@petekayla
|
6 Şubat 2007 Bazı tarihler vardı hayatta, ne olursa olsun unutulmayan, silinmeyen. İnsanlar için bir dönüm noktası olan, yeni bir başlangıcın habercisi ya da korkunç bir felaketin ta kendisi. Doğumlar, ölümler, törenler, düğünler ve daha nicesi... Tüm bunlara bir gün verilmiş, hepsi tarihlere sığdırılmıştı. Anılar, tarihlerle hatırlanmıştı hep. Hatta ve hatta bu tarihlerin, yıl dönümleri de olmuştu. Her yıl dönümünde katbekat artmıştı duygular. Sadece iyi anılar yoktu fakat hayatta, kötü olaylar da birer hatıraydı insanlara, yoksa neden ölümlerin de yıl dönümü olurdu ki? Belki de anılarını unutmak istemedikleri için tarihler vermişti insanlar özel günlerine. O gün geldiğinde iyi, kötü tüm hatıralarını yeniden yaşamak için. Şimdi de Caner, on yedi yıllık hayatının en özel anlarını yaşamak için aynanın karşısında kendine çeki düzen veriyordu, gelecekten habersiz. Bugün Asuman'la buluşacak, onunla açık açık konuşacaktı delikanlı. Hissettiği ne varsa itiraf edecekti genç kıza ve şansı yaver giderse alenen sevgili olacaktı onunla. Eğer gitmez ise bundan sonra nasıl davranacağını, nasıl olacağını kendi de kestiremiyordu. Fakat bildiği bir şey varsa, o da Asu'ya açıldıktan sonra onunla arkadaş kalamayacağı idi. Ki, bu ihtimali düşünmeyi reddediyordu. Genç kızın da kendine karşı duyguları vardı. Görüyordu, biliyordu, hissediyordu. O yüzden de bir şanslarının olduğuna, birlikte mutlu olup güzel günler yaşayacaklarına inanıyordu. Annesi, Asu'yla okuldan kaçacağını bilmediği için yine kendinin okula gideceğini zannediyordu ve kendi sevdiği kıza çıkma teklifi edeceği gün, okul forması giymek zorunda kalıyordu. Pantolonunu bilerek yırtıp gömleğini kirletmişse de, işe yaramamıştı. Nitekim Necla Hanım, oğlunun düzgün bir şekilde okula gitmesi için pantolonunu kısa üre içeresinde dikmiş, gömleğini de yıkayıp ütülemişti. Böylelikle Caner yine okul forması giymişti. Neyse ki, saçlarını jöle ile düzgün bir şekle sokabilmişti. Parfümü sayesinde de güzel kokuyordu. Yine de kendinden emin olamıyordu, Asu, kendini böyle beğenir miydi? İlk defa görmeyecekti genç kız, kendini okul formasının içinde lakin bugün özel bir gündü. O yüzden gerçekten yakışıklı görünmek istiyordu Asu'ya. Caner'den farksız değildi Asuman, heyecanını dünden beri ne yapsa bastıramıyordu. Ailesine bir şey belli etmemek için ekstra çaba harcarken aynanın karşısında neredeyse bir saate yakın süslenmesi ile dikkat çekip çekmediğini merak ediyordu. İlk defa okuldan kaçmıyordu ama Caner ile ilk defa okuldan kaçıyordu ve Feyza dahil kimsenin haberi yoktu bundan. Günü yaşadıktan sonra her şeyi anlatırdı kuzenine. Fakat şimdi özel kalsın istiyordu bu buluşma. Tabii balıklama atlamamak için ben gelmiyorum diyecekti Caner'e. Eh azıcık nazın kimseye zararı olmazdı. Hele de nereye gidecekleri belli bile değilken. Evet, nereye gideceklerini de söylememişti Caner, sürpriz demişti ve kendi her ne kadar belli etmese de, delikanlının sürprizini çok mu, çok merak ediyordu. Pembeli, siyahlı ekose eteğinin altına çorap giymemişti genç kız, çorap kendini fazlasıyla rahatsız ediyordu çünkü. Hava soğuk olsa bile okulun içi sıcaktı ve okula da servisle gittiği için üşüyeceğini sanmıyordu. Ama keşke okul formasını giymek yerine daha şık bir kıyafet giyebilseydi bugün. Nitekim böyle bir günde pembeli okul formasının içinde bir buluşmaya çıkmak pek hoş değildi fakat neyse ki, makyajdan kurtarıyordu. Öyle yoğun bir makyaj yapmamıştı aslında, hafif bir fondöten, rimel, ruj ve biraz allıkla yüzünü güzelleştirmişti ki, süt beyaz yanakları elma elma olmuştu. Rimel ise mavi gözlerinin güzelliğini daha çok ortaya çıkarmıştı. Çilekli ruju ise biçimli dudaklarını dolgunlaştırmıştı ve o sarı saçları, özel spreyle dalga dalga olmuş omuzlarına dökülüyordu. Parfümü ise fazla cezbediciydi. Kısaca güzeldi Asu, makyajı olsa da olmasa da güzeldi. Ve bu güzelliği, kendi bilmese de Caner'i kalpten götürebilirdi. Annesiyle, babasına bir şey çaktırmadan evden çıktı genç kız, servise binip evden biraz uzaklaştığında kitaplarını unuttuğunu bahane ederek servisten geri indi. Tabii Feyza'nın serviste olmaması büyük şanstı, diğer türlü bir şeyleri kesin anlardı kuzeni. Neyse ki, onu bugün eniştesi götürecekti okula. Kendinin burada inme sebebi ise Caner'in buraya gelecek olmasıydı, öyle anlaşmışlardı çünkü. Ben evin biraz ilerisine gelip seni alırım, demişti Caner. Kendi de itiraz etmeden kabul etmişti. Caner ile bir şeyler yaşamayı içten içten arzuluyordu zira. Duygularına engel olamayacağını kabul etmişti yoksa şimdi burada onu bekliyor olmazdı. Gün nasıl geçecekti, neler yaşayacaktı bilmiyordu ama günün sonunda pişman olmak istemiyordu. Bunun da sözünü kendine vermişti. Bugün ne yaşarsa yaşasın pişman olmayacaktı. Bir hata yapıyorsa şimdiden kabul ediyordu. Çok geçmeden arabayla genç kızın yanına vardığında arabadan inip Asu'nun tam karşısında durdu Caner. Onun güzelliği karşısında büyülenirken ağzı beş karış açık kaldı. Çok fazla güzel olmamış mıydı bugün? Delikanlının bakışları karşısında içinin eridiğini hissetti Asu. Üstelik yakışıklılığı da cabasıydı. Her an kesilmek üzere olan nefesine inat kendini kontrol altına almayı başardı. Kapılacağı kadar kapılmış olabilirdi ama öyle koyvermek yakışmazdı kendine. "Caner" "Hı?" "Ağzını kapa sinecek kaçacak." "Ağzıma sinek kaçar mı bilmem de, sanırım ben öldüm, cennete düştüm." "Ne?" "Çok güzel olmuşsun, diyorum." Aldığı iltifat karşısında yanaklarının kızardığını hissetti genç kız. Caner'den utanmak garipti ama aşk, aşktı. Konu Caner olsa bile. "Teşekkür ederim, sen de bayağı yakışıklısın... Yani şey..." "Ney?" "Güzel yani çekici.... Aman neyse ne, anladın sen. Başını eğip güldü delikanlı, bu haller ayrı bir yakışmıştı Asu'ya. Ne yalan söylesin kendinin de hoşuna gitmişti genç kızın bu tavırları. Demek ki didişmeden iki normal insan olarak birbirlerine iltifat edebiliyorlardı. Eh sonuçta kendilerinin aşkları kavgayla başlayan tatlı aşklardandı. "Asu" "Hm?" "Gidelim mi artık?" "Caner ben bilmiyorum... Yani birlikte okuldan kaçmak... Tamam ilk defa kaçmıyoruz da, şimdi böyle..." Oysa bocalamayacaktı, direkt ben gelmiyorum, diyerek yoluna devam edecekti Asu ama işte her şeyi düşündüğü gibi yapamıyordu. O, konuşurken Caner arabanın kapısını açıp onun binmesini bekledi. Açılan kapıyı görünce ise bir şey diyemedi genç kız. Eninde sonunda arabaya bineceğini kendi de biliyordu. "Biniyor musun artık?" "Bir gün ehliyetsiz araba kullanmaktan ceza yiyeceksin," diyerek arabaya bindi Asu. Delikanlı ise sırıtıp kendi koltuğuna yerleşti. Kontağa anahtarı taktığında çapkın bir bakış attı yanındaki kıza. "Sen varsan ben her şeye razıyım." Nabzının hızlandığını hissetse de, kendinden ödün vermemeye çalıştı genç kız. Konuyu da bu yüzden değiştirdi. "Eee nereye gidiyoruz?" "Sürpriz. Gözlerini kapat ve yolun tadını çıkar." Sözlerinin ardından gaza basıp yol aldığında, trafik müsait olduğu için hızını iyice arttırdı Caner. Asuman ise onun dediğini yaparak gözlerini kapatıp yolun tadını çıkardı. Hızı, tutkuyu hissetmek sahiden güzeldi ve kendi de, Caner sayesinde o duyguları dibine kadar yaşıyordu. Tabii gün henüz başlamıştı, günün devamında şimdi ki hislerinden fazlasını hissedeceğinden habersizdi. Gelecek belirsiz olsa bile, kader bugünü onlar için mutluluktan yana çizmişti. **** "Eee buraya niye geldik?" Gözlerini karşısındaki masmavi denizden çekip yanındaki kıza çevirdi Caner. Direksiyonu tutarken içi içine sığmıyor, heyecandan ne yapacağını bilmiyordu. Prova yapmamıştı bu konuşma için, ne kadar prova yaparsa yapsın evdeki hesabın çarşıya uymayacağını biliyordu. O yüzden kendini akışa bırakmak istemişti fakat şimdi bir türlü lafa girmeyi beceremiyordu. Dakikalardır Çevlik sahiline bakmakla beraber kafasında planlamalar da yapıyordu Tabii ne kadar plan yaparsa yapsın az sonra yaşanacaklar tamamen doğaçlama olacaktı. Duyguların insana neler yaptıracağını hiç belli olmazdı sonuçta. "Deniz havası almak için." Gözlerini devirdi Asu, sahiden yalnızca deniz havası için mi okulu asmışlardı bugün? Ya da otuz kilometrelik yolu sadece bunun için mi gelmişlerdi? Kaldı ki, dakikalardır sus pus oturmaktan gına gelmişti kendine. Biliyordu, Caner kendini bir şeyleri konuşmak için buraya getirmişti ancak konuşmaya bir türlü giremiyordu. Ve beklemek kendini fena halde sıkıyordu. Eğer arabada biraz daha böyle oturursa sıkıntıdan boğulabilirdi. "Caner" "Hı?" "Böyle sus pus oturacak mıyız?" Yeniden gözlerini Asu'ya çevirdi delikanlı lakin bu defa bedeniyle birlikte doğru döndü. Bir anlığına gözleri o dolgun dudaklara kaydığında yutkundu. İçinden ve aklından olmadık şeyler geçerken bugün kendine pek hâkim olamayacaktı. Allah'ta biliyordu, ilk başta niyeti genç kızla yalnızca konuşmaktı fakat şimdi çok daha farklı aktiviteleri arzuluyordu. "Yoo, malum mevzuları konuşalım istersen." "Nedir o malum mevzular?" "Asu?" "Ne?" Elini uzatıp genç kızın yanağı avucunun içine aldı Caner, parmaklarını dolanan ipek saçlarını geriye attığında bir kez daha yutkundu. Âşıktı, bu kıza kör kütük âşıktı. Yoksa şimdi kalbi böylesine yerinden çıkacakmış gibi çarpmazdı. Delikanlının dokunuşları karşısında eridiğini hissetti Asu. Bu adama karşı koymanın bir yolunu bulamıyor, yüreğinin emriyle kalbinin kapılarını ardına kadar açıyordu. Hem de sonunda yanacağını bildiği halde. "Buraya neyi konuşmak için geldiğimizi gayet iyi biliyorsun." Caner'in dudaklarına kayan mavi gözlerine engel olamadı Asu, evet resmen o biçimli dudaklara bakıyordu ve Caner bakışlarından memnun oluyor olmalıydı ki, çapkınca gülüyordu. Birkaç defa yutkunmasının ardından toparlanıp geri çekildi genç kız. Her ne kadar gayet iyi Caner'in niyetini bilse de, hiçbir şey anlamamış gibi davrandı. "Öyle mi? Neyi konuşmak için geldik?" "Daha fazla zorlamasan mı be güzelim?" Dudaklarını ısırdı Asu, Caner'i süründürmek hoşuna gitse de, artık duygularına engel olamayacağını biliyordu. Arsız arzular kalbini kuşatmışken şu dakikadan sonra Caner'e karşı koyması mümkün değildi. "Neyi zorlamayım Caner?" "Bizi," dedi delikanlı aniden. Lafı dolandırmanın ya da bu konuyu uzatmanın gereği yoktu. Her şey alenen meydandaydı, bugün de, ne yaşanacaksa yaşanacaktı. "Ne?" Yeniden Asu'nun yanağını avucunun içine aldı Caner. Baş parmağını genç kızın yanağında nazikçe gezdirirken bir kez daha gözleri, çilek rujlu dudaklara kaydı. Hiçbir kızı öpmeyi bu kadar çok istememişti ve şanslıydı ki, artık Asu'nun da gözlerinde o arzuyu görüyordu. Zorla onu öpecek ya da ona dokunacak değildi, ikisi de aynı tutkuların içinde yüzerken bir şeyler yaşamayı daha da erteleyecekte değildi ama. Tabii eğer Asu izin verirse. "Bizi diyorum Asu, bizi daha fazla zorlama. İkimiz de ne istediğimizi biliyoruz sonuçta." Yutkundu genç kız, Caner'in nefesi yüzüne çarparken o biçimli dudaklara bakmadan yapamıyordu. Evet, itiraf ediyordu bu kez gerçekten delikanlının kendini öpmesini istiyordu. İlk öpücüğünü Caner'e vermek. Bir kez olsun bunu yaşamak. "Yani sen benim ne istediğimi biliyorsun?" "Hiç şüphen olmasın." Gözlerini, yeşil gözlerde sabit tuttu bu kez Asu. Sesinin baskın çıkması için çabalasa da ne kadar başarılı olduğunu bilemiyordu. "Söyle o zaman ne istiyorum ben?" Aralarında en ufak bir mesafenin bile olmaması ikisini de rahatsız etmiyor, blakis bu yakınlık hoşlarına gidiyordu. Aralarındaki güçlü çekimi engellemek istemiyorlar, yüreklerinin emriyle yaklaşan bedenlerine karşı çıkmıyorlardı. Az sonra yaşanacakların önüne geçmenin mümkün olmadığını da biliyorlardı. "İzin verirsen uygulamalı olarak göstereyim." "Caner..." "Şşşt," diyerek parmağını genç kızın dudağında gezdirdi Caner. Sessizce izin ister gibi son bir defa mavi gözlere bakarak onay aldı. Söylemese de gözleriyle belli ediyordu Asu, kendine izin verdiğini. İstediği izni almasının ardından yumuşak bir şekilde dudaklarıyla dokundu kaç zamandır öpmek istediği dudaklara. Fazla güzeldi. Çilek rujlu dudakların tadı fazla güzeldi, Caner de öptükçe öpmek istiyordu genç kızı. Gözlerini kapatıp anın tadını çıkarırken Asu'nun kendini itmemesi, dudaklarını daha çok aralayarak kendine izin vermesi, cesaretini arttırıyordu. Öpüyordu. Bunu yaptığına kendi bile inanmasa da, Asu'yu ciddi ciddi öpüyordu ve bu, hayatında yaşadığı en güzel an olabilirdi. Caner dudaklarına dokunur dokunmaz kalbinin durduğuna emindi Asu. Öpüşmenin zevkli olduğunu tahmin etse de, bir öpücüğün böylesine aklını başından alacağına ihtimal vermemişti hiç. Fakat biliyordu ki, şu an hissettiği duyguları Caner'den başkası hissettiremezdi kendine. Sevdiği, âşık olduğu adam Caner'di çünkü. İnsan da ancak sevdiği biriyle öpüşürken böylesine zevk alırdı. Acemice delikanlıya uyum sağlamaya çalışırken ne olursa olsun, yaşadığı andan dolayı pişman olmayacağına dair kendine söz verip öpücüğün devamını da istedi. Tam ellerini Caner'in ensesine yerleştirmişti ki, Caner dudaklarından ayrıldı. Bu kadarcık mıydı? Hayır, kesinlikle bu ufak öpücükle yetinmek istemiyordu. Yanlışta olsa daha fazlasını arzuluyordu. "Asu" Gözlerini açamadı bir süre Asu, alnı Caner'in alnına dayalı iken sakinleşmek adına derin derin nefesler alıp verse de, fayda etmedi. Dört nala koşan kalbini hiçbir şey sakinleştiremezdi şu an. "Caner " "Ne istediğini biliyor muymuşum?" Gözlerini açtığı anda orman yeşili gözlerle karşılaştı genç kız, birkaç saniye o gözlere derin derin bakmasının ardından ani bir cesaretle Caner'in dudaklarına kapandı. Onu ne kadar ateşli öpebilirdi bilmiyordu ama içinden geçen durmadan Caner'i öpmekti, bunu yapmakta da herhangi bir sakınca görmüyordu. Hissettiği temasla afaladı delikanlı, sahiden Asu kendini mi öpüyordu yoksa kendi bir rüya falan mı görüyordu? Yaşadığı anın gerçekliğine inanmak isterken genç kız, alt dudağına küçük bir ısırık atınca düş görmediği anladı. Yaşadığı an gerçekti, Sevdiği kız harbiden kendini öpüyordu. Gülümsemesine engel olamadığı için dudakları ayrıldığında bu öpücüğün kendine de yetmediği aşikârdı. Asu'nun cesaretiyle daha fazlasını istiyordu şimdi. Aralarında çok mesafe yoktu, nefesleri karışıyor, bedenleri mümkünmüş gibi daha da birbirine çekiliyordu. İkisi de nefes nefese iken göğüsleri hızlı hızlı kalkıp iniyor, gözleri sessizce anlaşıyordu. Avuçları yeniden genç kızın yüzünü bulduğunda dudakları daha çok kıvrılırken yaşadığı anın hiç bitmemesini diledi Caner. "Sürprizlerle dolusun." Dudaklarını dişledi Asu, yanaklarının al al olduğunun farkındaydı, ayrıca havanın soğukluğuna inat cayır cayır yanan bir ateş vardı içinde. "Caner," diye fısıldarken domatesten gerçekten bir farkı kalmadığına emindi. Çapkınca sırıtıp arabadan indi Caner. Aklına şeytani fikirleri getiren Asu'ydu, eğer o, kendine cesaret vermeseydi, kendi şu an masum masum sarılacaktı ona. Ancak Asu yakmıştı kendini ve kendi de onu alev alev yakmakta pek bir kararlıydı. Arabanın etrafından dolanıp genç kızın kapısını açtığında "İn," dedi itiraz istemeyen bir ses tonuyla. "Ne?" "Aşağıya in Asu." Kaşlarını çattı Asu, Caner'in niyeti neydi şimdi? "Ne yapmaya çalışıyorsun?" "Soru sormayı bırakıp dediğimi yaparsan ne yapmak istediğimi göreceksin." Hiçbir şey anlamasa da, daha fazla itiraz etmeden arabadan indi genç kız. İçinden bir sesler Caner'in niyetinin fena bozulduğunu söylüyordu ve o seslere hak verdiği halde, Caner'e karşı çıkmıyordu. Kendinin niyetinin de pek doğru olduğu söylenmezdi çünkü. Arka kapıyı açınca "Geç," dedi delikanlı. Tabii dudaklarında dakikalardır silinmeyen gülüşü yok saymak olmazdı. Neden, diye soracaktı ki, vazgeçti Asu. Onun dediğini yaparak arka koltuğa yerleşti. Kalbi yerinden fırlamak ister gibi çarparken artık yelkenleri suya çoktan indirdiğini, hatta o yelkenleri akıntıya kaptırdığını biliyordu. Olan olmuş, iş işten geçmiş, Caner'e abayı yakmıştı. Bu saatten sonra akıntıya karşı yüzemezdi ya. Kapılmış gidiyordu okyanusun deli dalgalarına. Arabanın etrafından dolanarak diğer arka koltuğa yerleşti delikanlı. Asu'yla arasında hiç mi, hiç mesafe yoktu, zaten az sonra yaşanacaklar için de böyle bir pozisyon gerekiyordu. "Caner," diyerek parmağını tehdit edercesine salladı genç kız. Hiç inandırıcı olmasa da, tehdit etmek için şansını denedi. "Niyetin ne, beni niye buraya getirdin, ne yapmak istiyorsun bilmiyorum ama eğer..." "Asu sus!" Caner'in dudaklarına kapanması ile cümlesi yarım kalırken hissettiği temasla bu kez kesinlikle kalbinin durduğuna emindi genç kız. Öncekine nazaran Caner kendini daha sert ve arzuyla öpüyor, dudaklarını talan ediyordu âdeta. Kendi ise Öpücüğe karşı koymadığı gibi kendini öpen adamı da itmedi. Tam aksi yaşadığı andan gözlerini kapatarak bir hayli zevk aldı. Bu ateşli ana ise eşlik eden ise açık teypten çalan eski bir şarkı oldu ve teyp bozulmuş olmalı ki, şarkı tekrar tekrar başa sardı. "Karanlığın içinde yandı gözbebeklerim İlk önce gözlerini gördüm Ilık rüzgarlar misali sesin değdi tenime Belki bin defa yanıp yanıp söndüm" Bir anlığına dudakları ayrıldığında "Asu," diye fısıldadı Caner. Devam etmek istese de Asu'nun canını yakmaktan, onu incitmekten korkuyordu. Genç kızın yüzü avuçlarının içindeki iken alnı, alnına dayalıydı. Coşkun duygular bedenini öyle sarmıştı ki, ne yapsa karşı koyamıyor, koymak istemiyordu. Göğsü hızlı hızlı kalkıp inerken yine cesur davrandı Asu, ne olacağını düşünmek istemiyor, bugün yalnızca kalbinin emriyle hareket ediyordu. Caner'in ensesini sıkı sıkı kavrayıp bir kez daha dudaklarına dokunduğunda insanın gerçekten aşk sarhoşu olabileceğini anladı. Kendi şu an içmeden sarhoş olmuş durumdaydı çünkü. Delikanlı, bu ataktan yeniden cesaret aldı. Asu'yu geriye yaslayıp o tadına doyamadığı dudaklara ufak bir ısırık atarak aralarında çıkan kıvılcımı harladı. Öpüşmenin kontrolü artık tamamen kendindeydi ve Asu dudaklarından dökülen iniltilerle bundan pek memnun oluyor gibiydi. "Bir yanda sen Bir yanda tövbeler Bir yanım karşı koyar Bir yanım ister Serserim benim Kor gibi sıcak ya da sular gibi serin Gelme uzak dur, korkuyorum çok Çılgınlık bu, halim yok" O dolgun dudaklardan ayrılmadan Asu'nun, bacağının üzerine oturmasını sağladı Caner. Diğer bacağını, genç kızın bacağına dayadığında dili ustalıkla oyalandı onun dudaklarında. Büyük bir zevkle Caner'e uyum sağlarken ellerini saçlarının arasından geçirdi Asu. Parmaklarıyla sıktı dalgalı saç tutamlarını. Caner'in bacak arasına hapsolmuş bir durumda olsa da, bulunduğu pozisyon fazlasıyla hoşuna gidiyor, durmak ya da Caner'i durdurmak istemiyordu. Belki yanlış yapıyordu ama bir kez olsun kalbinin sesine kulak veriyordu. Asu'nun dudaklarını kana kana içmekle yetinmeyip yaşadıkları bu ateşli anı biraz daha harlamak istedi Caner. Bu yüzden bir elini Asu'nun eteğinin altından geçirip çıplak bacağında gezdirdi. Eşsiz süt beyaz tene dokunmak yüreğini hızlandırırken ileri gitme arzusuna yine engel olamadı. Diğer elinin yaramazca Asu'nun gömleğini bulması bundan dolayıydı. Birkaç saniye kararsız kalsa da içinden geçeni yaparak elini gömleğin altından geçirip Asu'nun sırtında gezdirdi. Ve Asu hissettiği dokunuşla yeniden inledi. Bu inleyiş kendinin aklını başından alırken istemsizce genç kızın bacağını sıkmasına vesile oldu. Dişleriyle, dudaklarının arasındaki dudakları çekiştirirken Asu'nun sırtında gezen eli, sütyen kopçasını buldu. Delikanlının dokunuşlarıyla alev alev yanıyordu Asu, bacağında, sırtında gezen eller, tüylerini ürpertse de kendine fazlasıyla haz veriyordu. Maharetliydi Caner, dilini, dudaklarını, ellerini öyle güzel kullanıyordu ki, onun çekimine kapılmamak elde değildi ve genç kız, Caner'le tüm bunları yaşamaktan fazlasıyla mutluluk duyuyor, devam etmesi için delikanlıyı yönlendiriyordu. Elleri, esmer bedende gezerken dudakları büyük bir açlıkla uyum sağlıyordu Caner'in dudaklarına. Caner saatlerce kendini öpse sesi çıkmazdı galiba. Cesurdu Asu, dokunuşlarıyla daha fazlasına davet çıkarıyordu alenen. Caner ise o dokunuşlarla kontrolünü kaybediyordu. Asu'nun dudaklarını tutkuyla emiyor, ufak ufak ısırıyordu. Asu ise kedi gibi kıvranıp inliyordu. O inleyişler ise sahiden aklını başından alıyordu. Böyle çok ateşle oynarsa sonunda yanardı Asu, haberi yoktu. Nitekim öyle de oldu. Uzun bir öpücüğün ardından genç kızın dudaklarını nihayet serbest bıraktı delikanlı ama henüz işi bitmemişti. Asu'nun bacağında gezen elini yukarı çıkartıp belini sıkı sıkı kavradı. Diğer eliyle ise gömleğinin yakasını indirip tam omuz başına öpücük kondurdu. Başını arkaya attı genç kız, hormonları zirve noktasına ulaşmışken Caner'i durdurmayı asla istemiyordu. Bu adamın kollarında olmanın verdiği hazzı kelimelerle anlatamazdı. Muazzam bir histi Caner'in dudaklarının, ellerinin teninde gezmesi. Delikanlı, rahat durmayarak omuz başından başlayarak boyun girintisine kadar dudaklarını gezdirdi Asu'nun boynunda. Süt beyaz gerdanına içi öyle çok gidiyordu ki... Asu'yu öpmek, ona dokunmak, teninde özgürce ellerini, dudaklarını gezdirmek... Tüm bunlar fazla güzeldi. Hele arada boynuna dil darbeleri vurmak sahiden muhteşemdi. Yine daha fazlasını istedi fakat. Dudakları, genç kızın boyun girintisini bulduğunda gömleğinin ilk üç düğmesini açtı Caner ve dudaklarının göğüslerine doğru yol almasına engel olamadı. Dudakları gerdanından aşağıya inerken Asu'nun sesini duymasıyla durdu ancak. "Caner" Her ne kadar devam etmek istese de, daha fazlası için cesareti yoktu. Korkuyordu Asu. İlk defa bunları yaşamasına rağmen yeterince cesur olmuştu, daha fazlası için de gerçekten cesareti yoktu. Caner, kendini anlamış olacak ki, başını boynundan çekti. Lakin dudaklarına yeniden kapanmakta bir sakınca görmedi. Küçük bir öpücük kondurdu bu kez dudaklarına, son noktayı koymak ister gibi. Bu ufak öpücüğün ardından dudakları da, bedenleri de tamamen ayrıldığında nihayet serbest kaldı Asu ve Caner gibi kendini hızla geriye attı. Emindi ki eğer, şimdi kalbi yerindeyse bir daha hiç çıkmazdı. İkisi de nefes nefeseydi, kaçamak bakışlarla birbirlerine bakarlarken ne diyeceklerini bilmiyorlardı. Başını geriye yasladığında sırıttı Caner, kelimenin tam anlamıyla aşk sarhoşu olmuş olabilirdi. Belki ilk defa öpüşmemişti ama ilk defa bu kadar ileri gitmişti. Daha önce hiçbir kızla, Asu'yla yakın olduğu kadar yakın olmamıştı. İyi ki de olmamıştı çünkü Asu'yla bir şeyleri ilk defa yaşamak daha özeldi. Bakışlarını yanında oturan kıza çevirdiğinde dudaklarındaki gülüş silinmedi. Domates gibiydi Asu, kızarmak ona çok mu, çok yakışmıştı. Caner'in bakışları üzerinde gezerken hiçbir şekilde ona bakamıyordu Asu. Fena halde utanıyordu çünkü. Nasıl o kadar cesaretli olabilmişti bilmiyordu ama tekrar o anları tekrar yaşamak ister misin, diye sorsalar şüphesiz evet, derdi. Kaç dakika öyle sus pus oturup sessizliği dinlediler bilinmez ancak Asu en sonunda delikanlı ile göz teması kurmayı başardı. Tabii yanaklarındaki kızarıklık geçmemişti. "Öyle bakma, utanıyorum." Ufak bir kahkaha attı Caner, demek Asu'nun kendine çemkirmek yerinde kendinden utandığı zamanları görmekte nasip olmuştu. E bu durumla eğlenmeyecek değildi. Genç kızın saçlarını parmaklarına dolağında yüzüne muzip bir ifade yerleştirdi. "Demek utanıyorsun, işte bu gerçekten hoşuma gitti." "Uyuzun tekisin!" "Sen de çok güzelsin." Gözlerini yeniden kaçırdı Asu, şu an gerçekten utancından yerin dibine geçmek istiyordu. Utancını, öfkesinin arkasına saklamaya çalışsa da başarılı olamayacağını biliyordu. Üstelik bu kez gerçekten Caner'e tav olmuş durumdaydı ve işin tuhaf yanı, ilk defa karşı koymuyordu yaşanan hiçbir şeye. "Ayrıca dudaklarının tadı da çok güzel." Duyduğu sözler ile sinirinden delikanlının saçlarında gezen eline hızlıca vurdu genç kız. Caner resmen kendiyle eğleniyordu. Buna sessiz kalamazdı. "Uyuzsun! Gerçek bir uyuzsun hem de!" Gülerek arkasına yaslandı Caner, başını geriye dayadığında dudaklarını ısırdı. Gözleri Asu'nun yüzünde oyalanırken genç kızın kendi ile göz göze gelip bakışlarını kaçırması hoşuna gidiyordu. Yine uzun bir sessizlikten sonra "Asu," dedi. Cevabını bilse de, duymak istediği bir şey vardı. Her ne kadar birlikte olduğu kızların geçmişini umursamasa da. "İlkti demi? Yani demin ki yaşadıklarımız senin için ilkti demi?" Uzun uzun Caner'in yüzünde bakışlarını gezdirirken usulca başını salladı Asu. İlkti. Caner'le yaşadığı her şey ilkti ve özeldi. Caner zaten bunu bilse de, duymak istiyordu anlaşılan. İlk değil, diye yalan söylese, kendi kendini komik bir duruma düşürmüş olacaktı. O yüzden "İlkti," dedi dürüst bir şekilde. Fakat sesinin neden kısık çıktığını bilmiyordu. Henüz birkaç saniye geçmişti ki, kendi de merak ettiği bir soruyu dile getirdi lakin ses tonu bu kez baskın çıktı. "Ama senin için değildi?" Başını iki yana salladı, derin bir nefes alıp verdi delikanlı. İlk öptüğü kız Asu değildi, o yüzden yalan söylemek istemedi. "Değildi," dedi sıkılgan bir tavır ile. Bir an yüzünün düştüğünü hissetti genç kız, saçma olsa da Caner'in ilki olmak istediğini fark etti. Fakat öyle değildi, bunu biliyordu ama duymak neden canını yakmıştı onu anlamıyordu. Kaç kız olmuştu Caner'in hayatında? Ya da kaç kızı öpmüştü Caner? Onlar, Caner için bir hevesse kendi neydi? Kendini öpünce almıştı belki Caner yine hevesini. İnanmak istiyordu oysa. Caner'in kendine sevdiğine inanmak istiyordu. Sevdiği için güvenmek istiyordu Caner'e ama korkuları vardı ve bunları aşamıyordu bir türlü. Kendini toparlayarak yeniden delikanlıya çevirdi gözlerini, cevabını almak istediği soruyu ise dürüstçe sordu. "Beni neden öptün?" "Ne?" "Gayet açık bir soru sordum. Beni neden öptün?" Bir süre boş boş baktı delikanlı, seni sevdiğim için demek istese de, diyemiyordu ve neden diyemediğini garipti ancak kendi de bilmiyordu. "Asu," dedi yalnızca. Neden cevap veremiyordu ki, şimdi? "Cevabını bile veremiyorsun demi?" "Asu bak..." Başını iki yana salladı genç kız, arabanın kapısını hışımla açtığında gözünden düşen iki damla gözyaşına engel olamadı. "Buna hiç izin vermemeliydim." Asu arabadan inince öfkeyle saçlarını karıştırdı Caner. Kahretsin her şeyi eline yüzüne bulaştırmıştı. Sıkıntıyla nefes alıp verirken kapıyı açıp hızla arabadan indi. Bugünün kötü bitmesine asla izin veremezdi. Arabaya yaslanmış, kollarını birbirine dolamış, denize bakarken yanaklarını ıslatan gözyaşlarına engel olamıyordu genç kız. Çevlik'in ıssız bir köşesiydi burası, o yüzden kimse yoktu etrafta. Sadece kıyıya vuran dalgaların sesi yankılanıyordu sahilde. Hava on dereceden fazla değildi, üzerinde montu olmadığı için de üşümesi normaldi fakat biliyordu ki, soğuktan değil, karşılıksız sevgisi yüzünden üşüyordu. Oysa dakikalar önce hayatının en ateşli anlarını yaşamıştı lakin Caner o ateşleri buz gibi bakışlarla söndürmüştü. Ne sanmıştı ki, sahiden Caner'in kendini sevdiğini mi? Aptaldı. Buna bir an olsun inandığı için sahiden koca bir aptaldı. Caner için bir hevesti sadece, Caner de sonunda hevesini almıştı. Her şey bu kadar basitti. "Asu... Asu... Asu, bak bana Asu... Tamam bakma ama dinle. Ne olur dinle. Ne düşünüyorsun bilmiyorum ama emin ol, düşündüklerinin hiçbiri gerçek değil. Sen öyle birden pat, diye sorunca ben... Ben ne diyeceğimi bilemedim... Yani aslında biliyordum da, bir an bocaladım yoksa... Yoksa... Yoksa..." "Yoksa ne Caner? Söyle yoksa ne? Gözlerini denizden çekip orman yeşili gözlere sabitledi Asu. Kırgınlığı yüzünden okunurken Caner yine kala kaldı. Fakat bu hali, bu defa kısa sürdü. Şaşkınlığını üzerinden atıp nihayet kendini toparlayabildi. Ve sonunda itiraf ettiği gerçeği. "Yoksa seni sevdiğimi ben zaten söyleyecektim Asu." Gözlerini kapadı genç kız "Caner," diye mırıldandı. Neden buna inanmak isterken inanmak bu kadar zor geliyordu? "Asu," diyerek genç kızın yüzünü avuçlarının arasına aldı Caner. "Biliyorum bana inanmıyorsun ama yemin ederim ben seni çok seviyorum." "Caner..." Asu'nun konuşmasına izin vermeden elini nazikçe kalbine dayadı. Rüzgâr tenlerini okşuyor, kayalara çapan dalgalar huzur dolu bir melodi fısıldıyordu sanki. Belki de doğa o an, uyum sağlıyordu ikisinin duygularına. "Bak nasıl çarpıyor kalbim... Senin için... Senin için böyle atıyor. Yemin ederim hiç kimse için böyle hissetmedim ben Asu. Sen nasıl yaptın bilmiyorum ama aklımı başından aldın, dünyama güneş gibi doğdun. Ben seni çok seviyorum be kızım, çok." "Gerçekten mi?" diye sordu genç kız titrek bir sesle. Bu kadar duygusal mıydı yoksa şimdi bir duygu yoğunluğu mu yaşıyordu, bilmiyordu. Fakat engel olamıyordu gözyaşlarının yanaklarını ıslatmasına. "Gerçekten beni seviyor musun Caner?" "Bunu hâlâ soruyor musun?" "Soruyorum işte," diyerek omuzlarını silkti Asu. "Seviyor musun gerçekten?" Sımsıkı sarıldı delikanlı Asu'ya. Asu ise itiraz etmeden teslim oldu onun kollarına. Bu kollarda olmayı böyle çok severken nasıl kolların sahibinden korkuyordu? Nasıl sevgi ve korku bir arada oluyordu? Ya bu kollar güven verirken neden kalbine korkular, beynine şüpheler doluyordu bilmiyordu fakat artık istese bile Caner'e karşı koyamayacağının farkındaydı. "Elimde olsa yıldızları ayaklarının altına serecek, dünyadaki bütün çiçekleri toplayıp sana verecek, tüm şarkıları yalnız senin için söyleyecek kadar çok seviyorum seni." Sözlerinin ardından geri çekilip Asu'nun yüzünü avuçlarının içine aldı delikanlı. Sevgiyle bakıyor, masum masum gülümsüyordu. "Ya sen... Sen seviyor musun beni?" "Seviyorum," diye mırıldandı genç kız. Az önceki anlardan sonra nasıl sevmiyorum diyebilirdi ki? Âşıktı işte Caner'e, hem de kör kütük. "Ama korkuyorum... Seni sevmekten korkuyorum Caner, canım yanar, diye korkuyorum." O pürüzsüz yanaklarda ellerini gezdirirken gözlerinde kendinden emin bakışlar yer edindi. "Eğer," dedi delikanlı. Derin derin sevdiği kıza bakarken kararını çoktan vermişti. Asu'yu böyle çok severken ona kıyamazdı. Asla kıyamazdı. "Eğer bu gözlerden benim yüzümden bir damla yaş düşerse cehennem ateşlerinde yanayım." "Caner..." Yine konuşmasına müsaade etmeden ufak bir öpücük kondurdu delikanlı, Asu'nun dudaklarına. Şimdiden bağımlısı olmuştu bu dudakların. Alnını, genç kızın alnına dayadığında "Gökyüzüm," diye fısıldadı. "Sen benim karanlığıma aydınlatan gökyüzümsün Asu. Sen yoksan, ben de yokum. Şu masmavi gözlerin bana bakmazsa inan kaybolurum karanlıklarda. Anla işte be kızım, ben artık sensiz nasıl yaşanır bilmiyorum." Hissettiği duygu karmaşasından olsa gerek gözünden iki damla yaşın düşmesine engel olamadı Asu fakat içtenlikle gülümsedi bu sefer. Seviyordu, seviyordu işte Caner kendini yoksa büyük sözler söyleyebilir miydi, ya bakışları bu kadar sıcak olur muydu. Yeşil gözler içini ısıtıp kendine güven verirken daha fazla kuruntu yapmanın bir anlamı var mıydı ki? Öncesinde ne olmuşsa olmuştu ama şimdi Caner, kendini seviyordu. Sırf geçmişi için bundan şüphe etmek ne kadar mantıklıydı? "Bu nasıl yaptın bilmiyorum ama sonunda beni kendine âşık etmeyi başardın." "Ben bir şey yapmadım senin bana âşık olasın varmış." "Caner!" "Sustum." Şansını daha fazla zorlamak istemedi delikanlı, Asu'dan bunu duyduğuna şükürdü. Avucunun içinde kaybolan eli dudaklarına götürüp o minik avuca ufak bir öpücük kondurdu. Gözlerini kapadı Asu, nasıl oluyor da Caner'in her dokunuşuyla mum gibi eriyordu? "Ama bir kez itiraf et beni sevdiğini." Güldü genç kız, eh artık bunu duymak onun hakkı olsa gerekti. Hem içinden geçen de buydu zaten. "Seviyorum. Tüm saçmalıklarına, sululuklarına, gevezeliklerine ve serseriliklerine rağmen seni seviyorum Caner." "Seviyor musun, sövüyor musun belli değil." "Şansını zorluyorsun ama." "Tamam, bir şey demiyorum. Gel buraya ben seveyim seni doya doya." Yeniden genç kızı kollarının arasına aldığında huzuru bulduğunu hissediyordu Caner. Her şeyden kaçıp dinlenebileceği yer, şüphesiz Asu'nun kollarıydı. Fırtınalardan sonra sığındığı bir limandı Asu ve kendi ne olursa olsun huzurlu limanını kaybetmeyecekti, buna emindi. *** "Sevr antlaşması, birinci dünya savaşından sonra itilaf devletleri ile Osmanlı arasında imzalanmıştır hocam." "Güzel. Peki söyle bakalım Sarp, bu anlaşma kaç yılında imzalanmıştır?" "1920 hocam." "Aferin, tatilde iyi tekrar yapmışsın. Şimdi yerine oturabilirsin." Ender hocanın sorularına doğru cevap vermenin gururunu yaşayarak gülümsedi Sarp. Sırasına geri oturduğunda Feyza'nın da gülümsediğini gördü. E kendinin başarısı, onu da mutlu ediyordu. Fakat yine de bugün pek keyfi yoktu. Asuman'ın ortada olmaması onu huzursuz ediyordu tıpkı Caner'in de okula gelmemiş olmasının kendini rahatsız ettiği gibi. İkisinin birden okulu asması tesadüf değildi elbette, bu işte kesinlikle bir bit eniği vardı ama nasıl olsa yakında çıkardı kokusu. "Evet, sıradaki gelsin tahtaya. Caner Zorlu." Oturduğu yerden hızla kalktı Sarp, arkadaşının ne işler çevirdiğini bilmiyor olsa da, onu kurtarmayacak değildi. Eh artık ufak bir pembe bir yalan söyleme vazifesi kendine düşmüştü. "Caner bugün gelmedi hocam." "Ben de niye sınıf sessiz diyordum. Niye gelmedi peki arkadaşın?" "Hasta hocam." "Hasta, öyle mi?" "Evet, üşütmüş biraz." "Geçmiş olsun o zaman," diyerek sınıf listesine tekrardan göz attı yaşlı adam. Bu yalana pek inanmış değildi fakat Caner'i her türlü yok yazacağı için sorun yoktu. "Asuman Göktaş. Evet, Asuman nerede?" Bu kez ayağa fırlayan Feyza oldu, yalan söyleme işinde beceriksiz olsa da kuzeni için uyduracaktı bir bahane. Tabii onu bulduğu anda güzelce haşlayacaktı o ayrıydı. Kendinden habersiz nereye kaybolmuştu bu kız? Kalemi parmakları arasında çevirip çevirip dururken dudaklarını dişledi. "Asuman şey hocam... Şey..." "Ney?" "Babası... Babasının hastane kontrolleri var da o yüzden gelemedi bugün okula. " "Babasının mı yoksa Asuman'ın mı kontrolleri var?" "Babasının... Yani Asuman'ın....Babasının aslında ama..." "Kızım bir karar ver. Bir öyle diyorsun, bir böyle diyorsun." "Asuman'ın annesinin işi olduğu için şehir dışına çıktı hocam. Asuman da babasını tek başına bırakamadı o yüzden onunla birlikte hastaneye gitti bugün," diyerek aklına gelen en mantıklı yalanları söyledi Oya. Aynı zamanda hem Feyza'yı, hem Asu'yu kurtardı. Normalde bu kadar kolay yalan söyleyemezdi ancak iş başa düşünce insan uyduruyordu bir şeyler. Ender Hoca'nın inanmayan bakışları iki kızın üzerinde gezerken çalan teneffüs zili öğrencilerin yardımına yetişti. Yaşlı öğretmen daha fazla uzatmadan eşyalarını toplayıp sınıftan çıktığında Oya da, Feyza da rahat bir nefes aldı. Lakin Ender Hoca sınıftan çıkmadan hemen önce gelecek ders, sözlünün devam edeceğini söylemişti. Ve en kazık soruları soracağına kimsenin şüphesi yoktu. Ama olsun en azından durumu kurtarmışlardı. "Caner nerede?" "Bilmiyorum dedim ya, Feyza. Sabah benim bugün işim var, okula gelmeyeceğim dedi. Ne işi olduğunu inan anlamadım, kaçar gibi gitti. Peki sen cidden Asu'nun nerede olduğunu bilmiyor musun?" Başını iki yana salladı genç kız. Oldukça endişeli ve huzursuzdu. Nedense içinde hiç iyi hisler gezmiyordu. "Bilmiyorum ama eminim evde değil. Öyle olsa beni arayıp bugün okula gelmeyeceğini söylerdi." "Valla arkadaşlar bana sorarsanız Caner'le, Asu bir işler çeviriyorlar bence ama hadi hayırlısı." Hepsi Altay'ı haklı buluyordu. İkisinin de ortada olmaması kesinlikle basit bir rastlantı değildi çünkü. Akıllarına bir ihtimal gelse de, o ihtimali kimse dilinden dökme cesareti gösteremiyordu. Lakin bakışarak çok şey anlatıyorlardı birbirlerine. Hakan aralarında sessiz kalırken Oya'ya kaçamak bakışlarla bakmadan edemediği gibi Altay'ın öfkeli gözlerinin üzerinde dolaştığını hissediyordu ve artık biliyordu ki, erteledikleri yüzleşmenin yaşanması an meselesiydi. Bunaltıcı ve sıkıcı derslerin ardından nihayet okuldan çıkmışlardı. Bahçede güle konuşa ilerliyorlardı ki, ana caddeye varınca kapının önünde el ele, göz göze bir şekilde konuşup gülen Asuman'la, Caner'i gördüler. Hepsi şaşkınlıkla ikisine bakarken ilk şoku atlatan Feyza oldu. Ne yani kuzeni, cidden Caner'le gizli gizli buluşmak için mi okulu asmıştı? "Asuman" "Feyzoş," diyerek arkasını döndü Asu. Biliyordu kuzeninden güzel bir azar yiyecekti ama yine biliyordu ki, Feyza kendine kıyamazdı. Suç işlemişte yakalanmaktan korkar gibi bir ifade vardı yüzünde. "Caner... Oğlum... Siz nasıl yani..." Sarp'ın şaşkınlığı karşısında başını yere eğip güldü Caner. Keşke birazcık kendinden örnek alsaydı da, sevdiği kızı bir tavlasaydı artık. "Bir dakika biz durumu şu an doğru anlıyoruz demi?" "Altay, Sarp... Arkadaşlar cin görmüş gibi bakmayın öyle. Evet, durum gayet gördüğünüz gibi." "Ne yani şimdi siz..." "Aynen öyle Hakan. Asu'yla, ben... Yani ikimiz... Aman ya, sevgili olduk işte." "Na-Nasıl yani?" diye sordu Oya. Durumu daha yeni algılıyor gibiydi. Hatta şaşkınlıktan küçük dilini bile yutmuş olabilirdi. "Şimdi siz sevgiliniz, öyle mi?" "Asuman" Caner'in yanından ayrılıp Oya ile Feyza'nın koluna girdi Asu. Mutluluktan uçuyordu sanki, hayatındaki en güzel gün, bugündü ve bu mutluluğunu arkadaşlarıyla paylaşmak için sabırsızlanıyordu. "Kızlar isterseniz bunu biz bize konuşalım." "Bir dakika bir dakika, yani sen ciddi ciddi Caner'le..." "Her şeyi anlatacağım Feyzoş ama önce bize gidelim." "Ben gelemem, annem bu defa kesin keser beni." "Hiç itiraz etme geliyorsun Oya, bir iki saat biz de durur sonra eve gidersin." "Asu," dese de genç kız, tüm itirazlarının geçersiz olduğunu biliyordu. Çünkü Asu, kendini çoktan sürüklemeye başlamıştı bile. Caner'e görüşürüz, demesinin ardından kızlarla birlikte evine doğru yol aldı Asu. Erkekler ise Caner'den bir açıklama bekliyordu ve Caner onları daha fazla bekletme niyetinde değildi. Biraz erkek erkeğe muhabbet etmenin zamanı gelmişti artık. *** "Sonra öptü beni ama kızlar yemin ederim kalbim daha önce hiç öyle çarpmadı. Nasıl desem, gökyüzüne çıkmak gibi bir şeydi. Sahiden öpüşmenin tadı çok başkaymış, hem de çok başka!" Olayın bazı kısımlarını atlayarak anlatırken kalbinin aynı hızla attığını hissediyordu Asu. Feyza'dan bir şey saklayacak hali yoktu zaten, Oya da en yakın arkadaşı olduğuna göre onunla da sırlarını elbette paylaşabilirdi. Tabii kızların şaşkınlıktan ağızlarının beş karış açık kaldığının henüz farkında değildi. Kendini yatağa attığında saçları, örtünün üzerinde dağıldı, ayakları yerle temas ederken göğsü hızlı hızlı kalkıp iniyordu. Kalbi gün boyu olduğu gibi, şimdi de mutlulukla atıyordu. Feyza kuzenine inanmayan bakışlarla bakarken Oya, Asu'nun yerine kızarmıştı. Öyle ki elma gibi al al olmuştu yanakları. Caner'in kendini öpmesine nasıl izin vermişti Asu? Ya da nasıl bunu bu kadar kolay anlatıyordu? Bunlar çok özel şeyler değil miydi ve daha özel bir şekilde yaşanması gerekmiyordu? Hayır, arkadaşını yadırgamıyordu yalnızca şaşırıyordu ona. Alışkın değildi sonuçta böyle şeyler konuşmaya. Kaldı ki, baskıcı bir ailede bir büyümenin etkisi de vardı düşüncelerinde. "Asuman sen ne yaptığının farkında mısın?" "Gayet farkındayım Feyzoş." "Bence değilsin." Yatakta doğurulup oturur bir pozisyona geldiğinde kuzeninin ters bakışlarına aldırmadı genç kız. Neden böyle yapıyordu Feyza? Neden kendinin mutluluğunu paylaşmıyordu? Çocuksu bir kızgınlıkla ayağa kalkıp kuzeninin boynuna kollarını doladı. Dudaklarını büzüp "Feyzoş," dedi. "Niye bana bu kadar kızıyorsun?" Omuzlarını düşürdü Feyza, kıyamıyordu ki Asuman'a. Ayrıca ona kızdığı falan da yoktu. Kuzeni için korkuyordu sadece. "Sana kızmıyorum yalnızca senin için endişe ediyorum." "İnan bana endişeni anlıyorum ama ben artık Caner'e güveniyorum." "Asuman..." "Hadi ama ben çok mutluyum ve bunu en çok seninle paylaşmak istiyorum." Kuzeni kendine sarılınca iç geçirdi Feyza. Kendi de ona kollarını dolamıştı dolamasına ancak içi hiç rahat değildi. İnkâr edemezdi, Caner iyi bir dost, arkadaştı fakat iyi bir sevgili olabilir miydi, emin değildi. Sonuçta onun gönül maceralarını bilmeyen yoktu. "Ben hâlâ nasıl bu kadar cesur oldun ona şaşıyorum. Yani tamam birbirinizi sevdiğiniz belli de Caner'in seni öpmesine izin vermen..." "Oya," diyerek bu kez ona yaklaştı Asu. Ellerini tutup gülümsedi, biliyordu böyle şeyler Oya için çok yeniydi. Hatta belki de ilk defa böyle bir muhabbette dahil oluyor, olabilirdi. "Bunlar benim için de çok yeni şeyler ama inan insan sevince özel bir şeyler yaşamak istiyor. Şimdi değilse bile, bir gün ne demek istediğimi anlayacaksın." Yutkundu genç kız, ne yani bir gün birinin kendini öpmesine izin mi verecekti? Hayır, böyle bir şeyi asla yapamazdı. Hatta şu ana kadar aklından bile geçmemişti böyle bir şey. Asu, onun kızaran haline kıkırdarken araya kuzeni girdi. "Asuman," dedi Feyza baskın bir sesle. Amacı işin doğrusunu öğrenmekti. "Caner sadece seni öptü mü?" Ateş bastı bir an kendini o anları yeniden hatırlamak yanaklarına kan hücum etmesine neden oldu. "Şey," dedi Asu utanarak. "Belki birazcık daha ilerisi olmuş olabilir." "Ne kadar ilerisi?" "Orası da bana kalsın. Ben gidip annemle konuşacağım." Genç kız kaçar gibi odadan çıktığında Feyza derin bir nefes aldı. Neden bu işin sonu için bu kadar endişeliydi? "Ahu teyzeye, Caner'i mi söyleyecek?" "Bilmiyorum ki Oya. Asuman'ın aklı bugün nasıl çalışıyor gerçekten bilmiyorum." İkili kanepeye oturmuş, kişisel gelişim hakkında bir kitap okuyordu Ahu Hanım. Her zaman ki gibi asaletli duruşuyla insanı kendine hayran bırakan bir havası vardı. Asuman annesini salonda bulunca yanına doğru adımladı. Bugüne kadar annesinden hiçbir şey saklamamıştı, şimdi de saklayacak değildi. Hem Caner'le bunun kararını da almıştı. İkisi de neyin ne olduğunu annelerine söyleyecekti fakat bu o kadar da kolay olmayacaktı. En azından kendi için. "Anne" "Efendim kızım?" "Şey sana bir şey söyleyeceğim de." Elindeki kitabı indirip bakışlarını Asu'ya doğru çevirdi Ahu Hanım. Ne diyecekti de karşısında kedi yavrusu gibi kıvranıp duruyordu? İçeri giren Feyza ile Oya'yı görünce onların üzerinde de gözlerini gezdirdi. Onlar da bu kadar gergin olduğuna göre bir işler döndüğünü kesindi. "Ne söyleyeceksin?" "Şey," diyerek tırnaklarıyla oynadı Asu. Dudaklarını dişlerken annesinin tepkisinden korkmadığını söyleyemezdi. "Caner var ya arkadaşım. Necla teyzenin oğlu." "Eee ne olmuş Caner'e." "İşte... İşte Caner artık arkadaşım değil." Gözlüğünü çıkartıp kaşlarını çattı Ahu Hanım. Bu ne demekti şimdi? "Nasıl Caner arkadaşın değil?" "Yani arkadaşım da ama artık daha farklı bir arkadaşım." "Asuman lafı ağzında geveleyip durma kızım. Çıkar dilinin altındaki baklayı." "Off anla işte anne ya, Caner ve ben... Yani biz... İkimiz... " "Eee?" "İkimiz... İkimiz işte... Şey olduk... Şey... S-sevgili... Sevgili olduk." Demek bir saatten beri kızın bunun için kıvranıyordu, zoraki gülüşünü bastırdığında rahatça arkasına yaslandı yaşlı kadın. Zaten ikisinin birbirini sevdiğini biliyordu, sonunda açılmışlardı anlaşılan. Kızacak değildi ya, anlayışlı davranması gerektiğini biliyordu. Her şey tecrübeyle sabitti bu hayatta ve Asuman'ın da böyle bir şeyi tecrübe etme zamanı gelmişti. Aldığı kararların sonucunda neler olacağını ancak yaşayarak öğrenebilirdi. O yüzden ona baskı yapmak yerine onun yanında olduğunu ona hissettirmeliydi. Doğru olan buydu. "Nasıl oldu o?" Elbette annesine Caner'le okuldan kaçtığını, yaşadıkları ateşli anları anlatamazdı genç kız. Annesinden bir şey gizlemese bile bu kadarına cesareti yoktu. "Oldu işte," diyerek konuyu geçiştirmeye çalıştıysa da Ahu Hanım açıklama isteyen bakışlarla bakıyordu kendine. "Caner beni sevdiğini söyledi, ben de onu sevdiğimi söyledim. Yani duygularımızın farkındaydık... Uzun zamandan beri hoşlanıyordum ben Caner'den. O da benden hoşlanıyordu işte. Anne kızmadın demi?" Yanındaki boşluğa vurdu Ahu Hanım. "Gel, otur yanıma." Annesinin dediğini yaparak koltuğa oturdu Asu. Ahu Hanım, boynuna kolunu dolayıp saçlarına ufak bir öpücük bıraktı. Huzurla gülümsedi genç kız, huzur bu kollarda saklıydı. Hissettiği bu sıcaklığı biliyordu ki, annesinin kollarından başka bir yerde bulamazdı. Ve ne mutlu ki kendine, harika bir annesi vardı. "Benimle duygularını, hislerini paylaştığın için teşekkür ederim kızım. Öyle mutlu oldum ki kızımın benimle bir şeyler paylaşmasına... Sana kızmadım, kızmıyorum eğer sen bir karar verdiysen ben ancak senin yanında olurum fakat bir soru sormak istiyorum sana. Olur da bir gün yanlış yaptığını anlarsan bunu kabul edebilir misin? Böyle sorumluluğu alabilir misin?" Usulca başını salladı Asu, hata yapmanın ağırlığı ile yüzleşmediği için hiç olmadığı kadar güveniyordu kendine. Emindi, hatalarını kabul edebilecek bir olgunluğa sahipti. "Bu bir hata değil anne, inan ki değil ama olur da bir gün yanılırsam bunu kabul edebilirim." "Emin misin Asuman? Senin üzülmeni asla istemem." "Biliyorum ama eminim. Ben bunun için pişman olmayacağım." "Umarım. Umarım olmazsın kızım." Sıkı sıkı sarıldı Asu, annesine. Başkası olsa bu kadar kolay kabul etmezdi durumu. Hatta kızının bir ilişkisi var, diye kıyametler kopartabilirdi ama kendinin annesi, dünyadaki en anlayışlı anne idi. Bunun farkında olan ise sadece kendi değildi. Feyza ve Oya da, Ahu Hanım'a hayranlıkla bakıyorlardı ve kıskançlıktan uzak bir şekilde keşke diyorlardı. Keşke kendilerinin annesi de, biraz böyle anlayışlı olsaydı ama istekleri imkânsızdı ve hiç gerçekleşmeyecekti. *** "Öptüm işte abi, Asu'yu. Neyine inanmıyorsunuz? Caner, kısa bir şekilde olayı arkadaşlarına anlatırken onların şaşkın bakışlarına aldırış etmiyordu. Meyve suyunu yudumlayıp ağzına cips atarken gayet rahat bir havası vardı. Dünyada bir kızı öpen ilk erkek kendi miydi de arkadaşları bu kadar tuhaf bakıyordu? Tuttuğu nefesini verip cips kasesini sehpaya bıraktığında hepsinde tek tek gözlerini gezdirdi. Annesinin evde olmadığını bildiği için onları eve getirmişti, en rahat burada konuşabilirlerdi. "Kurt görmüş tavşan gibi bakmayın oğlum. İlk defa bir kızı öpmüyoruz sonuçta." Caner'in elbette çapkınlıklarını biliyordu Sarp ama Asu'yu öpmesi çok başka bir olaydı. Asu'dan bahsediyorlardı sonuçta, Caner'i bir kaşık suda boğmak isteyen kızdan. "Asu sana tokat atmadı mı peki?" "Saçmalama Sarp, o da beni seviyor. Niye atsın?" "Sen peki gerçekten seviyor musun?" diye sordu Hakan. Her ne yaşanırsa yaşansın, ne olursa olsun Asu başkaydı. Kız kardeşiydi. Ve Caner eğer onu üzerse en başta karşısında kendini bulurdu. "Kör kütük âşığım Asu'ya oğlum. Sen ne diyorsun?" "Caner," diyerek öne doğru eğildi Sarp. Ellerini birleştirip dizlerine dayadı. Ses tonu ciddi, gözleri tehdit eder gibiydi. Caner en yakın dostu olabilirdi ama Asu da kız kardeşiydi ve en ufak bir hatada arkadaşının gözünün yaşına bakmazdı. "Bak biz beraber büyüdük, ettik, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi bugüne kadar. Can kardeşimsin eyvallah ama eğer Asu'ya en ufak bir yanlış yaparsan..." "Yahu ben kızı seviyorum ya seviyorum niye üzeyim onu? Bu kadar mı güvenmiyorsunuz bana?" Caner alınmış bir ifade ile onlara bakarken Altay, omzuna vurdu. Arkadaşının sevdiği belliydi, daha neyi sorguluyordu Sarp'la, Hakan? "Gelmeyin çocuğun üstüne. Seviyor işte belli, daha da şey yapmayın siz de." "Yaşa be Altay. Mutluluğumu paylaşan bir sensin." "Mutluluğunu paylaşmayı biz de biliriz kardeşim ama senin gönül maceraların malum." "Harbiden alınıyorum ama Sarp. Birkaç vukuatımız var, diye idam ediyorsun hemen. Vallahi Asu'dan başka, kimse için böyle hissetmedim ben. Kimse için böyle çarpmadı kalbim. Ve daha önce birini öperken böyle çok etkilenmedim." "Hadi ya," dedi Altay çapkınca elindeki meyve suyunu yudumlarken bir kızı öpmenin nasıl bir şey olduğunu düşünüyordu. Kimseyi öpmemişti daha önce, Hakan ve Sarp gibi tamamen bakir bir erkekti. Ancak şimdi Caner'in cesaretiyle Oya'nın dudaklarına dokunmanın hayalini kuruyordu. Hiç böyle bir şey düşünmemişti şimdiye denk, lakin Caner kendi için bir dönüm noktası olmuştu. "Nasıl bir histi anlatsana biraz." "Çok... Çok güzel, gemiden denize, uçaktan yere atlamak gibi his. Anlatılmaz yaşanır. Sadece dudaklar buluşmuyor o an, kalpler birbirine ait oluyor, İki ruh sıkı sıkı birbirine sarılıveriyor." "Ben ikna oldum arkadaşlar, bizim serseri sahiden âşık olmuş." Altay'a gülümsemekle yetindi Caner, omzuna dostça vurduğunda imalı sözleri ile konuşmayı ihmal etmedi. "Yakında senin de böyle maceralarını dinleriz bakarsın." Boğazını temizleyerek elindeki bardağı sehpanın üzerine bıraktı Hakan. Bu sohbetten fazlasıyla rahatsız olmuştu. "Bence kesinlikle yanlış. Hangimizin annesi babası kaçak aşklar yaşadı ki?" "Ne yani Hakan evlenene kadar hiçbir kızı öpmeyecek misin?" diye sordu Caner. İnanmayan bir ifade ile. "Ne var bunda kardeşim? Belki çocuk ailesini örnek alıyor," diyerek Hakan'ın omuzunu sıktı Sarp. Alaylı değildi, gayet samimiydi. "Bence doğrusu da bu." "Oldu olacak sizi görücü usulü ile evlendirelim." "Muhtemel sonları o gibi zaten Caner." Altay'la birlikte kahkaha attı Caner. Bugün harbiden kendini anlayan Altay'dı. Ve belki de sahiden yakın zamanda Altay da kendi gibi sevdiği kıza duygularını itiraf ederek onunla özel anlar yaşayacaktı. Caner farkında olmasa da bugün gerçekten cesaret vermişti arkadaşına. Altay da bu konuda onu örnek almaktan çekinmiyordu. Eğer Caner sevdiği kıza açılmışsa, kendi de açılabilirdi. Daha fazla beklemenin ne faydası vardı ki? Ne olacaksa olmalı, ne yaşanacaksa yaşanmalıydı. Su akar yolunu bulurdu nasıl olsa. |
0% |