davranmazdı. Ne zaman ki bir hastaneye atanır, hemşire olarak çalışmaya başlardı o zaman eski özgürlüğüne geri kavuşurdu. Ama o zamana kadar dersleri dışında hiçbir şeyle ilgilenemezdi. Aslında bulunduğu konum sayesinde kızını bir hastaneye yerleştirmesi çok zor değildi ama hayır, Asuman kendi emeğiyle çalışıp kazanacaktı sınavı. Özel hastaneye girebiliyorsa yine soyadı sayesinde değil, kendi çabasıyla girecekti. Bu konuda hiçbir şeyde olmadığı kadar kararlıydı Asaf Bey. Baba olarak kızının kendi ayaklarının üzerinde durmasını istiyordu nitekim. Bu da kızının kötülüğün değil, iyiliğine idi. Geçen senden beri hapis hayatı yaşasa da Aykut'la tanışmıştı bir şekilde genç kadın. Biraz durulunca babası da ses çıkarmamış ancak yine ve yine KPSS sınavını kazanamayınca kendine yükseldikçe yükselmişti. Hele de bugün olanlardan sonra. Aykut kapısına gelip bağıra bağıra konuşmasa babası durumu öğrenmezdi ancak Aykut utanmaz gibi gelmiş özür dilemiş ve kendini çok sevdiğini söyleyerek evini inletmişti. Babası da olanları öğrenince güzel bir fırça çekinmişti kendine. Ve Asu çözümü kaçmakta bulmuştu. Evde kaldığı müddetçe nefes alamayacağını biliyordu zira. Feyza'nın yanına gideyim demişti Asu son çare babasına. O bana yardım eder, sınavı mutlaka kazanırım, diyerek Asaf Bey'i ikna etmiş ve valizini topladığı gibi uçağa atlayıp gelmişti Hatay'a. Şimdi de buradaydı işte, biricik kuzeninin yanında. "Asma suratını Aykut'un gerçek yüzünü daha geç olmadan görmen iyi olmuş." "Ben ona üzülmüyorum ki kendi bahtsızlığıma yanıyorum," diyerek omuzlarını kaldırıp indirdi Asu. Gözleri dolu doluydu. "Ya insanın karşısına bir tane adam gibi adam çıkmaz mı? Bir tane ya! Bir tane! Yok! Hepsi ayrı şerefsiz! Biri töresini bahane eder, diğeri çocuk gibi sıkıldım der, öteki evli çıkar... Yok abi yok dünyanın hiçbir yerinde düzgün bir adam yok! Vallahi yok, billahi yok! Denendi, onaylandı!" "Genelleme yapma." Kuzenine kısa bir bakış attığında gözlerini yeniden devirdi genç kadın. Şu an belki de en son isteğiydi Feyza'nın cinsiyet ayrımcılığı hakkında nutuk çekmelerini dinlemek. Yahu insanın kuzeni böyle bir durumda kendiyle birlikte erkeklere söverdi fakat Feyza bu durumda bile kendine ne diyordu. "Hiç öyle bakma karşına düzgün bir erkeğin çıkmamış olması dünyadaki tüm erkeklerin karaktersiz olduğunu göstermez. Çünkü karaktersizlik cinsiyetle ilgili değildir, kişilikle ilgilidir." "Öğretmen olduğunu bu kadar belli etmek zorunda mısın?" "Öğretmen olmasam da düşüncelerim değişmezdi," diyerek gülümsedi Feyza. Tabii bu gülüş Asuman'ın sinirlerini bozuyordu. Kendi de bunu biliyor, görüyordu. Fakat ne yapsın elinde değildi düşüncelerini içinde tutmak. "Ya insan kuzeninin yanında ağız tadıyla bir kez olsun erkeklere sövemez mi ya?" "Sence?" İç geçirdi Asu, kendinin nasibine bir de alim olma yolunda ilerleyen bir kuzen düşmüştü. "Aldım ben cevabımı." "Güzel. Kendi sorularının cevaplarını kendin bulman harika." "Bilerek yapıyorsun şu an demi? Geçti ya eline bir fırsat." Asu'nun çocuk gibi sızlanmasına gülmeden edemedi Feyza. Haksız değildi kuzeni, onunla bilerek uğraşıyordu e hoşuna gidiyordu onun bu çocuk halleri. "Aşk olsun ama Feyzoş ya, ben burada aldatılmışım sen benimle eğleniyorsun." "Tamam tamam bir şey demiyorum. Hadi her şeyi baştan anlat sen." Nihayet Feyza gülmeye ara verdiğinde Asu ciddi bir ifade yerleştirdi yüzüne. Her şeyi baştan anlatmak üzere hazırlandı. "Neyi anlatayım ki Aykut'la olanlardan sonra babamın evde ohal ilan edileceğini bildiğim için kaçtım senin yanına geldim. Yani artık seninle birlikteyim bebeğim. Erkekleri hayatımdan def ettim, kalbimin kapılarını kilitledim denize attım. Erkek sineğe bile yer yok hayatımda. Yalnızca sen varsın bir de KPSS. Çok kararlıyım Feyzoş bu kez kesin kazanıp atanacağım yoksa ömrünün sonuna kadar beş kuruşsuz kalacağım." "O niye?" "Babam ha vurup harman savurduğumu iddia ederek kartlarıma el koyup beni çocuk gibi harçlığa bağladı da." Yine kendini tutamayarak güldü Feyza. Meğer Asaf eniştesinin içinde babasından beter despot bir adam varmışta kendinin haberi yokmuş. "Asaf eniştem mi yaptı bütün bunları?" "Sen onun pamuk gibi durduğuna bakma ne zalimdir o var ya." "Yapma Asuman, Asaf eniştemden bahsediyoruz. Dünyada ondan daha yumuşak kalpli bir baba yoktur." Tabii tabii der, gibi başını salladı Asu, kimse babasının gerçek yüzünü bilmiyordu ki. Resmen kendini beş kuruşsuz ortada koymuştu. Bu mu yumuşak kalplilikti? "Ya ya ne demezsin. Kızını beş parasız ortada koydu senin biricik Asaf enişten." "Asuman" "Ne? Asuman ne? Ya hâlime baksana biseksüel olan sevgilimin gay olan arkadaşıyla aldatıldım. O kadar yıl okudum, hemşire oldum atanamadım üstüne üstlük babam tarafından beş parasız ortada bırakıldım!" "Yemin ediyorum duyan üç çocukla evsiz barksız sokaklarda kaldığını zanneder." "Yok sen beni anlamıyorsun Feyzoş. Cidden anlamıyorsun. Diyorum ki, aldatıldım, terk edildim, sevgilim yok, sevenim yok, sevdiğim yok, hemşire oldum, beş yıldır atanamadım, bir işim yok, kartlarıma el kondu param yok, bitmişim, ölmüşüm üstüme toprak atan yok. Daha açık nasıl anlatayım?" Bir an için doğrulmuştu ki Asu sözlerinin ardından geri arkasına yaslandı. Durumu vahimdi, görmüyor muydu bunu kuzeni? Feyza belli belirsiz tebessüm ederek Asu'ya kollarını doladı. Zor bir dönem geçiriyordu kuzeni ve kendine düşen elbette ki onun yanında olmaktı. "Varsın hiçbiri olmasın ben varım yetmez mi?" "Feyzoş," dedi genç kadın o böyle yumuşacık konuşunca saniyeler önceki gerginliğinden eser kalmamıştı. "Hı?" "Sen benim en sevdiğim kuzenimsin biliyor musun?" İkisinin de birbirinden başka kuzeni yoktu aslında galiba biraz da bu yüzden birbirlerine bu kadar çok bağlıydılar. "Senin benden başka kuzeninin mi var?" "Yok ama olsa bile sen yine benim en sevdiğim kuzenim olurdu." "Sende benim Asuman." Birbirlerine sıkı sıkı sarılırlarken hasrette gideriyorlardı. Belki yalnızca bir ay ayrı kalmışlardı ama olsun yine de özlemişlerdi birbirlerini. Kuzenden çok kardeş gibiydi onlar, birlikte büyümüşler her daim birbirlerini koruyup kollamışlar, ilkokulda ikisinden birine biri karışsa mutlaka ona haddini birlikte bildirmişlerdi. Aşk acılarını, mutsuzluklarını, dertlerini paylaşmışlar, birlikte ağlayıp, birlikte gülmüşlerdi. Kardeş olmak için anne ve babanın bir olması şart değildi. İnsan her şeyini paylaşabildiği, koşulsuz, şartsız yanında olan biriyle de kardeş olabilirdi. Asuman'la, Feyza da öyleydi işte. "Ee," diyerek başını çekti Asu. Biraz olsun toparladığında konuyu da değiştirdi. "Sen anlat biraz. Ne var ne yok? Nasıl gidiyor öğretmenlik?" "İtiraf ediyorum bu kadar yorucu olacağını tahmin etmemiştim ama güzel. O kızların bir rehbere ihtiyacı var ve ben onlara elimden geldiğince yol göstermek istiyorum. Ne kadar başarılı olabilirim bilmiyorum fakat deneyeceğim Asuman. Başka Oya'lar olmasın diye deneyeceğim." "Feyza," dese de devamında ne diyeceğini bilemedi genç kadın. Oya'yı kendi de hiç unutmamıştı ki, yaşadığı zorluklara bizzat kendi gözleriyle şahit olmuş, bir çıkış yolu arayıp arkadaşını kurtarmak istese de elinden hiçbir şey gelmemişti. Feyza da biraz da bu yüzden öğretmen olmak için çabalayıp durmuştu ya aslında. Bir umut çaresiz çocuklara yardım eli uzatmak için. "Sen harika bir öğretmensin ve inanıyorum ki hayal ettiğin ne varsa başaracaksın." Asu kucağındaki elini tuttuğunda burukça tebessüm etti Feyza. Kendi de bunun için çabalıyordu ya. "Umarım Asuman, umarım." Bir an için yanlarında duran cama çevirdiğinde karşıdaki evin kime ait olduğunu hatırladı. Doğru ya, kuzeni Sarp'ın karşısındaki evi tutmuştu, telefonla konuştukları sırada söylemişti bunu kendine. Kendi de o yüzden hiç zorlanmadan bulmuştu evi. E az mı gelmişti bu mahalleye, az mı dolanmıştı buralarda? Seneler evvel yaşadığı günler gözlerinin önünden geçerken aklına gelenleri def etti beyninden. Geçmişe mazi derlerdi, bugün olanları bile yarın unutacakken yıllar önceki kalp krıklığını düşünerek kendini üzecek değildi. Fakat kuzenine merak ettiklerini sorabilirdi. "Sarp nasıl peki? Neler yapmış ya da yapıyor?" "Sarp mı? "Sarp tabii. Karşı evde değil mi hâlâ?" Asu başıyla karşıdaki evi işaret ederken Feyza o an her şeyi ona anlattığını hatırladı. Yani nereden ev tuttuğunu, taşınırken Sarp'ın kendine yardım ettiğini falan telefonda anlatmıştı hep. "Evet evet, orada ama bildiğin gibi," diyerek gözlerini pencereye çevirdi genç kadın. Derin bir nefes aldığında uzun uzun baktı karşıdaki eve. "Hayatında değişen pek bir şey yok. Annesi, abisi, yengesi... Onlarla birlikte hâlâ. Abisiyle sanayide çalışıyor, aynı dükkânda. Üniversiteyi kazanmış ancak gidememiş, burada kalmış, aynı yerde, aynı şehirde." Kuzeninin ses tonundaki gizli hüznün neden var olduğunu anlamadı Asu. Belki de Feyza gittiği için kendini suçlamaya devam ediyordu. O yüzden konuşurken ağır bir esef havası vardı ses tınısında. "Peki ya," dedi Asu ama durdu. Tehlikeli bir soracağı için kelimelerini toparlamaya çalışıyordu. Sarp hakkında çok şey konuşmamıştı Feyza telefonda, bundan ötürü sorunun cevabını bilmiyor fakat çok merak ediyordu. "Ha-Hayatında biri var mı ya da olmuş mu?" Geri gözlerinin odağı Asu olduğunda yutkundu Feyza. Kuzeninin sorduğu soruyu kendini daha çok merak ediyordu, her ne kadar Sarp'ın hayatında birinin olmadığına izlemine kapılsa da içinde hep bir acaba vardı. Yine de umursamaz görünmeye çalışarak omuzlarını silkti. "Bilmem, hiç sormadım." "Sormadın mı? Sen insanı kanser edersin Feyzoş. Nasıl sormadın ya? Sarp'tan, bahsediyoruz farkında mısın?" "Olabilir ama hayatında birinin olup olmaması beni ilgilendirmiyor. Sonuçta Sarp'ın hayatı demi?" Feyza yeniden camdan bakarken söylediklerine kendini inandırmaya çalıştı ama nafile içinde kendini rahatsız eden bir his vardı. Gerçekten Sarp'ın hayatında biri olsa bu kadar umursamaz davranabilir miydi? "O yüzden mi Hatay'a gelmek için bu kadar uğraşıp durdun? Babandan ilk defa torpil istedin? Hoş Ethem Bey, seni bir anlaşma karşılığında buraya gelmene razı oldu ya ama onu da hallettin demi? İlker meselesini kapadın, bitirdin demi?" Başını yorgunlukla iki yana salladı genç kadın. Keşke gerçekten bunu yapabilmiş olsaydı belki o zaman Sarp'la arasındaki o şeffaf duvarı da kaldırabilirdi. Ama yapamazdı, İlker'den tamamen kurtulmadan o şeffaf duvarı kaldıramazdı. "Yapamadım Asuman." "Ne demek yapamadın? Hani bitmişti? Hani İlker seni bir daha rahatsız etmeyecekti? Ne oldu yamuk mu çizdi yoksa o şerefsiz?" "Anlaşma yaptık," diyerek gerçeği kuzenine anlatmaya girişti Feyza. Bunu biriyle paylaşmak omuzlarındaki yükleri biraz olsun azaltabilirdi. "Ne anlaşması?" "Babamı arayıp hiçbir şey anlatmayacağına dair bana söz verdi ama karşılığında bir şart koştu." "Ne şartı?" "Kendini hiçbir yerden engellemeyecektim. O İstediğinde beni arayacak, bana ulaşacak ve mesaj atacak. Sadece bu." "Sen de bunu kabul ettin?" "Başka çarem yoktu. Her şeyi babama anlatırsa tüm bu düzen benim için hayal olurdu. Öğretmenlikte, Hatay'da başlamadan biterdi. Ben de kabul ettim, o zaman çok basit bir istek gibi göründü bu bana ama gün geçtikçe ağırlaşmaya başladı. Diyorum, babamı arayım her şeyi dürüstçe ben anlatayım, İlker'den de kurtulayım ama yapamıyorum. Ben burada, yıllardır hayalini kurduğum hayatı yaşıyorum ve bitmesinden, hayatımın yeniden eskiye dönmesinden korkuyorum. Babamla nereye kadar savaşabilirim, gücüm nereye kadar yeter inan bilmiyorum. O yüzden şimdilik... Şimdilik bir şekilde idare etmeye çalışıyorum, yanlış olduğunu bilsem de." "Feyzoş," diyerek kuzeninin boynuna yeniden sarıldı Asu. Onu böyle çaresiz görmek kendini üzüyordu. Ethem eniştesi neden Feyza'nın istediği hayatı yaşamasına izin vermiyordu bir türlü? Neden onu bu kadar zorlukla baş etmek zorunda bırakıyordu? Neden ona biraz olsun ona anlayış göstermiyordu? Yıllardır bu soruları soru sorup dursa da cevaplarını bulamamıştı. Tek bildiği Ethem Ataman'ın kendine has ilkeleri olduğuydu. Ailesinden hiç kimse de o ilkelerin dışına çıkamazdı. "Ben buradayım artık, her şeyin üstesinden birlikte geleceğiz." "İyi ki varsın Asuman, iyi ki geldin." *** "Yeliz daha açık nasıl anlatayım ben sana? Tamam o gece için haklısın, özür dilerim, seni bir anda öyle bırakıp gitmemeliydim ama ben yapamıyorum. Neden anlamıyorsun? Kafam karışık, çözmem gereken bazı şeyler var, biraz anla beni, lütfen ya." "Neyini anlayım senin be!" diyerek eline geçen vazoyu fırlattı Yeliz. Bu sabah erkenden Caner'e gelmiş, o geceden beri içinde tuttuğu öfkesini kusmuş, kusmaya da devam ediyordu. O gecenin öylece kapanıp gideceğini sanıyorsa çok yanılıyordu Caner Bey. "Beni şey gibi ortada bırak sonra da beni anla! Yok öyle yağma!" Kafasına fırlatılan vazodaki çiçeklerin gazabından kurtulmak için elini siper etti Caner. Yeni bir günün sabahına ne güzel uyanmıştı ama. "Güzelim bak..." "Güzelim deme bana!" Sesi evi inletirken bu kez eline geçen bibloyu yere attı Yeliz. Yok ne yaparsa yapsın hıncını alamıyordu. Caner'i parçalamadan da alamayacaktı galiba. "Ben senin güzelin değilim! Hatta hiçbir şeyin değilim! Duydun mu beni?" "Kulaklarımı sağır etmene gerek yok, duydum." "Caner!" diye kükredi Yeliz. Eğer o an kapı çalmasa genç adamı elinden kimse alamazdı. Caner daha önce kapının çalmasına bu kadar çok sevindiğini hatırlamıyordu. Uçarak kapıyı açtığında arkadaşını görünce otuz iki diş gülümsedi. "Seni buraya var ya Allah gönderdi kardeşim." "Hayırdır ne oluyor oğlum? Beş metre öteden duyuluyor evdeki sesler." Sarp içeri girer girmez Yeliz'i görünce sorusunun cevabını da almış oldu. Anlaşılan Yeliz'le, Caner yine ateşli bir kavgaya daha doğrusu savaşa girişmişti. "Ne olduğuna sana arkadaşın anlatsın Sarp. Benim kendisiyle bir ilgim kalmadı da." Yeliz çantasını koluna taktığı gibi kapıdan çıktı. Hırsını alamamıştı belki ama daha fazla bu evde durmak istemiyordu. Çekip gitmek en iyisiydi. Ayakkabılarını giyip dışarı çıktığında bir, iki adım atmıştı ki, bir an durdu. Sonra da geri dönüp içinde kalanı yaparak Caner'e şiddetli bir tokat attı. Öyle ki, genç adamın yüzü ters tarafa doğru döndü. "Bu tokat sana az bile. Şükret başını koparmadım." Son sözlerini söyleyip gitti genç kadın. Onun gidişinin ardından Caner başını havaya kaldırıp iç geçirdi. Kimin ahını almıştı da başı beladan kurtulmuyordu? Sarp, arkadaşına için için gülerken bir yandan da acıyordu. Kaç sevgilisi olduysa her birinden ayrı tokat yemişti Caner. "Kaçıncı oldu bu? "Oğlum sen de bir alay etme ya," diyerek kızaran yanağında elini gezdirdi Caner. Okkalı tokat atmıştı Yeliz ama yine de ondan daha sert tokat atan biri olmuştu zamanında. "Acıdı mı?" "Yok be, sinek ısırığı misali. Hayırdır sen niye geldin? "Abim dükkâna gitti. Siz de eksikleri alın öyle gelin, dedi. Ben de seni alayım gideyim, dedim." Başını sallamakla yetindi Caner, evde işi yoktu zaten. Bir an çıkmak iyi olurdu, oylanacak bir şeyler bularak kafasını dağıtabilirdi. Ceketini alarak evden çıktığında arkadaşıyla birlikte sokakta birkaç adım attı. Otobüs durağına doğru ilerlerken Sarp'ın telefonu çalınca durdular. Yengesinin aradığını gördüğünde telefonu açıp kulağına dayadı Sarp. "Efendim yenge?" "Sarp mahallede misin yoksa uzaklaştın mı?" "Yok yok daha buralardayız. Ne oldu?" "Ha şey, Zeyno iki kitabını unutmuş onları bırakabilir misin okula?" "Tamam yenge bırakırım." "Sağ ol Sarp." Telefonu geri kapadığında kısa bir açıklama yaptı Sarp arkadaşına. Ardından geri eve doğru yol aldılar. İki sokak sonra eve vardıklarında Sarp eve girip kitapları alırken Caner'in gözleri karşı evin kapalı olan perdesinde oyalandı. Biri vardı sanki orada, bir gölge... Yok hayal görmüyordu orada kesinlikle biri vardı ama kim? Feyza okula gitmişti o olmadığına göre evinde kim olabilirdi ki? "Hadi gidelim." Caner, Sarp'ın elini omuzunda hissedince kendine geldi. Sarp biraz uzaklaşmıştı ki, onu kolundan tutup durdurdu. "Feyza'nın evinde biri var." "Ne?" "Evde diyorum biri var." "Saçmalama Caner kim olacak? Feyza çoktan okula gitti." "Feyza var demiyorum zaten evde başka biri var. Perdenin arkasındaki gölgeyi görmüyor musun?" Arkadaşını ciddiye alarak karşı evde dikkatlice bakışlarını gezdirdi Sarp fakat Caner'in bahsettiği gölgeyi göremedi. "Yürü Caner yürü açlık kafa yaptı sende. Dükkâna gidelim de bir şeyler atıştıralım." Caner inatla evde biri olduğunu söylese de Sarp inanmadı kendine. İnanmadan da yoluna devam etti. Caner onun arkasından gitse de aklı hâlâ Feyza'nın evindeydi. Hayal görmemişti o evde birinin olduğuna adı kadar emindi. Televizyon kanallarını karıştırırken sıkıntıdan patlamak üzereydi Asu. Yapacak hiçbir şey yoktu, daha ilk günden evde boş boş dolanmak canını sıkmıştı. Televizyon da bomboştu bütün kanallar aynı saçmalıklarla doluydu. Magazinler, polisçilik oynayan gazeteciler, insanın içini karartan diziler, birinde bile adam akıllı izlenecek bir program yoktu. Televizyonu kapatıp sıkıntıyla yanaklarını şişirdiğinde duş almaya karar verdi. Su biraz olsun kendini rahatlatırdı. Yatak odasına rastgele yerleştirdiği valizinden uygun kıyafetler çıkardığında banyoya girdi. Güzel bir duş alarak gevşedi. Üzerini giyinmesinin ardından çıkardığı kıyafetlerini makineye atmak için mutfağa girdi. Çamaşır makinesinin orada olduğunu tahmin ediyordu ancak değildi, banyoda da yoktu o zaman neredeydi bu makine? Üstelik mutfakta bulaşık makinesi de yoktu ve fark ettiği diğer bir ayrıntı ise evde kaloriferle, kombinin de olmamasıydı. Klima ya da elektrik sobası da görmemişti e nasıl ısınmayı planlıyordu Feyza kışın? Ya çamaşırlarla, bulaşıkları nerede yıkıyordu? Elinde yıkamıyordu herhalde demi? En iyisi gelince ona sormaktı. Sıkıcı saatler geçmek bilmezken kapının çaldığını duydu Asu. Kapıya baktığında ise karşısında on dört, on beş yaşında olan çilli, gözlüklü bir kızı gördü. "Merhabalar ben Başak Feyza hocaya bakmıştım da." "Merhabalar tatlım, Feyza evde yok ben onun kuzeniyim. Ne söyleyeceksen bana söyleyebilirsin. Ben ona iletirim." "Şey... Benim annem cumartesi günü Feyza hocayı toplantıya çağırıyor da. Türkan derseniz kendisi bilir." "Toplantı mı?" "Ayda bir olur bizim mahallede, kadınlar toplanıp eğlenirler. Şimdi de sıra annemde Feyza hocayı da davet etmek istedi de haber için beni yolladı." "Anladım. Teşekkürler davet için ben Feyza'ya söylerim cumartesi günü mutlaka geliriz. Tabii benim gelmemde bir sakınca yoksa. Böyle biraz damdan düşer gibi oldu gerçi ama..." "Sorun yok," diyerek aniden Asu'nun sözünü kesti Başak. "Annem sizin de gelmenize çok memnun olur. Şey adınızı öğrenebilir miyim?" "Asuman ama sen bana Asu, de. Senin adın ne?" "Başak" "Tanıştığıma memnun oldum Başak." "Bende," demekle yetindi Başak. Nedendir bilinmez yeni tanıdığı bu kadına oldukça kanı kaynamıştı. "O zaman cumartesi günü görüşürüz. Ben şimdi gideyim, annem merak etmesin." "Görüşürüz tatlım." Başak uzaklaşırken arkasından bir süre baktı Asu sonra kapıyı kapadı. Belki de günler o kadar sıkıcı geçmeyecekti. Aradığı eğlence ilk günden ayağına gelmişti fena mı olurdu az mahalle dedikodusu dinlemek? Birkaç saat sonra Feyza eve geldiğinde fazlasıyla aç olduğundan yemek yapmaya girişti. Mantarla, makarna yaparken bir yandan da kuzeninin sorularını yanıtlıyordu. Evin ufak tefek eksikleri elbette ki vardı fakat idare etmeye çalışmıştı. Asuman için aynı şey geçerli değildi ama. Hayatı boyunca hiç zorluk görmediği için en ufak şeyleri bile sorun hâline getiriyor, pireyi deve yapıyordu. "Hadi bulaşıkları elde yıkadık e çamaşırlar ne olacak Feyzoş? İlkel bir şekilde onları da mı elimizde yıkayacağız?" "En azından bir süreliğine," derken tenceredeki mantarları karıştırıyordu genç kadın. Asuman ise kollarını göğsünde birleştirerek buzdolabına yaslanmıştı. Her şey tamamdı ama çamaşırlarını asla elinde yıkayamazdı. "Bir çamaşır makinesi alabiliriz bence. Doğal gaz da taktırmak gerek. Hatay ılık olsa da kış yaşanıyor sonuçta demi? Sıcak suyumuz da olur hem. Tüp derdimiz de kalmaz." "Üzgünüm ama doğal gaz daha mahalleye gelmemiş." "Gelmemiş mi e biz ne yapacağız o zaman?" "Soba kuracağız," diyerek dolaptaki baharatları aldı Feyza. Gerçekten bu kadar küçük ayrıntılara takılmak zorunda mıydı Asuman? "Soba mı? Yok artık, bu devirde soba kuracağız öyle mi? Oldu olacak portakal kabuğu falan da asalım üstüne." "Fena fikir değilmiş." "Sen ciddi olamazsın." "Hiç bu kadar ciddi olmamıştım." "Feyza" "Ne?" diyerek ona doğru döndü genç kadın. Ortada sorun edilecek bir şey var mıydı? Alt tarafı kalorifer yerine soba kullanacaklardı bu ne kadar kötü olabilirdi? "Sobanın derdi biter mi sanıyorsun? Onu geçtim kışın tarih öncesi devirlerde olduğu gibi su kaynatıp öyle mi duş alacağız? Ya tüp... Tüp sorunuyla mı uğraşacağız bir de? Bitti bitecek diye dert mi olacağız? Ayrıca buz dolabı da çok eski iki gün dayanmaz içindeki erzaklar ve çamaşır makinesinin olmamasını kesinlikle kabul etmiyorum. Hayatta elimde yıkayamam ben kıyafetlerimi." "Her şeyi hallederiz merak etme. Sobanın da güzel yanları var inan bana. Kestane pişiririz, tuzluyoğurtlu ekmek ısıtırız, sonra dibinde oturur sohbet ederiz. Fena mı? Sıcak suyu da dert etme, bir ihlas taktırmak aklımdaydı zaten. Tüpü de dikkatli kullanırız. Çamaşırları ben bir aydır elimde yıkıyorum ve gayet arınıyor üstelik eğlenceli de. Bence senin de hoşuna gidecek, denemelisin." Yüzünü buruşturdu Asu, Feyza bu kadar iyimser olmayı nasıl başarıyordu? Her şey söylediği gibi basit değildi ki, olamazdı. Bir kere soba yetmezdi kendini ısıtmaya ve kiriyle pasıyla uğraşamazdı. Ayrıca çamaşır makinesi de kendi için büyük bir sorundu. Bugüne kadar elinde bir bez bile yıkamamıştı şimdi de giymeye kıyamadığı o güzelim kıyafetlerini elinde mi yıkayacaktı, asla! "Yok ben bu şartlar altında yaşamayı kabul edemem." Sabırlı olmaya gayret ederek tencerenin kapağını kapatıp yeniden kuzenine doğru döndü Feyza. Belini tezgâha yasladığında ellerini de dayadı. "Ne yapalım peki bir fikrin var mı? Başka eve çıkalım deme hiç, zira bu eve fazlasıyla para döktüm. Bazı şeyler de eksik kaldı ancak zamanla her şeyi hallederiz tamam? Şimdi birazcık idare etmeniz lazım." Aklına gelenle dudaklarının arasından kaçan kıkırtılara engel olamadı Asu ve düşüncelerini dile getirmekten geri durmadı. Elini uzatıp baştan aşağıya Feyza'yı işaret ederken hâlâ gülüyordu. "Koskoca Ethem Ataman'ın kızına bakın! Sobalı evde oturup elinde çamaşır yıkıyor!" Asu'nun abartılı tavrı karşısında rahat durmadı Feyza. Kuzeninin adını zikrederek bağırdı ilk fakat o kendiyle alay etmeye devam edince kendi de musluğu açıp onun üzerine su sıçrattı. Hak etmişti Asuman bunu, kendiyle uğraşırsa işte böyle olurdu. Ancak Asu da rahat durmayarak Feyza'nın başlattığı su savaşına eşlik etti. Bu kez kendi kuzenini ıslatırken oldukça eğleniyor, katıla katıla gülüyordu. Dün ne yaşamışsa yaşamıştı fakat bugün yeni bir gündü ve dünü düşünerek bugünü mahvetmek hiç mantıklı değildi. Belki de geçmişe takılıp kalmadığı için hâlâ neşeyle, umutla doluydu yoksa pekte basit sayılmayan kalp kırıklarının ardından şimdi böyle fütursuzca gülüyor olmazdı. Su savaşında tek eğlenen Asu değildi. Feyza da en az kuzeni kadar zevk alıyor, uzun zaman sonra yeniden ağız dolusu gülebiliyordu. Asuman daha ilk günden neşe getirmişti evine. Ufak sorunları büyütse de, birçok şeyden şikâyet etse de iyi ki gelmişti kuzeni. Sıkıcı evi asıl şimdi renklenmişti. Çocuk gibi su savaşı yapmalarının ardından sofraya oturup yemeklerini yedi iki kuzen sonrasında Asu'nun ısrarıyla markete çıktılar. Dolapta yiyebileceği hiçbir şey olmadığını iddia ediyordu zira Asuman ve kendine birkaç parça yiyecek almak istiyordu. Elinde kalan son para buna yeterdi galiba. Sebze bölümünde fazlasıyla oyalanırken brokoli görünce altın bulmuş sevindi genç kadın. Çoğu insanın aksine sebze yemeye bayılırdı ve brokoli en baş sırayı çekiyordu. Yeşil sebzeyi market arabasına atarken domates seçen Feyza'ya seslendi. "Feyzoş" "Efendim?" "Sana söylemeyi unuttum öğlen Başak, diye bir kız geldi. Belki tanıyorsundur. Annesi varmış, Türkan. O da bizi cumartesi günü evine davet ediyormuş. Mahalleli kadınlar toplanıyormuş falan ben de azıcık değişiklik olur diye tamam, dedim." Elindeki poşeti arabaya koyarken kaşlarını çattı Feyza. Doğru mu duymuştu kulakları? Asuman sahiden böyle bir şeyi kabul mu etmişti? Herkesin toplandığı bir eve gitmek akıl alır iş miydi hele de o evin sahibi Türkan iken? "Ne yaptın ne yaptın? Mahalle toplantısına gitmeyi kabul ettin öyle mi?" "Evet," dedi Asu rahat bir tavırla. Bunda büyütülecek ne vardı? Feyza elini alnına vurduğunda içinden sevgilerini güzel güzel kuzenine gönderdi. Ne harika bir iş yapmıştı ama! "Niye bana sormadan olur, diyorsun? Onu bırak sen o kadını tanımıyorsun, bilmiyorsun. Kadın ayaklı gazete." "Daha iyi ya, bol bol dedikodu dinleriz." Asu market arabasıyla reyonların arasında ilerlerken Feyza onun peşinden gidiyor, umutsuz bir vaka olan kuzenine laf anlatmaya çalışıyordu ama ne fayda Asuman ciddiye almıyordu kendini. Anlamıştı Feyza, kuzeni yine başına bela almadan durmayacak, yaramaz bir çocuk gibi her gün başka bir haşarılık yapacaktı. Değil yirmi yedi yaşına, yetmiş yedi yaşına gelse bile değişmeyecekti bu kız. Atışmalarına rağmen market alışverişini bitirdiklerinde marketten çıkmışlardı ki Feyza cüzdanının olmadığını fark etti. Markette unutmuştu büyük ihtimalle. "Sen dur, ben hemen gidip alırım," diyerek Asu'yu evin yakındaki bir yerde bırakıp geri markete döndü. Asu ise bıkkınlıkla nefes verdi. Niye burada duracaktı ki? Yarım saat burada beklemek istemiyordu. Eve de gidemezdi çünkü anahtar Feyza da kalmıştı. O yüzden burada durmak yerine kuzeninin arkasından gitmeyi tercih etti. Yaklaşık beş adım atmıştı ki, telefona gelen mesaj sesini duydu Asu. Telefonu çıkarıp baktığında Aykut'un mesaj attığını gördü. Telefonda gözleri uzun uzun oyalanırken duygularını değerlendiriyordu. Ne yapacağına, ne yazacağına karar vermeye çalışırken bir anda omuzuna çarpan birini hissetti fakat asıl sorun o adam özür bile dilemeden çekip gitmişti. Kendini tutamadı telefonu indirip hırsla arkasını döndü. Kendine çarpan adamın sırtını görüyordu. Galiba o da kendi telefonuyla ilgileniyor olmalıydı ki, başı aşağıya eğikti. "Bu kadar da odun olmayın be! Hadi çarpıyorsun bari bir özür dile kardeşim!" İlk önce duyduğu sesin gerçek olduğuna inanmaya çalıştı Caner. Gözleri pörtlerken elindeki telefonu indirip yutkundu. Bu ses... Bu ses... Hayır kendi benzetiyordu, beyni kendine oyun oynuyordu, sahiden onun burada olacak hâli yoktu ya. Arkasını döndüğünde yanılmadığını anladı fakat. Hakikaten... O... Evet, evet hayal görmüyordu, gerçekti gözlerinin önünde duran kişi. Sahiden... Harbiden o buradaydı. Tam karşısında. "A-Asu" Sokak lambasının altında sarı ışığın aydınlattığı esmer bedende uzun uzun gözlerini gezdirirken yutkundu genç kadın. Buraya gelirken onunla elbet karşılaşacağını bilse de yine de bu karşılaşmanın beklemediği bir anda olacağını tahmin etmemişti. Geldiğinin ikinci gününde yaşanacağını tahmin etmediği gibi. Yıllar önceki yaşadığı o hazin kalp kırıklığı kendini yeniden ele geçirirken geçip giden senelere inat, yüreğinde o izi kalan yarayı bir kez daha hissediyordu şimdi. Ve o izin hiç geçmediğini anlıyor, yarayı açan, kalbini acımasızca kanatan adamın isminin dilinden hüzünle dökülmesine onca zaman sonra yeniden izin veriyordu. "Caner" Bir uçak almış götürmüştü Asuman'ı uzaklara ve şimdi bir uçak geri getirmişti onu buralara. Zira yarım kalan hikâyeler elbet tamamlanırdı. O yüzden örmüştü kader yine ağlarını. |
0% |