@petekayla
|
18 Nisan 2007 "Böyle rahat mısın oğlum, iyi misin?" Yatağında rahat bir pozisyon alarak başını salladı Sarp. Gerekli operasyonların ardından nihayet bugün çıkmıştı hastaneden ancak bacaklarındaki sızı geçmiş değildi. Malum olayın üstünden bir hafta geçmiş olmasına rağmen hâlâ acıyordu sargılı bacakları. Fazlasıyla ağrı kesici aldığı için de ilaçlar fayda etmiyordu. Sadece ağrısı olsa yine iyiydi, okulundan da oldukça geri kalmıştı. Bir haftadır hastanede olduğu için gitmiyordu okula, doktor da kendine ayrıca iki hafta daha rapor vermişti. Yürüyemiyor, rahatça hareket edemiyordu. Bir adım atsa çığlık atmasını neden olacak kadar çok acıyordu bacağı. Sağ bacağındaki yırtığın düzelmesinin bir yılı bulacağını söylemişti doktor. Biraz hareketle, biraz yürüyüşle toparlardı o bacak fakat sol bacağı için aynı şeyi söylemek mümkün değildi. Sol bacağının lifleri tamamen kopmuştu ve yapılan müdahalelere rağmen liflerin kaynaşması uzun zaman alacaktı. Belki de birkaç yıl... Ama en acısı basket hayatının bitmiş olmasıydı. Bir daha asla o sahada top oynayamayacak, maçlara katılamayacaktı. On yedi yıllık hayatında yaşadığı en büyük hayal kırıklığı bu olsa gerekti. Umutlanmıştı çünkü, ilk defa gerçekten şansın kendine güldüğünü, hayallerin o kadar da imkânsız olmadığına inanmıştı. Hatayspor gibi lisanslı bir takımda yer alacağı için öyle çok sevinmişti ki... İki hafta boyunca gece gündüz çalışmıştı seçmeleri kazanmak için. Canını dişine takarak koşturup durmuştu basket sahalarında lakin ne acı ki, hayallerini elinden alarak çok kötü bir oyun oynamıştı kaderi bu defa. Belki seçmeleri kazanamasaydı böyle çok üzülmezdi, bir daha çalışır yeniden katılırdı ama şimdi... Şimdi hiç olmadığı kadar uzaktı gerçekleşmesini istediği düşler. Ne kalmıştı ki şimdi elinde? Koca bir hiç. Başka bir meslek hayali yoktu, mimarlık, doktorluk, avukatlık, polislik ve daha nicesi... Bunların hiçbirini düşünmemişti şimdiye denk. Hepsi birbirinden güzel meslekler olabilirdi ancak kendinin hayali değildi. Sadece basketçi olmak istemişti o... Sadece bunun hayalini kurmuştu ama olmamıştı ve olmayacaktı da. Pişman değildi delikanlı, evet kesinlikle değildi. Geçmişe dönme şansı olsa ve bu defa baskete veda edeceğini bilse yine aynı şeyi yapardı. Yine Feyza'yı kurtarmak için hiç düşünmeden canını ortaya koyardı. Evet, basket en büyük hayali idi ama bir diğer hayali de Feyza'ydı. Onun için her şeyden ama her şeyden vazgeçebilirdi. Üstelik... Üstelik Feyza'nın saçının teline zarar gelse canı şimdikinden daha çok yanardı. Yaşayamazdı ki Feyza'ya bir şey olursa, dayanamazdı ki onu kaybetmeye. Değil basket hayatına son vermek, onun için cihanı alırdı karşısına. Öyle büyüktü ki genç kıza olan aşkı, alev alev yakardı gerekirse tüm dünyayı. Yeter ki Feyza iyi olsun. Yeter ki onun tek bir tüyüne bile zarar gelmesin kendi geri kalan her şeye razıydı. Feyza'dan gelen her şeyi başı gözüne üstüne seve seve kabul ederdi. "Ah be oğlum, ah be yavrum bak ne haldesin?" diyerek yatağa oturdu Nermin Hanım. Oğlunun yüzünde elini gezdirirken dolu doluydu gözleri. Ana yüreği dayanmıyordu Sarp'ın bu haline. Korktuğu başına gelmişti işte. Feyza yakmıştı yavrusunun başını. Şimdi o kız gece gündüz ağlasa ne yazardı? En başından belliydi, o kızın Sarp'a zarar vereceği. Ailesi varlıklı insanlardı, başlarından bela tabii eksik olmazdı, o bela da sonunda oğlunu bulmuştu. Ya Sarp'a bir şey olsaydı, ya gencecik yaşında onu kaybetseydi o zaman nasıl dayanırdı yüreği evlat acısına? Nasıl kalkardı bunun altından? Belki herkes kötü biliyordu kendini ama nihayetinde bir anaydı o. Evladını düşünmesinden, onun için endişe etmesinden daha doğal ne olabilirdi ki? "İyiyim ben," dedi Sarp. Yine annesiyle aynı şeyleri tartışmak istemiyordu. Zira annesi bir haftadır olduğu gibi yine Feyza'dan uzak duracaksın diye başının etini yiyecekti. Tamam anlıyordu annesini Sarp ama Feyza da bir yerde bir ailenin evladıydı. Onun başına bir şey gelseydi ailesi kim bilir nasıl kahrolurdu. Her ne olursa olsun hiç kimse evlat acısına dayanamazdı sonuçta. "Tabii canım o kadar iyisin ki..." "Anne lütfen." "Ne lütfen Sarp? Ne lütfen? Oğlum şu haline bak bir, o kız sana ne yaptı görmüyor musun? Yürüyemiyorsun bile. Ya sana bir şey olsaydı, ya canına bir zarar gelseydi o zaman ne yapardım ben? Nasıl dayanırdım buna? Hiç mi beni düşünmüyorsun sen?" "Feyza bana bir şey yapmadı anne. O şerefsiz adamlar saçma sapan bir ihale davası yüzünden Feyza'yı kaçırmaya kalktı. Ne yapsaydım? Durup izlese miydim?" "Polise haber vermen gerekiyordu! Polise!" diyerek odaya girdi Sedat. Gerçekten kızgındı kardeşine, düşüncesizce davranışı ne işler açmıştı başına. Ne sanıyordu Sarp kendini? Süper kahraman falan mı? Kahramancılık oynamak ona mı kalmıştı? "Polise haber verilecek zaman yoktu abi. Elli defa anlattım niye anlamıyorsunuz? Bir anda Feyza'yı kaçırmaya kalktılar ya. Aynı şey yengemin başına gelseydi sen ne yapardın?" "Bizim belayla falan işimiz olmaz kardeşim. Böyle belalar Atamanlar gibilerini bulurlar." Sıkıntıyla tuttuğu nefesini verdi delikanlı. Bir haftadan beri aynı şeyleri tartışmaktan ciddi anlamda yorulmuştu. Annesi bir yandan, abisi bir yandan üstüne gelirken kendi onlarla uğraşamıyordu artık. Zaten o gün hastanede olanlar olmuş Feyza'nın ailesiyle, kendi ailesi birbirine girmişti. Ethem Bey'den teşekkür beklemiyordu Sarp, zaten kimseden teşekkür almak için de böyle bir şey yapmamıştı. Yalnızca onun da Feyza'ya kızması saçmaydı. Saçma sapan ihale davası yüzünden kızı kaçırılmaya teşebbüs edilmemiş gibi, Feyza'ya sırf kendiyle görüştüğü için kızmıştı. İkisinin bu denli yakın olması Ethem Bey'in sinirlerini bozmuştu. Biliyordu Sarp, hiçbir zaman sevmeyecek, Feyza'ya layık görmeyecekti kendini Ethem Bey ancak umurunda değildi bu. Önemli olan Feyza'ydı. Genç kız ne isterse, nasıl isterse o şekilde görüşür, arkadaşlık yapardı onunla. İster arkadaş kalırlardı, ister sevgili olurlardı. Kimseyi ilgilendirmezdi. Artık duyguları gün gibi ortadaydı. Kendinin de karşı koymaya hiç niyeti yoktu. Ve umuyordu ki Feyza da karşı koymasın. "Oğlum anla artık bu kızdan sana hayır yok. Kızın babası da istemiyor zaten görüşmenizi. Daha neyi zorluyorsun sen kardeşim?" Seviyorum, demek istedi o an delikanlı ama diyemedi. Anlamayacaklardı çünkü, Feyza'yı nasıl sevdiğini annesi de, abisi de hiçbir zaman anlamayacaktı. "Abi..." "Abin haklı Sarp! Bu kızdan sana hayır yok! Bak seni hale getirdi! Yazık değil mi? Söyle bana yavrum yazık değil mi sana?" "Feyza bana bir şey yapmadı anne." Her bir kelimeyi tane tane söyledi Sarp, hayır anlamıyordu Feyza'nın ne suçu vardı? O mu bıçaklamıştı kendini? "Yeter Sarp! Eğer bir daha bana Feyza dersen yemin olsun acımam alırım seni ayağımın altına." "Anne..." "Hiç bana anne deme, ben seni sokakta bulmadım! Bir daha o kızı senin yanında görmeyeceğim o kadar!" Yaşlı kadın başka bir şey demeden odadan çıktığında abisiyle göz göze geldi delikanlı ama o da kendine sert bakışlar atmakla yetinip gitti. Kendi ise başını geriye yasladığında bacağının acısından dolayı yüzünü buruşturdu. "Feyza," dedi acı acı. "Bir gün... bir gün biz de başaracağız demi güzelim? Başaracağız tabii. Herkese ve her şeye rağmen başaracağız. Yeter ki sen de inan." *** "Hakan ne olur beni kırmasan? Çok mu şey istiyorum senden? Sadece Caner'in doğum gününde bir arada olalım istiyorum. Tamam seni de anlıyorum ama... Ama..." "Asu," diyerek genç kızın sözünü kesti delikanlı. Gerçekten onu kırmak istemiyordu fakat Oya ile Altay'ın olduğu bir ortamda da bulunmak istemiyordu. Haftaya Caner'in doğum günüydü. Asu da, onun için sürpriz bir parti hazırlamaya çalışıyordu. Caner hariç herkesin haberi vardı bundan. Necla Hanım'ın bile ama kendi gitmeyecekti. Gidemezdi. Okulda zaten Altay ile Oya'yı yeterince mutlu mesut görüyordu, bir de Caner'in doğum gününde onları öyle görmeye dayanamazdı. Asu ise kendini anlamıyor, inatla gelmesi için ısrar ediyordu. "Gelemem. Ge-le-mem. Beni de anla, lütfen." Neden her şey bu kadar zordu? Zaten geçen hafta yaşananlar malumdu, herkes darmadağın olmuştu fakat şimdi Caner'e sürpriz bir doğum günü hazırlayarak herkesin keyfini biraz olsun yerine getirmeye çalışıyordu Asuman. Hayır o günü sevgilisi baş başa değil, arkadaşlarıyla birlikte kutlamak istiyordu. Ama ne yazık ki, Hakan'ı ikna edemiyordu. Benim için sorun yok, demişti Altay olgunca davranarak. Belki de Hakan'ın zaten gelmeyeceğini bildiği için öyle davranmıştı bilmiyordu ama sonuç olarak Hakan gelmeyeceğim, diyor başka bir şey demiyordu. "Anlıyorum... Anlıyorum da... Yine de.. Yine de Caner için bunu yapamaz mısın? Zaten hepimiz çok şey yaşadık hiç olmazsa böyle bir gün de bir arada olalım. Olmaz mı?" "Üzgünüm Asu ama ben gerçekten gelemem. Beni affet olur mu?" Delikanlı üzgün gözlerle son kez Asu'ya bakmasının ardından oturduğu banktan kalkıp sınıfa doğru adımladı. Genç kız ise iç geçirdi. Belki de cidden boşuna uğraşıyordu, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı artık. "Benim sevgilimin neden yüzü asık acaba?" Caner yanına oturunca omuzlarını silkti Asuman. Anlatamazdı ki ona, anlatırsa sürpriz bozulurdu ve kendi her şeye rağmen Caner'e bir doğum günü sürprizi hazırlamakta kararlıydı. "Pekâlâ belki bu birazcık onun keyfini yerine getirir." Cebinden çıkardığı çikolatayı uzatınca Caner, gülümsedi Asu. Sevgilisinin bu ufak jestleri fazlasıyla hoşuna gidiyordu. Delikanlının elinden çikolatayı alınca yanağına ufak bir öpücük kondurdu. Eğer ona gerçekten muhteşem bir doğum günü hazırlamazsa içinde kalırdı. Caner böyle bir sürprizi sonuna kadar hak ediyordu çünkü. "Seni çok seviyorum biliyor musun?" "Biliyorum ama bir daha bir daha duymak hoşuma gidiyor." Genç kız yine gülümsemekle yetinip çikolatanın paketini açıp ufak bir ısırık aldı çikolatadan. Kuzeni neredeydi? Bir haftadır olduğu gibi bugün de öğle arasında kayıplara karışmıştı Feyza. Onu anlıyordu Asu, Sarp'ın olayından kendini sorumlu tutuyor ve devamlı asık bir suratla geziyordu. Kapalı bir kutuydu son günlerde, derslere her zamankinden daha çok gömülmüş, herkesle bağlantısını kesmişti. Öyle ki kendiyle bile doğru düzgün konuşmuyordu. Tamam Sarp'ın olayı üzücüydü hem de fazlasıyla ama bunda kuzeninin bir suçu yoktu. Nihayetinde Sarp'ı o bıçaklamamıştı. Ya da adamlara gelin beni kaçırın dememişti. Sarp kendinden beklenileni yaparak Feyza için canını ortaya koymuştu. Onun aşkı için ödediği bu bedel evet çok ağırdı ancak asıl şimdi Feyza'nn, Sarp'ın yanında olması lazımdı. Ki basket hayatının sona ermesi bir şeylere değsin. "Feyza'yı gördün mü?" "Sınıftan çıkarken nereye diye sorunca kütüphaneye gidiyorum, dedi." "Ben ona baksam iyi olur," diyerek ayaklandı Asu. Kuzenini bir an olsun yalnız bırakmak istemiyordu şu aralar." Başını sallamakla yetinmişti ki Caner, Asu geri kendine doğru dönüp seslenince bakışlarını ona doğru dikti. "Necla teyze bugün evde mi ya da müsait mi?" "Evde evde de, sen niye bunu sordun?" "Uzun zaman oldu onu görmeyeli, özledim. Okul çıkışı size gelsem olur mu?" "Bu da soru mu? Ne zaman istersen gel. Annemin başı üstünde senin hep yerin var." Bunu biliyordu Asu, Necla teyzesi her zaman o kapıyı açardı kendine. Seve seve de kucaklardı kendini. Herkese nasip olmazdı sevgilisinin annesi tarafından sevilmek ama kendi şanslıydı, Necla teyze gibi dünya tatlısı bir kadının oğluna gönül verdiği için. Kütüphaneye girdiğinde kuzenini tahmin ettiği gibi bir masada oturmuş kitap okurken buldu genç kız. Feyza'nın yanına vardığında sandalyeye oturup hiç tereddüt etmeden okuduğu kitabı kapatıp kendine bakmasını sağladı. Bu kadar yeterdi acilen Feyza'yı kendine getirmeliydi. "Dış dünya ile bağlantını kesince sorunlar düzelmiyor biliyor musun?" Sakin kalmaya çalışarak kuzenine baktı Feyza. Tamam kendi için çabalıyordu Asuman ama kendinin keyfi o kadar kolay yerine gelemezdi ki. Sarp'ın hayatını mahvetmişti, kendinin yüzünden onun basket hayatı bitmişti bu durumda nasıl yüzü gülebilirdi? Kendini öyle çok suçluyordu ki... Keşke keşke Sarp'ı bıçaklamak yerine kendi kaçırsalardı belki o zaman böyle çok canı yanmazdı. "Asuman lütfen yine Caner'in doğum günü partisi diye başlama. İkiniz birlikte kutlayın ya da diğerleri ile ama beni karıştırma." "Ne ara bu kadar önyargılı olduğunu merak ediyorum doğrusu." "Ne?" "Evet Caner'e o doğum günü partisini hep birlikte yapacağız. Hiç itiraz etme, beni kıramayacağını biliyorum ama ondan önce çıkışta birlikte Sarp'ı görmeye gideceğiz." "Asuman..." "Kesinlikle sana itiraz hakkı tanımıyorum." "Nermin teyze beni eve alır mı sanıyorsun? Ayrıca ben o kadının yüzüne nasıl bakarım?" "Allah aşkına Feyzoş sen mi bıçakladın Sarp'ı?" Elleriyle yüzünü kapadı Feyza, neden bir kez olsun anlamıyordu kendini kuzeni? Bakamazdı. Ne Sarp'ın, ne de Nermin Hanım'ın yüzüne bakacak yüzü yoktu. Sarp'ın hayatı karartmıştı, şimdi hiçbir şey olmamış gibi nasıl yüzsüzce o eve gidebilirdi? Üstüne üstlük Nermin Hanım'la da uğraşacak hali yoktu tabii babasıyla da. Eğer oraya gittiğini duyarsa babası, bu sefer cidden onun elinden kurtulamazdı. Yorulmuştu, tüm yaşananlardan öyle çok yorulmuştu ki... "Bak Sarp'ın asıl şimdi sana ihtiyacı var. Onun yanında olmalı, elini tutmalısın." Feyza'nın kararsız bakışlarını görünce uzanıp elini tuttu genç kız. Onu anlıyordu, anlamaya çalışıyordu ama onun da bir şeyleri anlaması gerekiyordu. "Sarp senin içinden canından vazgeçti Feyza. Tamam hepimiz o gün birlikte el ele verip belanın hakkından geldik ama Sarp... Sarp hepimizden önce davrandı, hiç düşünmeden senin için canını ortaya koydu. Bunun sence de bir şeylere değmesi gerekmiyor mu?" Gözlerinden düşen iki damla gözyaşına engel olamadı Feyza. Keşke her şey o kadar kolay olsaydı ama değildi işte. Nermin Hanım kendini bir dakika bile görmek istemiyordu keza Sedat'ta öyle ve kendinin on yedi yaşında onların karşısında duracak gücü yoktu. Tabii babasına karşı da savaşamıyordu artık. Hiçbir şeyi değiştiremiyordu, değiştiremeyecekti. Acı da olsa gerçek buydu. Güçlü olmak istese de bir yerde tükeniyordu. Düşünce hemen öyle ayağa kalkamıyordu. "Ben Sarp'ın hayatını mahvettim. Onun elini tutmaya hakkım var mı?" Feyza'yı çekip göğsüne yasladığında saçlarını da usul usul okşadı Asu. Cidden ağırdı Feyza'nın yaşadıkları, öyle kolay atlatması mucize olurdu ama yine de hâlâ onu Sarp'a götürmekte kararlıydı. "O senin elini tutmak için canından vazgeçti Feyzoş." "Biliyorum ve bu canımı çok yakıyor." "Eğer şimdi Sarp'ın elini tutmazsan ikinizin de canını daha çok yakacaksın." Asuman geri çekildiğinde Feyza'nın gözyaşlarını sildi. Doğru olanı yaptığını düşünüyordu. Kuzenini canından daha çok seven bir adam elbette kendi için de değerliydi. "O yüzden çıkışta gidiyoruz Sarp'a. İtiraz istemiyorum." Usulca başını salladı genç kız, Sarp'ı görmeyi çok istiyordu aslında ama çekiniyordu o eve gitmeye. Yine de Asu'yu dinleyecek, her şeyi göze alarak gidecekti Sarp'ın yanına. "Hem oradan da Necla teyzeye uğrarız. Caner'in doğum günü için konuşuruz." "Vazgeçemeyecek misin demi?" "Bir tanecik sevgilime sürpriz doğum günü partisi hazırlamaktan mı? Asla." Güldü Feyza, gerçekten seviyordu kuzeni, Caner'i. Onun için bu kadar çabalaması bile sevgisinin ne kadar büyük olduğunu gösteriyordu. Her Caner dediğinde gözlerinin içi parlıyordu âdeta. Âşıktı işte Asuman. Caner'e tüm kalbiyle âşıktı. "Umarım senin de Caner için bu kadar çabalaman bir şeylere değer Asuman." *** Tedirginlikle zile bastığında içeride başına neler geleceğini düşünüyordu Feyza. Dayanamamış gelmişti işte Sarp'a. Umuyordu ki Nermin Hanım daha fazla olay çıkarmasın. Hastanede olanlardan sonra bir de şimdi olay çıkmasını kaldıramazdı çünkü. Yaklaşık otuz saniye sonra kapı Meryem tarafından açıldığı için şükretti genç kız. En azından Sedat'ı ya da Sarp'ın annesini görmemişti hemen karşısında. "Kızlar," dedi şaşkınlıkla Meryem. Asu'yla, Feyza'nın buraya geleceğini beklemiyordu doğrusu. "Merhaba Meryem abla," diyerek içeri doğru bir adım attı Asu. Kapının önünde durmaktan sıkılmıştı. "Biz Sarp'ı görmeye geldik. Müsait mi acaba?" "Tabii müsait, odasında dinleniyor. Buyurun geçin." Meryem daha çok kapıyı aralayınca Asu içeri girdi ancak Feyza kapının önünde durmaya devam ediyordu. İçeri girecek cesareti bulamıyordu işte. Ne diyecekti Sarp'a? Geçmiş olsun mu? Öylece geçer miydi ona yaşattıkları? "İçeri gelsene Feyza." "Meryem abla ben..." "Çekinmene gerek yok. Emin ol Sarp seni gördüğüne çok sevinecek." Cesaret ederek iki adım attığında nihayet içeri girdi Feyza. Asu merdivenlere doğru yol alırken kendi de onun peşinden gidiyordu ki, Nermin Hanım'ın sesini duyunca ikisi de durdu. Korkuyla kalbi çarparken güçlü olmak için gayret etti Feyza. Ne olursa olsun kendini ezdirecek biri değildi. "Sarp'ı uyuyor Meryem. Rahatsız etmesinler şimdi." Yaşlı kadına bakarken yutkundu Feyza. Haksız diyemezdi ki ona. Kadının oğlunun hayatını karartmıştı nihayetinde. Ne yapacaktı Nermin Hanım, hoş geldin diyerek kucak mı açacaktı kendine? "Az önce uyandı anne merak etme. Hem arkadaşlarını görmek ona iyi gelecektir." "Meryem," demişti ki Nermin Hanım Asu hepsinden önce ortaya atılmakta bir sakınca görmedi. Buraya kadar gelmişken elbette Sarp'ı görmeden gitmezdi. Feyza'nın gitmesine de müsaade etmezdi. "Eğer Sarp bizden rahatsız olursa biz hemen gideriz Nermin teyze." Yüzsüz dedi yaşlı kadın içinden. Gerçekten yüzsüzün tekiydi Asuman. Necla da neyini seviyordu bu kızın anlamış değildi. Daha fazla koridorda durmayarak Feyza'yı kolundan tutup onunla birlikte merdivenlerden çıktı Asu. Aşağıda kalan Nermin Hanım'ın ters bakışlarını üzerinde hissetse de hiç aldırmadı. Büyüklerine saygısı vardı elbette ama saygı da hak edilene gösterilirdi ve Nermin Hanım'ın saygıyı hak ettiği pek söylenemezdi. Kuzeniyle birlikte Sarp'ın odasına vardığında kapıyı tıktıkladı Feyza. Sonuçta pat diye girmek olmazdı. Ki, Sarp gel deyince kapıyı yavaşça araladı. Onu gördüğünde ise gülümsemeye çalıştı. Bir haftadır sevdiği adamın yüzüne hasret kalmıştı. Gerçekten onu özlediğini yeni fark ediyordu. "Sarp," dedi çekine çekine. Genç kızı görünce Sarp'ın yüzünde güller açtı. "Feyza," dedi özlemle. Gelmişti. Gelmişti işte can parçası. Mümkün olsa şu an ayağa kalkıp sıkı sıkı sarılırdı ona ama ne yazık ki öyle hop diye kalkamıyordu ayağa. Ancak Feyza sanki kendini anlamış gibi koşup boynuna atıldı. Kendini sıkı sıkı kucaklarken başını boynuna gömdü, iki damla gözyaşının akmasına izin verdi. Özlemişti. Sarp'ı öyle çok özlemişti ki Feyza. Görünce dayanamamış sarılmıştı işte sıkı sıkı ona. Keşke... Keşke elinde sihirli bir değnek olsaydı da Sarp'ı iyileştirebilseydi. Geri verebilseydi ona basket hayatını. "Özür dilerim. Sarp çok özür dilerim. Benim yüzümden... Benim yüzümden oldu. Ben... Ben..." "Şşşt," diyerek başını çekti delikanlı. Feyza'nın yüzünü avuçlarının arasına aldığında narin dokunuşlarla sevdi güzel yüzünü. Gözyaşlarını parmaklarıyla silerken burukça gülümsedi. Feyza buradaydı ya, yanında, kollarının arasındaydı ya daha başka bir şey istemezdi. Çok şükür hiçbir şey olmamıştı ona. "Beni en çok senin bu gözyaşların üzer." Gözlerini kaçırıp başını öne eğdi genç kız. Sarp ne derse desin suçluydu. Sarp'ı bu hale getirdiği için suçluydu ve kendini asla affetmeyecekti. "Basket senin en büyük hayalindi Sarp." "Evet, belki basket bir hayalimdi ama tek hayalim değildi. Benim başka bir hayalim daha var ve belki ben bu sayede ona kavuşacağım." Yeniden Sarp'ın gözlerine bakma cesaretini bulduğunda nefes alamadı Feyza. Ne ima etmek istiyordu Sarp? Hayır, kendi kafasında kurmuyordu Sarp kendine cidden bir şey anlatmak istemişti bu cümle ile. Belki de anlamıştı ama duymamazlıktan gelmek daha kolaydı. "Diğer hayalin ne bilmiyorum ama içimden bir sesler onun mutlaka gerçek olacağını söylüyor," diyerek araya girdiğinde burukça gülümsedi Asu. Elbette ki Sarp, kuzenine benim hayalim sensin demişti ama Feyza bunu anlamamış gibi davranmayı tercih etmişti. "Umarım Asu. Umarım." "Neyse ben sizi yalnız bırakayım. Necla teyze beni bekliyor. Caner'i zorla alışverişe gönderdi, ben de bekletmeyim onu daha fazla." "Caner'in doğum günü için var mı kafanda bir şeyler?" "Var ama kimse bana yardım etmiyor. En başta da Feyzoş." "Gerçekten mi?" diyerek Feyza'ya baktı Sarp. Tamam belki zor şeyler yaşamışlardı ama Caner can kardeşiydi ve doğum gününü öylece es geçemezdi. Ayrıca Asu'nun o gün için fazlasıyla çabaladığını da tahmin ediyordu. O bu kadar çabalarken kızı tek başına bırakmak olmazdı. "Sarp çok şey yaşadık ve şimdi sen bu haldeyken böyle bir şey..." "Tam da böyle bir şeye ihtiyacımız var Feyza. Caner benim kardeşim, doğum gününde de tabii ki yanında olacağım. Sen de benim yanımda olacaksın demi?" Nasıl hayır diyebilirdi ki genç kız? Sarp böyle içli içli bakarken hayır demesi mümkün müydü? Başını usulca sallamakla yetinirken gülümsedi Sarp. Sonra da yeniden sarıldı Feyza'ya. Ağrısı sızısı uçup gitmiş, şifasını bulmuştu. Başka bir ilaca gerek yoktu devası Feyza'ydı. İkiliyi yalnız bırakıp odadan çıktı Asu. Neyse ki Sarp'la, Feyza'yı bir araya getirebilmişti her şeye rağmen. Şimdi ise gidip Necla Hanım'la, Caner'in doğum günü için konuşmalıydı. Caner'in annesi olarak elbette onun da o akşam yanlarında olmasını istiyordu. Yaşlı başlı kadının aramızda ne işi var, diyecek değildi. Hem bir kere Necla teyzesi gençlerle çok iyi anlaşıyordu. O akşam da yanlarında olması geceye tabii ki renk katacaktı. Caner'in evine vardığında Necla Hanım bir anne sıcaklığıyla karşıladı kendini. Asu ise sıkı sıkı sarıldı yaşlı kadına. Hayır, anlamıyordu böyle pamuk kalpli bir kadın nasıl oluyor da Nermin Hanım'la arkadaş olabiliyordu? Aralarında dağlar kadar fark vardı. Oğlunun, Asu'yla ilişkisi olduğunu biliyordu Necla Hanım. Bu da kendini elbette mutlu ediyordu. İkisinin de birbirini nasıl sevdiği barizdi niye karşı çıkacaktı ki onlara? Hem Asu ne güzel terbiyeli, ahlaklı bir kızdı, böyle bir kızın oğlunu sevmesinin neresi kötüydü? Hem Caner'in hakkından da iyi geliyordu. Az süründürmemişti onu. İyi de yapmıştı, ayağını denk alması gerektiğini anlamıştı Caner. Hele bir Asu'yu üzecek olsun o zaman oğluna dünyanın kaç bucak olduğunu gösterirdi. "Ama Necla teyze gerçekten sen de bizimle olsan? Biz... Biz rahatsız olmayız ki senden aksine inan aramızda olmandan çok mutlu oluruz." "Biliyorum güzel kızım. Biliyorum," diyerek Asu'nun saçlarını okşadı yaşlı kadın. Madem Asuman Caner için doğum günü yapmak istiyordu seve seve yardım ederdi ama gençlerin arasında olmak olmazdı. Onlar gençti, yalnız kalıp gönüllerince eğlenmek isterdi. Kendi de onları o akşam rahat bırakması gerektiğini biliyordu. "Siz gençsiniz ama yalnız kalıp şöyle rahatça eğlenmek en büyük hakkınız. Hem başım kaldırmaz öyle gürültüyü bu yaştan sonra. Siz buyurun gelin, burada keyfinize bakın doya doya." "Öyle de seni evinden etmiş gibi olacağız Necla teyze. Gerçekten içime sinmez sen olmazsan." "Olur yavrum olur. Ne işim var benim gençlerin arasında? Beni de merak etme sen, Mersin'de bir erkek kardeşim var. O çağırıyor beni yanına. Gitmek aklımdaydı zaten. Hafta sonu giderim artık. Birkaç gün kalır, dönerim. E Caner'i de sana emanet ederim artık." Masumca gülümsedi Asu, utanıyordu aslında. Nitekim Caner'in annesiydi Necla Hanım ve Caner'in sevgilisi olarak karşısındaki kadınla konuşmak utandırıyordu kendini. Üstelik... Üstelik Caner'le az şey yaşamıyordu. Öpüşüp duruyorlardı devamlı. Bu aklına gelince yanaklarının kızarmasına engel olamadı. İnşallah Caner anlatmıyordu annesine yaşadıklarını. "Asuman" "Efendim Necla teyze?" Genç kızın yanağını avcunun içine aldığında şefkatle okşadı o güzel yanağı yaşlı kadın. Oğlunu biliyordu, e Asuman da gençti. Kanları deli akıyordu ama bir anne olarak daha da doğrusu hayat tecrübesini kazanmış bir kadın olarak nasihat vermek istemesi doğal olsa gerekti. "Caner seni üzmüyor demi? Üzüyorsa söyle vallahi acımam alırım ayağımın altına." "Yok... Yok üzmüyor merak etme. Biz iyi anlaşıyoruz. Yani şey... Şey... Biz seviyoruz birbirimizi." Tekrardan gözlerini kaçırdı Asu, öyle kolay değildi Necla Hanım'la bu konuları konuşmak. Yaşlı kadını annesi gibi sevse de utanıyordu elinde olmadan. Kadının oğluyla neler neler yaşıyordu sonuçta. "Sevgi bu dünyadaki en kutsal duygudur kızım. Allah biz insanlara kalp vermiş birbirimizi sevelim diye. Oğlumla sen de şüphesiz seviyorsunuz birbirinizi, ben anne olarak bundan ancak mutluluk duyarım. Fakat yavrum ikinizin de yaşı çok genç, kanınız deli akıyor şimdi ama bazen o deli akan kanın karşısında durmak gerekir. Yanlış anlama beni, seni kızım gibi sevdiğim için bunları söylüyorum. Ben Caner'i her ne kadar kendi doğrularımla büyütsem de nihayetinde o da bir erkek ve erkekler bazen... Bazen başka şeyler isterler. Aman deyim yavrum sen kendine de, Caner'e de dikkat et. Öyle bir anlık gençlik heveslerine kapılmayın sakın. Daha çok gençsiniz, önünüzde koca bir hayat var. İleride pişman olacağınız şeyler yapmayın. Her şeyin bir vakti var güzel kızım ve her şey vaktinde yaşanınca güzel. Bunu unutma olur mu?" Necla Hanım'ın ne demek istediğini anlamıştı genç kız. Cinsellik konusunda kendini incitmeden uyarmaya çalışmıştı yaşlı kadın. Kendi ise ne diyeceğini bilmiyordu şimdi. Başını usul usul sallarken tek isteği deve kuşu misali kafasını saklamaktı. Belki o zaman böyle çok utanmazdı. "Merak etme Necla teyze," diyebildi zoraki. Sonra da onun elini içinden geldiği için öptü, yanağına dayadı. Gözlerine sevgiyle bakarken al al yanaklarıyla gülümsemeye çalıştı. "Her bir sözün kulağıma küpedir." Asu'yu kendine çekip başını göğsüne yasladı Necla Hanım. Bir oğlu vardı, şimdi de bir kızı olmuştu daha ne isterdi ki? "Allah bana seni gönderdi ya, ben daha başka bir şey istemem." Saçlarında gezen elleri hissedince içinde bir yerlerin ısındığını hissetti genç kız. Şanslıydı. Evet, bu dünyadaki sayılı şanslı insanlardan biriydi. Harika bir ailesi, kendini çok seven bir adam ve o adamın pamuk kalpli bir annesi vardı. Daha ne isterdi ki bu hayatta? Keşke, diyordu içinden. Keşke kuzeni de biraz olsun şanslı olabilseydi ama daha onun vereceği pek çok imtihan vardı ve o imtihanlardan biri az sonra yaşanacaktı. Kaç saattir Sarp'ın yanındaydı bilmiyordu Feyza fakat gitmeye niyeti yoktu. Hava neredeyse kararmak üzereydi. Kendi ise eve gitmek yerine Sarp'a ders anlatıyordu. Bir haftadır çok şey kaçırmıştı Sarp ve kendi ona elinden geldiğince konuları anlatmakta kararlıydı. İyi ki gelirken kitaplarını da yanında getirmişti. "Buraya kadar anlamadığın bir şey var mı?" "Yok... Yokta Cumhuriyet Edebiyatı bayağı uzun bir konu gibi." "Evet, öyle zaten Meral Hoca da bize her şeyi anlatmadı. Sadece kısa bir giriş yaptık." Başını sallamakla yetindi Sarp. Feyza önündeki kitabın sayfasını çevirmişti ki aniden duyduğu mısralarla durdu. İçinde bir yerlere fena dokunmuştu delikanlının hisli sesi. "Bunca zaman Bana anlatmaya çalıştığını Kendimi bulduğumda anladım..." Feyza başını kitaptan kaldırıp Sarp'ın gözlerine baktığında yutkundu. Can Yücel'in en güzel şiirlerinden biriydi bu şiir ve Sarp ilk kıtanın sözlerini öyle içli söylemişti ki... Daha da doğrusu aniden bu sözleri duymak afallatmıştı kendini. Neden karşısındaki adam şimdi böyle bir şey okuyordu? Kısa bir an duraklamasının ardından kalbini yakan ela gözlere bakarak şiiri okumaya devam etti delikanlı. Planlı bir davranış değildi yaptığı, anlık içinden gelen bir dürtüydü. Galiba cesaret bulduğu nadir anlardan birindeydi. Anlamıştı korkak olmak kendine hiçbir şey kazandırmayacaktı. O yüzden cesur davranmak istiyordu. En azından sevdiği kızın gözlerine bakarak güzel bir şiir okuyacak kadar yürekli olmak. "Herkesin mutlu olmak için Başka bir yolu varmış, Kendi yolumu çizdiğimde anladım Bir tek yaşanılarak öğrenilirmiş hayat, Okuyarak, dinleyerek değil Bildiklerini bana neden anlatmadığında anladım..." Cesaret ederek elini kaldırıp Feyza'nın sağ yanağını avcunun içine aldığında gülümsedi Sarp. Seni seviyorum diyemezdi belki fakat ona güzel bir şiir okuyarak duygularını dile getirebilirdi. Şiirin sözleri bir yana, dokunuşları da çok şey anlatıyordu zaten. "Yüreğinde aşk olmadan Geçen her gün kayıpmış Yalınayak aşk peşinde koştuğumda anladım.." Yatakta dizlerinin üzerinde otururken gözlerini kapadı Feyza. Yanağındaki ele usulca yasladı başını. Hayır karşı çıkmadı, geri çekilmedi birkaç dakika da olsa duygularını yaşama isteğini bastıramadı. İzin verdi Sarp'a. İzin verdi hem Sarp'ın kalbinin hem yüreğinin hiç yaşayamadıkları o aşkı yaşamasına. İzin verdi, Sarp'ın alev dolu dokunuşlarının yüzünde gezmesine. Ve hiç gerçekleşmeyecek bir şeyi diledi. Sonsuza denk bu anın içinde kalmayı. "Acı doruğa ulaştığında Gözyaşı gelmezmiş gözlerden Neden hiç ağlamadığını gördüğümde anladım Ağlayanı güldürebilmek Ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..." Şimdi neden bir damla gözyaşının yanağını ıslattığını bilmiyordu genç kız, öyle çok duygulanmış, öyle çok kalbi buruklaşmıştı ki kaybolmuştu hislerinin arasında. Kendine dokunuyordu Sarp ama elleriyle değil, gözleriyle... Teninde parmakları değil, yüreğinde gözleri geziniyordu. Aşktı demi bu? Soruyorsan değil derlerdi ama sormuyordu kendi, kabul ediyordu duygularını. Kabul ediyordu bu adamı her şeyden daha çok sevdiğini, kabul ediyordu Sarp'a sırılsıklam âşık olduğunu. Ela gözlerden akan o gözyaşını baş parmağıyla sildiğinde burukça gülümsedi delikanlı. Ne olurdu hep bu anda kalsalardı? Ne olurdu aşklarını doyasıya yaşayabilselerdi? Ne olurdu Asu'yla, Caner kadar şanslı olup aileleri kendilerine saygı duysaydı? Çok mu şey istiyordu? Hayır, gözünü kırpmadan canını ortaya koyduğu kızı özgürce sevmek istiyordu yalnızca. Hem de yeryüzündeki en güzel sevgiyle. "Bir insanı herhangi biri kırabilir Ama bir tek en sevdiği acıtabilirmiş Çok acıttığında anladım Fakat hak edermiş sevilen Onun için dökülen her damla gözyaşını Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..." Bir kez daha durup Feyza'nın yüzünde masum bakışlarını gezdirdi Sarp. Onun uysal halini görünce ise diğer eliyle sol yanağını kavradı. Gözleri buluştuğunda nefes alamadı Feyza. Sarp biraz daha böyle bakarsa kalbi duracaktı. Hatta şu an bile nefesi kesilmiş olabilirdi. "Sana ihtiyacım var, gel! Diyebilmekmiş güçlü olmak Sana git dediğimde anladım Biri sana git, dediğinde Kalmak istiyorum diyebilmekmiş sevmek Bana git dediklerinde anladım..." "Sarp," diyebildi genç kız zoraki. Hayır, sonra ki mısraları duymaya kalbi dayanmazdı. Lakin Sarp burukça gülümseyip devam etti. Buraya kadar gelmişken şiirin sonunu söylemeden duramazdı. "Sana olan sevgim şımarık bir çocukmuş Her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan Büyüyüp bana sarıldığında anladım..." Delikanlının içten sesini duyunca iki damla gözyaşının daha yanaklarını ıslatmasına izin verdi Feyza. Sarp nasıl bu kadar güzel olabiliyordu? "Özür dilemek değil Affet beni diye haykırmak istemekmiş pişman olmak Gerçekten pişman olduğumda anladım..." Genç kızın bir tutam saçını geriye attığında sevgiyle gülümsedi Sarp ardından eğilip diğer kıtayı sevdiği kızın kulağına fısıldadı. Şu an hiç olmadığı kadar cesaretliydi. "Ve gurur kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış Yüreğimde sevgiyi bulduğumda anladım..." Sarp geri çekilip tekrardan genç kızın ela gözlerine en derin bakışlarla baktığında Feyza alev alev yanıyordu. Delikanlının nefesi tenini yakıyordu, yüreğinde bir yangın çıkarıyordu Sarp, haberi yoktu. "Ölürcesine isteyen beklemez, Sadece umut edermiş affedilmeyi Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım Sevgi emekmiş..." Yine durdu Sarp, gözlerinin odağı bu kez Feyza'nın dudakları olduğunda çekinmeden yaklaştı o öpülesi güzel dudaklara. Feyza ise gözlerini kapadı. Tepki veremiyor, hareket edemiyordu. Çakılmış, kalmıştı olduğu yerde. Gözleriyle Sarp'ın hareketlerini takip ederken kalbinin duracağına emindi. "Emek ise vazgeçmeyecek kadar özgür Ama Özgür bırakacak kadar sevmekmiş Seni sana emanet ettiğimde anladım." Dudaklarına o sıcacık nefes çarparken refleks olarak dudaklarını araladı genç kız. Sarp kendini öpsün istedi. Tam şu an şurada Sarp'ın kendini öpmesini arzuladı. Ki delikanlı Feyza'nın geri çekilmediğini görünce cesaret ederek daha çok kavrayabilirmiş gibi sevdiği kızın yüzünü kavradı. Dokunmaya kıyamadığı ipek saçları geriye attığında, bu noktadan sonra duramayacağını biliyordu. "Sarp," diye fısıldadı Feyza ama hayranı olduğu kehribar gözlere bakmaya cesaret edemedi. Yalnızca Sarp'ın kendini öpmesini bekledi. Öpmek istediği dudaklara yavaşça eğildiğinde Feyza gibi gözlerini kapadı Sarp. İlk kez genç kızın dudaklarının tadına bakma fırsatı bulmuşken bu fırsatı elinin tersiyle itecek değildi. Tam dokunmak üzereydi ki, Feyza'nın dudaklarına yeri göğü bir bağrış sesi inletti. Kahretsin ki yaşadıkları bu romantik an kötü kalpli kralın eve gelmesiyle bozuldu. Ethem Ataman "Feyza!" "Baba," diye mırıldandı genç kız. Gözlerini açtığı an, gerçek dünyaya dönüş yaparak Sarp'ı hızlıca kendinden uzaklaştırdı. Babası öyle bir bağırmıştı ki, tüm mahalle buraya toplansa şaşırmazdı. "Babam... Babam gelmiş Sarp!" "Feyza..." Sarp'ı duymaksızın hızlıca yataktan kalkıp odadan çıkmak için hareketlendi genç kız. Az sonra kızılca kıyametin kopacağına emindi. Sarp'ın annesiyle, kendinin babası birbirine girecekti. Buraya hiç gelmemeliydi. Böyle olacağı belliydi işte. Feyza odadan apar topar çıkarken Sarp şansına bir kez daha küfürler etti. Tamam şansız olduğunu kabul etmişti ama en azından bir kez olsun Feyza'ya aşkını itiraf etmek isterken bela kendini bulmasındı. Çok yaklaşmıştı... Bu kez gerçekten sevdiği kızı öpmeye çok yaklaşmıştı ama ne yazık ki yine hevesi kursağında kalmıştı. Genç kızın arkasından gitmek için zorlukla ayağa kalktığında baş ucunda duran koltuk değneklerinden yardım aldı. Feyza'yı bu kadar olay içinde tek başına bırakamazdı. "Efendi efendi! Evime gelip öyle bağırıp çağıramazsın!" Karşısında duran kadına küçümseyici bakışlarla bakıyordu Ethem Bey. Oğlu, kızını odaya kapatmış iken kendi utanmadan bir de ne diyordu. Kenar bir mahallede yaşayan aileden başka ne beklenirdi ki zaten? "Önce sen oğluna sahip çık! Senin oğlun, kızımı almış odasına kapatmış sen karşıma geçmiş ne diyorsun!" "Ağır ol Ethem Bey! Senin kızın buraya geldi asıl!" diyerek annesinin önüne geçti Sedat. İşten eve henüz yeni gelmişti ve gelir gelmez de böyle bir manzara ile karşılaşmıştı. Hep Meryem'de idi ama kabahat, o almıştı çünkü Feyza'yı eve. Hastanede olanlara kendi gözleriyle şahit olmasına rağmen. "Sen kendini ne sanıyorsun da böyle konuşmaya cüret ediyorsun, hadsiz!" Sedat bir şey diyecekti ki, merdivenlerden koşar adım inen Feyza "Baba!" diyerek onun konuşmasını engelledi. Demin aşkla çarpan kalbi şimdi korkuyla atıyordu. "Tamam... Tamam bak ben buradayım, hadi gidelim." "Gidelim öyle mi? Sen o züppenin odasında ne yapıyordun acaba?" "Haddini bil!" diyerek bağırdı Nermin Hanım. Sedat'ı kenara çekip Ethem Bey'le arasındaki mesafeyi azalttı. Oğlu, bir kız yüzünden ne hallere düşürmüştü kendini. "Sen benim oğluma züppe diyemezsin! Önce sen kendi kızının yüzsüzlüğüne bak! Hiçbir şey olmamış gibi elini kolunu sallaya sallaya geldi buraya!" "Anne!" diye bağırdı Sarp merdivenlerin başında dururken. Yaraları kanıyor, canı yanıyordu fakat annesinin bu şekilde Feyza'nın hakkında konuşmasına izin veremezdi. Canının ağrısına inat kalan basamakları inmeyi başardığında annesinin karşısında durdu. "Feyza hakkında bu şekilde konuşamazsın anne!" Gözlerini kapadı Feyza hangisi daha çok canını yakıyor, gözyaşları yanaklarını neden ıslatıyordu bilmiyordu ancak bu evden bir an önce çekip gitmeyi istiyordu. Yoksa çok fena şeyler yaşanacaktı. "Bak gör!" diye bağırdı Sedat. Kardeşinin kanayan bacaklarını işaret ederek. "Senin kızın yüzünden benim kardeşim bıçaklandı Ethem Bey! Basket hayatı bitti! Sen ise gelmiş bağırıp duruyorsun! Yaşından başından utan be!" "Bana bak delikanlı," diyerek parmağını Sedat'a doğru salladı yaşlı adam. Sabrı fazlasıyla taşıyordu artık. "Sen kimle dans ettiğini bilmiyorsun!" Ethem Bey'in koluna yapıştığında çaresizce çırpındı Feyza. Bir mucize olmasını diledi ama öyle bir mucize olmayacağını biliyordu. "Baba ne olur yapma..." Kızına ters bakışlarla bakarken Nermin Hanım'ın, sesini duydu yaşlı adam ve onun sözleri alev gibi yanan öfkesini daha çok tetikledi. Kimse ama kimse kızına laf söyleyemezdi. "Bak görüyorsun demi? Senin yüzünden oluyor bunlar! Oğlum senin için canını feda etti, ya ona bir şey olsaydı?! Söyle ya ona bir şey olsaydı... Senle mi sevinecektim ben?! Bir de kalktın buraya geldin, babanı da başımıza musallat ettin! Mutlu musun şimdi?! Söyle mutlu musun?!" Hıçkırıklarının arasından "Nermin teyze," diyebildi Feyza zorlukla. Haklıydı kadın. Gerçekten haklıydı. Sarp'ın başına bela getirmekten başka bir işe yaramıyordu işte. "Ağzından çıkanı kulağın duysun! Eğer benim kızıma bir laf daha söylersen yemin olsun size bu dünyayı dar ederim!" Yeniden Ethem Bey'in karşısına geçtiğinde alev topu olmuş gözlerini ona dikti Sedat. Sarp'ı bir güzel fırçalayacaktı tabii ama şimdi sırası değildi. İlk bu adama haddini bildirmesi gerekiyordu. "Elinden geleni sakın ardına koyma! Senden korkan senin gibi olsun!" "Abi!" "Ney abi Sarp? Ney abi?!" Acısından ayakta duramıyordu ki delikanlı, onlara laf anlatacak mecali olsun. Çaresizce durmuş daha ne olacağını bekliyordu. "Bu çocuk," diyerek Sarp'ı işaret etti yaşlı adam. "Kızımdan uzak duracak o kadar! Eğer daha fazla onun kızımın peşinde gezdiğini görürsem bu evi başınıza yıkar, bu mahalleyi yakarım!" "Asıl senin kızın, oğlumun peşinde dolanmasın! Başımıza getirdiği belalar yeter!" "Bana bak kadın," demişti ki Ethem Bey açık kapıdan içeri giren Asaf Bey herkesi susturdu. Asuman'ı almak için buraya gelmişken bacanağının da mahalleye geldiğini öğrenmişti. Şimdi de Ethem'in daha fazla insanların huzurunu kaçırmasına izin vermeyecekti. "Ethem yeter!" "Asaf" Evet şaşkındı yaşlı adam zira onun buraya gelmesini beklemiyordu. "Senin ne işin var burada?" "Seni almaya geldim, gidiyoruz," diyerek Ethem'i kolundan çekti Asaf Bey. Asu babasının ardından eve girdiğinde gözleri direkt olarak hıçkırıklara boğulmuş kuzenini buldu. Anlaşılan ortalık fena karışmıştı bu kez. Öyle ki tüm mahalle Akkayaların evinin önünde toplanmıştı. Sarp'la göz göze geldiğinde onun da çaresizlik dolu bakışları içini acıttı. Kimseye bir şey diyemeden Feyza'ya yaklaşıp elini omzuna koydu. Her ne kadar Sarp'a da destek olmak istese de şu an burada daha fazla duramayacağını biliyordu. Neyse ki eve Caner girip doğruca Sarp'ın yanına koştu. Artık Sarp'a destek olmak ona kalmıştı. Asu ve Feyza babalarının ardından evden çıkarken Caner, Sarp'ın kolunu boynuna atıp hiçbir şey sormadan onu odasına çıkarmak üzere merdivenlere doğru yol aldı. Ne Sedat'ın, ne Nermin teyzesinin daha fazla arkadaşını üzmesine izin veremezdi. Zaten darmadağındı can kardeşi. Onlar birlikte odaya çıkarken Nermin Hanım koltuğa çöküp elini kalbine dayadı. Yaşlı başlı haliyle nelerle uğraşıyordu. "Anne," diyerek merdivenlerden inip onların yanına vardı Meryem. Çiçek'le, Cem'i sakinleştirmeye çalışırken olan bitene müdahale edememişti ki. "Ne yaptınız siz anne?" "Biz bir şey yapmadık Meryem. O Ethem denen adam Sarp sayesinde gelip ağzımıza tükürdü!" "Sedat..." Elini kaldırarak susturdu gelini Nermin Hanım. Buraya kadardı, bir daha Feyza bu eve adımını dahi atamazdı. "Yeter Meryem. O kız bir daha bu eve gelmeyecek o kadar. Olur ki benden habersiz böyle iş yaparsan sana hakkımı helal etmem bilesin!" Çaresizce gözlerini kapadı genç kadın. Ne Sedat'a, ne annesine bir şey diyemedi. Bu kez büyük bir fırtına kopmuştu ve herkesi darmadağın etmişti. En çokta Sarp'la, Feyza'yı... Acı da olsa biliyordu ki Meryem, bundan sonra hiçbir şey onlar için eskisi gibi olmayacaktı. Hem de hiçbir şey. *** O günden sonra Feyza'nın, Sarp'la görüşmesi yasaklandı. Eğer bir kez daha kızının o eve gittiğini duyarsa taş üstünde taş bırakmayacaktı Ethem Bey. Feyza ne kadar ağlayıp bir şeyleri değiştirmek için evde hır gür çıkarsa da işe yaramadı. Hiçbir şekilde babasını yumuşatamadı. Sarp kendi için canını ortaya koymuşken babasının bu denli ona karşı olması haksızlık değil miydi? Defalarca bunu dile getirse de Ethem Bey için bir şey değişmemişti. Ona göre Sarp sadece kahramancılık oynayarak kendinin gözüne girmeye çalışıyordu ama avcunu yalardı. Bir sokak serserisinin kızıyla gönül eğlendirmesine asla müsaade etmezdi. Asla. Feyza istediği kadar bağırıp çağırsın umurunda değildi. Şu okul bir bitsin gideceklerdi zaten bu kahrolası şehirden. Kızı da unutacaktı o zibidiyi. Unutacak ve kendine yakışır bir hayat yaşayacaktı. Sarp ise farksız değildi Feyza'dan, annesi ve abisi tarafından azar üstüne azar yiyordu. Feyza lafını söylediği anda ikisi de sinirden köpürüyordu. Anlamıyordu delikanlı, Feyza ne yapmıştı ki onlara? Sırf mahalle bir haftadır arkalarından konuşuyor diye Feyza mı suçluydu? İşlerin bu noktaya gelmesinin bir sebebi varsa: annesiyle, abisiydi ve tabii Feyza'nın babası da. Zaten genç kızın da kolay şeyler yaşamadığını tahmin ediyordu delikanlı. Kaç defa aramıştı ama Feyza telefonu açmamıştı ki, Asu kendine ne yazık ki kuzeninin telefonuna el konduğunu söylemişti. Haber alamıyordu Sarp, Feyza'dan, neler yaşıyor bilmiyordu ve bir aklı hep onda kalıyordu. Asu her ne kadar kendini üzmemek için Feyza iyi dese de, elbette ona inanmıyordu. Feyza iyi falan değildi çünkü, biliyordu. Tüm bu olayların arasında ise Ethem Bey bulmuştu kızını kimin kaçırmak istediğini. Ezeli düşmanı Erdal. Yedirememişti kaybetmeyi tabii kendine. O yüzden de kızına el uzatmıştı ki, kendi o ellerini kırmıştı. Evet, polisi işin içine karıştırmadan kendi işini kendi görerek adamlarını göndermiş, onu hastanelik etmelerini zevkle izlemişti. Kimse ama kimse Feyza'ya dokunmaz, dokunma cesaretini gösteremezdi. Kızı anlamasa da bu dünyada onun için yaşıyordu. Tüm çabası ona iyi bir hayat verebilmekti. Ve o iyi hayatın içinde Sarp gibi sokak çocuklarına yer yoktu. Eğer Sarp varsa öyle bir hayat yoktu. Her şey ayan beyan ortadaydı, Sarp'ın o abisi olacak zibidinin karısına nasıl davrandığını kendi gözleriyle görüyordu Feyza. Buna rağmen de körmüş gibi davranmaya devam ediyordu. Ne istiyordu Feyza, o kadın gibi bir hayat yaşamayı mı? Sarp'ın çocuklarını doğurup onların peşinden koşup yemek ve temizlikle uğraşmayı mı? Yoksa Nermin denen kadının kendini ezip geçmesini mi? Bunları mı istiyordu sahiden kızı? İsterse sabah akşam ağlasındı Feyza ama kendi Ethem Ataman olarak böyle bir şeye ölse bile izin veremezdi. Kızının hak ettiği hayat çok daha başkaydı, çok daha güzel şeylere layıktı Feyza. Kendi bir baba olarak kızının yanlışlar yapmasını engellemek zorundaydı. Şimdi değilse bile elbet ileride anlayacaktı Feyza, kendini. Emindi. Bencilce mi, davranıyordu bilmiyordu Asu ama yaşanan her şeye rağmen sevgilisinin doğum günü için çabalıyordu. En güzel yerden pasta siparişi vermesinin ardından annesiyle birlikte alışverişe çıkmış, gerekli süsleri, hediyeleri almıştı. Evet, kızının böyle bir akşam için hazırlık yapmasına yardım etmişti Ahu Hanım. Kötü bir şey yoktu ki bunda yalnızca arkadaşlarıyla birlikte sevdiği adama kutlama yapacaktı kızı. Kendi de ona bir anne olarak yardım etmekten elbette zevk alıyordu. Necla Hanım'la gerekli konuları konuşmuştu, o yüzden de içi rahat bir şekilde Asu'yu gönderiyordu, Caner'in evine. Fakat ne yazık ki kızının haftalar sonra başına gelecekleri bilmiyordu. Eğer bilseydi en başında karşı dururdu bu kutlama işine. Ya da Asu neler yaşayacağını kestirebilseydi Caner'e değil doğum günü hazırlamak, o eve adımını bile atmazdı. Ama on yedisinde aşkı tatmış bir genç kızdı işte ve bazı şeylerin önünü arkasını düşünmeden hareket edebilecek kadar körpecikti. Aşkın deli alevlerine kapılıp gidiyordu. Nihayet iple çektiği gün gelip çattığında bin bir dil dökerek teyzesini ve eniştesini ikna ederek Feyza'yı alıp Caner'in evine götürmeyi başardı Asu. Bunun için iki gün boyunca gece gündüz onlara yalvardığını söylese yalan olmazdı. Neyse ki annesiyle, babası da destek olmuştu kendine. Biliyordu, Feyza pek kutlama havasında değildi fakat yine de bu kutlama işi belki biraz olsun keyfini yerine getirirdi. Hem Sarp'ı görmekte iyi gelirdi ona. Sonuçta Sarp hâlâ okula gelmiyordu ve Feyza bir haftadır onu görmüyordu. Belki de bu çektikleri hasret başlangıçtı. Özlemle geçecek yılların başlangıcı... Asu'nun ısrarına dayanamayıp gelmişti Hakan, Caner'in doğum günü partisine. O kadar çok dil dökmüştü ki Asu, en sonunda pes etmişti delikanlı. Onu da anlıyordu yaşanan her şeye rağmen kurdukları bu arkadaşlığın devam etmesini istiyordu. Hadi diğerleriyle arkadaş kalabilirlerdi de Altay'la asla eskisi gibi dost olamazdı. Oya'yla da öyle. Seviyordu çünkü genç kızı ve sevdiği bir kıza arkadaşım diyemez, o gözle bakamazdı ona. Eğer öyle bir derse yalan söylemiş olurdu ve yalan söylemek kendine hiç yakışmazdı. Hakan gelmişti gelmesine ama Oya yoktu. Asu her ne kadar Esma Hanım'ı arayıp ona da yalvarmışsa da Oya'nın annesinin kararı kesindi. Gecenin bir vakti partiye falan gidemezdi Oya. Ne işi vardı kız başına orada? Bir şeyler hep eksik kalmak zorunda mıydı? Bilmiyordu Asu, tüm arkadaşlarının bu gece burada olmasını istese de biri yoktu ve içi buruktu. Oya için öyle çok üzülüyordu ki... Elinden hiçbir şey gelmiyordu arkadaşı için. Altay'la sevgili olmuştu olmasına lakin doğru düzgün hiçbir şey yaşayamamışlardı. Oysa bu gece biraz olsun belki yalnız kalma fırsatını bulurlardı. Eğer Esma Hanım kızına izin verseydi. Hakan evi süsleme işiyle uğraşırken Altay müzik sistemiyle ilgileniyordu. Feyza mutfakta kuzenine yardım ederken Sarp, Caner'i yanına çağırmış oyalıyordu. Gerçekten unutmuştu Caner doğum gününü, öyle ki hiçbir şeyden şüphelenmemişti bile. Bu da aslında işlerine gelmişti. Gerçek bir sürpriz olmasını istiyorlardı zira Caner sonuna kadar böyle bir sürprizi hak ediyordu. Nihayet her şey tamamlandığında Caner, Sarp'la evine döndü. Bugün bir garip davranıyordu Sarp. Yıl başlarında, özel günlerde ufak tefek birlikte kaçamaklar yaparak bir şeyler içseler de Öyle keyfi olarak içen biri değildi Sarp lakin bu gece hadi gel, sana gidelim de rahat rahat bir şeyler içip dertleşelim demişti. Ya arkadaşı Feyza'yı göremiyor diye cidden dertliydi ya da o gün fazla darbe aldığından dolayı ona bir şeyler olmuştu. Aksi takdirde böyle bir şeyi kolay kolay teklif etmezdi. "Sen içmekte kararlısın yani?" Caner cebinden anahtarı çıkartıp kapı deliğine taktığında ona içeride ne olup bittiğini çaktırmamak için çabaladı Sarp. Niyeti böyle bir şey değildi elbette ama Caner'e söyleyecek başka bir yalan gelmemişti aklına. "Arada kaçamaklar lazım oğlum ya. Kafam zaten bir milyon. Az dağıtmak bizim de hakkımız değil mi?" "Sen de bu gece bir haller var ama hadi hayırlısı." Kapıyı açtığında salondaki loş ışıkları fark etti Caner. Bir şeyler dönüyordu burada ama ne? Kaşlarını çatarak salona girdiğinde Sarp'ta adımladı arkasından. Emindi delikanlı, birazdan avaz avaz bağıracaktı arkadaşı. Caner salona girer girmez ışığı açmasıyla konfetilerin patlaması eş zamanlı oldu. Henüz daha neler olduğunu anlamamıştı ki Caner, herkes bir ağızdan sürpriz diye bağırınca olayı çaktı. Bugün doğum günüydü... Doğduğu gündü ve kendi cidden bunu unutmuştu ama arkadaşları... Arkadaşları unutmamış üstüne üstlük kendine sürpriz yapmışlardı. Arka fonda çalan iyi ki doğdun şarkısını, düğün salonu gibi süslenen evini ve masanın üzerindeki koca pastayı görünce iki damla gözyaşının yanağını ıslatmasına engel olamadı. Erkekler ağlamaz, diye bir laf mı vardı? Ağlardı. Erkek adam da ağlardı. Çünkü erkekler de insandı, onların da duyguları vardı ve kendi şu an hayatının en duygu dolu dakikalarını yaşıyordu. Böyle güzel dostlara sahip olduğu için ne kadar teşekkür etse azdı. "Siz...Siz..." Hızlıca Caner'in yanına vardığında kollarını onun boynuna doladı Asu. Yeşil gözlerine aşkla bakarken bir an olsun dudaklarından gülümseme eksilmiyordu. Nasıl da duygulanmıştı ama Caner. O küçük haylaz bir çocuktu. Her ne kadar yaramazlık yaparsa yapsın kendini bir şekilde sevdiren. Genç kız da bu çocuğu çok ama çok seviyordu. "Doğum günün kutlu olsun sevgilim." "Asu..." Dili tutulmuştu, konuşamıyor, bir tepki veremiyordu Caner. İnsan sevinçlerine de kolay kolay cümle kuramıyordu galiba. "Asu ben... Ben ne diyeceğimi bilmiyorum.... Çok teşekkür ederim... Çok..." Delikanlının elleri belini sarıp dudakları alnına değince gözlerini kapadı Asu. Onun için ne yapsa azdı. "Abi tamam yeter bu kadar sevgi gösterisi. Mumlar eriyor." "Bir kere de araya girme be Altay." "Arkadaş en güzel duyguların katili olduğu için o işin pek mümkün olduğunu sanmıyorum Sarp." "Hakan," dedi Feyza arkadaşının gözlerine yalvarır gibi bakarken. Çok şey yaşamıştı ve şimdi bir kavga daha kaldıracak hali yoktu. "Bugün yapma bari." "Cidden siz Altay'la birbirinizi yiyeceksiniz biz Sarp'la kızları alıp gidelim." Caner tüm dikkatleri üzerine çektiğinde "Ne?" diye sordu gayet doğal bir tavırla. Doğum günüydü bugün elbette kutlamak hakkıydı. "Doğum günümü kutlamaktan vazgeçeceğim mi sandınız? Siz burada birbirinizi yersiniz biz kızlarla keyfimize bakarız." "Sen iflah olmazsın kardeşim." "Eh bence sen de benim gibi bir kardeşin olduğu için çok şanslısın." "Öyleyim tabii," diyerek bir iki adım atıp Caner'le arasındaki mesafeyi kapadı Sarp. Caner'in omuzlarını tuttuğunda içten bir şekilde gülümsedi. Şu dünyada sırtı yere gelmiyorsa Caner sayesinde idi. "Senin gibi bir can dostum olduğu için dünyanın en şanslı adamıyım ben. İyi ki doğdun kardeşim. Nice güzel yaşların olsun." "Birlikte nice güzel yaşlarımız olsun kardeşim." Sarp'la sıkı sıkı sarılırken ağlamadan edemedi delikanlı. Öz kardeşi yoktu belki ama Sarp gibi candan bir kardeşi vardı. Sarp'ın ardından Altay, Caner'in yanına yaklaşıp onunla kucaklaştı. Onlar varken yalnız değildi bu hayatta. Belki Sarp'la, Caner'in çocukluk arkadaşı değildi ama şu üç senede derin can bağı kurmuştu onlarla. Yalnızlığını onlar unutturmuştu kendine. Ailesi olmasa da ailesi olan dostları vardı, bu da her şeyden daha güzeldi. "Lan sen var ya iyi ki doğdun. Asu'yla birlikte geçireceğin nice senelerin olsun." "Senin de Oya'yla." Boğazını temizleyerek araya girdi Hakan. Sakin kalmaya çalışıyordu aslında ama bazı cümleleri duymak içini acıtıyordu ki, Caner onun bozulan surat ifadesini görünce nasıl bir pot kırdığını anladı. Ne yazık ki bir anda boş bulunmuştu. "Eee sen benim doğum günümü kutlamayacak mısın kardeşim?" "Kardeş miyiz harbiden?" "Benim için öyle ama senin için farklıysa bilemem." "Kardeşiz tabii," diyerek Caner'in yanına vardı Hakan. Sıkı sıkı onu kucaklarken onlara haksızlık yaptığını anlıyordu. Altay ile arasında olanlar Altay'la arasındaydı. Diğerlerini bundan sorumlu tutması gerçekten anlamsızdı. "İyi ki doğdun kardeşim." Hakan'dan ayrılmasının ardından gözleri ile Feyza'yı buldu. Bir o kalmıştı aralarında doğum gününü kutlamayan. Biliyordu Caner, çok şey yaşadığı için kafası darmadağındı o yüzden şimdi böyle bir put gibi duruyordu. "Biraz daha öyle bakmaya devam edersen beni sevmediğini düşüneceğim haberin olsun." "Seni sevmemek ne mümkün?" diyerek arkadaşının yanına vardı Feyza. Ona kollarını doladığında içten bir şekilde sarıldı Caner'e. Gerçekten harbi dosttu o ve kendi böyle bir dostu olduğu için cidden şanslıydı. "İyi ki doğdun, iyi ki varsın." "Sen de iyi varsın Feyza, inan ki." Gözleriyle Sarp'a iyi geliyorsun demek istedi delikanlı Feyza'ya ama genç kızın bunu ne kadar anladığını anlamadı. İyi dileklerin ardından mumları üfledi Caner. Herkes kendini alkışladığında hepsiyle tek tek bir daha sarıldı. Gece şarkılarla türkülerle devam ederken Oya aradı ve o da kendinin doğum gününü kutladı. Gelemesem de mutlaka hediyeni okulda vereceğim, dedi. Caner ise bir kez daha anladı bu dünyada eşsiz dostlara sahip olduğunu. Yıllardır kutlamadığı doğum gününü bugün onlar kutlamıştı ne kadar mutlu olduğunu anlatamazdı. Şakalarla, tatlı sohbetlerle devam etti doğum günü kutlaması. Arada danslar edildi tabii. Sarp dans edebilecek kadar ayakta duramadığı için Feyza sırayla geriye kalan üç erkekle de dans etti ve tabii Asu da. Altay şaka olsun diye Asu'yu dansa kaldırırken Caner'den izin alınca güldü genç kız. Arlarında bir muzip Caner değildi. Hakan sırayla hem Asu'yla, hem Feyza'yla dans ettiğinde gerçekten onlarla olan arkadaşlığını bitirmesinin saçma olduğunu bir kez daha fark etti. Hiçbiri kendini yalnız bırakmamıştı ki... En başta Asu her şeye rağmen kendini buraya getirmek için ne de çok uğraşmıştı. Aşk evet güzeldi, güzel bir duyguydu ancak ondan daha güzel bir şey daha vardı. Dostluk... Gerçek dostluk bu dünyada zor bulunan nadide bir mücevherdi ne mutlu ki onlara o mücevheri bulmuşlardı. Herkes tek tek dağılırken Feyza da eve gitmek üzere hazırlanıyordu ki, Asu ona kedi bakışlarıyla bakıyordu. Niyeti biraz daha Caner'in yanında kalmaktı. Biraz daha sevgilisiyle vakit geçirmek istiyordu. Eline ilk defa böyle bir fırsat geçmişti, şimdi de o fırsatı sonuna kadar değerlendirmek istiyordu. "Ne olur Feyzoş biraz daha. Bir daha böyle bir şansımız olmayacak ki..." "Saat on bire geliyor Asuman." "Biliyorum ama söz veriyorum çok geç olmadan eve döneceğim. Sadece bir iki saat daha." Çaresizce tuttuğu nefesini verirken ne yapacağını düşündü Feyza. Kuzeni kendine böyle bakarken ona kıyamıyordu ki. Teyzesi ve eniştesi yarın akşama kadar birkaç iş mevzusundan dolayı İskenderun'da kalacağı için Asuman'ı idare etmesi gerekmiyordu aslında ama yine de... Yine de nedendir bilinmez içi rahat değildi. Omzuna taktığı çantasını çekiştirirken pek bir sıkıntılı hali vardı. "Gece gece tek başına eve taksiyle dönecek olman içime hiç sinmiyor." "Tek başına göndermem merak etme, ben de gelirim Asu'yla." Caner'e güvenmeli miydi bilmiyordu Feyza ancak Sarp'ın bu işe onay veren bakışlarını gördüğünde başını sallamakla yetindi. Bazen gerçekten kendini Asuman'ın ablası gibi hissediyordu. "Tamam... Tamam ama çok geç kalma sakın teyzem yok ama annem duyarsa kıyametleri kopartır biliyorsun." "Feyzoş sen bir tanesin!" Kuzeninin boynuna atıldığında ona sıkı sıkı sarıldı Asu. Feyza ise iç geçirip kapıda kendilerini bekleyen şoföre Asuman için ne yalan bulacağını kara kara düşündü. En mantıklısı Asuman eve döndü demekti ki, kendi de öyle yapacaktı. Sarp'ta, Feyza'yla birlikte evden çıkınca Asu ve Caner baş başa kaldı. Bu yalnız kaldıkları ilk geceydi, az sonra da en özel geceleri olacaktı Biri ateş, biri baruttu. Yan yana geldiklerinde de bir yangın çıkmaması imkânsızdı. Üstelik ikisi de alev alev yanmaya çoktan hazır iken. Delikanlı elinde iki kadehle salona girdiğinde Asu tereddüt dolu gözlerini sevgilisinin üzerinde gezdirdi. Hiç içmemiş değildi fakat bu gece Caner'le içecek olmak kendini biraz ürkütüyordu. Yine de böyle bir gece yaşama fırsatını geçmişken eline şansını sonuna kadar değerlendirecekti. Necla Hanım Mersin'den iki gün sonra dönecekti, kendinin ailesi ise İskenderun'daydı. O yüzden yaşadıkları romantizmi bölecek herhangi bir etmen yoktu ortada. Hem sanki ne yapacaklardı ki? Alt tarafı biraz şarap içip biraz dans edeceklerdi. İki genç âşık olarak böyle bir gece yaşamak hakları olsa gerekti. Elindeki bardakları sehpanın üzerine bırakmasının ardından rastgele slow bir şarkı açtı Caner. Sonra da koltukta oturan genç kıza elini uzatıp onu dansa kaldırdı. Uzatılan eli gülümseyerek tutup ayağa kalktığında delikanlının omuzlarına ellerini dayadı Asu. Müziğin ritmiyle dans ederlerken daha içmeden aşk sarhoşu olmuş durumlardı. Aralarında mesafe yoktu, nefesleri birbirine karışıyor, gözleri sessizce konuşuyordu. Birbirlerine ufak ufak dokunmaları aralarında kıvılcım çıkartıyordu. Alev almaları an meselesiydi, bir ufak dokunuş harlıyordu kalplerindeki aşk ateşini. Yanan loş ışıklarla birlikte arka fonda Yıldız Tilbe'den delikanlım şarkısı çalması ortama daha da romantik bir hava katıyordu. Nefesinin kesildiğini, dizlerinin tutmadığını, başının döndüğünü hissediyordu Asu. Eğer Caner kendini sıkı sıkı kavramamış olsa muhtemelen düşerdi. Öyle çok kapılmıştı ki duygu seline, mantığı tamamen devre dışı kalmıştı. Kalbini tam on ikiden o zümrüt gözler aklını başında bırakmıyordu ki. Genç kızdan farkı yoktu Caner'in. Kaybolmuştu gözlerine aşkla bakan deniz gözlerin güzelliğinde. Asu'nun bahar yeli misali mis kokusu kendini sarhoş ediyor, bedeninde gezen dokunuşları yüreğinde edepsiz arzuların yuva yapmasına neden oluyordu. Ve biliyordu ki, bu gece yenilecekti o arzulara. Karşı koymayı istese bile yapamayacaktı. Hiç olmadığı kadar Asu'yu arzuluyordu çünkü bu gece. Ona dokunmak, on sekiz yaşına girdiği gecede bir ilk yaşamak istiyordu onunla. Ki teni yanarken daha fazla engel olamadı kendine. Genç kızı koltuğa oturtup kendi de yanına yerleşti. Sırma saçları parmaklarına dolayıp özgürce oynadı o saçların her bir teliyle. Asu'nun bir tutam saçını dudaklarına götürüp öptüğünde ise gözerini kapadı Asu. Caner sahiden çok güzel seviyordu. Koklaya koklaya Asu'nun saçlarını öptü delikanlı. Bambaşkaydı bu saçların kokusu, dokunmaya kıyamadığı sırma saçların tek bir teli için gerekirse dünyayı yakardı. Kıyamazdı ki. Ne Asu'ya, ne de saçlarına kıyamazdı. "Asu," dedi en içli sesiyle. Sağ yanağında baş parmağını gezdirirken aklı çoktan başından gitmişti. "Çok seviyorum seni. Çok." "Ben de. İnan bana ben de seni çok seviyorum Caner." Aşkla gülümsedi Caner, usul usul sevdiği kızın dudaklarına yaklaştığında tek korkusu onu incitmekti ki, Asu dudaklarını aralayarak ona izin verdi. Bir kez daha dudakları birleştiğinde ise sevgiyle birbirlerini uzunu uzun öptüler. Ve tabii ki masum bir öpücükle kalmadı bu. Genç kızın kucağına oturmasını sağlayarak çekinmeden öpmeye doyamadığı o beyaz gerdanda dudaklarını gezdirdi Caner. Delikanlının omuzlarına tutunmuş, başını arka boşluğa atmış bir vaziyette sevdiği adamın kucağında otururken ona fazlasıyla izin veriyordu Asu. Ne yaparsa yapsın karşı koyamıyordu işte. Yanacağını bildiği halde iliklerine kadar Caner'i istiyordu bu gece. Yanlıştı, yapmaması gerekiyordu belki ama mantığı aklını terk etmiş, kontrolü tamamen kalbine bırakmıştı ve kalbi Caner'e öyle çok kapılmıştı ki, sesini duymazlıktan gelemiyordu. Teninde gezen sıcak dudaklar göğüslerine doğru yol alırken beyninin kıvrımlarında bir yerlerde kalan aklı harekete geçtiğinde "Caner," dedi genç kız. Olmazdı. Çok istese de olmazdı işte. Cesur olmadığından dolayı değil, doğru zaman olmadığından. Necla teyzesi doğru söylemişti, her şeyin bir vakti vardı. Ve o vakit, bu vakit değildi. Caner'le göz teması kurmayı başardığında nefesini düzene sokmaya çalıştı. Aklı ve yüreği büyük bir savaşa girmişken kendinin aşk dolu bakan bir çift zümrüt göze yenilmesi an meselesiydi. "Gitmeliyim." "Asu..." "Saat çok geç oldu. Eğer gitmezsem Feyzoş başımın etini yer yarın sabah." Gözleriyle onayladı delikanlı, Asu'yu. O istemeden asla ona dokunmazdı. Gitmek istiyorsa kendi elleriyle götürürdü sevdiği kızı evine. "Peki ama ben bırakayım seni. Gece gece tek başına gidersen aklım kalır." "Araba olmaz ama. Söz verdin hem, bir daha ehliyetsiz araba kullanmak yok, unutma." "Ben sözümü tutarım sevgilim. Taksiyle bırakacağım seni." Gülümsedi genç kız, biliyordu Caner kendine değer veriyor, saygı duyuyordu. Eğer öyle olmazsa gitmek istemesini bu kadar kolay kabul etmez, eline geçen bu fırsatı değerlendirmek için kendini ikna etmeye çalışırdı. Ama öyle yapmamıştı delikanlı, kendinin isteğine saygı duymuştu. Kendi için de her şeyden daha önemliydi bu. Sevgilisinin kucağından kalktığında koltukta duran çantasını omzuna alıp salondan çıktı. Caner peşinden adımlarken Asu hâlâ kalbinin arzuyla attığını hissediyordu. Belki de Caner bir kez daha güvenini kazandığı için duyguları bu yöndeydi. Ya da sahiden sevdiği adamla bir ilki yaşama isteğini bir türlü bastıramıyordu. Evden çıkmak için kapının kolunu tuttuğunda bir an durdu genç kız. Caner birkaç adım uzaklıkta, arkasında duruyordu. Nefes alışverişleri yine düzensizleştiğinde gözlerini kapadı Asu. Ne kadar aklını dinlemek için çabalarsa çabalasın kalbi galip geliyordu. Ve kendi kalbinin sesine kulaklarını tıkayamıyordu. Ani bir cesaretle ya şimdi, ya hiç dedi içinden. Dediği gibi de arkasını dönüp sevgilisi ile göz teması kurdu. O andan sonrası ise saniyeler içinde gerçekleşti. Asu koşarak aralarındaki mesafeyi kapadığında âdeta havada yakaladı onu Caner. Genç kızın omuz çantası yere düşerken dudakları birbirini buldu. Bu hepsinden daha farklıydı. Hiç olmadığı kadar ateşliydi öpüşmeleri. Delikanlı kendini kucakladığında itiraz etmeden beline bacaklarını doladı Asu. Sırtı duvarla buluştuğunda ise şiddetle inledi. Talan ediyordu sevgilisi dudaklarını. Bundan şikayetçi değildi fakat tam aksi fazlasıyla zevk alıyordu yaşadıkları andan. Bir anlığına genç kızın dudaklarından ayrıldığında çapkınca gülümsedi Caner. Göğsü hızla kalkıp inerken şu dakikadan sonra duramayacağını biliyordu. Sevdiği sarı saçları geriye attığında yeniden Asu'nun yanağında elini gezdirdi. "Hani gidiyordun?" Hormonları zirve noktasınan ulaşmışken duramazdı Asu. Gidemezdi. Bu denli Caner'i isterken dur diyemezdi kendine. Dudaklarını dişlerken gülümsedi. Sonsuz bir güven duyuyordu sevdiği adama ve bu güven sayesinde de biliyordu ki, pişman olmayacaktı. "Vazgeçtim." Az sonra yaşanacakları bildiğinden olsa gerek gülümsemeden duramıyordu delikanlı. O gülümseyen dudaklarıyla yeniden kapandı sevgilisinin dudaklarına. Onu kucağından indirmeden de yatak odasına doğru yol aldı. On sekiz yaşına girdiği bu gece, istediği gibi en güzel gecesi olacaktı. *** (Buradan sonrası + 18'dir. İsteyenler burada bırakabilir bölümü ama lütfen en son ki paragrafı okumayı unutmayın) *** Öpmeye doyamadığı dudaklardan ayrılmadan Asu'yu arabalı yatağına yatırdı Caner. Genç kızın üzerinde sere serperken uzanırken güzel yüzünü seviyordu. Yavaş yavaş dokunuyor, sevdiği kızı incitmemeye çalışıyordu. Acemiydi aslında, nihayetinde bu kendi için de ilkti. Nasıl davranması gerektiğini çok bilmese de duygularının kendini yönlendirmesine izin veriyordu. Asu'nun alnına ufak bir öpücük kondurduğunda gözlerini kapadı genç kız. Kalbinin kapılarını sonuna kadar Caner'e açmışken ona kendini teslim etmekten çekinmeyecekti. Henüz on sekizinde değildi belki ama birkaç ay sonra reşit olacaktı. Ve o birkaç ay sonra ne fark edecekti? Caner'e olan duyguları mı yoksa şu an ki hisleri mi? Hayır, hiçbiri değişmeyecekti o yüzden özgürce duygularını yaşamak istiyordu. Bedeni kendine aitti ve bedeni hakkında ancak kendi karar verebilirdi. Bir kez daha Asu'nun boynunda dudaklarını gezdirirken aldığı zevki anlatamazdı delikanlı. Öylesine güzeldi ki Asu, asla ona doyamazdı. Asla onu sevmekten yorulmazdı. "Durdur beni," diye fısıldadı sevdiği kızın kulağına. Yakarış doluydu sesi. Asu'yu her şeyden daha çok istese de korkuyordu. Ona zarar vermekten ölesiye korkuyordu. "Durdur beni Asu." Omuz başına değen dudaklarla nefesinin kesildiğini hissediyordu genç kız. Eğer bu ufak öpücükler bile kendini böyle deli ediyorsa devamında alacağı hazzı düşünemiyordu bile. O hazzı da sonuna kadar yaşamak istiyordu. Bu noktadan sonra sevgilisi dursa kendi duramazdı. "Caner" Adını duymasıyla başını genç kızın boynundan çektiğinde aklını başından alan mavi gözlerin güzelliğinde bir kez daha kayboldu Caner. Asu yok dese şimdi dururdu. Bedeni alev alev yanmasına rağmen dururdu. Onun ne istediği önemliydi çünkü. Kendinin değil. Yeşil gözler aklını başından alırken gülümsedi Asu. Caner'in belli belirsiz sakallarında parmaklarını gezdirirken dilinden dökülen cümle aralarındaki ateşi daha çok harladı. "Sakın durma." "Asu..." "Durma. Sakın durma sevgilim." Duyduğu sözlerden sonra daha fazla tutamadı kendini delikanlı. Asu'nun dudaklarına yeniden kapandığında bu kez onun üzerindeki tişörtü çıkarmak için harekete geçti elleri. Genç kız ise Caner'in üzerindeki gömleğin düğmelerini tek tek açtı. Caner tişörtünü çıkarmayı başardığında kendi de gömleği çıkarmıştı onun üzerinden. Şimdi ise elleri özgürce dolaşıyordu sevgilisinin teninde. Caner'in göğsünde parmaklarını gezdirirken kendini hislerine bırakmıştı Asu. Hiçbir şey düşünmeden duygularını yaşıyordu. Kaçıncı defa Asu'nun boynunu öpüyordu bilmiyordu Caner fakat her defasında daha da emin oluyordu saatlerce genç kızı sevse ona doyamayacağına. Başını sevgilisinin boynundan çektiğinde sabırsızca giymiş olduğu mini eteği çıkarmak için uğraştı bu kez. Eteğin düğmesini açıp Asu'nun bacaklarından eteği sıyırıp atmayı başardı en sonunda. Ardından eteğin altındaki külotlu çorabı çıkarmak için çabaladı. Normalde çorap giymezdi Asu, bu gece niye giymişti ki? "Şu çorabı giymek zorunda mıydın gerçekten?" Ufak bir kahkaha attı genç kız. Caner'in sabırsız hali kendini eğlendiriyordu. Ne yalan söylesin kendi de pek sabırsızdı ama. "Bırak ben çıkarayım." "Hayır, seni kendi ellerimle soymak daha hoşuma gidiyor." "Edepsizsin Caner!" "Bir tek sana sevgilim." Verecek bir cevap bulamadı Asu zaten Caner çorabı çıkartıp sol üst bacağına öpücükler kondurmaya başlamıştı bile. Kendi ise böyle bir halde iken ona laf yetiştirebileceğini sanmıyordu. Sevgilisinin dudakları bacağında gezmeye devam ederken gözlerini kapadı. Yakıyordu. Caner'in dudakları kendini alev alev yakıyordu. Ki, bir anda "Bu haksızlık," dedi. Delikanlının pantolonu hâlâ üzerindeydi ve kendi de o pantolonu elleriyle çıkarmayı istiyordu. O yüzden de, elleri Caner'in kemerini buldu. Zorlukla da olsa o kemeri çözüp yere atmayı başardı. Sonrasında hiç çekinmeden sevgilisinin pantolon düğmesini açtı. Kot pantolonu çıkartmak için çabalarken Caner güldü. Asu'nun cesur olmasını seviyordu. "Keşke beni soymak için bu kadar hevesli olduğunu daha önceden bilseydim." "Caner" "Ne?" "Sus." Yine güldü delikanlı öyle çok odaklanmıştı ki sevgilisi yaptığı işe başka bir şeye konsantre olamıyordu. En sonunda ise emeline ulaşmayı başararak pantolonunu üzerinden çıkarıp yere fırlattı Asu. Böylelikle Caner'in üstünde yalnızca iç çamaşırı kalmış oldu ancak Asu'nun üzerinde hâlâ atlet vardı ve kendi de onu çıkarmak istiyordu şimdi. İsteğini de kısa sürede gerçekleştirmek için genç kızın fanilyasının etek ucunu kavradı. Şartların eşit olması gerekiyordu. "O zaman senin istediğin gibi olsun." Bir şey demeye fırsat bulamadan delikanlı atleti üzerinden çıkarıp atınca tepki veremedi Asu. Siyah, dantelli iç çamaşırlarıyla Caner'in karşısında kala kalmıştı. Anlık utanç duygusu kendini sarsa da Caner dudaklarına yeniden kapanınca o duygu yerini arzuya bıraktı. Kısa bir öpücüğün ardından geri çekildi delikanlı. Asu'nun dudaklarını yeterince öpmüştü şimdi tenini doya doya öpme vaktiydi. Elleri ve dudakları o güzel bedeni keşfe çıktığında gözlerini kapadı Asu. Sevgilisinin dudakları vücudunun her bir noktasında gezerken hiç tatmadığı bir zevk duygusu kendini ele geçiriyordu. Caner'in dokunuşlarıyla göklere çıkıyordu sanki. Ayrıca kendinin hormonları da fazlasıyla reaksiyon gösteriyordu tam şu an. Kasıklarına müthiş bir sancının girdiğini hissediyordu mesela sonra göğüslerinin sertleştiğini aynı zamanda teninin alev alev yandığını... Evet, yanıyordu ve yandıkça daha fazlasını istiyordu. Elleri genç kızın sütyen kopçasını bulduğunda tereddüt etmeden o kopçayı açtı Caner. Asu ise ona yardımcı olmak için hafifçe bedenini havaya kaldırdı. Çıplak göğsünü delikanlının göğsüne dayadığında Caner kopçayı açıp sütyeni sabırsızlıkla çıkartıp yere fırlattı. Gözleri Asu'nun ortaya çıkan göğüslerini bulduğunda bayram etti. Çok güzeldi. Baştan aşağıya çok güzeldi Asu. Genç kız sanki ilk defa kendi göğüslerini görüyormuş gibi başını kaldırıp bedenine baktığında yanaklarının kızardığını hissetti. Caner'i ne kadar severse sevsin utanmadan edemiyordu. Hele de Caner göğüslerine hayranlık dolu bakışlarla bakarken. "Caner..." "Çok güzeller. Asu çok güzeller." Dili tutulmuştu, tek bir kelime bile edemiyordu Asu. Zaten sevgilisi kendinden cevap beklemeden bedeninin üzerine uzanıp kendini sardığında konuşma hakkını elinden almış oldu. İlk elleriyle sevdi Caner sevgilisinin göğüslerini. Asu'nun canını yakmadan parmaklarını yavaş yavaş dolaştırdı teninde sonrasında öpücükler kondurdu o dolgun göğüslere. Kendine engel olamadan ufak ufak ısrıklar attı, ısırıklar atarken emdi. Asu ise çekinmeden Caner'in ensesine yerleştirdi ellerini ve sevdiği adamı daha çok bastırdı bedenine. Dalgalı saç tutamlarını parmaklarıyla sıkarken dudakları arasından ardı ardı nidalar kaçtı. Caner kendini sarpa sarmışken kendi zevkle inliyor, kedi gibi kıvranıp duruyordu yatakta. Aldığı haz öylesine büyüktü ki... Bugüne kadar yaşadığı hiçbir şey bu kadar zevk vermemişti kendine. Bu gece yaşananlardan zevk alan sadece Asu değildi, Caner de dört köşe oluyordu zevkten. Asu'yu özgürce sevmek, ona dokunmak, dudaklarını, ellerini bedeninde gezdirmek öyle çok muhteşemdi ki... Emindi Caner, başka bir kızla bunları yaşasa böyle haz duymazdı. Sevdiği, âşık olduğu kız Asu'ydu çünkü. Ve kendi de sevdiğiyle tüm bunları yaşadığı için zevk alıyordu şimdi. Daha fazla dayanamadı Asu, kendi de Caner'i çıldırtmak istiyordu. O yüzden ani bir cesaretle sevgilisi ile yerlerini değiştirmeyi başararak onun üzerine çıktı. Dudaklarına büyük bir açıkla kapandığında delikanlının elleri kalçalarını buldu. Kendinin dudaklarından dökülen inlemelere Caner'in erkeksi hırıltıları karışıyordu. Bir yangındı yaşadıkları, ikisinin birlikte alev alev yandığı bir yangın. O yangın ki hiç sönmeyecek, kül olmayacak, kıvılcımları kalplerinde hep baki kalacaktı belki de. Sanki yeterince o güzel bedeni öpmemiş gibi bir de Asu üzerinde iken sevgilsinin vücudunda elleriyle dudaklarını gezdirdi Caner. Ağzına değen göğüsleri yeniden elleri ile sevdi, dudakları genç kızın karın bölgesinde gezintiye çıktı. Bir daha bir daha Asu'nun güzel vücudunu keşfederken ilk defa öğreniyordu aslında sevişmeyi. İlk defa Asu kendine öğretiyordu aşk kokan iki bedenin nasıl bir olacağını. Kesinlikle basit bir seks değildi yaşadıkları. Aşkın, tutkunun, arzunun deli aleviydi. Kendileri ise o alev de yandıkça yanıyordu. Caner'in bedenini elleriyle keşfederken bir ilki sevdiği adamla yaşadığı için mutluydu genç kız. Aşk sadece cinsellik değildi ama cinselliğin aşkı daha da körüklediği bir gerçekti. Delikanlının vücuduna dokunurken bunu anlıyor ve iliklerine kadar daha önce yaşamadığı o büyülü hisleri yaşıyordu. Hiçbir şey ama hiçbir şey yaşadığı andan güzel olamazdı. Sevdiği adama karışmak, onunla bir bütün olmak gerçekten emsalsiz bir duyguydu. Şu an hissettiği tutkuyu kelimelerle anlatmasına imkân yoktu. Caner öyle yoğun bir haz yaşatıyordu ki kendine, kalbi sahiden duracaktı sanki bu gece. Genç kızı oturtup arkaya yasladı delikanlı. Asu çıldırtıyordu kendini, haberi yoktu. Kollarını Caner'in sırtına, bacaklarını beline doladı Asu. Bir ahtapot gibi sarıldı ona. Öyle ki Çıplak bedenleri bir bütün oldu. Caner bir kez daha sevdiği kızın çenesini parmaklarıyla kavrayıp tadına doyamadığı dudaklara yeniden kapanınca defalarca ısırık atıp büyük bir arzuyla oynadı dudaklarının arasındaki güzel dudaklarla. Dişleriyle ağzının içindeki dudakları çekiştirdi saniyeler boyunca. Doyamıyordu. Ne kadar öperse öpsün doyamıyordu işte bu dudaklara. Sevdiği dudakları ısırmasının ardından özgürce emdi. Dili ise rahat durmayarak doyasıya dolandı sevdiği kızın ağzında. Asu inledikçe daha fazlasını istedi. Hoşuna gidiyordu onu kedi gibi kıvrandırmak. Genç kızı yeniden yatağa yatırdığında ise alnını alnına dayadı. Her ne kadar bu işin sonuna gitmeyi istiyorsa da alacağı riskten korkuyordu. Nitekim Asu'nun bu yaşta hamile kalması değil, liseyi bitirip üniversiteye gitmesi gerekiyordu. O yüzden tedbirli olmakta fayda vardı. "İstiyorsan şimdi durabilirim." "Iıı durma. Durma Caner, durma. Sonuna kadar gitmek istiyorum seninle." Asu'nun alnına bir ufak öpücük daha kondurup yorgan gibi üzerine serildi delikanlı. Yeniden onu kollarına hapsederken gözlerine aşkla baktı. Sabah mutlaka yapmaları gereken bir iş vardı. "Yarın bir eczane bulmak şart oldu." "Öyle görünüyor." Sevdiği kızın burnunun ucunu öptü Caner ardından ilk kendi iç çamaşırını sonrasında Asu'nun üzerinde kalan son parçayı çıkartıp fırlattı. İç çamaşırının yerinde sevgilisinin parmaklarını hissedince gözlerini kapadı Asu. Bedeninin en mahrem noktalarına dokunurken Caner bu geceden asla pişman olmayacağına dair yeniden kendine sözler verdi. Çok geçmeden de bacak arasında hissettiği temas ile çığlık attı. Eş zamanlı olarak elleriyle altındaki çarşafı sıktı. Hissettiği tatlı acı canını yakmak yerine zevk vermişti kendine. Sevdiği adama ait olma zevkini... Caner'e aitti Asu. Caner kendine dokunduğu için değil ama; Onu sevdiği için ona aitti. Yüreğiyle mühürlüydü ona. Başka birini sevmeyi istemiyordu, hayatında da kalbinde de yalnızca onun olmasını diliyordu. Kendine aşkı yaşatan adamla yaşamayı arzuluyordu gençliğini hatta belki kalan tüm ömrünü. Başka biri böyle güzel sevemezdi çünkü kendini, başka biri böyle güzel dokunamazdı kendine. Başka biri aşkla sarıp sarmalayamazdı kendini. Bir tek Caner... Bir tek o hayatını güzelleştirebilirdi. Ve kendi kalbiyle Caner'in hep yanında olmasını temenni ediyordu. O varsa hayatı güzeldi artık, o yoksa hayatının bir anlamı da yoktu. Genç kız şiddetle bağırmaya devam ederken Caner yeniden onun dudaklarına kapandı. Öperek susturdu sevdiği kızı. Asu ise çarşafı serbest bırakıp yeniden sevgilisinin sırtına doladı kollarını ancak bu defa tırnaklarını sertçe batırdı onun tenine. Kasıklarında hissettiği sancıyla kesik kesik inlerken daha sıkı sarılabilirmiş gibi sarıldı Caner'e. Tam anlamıyla tek beden olduklarında gözlerini kapadı delikanlı. Kendine aşkı yaşatan, ruhunu, tüm benliğini sevgiyle dolduran kız iyi ki Asu'ydu. Sevemezdi ki ondan başkasını böylesine delicesine. Başka birine bu denli arzuyla dokunamazdı ki. Her şeyiyle kollarındaki kıza aitti artık. Ondan başkası yoktu, olmayacaktı da. Diğer yarısıydı Asu. O varsa tamdı yoksa hep eksikti. Hep... Henüz nefes nefeseydi ki Asu, Caner ter içinde kendini yanına atınca kalp ritminin düzelmesini diledi. Tabii aynı zamanda vücudundaki kızarıkların bir an önce geçmesini. Annesi fark ederse ona durumu açıklayamazdı zira. Delikanlı başını göğsüne çekince bunu düşünmeyi sonraya erteledi fakat. Sevdiği adamın kollarında yaşadığı mutluluğun tadını çıkarmak şu an için daha cazipti. "İlkti," dedi Caner, genç kızın saçlarında ellerini gezdirirken. İnanmadı Asu, mutlaka başka kızlarla yatmış olmalıydı Caner. Yoksa bu kadar tecrübeli davranamazdı. "Yalancı." "Yalan değil. Sen gerçekten benim ilkimsin Asu." Zümrüt gözlere bakarken yutkunamadı genç kız, yalan söylemiyordu sevgilisi. Gözlerinde görüyordu bunu. "Caner," diyebildi sevgiyle. Evet, kendinin ilki Caner'di ama Caner'in ilk dokunduğu kız olmak hoşuna gitmişti. "Her ne olursa olsun seni çok sevdiğimi unutma sevgilim." Asu'nun alnına dudaklarını bastırdığında ne yazık ki onun canını çok fena yakacağını biliyordu delikanlı. Cenk'le girdiği iddiayı kazanmış, dediği gibi Asu'yu yatağa atmayı başarmıştı. Aynı zamanda da sevdiği kızı kaybetmişti. Hem de birlikte geçirdikleri ilk ve tek gecede. Keşke zamanı geriye alma şansı olsaydı da her şeyi değiştirebilseydi lakin ne yazık ki öyle bir şansı yoktu, olmayacaktı da. Şimdi kollarındaydı Asu fakat yarın gidecekti. En acısı ise belki de ona bir daha hiç sarılamayacaktı... |
0% |