@petekayla
|
Sarp'ın verdiği ani karar herkesi şaşkına çevirmişti. Kimse genç adamdan böyle bir şeyi beklemiyordu. Nitekim yıllardır Feyza'dan vazgeçmemişken şimdi vazgeçmesi harbiden şaşılacak bir durumdu ancak Nermin Hanım oğlunun aldığı bu karara sevindiği inkâr edecek değildi. Nihayet Sarp doğru bir karar vermiş, kendine uygun biriyle evlenme işine girişmişti. Oğlunun kati kararı üzerine kendi de usulünce Ayşen'in ailesine haber vererek işi ciddiyete bindirmişti. Öyle ki üç defa kızın ailesini, kendi ailesiyle birlikte ziyaret etmiş söz ve nişan için gerekli kararları birlikte almışlar, ne, nasıl, ne şekilde olacak iyice tartışıp sonuca varmışlardı. Bu akşam da resmi olarak Sarp'la Ayşen'in nişanı vardı. Evet, Ayşen'le nişanlanıyordu Sarp hem de kendi hür iradesiyle. Bu belki sahiden bir vazgeçişti ya da sadece kabullenişti fakat ismi ne olursa olsun Sarp bu yoldan dönmemekte pek bir emindi. Sonucu düşünmüş yahut düşünmemişti fakat bir adım atmış, gereken ne ise usulünce yapmıştı şimdi de kendine yakışan verdiği kararın arkasında durmaktı, pilavdan dönerse kaşığı kırılsındı. Sarp'ın nişanı elbette ki mahallede duyulmuş, herkes kendince Akkaya ailesine hayırlı olsun demişti. Türkan gerine gerine yeğeninin nişanı için hava atarken olanlar Feyza'nın da kulağına gitmişti ve genç kadın son günlerde belki de hayatının en bitkin günlerini yaşıyordu. Sarp nişanlanıyordu, başka bir kadınla yuva kurmaya karar vermişti. Kendine de bu saatten sonra söz düşmezdi. Hem zaten bunu isteyen kendiydi, şimdi kırgın hissetmeye ne hakkı vardı? Sarp evlenecekti, sıcak bir yuva kuracaktı sonra çocukları olacaktı. Baba olmak ona çok yakışacaktı... Mutlu olacaktı işte Sarp, kendinin de tek dileği buydu ya. Sarp'ın mutlu olması... İçi acıyordu belki, belki canı yanıyordu, belki durup durup ağlama isteği ile doluyordu fakat hepsine dayanabilirdi. Sevdiği adamın kendinin yüzüne başına iç açılmasından ise başka bir kadınla mutlu olmasını yeğlerdi her ne kadar boğazı düğüm düğüm olsa da. Hem bu nişan olayı kendinin de işine gelmişti bir yerde. Sarp evlendikten sonra kendi de parmağındaki yüzüğü çıkarabilirdi. O zaman ne babasının ne de İlker'in elinde kendine karşı kullanabilecekleri bir koz olmazdı çünkü. İkisi de kendini hiçbir şekilde tehdit edemezdi, en çok babası tayinini İstanbul'a aldırır ki, zaten burada kalmasının da bir anlamı yoktu. Sarp yoksa Antakya'nın ne önemi vardı? Bu şehri sevdiği bir gerçekti lakin Sarp'ın başka bir kadınla mutlu olduğu bir kent, kendine sadece azap verirdi. Küçüktü Antakya illa ki bir sokakta mutlu mesut olan Sarp ve karısıyla kesişirdi yolları ve kendi dayanamazdı o kadarına. Bilmek başka, görmek başkaydı ve Sarp'ın mutlu olduğunu bilse yeterdi, görmeyi yüreği kaldırmazdı. Ki düşüncesi bile nefes almasını zorlaştırıyordu. Daha da zoru ise Sarp'ın mutluluğu için Sarp'tan vazgeçmek zorunda kalmaktı. Oysa bir şeyleri değiştirmeyi o kadar çok isterdi ki... Mümkün değildi ama bu, olmayacaktı da. Sarp artık yüzüne bile bakmazken hiçbir şey değişmezdi bu saatten sonra. Evet bakmıyordu Sarp, Feyza'nın yüzüne, yok sayıyordu adeta onu. Bir yabancıymış gibi, sanki deli sevdiği gibi kadın o değilmiş gibi davranıyordu çünkü kırgındı. Hakkı olsa da olmasa da çok öyle çok kırgındı ki... Belki de bu kırgınlığı yüzünden karar vermişti Ayşen'le evlenmeye. Aldığı karar nispet falan değildi, intikam hiç değildi yalnızca kırgın yüreğinin emriydi. Feyza'ya değil, kendine kesiyordu cezayı, yine en çok kendini üzüyordu. Bir nedeni yoktu, varsa da kendi bilmiyordu, bilmeden de atıyordu kendini mutsuzluğun ortasına. Fakat tek kendini yakmıyordu, Ayşen'i de kendiyle birlikte bir yangına sürüklüyordu, farkında değildi. Sarp kendine âşık değildi, biliyordu Ayşen. Sevmiyordu kendini, bakışlarında o sıcaklık yoktu çünkü ama olacaktı. Varsın Sarp bir hırs uğruna kendiyle nişanlanma kararı almış olsundu, kendi nasıl olsa Sarp'ı avcunun içine alır, onun gönlüne girerdi. Sadece kendine lazım olan biraz zamandı. Önce şu yüzükler bir takılsın sonra Sarp'ın aklında ne Feyza kalırdı ne başka biri. Kendinden başkasını görmezdi gözü. Asla aptal bir kadın olmamıştı, lisedeyken biliyordu Sarp'ın Feyza'yı sevdiğini, o zamanlar toy bir genç kız olduğundan saf saf bakmıştı hayran olduğu adamın arkasından ancak şimdi aklı başında, olgun bir kadındı ne yapacağını da çok iyi biliyordu. Bir erkeği elde etmek o kadar da zor değildi, azıcık naz, azıcık cilve, e biraz da kıskançlık... Hepsini bir arada yapınca elbette ki Sarp'ı avcunun içine alabilirdi. Hiçbir erkek bunlara kayıtsız kalamazdı. Önemli olan doğru hamleleri doğru zamanda yapmaktı gerisi çorap söküğü gibi hallolurdu. Madem Sarp kendi ayaklarıyla kendine gelmişti o zaman ipleri ele almanın tam vakiydi. Zaten kendi de bunun için dünden hazırdı. Akşam için Akkaya ailesinde hazırlıklar sürerken Sırma da gereksiz bir şekilde evin içinde dolanıp duruyordu. Neden burada olduğunu kendi de bilmiyordu yalnızca Çiçek'le dertleşme ihtiyacı duyuyordu. Yıllardır korktuğu o gün gelip çatmıştı işte. Sarp nişanlanıyordu, sevdiği, hayran olduğu adam başka biriyle nişanlanıyordu ve bu canını öyle çok yakıyordu ki... En az Feyza kadar üzgündü. Nitekim kendi de âşıktı Sarp'a ve onun başka biriyle evlenecek olması yüreğini kanatıyordu. Sarp'tan hiçbir şey beklememişti bugüne kadar, içten içe sevmeye alışmıştı onu lakin onun biriyle mutlu olduğunu görmek...Bunun tarifi o kadar zordu ki... Hoş defalarca Feyza'yla sarmaş dolaş görmüştü ya Sarp'ı ancak buna rağmen şimdi canı her zamankinden daha çok yanıyordu. Zira nişanlanıyordu Sarp. Evlenmek üzere parmağına yüzük takıyordu, acıydı bu. Kendini bitap düşürecek kadar acı. "Hem söz hem nişan bir arada olacak yani öyle mi?" Çiçek dolabına göz atmayı bırakıp yatağa, Sırma'nın yanına oturduğunda arkadaşının ellerini tuttu. Ne yere bakan yürek yakan abisi vardı. Feyza, Sırma, Ayşen... Hepsinin gönlünü çalmayı nasıl başarmıştı anlamıyordu. Sırma'ya mı üzülseydi yoksa Feyza hocasına mı yansaydı ya da Ayşen gibi bir yengesi olacağı için karalar mı bağlasaydı? Zerre kadar hoşlanmıyordu o kadından ve abisi saçma sapan bir inat uğruna o kadınla ciddi ciddi evleniyordu. Kendi de burada oturmuş Sırma'ya destek olmaya çalışıyordu. Ne güzel ama. "Sırma," dedi çaresizlikle. Üzmek istemiyordu onu ama gerçekler değişmiyordu. "Sen de biliyorsun ki bu bir gün olacaktı." Dolan gözlerini kaçırdı Sırma, engel olamıyordu Sarp için akan gözyaşlarına. "Ama Sarp o kadını sevmiyor ki," dedi çocukça bir inatla. "Mutsuz olacak." "Sanki mutlu olacak olsa üzülmeyecektin." "O zaman mutlu olduğunu bilmek yeterdi," diyerek omuzlarını yılgınlıkla silkti genç kız. Gözleri yerdeki halı deseninde oyalanırken sesi titrekti. "En azından... En azından mutlu derdim ama şimdi mutsuz olacağını bilmek daha da acıtıyor." "Sırma," dedi Çiçek tüm içtenliği ile. Arkadaşına sıkı sıkı sarıldığında ellerini sırtında gezdirdi. Gerçekten üzülüyordu onun için ama elinden hiçbir şey yoktu. "Biliyor musun ben birini senin kadar fedakârca sevemezdim." "Sevgi fedakârlık ister Çiçek," diyerek başını çekti genç kız. Nemli gözleri ile arkadaşının gözlerinin içine baktı. "Ve Sarp yine fedakârlık yapıyor aslında. Kimse görmese de. Feyza hoca mutlu olsun diye, ondan vazgeçti." "Bunu nişanlanmadan da yapabilirdi ama. Başıma Ayşen gibi bir yenge getirmeden." Burukça gülümsedi Sırma, Çiçek gerçekten hoşlanmıyordu Ayşen'den fakat yapacak bir şey yoktu. Sarp için Ayşen'e karşı saygısını korumalıydı arkadaşı. "Zamanla seversin belki?" "Şu an gerçekten beni mi teselliye etmeye çalışıyorsun Sırma?" diyerek güldü Çiçek. Teselliye ihtiyacı olan kendi miydi yoksa Sırma mı? "Buradan bakılınca senin de teselliye ihtiyacın varmış gibi görünüyor." "Teselliden çok sabra ihtiyacım var aslında. Yüzüklerin takıldığına şahit olurken kendimi tutmalıyım çünkü." "Ben sana güveniyorum. Sen Ayşen'le çok güzel başa çıkarsın." "Bak bu konuda haklısın," diyerek saçını arkaya attı Çiçek. Yüzünde sinsi bir ifade vardı. "Ne de olsa ben görümceyim ve benim değil, Ayşen'in benimle iyi geçinmesi gerek." İki arkadaş birlikte ufak bir kahkaha attığında genç kız bir an durup Sırma'nın yüzünde bakışlarını gezdirdi ardından tekrardan onun elini tuttu. "Sırma," dedi yeniden içtenlikle. "Senin için yapabileceğim bir şey var mı?" Başını iki yana salladı Sırma, acı bir gülüş vardı dudaklarında. "Sarp mutlu olsun, o bana yeter." Sessiz kaldı Çiçek, gerçekten o kadar fedakâr bir yüreğe sahipti ki Sırma, diyecek bir şey yoktu ona. Sadece derin bir nefes almakla yetindi ki, odaya Meryem yengesi girdi. "Kızlar müsait misiniz?" "Gel yenge gel." Meryem araladığı kapıyı tamamen açıp içeri girdiğinde "Çiçek," dedi. Bunu kabul etmesi biraz zor olacaktı fakat vakit yoktu. Zaman azdı ve birinin bazı işlerle ilgilenmesi gerekiyordu. "Sarp'la, Sedat seni bekliyor." "Neden ki?" "Çiçek ve çikolata almak için." Ağlamak istedi genç kız, bütün bunlar kendinin başına kalmış olamazdı. Annesi neredeydi, o gitseydi ya, kendi niye gidiyordu? "Yenge lütfen..." "Hadi Çiçek, hadi. İki erkeğe kalmaz bu işler." "Annem gitsin ben niye gidiyorum? Hem biricik gelinini yere göğe sığdıramayan o değil mi?" "Biz annemle takı bakmaya gideceğiz. Siz de çiçek, çikolata falan alın ki işler uzamasın daha fazla. Akşama az kaldı." El mâhkum üzerini değişmek için ayağa kalkıp dolabına yöneldi genç kız. Ayşen için kendini çiçekle çikolata almaya gönderen kaderine bir kez daha lanet etti. Abisinin inadı kendini de yakıyordu kimse farkında değildi. Yanakları şişirip kıyafetlerini yatağın üstüne fırlatırken söylenmeyi de ihmal etmedi. "Eğer ben de seni uyuz edecek bir adamla evlenmezsem bana da Çiçek demesinler abi!" *** Saatler bir hayli hızlı geçmiş, gündüz yerini geceye bırakmıştı. Günlerdir bu akşam için devam eden hazırlıklar nihayet bir son bulmuştu. Sarp, abisi ve Çiçek'le birlikte nişan için gerekenleri almasının ardından traş olmuştu. Yüzükler zaten bir hafta öncesinden hazırlanmış, tatlılar sipariş verilmişti. Tek eksik olan çiçek ve çikolata da az önce halledilmişti. Abartı bir şey istememişti Sarp, gösteriş yanlısı bir adam değildi ne de olsa. Sadelik ve zariflik her zaman tercihiydi. Şimdi de sade ancak zarif ve şık bir buket yaptırmıştı Ayşen için. Sonra yine çok abartı olmayan bir kutu çikolata almıştı ve âdet gereği olan baklava da. Sadece Antakya'da mı böyle âdetler vardı bilmiyordu ama kendini bildi bileli tanıdıkları nişanlandığı zaman tatlı dağıtmışlardı hep. Erkek tarafı, kızın ailesine tepsiler dolusu baklava götürürdü. Kız da o baklavaları nişanın ardından eşine dostuna dağıtırdı. Tabii erkek kendi tanıdıklarına da tatlı dağıtmayı ihmal etmezdi. O zaman etraf derdi ki, tatlıları yendi, yüzükler takıldı, bu iş kesinleşti... Böyle düşününce ciddi bir yola girdiğini bir kez daha anladı Sarp. Antakya küçük yerdi, böyle işler kulaktan kulağa giderek kısa zamanda duyulurdu ve şimdi kendinin de nişanını kim bilir kimler duyacaktı. Aynanın karşısında mavi gömleğinin düğmelerini ilklerken derin bir nefes aldı genç adam. Gözleri yatağın üzerinde duran aynı zamanda görüntüsü aynaya yansıyan çiçeği bulunca kendini tuhaf hissetti. Ayşen'le evlenecekti. Evlenmek için nişanlanıyordu fakat içinde bir damla bile heyecan yoktu aksine hüzün kalbini sarpa sarmıştı. Bu huzursuzluk öyle rahatsızlık veriyordu ki... Göğsünün tam ortasında binlerce ağırlık vardı sanki ve o ağırlık nefes almasını engelliyordu. Ayşen'in kocası olacaktı oysa... Oysa... Hayır, bunları düşünmenin bir manası yoktu artık. Kabullenmişti hayallerinin gerçek olmayacağını. Kabullenmişti sevdiği kadınla kavuşamayacağını. O yoksa başkası da yok, diyen kendi iken şimdi başka bir kadınla nişanlanıyordu. Ne çabuk ihanet etmişti ağzından çıkan sözlere ya da ne büyük sözler söylemişti sevdasına güvenerek. Muhakkak bir ihanet vardı bu işin içinde ve o ihanet kendinin ihanetiydi. Kendi kalbine ihanet etmişti, şimdi de bunun bedelini ödemeliydi. Bile bile ladesti belki de bu yaptığı, kurşun sıkmaktı kalbine, kimseye değil, kendine ceza vermekti nedensizce. Mutluluğu bulamadıktan sonra mutsuzluğu tercih etmekti, kendi kendini mutsuzluğa hapsetmek. İçi acıyordu, içi bile kendine acıyordu fakat Sarp geri dönmeyecekti bu yoldan. Bir söz vermişti, sözlerine de sadık kalırdı. Gömleğinin düğmelerini iliklemeye devam ediyordu ki Sarp, her nasıl olduysa ortadaki iki düğme koptu, kendi ise bu aksiliğe lanet etti. On dakikaya evden çıkacaklardı ancak kendi böyle bir sorunla baş başaydı. "Anne," diyerek odadan çıktığında Nermin Hanım'a birkaç daha seslendi. En sonunda annesini, odasında buldu. Siyah bir bluz ve uzun siyah bir etek giyerek oldukça şık olmuştu yaşlı kadın. Başında da beyazlı, siyahlı bir eşarp vardı. Sarp, istediği kızla nişanlanıyordu nihayetinde ve kendi de elbette bu özel gün için biraz giyimine kuşamına önem vermişti. "Ne oldu oğlum?" "Gömleğin düğmelerini koptu. Dikebilir misin?" "Eh be oğlum son dakikada olacak iş mi bu?" "Ne yapayım iliklerken koptu işte." Sarp gömleğini çekiştirip dururken Nermin Hanım oğluna yaklaşıp gömleğe baktı. Böyle sıkışık vakitte asla dikilmezdi bu düğmeler. Mecbur başka bir şey giyecekti Sarp. "Başka bir gömlek giy, bununla uğraşılmaz şimdi." Sıkıntıyla nefes aldı genç adam, mavi takımına nasıl başka gömlek bulacaktı şimdi? Meryem odaya girdiğinde "Sarp," dedi şaşkınca sen hala hazır değil misin?" "Gömleğin düğmeleri koptu." "Nazardır nazardır," dedi Nermin Hanım. Varsın yaşadıkları tek aksilik bu olsundu. Şu yüzükler hayırlısından takılsın başka bir şey istemiyordu. "Hadi Meryem sen Sarp'a yardım et, giyecek bir şey bulsun." Başını salladı genç kadın, Sarp'la birlikte odadan çıktıklarında tekrardan Sarp'ın odasına girdiler. Sarp yatağa oturduğunda Meryem dolabı açıp kıyafet arayışlarına girdi. Aslında hiç sinmiyordu bu iş içine. Sarp, Feyza'yı severken nasıl Ayşen'le nişanlanma kararı almıştı, anlamıyordu. Gerçi Feyza da nişanlanmıştı, demek ki o gerçekten başkasını seviyordu, her şeyi kendileri yanlış anlamıştı ama yine de... Yine de böyle olmamalıydı. İçten içe Feyza'yı elti olarak görmüştü, şimdi Sarp'ın, Ayşen'le nişanlanması kendini de rahatsız ediyordu. Kızın bir kötülüğünü görmemişti, sadece Sarp'ın yanında Feyza'dan başkasını hayal etmemişti hiç. "Bu nasıl?" diyerek dolaptan çıkardığı beyaz gömleği Sarp'a gösterdi Meryem. Sarp ise hızla ayağa fırlayıp "Olmaz!" dedi kesin bir dille. "Bu gömlek olmaz yenge." Kaşlarını çattı genç kadın, anlamamıştı Sarp'ın neden bu kadar sert çıktığını. "Neden ki?" Mezuniyet gecesinde giymişti Sarp bu gömleği, Feyza'yla seviştiği gece ve şimdi o gecenin hatıraları beyninde kol gezerken şimdi bu gömleği giyemezdi. Bu gömleği giyip Ayşen'le nişanlanamazdı. Yengesinin bakışları altında "Yani," dedi bir yalan bulmaya çalışırken. "Bana olmaz, dar gelir." "Yok yok tam olur. Hem bu en uygun olanı, geçte kalıyoruz o yüzden yapacak başka bir şey yok." Neden özel günler için hiç kıyafet almamıştı ki Sarp? En azından bugün için başka bir takım elbise alabilirdi değil mi? Ama kendi ne yapmıştı, evdekilerle idare ederim demişti. Kendi kendine aferin derken gerçekten başka çaresinin olmadığını biliyordu. Çünkü sahiden nişana uygun başka bir gömleği yoktu. Mecbur beyaz gömleği giyecekti. "Peki yenge, peki." Meryem gömleği yatağın üzerine bırakıp yeniden Sarp'ın karşısında durduğunda "Sarp," dedi kararsız bir ses tonuyla. "Sen bu işten emin misin? Yani... Bak siz Ayşen'le karı koca olacaksınız. Her gece aynı yastığa baş koyacaksınız ve sevmediğin bir kadınla..." "Yenge lütfen. Ben aldığım kararın gayet farkındayım. Bu yoldan geri de dönmeyeceğim." "Emin misin Sarp?" "Hiç olmadığım kadar." Derin bir nefes aldı genç kadın Sarp böyle dedikten sonra kendi ne diyebilirdi ki? İçi huzursuz olsa da başını sallamakla yetindi. "Hadi o zaman bir an önce hazırlan. Ben de gidip çocuklara bakayım." Gözleriyle onayladı genç adam yengesini, o odadan çıkınca ise kendi uzun bir süre yatağın üzerinde duran gömlekle bakıştı sonra da üstündeki gömleği çıkarıp beyaz gömleği giydi. Fakat bu sırada beyaz gömleğin cebinden düşen küpeyi fark etmedi. Sarp kısa süre içinde hazır olduğunda aynanın karşısında son kez kendine baktı. Hazırdı. Beyniyle, kalbiyle gerçekten Ayşen'le nişanlanmaya hazırdı. Çiçeği eline alıp aklını meşgul etmek isteyen düşünceleri zihninden kovdu. Bu işin geri dönüşü sahiden yoktu artık. Sedat kapıyı aralayıp "Sarp," dediğinde ona doğru döndü. "Hazır mısın?" "Hazırım abi." "Hadi o zaman çıkalım." Başını salladı Sarp odadan çıkmak için adımlarken Sedat odaya girip tam kardeşinin karşısında durdu. Tamam belki zaman zaman ona kızmıştı ama anlamaya da çalışmıştı. Olmayınca olmuyordu fakat, kısmetten öte yol yoktu. Sarp'ın nasibi değildi Feyza, kaderleri ayrı yazılmıştı, elden ne gelirdi? Derin bir nefes alıp kardeşinin omzuna vurdu. Gözlerini gözlerine diktiğinde içtenlikle dile getirdi sözlerini. "Sevdiğini alamıyorsan, aldığını seveceksin. Belki de hayırlısı budur oğlum." Sessiz kalıp bakışlarını kaçırdı Sarp bir şey söylemek istemiyordu, tek dileği bu gecenin bir an önce bitmesiydi. Abisi omzundaki elini boynuna sarıp kendini göğsüne çekince şaşırdı fakat. Hiç sarılmazdı ki Sedat kendine. "Abi?" dedi soru sorar gibi. Bir eli kardeşinin ensesinde iken diğer eli sırtında geziyordu ve itiraf etmesi gerekirse duygulanmıştı Sedat. Sarp'ın bir yuva kuracağına şahit olmak harbiden duygulandırmıştı kendini. Büyümüştü. Sarp sahiden koca adam olmuştu. Öyle ki şimdi onun nişanına gidiyorlardı. Geri çekildiğinde bu kez iki elini de Sarp'ın omuzlarına yerleştirdi ciddi bakışlarla gözlerine baktı. "Sana nasihat edecek değilim. Sen güzel seversin Sarp. Evlendiğin kadının kadrini kıymetini bilirsin, iyi bir baba da olursun... Sadece şunu bilmeni isterim, gönlündekini unutamadığın müddetçe yanındakiyle mutlu olamazsın. O yüzden sil artık yüreğinden Feyza'yı. Madem bir karar verdin o zaman aslanlar gibi bu kararının arkasında dur." "Merak etme abi kimsenin yüzünü kara çıkarmayacağım." Kardeşiyle birlikte gülümsedi Sedat, güveniyordu ona verdiği sözden geri dönmezdi Sarp. Birlikte odadan çıkıp kapıya vardıklarında herkes bir telaş içindeydi ki Sarp biraz hava almak için önden dışarı adımladı. Çok geçmeden de Caner yanına geldi. Onu görünce belli belirsiz gülümsedi. Nişana falan gelmem ben, git ne halin varsa gör diyordu günlerdir kendine ancak yine dayanamamış gelmişti. Tabii yüzü sirke satıyordu. Kabul edemiyordu tüm bu olanları. "Hani gelmiyordun?" Başı öne eğikti ki, önündeki taşı tekmeledi Caner, elleri ceplerinde sıkıntıyla nefes alıp veriyordu. Hayalleri yıkılmıştı resmen, ben mutlu olamadım bari kardeşim mutlu olsun derken Sarp nasıl bir halt yemişti. Kendi de Caner'se ama bu işi burada bırakmazdı. İster gitsin Feyza, İlker'le nişanlansın, ister Sarp Ayşen'le, kendi ne yapacağını iyi biliyordu. İki akılsızın akıllarını başlarına getirmek kendine düşmüştü. "Ne yapayım bırakamadım işte seni tek başına. İçim el vermedi." "Oğlum sen var ya," diyerek can dostunun boynuna kolunu doladı Sarp. Harbiden Caner gibi bir dostu olduğu için şanslıydı. "Kralsın kral." "Dur hemen öyle sevgi gösterisi falan yapma bana. İndirmem yelkenleri öyle kolay." Dudaklarında hâlâ küçük bir gülüş varken "Caner," dedi genç adam. "Uzatma işte ya." "Bir kere ben Ayşen'e yenge demem." "İyi tamam deme ama böyle de yapma. Cidden olmuyor." "Ne yapayım peki kardeşim? Fotoğraf falan çekip instagrama atıp evlere şenlik kızınız var, bizim de onda gözümüz var, diye şarkı mı ekleyim?" Bir insan nasıl her şeyi alaya vururdu bilmiyordu Sarp ama bu konuda Caner'in üzerine kimseye tanımadığına emindi. Sessiz kalıp bakışlarını bir an için karşı eve çevirdiğinde Feyza ile göz göze geldi. Gayet net bir şekilde kendine bakıyordu Feyza, kaşları çatık, yüzü epeyce gergindi. Bakışlarını da hiçbir şekilde kaçırmıyordu. Fakat kendi gözlerini çekti, artık bu mevzu kendi için tamamen kapanmak zorundaydı başka yolu yoktu. Feyza perdeyi sertçe kapatıp içeri girdiğinde sıkıntıyla nefes aldı Sarp. Neyin tribiydi şimdi bu? İlker'le nişanlanıp karşısına geçip kendini sevmediğini söyleyen o değil miydi? Şimdi niye kızıyordu kendine? İstediği olmuştu, peşinde gezmiyordu. Daha neyin öfkesini yaşıyordu? "Hayır, ben anlamıyorum ki bu neyin inadı? Feyza gider İlker denen herifle nişanlanır, sen Ayşen'le yüzük takarsın... Ne oldu abi size? Ortada hiçbir sebep yokken geldiğiniz şu hale bir bakın." "Caner yeter," dedi Sarp sert bir sesle. Olan olmuştu, hem Feyza hem kendi, ayrı yollarda yürümek üzere adım atmışlardı daha da bu mevzuyu uzatmak gereksizdi. "Olan oldu, biten bitti. Tamam?" Sarp ellerini silktiğinde Caner sıkıntıyla nefes aldı. Yoktu öyle bitti deyip konuyu kapatmak en azından kendi için. En yakın arkadaşının göz göre ateşe atılmasına sessiz kalacak değildi. Fakat yine de durumu kabullenmiş gibi davrandı. "Peki kardeşim, peki." Ev ahalisi dışarı çıktığında arabalara binmek üzere hareketlenmişti ki Çiçek en sona kaldığında "Sarp abi," diyerek genç adamın yanına vardı. Elindeki inci küpeyi gösterip gözlerine soru dolu bakışlarla baktı. "Senin odanda buldum bunu. Yengemin olmadığına eminim, daha önce hiç görmedim çünkü. Sana sormak istedim o yüzden. Kimin bu küpe?" Feyza'nın küpesiydi o ancak Sarp bunu kardeşine söyleyecek değildi, mezuniyet gecesinde yaşanan ne varsa Feyza'yla arasında bir sır olarak kalmalıydı. Çiçek'e söyleyeceği bahaneyi bulmak için düşünürken küpe genç kızın elinden düştü. Düşüp çöp atmak için dışarı çıkmış olan Feyza'nın ayaklarının dibine kadar yuvarlandı. Feyza yerdeki küpeyi fark ettiğinde bakışları kehribar gözler ile buluştu. İkisi de öylece kalırken yutkunma ihtiyacı hissetti Feyza. Bu küpe kendinin küpesiydi. Bir teki kendindeydi fakat diğer tekini hiçbir zaman bulamamıştı ve şimdi niye bulamadığını anlıyordu çünkü Sarp saklamıştı küpesini. Kendinin kol düğmesini sakladığı gibi. Gözleri dolarken ağlamamak için kendi zor tuttu. Sarp küpesini saklayacak kadar mı sevmişti kendini? Yüreği bu sevginin ağırlığı altında eziliyordu, hak etmiyordu ki böyle sevilmeyi. Hak etmiyordu ki Sarp'ın altın gibi kalbini. "Sarp! Hadi oğlum, geç kalıyoruz." Annesinin sesi üzerine bakışlarını zorlukla Feyza'dan çekti Sarp. Bir an nefeslenip ağzı açık kalan kardeşinin boynuna kolunu dolayıp başına öpücük kondurdu. "Küpe sahibini buldu Çiçek." Şaşkınlıkla abisine baktı genç kız, ne yani o küpenin sahibi Feyza hocası mıydı? Peki o zaman abisinde ne işi vardı? Soru işaretleri yine beynini ele geçirirken dönüp Feyza'ya baktı. Üzgündü işte o da, bu nişan olayı onu da üzüyordu o zaman neden sessiz kalıyordu ya da neden gidip başkasıyla nişanlanmıştı? Anlamıyordu ve anlamayacaktı da galiba. Arabaya bindiğinde gözleri bu kez pencereden bakan Sırma'yı buldu. Arkadaşının da içinin nasıl yandığını biliyordu ve yine bir soru soruyordu. Abisi gerçekten bu kadınların gönlünü nasıl aynı anda çelmişti? Sıkıntıyla iç geçirip kız evinde Ayşen'e katlanabilmek için sabır diledi tabii kendine ne kadar hâkim olabilirdi bilmiyordu. *** "Efendim ayıptır söylemesi bizde sizin hakkınızda ufak çaplı bir araştırma yaptık. Malum kız vermek öyle kolay değil, sorduk soruşturduk. E Antakya küçük yer herkes birbirini tanır. Sizi de tanıyan eşimiz dostumuz var. Şimdi Allah yukarıda kimse sizin için kötü bir şey demedi. İyi bir aile dediler sizi tanıyanlar. E zaten daha öncede görüştük, konuştuk Sarp oğlumuzu da tanıdık edepli, ahlaklı bir çocuk. Bizim içimiz o yüzden rahat. İnşallah siz de bizim bir kusurumuzu görmemişsinizdir." Cemil Bey, kendine muhatap alarak konuşurken memnuniyetle gülümsedi Nermin Hanım. İyi bir aile olduklarını bilmeyen yoktu Antakya'da, e kimseye bir kötülükleri dokunmamıştı nihayetinde. "Bizim de içimiz rahat efendim siz de saygın bir ailesiniz e Ayşen kızımız da pek hanım hanım. Maşallah." "Öyledir benim kızım açılmamış gonca gül gibidir," diyerek kızına sevgi dolu bakışlarla baktı Aliye Hanım. Kızının bu günlerini de görmüştü ya, daha ne isterdi. Nazlı bir ifade yer edindi yüzünde, utanmış gibi bakışlarını kaçırdı Ayşen. "Beni utandırıyorsun annecim." Üzerinde uzun, askılı, biraz da gösterişli mavi bir abiye vardı. Kumral saçlarının yarısı toplanmış, yarısı dalga dalga omuzlarına dökülüyordu. Yüzündeki yoğun makyaj da fark edilmeyecek gibi değildi. "Utanma kızım utanma senin gibi aile terbiyesi almış kaç kız kaldı ki şu devirde?" Babasının sözleri üzerine hafifçe gülümsedi Ayşen. Tabii kaçamak bakışlarla Sarp'a bakmayı da ihmal etmedi. Sarp kendini gülümsemeye zorlayarak karşılık veriyordu müstakbel nişanlısına. Ancak Caner daha fazla kendini tutamayarak elindeki kahve fincanını önündeki sehpaya bırakıp söze girmeye hazırlandı. "Çok doğru dediniz efendim," dedi ciddiyetle. "Aile terbiyesi gerçekten önemli Sarp kardeşim de, aile terbiyesi almış iyi bir çocuktur tabii bazı kötü huyları da vardır ama olsun sonuçta hangimiz sütten çıkmış ak kaşığız ki?" Gözündeki gözlüğü düzeltip karşısındaki delikanlıya odakladı bakışlarını Cemil Bey. "Kötü huyları mı?" Meryem elini alnına vurduğunda Sedat sıkıntıyla iç geçirdi. Nermin Hanım ise Caner'in ayağına bastı, tahmin etmişti bu hergelenin diyeceklerini. Çiçek içten içe gülerken dudaklarını birbirine bastırıyordu çok eğleneceğine emindi. "Yani şimdi burada söylemek ne kadar doğru bilemiyorum ama ortada bir evlilik varken her şeyi bilmek gerekir diye düşünüyorum." "Ağzında geveleme lafı evladım söyle ne diyeceksen." "Siz bu keretaya bakmayın Cemil bey, ara sıra böyle şaka yapmayı sever kendisi. Öyle değil mi Caner?" Nermin teyzesi tehdit edercesine başını okşadığında kendi hiç oralı olmadan devem etti sözlerine. "Şimdi Nermin teyze eğri oturup doğru konuşalım. Hepimiz biliyoruz Sarp'ın biraz çapkın olduğunu ama ben inanıyorum ki benim kardeşim evlenince evine, yuvasına sadık kalacaktır." "Çapkın mı?" "Caner," diyerek gülümsedi Sarp. Kolunu arkadaşının boynuna doladığında onu kendine çekip kulağına fısıldadı. "Saçma sapan şeyler yapma." "Bunu bana değil, kendine söyle. Zira ben senin kendini ateşe atmana göz yumamam." Caner her şey normalmiş gibi gülümseyip tekrardan karşısında oturan adama baktığında gayet rahat bir şekilde devam etti oyununa. "Yani şimdi Cemil amcacım hepimizin vardır zamanında yaptığı bir çapkınlığı. Sarp'ta ufak tefek kaçamaklar yaşadı tabii. Ama ben hep diyordum Sarp, kardeşim bak bu işler böyle olmaz, bu hovardalık nereye kadar, gel biz senin başını bağlayalım, bir düzen kur kendine ama işte gençlikte akıl başta olmuyor ki. Sadece çapkınlığı olsa yine iyi içkisi de var. Ara ara içer, içince de kendini kaybeder. Ama şimdi bunlara takılmakta olmaz evlilik kimleri kimleri değiştirdi. Ben kefilim Sarp'ı da değiştirir." Caner'in bu çabasına gülse miydi yoksa sövse miydi bilmiyordu Sarp. Zavallı arkadaşı kendini Ayşen'e yâr etmemek için nasıl uğraşıyordu. Keşke bir şeyler için Caner değil, Feyza bu kadar çabalasaydı. Cemil Bey renkten renge girerken karısı Aliye ile bakışıyordu şimdi gül gibi kızlarını böyle bir adama mı vereceklerdi? Oysa ki kimse kendilerine böyle şeyler dememişti. "Türkan?" dedi Aliye Hanım, gerçekten en yakın akrabası böyle birine mi layık görmüştü kızını? "Siz Caner'e bakmayın yenge, o kendiyle Sarp'ı karıştırıyor. Vallahi iki gözüm önüne aksın Sarp'ın kötü bir huyunu görmedim bugüne kadar. Ayol Nermin abla, Sedat siz de bir şeyler söylesenize." Boğazını temizleyip doğru sözleri bulmak adına toparlandı Nermin Hanım. Caner'e sonra gösterecekti gününü. "Efendim bakım bizim hergele çok şakacıdır, o yüzden şaka yapıyor şimdi Sarp'a. Gençler işte aralarında şakalaşıyorlar değil mi çocuklar?" "Ya," diyerek tekrardan Caner'in boynuna eline atıp omzuna vurdu Sarp. "Caner pek sever şakaları." Sessiz kaldı Caner, devam etmek istese de gecenin sonunda ölmek istemiyordu. Nitekim ölmek için daha çok gençti. "Siz de sorup soruşturmuşsunuz bizim oğlanı duydunuz mu hiç kötü bir şey hakkında?" "Duymadık," dedi Cemil Bey dürüstçe. Çünkü harbiden müstakbel damadının hakkında kimse kendine kötü söz söylememişti. "Benim kardeşim belki bazı hatalar yapmıştır ama özünde iyi çocuktur. Bir karıncayı bile incitmemiştir bugüne kadar." Gerçekten Sarp abisinden iyi bir şeyler duymak içi Ayşen'le nişanlanması mı gerekiyordu? Herkes kendini Ayşen'le evlendirmek için ne de hevesliydi. "Kesinlikle öyle," dedi Meryem. Tamam bu nişan içine sinmiyordu ancak Sarp hakkında gerçekleri söylemeyecek değildi. "Herkesin yardımına koşan, fedakar, iyi yürekli bir çocuktur. Kadir kıymet bilir. Gönünüz rahat olsun efendim." Aliye Hanım kocasıyla tekrardan bakıştığında ikna olmuş gibilerdi. Belki de gerçekten Caner ufak bir şaka yapmıştı arkadaşına. Nermin Hanım daha fazla uzatmadan tekrardan söze girmek üzere boğazını temizleyip. "Efendim," dedi. "Lafı daha fazla uzatmanın gereği yok. Gençler anlaşıp bir karar vermişler. Bizim de sebebi ziyaretimiz malum. Allahın emri peygamberin kavliyle Ayşen kızımızı oğlumuz Sarp'a istiyoruz." Cemil Bey, gözlerinin dolmasına engel olamadı, kızına bir bakış attığında onun ne ara büyüyüp bu yaşa geldiğini sorguluyordu. Gözünden bile sakındığı kızını başka bir adama emanet etmek öyle zordu ki. "Ayşen," dedi zoraki. "Sen ne diyorsun kızım?" "Sen nasıl uygun görürsen babacım." Kızının bu evliliği istediğini biliyordu Cemil Bey, o yüzden rıza göstermek düşüyordu kendine. Karısının da gözlerine bakıp onay aldıktan sonra zor da olsa dile getirdi kararını. "Bizim için uygundur efendim. Eğer kızım mutlu olacaksa ben verdim, gitti. İki aile içinde hayırlı uğurlu olsun." Zafer kazanmış gibi gülümsedi Nermin Hanım. Sonunda olmuştu bu iş. "O zaman," dedi mutlulukla. "Yüzükleri takalım." Bu fikrin onaylanması üzerine herkes ayağa kalktı. Sarp ve Ayşen karşılıklı olarak durduklarında yüzükler Nermin Hanım tarafından parmaklarına takıldı, kırmızı kurdele kesilmeden hemen önce "Bu yüzükler bir ömür birlikteliğinizin nişanesi olsun," dedi yaşlı kadın ardından da kurdeleyi kesti. Herkes ikiliyi alkışladı, sonra da büyüklerin elleri öpüldü. Tek tek tebrik etti iki ailenin de üyeleri genç çifti. Cemil Bey, Sarp'a bir güzel nasihat çekmeyi ardından uyarmayı ihmal etmedi tabii. Kızının gözünden bir damla yaş akarsa hiç acımazdı Sarp'a. Sarp uygun bir dille Ayşen'i her daim koruyup kollayacağına söz verdi. Bu sırada ise ufak bir bakış attı genç kadına. Artık Ayşen resmen nişanlısıydı. Feyza'nın İlker'in nişanlısı olduğu gibi. *** "Küçükken burası en sevdiğim yerdi biliyor musun? Ne zaman canım sıkılsa ya da üzülsem buraya çıkıp şu kenara oturup gökyüzüne bakar, hayaller kurardım." Ayşen en sevdiği köşeyi işaret ederken dudaklarındaki masum gülüş bir an olsun silinmiyordu. Sarp'a çocukluğunu anlatmak hatta onun kendini dikkatli bir şekilde dinlemesi oldukça hoşuna gidiyordu. İçerideki kalabalıktan sıkılıp biraz nişanlısıyla yalnız kalmak istemiş o yüzden de Sarp'ı evinin damına çıkarmıştı. Tamam romantik anlar yaşamak için burası pek uygun bir yer değildi ancak onunla yalnız kalabileceği başka bir yer yoktu. Hem sokağın loş ışıkları yüzlerine vurması ortama biraz olsun sıcaklık katıyordu. Eski bir evdi evi, çatı katı yerine damı, damın üstünde ise üzüm ve yaprak asmaları olan küçük şirin bir konuttu ve Ayşen çocukluğunu yaşadığı bu yere şimdi Sarp'ı getirmişti. "Düşmekten hiç korkmaz mıydın peki?" Dudaklarındaki gülüş muzip bir hal alırken başını iki yana salladı genç kadın. "Sandığından daha cesurum Sarp." Kehribar gözlere tehlikeli bir şekilde bakmasının ardından yukardaki asmaları işaret etti. "Yazları bu asmanın üstünden üzüm toplardım. Oradan oraya sıçrar dururdum." "Gerçekten bayağı cesurmuşsun." Yine gülümsedi Ayşen sonra da hiç tereddüt etmeden nişanlısının elini tutup kendiyle birlikte sürükledi. Sarp bir an afallasa da bozuntuya vermedi, Ayşen'in temaslarına alışmalıydı ne de olsa. Genç kadın kenarda kalan küçük çıkıntının üstüne oturduğunda elini yandaki boşluğa vurdu. "Gel hadi sen de otur." "Oraya mı?" Sahiden şaşırmıştı genç adam. Önleri tam bir boşluktu, en ufak bir dengesizlikte aşağı yuvarlanabilirlerdi. Yükseklik korkusu yoktu ancak Ayşen'in bu denli cesur olması kendini şaşırtıyordu. "Korktun mu yoksa?" "Hayır da şaşırdım sadece biraz." Ufak bir kahkaha attı Ayşen ellerini iki yana dayamışken Sarp yanına oturup kendi gibi ayaklarını aşağıya sarkıttı. Aralık ayının soğukluğu üstlerindeki montlardan dolayı o kadar üşütmüyordu kendilerini. Arkalarında koca boş bir dam, önlerinde baca dumanlarından ısınan ıssız bir sokak vardı. Kara bulutlar gökyüzünü kaplamışken ikisinin de nefesleri buharlaşıyordu soğuktan ancak Ayşen bu havayı içine içine çekti. Mutluydu çünkü ve mutluluktan ne yapacağını şaşırmıştı galiba. Gözlerini Sarp'a çevirdiğinde çekinmeden uzanıp Sarp'ın elini tuttu. Parmakları arasına parmaklarını geçirip kehribar gözlerine ışıl ışıl parlayan yeşil gözleri ile baktı. Sarp birleşen ellerine bakıp yutkundu. Ayşen'i incitmek ya da onu kırmak istemiyordu fakat henüz erkendi tüm bunlar için. Ayrıca her ne kadar böyle hissetmek istemese de içi huzursuz oluyordu bu temaslardan. "Seni tanımak istiyorum Sarp. Seninle uzun uzun konuşmak... Nelerden hoşlanırsın, neleri seversin... Fobilerin var mı mesela? Sonra neye kızıp neye sinirlenirsin... Bunları hep bilmek istiyorum. Beni anlıyorsun değil mi?" "Elbette," diyebildi Sarp. Ne diyeceği bilmiyor, konuşmakta zorluk çekiyordu. Ayşen'in bu kadar atılgan olması kendinin bocalamasına sebep oluyordu. "Elbette anlıyorum ama bunlar için biraz zaman gerek değil mi?" "Zamanın ne getireceğini bilemeyiz," diyerek başını çevirip karşısındaki boşluğa baktı genç kadın. Mutluydu ama korkuyordu da... Zaman içinde Sarp'ı kaybetmekten gerçekten korkuyordu. Yine de korkularına inat gülümsedi ve yeniden Sarp'a çevirdi gözlerini. "O yüzden zaman bırakmayalım hiçbir şeyi. Biz zamanı yönetelim, zamanın bizi yönetmesine izin vermeden." "Biz zamanı yönetemeyiz ki Ayşen." "O kadar emin olma yakışıklı, denemeden bilemeyiz." Yutkundu Sarp, Ayşen her sözünde kendine daha çok yaklaşıp gözlerine tehlikeli bakışlarla bakarken kendi gerçekten ne yapacağını, nasıl davranacağını bilemiyordu. Tamam belki birkaç kez görmüştü Ayşen'i ama nihayetinde birbirlerini tanımıyorlardı ve Ayşen'in tanımadığı bir adama bu denli açık olması tuhafına gidiyordu. Sarp'ın bocalaması karşısında bakışlarını kaçırıp utanmış gibi davrandı Ayşen. Allıktan dolayı al al olmuş yanakları kendine yardımcı oluyordu. "Muhtemelen şu an fazla cüretkâr bir kadın olduğumu düşünüyorsun ama Sarp ben... ben seni çok bekledim." "Nasıl... Nasıl bekledin?" "Seninle açık konuşacağım madem nişanlandık o zaman aramızda gizli saklı kalmasın demi?" Bir kez daha gülümseyip devam etti Ayşen. "Aynı lisede okuduk, sen beni o zamanlar tanımasan da. Basketbol takımının kaptanıydın ve o zaman çoğu kız gibi ben de sana hayrandım tabii sen sadece Feyza'dan hoşlanıyordun. Hiç inkâr etme, bunu bilmeyen yoktu okulda ama ben de senden. Uzaktan, sessizce izliyordum seni... Büyük bir hayranlıkla. Sonra sen mezun oldun ama ben seni hiç unutmadım. Hep seni bekledim, bir gün yeniden karşılaşacağımıza inandım ve şimdi nişanlıyız. Ben daha ne isterim ki?" "Ayşen..." dedi Sarp yine ne diyeceğini bilmeden. Sahiden kendinin Feyza'yı beklediği gibi Ayşen de kendini mi beklemişti? Ne çözülmez, karmaşık bir düğümdü bu? "Bir şey söylemek zorunda hissetme kendini. Ben sadece bunları bilmeni istedim. Feyza'nın geri döndüğünü herkes gibi bende duydum ama bu benim için bir sorun değil çünkü şu an nişanlı olan biziz ve bu benim için anlatılamayacak kadar güzel." Sarp sessiz kalırken Ayşen başını genç adamın omzuna yasladı ve sağ elini daha sıkı kavradı. Yine tepki vermedi Sarp sadece gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Bana karşı bu kadar derin duygular beslediğini bilmiyordum açıkçası fakat sana söz veriyorum Ayşen sevgine layık olmak için çabalayacağım." Bu kez içtenlikle gülümsedi genç kadın. Sarp'ın yanağına ufak bir öpücük kondurup tekrar başını omzuna yasladı. Hâlâ kenetli olan ellerinde gözlerini gezdirirken "Her şey bizim için çok güzel olacak," diye mırıldandı. "Umarım," dedi Sarp ama umduğu gerçekten bu muydu, tartışılırdı. *** "Merak ediyorum da ne zaman o kağıtlardan kaldırıp bana doğru düzgün cevap vereceksin?" Kaçıncı defa iç geçirdiğini bilmiyordu Feyza bu gece zira kuzeni deminden beri başının etini yiyordu. Hayır, üstüne gelince ne değişecekti ki? Sarp bir karar vermişti sonuçta ve kendi ne yapabilirdi? Kaldı ki, böyle olması herkes için en uygunuydu. Sarp kendi yoluna bakıp kendini unutmalıydı başka türlüsü ikisine acı verirdi çünkü. Sarp mutlu olursa kendi de olurdu hem. Varsın başka bir kadın olsundu Sarp'ın kollardı onun mutluluğu kendine yeterdi. "Asuman" "Ne?" diyerek ayaklandı Asu, Feyza'nın yanına masanın önündeki diğer sandalyeye oturdu. Saatlerdir sınav kağıtlarını okuyordu kuzeni ya da kaçıyordu düşüncelerinden, tartışılırdı ancak kendi, kuzenini duygularıyla yüzleştirmekte kararlıydı. "Asuman... Asuman... Asuman... Söyle Asuman ne?" Sabır diledi Feyza, gerçekten yorgundu ve bir de kuzeniyle tartışmak istemiyordu. Başını önündeki kâgıttan kaldırıp gözlerine kuzenine çevirdi. "Sınav kâğıtlarını okuyorum gördüğün gibi." "Biliyorum ama şu an bundan daha önemli bir sorunumuz yok mu sence de?" "Yarın pazartesi ve benim sonuçları artık öğrencilere söylemem gerekiyor. İşini uzatmayı sevmeyen bir öğretmen olduğumu biliyorsun." "Yemin ediyorum şimdi şurada düşüp bayılacağım. Ya Sarp orada nişanlanıyor sen gelmiş bana sınav sonucu diyorsun!" "Bak," diyerek elindeki kalemi masaya bıraktı genç kadın. Canı yansa da bunu belli etmeyecekti. Oturup dizlerini döverek ağlayacak değildi, yerine getirmesi gereken sorumluluklar vardı. Tek aşkı mesleği iken şimdi buna sarılarak ayakta duracaktı. Belki sevdiği adamla mutlu olamamıştı lakin mesleği ile olabilirdi. "Sarp bir karar aldı ve ben buna engel olacak değilim. Nasıl mutlu olacaksa öyle yapsın. Kendi bilir." Eli alnına dayalı iken sinirden ağlayabilirdi Asu, Feyza'nın bu rahatlığı kendi deli ediyordu. "Bilmem farkında mısın ama Sarp bu kararı senin yüzünden aldı!" "Asuman..." "Ya sen çocuğun gözlerinin içine baka baka İlker'i seviyorum, dedin! Ne yapsaydı ayaklarına kapanıp sana yalvarsa mıydı?" "Öyle bir şey istemeyeceğimi biliyorsun ve ben Sarp'ı suçlamıyorum tamam? Sadece onun bir karar aldığını ve bu karara saygı duyacağımı söylüyorum. Ayrıca hemen gidip Ayşen'le nişanlanıyorsa demek ki önceden de kafasında olan bir iş bu. Ayşen pat diye ortaya çıkmadı ya." "Yani?" "Yani'si şu Asuman: Benden önce Ayşen zaten Sarp'ın hayatındaydı ya da aklında. Beni öfkelendiren de bu. Dört ay boyunca hayatındaki tek kadın benmişim gibi davranması." "Ha sen İlker benim hayatımdaydı derken iyiydi ama." Yüzünü buruşturdu Feyza önündeki boş kâğıda anlamsız şekiller çizdi. "Benimki bir yalandı. Onu korumak için söylediğim bir yalan." "Bende bunu anlamıyorum, neyden koruyorsun Sarp'ı? Ya Sarp koskoca adam, kim ne yapabilir ona? Ayrıca sen böyle yaparak Sarp'ı korumuş mu oluyorsun?" "Asuman anlamıyorsun... "Neyi? Ben neyi anlamıyorum olarak bir söylesene." Ciddi bakışlarla baktı Feyza, kuzenine nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyordu? Sarp'ın başına gelenlerden kendi sorumlu iken Asuman nasıl inatla bunu soruyordu? "Geçmişi unuttun mu Asuman? Söylesene tüm o yaşananlarını unuttun mu? Sarp benim için kendini feda etti. Basketi benim yüzümden bıraktı. Eğer ben olmasaydım şu an belki de çok daha iyi bir yerde olacaktı. Ne bileyim iyi bir kariyeri ya da iyi bir spor hayatı..." "Feyza..." "Ben daha fazla ona zarar vermek istemiyorum. Birbirimize karşı hissettiğimiz bu duygular ikimize de zarar veriyor. Oluru yok, ne kadar çabalarsak çabalayalım oluru yok. Nermin teyze beni hiçbir zaman kabul etmeyecek, babam da Sarp'ı... Sadece bir gösteride rol aldık, diye ikisi birbirine nasıl girdi hatırlasana. Hatırlasana Sarp'ta ben de ne kadar dağıldık o zaman. Babam yine rahat durmayacak, yine Sarp'ın canını yakacak, İlker'de var ve bunu bile bile Sarp'ı ateşe atamam. Sarp'ın elini ne kadar çok tutmak istediğimi inan sen bile tahmin edemezsin ama o eli tutarsam onu yakarım, buna dayanamam anlıyor musun? Sarp'ın canını bile bile yakmaya dayanamam." "Ve o yüzden onu başka bir kadının kollarına itersin öyle mi?" Kendi mi anlatamıyordu yoksa kuzeni kendini anlamamakta ısrar mı ediyordu bilmiyordu genç kadın ancak Asuman biraz daha üstüne gelirse sabır dilemekten çatlayabilirdi. "Asuman..." "Hiç Sarp'ın elini tutmayı denemedin ki Feyza. Belki de o eli tuttuğunda birlikte herkesin ve her şeyin üstesinden geleceksiniz. Hem ayrıca sana bu kadar çabuk pes etmek yakışmıyor. Nerede benim hayata kafa tutan o güçlü kuzenim? Ben o kuzenimi istiyorum Feyza, dimdik duran, kimsenin önüne engeller koyamayacağı koysa bile o engelleri inadıyla aşacak kuzenimi istiyorum. Burada oturup saçma sapan şeyler düşünerek kendini üzen kızı değil." Keşke her şey onun söylediği kadar kolay olsaydı ama değildi her engel her zaman aşılamaıyordu ne yazık ki. Kendinin de gücü bir yere kadar yetiyordu. "Asuman ne olur yeter, daha fazla tartışmayalım çünkü gerçekten yoruldum." "Peki Feyza peki ama izin verirsen son bir şey söylemek istiyorum. Eğer Caner benim duygularımla oynamak yerine benim için kendini feda etmiş olsaydı şu an ben onun elini sıkı sıkı tutuyor olurdum. Neden biliyor musun? Yaptığı fedakârlık bir şeylere değsin diye." Son sözünü söyleyip ayağa kalktı Asu, daha da bir şey demeyecekti Feyza'ya. Zaten söylenecek bir şey de kalmamıştı. Caner'in dediği gibi kendine de, Sarp'a da çok yazık ediyordu o ayrı meseleydi. Feyza kendini toparlamaya çalışarak yeniden sınav kâğıtlarına dönmüştü ki, açık pencereden bir araba sesi duydu. Arkasını dönüp baktığında Sarpların döndüğünü anladı. Ayağa kalktı, Sarp'a diyeceği bir çift sözü vardı. Harbiden hemen gidip Ayşen'le nişanlanması sinirine dokunuyordu. Sedat'ın arabayı park etmesinin ardından herkes teker teker indi arabadan. Hepsinin üzerinde stresli geçen bir gecenin yorgunluğu vardı. Neyse ki Caner'in saçmalıklarına rağmen sorunsuz takılmıştı yüzükler. Özellikle bu konuda Nermin Hanım'ın içi oldukça rahattı, nihayet oğlu kendine yakışan biriyle nişanlanmıştı. Kızın ailesiyle de bu gece konuşulduğu gibi çok beklemeden düğünü yaparlardı. Ayşen'le, Sarp iyice birbirlerini tanısınlar sonra nikâhları kıyılır, herkeste muradına ererdi. Sarp belki de hayatında ilk defa bu kadar doğru bir karar almıştı Ayşen'le nişanlanarak. Oğlunu evlendirsin, onun mürvetini görsün sonra ölse de gam yemezdi. Önden kapıyı açtı Sedat herkes arkasından sırayla eve girerken Feyza'nın sesi duyuldu o an ve bu hepsinin dikkatini çekti. "Sarp," diyerek arkası dönük adamı eve girmeden yakalayabildi Feyza. Herkesin kendine bakmasını ise umursamadı, Sarp'ın yüzüne elindeki kutuyu çarpmadan rahat etmeyecek, içi soğumayacaktı. Kim ne düşünürse düşünsün umurunda değildi. Anlık afallayarak Feyza'ya doğru döndü genç adam, ela gözlere bakarak birkaç defa yutkunduğunda "Efendim," diyebildi. Günlerdir birbirleriyle tek bir kelime bile konuşmuyorlarken şimdi Feyza kendine ne diyecekti? "Biraz yalnız konuşabilir miyiz?" "Sarp," dedi Nermin Hanım uyarı dolu bir sesle. Nişanlanmıştı oğlu, daha ne istiyordu bu kız? Hem o da nişanlı değil miydi? Omzunun üstünden annesine baktığında kararsız kaldı Sarp ama Feyza'yla konuşacaktı. Madem kendine diyecek bir şeyleri vardı, o zaman onu dinleyebilirdi. "Siz eve geçin anne, ben birazdan gelirim." Ters bakışlarla baktı yaşlı kadın, oğluna. Bir şey diyecekti ki kendini durduran Sedat oldu. "Hadi anne," diyerek annesini eve doğru yönlendirdi genç adam. Kardeşine güveniyor, yanlış bir şey yapmayacağını biliyordu. Ayrıca ikisinin içinde kalan şeyler varsa bunları konuşmaları gerekiyordu. "Biz geçelim hava soğuk zaten." Kocasının anlayışlı tavırlarına bu gece şaşırıyordu Meryem. Sedat'ın başına taş falan mı düşmüştü bilmiyordu ama umuyordu ki bu hali hep devam etsin. Çiçek'le birlikte eve girdiğinde arkasından Sedat'la, Nermin Hanım da içeri geçti. Kapı kapandığında Feyza rahat rahat Sarp'la konuşabileceğini sanıyordu ki, gözleri yanlarında duran Caner'i buldu. O da ne diyeceğini bekliyormuş gibiydi. "Caner," dedi sakin kalmaya gayret ederek. "Buyur," dedi Caner ters yüz ifadesiyle. Gerçekten kızgındı Feyza'ya. Saçma sapan şeyler yaptığı için. "İzin verirsen Sarp'la yalnız konuşmak istiyorum." "Tamam buyur konuş ama şunu da bil, ikiniz de başkalarıyla nişanlısınız ve sizin artık sokak ortasında böyle yalnız konuşmanız bizim buralarda pek hoş karşılanmaz." İkili birlikte sabır dilerken Caner onların elinde kalmaktan korksa da bunu belli etmedi. Niyeti gerçekleri yüzlerine vurarak ikisinin de canını yakmaktı. Belki o zaman akılları başlarına gelirdi. "Hiç öyle bakmayın doğruları söylüyorum ama yine de siz bilirsiniz. Ben kaçtım." Caner arkasını dönüp giderken Feyza rahat bir nefes aldı. Asuman bir, Caner ikiydi. Sanki kendileri değil de onlar acı çekiyordu. Neyse, dedi içinden gözlerini Sarp'ın gözlerinin içine diktiğinde diyeceklerini kafasında bir kez daha toparlardı. "Evet, seni dinliyorum," dedi Sarp rahat bir ifadeyle. İçten içe yüreği yansa da, Feyza'nın canını daha çok yakmak istiyormuş gibiydi. Ona hiç kıyamadığı halde. "Hayırlı olsun," dedi genç kadın acı bir gülüşle. Gözyaşları akmak için inat ederken kendi dik durmak için, içinde mücadele veriyordu. Gözleriyle, bakışlarıyla, sözleriyle Sarp'ın kalbini kanatmayı diliyordu. "Umarım çok mutlu olursun." "Feyza bak..." diyerek gözlerini kapamıştı ki Sarp. Feyza iki adım atarak aralarındaki mesafeyi sıfırladı. Sarp'ın sağ elini tutup avcunun içine yıllardır sakladığı küçük siyah kutuyu bıraktı ancak eli hala elindeydi ve bu ikisini de cayır cayır yakıyordu. "Hayatında başka biri olan bir tek ben değilmişim demek ama lütfen bundan sonra Ayşen'le yaşayacağın özel günler için kol düğmesi kopmuş bir gömlek giyme." Kaşlarını çattı Sarp, bu ne demekti şimdi? Elindeki kutuya anlamsızca bakarken Feyza elini hızlıca çekti. Sonra da kehribar gözlere kısa bir bakış atıp arkasını dönüp adımladı. Sarp merakına engel olamayarak kutuyu açtığında küçük bir kol düğmesi ile karşılaştı. Üzerindeki gömleğin kopmuş kol düğmesi ile... Bu düğmeyi Feyza mı saklamıştı? Ama neden? Eğer söylediği gibi kendine karşı bir şey hissetmiyorsa niye bu düğmeyi saklamıştı? Eğer o yaşadıkları o mezuniyet gecesi onun için de bu kadar değerliyse niye tartıştıkları akşam o gecenin hiç yaşanmamalıydı demişti? Ve hepsinden önemlisi eğer Feyza, kendini seviyorsa neden İlker'le nişanlanmıştı? Ya da sevmiyorsa bu düğmeyi şimdi kendine vermişti? Bilmiyordu, anlamıyordu genç adam ve yine soru işaretleriyle boğuşuyordu. Derin bir nefes alıp gözlerini düğmeden çekip Feyza'ya odakladı. Yüreğinin yangını ile de içinden geçenlerin dilinden dökülmesine izin verdi. "Rah-i aşk içre bana ancak fenâ maksud idi Şükr ki maksuda yettim intizârım kalmadı." (Aşk yolunda benim maksadım ancak yok olmaktı Şükür ki hedefe vardım bir beklentim kalmadı) Fuzuli'nin beyitini duyması ile gözlerini kapadı Feyza. Engel olamadı gözünden bir damla yaşın akmasına, elbette ki beyitin anlamını biliyordu ve Sarp daha çok canını yakmak için divan edebiyatını kullanıyordu şimdi. Dudaklarını ısırıp bir kez daha arkasını döndüğünde saklayamadı iki damla gözyaşını karşısındaki adamdan. Kendi sessiz kalırken Sarp devam etti. Hissettiği duygular yüzyıllar önce emsalsiz sözlerle yazılmıştı. Madem duygularını kendi bildiği kelimelerle ifade edemiyordu, o zaman kendi de edebiyatı sığınırdı. Hem kapalı, hem açık şekilde itiraf ederdi duygularını. "Kurutmuş galiba şevk dolu Ferhad'ın gözü yaşın Ki ger aksaydı lâl eylerdi bi- şek Bi sütun taşın." (Kurutmuş galiba aşk ateşi Ferhat'ın gözyaşını Eğer aksaydı elbet lal ederdi dağların taşını.) Daha fazla kendini tutamadı Feyza, gözyaşlarına direnemiyordu artık. Sarp her söylediği kelime bıçak olup kalbine saplanıyordu. Hıçkırmamak için dudaklarını ısırırken arkasını dönüp hızlıca uzaklaştı. Koşar adım eve girip arkasında kendi gibi gözü yaşlı bir adam bıraktı. Evet, Sarp'ın da gözleri dolmuştu o an. Sevdası için gözyaşı döküyordu genç adam. Erkekler ağlamaz, diyen koca bir aptaldı. Bu acıya hangi yürek dayanırdı ki? Sevdiği kadın başka biriyle evlenirken hiçbir şey yapamamanın ne zor olduğunu kimse bilemezdi ki. Yalnızca yaşayan bilirdi bu ağır imtihanı ve kendi bu imtihanla başa çıkmak mecburiyetindeydi. Feyza kapattığı kapıya sırtına yasladığında eline ağzına dayadı, hıçkırıklarını bastırmak için. Neden Sarp'ın canının yanmaması için uğraşırken ikisinin de canını yakıyordu? Neden böyle olmak zorundaydı? Neden? İsyan etmek, dünyanın altını üstüne getirmek istiyordu fakat elinden gelen çaresizce çöküp ağlamaktı. Hıçkırıklarını duymuş olacak ki yanına geldi Asuman. Yanına oturup hiçbir şey demeden kendine sıkı sıkı sarıldı kuzeni. "Feyza" "Buraya hiç gelmemeliydim Asuman. Geçmişi deşmenin yalnızca acı vereceğini bilmeliydim." Kuzeninin saçlarını okşarken ona hak verdi Asu. Sahiden geçmiş yalnızca can yakıyordu çünkü. "Geçmiş," dedi güçsüzce. "Geçmiş, geçmiyor Feyza. Onunla yüzleşmediğimiz müddetçe geçmiyor." Bir cevap vermedi Feyza, sadece kuzenine daha çok sığınıp doya doya ağladı. Asu ise kollarını dolamakla yetindi kuzenine ve geçmişe gitmeye diledi o an. Geçmişi gidip her şeyi baştan sona değiştirmeyi. Lakin biliyordu ki, öyle bir şey mümkün değildi. Geçmiş değişmezdi, yüzleşilmediği sürece yeniden açılırdı ve kendilerinin geçmişle yüzleşmeleri galiba yeni başlıyordu. |
0% |