@petekayla
|
Kişisel bakım sadece kadınlara özgü bir şey değildi erkeklerin de gerekli bakım ihtiyaçları vardı ve Sarp kendi temizliğine, bakımına oldukça önem veren bir adamdı. Dişlerini günde iki defa fırçalar, her hafta tıraş olur ve güzel parfümler kullanmayı ihmal etmezdi. Aynı zamanda kıyafetlerinin düzgün ve temiz olması konusunda oldukça hassastı. Lekeli hiçbir şey giymez, kırışık gömleklerle, pantolonlarla dışarı çıkmazdı ancak bu işini de kendi görürdü. Evet, kıyafetlerini kendi ütülerdi. Annesinin ve yengesinin işi zaten bitmek bilmiyordu bir de kendi onlara yük olmak istemezdi. Tam aksi elinden geldiğince ev işlerine yardımcı olurdu. Kendi temizliği konusunda nasıl tertipli ve düzenliyse ev konusunda da öyleydi genç adam. Gerektiğinde evi süpürür gerektiğinde mutfağa girerdi. Her ne kadar abisi bu konuda sen kadın mısın, erkek misin dese de onu duymazdı çünkü biliyordu ki, yaşadığı yeri temiz tutmak kadınların değil, insanların vazifesiydi. Aslan yattığı yerden belli olur sözü de boş laf değildi, atalar her zaman ki gibi çok mu çok haklıydı. Temizlik konusunda evet hassastı Sarp ancak kendi odası konusunda daha da intizamlıydı. Hiçbir zaman dağınık bir adam olmamıştı. Küçükken annesi yorulmasın diye yatağını toplar, eşyalarını yerli yerine yerleştirirdi. Kıyafetlerini sağa sola atmaz daima düzgün bir şekilde dolabına koyardı. Büyüyünce de değişmemişti bu huyu aksine daha çok önem verir olmuştu odasına. Hatta öyle ki, yeğeni Cem'i bile odasını toplama, eşyalarını derli toplu tutma konusunda teşvik ediyordu. Sonuçta onunla aynı odayı paylaşıyordu. Hem paylaşmasa bile Cem'in de bunları öğrenmesi gerekiyordu. Öğrenmeliydi ki ileride büyüyünce kendi temizliğini kendi yapsın, başkasından beklemesin, hem de sorumluluk almayı bilsin. Bir amca olarak bunları anlatmak kendinin göreviydi ya da kendi bu mesuliyeti üstüne almıştı onlarla aynı evde yaşayınca. Sarp'ın temiz bir adam olması hoş bir durum olsa da sabahları banyoyu işgal etmesi pek öyle değildi. Genç adamın saatlerce banyoda oyalanması herkes uyuz ediyordu. En çokta Sedat'ı. Bir saattir kapının önünde beklerken kardeşinin tıraş mı olduğunu yoksa içeride başka bir halt mı yediğini merak ediyordu Sedat. Hayır yani bir tıraş en fazla kaç dakika sürerdi? Alt tarafı olmayan sakallarını temizleyecekti Sarp Bey ama saatlerdir çıkmak bilmemişti. Üstüne üstlük kapıyı da kilitlemişti. Bir kez kapıya sert bir şekilde vururken yüksek sesle konuşmayı da ihmal etmedi Sedat. Sabrı bir yere kadardı. "Oradan çıkacak mısın bugün? Yoksa yatıya kalmayı falan mı düşünüyorsun? Eğer öyle ise söyle de yastık yorgan getireyim." "Çıkıyorum bir dakika!" Sarp'ın yankılı sesine karşılık iç geçirdi Sedat. Gerçekten bir insan bu kadar ne yapardı banyoda? Gerçi söz konusu Sarp'sa iki saat süslenir püslenirdi. Çiçek'ten beterdi ne de olsa. Sedat orada tuvalet sırası beklerken Çiçek yine her zaman ki gibi bağıra bağıra merdivenlerden indi. Derdi elbette ki Zeyno'ydu. Sabah sabah yine sinirlerini bozmayı başarmıştı çok sevgili yeğeni. "Bekle bekle az kaldı yakında gideceğim bu evden! Bir daha da gelmeyeceğim! Odayı da tepe tepe kullanırsın o zaman küçük hanım!" "Yatağını da götürmeyi unutma!" Çiçek omzunun üzerinden merdivenlerin başında duran yeğenine baktığında yeşil gözlerini devirdi. Tabii Zeyno'da küçük ellerini beline koyarak halasına dil çıkarmayı ihmal etmedi. Neden onunla aynı odayı paylaşmak zorundaydı ki, neden kendine ait bir odası yoktu? O zaman eşyalarını istediği yere koyabilirdi, kimse kendine karışmazdı fakat şimdi halası eşyalarını şuraya koyma, buraya koyma falan diyordu ve kendi nefret ediyordu Çiçek'in bu tavrından. Sanki onlar hala yeğen değil de dalaşmadan duramayan abla kardeşlerdi. Öyle de sayılırdı aslında. Neticede Çiçek daha yedi yaşındayken hala olmuştu. Yaş farkının az olması dolayısı ile de hem Cem'le, hem de Zeyno'yla birlikte büyümüştü. Böyle olunca şimdi anlaşamamaları gayet normaldi. "Sen bana dil mi çıkarıyorsun zilli?" "Sen de bana bağırıyorsun." "Eşyalarını sağa sola atarsan bağırırım tabii." "Sağa sola atmadım eşyalarımı ben!" "Makyaj masama kalemlerini koyma diye elli defa söyledim sana Zeyno!" "Orası senin makyaj masan değil, benim çalışma masam!" "Zeyno!" diyerek en sonunda araya girdi Sedat bir kızına bir kardeşine bakarken olayı da anlamaya çalışıyordu. "Ne oluyor yine sabah sabah kızım?" "Halam çalışma masamı makyaj masası yaptı baba ve benim eşyalarımı oraya koymama izin vermiyor!" "O masa benim masam bir kere kendine çalışacak başka bir yer bul!" "Çiçek!" Abisinin bağrışı üzerine bakışlarını ona çevirdi genç kız. Abisi böyle bağırdıysa sabrının sonuna gelmişti. Bir an Sedat'ın kızgın bakışlarından korksa da geri adım atmadı. Dik bir şekilde durmaya devam etti. "Efendim abi?" "O oda da, o masa da ikinizin. Zeyno orada çalışacak ve eşyalarını oraya koyacak. İtiraz istemiyorum." "Ama abi..." diye söylenirken omuzlarını düşürdü Çiçek. "Ben eşyalarımı nereye koyacağım o zaman?" "Banyoya ya da bizim odadaki masaya koyabilirsin. Bırak o masada Zeyno ders çalışsın. Biz de her sene aynı sorunu yaşamayalım." Bu sefer ki atak Meryem'den gelmişti. Mutfakta kahvaltıyı hazırlarken tartışmaları duymuş ve olaya el atmaya karar vermişti genç kadın. Yoksa bu kavganın sonu gelmeyecekti. Yılardır aynı sorunları yaşamaktan yorulsa da alışmıştı artık aynı zamanda çözüm bulmakta da ustalaşmıştı. Çiçek dudakları büzerken Zeyno zafer gülümsemesi ile gülüyordu. Sonunda kazanan taraf kendi olmuştu. "Yenge ama..." "Daha fazla uzatma Çiçek koskoca ev elbet kendine süslenecek bir yer bulursun ama bırak Zeyno odada rahat rahat ders çalışsın. Şimdi hadi mutfağa geç bana yardım et. Zeyno sen de formanı giy artık. Okula geç kalıyorsun." Meryem olayı sonlandırırken ikisi de onun dediklerini yapmak üzere harekete geçtiğinde Sarp'ta nihayet banyodan çıktı. O da abisiyle kısa bir atışma yaşamasının ardından bornozlu bir şekilde odasına geçti. Sabah erkenden kalkıp tıraşını olmuş, duşunu almıştı. Banyoda bu kadar oyalanmasının sebebi de buydu. Genç adam aldığı duş sayesinde rahatlamıştı ki, odaya girince bu rahatlığı kalmadı. Çünkü Cem, oldukça pahalı olan parfümünü resmen sömürmüştü yoksa odadaki parfüm kokusundan ciğerleri yanmazdı. Fakat bu da yetmiyormuş gibi saçlarına da jöleyi dökmüştü yeğeni. Diken dikendi çünkü küçük çocuğun siyah gür saçları. "Cem!" Amcasının aynada yansımasını görünce dudaklarını ısırdı Cem. Korka korka Sarp'a doğru dönerken hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalıştı. "Amca" "Bu halin ne oğlum?" Sanki büyük bir adammış gibi ellerini saçlarının arasından geçirip sırıttı küçük çocuk. "Cansu jöleli erkekleri çok beğeniyormuş. Ben de saçlarıma jöle sürdüm nasıl olmuş?" "Kirpi gibi." "Amca ya." "Ne amca ya? Dön bir aynaya bak. Kirpi gibi diken diken saçların. Hem okula giden çocuk jöle mi sürer?" "Ama Cansu..." "Hiç Cansu falan deme git yıka saçlarını. Öğretmeninden laf mı yemek istiyorsun?" Sarp eliyle kapıyı işaret ederken Cem omuzlarını önüne düşürerek oflaya oflaya odadan çıktı. Neden istediği hiçbir şeyi yapamıyordu bu evde? Sarp odanın içine girip küçük masanın üzerinde duran parfümü eline aldığında ne kadar kaldığını anlamak için şişeyi salladı ve parfümün şişenin dibinde olduğunu fark etti. Cem bütün parfümü üzerine boşaltmıştı anlaşılan. "Ulan abim çocuk yapıyor ceremesini biz çekiyoruz. Hey Allah'ım benim günahım neydi?" Söylene söylene dolabına yöneldi Sarp. Kıyafetlerini çıkarınca bornozunu üzerinden attı. İç çamaşırını ve pantolonunu giymesinin ardından elindeki tişörtünü başından geçirecekti ki, aralık bıraktığı kapıdan Çiçek'in sesini duydu. "Abi," diyerek hafifçe kapıyı ittirdi genç kız. Dünden beri Sarp'la konuşmak istediği bir konu vardı, şimdi de tam sırasıydı bunun. "Ne oldu Çiçek?" Tamamen odaya girince bir an konuşmaya nasıl başlayacağını bilemeyerek uzun uzun bakışlarını Sarp'ın üzerinde gezdirdi genç kız. İster istemez abisinin vücudunu görmüştü birkaç defa. Her zaman da onun harika bir fiziği olduğunu düşünmüştü. Göbeği yoktu Sarp'ın, karın kasları vardı. Göğsü o kadar fazla kıllı değildi ancak pürüzsüz de değildi. Tek tük tüyleri mevcuttu biçimli göğüsünde. Belki beyaz tenli olduğu için belli olmuyordu kılları. Ancak tüm bunların dışında uzun boylu olması onu daha çok yakışıklı kılıyordu. Bir zamanlar basketbol oynamış olmasının avantajıydı bu. Biliyordu Çiçek, Sarp'ın en büyük hayali iyi bir basketbolcu olmaktı. Türkiye'ye nam salan bir basketbolcu ama ne yazık ki talihsiz bir kaza yüzünden gerçek olmamıştı büyük hayali ve abisi belki bu nedenle okula devam etmek istememişti. İnsan kurduğu hayalleri gerçekleştiremeyince hiçbir şey için çabalamıyordu çünkü. "Ne oldu kız? Beni ilk defa görmüş gibi bakıyorsun?" "Hiç... hiç bir şey olmadı sadece... Sadece..." Nasıl devam edeceğini bilmediği için sustu bir an genç kız. Gözlerini kapadığında kelimeleri toparlamaya çalıştı. Kardeşiyle arasındaki mesafeyi kapatıp hafifçe ona doğru eğildi Sarp. Belliydi, Çiçek'in bir derdi vardı. "Çiçek ne oluyor, söyle." "Şey abi... Şey..." "Ney?" Dudaklarını dişledi Çiçek neden bu kadar çok zorlanıyordu bunu söylemekte onu da anlamıyordu. "Hani Feyza abla vardı ya, senin arkadaşın. Bize gelip giderdi eskiden." Bu konuyu niye açmıştı şimdi Çiçek? Kaşlarını çattı Sarp. Bir şey mi duymuş ya da öğrenmişti? "Eee?" "İşte... İşte... O Feyza abla bizim liseye atanmış, edebiyat öğretmeni olarak. Sana söylemek istedim. Dün dersimize girdi, yüzünü hatırladım gibi ama yengem resmini gösterince her şey daha netleşti." Sarp'ın gergin yüzü yavaş yavaş gevşedi, kalın dudaklarında bir gülümseme peyda oldu, içine bir coşku yerleşti. Şimdi Feyza, bu kadar yakınında mıydı sahiden? Onu nerede bulacağını kara kara düşünürken burnunun dibinde olduğunu öğrenmişti. Feyza'nın, Hatay'a dönmesi şöyle dursun artık o, elini uzattığında dokunabileceği kadar yakınındaydı. Daha ne isterdi ki? "Emin misin Çiçek? Karıştırmıyorsun değil mi?" "Eminim abi, dün dersimize giren hoca, Feyza ablaydı." Kardeşine sevincini belli etmemek için dudaklarını ısırdı genç adam. Çiçek, abisinin tepkisini ölçmek için yüzünde bakışlarını gezdirirken bakışlarındaki mutluluk parıltılarını görüyordu. "Da sen hiç şaşırmadın gibi." Ensesini kaşıdı Sarp, içindeki sevinci daha fazla nasıl gizleyeceğini bilmiyordu. "Dün onunla tesadüf eseri karşılaştım çünkü ama nerede çalıştığını sormayı unuttum. Neyse bir ara okula uğrarım artık. Hadi kahvaltıya şimdi, yengemi bekletmeyelim." Sarp odadan çıkmak için hareketlenmişti ki, kardeşi kolunu tutunca durdu bir an. Göz göze geldiklerinde Çiçek engel olmadı merakına. Sonuçta abisinin özelini merak ediyordu yabancı birinin değil. "Hiç aranızda bir şey oldu mu?" "Anlamadım?" "Feyza Hoca'yla diyorum aranızda bir şey oldu mu? Yani sevgililik gibi işte? "Saçmalama Çiçek. Feyza benim çok değerli bir arkadaşım ve onu sahiden de özledim hepsi bu." Yeniden odadan çıkmak için adım atmıştı ki, yine kardeşinin sesini duyunca durdu genç adam. "Niye o zaman dün yengem meseleyi apar topar kapadı? Feyza Hoca'yla ilgili tek kelime bile etmeme izin vermedi?" Gafil avlanmıştı Sarp ancak durumu lehine çevirebilir, meraklı kardeşini susturabilirdi. Yüzündeki alaylı ifadeyle arkasını döndüğünde köşeye sıkıştırdı genç kızı. "Peki o zaman Çiçek Hanım ben sana sorayım. O gün çarşıda birlikte takıldığın çocuk kimdi?" Beklemediği soruyla afalladı Çiçek, abisi nereden duymuştu bunu? Birkaç defa yutkunmasının ardından dudaklarını dişledi. "Şey," dedi saniyeler sonra. "Şey...O... O benim bir arkadaşım." "Hangi arkadaşın?" diye sorarak tek kaşını kaldırdı Sarp. Abisinin ciddi tavrı karşısında belli etmeden tırnaklarıyla oynadı Çiçek. Sarp'tan hiç beklemezdi bu tepkiyi ancak şimdi anlıyordu ki böyle konularda onun da abilik damarı tutuyordu. Daha önce gerçek manada bir sevgilisi olmadığı için Sarp'ın bu konudaki tepkisini de bilmiyordu. Furkan'la öyle takılmıştı bir, iki ay boyunca sonra da bırakmıştı işte fakat nasıl olduysa abisinin kulağına gelmişti bu mevzu. "Bir dakika ya konu ne ara senden bana döndü?" "Seni ilgilendirmeyen şeyleri merak edersen konu işte böyle sana döner Çiçek Hanım. Şimdi söyle bakalım kimdi çocuk?" "Abi ya," diyerek ofladı genç kız. Anlamıştı kaçışı yoktu. Yanaklarını şişirince "Tamam," dedi pes eder gibi. "Furkan'dı. İnternetten tanıştık daha doğrusu kızlarla bir kafeye gittiğimizde görmüştük birbirimizi sonra bana istek attı falan. Ama şimdi cidden benim onunla bir alakam yok. Sadece yaz boyunca takıldık o kadar." "İnanayım mı?" "Vallahi başka bir şey yok. Oldu bitti hepsi bu." Bir an durup Sarp'ın ne düşündüğünü anlamak istedi Çiçek. Sonra da yüzüne masum kedi bakışları yerleştirdi. "Kızdın mı?" Kardeşinin kıvranan haline belli belirsiz güldü Sarp. Böyle uysal olunca nasıl da tatlı oluyordu "Kızmadım ama bir daha böyle bir şeyi benden saklamak yok," diyerek Çiçek'in burnuna ufak bir fiske vurdu genç adam. "Anlaştık mı?" Yüzünü ekşitti genç kız, hızla abisinin elini indirdiğinde "abi ya yapma şunu," diye söylendi. Çocukluğundan beri Sarp burnuna vururdu ve kendi uyuz olurdu buna. "Anlaştık mı onu söyle." "Anlaştık," diyerek gülümsedi Çiçek. "Ama bu aramızda demi? Yani Sedat abim duymaz?" Bir kez daha güldü Sarp. Kardeşini kolunun altına aldığına şakağına ufak bir öpücük kondurdu. "Merak etme benden sır çıkmaz." Babasız büyümüştü Çiçek, kendi daha iki yaşındayken babası vefat etmişti ve hep baba hasreti çekmişti genç kız. Bir babanın sıcaklığına, şefkatine özlem duymuş, kimseye belli etmese de içinde büyütmüştü bu hasreti. Fakat biliyordu ki babası yoksa Sarp abisi vardı, bunun içinde gerçekten şanslıydı. O, her zaman kendinin yanında olmuş, koruyup kollamıştı kendini. Sedat'la kavga ettiğinde kendine arka çıkan yine oydu. Her ne kadar evin bütün sorumluluğu Sedat'ın üstünde olsa da manevi olarak Sarp ondan daha ağır yükler yüklenmişti omuzlarına. Herkesin derdine, sıkıntısına koşan, herkesi bir şekilde güldüren yine Sarp'tı. Bunun kimse farkında olmasa da en azından Çiçek farkındaydı. "Çiçek, Sarp! Sofraya gelin artık, yumurtalar buz gibi oldu!" İkili, yengelerinin sesini duyduğunda birbirlerine bakıp güldüler. Eğer Meryem'i çıldırtmak istemiyorlarsa artık kahvaltıya gitseler iyi olurdu. Meryem çayları doldurup sofraya oturduğunda gerginliği beş metre öteden bile belli oluyordu. Az sonra Annesi, Sarp'a evlilik meselesini açacak, olanlar olacaktı. Zeyno'nun yumurtasını soyarken masanın başında oturan Nermin Hanım'a çevirdi gözlerini. "Anne sen bu Türkan ablanın söylediği kız meselesinde emin misin?" Çay bardağını masaya koyarken ciddi ifade takındı Nermin Hanım. "Eminim tabii kızım. Gidip görelim bir Ayşen'i, ne olacak sanki?" "Hayırdır kim bu Ayşen?" derken çıkardığı zeytin çekirdeğini tabağının kenarına koydu Sedat. Tabii ne olup bittiğini bilmediği içinde tek kaşı havadaydı. "Dün Türkan abla geldi. Bir yeğenim var Sarp'a gidip bir bakalım, dedi. Annem de kabul etti işte." Tuttuğu nefesini verdi genç adam. Annesi bu yarım akıllı kardeşine ciddi ciddi kız bakmayı mı düşünüyordu? Elini havaya kaldırdığında "Baştan söyleyim," dedi. "Ben Sarp'a kefil falan olmam, kimsenin kızının başını da yakmam." Sedat'ın sözleri üzerine kaşlarını çattı Nermin Hanım. "Oğlum niye öyle diyorsun? Neyi varmış Sarp'ın?" "Ciddi ciddi bunu mu soruyorsun anne? Ben sana söyleyim neyi var daha doğrusu neyi yok. Sorumluluğu yok, hesabı kitabı yok, aylak aylak gezmekten başka bir işi yok, anlıyor musun? Bu çocuk ne evlenebilir ne de ev kurabilir." "Oğlum," demişti ki yaşlı kadın Zeyno herkesten önce davranarak söze atıldı. "Amcam evleniyor mu?" "Damat mı olacak şimdi?" diyerek kardeşinin ardından Cem de olaya merakla dahil oldu. "Anne bana gelinlik alabilir miyiz? Ben de gelin olmak istiyorum düğünde." "Ben de damatlık istiyorum, amcam gibi damat olacağım. Alırız demi anne?" "Saçlarım da lüle lüle olsun olur mu anne?" Zeyno saçlarıyla oynarken Cem sanki üzerinde takım elbise varmış gibi hayali kravatını bağladı. "Benim kravatım olsun ama papyon sevmiyorum ben." Meryem gözlerini kapamış dirseğini masaya, elini alnına dayamış bir şekilde sabır dilerken Sarp'ın sesini duydu. Asıl kıyamet şimdi kopacaktı. "Ne oluyor burada, hayırdır kim evleniyor?" "Sen damat oluyormuşsun amca," diyerek güldü Zeyno. Ardından sütünden bir yudum aldı. Sarp anlamayan bakışlarla bakıyordu ki Cem'in de yeniden konuşması çok gecikmedi. "Babaannem sana kız bulmuş." "Susun artık!" diye bağırdı en sonunda Meryem. Çocukları her şeyi atlamayı çok seviyorlardı. "Burada biz varken siz karışmayın diye kaç defa söylemem gerekiyor?" Genç kadın ikisine de sert bakışlarla bakıyordu ki Sarp yeniden olayı anlamak için "Ne oluyor?" diye sordu. "Ne kızı, ne düğünü?" Sedat hiç bana bakma der gibi kardeşine gözlerini çevirmesinin ardından kahvaltısına devam etti. Nermin Hanım, söze nasıl gireceğini düşünüyordu. ki, Çiçek ortada bir şeyler döndüğünü anlayarak sessizce masaya oturdu. Yeri geldiğinde olaylara muhalefet olurdu aslında ancak şu oluşacak herhangi bir gazaptan nasibini almak istemezdi. Meryem, kimseden ses çıkmayınca işin kendine kaldığını anlayarak derin bir nefes aldı. "Sarp," dedi yumuşak bir sesle. "Dün Türkan abla geldi bize, tanıdığı bir kız varmış. Ayşen. Acaba Sarp bir düşünür mü, diye sordu." Sakindi... Evet, sakindi Sarp sonuçta daha önce de birileri gelmiş bu meseleyle ilgili konuşmuştu sonra da kendi istemediğini söyleyince kapanmıştı mevzu. Yine en kötü öyle olacaktı, her şey bu kadar basitti. Hem zaten başka ne olabilirdi ki? "Evlenmek istemediğimi biliyorsunuz yenge. Yok deyin kapatın konuyu. Daha da açmayın, tamam?" "Yok efendim, kapatmıyoruz," diyerek oğluna çevirdi bakışlarını Nermin Hanım. "Türkan, kızın ailesine haber verecek biz de gidip kızı göreceğiz o kadar." Annesinin emrivaki konuşması karşısında sabır diledi genç adam neden bir türlü ona derdini anlatamıyordu ki? "Anne yapma ben istemiyorum ya! İs-te-mi-yo-rum! Daha açık nasıl anlatayım?" "Yeter Sarp!" diyerek ayağa kalktı yaşlı kadın. Oğlunun önünde dikildiğinde tehditkâr kahve gözlerini Sarp'ın gözlerine dikti. "Ona yok buna yok. Bu kadar yıldır karışmadım sana ama yeter. O kızı gidip göreceğiz o kadar." "Anne..." "Oğlum sen ne istiyorsun? Söyle bana ne istiyorsun? Senin bu evlenmek istememen niye? Ömrünün sonuna kadar böyle boş boş mu gezeceksin?" Burnundan solurken yüzünü sıvazladı Sarp. Annesi niye kendini anlamıyordu? Olmuyordu işte. Kimseye bağlanamıyor, hiçbir kadına derin hisler besleyemiyordu. Denemişti, daha önce annesinin ısrarı üzerine bir iki kadınla görüşmüş, kahve içmişti ama yapamamıştı. Hiçbirine ufacık bir şey bile hissetmemişti. Daha fazla zorlamanın bir anlamı var mıydı şimdi? "Ama ben senin derdini biliyorum. O kız değil mi? Lisede peşinde koştuğun, o kodaman kızı. Hâlâ o mu, oğlum? Söyle bana hâlâ o mu?" "Feyza abla mı?" diye aniden atıldı Çiçek ve bütün dikkatleri üstüne çekti. Bakışlar kendine doğru dönerken o an, anladı nasıl büyük bir pot kırdığını. Sarp abisinin ters bakışlarını görünce özür dilerim der gibi baktı. "Sen nereden hatırlıyorsun onu?" diye sordu Sedat. Çiçek o zamanlar yedi yaşında falandı, şimdi de adını bile hatırlaması tuhaf gelmişti kendine. "Şey... Bizim okula öğretmen olarak atanmış." "Feyza dönmüş mü buraya?" Evet, şaşırmıştı Sedat çünkü o kızın Hatay gibi unutulmuş bir şehre öğretmen olarak dönmesi gerçekten şaşırtıcıydı. Babasının şanı malumdu, önünde de çok daha iyi seçenekler varken ne diye buraya tekrar gelmişti? "Evet, döndü abi biz de dün tesadüf eseri karşılaştık oldu mu?" "Ha senin dün niye bu kadar neşeli olduğun şimdi anlaşıldı. Sarp bana bak eğer yine Feyza'da Feyza diye tutturursan yemin olsun seni alırım ayağının altına. Sakın bana gelin diye getirme onu." "Anne yeter!" En sonunda sabrı taşmış olacak ki kulakları delecek bir şekilde bağırdı Sarp. Öfkeyle sağ elini savurduğunda eli masadaki çay bardağına çarptı. Çay bardağı düşüp kırıldığında ise herkes sustu. Fakat genç adam haklı olduğunu biliyordu sabah sabah bir insanın üstüne bu kadar gelinmezdi ki. "Feyza benim sadece arkadaşımdı. Şimdi de buraya döndüğünü öğrendim hepsi bu. Evet, onula görüşeceğim fakat sadece eski bir arkadaş olarak tamam? Ha evlenmek istemiyorum çünkü ben böyle mutluyum. Bu konunun da Feyza'yla bir alakası yok. Bir daha da evlilik bahsini bana açmayın olur mu?" Ciddiyetle ve öfkeyle söylediği sözlerin ardından hışımla mutfaktan çıktı Sarp. Herkes onun arkasından bakarken istemsizce birkaç defa yutkundu Nermin Hanım. On yıl önce yaşadığı şeyleri tekrar yaşamak istemiyordu, tüm derdi buydu aslında. Sarp çocuklarla birlikte gitmesinin ardından Çiçek'te çok oyalanmadan evden çıktı. Hava güzeldi, biraz yürümek iyi gelirdi. Sırma'nın evine vardığında birkaç defa demir kapıya vurdu. Ev eski olduğu için bir zili bile yoktu. Çöktüm çökeceğim der gibi duruyordu ihtiyar konut. Allah bilir kaç yıllıktı burası. Gerçi kendilerinin evi de pek yeni değildi, rahat bir otuz beş yıllık vardı. Babası, evlenince yaptırmıştı çünkü evlerini. Hatta yapmıştı, öyle derdi annesi. Binbir zorlukla küçük bir ev inşa etmişlerdi zamanında sonra ise yavaş yavaş tamamlamışlardı odaları. Üst katı misal kendi doğunca yapmışlardı. Babasının ölümüyle yarım kalsa da Sedat abisi tamamlamıştı gerisini. Kısacası biliyordu ki, o evde çok alın teri, emek vardı. Kapı açılmayınca bir kez daha vurdu genç kız kapıya. "Sırma hadi! Geç kalıyoruz!" "Geliyorum!" diye bağırdı Sırma. Son bulaşığı da yıkayıp yerine koymasının ardından küçük odaya doğru yol aldı. Babasının yattığı sedire yaklaştığında dudaklarına gülümseme yerleştirerek eğilip babasının iki yanağını öptü. Her ne olursa olsun şikâyetçi değildi babasından. Varsın yatalak olsundu yanındaydı ya bu yeterdi kendine. Babası sağ olsun da geri hiçbir şeyin önemi yoktu. "Ben okula gidiyorum babacım. Gelince sana fasulye yaparım olur mu? Çok seversin. Kitapta okurum. Film de izleriz birlikte. Eski yeşilçam filmlerinden. İstersen Kemal Sunal'da olur. Artık hangisi varsa, bakarız. Çiçek daha fazla beklemesin, ben gideyim artık. Allah'a emanet ol babacım." Sırma yeniden babasını öptüğünde buğulu gözlerle baktı ona. Her defasında aynı şey oluyordu. İçinden gelmiyordu, babasını bırakıp bir yere gitmek. Okulu bırakmayı bile düşünmüştü fakat zorunlu eğitim vardı ve son iki seneyi de okumak zorundaydı. Sonrasında hep babasının yanında kalacak, hiçbir yere gitmeyecekti. Babasının iyi olmasından başka bir isteği, hayali yoktu ki. Sekiz yaşından beri yüklendiği bu yükü taşımaktan yorulsa da dayanırdı, babası içi güçlü olmaya gayret ederdi. Sonuçta babasıydı o. Sağlıklı olduğu zamanlarda, bir dediğini iki etmeyen, kendini her şeyden koruyup kollayan, canından bile çok seven babası. Onun için her şeye katlanırdı. Sırma evden çıkınca hüzünlü gözlerle kızının ardından baktı Mustafa Bey. Ah benim talihsiz kızım, diye geçirdi içinden. Bir dile gelip konuşabilse neler neler söylemezdi ki, beni bırak kendi hayatına bak derdi en başta. Bırak şu yatalak, hayırsız babanı da git gönlüne göre yaşa. Hiç ister miydi Mustafa Bey böyle olmayı, hiç ister miydi elden ayaktan düşmeyi, kızına hayatı zehir etmeyi? Ah Kıymet, diyordu. Hadi beni bıraktın gittin Sırma'yı da bari yanına alsaydın, kurtarsaydın onu. Niye mahkum ettin onu bu hayata? Onun suçu neydi? Sen kızını hiç mi sevmedin be kadın? Bir gün karısı karşısına çıksa ve kendi konuşursa söyleyecekleri şüphesiz bunlardı. Hadi insan, iflas eden bütün paraları batıran, neyi var neyi yoksa kaybeden kocasını bırakıp giderdi de sekiz yaşındaki kızını nasıl bırakıp giderdi? Gitmişti ama Kıymet Hanım. Kızını böyle bir hayatın ortasında bırakıp arkasına bile bakmadan çekip gitmişti. En çokta bu yüzden kızgındı Mustafa Bey, karısına. Sırma'yı annesiz bırakıp küçücük omuzlarına koca koca yükler yüklediği için. *** İki genç kız okula doğru adımlarken Çiçek sabah evde olanları anlatıyor Sırma ise duydukları karşısında nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordu. Ancak düşmüştü güzel yüzü, Feyza'yı Hoca'yı ilk başta sevmişti aslında ama şimdi öğrendikleri yüzünden içinde çocukça bir kıskançlık peyda olmuştu. Biliyordu saçmaydı bu hisleri, Sarp'ı sevmesi kadar saçma ama engel olamıyordu duygularına. Çocukluğundan beri hep farklı bir gözle bakmıştı Sarp'a, hiçbir zaman onu abi olarak görmemişti. İçinde öyle özel bir yere sahipti ki genç adam, basit bir sevgi diyerek geçemezdi. Sırma ne zaman ağlasa, düşse, canı yansa ilk olarak yardımına koşan Sarp olmuştu. Hatta belki de tek kişi. Mahalleye geldiğinde sekiz yaşındaydı genç kız, yapayalnız ve çaresizdi. Kime gideceğini, kimden yardım isteyeceğini bilmiyordu ki, Akkayalar kendine sahip çıkmıştı. Kendinin babasıyla Çiçek'in babası, Aziz askerlik arkadaşıydı ve Akkaya ailesi de babalarının hatırına yalnız bırakmamışlardı kendilerini. Fakat biliyordu ki, Sırma arada hatır gönül olmasa bile yine aynı şeyi yaparlardı çünkü her ne olursa olsun Tüm Akkayalar vicdanlı insanlardı. Hiçbirinden, kimseye zarar gelmezdi. Aksine, kim zorda kalmışsa ilk onlar el uzatırdı, kendine uzattıkları gibi. İşte böyle tanımıştı Sarp'ı, genç kız ve tanır tanımaz da hayran olmuştu ona. Yakışıklıydı, sempatikti, çekiciydi, merhametliydi Sarp. Kısaca Sırma'nın minicik kalbini çelecek kadar güzel bir adamdı. Sırma her düştüğünde yanında olması da bir etkendi tabii. Mahallenin çocukları, Sırma'yla uğraştıklarında Sarp yetişmişti yardımına. Genç kız, düşüp bir yerini kanattığında yine yaralarını saran Sarp'tı, gözyaşlarını sildiği gibi yaralarına da merhem olmuştu Sarp. Her başı sıkıştığında, ne zaman kendini çaresiz, sahipsiz hissetse gidip sığınabileceği, kollarında ağlayabileceği tek insandı Sarp. Nermin Hanım'da elbette kendini Çiçek'ten ayırmamıştı fakat Nermin teyzesinin, küçük oğlu daha farklıydı Sırma için. Her ne kadar Sarp kendine abi gibi yaklaşmış olursa olsun kendi, ona gönlünü kaptırmıştı. Zamanla hisleri de yaşı gibi büyümüş, daha da derinleşmişti. Biliyordu genç kız, bu sevgiyi hiçbir zaman görmeyecek, bilmeyecekti Sarp. Onun için hep Çiçek gibi olacaktı ama buna rağmen kalbine söz geçiremiyor, duygularına pranga vuramıyordu. Kendine bile itiraf etmekte zorlansa bile seviyordu Sarp'ı. En saf duygularıyla, çocuk kalbiyle seviyordu en yakın arkadaşının abisini. Şimdi de anlıyordu ki, sevdiği adamın başka birini sevme ihtimali bile yüreğini kanatmaya yetiyordu. Karşılıksız bir sevginin pençesinde olmaya, kendi kendine Sarp'ı sevmeye alışkındı Sırma ancak onun yanında bir başkasını görmeye alışabilir miydi, bilmiyordu. "Sarp abi ne diyor peki Feyza Hoca için?" diyerek arkadaşının yüzünde bakışlarını gezdirdi genç kız. Adımları yavaşlamış, maviyle yeşil karışımı küçük gözleri sebepsiz dolmuştu. Omuzlarını silkti Çiçek. "Sadece arkadaştık diyor ama bana öyle gelmedi. Öyle olsa annem o sözleri demez, yengem apar topar konuyu kapatmaya çalışmazdı. Bu iş çok su kaldıracak gibi Sırma, geçmişte belli ki bir şeyler yaşanmış ve herkes o zamanları hatırlamak istemiyor bence." "Belki de Sarp abi bu yüzden bu kadar yıldır kimseyle görüşmedi, hayatına kimseyi almadı çünkü sevdiği bir kadın zaten vardı." Konuşurken yutkunmaktan kaçındı Sırma, durumu ne kadar çabuk kabul ederse o kadar az canı yanardı. Çocukluğundan beri hayatın kendine öğrettiği en büyük ders buydu. "Belki de," diyerek dudaklarını büzdü Çiçek. "Abim öyle olmadığını söyledi ama ben, buna inanmadım. Neyse Feyza Hoca'yla konuşunca durumu biraz daha anlarız." "Onunla konuşacak mısın?" "Tabii konuşacağım sonuçta abimin arkadaşı değil mi? Üstelik zamanında bana da okuma yazma öğretmişti. Emin ol o zaman mahallede olsaydın sana da öğretirdi çünkü Feyza abla öyle biriydi. Şimdi az çok hatırlıyorum da tam öğretmen olacak insandı, öğretmeyi, anlatmayı çok severdi." Çiçek bir an durduğunda Sırma'nın yüzünde uzun uzun gezdirdi bakışlarını. Arkadaşının yüzü solmuştu, e tabii solardı sonuçta Sarp'ın geçmişindeki hatta belki de tek aşkından söz ediyorlardı. "Sen bozuldun mu ne?" "Yok canım ne bozulacağım? Sonuçta Sarp abinin de geçmişte bir arkadaşı olması gayet normal." Sırma önüne bakarak söylediği sözler sonrasında adımlarını tekrardan hızlandırdı. Öyle ki, arkadaşını geride bıraktı. Çiçek, arkasından iç çekerken bu kızın halinin ne olacağını soruyordu kendi kendine. Yıllardır aynıydı Sırma. Oysa bir etrafına baksa onlarca erkeği elde edebilirdi ama kendi Sarp'ta Sarp diye tutturmuştu. Abisinden ona yâr olmazdı fakat arkadaşı bunu anlamak istemiyor ya da anlamamakta ısrar ediyordu. Neyse, diyerek yürümeye başladı Çiçek. Annesinin dediği gibi her şey olacağına varırdı. Belki Sırma da bir gün bu Sarp sevdasından vazgeçerdi. İki arkadaş okula vardığında Sırma kimseyle muhatap olmadan sırasına oturdu fakat Çiçek ders başlamadan Feyza'yı bulmakta kararlıydı. Çantasını sınıfa bırakmasının ardından tekrar koridora çıktı. Sınıflardan gelen bağrışlara, aldırış etmedi. Kalorifer peteklerinin yanında telefona bakıp gülenleri de umursamadı. Muhtemelen sosyal medyadan kim kimi nasıl kandırdığını anlatıyordu. Tuvaletten çıkan boya küpüne batmış kızları da görmezden geldi. Evet, kendi de makyaj yapıyordu ancak bazıları harbiden abartıyordu bu işi. Gerçi okulda hiçbir hoca karışmayınca böyle olması normaldi. Zaten tüm uyarılara rağmen inatla okul formasını giymeyenler de vardı. Hocalar göz korkutsa da kimsenin bu kuralı da kayda aldığı söylenemezdi. Kısacası bu okulda herkes kendi halindeydi, hocaların öğrencileri umursadığı yoktu. Bir, iki öğretmen dışında ancak yine de istisnalar kaideyi bozmazdı. Antakya'daki en büyük, en seçkin meslek lisesiydi burası ancak aynı zamanda unutulmuş, kaderlerine terk edilmiş, kendi kendilerine bir yol, bir hayat bulmaya çalışan, acılarını, aile sıkıntılarını gülerek, şaklabanlıklar yaparak bastırmaya çalışan kızların yurduydu. Çok ender gerçek manada bir yerlere gelmek isteyen öğrenciler olsa da geneli hayattan, yaşamaktan umudunu kesmişti. Bir an önce liseden kurtulmak dışında başka bir istekleri yoktu. Çünkü belki o zaman az da olsa özgür olurlardı. Merdivenlerden indiğinde öğretmen odasına varmıştı ki Çiçek, Feyza Hoca'yı tam kapının önünde gördü. Bu kadar çabuk onu bulmayı beklemiyordu, anlaşılan bugün şanslı günündeydi. "Feyza Hocam!" diye bağırdığında genç kadının durmasını sağladı. Hızla onun yanına yaklaştığında dudaklarına sahici bir gülümseme yerleştirdi. Öğrencisi yanına yaklaşırken gülümsedi Feyza. Dünden sonra aklına bir ihtimal gelmişti ki bunu Çiçek'e sormak istiyordu ama o, kendinden önce davranmıştı. Belki de cidden düşündüğü doğruydu. Belki de Çiçek, o Çiçek'ti. Okuma yazma öğrettiği, Sarp'ın küçük kardeşi ve belki de şimdi Çiçek bunu sormak için gelmişti yanına. O da hatırlamıştı belki kendini. "Efendim Çiçek?" Nefesini düzene sokmaya çalışırken hocasının, adını hatırlamasına şaşırdı genç kız. Nihayetinde Feyza sadece bir kere derslerine girmişti ve buna rağmen adını unutmamıştı. Çoğu hoca üç yıldan beri bu okulda okumasına rağmen adını bile bilmezdi oysa. "Adımı unutmamışsınız," diyerek dudaklarını ısırdı Çiçek. Bir hocaya hiç bu söylenir miydi? Gözlerini kapatıp içinden kendine aferin, dedi. Feyza ise onun dediğine belli belirsiz güldü. "Bir öğretmenin öncelikli olarak en büyük görevi öğrencilerini tanımaktır bunun için de isimlerini bilmesi şarttır." Yeniden şaşırdı genç kız, bu okuldaki hocalar hiçbir zaman tanımak istememişti ki öğrencileri. Hepsinin ağzına yapışmıştı bir kızım kelimesi. Kızım aşağı kızım yukarı böyle hitap ederlerdi genelde. Feyza Hoca galiba gerçekten değişik bir öğretmendi. İki günde belli etmişti farklılığını. "Sen ne diyecektin?" "Ben," dedi Çiçek bocalayarak. "Şey... Size bir şey soracaktım da." Feyza sessiz kalıp onun konuşmasına müsaade etti. Asla öğrencilerinin konuşurken çekinmesini istemezdi tam aksi saygı çerçevesi içerisinde düşüncelerini, fikirlerini özgürce ifade etsinler isterdi. Çünkü Türkiye'de en çok düşünen, fikir yürüten, sorgulayan, tartışan insanlara özellikle de kızlara ihtiyaç vardı. Emindi ki, zaten buradaki çoğu kız susturulmuş, sen bu konuya karışma diyerek fikirlerini belirtmeleri yasaklanmıştı ama kendi bu düzeni bozmak için ufacıkta olsa bir adım atmak istiyordu. "Seni dinliyorum Çiçek." "Hocam benim abim sizin eski lise arkadaşınızmış galiba. Adı Sarp. Belki hatırlarsınız onu söylemek istedim size." "Sarp mı?" diyerek gülümsedi Feyza. Evet, yanılmadığına sevinmişti ve Sarp'ın bu kadar yakınında olduğunu bilmek kendini ayrıca mutlu etmişti. Dünden beri ona nasıl ulaşacağını düşünüp duruyordu çünkü. Keşke telefon numarasını almayı akıl edebilseydi o an. Fakat heyecandan olsa gerek, insan öyle anlarda ne yapacağını bilemiyordu. "Sen de o Çiçek'sin o zaman. Sarp'ın kardeşi Çiçek." "Unutmamışsınız," derken gülümsedi Çiçek fakat yine yanlış bir şey söylediğini düşünerek alt dudağını dişledi. "Yani şey, evet ben Sarp'ın kardeşiyim. Hatta sizi de hatırlıyorum. Ben küçükken bize gelip giderseniz bana kitaplar falan getirirdiniz. Şimdi de buraya yeniden gelmeniz, bu okula atanmanız çok güzel. Yani ben çok sevindim sizi yeniden gördüğüme." "Ben de öyle. Hatay'a dönmek, yeniden burada olmak gerçekten harika. Üstelik abinle yeniden karşılaşmak, yani şey eski bir arkadaşı yıllar sonra görmek gerçekten güzel. Seni de öyle aynı zamanda. Büyümüşsün, çok güzel bir genç kız olmuşsun. Çocukken de çok güzeldin zaten. Bıcır bıcır, tatlı bir kızdın." "Teşekkür ederim hocam," dedi Çiçek utanarak. Esmer olmasına rağmen yanakları kızarmıştı bile. Kendine ilk defa biri böyle güzel iltifatlar ediyordu. "Seninle bir ara uzun uzun konuşalım olur mu?" "Olur tabii hocam. Hem de seve seve." "Güzel o zaman ayarlarız bir gün. Hadi şimdi derse, bak zil de çalıyor. Geç kalmak olmaz." "Elbette olmaz," diyerek yeniden gülümsedi genç kız. "O zaman iyi size dersler hocam." "Sana da Çiçek." Genç kız daha başka bir şey demeden sınıfına doğru yol aldığında aklına gelenle durdu. Biliyordu yapacağı şey, ateşle oynamak olurdu fakat hep tehlikeye atılmayı, risk almayı sevmişti Çiçek. Belki de ailesinde kavga eksik olmayınca kendi de kaostan beslenir olmuştu. Yoksa şu an yaptığının başka bir açıklaması olamazdı. "Hocam," diyerek arkasını döndüğünde geri adım atmaya hiç niyeti yoktu. Hem belki kendince Sarp'ı sabah ki olanlardan sonra sevindirmek istiyordu. Feyza olduğu yerde dururken telefonuna gelen mesaja bakıyordu ki, Çiçek'in sesini duyunca yeniden ona çevirdi bakışlarını. "Okuldan sonra bize gidelim mi? Abim sizi görmek istiyordu da. Tabii siz de isterseniz eğer." *** "Geldim geldim!" diyerek derin bir nefes alıp kapıya doğru adımladı. Kapıyı açtığında tahmin ettiği gibi Çiçek'i gördü ancak yanındaki kadını es geçmek olmazdı. Kaşlarını çattığında "Çiçek?" dedi bir açıklama ister gibi. "Merhaba yenge. Bak kimi getirdim. Sarp abimin arkadaşı ve benim yeni öğretmenim Feyza Hoca.". Meryem öylece kalırken ne diyeceğini bilemedi bir an. Çiçek ciddi Feyza'yı eve mi getirmişti şimdi? İçinden eyvahlar olsun derken annesinin sesini de duyması çok gecikmedi. Nermin Hanım, kıldığı namazı selam vererek sonlandırıp ayağa kalktığında kapıya doğru adımladı. "Kim gelmiş kızım?" "Feyza Hoca." Meryem biliyordu ki sabah olanlar sadece bir fragmandı asıl film işte şimdi başlıyordu |
0% |