Yeni Üyelik
45.
Bölüm

42. Bölüm İttifak Oyunları

@petekayla


Sena'nın doğum günü için hazırlanırken heyecanını bastırmaya çalışıyordu Ayşen. İçinden bir sesler bu gece Sarp'la çok özel bir gece geçireceğini söylüyordu. Her ne kadar doğum günü partisine Asuman'la, Feyza gelecek olsa da. Biliyordu çok yersiz ve absürttü olanların gelmesi, hatta Feyza'nın hiç gelmek istemediğini biliyordu ancak Asuman şu son iki günde kendiyle yakınlaşma çabaları içeresindeydi. Henüz onun kafasından neler geçtiğini bilmiyordu ama aptal değildi, elbet öğrenecekti. Sena'nın doğum günü kutlamasını bir şekilde o da duymuş, resmen kendi kendini davet ettirmiş, artı olarak Feyza'yla geleceğini de söylemişti. Bozuntuya vermemişti Ayşen, eğer ortada bir savaş varsa kaçmaz, cesur olup savaşırdı. Hem Sarp kendinin nişanlısıydı, bir yandan bunu Feyza'nın gözüne gözüne sokmak işine gelirdi. Sena'nın doğum günü de bunun için iyi bir fırsattı.

Diğer yandan bu akşam Caner de aralarında olacaktı. Her ne kadar onu sevmese de, Sarp için ona katlanmak zorundaydı Ayşen. Ayrıca Caner için da kafasında planlar kurmuştu. Nişanlısının beynini yıkamayı bırakması için Caner'in, Sena'yla arasını yapmaya çalışacaktı. Hem ne de olsa Sena uzun zamandan beri boştaydı, güzeldi de arkadaşı. Ne yapar, ne eder Caner'i kafalardı. Belki böylece zevzek zevzek ortada dolanmaz, Sarp'la, kendine bir rahat verirdi Caner. Başka türlü onun nişanı bozacağını hissediyordu. Ki, bu isteyeceğini son şey bile olamazdı. Kabul ediyordu genç kadın, Feyza'dan korkmadığı kadar Caner'den korkuyordu. Zira Feyza gururundan susup oturuyordu ancak Caner sinsice Sarp'ı dolduruyordu ve kendi bir şekilde onun hakkından gelmeliydi. Ne yapacağını da biliyordu. Tanımıştı Caner'i, kadınlara karşı zaafı vardı, o zaman kendi de onun zaafına göre oynardı.

Hiçbir şey ama hiçbir şey bu nişanı bozamayacak, Sarp'la evlenmesine mani olamayacaktı. Sarp'a karşı içinde öyle bir aşk var mıydı, tartışılırdı fakat nedensiz büyük bir hırsın olduğu su götürmez bir gerçekti. Aynanın karşısına oturmuş, makyaj yaparken bir an durup parmağındaki yüzüğüyle oynadı Ayşen. Çok beklemişti, üstünden seneler geçmesine rağmen unutmamıştı lise aşkını. Sivilceli ergen bir kızdı o zaman ve belki de bu yüzden Sarp kendini hiç görmemişti ancak kendi... Kendi sadece onu görmek için okula gitmişti ya. Aralarında sınıf farkı olduğundan Sarp'ı sadece teneffüslerde görmekle yetinmiş, basket maçlarının bir tanesini bile kaçırmamıştı. Mezun olmuştu sonra Sarp ve bir daha hiç görememişti onu. Ta ki şimdiye kadar. Şimdi ise nişanlısıydı Sarp. Feyza'yla, onun arasında ne olmuşsa olmuştu. İlgilenmiyordu. Sonuçta şimdi Sarp'ın yüzüğünü parmağında taşıyan kendiydi ve ancak öldüğü gün çıkardı bu yüzük parmağından. Sarp'la nikahları kıyılacak, mutlu bir evlilikleri olacaktı. Kendinindi Sarp. Ne Feyza, ne Caner, ne Asuman, ne Çiçek, ne de başka biri... Kimse ama kimse sevdiği adamdan ayıramazdı kendini. Hiçbirinin gücü buna yetmez, hiçbiri kendinin zekâsıyla başa çıkamazdı. Bu nişanı bozmaya çalışan herkese ağzının payını vermesini bilirdi.

"Ayşen," diyerek aralık kapıyı ittirip odaya girdi Aliye Hanım. Kızına dolu dolu bakışlarla bakarken gülümsedi. Mavi elbisenin içinde ne kadar da güzel olmuştu Ayşen. Bir tanecik kızı vardı şu dünyada, onu da Sarp gibi bir adama emanet ettiği için içi rahattı. Tanımıştı damadını, kızını üzmeyeceğine, bir ömür Ayşen'i baş tacı edeceğine emindi.

"Sarp geldi, içeride seni bekliyor."

Elini kalbine koyup gözlerini kapadı genç kadın, çok değil üç ay sonra bembeyaz gelinlikle otururken de bu sözü duyacaktı annesinden. Sonra Sarp'ın koluna girerek çıkacaktı evden. Kendi evine gidip mutlu bir yuvaya sahip olacaktı. Sevdiği adamla geçireceği bir ömür kendini bekliyordu. Hayallerine için için gülümserken ayağa kalkıp kendi etrafında döndü. Kalın askılı, dizinin biraz aşağısında biten mavi elbisesi, çok yoğun olmayan kıyafetine uygun makyajı, dalga dalga olmuş kumral saçları gerçekten güzel gösteriyordu kendini.

"Nasıl olmuşum, Sarp beğenir mi?"

Kızına yaklaşıp güzel yüzünü avuçlarının arasına aldı Aliye Hanım. Nedendir bilmez gözleri doluyordu Ayşen'i böyle mutlu gördükçe.

"Su gibi güzelsin. Sarp beğenmez olur mu hiç?"

"O zaman yakışıklı nişanlımı daha fazla bekletmeyelim."

Yatağın üzerinde duran çantasını alıp odadan çıkmak için hareketlendi Ayşen ancak annesinin sesini duyunca durdu.

"Ayşen"

"Efendim annecim?"

"Sarp seni üzmüyor demi?"

"Asla. Asla üzmüyor. İçin rahat olsun. Biz çok mutluyuz. Nazara gelmeyelim yeter."

"Gözü olanın gözü çıksın inşallah. Size haset edenler, hasetlerinden çatlasın."

"Amin annem, amin," diyerek annesinin yanaklarını öptü genç kadın. "Senin duaların hep korusun bizi."

"Hadi, geç kalmayın. Vakitlice gidin, vakitlice gelin."

Usulca başını salladı Ayşen, odadan çıkıp salona girdiğinde Sarp'ı tekli koltukta otururken buldu. Babasıyla muhabbet ediyordu. Öyle hoşuna gidiyordu ki bu tabloyu görmek. Sevdiği adama güveniyordu ailesi. Çünkü onlar da biliyordu, Sarp mükemmel biriydi.

"Ben hazırım. Çıkalım mı?"

Ayşen'i görünce iç geçirdi Sarp, muhtemelen Sena için değil, kendi için bu kadar özenmişti. Yalan yok, güzel olmuştu nişanlısı fakat ne yazık ki, kendinin aklını başını almaya yetmiyordu bunlar.

"Olur, çıkalım. İzninizle efendim," diyerek ayaklandı Sarp. Cemil Bey'e başka türlü hitap edemiyordu. Dilinin vardığı yalnızca efendim, lafıydı.

"Tabii çıkın da oğlum artık şu efendimi bir kaldırsak ya. Yanlış anlama baba demek zorunda değilsin ama hiç olmazsa Cemil amca. Damadımsın sen benim. Öyle yabancı gibi efendim falan olmuyor."

Gayet babacan tavırla sözlerini dile getirmişti Cemil Bey, yüzünde tatlı bir tebessüm vardı. Damadını yakın gördüğü için söylüyordu bu sözleri.

"Elbette," demekle yetindi Sarp. Ayşen koluna girince ise derin bir nefes aldı. Ne zaman bu eve gelse boğulacakmış gibi hissediyordu.

"Biz gidelim artık. İyi akşamlar size."

Genç çift evden çıkarken "İyi eğlenceler," diye seslendi Aliye Hanım arkalarından. Ancak bu gecenin eğlenceden pek uzak geçeceğini kimse bilmiyordu.

***

Sena'nın evi, merkezden yirmi kilometrelik uzaklıkta Serinyol ilçesinde bir yerdeydi. Oldukça sessiz sakin bir yer olmasının yanında çoğunlukla tek katlı köy evlerinin bulunduğu bir mahalleydi Serinyol. Sarp'ın attığı konuma göre yol alırken kafasındaki planların elinde patlamamasını umuyordu Caner. Kendi kadar yanında oturan Asu da gergindi. Bu planı birlikte yapmışlar, Sarp'ı ellerinden geldiği kadar Ayşen'le yalnız bırakmamaya arar vermişlerdi. Sarp'la, Feyza ne kadar çok aynı ortamlarda bulunurlarsa o kadar çok karşı koyamazlardı birbirlerine. Bu saatten sonra ne olacaksa olacak, dananın kuyruğu kopacaktı. Asu, Caner defterini kapatmış olsa da kuzeninin mutluluğu için Caner'le hareket etmesi gerektiğini biliyordu. Bu yoldaki tek destekçisi Caner'di çünkü. Bu gece bile Feyza'yı ikna etmek için tüm şansını kullanmıştı genç adam.

Kesinlikle kolay kolay kabul etmemiş Feyza, Sena'nın doğum gününe gitmeyi. Ne işi vardı Ayşe'nin arkadaşının evinde? Asuman niye ısrar etmişti anlamıyordu. O da yetmezmiş gibi Caner gelmesi için başının etini yemişti. Ne yapmaya çalışıyorlardı? Amaçları neydi? Sarp'la, Ayşen'in olduğu bir ortama kendini sokarak canını mı yakmak istiyorlardı? Gitmese de olurdu, gelmiyorum diyerek kapatabilirdi konuyu ancak ne yapsa susmamıştı onlar. En sonunda da pes etmişti kendi. Sonuç olarak Asuman tarafından sürüklene sürüklene arabaya binmişti. Caner'in arabası arızalıydı o yüzden Feyza'nın arabasını almıştı genç adam. Feyza arabayı kullanmak istemediği için de kendi kullanıyordu.

"Sen bu kızı daha önce görmedin yani?"

"Görmedim," diyerek Feyza'yı cevapladı Caner. Kırmızı ışıkta durduklarında vitesi düşürdü. "Ama tanışır kaynaşırız işte."

"Ha tamam şimdi anlaşıldı senin niyetin de, beni niye sürüklüyorsun peşinden?"

"Neymiş Caner'in niyeti Feyzoş?" diyerek başını arkaya çevirdi Asu.

Gözlerini devirdi genç kadın, gerçekten anlamamış mıydı Asuman, Caner'in niyetini? Apaçık kız peşindeydi işte.

"Benim bir niyetim yok Feyza'cım. Azıcık eğleneceğiz o kadar. Sen de biraz gevşe, ne bu gerginlik?"

"İşte niyetin o ya, eğlence!"

"Alınıyorum ama Feyza."

"Kusura bakma Caner ama senin kadar rahat olamıyorum her zaman ve ayrıca hiç eğlence havamda değilim."

"Feyzoş biraz sakin. Bir, iki saat durup geri gideriz eve."

"Ya tanımıyoruz kızı. Ne işimiz var? Ayşen'in arkadaşından bize ne?"

"Sen şuna Ayşen'den rahatsız oluyorum desene."

Ters ters baktı Asu, Caner'e. Ne güzel pot kırıyordu ama.

"Ne alakası var? Ayşen beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Arkadaşı da öyle."

"Neredeyse geldik, asma artık yüzünü. O kadar insana ayıp."

Caner'in sözleri üzerine oflayarak arkasına yaslandı Feyza. Gözlerini kapatıp biraz olsun sakinleşmeye çalıştı ama nafile ne yapsa gerginliğinden kurtulamıyordu. Araba yeniden hareket ettiğinde bir an önce bu akşamın bitmesini diledi.

Doğum günü partisi oldukça hareketli geçerken Ayşen, bir an olsun ayrılmıyordu Sena'nın yanından. Her şeye beraber karar vermişlerdi. Planlarını uygulamak için birlikte hareket edeceklerdi. Sena'nın en iyi arkadaşıydı Ayşen, onun için yapmayacağı şey yoktu. Madem Ayşen'in mutluluğu kendine bağlıydı, kendi de elinden gelen ne varsa yapardı.

Kapı bir kez daha çaldığında Sena'yla birlikte kapıyı açtı Ayşen. Karşısında İlker'le, Sinan'ı görünce gülümsedi. Feyza'yla, Asu da geliyordu o zaman kendi de karşısındaki adamları da çağırırdı ki, bir an tereddüt etmeden bunu yapmıştı. Kim bilir Feyza nişanlısını gördüğüne ne çok sevinecekti. İyi ki, İlker'i mahallede gördüğünde telefon numarasını almıştı.

"Hoş geldiniz beyler."

"Hoş bulduk," diyerek içeri adımladı İlker. Ayşen, işine yarıyordu bir yerde. Sarp'ı, Feyza'dan uzak tutmak için ona ihtiyacı vardı ve genç kadın bu işi çok güzel başarıyordu.

Sinan'la birlikte Sena'nın doğum gününü kutlayarak hediyesini verdikten sonra Ayşen'in yol göstermesiyle salona girdi İlker. Parti henüz yeni başlıyordu. Yanıp sönen ışıklarla, son ses çalan müzikli âdeta bir bar havası verilmişti eve. Çeşit çeşit içecekleri, atıştırmalıkları da es geçmek olmazdı. Ayrıca karaoke sistemi bile kurulmuştu. Doğrusu Ayşen'in arkadaşının bir doğum günü için bu kadar para dökeceğini düşünmezdi İlker. Fakat demek ki, Ayşen'in de eğlenmeyi bilen arkadaşları vardı. Gözleri kenarda duran Sarp'ı bulduğunda gülümsedi genç adam. Bu gece sahiden şenlikli geçecekti.

Açık büfe halinde duran masanın üzerinden iki kadeh alıp bir şeyler doldurdu Sinan. Bir kadehi İlker'e vermesinin ardından kendi içeceğinden bir yudum aldı.

"Bizim kızların geleceğine emin misin?"

"Hem de tıpış tıpış gelecekler."

"Benden sana söylemesi. Ayşen'e fazla güveniyorsun dostum."

"Kimseye güvenmem ben. Herkesi işime yaradığı kadar tutarım yanımda."

"Sen öyle diyorsan."

Kalan içkisini tek yudumda bitirdiğinde Sarp'la göz göze geldi Sinan. Belli belirsiz bir selam verdi karşısındaki adama. Tabii Sarp'ın bozulduğunu beş metre öteden bile anlıyordu.

"İlker'le, Sinan'ın burada ne işi var?" diye sordu Sarp karşısında duran Ayşen'e. Onları görünce sinirlerinin bozulmadığını söyleyemezdi.

"Ben çağırdım. Feyza da geliyor ya, İlker de gelsin dedim. Sonuçta onlar da bizim gibi nişanlılar demi?"

Derin bir nefes aldı Sarp, Ayşen'in yüzünde bakışlarını gezdirirken yüz ifadesini sabit tutmaya çalıştı. Ona kızması saçma olurdu. Çünkü haklıydı, birbirini seven iki nişanlının aynı ortamda bulunması kadar doğal ne olabilirdi?

"Sarp seninle doğru düzgün tanışamadık. Ben Sena, Ayşen'in en yakın arkadaşıyım."

Doğum günü kızı yanlarına gelince bu kez ona çevirdi bakışlarını genç adam. Uzatılan eli kibarca sıktığında gülümseme yerleştirdi dudaklarına.

"Memnun oldum Sena. Ayşen senden çok bahsetti."

"İlk okuldan beri hiç ayrılmadık biz. Sanırım senin de çok yakın bir arkadaşın varmış. Adı neydi ya? Sen bahsetmiştin Ayşen... Şeydi..."

"Caner," dedi Ayşen arkadaşıyla gurur duyuyordu. Ustalıkla oynuyordu rolünü.

"Doğru ya Caner. Çağırdım Caner'i de, biliyorsundur. Kızlar da geliyormuş. Çok sevindim duyunca. Ayşen, İlker'in Feyza'nın nişanlısı olduğunu söyleyince o da gelsin, dedim. Sinan da, İlker'in arkadaşıymış, beraber gelmişler. Olsun... Ne kadar kalabalık o kadar iyi. Hem bir aile sayılırız artık tanışıp kaynaşalım. Demi?"

Sessiz kalıp zoraki bir gülüşle gülümsedi Sarp. Kolasını bir dikişte bitirip kravatını biraz olsun gevşetti. Nefes almasını zorlaştıran kravat mıydı yoksa bu ortam mıydı, tartışılırdı. Sena izin isteyerek diğer misafirlerle ilgilenmeye gittiğinde Ayşen, Sarp'a yaklaşıp gömleğinin ilk iki düğmesini çözdü. Bu işlemi yaparken oldukça cesur gözlerle bakıyordu kehribar gözlere.

"İçerisi havasız, şu düğmelerin biraz açık kalsın.

"Tamam ben hallederim."

Dudaklarını ısırarak ellerini çekti Ayşen ancak Sarp'ın kulağına yaklaşıp arsız bir gülüşle güldü. "Ne o yakışıklı, heyecanlandın mı yoksa?"

Taş gibi kesilirken bir şey diyemedi Sarp. Zaten o an gözleri içeri giren Feyza'yı buldu. Onun da gözleri kendine bakarken yutkunamadı. Ayşen geri çekilip hiçbir şeyden haberi olmadan başını yana eğdi. Parmağını baştan çıkarıcı bir şekilde nişanlısının yanağında gezdirirken gayet cezbediciydi. Ceylan gibi ürkek, kaplan kadar cesurdu. Bir erkeğin dengesini nasıl alt üst edeceğini biliyordu.

"Bir bilsen benim de kalbim nasıl çarpıyor."

Ayşen'in sırtını, Sarp'ın yüzünü görüyordu Feyza ancak abartmıyordu. Ayşen resmen Sarp'ın ağzının içine düşüyordu. Hayır, herkesin yaptığı gibi kınamayacaktı bir kadını. O kadın Ayşen olsa bile, ayıplamayacaktı onu. Sonuçta seviyordu Ayşen, Sarp'ı ve seven her insan gibi yakınlaşıyordu işte sevdiği adamla. Bunda ayıp hiçbir şey yoktu. Nişanlıydı bir kere onlar. Yakınlaşmaları da gayet normaldi. Fakat gözyaşları akmak için daha şimdiden hali hazırda bekliyordu.

"Hoş geldin Feyza," diyerek genç kadının yanına vardı İlker. Onun varlığını algıladığında kaşlarını çattı Feyza.

"Senin burada ne işin var?"

"Ayşen nişanlı olduğumuzu öğrenmiş. O yüzden beni de davet etti."

"Gerçekten," diyerek ikilinin arasına girdi Asu. Gözlerinin Sinan'ı da bulması çok gecikmedi. "Bir siz eksiktiniz."

"Hadi ama prenses hep birlikte eğleneceğiz fena mı?"

Asu yeni bir şey demek üzere hazırlanıyordu ki, yanlarına varan Caner oldu bu kez. Evet, İlker'le, Sinan da burada olduğuna göre parti başlayabilirdi.

"Bakın burada kimler varmış."

Caner'e karşılık otuz iki diş sırıttı Sinan. Bu gece tahmin ettiğinden de eğlenceli geçecekti.

"E kambersiz düğün olmazmış."

"İyi bari kendini biliyorsun."

Yok, illa bu gece bir şey çıkacaktı hissetmişti Asu. Sinan çok kaşınıyordu ve Caner onu çok güzel kaşıyacaktı. Gerginlikle gözlerini kapadığında yanlarına tam o an ev sahibi geldiği için şükretti.

"Kızlar hoş geldiniz, biz de sizi bekliyorduk. Ben Sena, Ayşen'in arkadaşıyım."

"Biliyoruz, az önce kapıda tanıştık zaten."

Asuman'ın sözleri üzerine omuzlarını silkti Sena. Gözleri Caner'i bulduğunda direkt elini doğru uzattı.

"Yine de Caner'le tam tanışamadık biz ama."

Karşısındaki kadına şöyle bir alıcı gözüyle bakarken gülmemek için dudaklarını ısırdı Caner. Namı nasıl da duyulmuştu ama? Evet, kabul ediyordu yine egosu şişmişti. Hem itiraf etmesi gerekirse çıtı pıtı, minyon tipli, güzel bir kadındı Sena. Eh azıcık eğlencenin kime ne zararı olurdu? Genç kadının elini tuttuğunda o eli dudaklarına götürüp öptü.

"Beni görmeden ismimi duymak... etkilendim doğrusu."

"Ayşen senden çok bahsetti. Yani yolda görsem tanırım o denli."

Sena'nın gülüşü, Asu'nun sinirleri bozdu. Daha dakika bir, gol birdi. Ne diye bu kıza yüz veriyordu Caner? Buraya Sarp'la, Feyza için gelmişlerdi. Çapkınlık yapacaksa başka zamana saklasındı.

"Oysa bana senden hiç bahsetmedi."

"İşte sırf bu yüzden darılabilirim Ayşen'e."

"Sakın asma yüzünü, doğum günü kızı sensin."

Sakindi, evet sakindi Asu, kesinlikle Caner'i parçalamak, kafasını kopartıp balıklara yem etmek istemiyordu. Gözlerini kapatıp derin derin nefesler almasının ardından uygun bir koltuğa geçip oturdu. Buraya ne için geldiğini hatırlatarak biraz olsun öfkesinin geçmesini umdu ancak yanına oturup kolunu boynuna atan Sinan'la pek mümkün olmadı bu. Hızlıca genç adamın kolunu indirip öfkeli mavi gözlerini ona dikti.

"Yılışma Sinan."

"Kıskandın mı?"

"Ne?"

"Caner bozuntusunu diyorum. Kıskandın mı gerçekten?"

"Saçmalamayı keser misin?"

"İlker bahsetti. Çat pat duymuş bir şeyler. Caner seni çok üzmüş lisede."

"Sinan bak bu konu seni hiç ilgilendirmez."

Asu'nun saçlarını parmaklarına doladığında burukça gülümsedi Sinan. İşin şakası bir yana sahiden hoşlanıyordu aslında yanında oturan kadından. Kötü bir niyeti yoktu aslında, gönül eğlendirmek falan değildi amacı sadece biraz kafa dağıtmak istiyordu Asu'yla. Tam kendinin kafasındaydı çünkü bu kız.

"Çok akılsızlık etmiş ama. Senin gibi bir kızı insan nasıl üzebilir ki?"

"Allah aşkına kafa ütüleme."

"Kafa ütülemiyorum Asu. Gerçekten seni üzen adam akılsızın tekidir."

Anlık olarak duygusal boşluğa düştüğünü ya da Sinan tarafından manipüle edildiğini fark etse de, karşısındaki adamın sözlerine sessiz kaldı Asu. Kimse kendine daha önce böyle bir şey söylememişti. Ve bir kadın olarak bu cümleyi duymak etkilemişti kendini. Başını çevirip Caner'i göz hapsine aldığında Sena'yla birlikte içip güldüğünü gördü. Kadeh tokuşturmalar, kahkaha atmalar... Daha iki gün önce kendine gelip ilanı aşk etmemiş miydi Caner? Yalancı. Hemen yine başkasına koşmuştu işte. Kim bilir kendinin yokluğunda kimlerle düşüp kalkmıştı. Kim bilir kaç kadının yatağına girmişti? Caner istediği haltı yesindi, umurunda değildi fakat gelip kendine havadan atıp tutmasındı. Canını yakan belki de en çok buydu. Yalan sözler söyleyip sonra başkasına gitmesi.

"Aptal. Belki de kıskandırmaya çalışıyor ama senin kıskanmadığını yalnızca böyle yapınca midenin bulandığını bilmeli."

"Gerçekten bir de seninle uğraşamayacağım Sinan."

Hızla ayağa kalktığında Ayşen'in doğru adımladı Asu. Elbet ilgilenecekti Ayşen ile ama önce kendini toparlaması gerekiyordu. O yüzden ona sadece lavabonun yerini sordu. Sonra da lavaboya doğru adımladı. Sarp ortalarda yoktu. Kim bilir nereye kaybolmuştu?

Sena'nın arkadaşlarından birileri gitar çalıp şarkı söylerken Feyza bir köşedeki sandalyeye oturmuş, saatlerin geçmesini bekliyordu. Niye gelmişti buraya? Ne işi vardı? Asuman'ın aklına neden uymuştu ki? Sıkıntıyla nefes alıp elleriyle kendini havaladı. Biraz daha burada durursa çatlayacaktı. Ayağa kalktı, evden geniş bahçeye çıktı. Ilık havayı içine çekerken ihtiyacı olanın sadece oksijen olmadığını anlıyordu. İhtiyacı olan Sarp'tı, sevdiği adamdı fakat aynı çatı altında olmalarına rağmen dokunamayacağı kadar uzaktı o kendine. Gözlerini kapadığında alt dudağını dişleriyle ezdi. Ağlamak istemiyordu. Her dakika Sarp için gözyaşı dökmekten gerçekten usanmıştı. Hayatına bakmalıydı, hayatına bir şekilde devam etmeliydi. Aklından çıkarmalıydı artık onu

"Feyza"

Sarp'ın sesini duyduğunda gözlerini açtı genç kadın. Kehribar gözlerle karşılaştığında defalarca yutkundu. Kaç zaman olmuştu Sarp'ın ağzından adını duymayalı?

"Efendim?"

"Hava soğuk niye dışarıdasın?"

"İçerisi... İçerisi fazla kalabalık bunaldım biraz."

Başını usul usul salladı genç adam. Hasret kaldığı ela gözlere uzun uzun bakarken "Ya sen?" dedi Feyza. "Sen niye Ayşen'in yanında değilsin?"

"Pastayı hazırlıyorlar Sena'yla. Ben de hava almak istedim biraz."

"Anladım."

"Feyza"

"Ne oldu?"

"Hiç... Öyle..."

Sarp adını söylemek istiyordu anlaşılan, adını söylemek hoşuna gidiyordu ve en güzel o Feyza, diyordu kendine. Gözlerinin dolmasına aldırmadan "Ayşen," dedi genç kadın. Merak ettiği soruyu sormadan duramayacaktı.

"Ayşen'le nikâh tarihi aldınız mı?"

Başını yere eğip geri kaldırdı Sarp. Feyza'nın gözlerinin içine bakarken yutkundu. Herkes o kadar üstüne gelirken kendi de dün gidip almıştı Ayşen'le birlikte nikâh tarihini. Her ne kadar içi acısa da bunun bir gün olacağını biliyordu. Ertelemenin ne anlamı vardı?

"15 Haziran."

Ağlamak, haykırmak, bağırmak istedi Feyza o an. Evleniyordu. Sarp ciddi ciddi evleniyordu. Sevdiği adam üç ay sonra başkasının kocası olacaktı. Buruk bir gülüş dudaklarında yer edindiğinde tek bir cümle döküldü dilinden.

"Mutluluklar dilerim size."

Başka da hiçbir şey söylemeden içeri girmek üzere adımladı genç kadın. Lakin Sarp aniden kolunu yapışıp kendini durdurunca emelini gerçekleştiremedi. Gözleri nemli, dudakları titrekti. O kehribar gözlere bakmak bile haramdı artık kendine.

"Bir şey söyle," dedi Sarp yalvarır gibi. Yapamıyordu, ne kadar çabalarsa çabalasın içindeki aşkı öldüremiyordu bir türlü. Biliyordu bu da bir ihanetti hem Ayşen'e, hem kendine fakat ne yapsın elinden gelen hiçbir şey yoktu.

"Vazgeç de, yapma, de. Evlenme de. Çıkar o yüzüğü parmağından, de... Ama ne olur bir şey söyle Feyza. Bir yabancı gibi mutluluklar dileyip gitme."

"Çok geç."

"Feyza..."

"Çok geç Sarp. Ayşen'i bu saatten sonra yarı yolda bırakamazsın. Bir karar verdin, arkasında dur. Hem... Hem biliyorsun ben de İlker'le..."

"Şşt," diyerek Feyza'nın dudaklarına parmaklarını dayadı genç adam. Nefesleri birbirine karışırken kalplerinin emrine, dudaklarının çekimine kapılmamak için zor tutuyorlardı kendilerini.

"İlker deme. Onu sevmediğini biliyorum ama neden... Neden bize bunu yapıyorsun bilmiyorum."

"Biz, diye bir şey yok Sarp. Hiç olmadı. Ayşen'le, sen varsın sadece. Çok mutlu ol, olur mu?"

Başını öne eğip içeri doğru adımladı genç kadın tam kapı eşiğinde Ayşen'le göz göze geldiğinde ise zoraki yutkundu. Onun yanından geçip Asuman'ı bulma umuduyla koridorda adımladı. Ayşen ise evin önündeki iki basamağı inip Sarp'ın koluna girdi.

"Nereye kayboldun? Pasta keseceğiz sen yoksun ortada."

"Buradayım Ayşen."

"Hadi gel, Sena seni bekliyor."

Biliyordu Ayşen'e haksızlık ediyordu Sarp. Yüreğinde başka biri varken parmağında onun yüzüğünü taşıyordu. Aşkı ve vicdanı koca bir savaşın içinde iken kendi yolunu kaybediyordu fakat Ayşen'in her şeyin farkında olarak kendine yaklaşmaya çalıştığını ne yazık ki bilmiyordu. Bilse belki vicdanı biraz olsun rahat ederdi.

Doğum günü kutlaması coşkuyla devam ederken pasta kesildi, şarkılar söylendi, çiftler sahneye davet edildi. Elbette ki Ayşen, Sarp'la dans etmeden durmadı. Caner de, Sena'yı dansa kaldırınca ortam iyice kızıştı öyle ki Asu sinirinden Sinan'ın dans teklifini kabul etti. Ve İlker âdeta Feyza'yı dansa sürükledi. Onlara bakarken yüreğinin acısını görmezlikten geldi Sarp. Gözleri Caner'i bulduğunda ise iç geçirdi. Yine neyin peşindeydi arkadaşı? İki gün önce gidip Asu'yu öpmüşken şimdi yeni tanıştığı bir kızla niye dans ediyordu? Bir insan biraz olsun akıllanmaz mıydı?

Dans devam ederken çiftler değişip duruyordu ve Asu nasıl olduğunu anlamadan kendini Caner'in kollarında buldu. Nasıl değişmişti aniden partnerler? Suratını assa da, etraf kalabalık olduğu için mecbur devam etti dansa.

"Ben yoruldum oturmak istiyorum."

"Sinan'la dans ederken hiç sesin çıkmıyordu."

"Sena'dan gözlerini alıp etrafa bakabiliyor muydun sen?"

"Beni mi kıskandın?"

"Sadece sinirlerimi bozuyorsun."

"Bu bir bakıma kıskandığın anlamına geliyor."

"Hayır sinir sistemimle oynadığın anlamına geliyor. Buraya Feyza ve Sarp için geldik ama sen her zaman olduğu gibi maşallah aşna fişne peşindesin."

"Ne demişler kişi kendinden bilirmiş işi. Sinan'ın dibinden ayrılmayan sensin."

"Caner"

"Hı?"

"Kaşınıyorsun."

"Ne istiyorsun Asu? Söylesene... Harbiden ne istiyorsun? Beni rahat bırak, dedin. Bıraktım. Bizden olmaz, dedin tamam dedim. Kabullendim işte. Bizden olmaz. Senin peşinde dolanmıyorum artık. Daha ne istiyorsun?"

"Ha ben öyle dedim, diye hemen başkasına koş! Sen busun işte Caner! Olmadı mı, iki günde başkasını bulursun! Hani unutmadım, diyorsun ya! En büyük yalanı söylüyorsun! Kim bilir benden sonra kaç kadın oldu hayatında?"

"Olmadı Asu. İster inan, ister inanma senden sonra kalbimde kimse olmadı. Kimseyi koyamadım senin yerine."

"Yalancı," diyerek hızla Caner'in kollarının arasından çıktı genç kadın. Her seferinde nasıl oluyor da sinir sistemini alt üst etmeyi başarıyordu bu adam?

Birkaç saniye boş boş durmasının ardından ne yapacağına karar vererek gitar çalan gençlerin yanına adımladı. Onları durdurup müziği kestiğinde herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ki, mikrofonu eline alarak misafirlere seslendi Caner.

"Herkesten çok özür diliyorum ancak bu gece söylemek istediğim bir şarkı var. Bu şarkının sahibi ise kendini çok iyi biliyor.

Açıklamasının ardından uygun bir sandalyeye oturup gözlerini Asu'ya dikti genç adam. Ancak söyleyeceği şarkıyla duygularını anlatabilirdi tabii Asu anlarsa. Herkesin gözü üzerinde iken burukça gülümsedi ve kalbinin sesiyle şarkıyı dile getirdi.

"O kadar oldu mu sahi?
Yıllar mı geçti üstünden
Sadece birkaç yalan önceydi
Sanki son görüşmemiz
Sahiden unuttuk mu?
Tutunca başka ellerden
Belki de birkaç beden önceydi
Senle son sevişmemiz."

Caner'in gözlerinin içine bakarken hislerini doğru şekilde yorumlamıyordu Asu. Zaten hayatında aşamadığı en büyük sorun Caner, değil miydi? Canını yakıyordu, kafasını karıştırıyordu, sinirleri bozuyor, dengesini alt üst ediyordu ama kendi tüm bunlara rağmen an geliyor ona yeniliyordu. Böyle olmasından da nefret ediyordu.

"Durup bir an sorsaydık kalbimize ikimizi
O yalan söylemez, saklardı bizi"

Yalan yoktu genç adamın hislerinde. İçindeki duygularını melodinin ritmiyle aktarıyor, unutamadığı o aşkı en sevdiği parça ile dile getiriyordu. Gözlerini arada kapatıp kayboluyordu müziğin ruhunda. Bazen de Asu'ya bakıyor, her şeyi söylediği şarkıyla anlamasını istiyordu Caner. Özellikle de onu nasıl sevdiğini.

"Ben çok sevdim gözbebeğim
Her ne yaşadıysan fark etmez
Sıkılırsan kaç gel yanıma
Benden sana zarar gelmez"

Gözünden düşen iki damla gözyaşına engel olamadı Asu. Yine neden ağladığını bilmiyordu sadece canını çok yakıyordu Caner. Öyle bir yara açmıştı ki gönlünün tam ortasına... Ne yapsa, ne etse orası kanıyordu ve sanki Caner yarasını kanatmaktan zevk alıyordu. Unutmamıştı işte kendi de. Caner'le yaşadığı hiçbir şeyi unutmamıştı. Uzun uzun öpüştükleri o anları, seviştikleri o geceyi, teninde gezen dudakların sıcaklığını, o esmer ellerin dokunuşlarını, Caner'in hem yüreğinde, hem bedeninde bıraktığı o izleri... Hiçbirini unutmamıştı işte. Onu suçluyordu belki ama kendi de ondan farksız değildi. Neden mi? Çünkü kendinde unutmak için başka kollara girmişti. Başka adamların bedenlerinde aramıştı Caner'in sıcaklığını. Yabancı eller gezerken vücudunda, beyninde Caner'i öldürmeye çalışmıştı lakin faydasızdı. Kimse kendine unutturamamıştı lise aşkını. Yetmemişti kimsenin gücü buna. Neden, diye soruyordu. Neden bu kadar zordu canını yakan adamı unutmak? Sorusuna bir cevap bulamadığı gibi ömrü boyunca Caner'i sevdiği kadar kimseyi sevemeyeceğini de biliyordu.

"Ben çok sevdim gözbebeğim
Her ne yaşadıysan fark etmez
Sıkılırsan kaç gel yanıma
Benden sana zarar gelmez"

Şarkıyı bitirdiğinde alkış tufanına aldırmadı Caner, yalnızca sevdiği kadına bakmakla yetindi. Onun tepkisini merak ediyordu çünkü. Asu ise telefonu çaldığı için şükretti. Başka türlü Caner'den çekemeyecekti gözlerini. Yanında duran telefonunu eline aldığında hastaneden aradıklarını gördü. Ayağa kalkıp sesiz bir yer umuduyla evde dolandı. Mutfağa geçtiğinde telefonu açıp kulağına dayadı. "Hemen geliyorum," diyerekte telefonu kapadı. Zincirleme trafik kazası olmuştu, yirmi yaralı acile gelmişti ve nöbetçi hemşireler yetersiz kalıyordu. Kendi de gitmek zorundaydı.

Feyza'yı bulunca durumu anlatıp evden çıktı Asu. Kimseyi görecek hali yoktu. Her ne kadar Feyza ben seni bırakayım, oradan da eve geçerim, dese de Asu, beklemeden gitti. Tek başına kalan Feyza ise iç geçirdi. Daha niye burada duruyordu ki? Eve gidip sınav sorularını hazırlasa iyi olurdu. Fakat yanına gelip beline elini dolayan İlker'le bunu yapamadı. Hızlıca onun kolunu indirip aralarına mesafe girmesi sağladı.

"Ayıp oluyor ama Feyza. Biz nişanlıyız."

"Yakında bunu diyemeyeceksin, biliyor musun?"

Kaşlarını çatarak başını genç kadına çevirdi İlker. Ne demekti şimdi bu?

"O niye?"

"Üç ay sonra Sarp evleniyor ve nikâh kıyıldığı an bu yüzük, bu parmaktan çıkacak."

"Feyza..."

"Böylece babamın da, senin de bana karşı kullanabileceğiniz bir koz olmayacak. Hayatımı özgürce yaşayabileceğim. Sarp'a da zarar veremeyeceksiniz çünkü evlenmiş bir adamın... Özellikle Sarp gibi mert bir adamın evlendikten sonra benimle ne işi olur?"

Korkusuzca genç adamın gözlerine bakarken içi acısa da zaferle gülümsüyordu Feyza. İlker asla kazanamayacaktı. Asla kendi onunla evlenmeyecek, o ise sinirinden kudurdukça kuduracaktı. Sarp'a da bir şey yapamayacaktı, çünkü Sarp başkasıyla evli olacaktı. Belki oynadığı kumarda kendi de kazanamayacaktı lakin kötü eli iyi oynamakta bir zaferdi öyle değil mi?

"Ya ben Sarp'tan önce davranıp seninle evlenirsem?"

"Bunun asla olmayacağını ikimiz de biliyoruz."

"Babanı karşına alamayacağını ikimiz de biliyoruz."

"Nefretimi kazanmak için bu kadar çok uğraşma İlker. Zaten senden olabildiğince nefret ediyorum."

"Eee ne demişler, en büyük aşklar nefretle başlar."

Eğer kendini tutmasaydı çoktan İlker'in sırıtan suratına yumruğu geçirmişti Feyza. Ateş saçan gözlerini karşısındaki adamın gözlerinin içine dikmeyi bırakıp sinirle nefes alıp verdi.

"Ben gidiyorum daha fazla senin saçmalıklarına katlanamayacağım."

"Dur," diyerek genç kadını kolundan yakaladı İlker. Bu gece Feyza'yı bırakmayı hiç düşünmüyordu. "Gecenin tadını çıkarmayı düşünmüyor musun? Bak herkes ne güzel eğleniyor. Bir sen suratını asıyorsun."

"Eğlence havamda değilim de, ondan."

İlker'in elini yeniden indirdiğinde anlık olarak gözleri arka bahçeye çıkan Sarp'la, Ayşen'i buldu. Meraklı biri değildi normalde Feyza ama Sarp konusunda merakına engel olamıyordu. Kim bilir arka bahçede yalnız kalıp ne konuşuyordu Sarp'la, Ayşen? Nişanlısının bakışlarını takip ettiğinde gülümsedi İlker. Anlaşılan Feyza Hanım'ın aklı yine başka yerlere kaymıştı.

"Merak mı ettin onları? Aslında ne yaptıklarını tahmin etmek o kadar da zor değil. Genç bir çift olarak aşklarını yaşıyorlardır."

Gözlerinin dolmasına aldırmadan "Beni ilgilendirmiyor," dedi Feyza dik bir duruşla sonra da daha fazla İlker'le muhatap olmadan mutfağa doğru yol aldı. Mutfak kapısından arka bahçeye çıkmak niyetindeydi. Kahretsin ki, engel olamıyordu kendine. Sarp'ın, Ayşen'le ne yaptığını bilmek istiyordu.

İçerisi fazla kalabalık olduğu için Sarp'la, istediği kadar yakınlaşamamıştı Ayşen. O yüzden nişanlısını bahçeye çıkmak için ikna etmeyi başarmıştı. Ilık havayı içine çekerken aniden genç adama doğru dönüp onun ellerini tuttu.

"Biliyor musun ben çok mutluyum Sarp. Senin sayende mutluyum."

Ben de diyemiyordu Sarp, Ayşen gibi sevgiyle parlamıyordu gözlerinin içi. Yalnızca gülümsemekle yetiniyordu. Ayşen kendine biraz daha yaklaşınca gözlerini kapadı. "Ya sen?" diye sordu sıcacık bir sesle genç kadın.

"Sen mutlu musun Sarp?"

"Neden mutsuz olayım ki?"

"Bilmem," diyerek dudaklarını büzüp ellerini çekti Ayşen. "Belki pişmansındır benimle nişanlandığına. Belki... Belki hâlâ..."

"Ayşen," dediğinde nişanlısının lafını kesti genç adam. Ayşen'in yüzünü avuçlarının arasına aldığında artık bazı temaslara alışmasının vakti geldiğini biliyordu. Şunun şurasında üç ay sonra karı koca olacaklardı.

"Bak, ben senin yanındayım. Buradayım. Pişman da değilim. Sen içini ferah tut olur mu?"

Aniden Sarp'ın boynuna atıldı Ayşen. Sımsıkı sarıldı sevdiği adama. Başını boynuna gömdüğünde sıcak nefesi nişanlısının kulağını gıdıklıyordu.

"Ben seni çok seviyorum Sarp. Öyle çok seviyorum ki... Kimse benden daha fazla sevemez seni. Ve seni kaybetmekten çok korkuyorum. Çok."

"Olmayacak öyle bir şey. Bak nikâh tarihini bile aldık. Evleniyoruz yakında."

"Doğru," diyerek başını çekti Ayşen. İçten bir şekilde gülümserken elleri, Sarp'ın yanaklarında geziyordu. "Yakında evleniyoruz ve bunun için ne kadar heyecanlıyım bir bilsen." Gözleri, genç adamın dudaklarını bulduğunda bir an tereddüt eti. Cesur bir kadın olsa da, daha önce kimseyi öpmemişti ve şimdi bunu yapacağı için gerçekten utanıyordu ama öpmek istiyordu nişanlısını. O biçimli dudaklara dokunmayı arzuluyordu. Sarp'ın elleri sırtında gezerken ya şimdi, ya hiç diyerek dudaklarıyla kapandı sevdiği adamın dudaklarına. Ellerini ensesine yerleştirip kumral saçlarını karıştırdığında Sarp'tan ufacık bir şey bekledi. Sadece ufak bir öpücük... Çok geçmeden dudaklarına uyum sağlayan dudaklarla ise gülümsedi. Sarp'ta kendini öpüyordu işte.

Yapmamalıydı Sarp, öpmemeliydi Ayşen'i. İçindeki aşkı öldürmek için kullanmamalıydı nişanlısını. Yıllardır Feyza, diye bağıran yüreğine ihanet etmemeliydi. Yıllardır hiçbir kadına göz ucuyla bile bakmazken şimdi koşmamalıydı Ayşen'in kollarına ama olmuyordu. Sadakati, aşkı, vicdanı... Hepsi bir savaşın içindeyken kendi kaybediyordu yolunu ve sonunu düşünmeden atıyordu kendini uçurumdan aşağıya. Yarasına tuz basıyor, bile bile lades diyordu belki. Kimseye değil, kendi kalbine kurşun sıkıyordu. Bir alaboranın içinden oradan oraya savrulurken ilk defa izin veriyordu başka bir kadının kendini çekip çıkarmasına. Dudakları Ayşen'in dudaklarına uyum sağlarken vicdanı öyle çok sızlıyordu ki... Saniyeler sonra dudakları ayrıldığında Ayşen hızlıca uzaklaştı kendinden. Utanmış gibi arkasını dönüp yüzünü elleriyle kapadı.

"Sarp ben... Ben çok özür dilerim."

Genç kadının omuzlarına ellerini dayadı Sarp. Onu kendine çevirdiğinde gülümsedi. "Özür dileyecek bir şey yok. Nişanlıyız biz."

"Yine de... Yine de utanıyorum işte. Bu benim için ilkti."

"Buraya gel," diyerek Ayşen'i bir kez daha kollarının arasına aldı genç adam. Ayşen'in sırtında ellerini gezdirirken iç geçirdi. Onun gururunu kırmamak için uğraşırken canını yakmıyordu demi? Anlık olarak başını yana çevirdiğinde ise Feyza'yla karşılaştı. Kendine öyle kırgın bakıyordu ki Feyza... Gözleri nemli, dudakları titrekti. Gördüklerinin canını çok yaktığı barizdi. O zaman niye her şeyi değiştirmiyordu? Niye her defasında kapıyı yüzüne kapatıyordu? Niye canını bu kadar çok yakıyordu? Niye kendini çıkmazlara sürüklüyordu? Ne istiyordu? Ne yapmaya çalışıyordu? Anlamıyordu ve anlamaya çalışmak çok yoruyordu kendini.

Daha önce hiç bu kadar canının yandığını hatırlamıyordu Feyza. Biri yüreğinden parça koparmış, kalbine tırnaklarını batırmıştı sanki. Hayır, abartmıyordu, hisleri tam da böyleydi. Sarp gözlerinin önünde Ayşen'i öperken duygularını başka nasıl tarif edebilirdi? Dokunmak için can attığı dudaklara bir başkası dokunmuş, doya doya öpmüştü o dudakları. Oysa... Oysa yıllar önce ilk kendi öpmüştü ya Sarp'ı. Mezuniyet gecesi gözlerinde canlanırken hıçkırmamak için kendini zor tutup elini ağzına kapatarak hızla uzaklaştı bulunduğu yerden. Bahçeden dolanıp arabasına ulaştığında nereye gideceğini bilmeden gaza bastı. Gözyaşları sicim sicim yanaklarından akarken ağlayabildiği kadar ağladı.

Sarp'la seviştikleri gece bir kez daha hatırında canlanırken buğulu gözleriyle zoraki görüyordu yolu genç kadın. İlk kendini öpmüş, kendine dokunmuştu Sarp. Doya doya sevmişti kendini o gece. Teninde, bedeninde hiç unutamayacağı izler bırakmıştı sıcacık dudaklarıyla. Aşk kokan elleriyle vücudunu sarıp sarmalamış, âdeta göklere çıkarmıştı kendini. Belki bunun bedelini ağır ödemişti ama asla pişman olmamış, bir kez daha aynı şeyi yaşamak için can atmıştı yıllarca. Fakat şimdi... Şimdi başka biri vardı sevdiği adamın kollarında. Başka birine dokunuyordu Sarp. Canı yanıyordu işte, hiç bilmediği bir acı kalbini kanatıyordu.

Ayşen'i de, kendini sevdiği kadar seviyor muydu yoksa Sarp? Kendine duyduğu büyük aşkı, Ayşen'e de duyuyor muydu? Silmiş miydi kalbinden kendini, vazgeçmiş miydi kendinden? O kadar büyük sözlerin ardından o da mı başkasına gitmişti? Direksiyonu sıkı sıkı tutarken mantıklı düşünemediğini, herkesin hayran olduğu aklını kaybettiğini biliyordu Feyza. Çünkü yüreğindeki aşk, ilk defa galip geliyordu mantığına. Sarp'tan on yıl ayrı kalmasına rağmen ilk defa onun yokluğunu bu kadar derinden hissediyordu. İlk defa başkasıyla görmüştü sevdiği adamı çünkü. İlk defa onun kollarında başka bir kadını görmüştü ve gördükleri tüm dengesini, mantığını kaybetmesi için yeterliydi. Canı çok yanıyordu. Sarp'ı başka bir kadınla görmek çok acıtıyordu. Sarp kendinin sevgilisiydi, aşkıydı. Liseden beri değişmemişti bu, değişmemeliydi. Sarp ebediyen kendine ait kalmalıydı. Başka biri onu almamalıydı avuçlarının arasında. O güzel gülüşlü çocuk, kalbinde büyümeliydi daima.

Gözyaşları yanaklarını ıslatmaya devam ederken eli radyonun düğmesini buldu. Kafasının dağıtmak radyonun düğmesine bastığında çalan şarkının sözleri daha çok acıttı yüreğini. Buna rağmen can kulağıyla dinledi Feyza, şarkıyı. Çünkü Sarp'la, kendini anlatıyordu sözler.

"Demek bugün yeni bir hikayeye başlıyorsun
Dilerim bunun sonun bizimkinden farklı olsun
İşi de biraz zor benden sonra aslında
Şarkınız falan olacak, yeni bir diziye başlanacak
Tatiller planlanacak, fotoğraflar konulacak
Neyse, seni çok seviyormuş, ne tatlı
Ona da her şeyim demişsin, bana ne kaldı?"

Hıçkırdı genç kadın, gözlerinde tekrar tekrar canlandı az önceki o an. Belki de Sarp, cidden âşık olmuştu Ayşen'e. Yoksa onu öper miydi? Tanıyordu Sarp'ı, sevmediğine bir kadına asla dokunmazdı ama şimdi... Şimdi... Kabul etmesi gerekiyordu sevdiği adam artık bir başkasını seviyordu.

"Sen ona âşıksın
Sen ona âşıksın, tek bir söz söyleme, boş ver
Sen ona âşıksın, öyle güzel gülme yeter
Sen ona âşıksın, sen ona âşıksın
Sen ona âşıksın, böyle bitecekmiş meğer"

Sarp'ın gülüşünü anımsıyordu Feyza, içinde çiçekler açtıran, dünyaya baharları getiren o güzel gülüşü. Kehribar gözlerin mutlulukla parladığı zamanları... Ne şanslıydı Ayşen bir ömür Sarp'ın gözlerine doya doya bakabilecek, gülüşünü izleyebilecekti.

"Çok şey var öğreneceği senin hakkında
Kahveyi sütlü şekersiz seversin mesela
Sebze yemezsin, içince çok konuşursun
Umarım onu annene sevdirmeyi becerirsin
Çünkü kendisi benden haz etmezdi, bilirsin"

Belki en başından beri imkânsızı istemişti genç kadın, asla olmayacağı bile bile ümit büyümüştü içinde. Her şey çok barizdi çünkü. Sarp'ın ailesi bile istememişti kendini. Başka bir kadını layık görmüşlerdi ona. Haksız değillerdi ki, kendi bela getirip durmuştu Sarp'ın başına. Fakat yine de... Yine de. Çok sevmişti Sarp'ı. O kadar çok sevmişti ki, o mutlu olsun diye, mutsuzluğu seçmişti.

"Neyse biz de taktık o yüzükleri
Ona da verme tutamayacağın sözleri"

Sahile varmıştı Feyza, denizin deli dalgaları hırçınca dans ederken gecenin bir yarısı Çevlik'e vardığını anlıyordu. Nasıl gelmişti buraya, bilmiyordu. Kafası darma duman iken yol kendini adeta buraya getirmişti. Derin bir nefes alıp gözlerini kapadığında çalan şarkı hâlâ kulaklarına ulaşıyordu.

"Ne pişman, ne düşman
Ne kahraman olmaya değer
Savaşmam, yarışmam
Kalbim on'la çarpıyorsa eğer"

Radyoyu kapatıp arabadan indiğinde denize doğru yürüdü Feyza. Hava soğuktu, üzerinde ceketi bile yoktu. Üşüyordu fakat kalbinin acısından hissetmiyordu soğukluğu. Kollarını birbirine doladığında uzun uzun, hırçın dalgalarda gözlerini gezdirdi. Gözyaşları durmuş fakat içinin acısı geçmemişti. Nasıl dayanacaktı? Sarp'ın evlenmesine nasıl dayanacaktı? Sevdiği adamın başka bir kadınla nikâh kıymasına gönlü nasıl razı olacaktı? Nasıl baş edecekti bu acıyla? Yapamıyordu. Ne kadar güçlü olmaya çalışırsa çalışsın aşkın karşısında aciz kalıyordu kendi de. On yıldır Sarp'ın hasretine dayanırken şimdi onun başka bir kadınla evlenecek olması kendini çıldırtıyordu. Bir umudu vardı çünkü o zamanlarda. Bir gün Sarp'a kavuşacağı ümidine tutunarak geçirmişti yıllarını. Fakat şimdi... Şimdi tüm umutlar solmuş, Sarp nişanlanmıştı. Üç ay sonra Ayşen'in kocası olacaktı Sarp. Gözyaşlarını geri göndermeye çalışarak gözlerini kapadı fakat nafile akıyordu işte aşk için gözyaşları.

"Feyza!"

İlker'in sesini duyduğunda hayır, dedi içinden genç kadın. Şimdi olmazdı. Şimdi uğraşamazdı İlker'le.

"Sen aklını mı kaçırdın? Gecenin bir yarısı buraya gelmek ne?"

"Evet kaçırdım!" diye bağırdı Feyza. Gözlerini açtığında tam karşısında duran İlker'le karşılaştı. "Senin sayende, babamla, annemin sayesinde aklımı kaçırdım!"

"Feyza..."

"İstediğiniz oldu işte! Sarp başkasıyla evleniyor! Vazgeçti! Anlıyor musun Sarp benden vazgeçti! Mutlu musun şimdi? Söyle bana İlker mutlu musun şimdi?"

Çığlık çığlığa bağırırken gözlerini kocaman açmış, ellerini sağa sola savurup duruyordu genç kadın. Sesi boş sahili inletirken, dalgaların sesine karışıyordu. Öfkeliydi, kırgındı, pişmandı... Adını bilmediği onlarca duygu paramparça ediyordu kalbini.

"Bak ne gördüğünü biliyorum ama önce bir sakin ol..."

"Sakin olayım öyle mi?! Sarp başkasıyla... Başkasıyla evlenirken ben sakin olayım öyle mi?!"

"Feyza..."

"Bana bunu neden yapıyorsun?! Neden?! Neden canımı bu kadar çok yakıyorsun?!"

Karşısındaki kadın paramparça bir haldeyken içinin acıdığını hissetti İlker. Yaklaşıp Feyza'ya sarılmaya çalıştığında genç kadın itti kendini ama güçsüzdü, işe yaramıyordu savurduğu yumruklar.

"Bırak İlker! Ne olur beni bırak beni! Bak ben hayatımda ilk defa bir erkeğe yalvarıyorum, ne olur bırak beni! Seni sevmiyorum, sevmeyeceğim! Ne olur canımı daha fazla yakma!"

Başını iki yana sallayıp Feyza'yı kollarının arasına almayı başardı İlker. Güçsüzce teslim olurken tükendiğini hissediyordu Feyza. Alnını, İlker'in göğsüne dayadı, ona vurmak için yumruk yaptığı elleri ise boşta kaldı. Gözyaşları İlker'in gömleğini ıslatırken hıçkırıklarına engel olamıyordu. Saçlarında dolaşan elleri indirmek için bile gücü kalmamıştı.

"Bırakamam. Bırakamam seni Feyza. Ne olursa olsun vazgeçemem senden. Bak Sarp vazgeçti ama ben yapamam." Bir an durduğunda başını çekip Feyza'nın yüzünü avuçlarının arasına aldı İlker. Yanaklarını usul usul okşarken gözlerine içtenlikle dolu bakışlarla baktı. "Kimse seni benden daha çok sevemez. Anlıyor musun? Kimse ama kimse alamaz seni benden."

Hırsla İlker'i itip onun göğsünü yumrukladı Feyza. Öfke patlaması yaşarken hissettiği duygulara engel olamıyordu.

"Senden nefret ediyorum! Duydun mu beni? Senden nefret ediyorum!"

Başka hiçbir şey demeden sinirle uzaklaşıp arabasına vardığında dağılmış saçlarını düzelterek kendini toparlamaya çalıştı genç kadın. Biraz sakinleşmesinin ardından arabayı çalıştırıp evine doğru yol aldı. Biraz uzaklaşmıştı ki telefonu çaldı. Uygun bir yerde durup telefona baktığında Türkan'ın kızı Başak'ın aradığını gördü. Bu kız, bu saatte niye kendini arıyordu? Telefonu açıp kulağına dayadığında kaşlarını çattı.

"Efendim Başak?"

"Hocam özür dilerim sizi rahatsız ediyorum ama... Ama sizden başka kimi arayacağımı bilemedim."

"Yok rahatsız etmiyorsun. Kötü bir şey mi oldu?"

"Aslında evet hocam. Leyla abla... Emre'nin annesi..."

"Korkutma beni Başak. Leyla ablaya bir şey mi oldu?"

"Ko- kocası," diyebildi Başak ağlamamak için kendini zor tutarken. Emre'ye bir şey olacak diye ödü patlıyordu. "Leyla ablanın kocası, hapisten çıkmış. Buraya geldi, mahalleye. Leyla ablayla öyle kavga ettiler ki, bütün herkes oraya toplandı."

"Leyla ablayla, Emre iyi mi?"

"İkisi de iyi hocam ama... ama herkes Leyle ablanın evinin önünde. Annemler de orada. Onları buradan göndermek istiyorlar. Evlerinin önünde bağırıp çağırıyor herkes. Leyla ablayı huzur kaçırmakla suçluyorlar. Hocam ben çok korkuyorum. Ne olur Emre'ye de, Leyla ablaya da bir şey olmasın."

"Sen evde yalnız mısın?"

"Yalnızım."

"Kapıyı, pencereyi kilitle sakın evden çıkma. Hemen geliyorum ben."

"Hocam..."

"Ne diyorsam onu yap Başak. Ben gelene kadar ne olursa olsun evden çıkma. Tamam mı?"

"Peki hocam. Lütfen çabuk gelin, olur mu?"

"Merak etme birazdan oradayım."

Telefonlar kapandığında sinirle nefes alıp verdi genç kadın. Kim, ne istiyordu gencecik bir kadınla, on beş yaşındaki bir çocuktan? Kadının kocası o kadar halt yemiş olmasına rağmen hapisten çıkıp karısının kapısına dayanıp tehditler ediyorsa suç Leyla'nın mıydı, Emre'nin mi? Adamı taşlayacakları yerde kadınla, oğlanın üstüne yürüyordu insanlar. Nasıl bir toplumun zihniyetiyle yaşadığını bazen gerçekten anlamıyordu Feyza ama artık bir şeyler değişmeliydi. Bir şeyler değişmek zorundaydı, bunun için de ne yapacağını çok iyi biliyordu. Gaza bastığında hızla mahalleye doğru yol aldı. Yeterince susmuştu fakat şimdi herkese kim olduğunu göstermesinin vakti gelmişti.

Feyza Ataman belki de bu akşam hissettiği öfkeyi, canice öldürülen kadınlar ve çocuklar için kusacaktı. Hem de öyle bir kusacaktı ki, yarın tüm Türkiye'de, yirmi sekiz yaşındaki genç bir öğretmenin bağırışları duyulacaktı.

Loading...
0%