@petekayla
|
Üniversiteden yeni mezun olmuş, yirmi üç yaşında olmasına rağmen ailesinin baskısı altında yaşayan, onlara karşı gelmeyi bilmeyen genç bir kadındı Ceylan. Kendi bildi bileli küçük mahallesinde yaşamış, dünyanın yalnızca oradan ibaret olduğunu sanmıştı, ta ki üniversitede büyük aşkı Harun ile tanışana kadar. Gerçek anlamda Harun'la tanıştıktan sonra hayatı değişmiş, yaşama bambaşka pencerelerden bakmayı öğrenmişti Ceylan. Harun'un ufku o kadar genişti ki, genç adamın düşüncülerine, bilgilerine, kültürüne hayran kalmış, ona kör kütük âşık olmuştu ama ne yazık ki ailesi bu aşka asla izin vermemiş, Harun'la görüşmesini yasaklamıştı. Bu yasağın nedeni ise Harun'un alevi olmasıydı. Yüz yıldan fazla bir süredir her türü kültürden, dinden insan bir arada yaşasa da Hatay'da farklı mezhepler arasında gerçekleşene evlilikler ne yazık ki bir türlü hoş karşılanmıyor, bu mezheplerin başını ise alevilerle sunniler çekiyordu. İki taraf arasındaki bir evlilik toplumca ahlaki suç sayılıyor, evlenen çiftler din değiştirmiş olmakla itham ediliyordu. Gönül ferman dinlemiyordu ancak her şeye inat evlenen ve çok mutlu olan insanlar da vardı. Bu saçmalığın karşısında boyun eğecek değillerdi, sevdikleri ile evlenmek en büyük haklarıydı. Ceylan'ın da hakkı olduğu gibi. Belki Harun'a ben yapamıyorum, ayrılalım dememiş ve sonrasında yine sevgilisine başka bir adamla isteyerek nişanlandığını söylememiş olsa Harun gözünü kırpmadan gelir, kendini kaçırırdı ama kendi korkaklık etmişti. Ailesine karşı gelememiş, kaderine razı olmuştu. Eğer Harun'la evlense yalnızca ailesi değil, tüm akrabaları, tanıdıkları bir fahişeye bakar gibi bakacaktı kendine çünkü sunni olmasına rağmen alevi ile evlenmiş olacaktı. Kesinlikle kabul edilebilir bir davranış değildi bu. Yapamamıştı ama, Ferhat'la oturamamıştı o nikâh masasına. Onun karısı olmaya gönlü razı olmamıştı bir türlü, o yüzden yardım istemişti Feyza ve Sarp'tan. Niyeti asla onların başını yakmak değildi, zaten başlarına bir iş gelse vicdan azabıyla yaşayamazdı fakat onlar inat etmiş kendini düğünden kaçırmıştı hem de Caner ve Asu'yla birlikte. Pişmanlık duymuyordu Ceylan ama korkuyordu. Neticede Ferhat tehlikeli bir adamdı. Ailesi de oldukça belalıydı. Keşke... Keşke kimseyi bu işe bulaştırmadan kaçmanın bir yolunu bulabilseydi lakin iş işten geçmişti artık. Şimdi Caner'in getirdiği yerde gelinliği ile şöminenin karşısında öylece oturup yanan ateşe bakıyor, hikâyesini yanındaki kişilerle paylaşıyordu. "Belki siz de yanlış yaptığımı düşünüyorsunuz ama ben Harun'u çok seviyorum. Ondan başkasıyla evlenemezdim. Evet, alevi biri fakat o kadar iyi bir adam ki... Ben ondaki merhameti kimse de görmedim, kimsede bulamadım onun sıcaklığını. Bakışı içimi nasıl ısıtıyor bir bilseniz..." Neden aileler hep bir şeylere karşıydı ya da insanlar neden toplumun tabularına göre yaşamak zorundaydı? Ahlak elbette önemli bir kavramdı, toplum ahlaklı insanlar yetiştirmek zorundaydı fakat o ahlaki yargılar farklı yönlere çekilmemeliydi. Eğer ahlaksız davranışlar sınıfının içinde birileri olması gerekiyorsa; o kişiler birbirini seven insanlar değil, katiller, tecavüzcüler, hırsızlar, uyuşturucu tacirleri olmalıydı. Toplum en çok bunları dışlamalı, en katı cezalar bu insanlara verilmeliydi. Mezhepleri yahut dinleri farklı olup evlenen insanlar dinsiz veya ahlaksız diye yargılanmamalı, dışlanmamalıydı En azından Feyza böyle düşünüyor ve düşüncelerinde haklı olduğunu biliyordu. Hoş kendinin ailesi bile statü gibi açılardan insanlara etiket yapıştırıyordu ya. Altın kalpli olan adama, Sarp'a bile sadece küçük bir mahallede yaşadığı için zibidi diyorlardı ya. Ceylan hikâyesini anlatırken bir kez daha her şekilde insanının yargıladığını anlıyordu genç kadın. Sanki bu dünyaya insanlar yalnızca birbirlerini yargılamak için gelmişlerdi. "Sen yanlış bir şey yapmadın Ceylan. Kimse sevmediği biriyle evlenmek zorunda değil. Eğer sevdiğin biri varsa elbette onunla hayatını birleştirmek en büyük hakkın," diyerek koltuktan kalkıp Ceylan'ın yanına oturdu Asu. Genç kadının elini tuttuğunda dostane bakışlar yerleştirdi gözlerine. Kendilerini neler bekliyordu ya da başlarına nasıl belalar açılacaktı bilmiyordu fakat Ceylan'a yardım ettiği için pişman değildi, olmayacaktı da. Asıl ona yardım eli uzatmamış olsa o zaman pişman olurdu. Çaresiz bir kadını öylece bırakacak değildi sonuçta. Başını çaprazında oturan kuzenine çevirdiğinde uzun uzun gözlerini onda gezdirdi. Çok derinlere dalmış gibiydi Feyza. "Öyle değil mi Feyzoş?" "Öyle," demekle yetindi Feyza. Duymamıştı açıkçası Asu'nun ne dediğinde beyninde büyük bir savaş veriyordu çünkü. Gözleri ara sıra karşısında oturan Sarp'a kayıyor ve Oya kadar, Ceylan kadar cesur olmayı istiyordu. Her şeyi boş verip sevdiği adama kavuşmanın hayalini imkânsız da olsa kuruyordu. Acaba bir gün... Bir gün sahiden cesaret edip söyleyebilir miydi Sarp'a onu sevdiğini? Bir kez olsun bu iki kelime dökülmemişti çünkü dilinden. Bir kez olsun seni seviyorum diyememişti sevdiği adama oysa bunu her şeyden daha çok istiyordu ama yapamıyordu işte. Korkularını aşamıyordu bir türlü. Keşke Oya kadar cesaretli olabilseydi sıkı sıkı tutabilseydi kalbindeki adamın elini. "Eğer yanlış bir şey yaptığını düşünseydik sana en baştan yardım etmezdik Ceylan ama sen yanlış bir şey yapmıyorsun. Emin ol." Her ne kadar böyle demiş olsa da içi rahat değildi Sarp'ın. İkinci kez düğünden kız kaçırıyorlardı fakat durum bu kez daha farklıydı. Ferhat belalı bir ailenin oğluydu, sağı solu belli olmazdı. Kendi canı için bir korkusu yoktu ancak sevdiği insanlar zarar görür, diye endişe ediyordu. Yine de Harun buraya gelmeden bırakmayacaklardı Ceylan'ı hiçbir yere. "Hem bak Harun da yolda geliyor. Sabaha kalmaz burada olur. Sonra ne yapacağınıza siz karar verirsiniz." "Anlamıyorsunuz Caner. Harun gelene kadar ya burada olduğumuzu öğrenirlerse? Sizin başınıza bir iş gelirse ben bu vicdan azabını nasıl taşırım? Bu işe sizi hiç karıştırmamalıydım." "Kaç defa anlattık be kızım. İlk defa kız kaçırmıyoruz düğünden merak etme hiçbir şey olmayacak hiçbirimize. Ayrıca onlar burada olduğumuzu nereden öğrenecek? Ha diyelim ki öğrendiler o zamana kadar biz çoktan tüymüş oluruz." Rahat bir tavırla konuşurken belli belirsiz gülümsüyordu Caner. Herkes çok gergindi en azından kendi bu gerginliği biraz dağıtmak istiyordu. "Oya ve Altay'ı kaçırdığınız gece de onları buraya mı getirdiniz?" diye sordu Feyza. Nedendir bilinmez içinde bir huzursuzluk vardı ya da daha doğrusu aniden suçluluk duygusu kendini ele geçirmişti. Oya'yı yalnız bıraktığı için, arkadaşının en zor zamanlarında yanında olamadığı için ister istemez kendini suçluyordu. Keşke her şey çok daha farklı olabilseydi. "Evet," dedi Caner buruk gülümseme ile. Gözleri uzaklara daldığında iç geçirdi. Ne ara bu olayın üstünden seneler geçmişti? Dün gibi hatırında canlanıyordu her şey. "Tam senin oturduğun yerde Altay'a sarılmış, başını onun göğsüne dayamış korkuyla karşımda oturuyordu Oya. Bir yanı mutlu, bir yanı ürkekti. Ne olacağını, kendini nelerin beklediğini bilmeden girmişti bir yola ama pişman değildi, hiçte olmadı. Çocukları oldu be, bizim bir türlü başaramadığımızı onlar yıllar önce başardılar." Boğazını temizledi Asu. Bu olayı yeni öğrenmişti ve karmakarışık hisler kol geziyordu içinde. Oya'yı nasıl unuttuğunu sorgularken Altay'ı tebrik ediyordu içinden. Bırakmamış, sevdiği kadına sahip çıkmayı başarmıştı. Peki ya Hakan? Ona ne olmuştu? Gözleri yeniden yanan ateşe kaydığında iç geçirdi. Kim bilir şimdi, nerede ne yapıyordu Hakan? "Peki niye sonra görüşmediniz? Yani o kadar olaydan sonra aranızdaki iletişim neden koptu?" "Öyle kolay kopmadı," dedi Sarp. Öne doğru eğildiğinde kısa bir an için Feyza'da gözlerini gezdirdi. "Çağla doğunca buraya geldiler. Bir süre kalıp gittiler. O zamana kadar sık sık telefonlaşırdık fakat sonrasında hayat bizi de birbirimizden koparmayı başardı. Telefonlar, numaralar değişti, farklı koşturmacalara, telaşlara kapıldık ardından da kaybettik birbirimizi. Her şey sonsuza kadar sürmüyor Asu. Bazı ayrılıklar için illa ki büyük kavgaların çıkması gerekmiyor. Bir şekilde o mesafe, o soğukluk giriyor araya." "Ya Hakan?" diyerek Sarp'ın gözlerinin içine baktı Feyza. Elbette kendine laf çarpmak istemişti Sarp ama bunun ne yeriydi, ne zamanı. O yüzden konuyu değiştirmişti Hakan bahsini açarak. "Ondan hiç mi haber almadınız?" Başını iki yana salladı Caner, Hakan için üzülmediğini söyleyemezdi. Keşke o da bu kadar takıntılı olmak yerine yeni bir aşka yelken açabilseydi. Mutlu olmayı sonuna kadar hak ediyordu çünkü Hakan. "Defalarca ulaşmaya çalıştık ama nerede, ne yaptığını öğrenemedik. Ankara'ya bile gitmeyi düşündük hangi üniversitede okuduğunu biliyorduk fakat o, bizi görmek istemiyordu bir daha. Tamam belki haklıydı ama bu bizim değil, Oya'nın isteğiydi. O da bunu kabul etmek zorundaydı ama etmedi ve günah keçisi olarak bizi seçti." "Umarım şimdi her neredeyse çok mutludur," diye mırıldandı Asu. Hakan için bir tarafı gerçekten buruktu. Keşke bir şansları olsaydı da yeniden yedi arkadaş bir arada olabilselerdi. Çok mu zordu bunun gerçekleşmesi? "Her şeye rağmen bence çok güzel bir arkadaşlığınız varmış. O kadar yıl geçmesine rağmen hiçbiriniz onları unutmamışsınız. Ben eminim onlar da sizi unutmamıştır. Herkese böyle bir arkadaşlık kurmak nasip olmaz ama siz bunu başarmışsınız. Her ne olursa olsun birbirinizi koruyup kollamışsınız en önemlisi de bu." "Haklısın Ceylan, biz çok güzeldik. Biz harbiden çok güzeldik. Lisede bir kopya çekişimiz vardı ki, sorma. Hele Cuma günleri okul çıkışı mutlaka bir yerlere gider gülüp eğlenirdik ama en çok okuldan kaçışlarımız efsaneydi... Dile kolay on iki yıl geçmiş o günlerin üstünden. Görüyorsun ya, biz de zamana yenilmişiz." "Ya da," diyerek gözlerini Caner'e çevirdi Asu. Lise yılları gözlerinde canlanırken bir burukluk sarmıştı yüreğini. Galiba özlemişti bir daha geri gelmeyecek o deli dolu günleri. "Zamanın kıymetini bilememişizdir." "Doğru bilemedik zamanın kıymetini ama yine de belki zaman bize bir şans daha verir? Olmaz mı?" "Bazı şeyler yalnızca zamanında yaşanınca güzel Caner," diyerek araya girdi Feyza. Amacı gerçekten Caner'e ya da Sarp'a laf çarpmak değildi, yalnızca hayatın ikinci bir şansı kimseye vermediğini iyi biliyordu. "Ve biz o zamanı da, şansı da kaybettik." "O yüzden mi şimdi buradayız?" diye sordu Sarp. Ses tonu istemsiz sert çıkmıştı. "O yüzden mi yeniden bir aradayız? Eğer dediğin gibi şansımızı kaybetmiş olsaydık hayat bizi bu noktaya getirmezdi." "Sen de biliyorsun ki, biz yalnızca Ceylan için buradayız." "Doğru Ceylan için şimdi buradayız ama saatler önce bambaşka bir yerdeydik. Belki de tam da olmamız gereken noktada. O zaman niye oradaydık peki? O zaman niye durmuştu zaman bizim için?" Düğün salonunun koridorunda yaşananlardan bahsediyordu genç adam, onun ne demek istediğini gayet iyi anlamıştı Feyza. Eğer Ceylan olmasaydı orada, bir türlü kavuşamayan dudakları o an birleşecekti. Fakat o an yaşananlar yanlıştı, hiç yaşanmamalıydı. Sarp nişanlıydı ve evlenecekti. Kalbi ne derse desin duygularına engel olmalı, sevdiği adama karşı koymalıydı. "O ne demek kardeşim? Ne oldu ki sizin aranızda?" "Hiç," dedi Feyza. Bir de olayları Caner'in duymasını istemiyordu. Hava alma ihtiyacı hissettiğinden ayağa kalkıp dışarı çıktı. Asu ise ne olduğunu öğrenmek ister gibi Caner'e kısa bir bakış atmasının ardından kuzeninin arkasından adımladı. Bilmedikleri bir şey olmuştu kesin ama ne? "İtiraf ettim," dedi Sarp omuzlarını silkerek. Caner'den saklayacağı hiçbir şey yoktu. Ceylan'dan da gizleyecek değildi aşkını. "Sensiz yapamıyorum, olmuyor, dedim. Ayşen'le evlenmek istemediğimi söyledim. Dayanamıyorum artık Caner. Ben gerçekten Feyza'dan uzak kalmaya dayanamıyorum artık. Biliyorum Ayşen'e haksızlık bu ama kendimi daha fazla kandıramıyorum. Zorladım, denedim, Ayşen beni bu kadar çok severken ben de onu sevmeye çalıştım fakat olmayınca olmuyor işte!" "Feyza ne dedi peki?" "Hiçbir şey. Öylece yüzüme baktı." "O da seni seviyor," dedi Ceylan, Caner'den önce davranarak. Feyza'nın gözlerinden her şeyi anlamıştı. "Yalnızca korkuları var ve bunları aşamıyor." Derin bir nefes alırken saçlarını karıştırdı Sarp. Ne yapacağını hiç bilmiyordu ama bu gece içinden bir sesler duygularına engel olamayacağını söylüyordu. Ne yaşanacaksa yaşanacak, az önceki yarım kalan cümleler tamamlanacak, sorunların cevapları alınacaktı. Köşe kapmaca oynamaktan gerçekten sıkılmıştı çünkü. Caner omuzunu sıkarken Ceylan şöminedeki yanan ateşe bakmaya devam ediyordu ki, ansızın duygularına tercüman olan bir şarkıyı dile getirdi. Zaten o da, kendiyle aynı yerden yaralı değil miydi? "Bir ağlar, bir gülerim Yüzünü göre göre güzelleşirim Bu yolda bir sürü bedel ödedim Hüznü böle böle gelebilirim..." Gözleri doldu Sarp'ın, şarkının her bir sözü kalbinin söylemek istediklerini ortaya döküyordu. Kendi anlatamıyordu belki fakat yine bir eser anlatıyordu duygularını. "Yolumuza taş koymadan duramıyorlar Seni beni ele layık görüyorlar Bize doğruyu söylemiyorlar sevgilim..." Asu'yla birlikte yeniden içeri girdiğinde şarkıyı duyduğunda gözlerinden iki damla gözyaşının düşmesine engel olamadı Feyza. Her geçen dakika sanki daha da büyüyordu içindeki o sonsuz aşk. "Bazen solar bazen açarım Sözüm çoksa bile konuşmam susarım Gülüyorsam mutluluktan değil Elini tutmanın hayali ile yaşarım..." Ayağa kalktı genç adam nereye gideceğini bilmiyordu lakin kapının önünde Feyza'yı görünce kalakaldı. Belki de şimdi yarım kalmış konuşmalarını tamamlamanın tam vaktiydi. "Ah yaprak gibi Sert ve kırılgan Güz yağmurlarında uzansam kaldırımlara Ezip geçsen de darılmam, darılmam..." Sarp'ın gözlerine bakarken nefes almayı unutmuştu Feyza, biliyordu kaçışı yoktu bu kez. Arsuz'da, unutulmuş eski bir evde Sarp tarafından köşeye sıkıştırılmış gibi hissediyordu. Hiç olmadığı kadar duygularını dile getirmekte kararlı görünüyordu çünkü genç adam. Belki de henüz en büyük yüzleşme yaşanmamıştı aralarında. "Yolumuza taş koymadan duramıyorlar Seni beni ele layık görüyorlar Bize doğruyu söylemiyorlar sevgilim..." "Ceylan," diyerek onu susturdu Caner. Amacı Feyza'yla, Sarp'ı yalnız bırakmaktı. Madem ellerine bir fırsat geçmişti o zaman sonuna kadar bunu değerlendirmeleri gerekti. İki âşığın arasında ne yaşanacaksa yaşanacaktı. Sonucu her ne olursa olsun gerçek anlamda yüzleşmeleri lazımdı artık. "Hadi yeter tamam bu kadar şarkı. Tıkılıp kaldın sen burada sahile gidip hava alalım biraz hem Asu da gelir. Demi Asu?" Caner'in yüzüne bakarken onun ne yapmak istediğini anladı Asu. O yüzden itiraz etmeden, onayladı onu. Çantasını ve montunu alarak diğer ikiliyle birlikte evden çıktığında Feyza'nın seslenmesini umursamadı. Başka zaman böyle bir fırsatları olmayacaktı. Kendi de şimdi Caner'e uyarak kuzeninin iyiliği çabalıyordu. Feyza öyle düşünmese de. Onlar evden çıkınca oflayarak bulduğu koltuğa çöktü Feyza. O kadar zaman sonra Sarp'la yalnız kalmıştı. Ne yapacağını bilmiyor, kendini oldukça gergin hissediyordu. Keşke azıcık cesaretini toplasaydı da Sarp'tan önce kendi başlatsaydı yapacakları konuşmayı. "Aç mısın?" diye sordu Sarp ayakta dikilmeye devam ederken. Her ne kadar söylemek istediği başka şeyler olsa da, konuya pat diye giremiyordu. "Değilim." Demesinin ardından Sarp'a kısa bir bakış attı genç kadın. Onun hayır diyeceğini bildiği halde şansını denemekte bir sakınca görmedi. "Biz de mi gitseydik sahile?" "Boşuna kendini yorma, yolun sonuna geldik Feyza. Onların niye gittiğini, bizim burada niye yalnız kaldığımızı sen de çok iyi biliyorsun. Bu gece ikimiz de birbirimizden kaçmayacağız." Cesaretini toplayarak ayağa kalktı Feyza, Sarp'ın karşısında dik durmak için çabaladı. Yutkunmamaya, kehribar gözler aklını başından alırken kontrolünü kaybetmemeye çalıştı. "Bak az önce yaşadıklarımız yanlıştı, olmaması gereken şeylerdi. Annenle, Ayşen o kadar üstüme gelince tutamadım kendimi bir anda, affedersin. Sen bir karar verdin, verdiğin kararın arkasında durmak zorundasın." "Doğru," dedi Sarp itiraz etmeden. Bir an olsun bakışları kaçırmıyor, en cesur haliyle duruyordu Feyza'nın karşında. "Ben bir karar verdim, Ayşen'le nişanlandım ama bu kararı niye verdiğimi bilmiyormuş gibi davranma Feyza." "Sarp..." "Deliye döndüm! Sen gözlerimin içine baka baka İlker'i sevdiğini söyleyince deliye döndüm! Aklım başımdan gitti, öfkeme öyle kapıldım ki gittim anneme Ayşen için tamam, dedim. O an ne yaptığımı bilmiyordum. Bir intikam falan değildi bu, canını yakmak için almadım ben bu kararı yalnızca acıdan ne yaptığımı bilemeyecek kadar aklımı yitirmiştim! Yine de denedim ama; sen mutlu ol diye başka bir kadını sevmeyi denedim ama yapamadım işte! Sevmedim Ayşen'i, sevmeyeceğim de. Asla sana baktığım gibi bakamayacağım, asla sana dokunduğum gibi dokunamayacağım ona..." Daha devam edecekti ki genç adam, elini kaldırarak susturdu onu Feyza. Kendinin de diyecekleri vardı. Böyle konuşuyordu da yaptıklarını unutmuştu anlaşılan Sarp. Gözlerinin önüne gelen sahne canını yakarken gözlerinin dolmasına engel olamadı. Sarp'ı başka bir kadınla görmüş olmak hâlâ kanatıyordu kalbini. Duygularını açıkça dile getireceğini bilse de engel olamadı ağzından çıkan cümleye. "O yüzden mi öptün Ayşen'i?" Gözlerini kapatıp sıkıntıyla nefes verdi Sarp. Haksız değildi ki Feyza. Ne söylerse söylesin haklıydı. Öyle ya da böyle öpmüştü çünkü Ayşen'i. "Gözlerimle gördüm sizi! O gece öpüyordun Ayşen'i! Gayet memnundun halinden Sarp! Ne olur bana Ayşen'i sevmedim, diyerek yalan söyleme! Çünkü seviyorsun! Sen o kadını seviyorsun! Haksız değilsin ki sevmekte! Senin etrafında pervane oluyor Ayşen, benim yapamadığımı yapıyor! Dört dönüyor etrafında! Üstelik... Üstelik annenin de sana uygun gördüğü kadın o! Mükemmel bir gelin adayı! Haklısın! İnan bana onu sevmekte sonuna kadar haklısın! Kızmıyorum sana sadece bana yalan söylemeni istemiyorum! Senden tek isteğim bu! Sevdiğin halde gözlerimin içine baka baka Ayşen'i sevmiyorum de-" Sarp aniden yüzünü avuçlarının arasına alıp dudaklarına kapanınca sözlerini bitiremedi Feyza. Saniyeler sonra yaşadığı anın gerçekliğini kavradığında istemsiz göz kapakları birleşti. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi çarpıyor, dudakları, genç adamın dudaklarını kana kana içmeyi arzuluyordu. Her zeresiyle Sarp'ı istiyor, yeniden onunla sevişmek için tam şu an hiç olmadığı kadar can atıyordu. Büyük bir tutkuyla dudaklarını öperken Sarp, kendi nefes almayı unutmuştu. Sevdiği adamın elleri yüzünde, saçlarında gezerken eğer aklı devreye girmese ileri gitme arzusuna kesinlikle engel olamazdı fakat unutmaması gereken gerçekler vardı. O yüzden hışımla Sarp'ı itti, itmekle kalmayıp, duygularına inat okkalı bir tokat attı ona. "Sakın," dedi dişlerinin arasından. Nefesi gibi kalp atışları da hâlâ düzensizdi. "Sakın bir daha bunu yapma!" Gözlerini kapadı Sarp, aylardır bunu istiyordu. Feyza'yı öpmeyi. Sonunda öpmüştü, pişman değildi tam aksine daha fazlasını edepsizce arzuluyordu. O dudaklar o kadar baştan çıkarıcıydı ki, anlatamazdı aldığı zevki. Yıllar boyunca o dudaklara hasret kalmıştı dudakları. Şimdi biraz olsun susuzluğu dinmişti belki ama ufak bir öpücüktü bu. Yetmemişti kendine. Duygularını kontrol edemiyor, Feyza için atan kalbine karşı koyacak mecali bulamıyordu. Tek istediği Feyza'ydı, tek istediği sevdiği kadına kavuşmaktı. "Kimi sevdiğimi anladın mı şimdi?" Biraz olsun sakinleşmeye çalışarak havadaki parmağını indirdi genç kadın. Böyle mi anlatıyordu Sarp sevgisini? Kendini öperek mi? Aşkını bu şekilde mi gösteriyordu? Hoş başka türlü anlatsa onu dinler miydi? Ben o gece Ayşen'i öpmedim! Ayşen beni öptü, ben de itemedim onu! Gururunu kırmak istemedim! Ben senden başka kimseye dokunmadım Feyza! Yemin ederim senden başkasına el sürmedim! Yapamam ki... Senden başkasını böyle arzuyla öpemem, dokunamam! Bir tek sen Feyza... Ben hayatım boyunca bir tek seni sevdim!" "Sus!" diyerek kapadığı gözlerini açıp genç adamın gözlerine dikti Feyza. Aralarında birkaç adımlık mesafe varken tutkuyla atan kalbinin sesini bastırmak için çabalıyordu. "Sana yalvarıyorum sus! Nişanlı bir adamsın sen! Bir kadına ihanet etmek yakışmaz sana!" "Söylemesem de duygularımla ihanet etmiyor muyum ben Ayşen'e? Ona her sarıldığımda Feyza diye atan kalbim aldatmış olmuyor mu Ayşen'i? Sen de biliyorsun ki, birini aldatmak için eylemlere ihtiyaç yoktur. Seni uzaktan severken bile, belki de Ayşen'e en büyük ihaneti ediyorum. Kandırıyorum onu. Çünkü sevdiğim kadın o değil, sensin Feyza!" "Ne olur," diyerek Sarp'a doğru bir adım attı Feyza. O konuştukça duyguları kat be kat artıyor, yanlış şeyler yapmaktan korkuyordu. "Ne olur sus Sarp! İkimizi de bir ateşe sürüklüyorsun farkında değilsin!" "Ben yıllardır yanıyorum zaten! Senin hasretinden senelerdir kavruluyorum haberin var mı?" "Sarp..." "Sarp Sarp ne Feyza? Ne?" diyerek ellerini öfkeyle iki yana açtı genç adam. Feyza'yla arasındaki mesafeyi sıfıra indirdi. Şu saatten sonra dilinden dökülen kelimelere asla engel olamayacağını biliyordu. Başlamıştı bir kere, durmaya da hiç niyeti yoktu. "Bir kez olsun... Bir kez beni dinledin mi? Defalarca denedim! Seni nasıl sevdiğimi sana anlatmayı defalarca denedim! Ama sen hep kaçtın! Hep! Fakat bu kez değil! Bu kez kaçmana izin vermeyeceğim çünkü ben seni yıllardır bekliyorum! On yıl... Feyza on yıl boyunca seni bekledim! Nerede olduğunu bilmeden, ne yaptığını bilmeden, senden tek bir haber dâhi alamadan seni senelerce bekledim! Her gün belki gelmişsindir umuduyla uyandım sabahlara! Her gece senin yolunu gözledim! Sokaklarda öylece dolandım belki bir köşe başında karşıma çıkarsın diye! Her gülüşümde, her göz yaşımda seni yanımda istedim! Nerede bir çift görsem elini tutmanın hayali ile yaşadım! Sana bu kadar âşıkken senelerce sensiz kaldım ben Feyza! Canım öyle çok yandı ki.... Özlemin beni öyle çileden çıkardı ki.... Yolumu kaybettim, sensizlikle nasıl baş edeceğimi bilemedim! Sen yoktun ve ben kahrolası hasretinle baş başaydım! Feyza ben seni çok sevdim! Öyle çok sevdim ki, senden başkasını istemedim! Değil on yıl, bir ömür geçse yine beklerdim! Anla artık Feyza! Sana yalvarıyorum seni nasıl sevdiğimi anla artık!" "Ya ben?" diyerek parmağıyla kendini işaret etti genç kadın. Gözleri ıslaktı Sarp'ın sevgisini biliyordu ama Sarp kendinin sevgisini anlıyor muydu? Bir kez olsun kendini de düşünmüş müydü? Bir kez olsun Feyza beni özlüyordur demiş miydi? Geri dönüşü yoktu, duygular açıkça ortaya dökülmüşken kaçacak yer kalmamıştı. O zaman kendi de bütün korkularına rağmen anlatırdı Sarp'a aşkını. Sonrasında pişman olur muydu bilmiyordu fakat kendine engel olamıyordu daha fazla. İçinde tutamıyordu artık kalbine sığmayan duyguları. "Ben seni nasıl sevdim, biliyor musun? Sana kavuşmak için ne bedeller ödedim haberin var mı? Tek sen mi acı çektiğini sanıyorsun Sarp? Tek sen mi bu hasretle baş etmek zorunda kaldığını sanıyorsun? Bir kez olsun... Sadece bir kez benim de seni özlediğimi düşündün mü? Bir kez olsun Feyza da beni özlüyordur dedin mi? Evet, gittim! Hiç istemediğim halde mecbur kaldım buna ama seni düşünmediğim bir günüm bile olmadı! Gelmek istedim, senin kollarına koşmak istedim! Bıraktığım ellerini sıkı sıkı tutmak, boynuna atılmak, bir ömür orada kalmak istedim! Yapabilirim sandım, sana kavuşabilirim zannettim o yüzden yeniden geldim Hatay'a! O kadar şehir arasından burayı seçtim! Bunu neden yaptım peki? Senin için Sarp! Senin için geldim bu şehre! Sana kavuşmak için! Hayatımda ilk defa babamdan bu yüzden torpil istedim! O ise İlker'le nişanlanmamı şart koştu bana! Sırf sana kavuşmak için bunu bile kabul ettim! Buraya gelir gelmez ayrıldım fakat! Her şey bitmişti ama o gün... Çevlik'e gittiğimiz o gün babam kalp krizi geçirdi! Apar topar o yüzden gittim ben o zaman! Birkaç hafta sonra toparlandı babam ancak seni öğrendi! Öğrendiği gibi de tehditler savurup durdu! İlker de rahat durmadı, durmayacaktı! Senin için korktum, sana bir şey olursa yaşayamazdım o yüzden tekrar nişanlandım daha doğrusu öyleymiş gibi davrandım! Seni deli gibi istediğim halde sana bir şey olmasın diye senden uzak durmak zorundaydım! Başka çarem yoktu anlıyor musun? Başka çarem yoktu!" Karmakarışık duygular içindeyken güldü Sarp, Feyza kendini sevdiğini söylemişti ya, bunu duymak yeterdi. Taşlar kafasında yerli yerine şimdi oturuyor, İlker meselesini yeni yeni anlıyordu. Bazı şeyleri tahmin etse de gerçekleri sevdiği kadından duymak daha çok tatmin etmişti kendini. Mesela Feyza'nın aylar önce neden ortadan kaybolduğunu sonra niye İlker'le çıkıp geldiğini öğrenmişti. Soru işaretleri kalmamıştı içinde, istediği tüm cevapları almıştı. "Feyza..." Elini, Sarp'ın yanağına dayadı Feyza. Kehribar gözlere en içli bakışlarla bakarken itiraf ettiği duygularına yenilerini ekledi. Döküyordu işte içinde ne varsa ve belki de ilk defa bu kadar cesurdu. "Seni Ayşen'le her gördüğümde canım nasıl yandı biliyor musun? Sen Ayşen'e her sarıldığında benim içimde nasıl depremler oldu haberin var mı? Çok kıskandım seni ama senin için, senden vazgeçmek zorundaydım. Ben seni ; sen mutlu ol, diye senden vazgeçecek kadar çok sevdim Sarp. Sen benim hiç büyümeyen çocuk sevgilimsin, ilk ve son aşkımsın, bana gönderilen en büyük armağansın, bir ömür avuçlarımın arasında saklamak istediğim adamsın.... Seni çok seviyorum. Her şeyden daha çok ama başına daha fazla bela açmaya hakkım yok. Hayatını bir kere mahvettim, ikincisinin olmasına izin veremem." "Hayatımı mahvetmek mi? Sen benim hayatımı güzelleştiren tek varlıksın Feyza. Sevgiyi, aşkı, sevdayı on altı yaşımda seninle öğrendim. Seninle yeniden doğdum, seninle büyüdüm... Benim dünyam sensin sevgilim. Yokluğundan nefret etsem de, seni beklemeyi, yolunu gözlemeyi bile sevdim. İnan kalbim tanımadı senden başkasını, gözlerim görmedi o güzel gözlerinden başka gözler. Ellerim dokunmadı teninden başka bir tene... En önemlisi ben ait olamadım senden başka bir kadına. Hayallerim, umutlarım sensin Feyza. Gördüğüm her düşün adısın. Sen benim canımdan, yüreğimden bir parçasın. Vazgeçemem... Seni on yıl beklemişken şimdi senden vazgeçemem." Yanakları gözyaşları ile ıslanırken duyduğu sözlerle tebessüm ediyordu Feyza. Yumuşacıktı Sarp'ın sesi, içine işliyordu. Kalbi dört nala koşuyor, teni Sarp'ın tenine kavuşmak için yanıp tutuşuyordu. Karşı koyamaz, dur diyemezdi artık. Sarp yüzünü avuçlarının arasına aldığında tepkisiz kaldı. Yanlıştı, biliyordu ama duygularına ket vuramıyordu daha fazla. "Sarp," diyebildi cılız bir sesle. Âşık olduğu kehribar gözler kalbinin ritmiyle oynamaya devam ediyordu. "Eğer aşk bir suçsa en büyük suçlu benim. O yüzden sen affet beni sevgilim." Sözlerinin ardından yeniden Feyza'nın dudaklarına kapandı Sarp. Bu kez doya doya o dudakları içerken özgürce yaşıyordu duygularını. Kalbindeki edepsiz arzular, dudaklarında vuku bularak Feyza'nın dudaklarını hırsla çekiştirmesine neden oluyordu. Genç kadının yüzü, avuçlarının arasında iken bedenleri bir bütün olmuştu. Feyza karşılık vermese de, izin veriyordu ancak kendi, onun da karşılık vermesini istiyor, bu yüzden zorluyordu onu. Nefes almayı unutmuştu genç kadın, Sarp dudaklarını çekiştirip dururken gözlerini kapatmış, kalbinin kapılarını sonuna kadar açmıştı ona ama beynindeki sesler susmuyordu bir türlü. O yüzden karşılıksız kalıyor fakat deli gibi çarpan yüreğine engel olamıyordu. Bir anlığına dudakları ayrıldığında beynindeki mantıklı kalan son yanını kullanarak "dur," dedi. Ayşen'i yok sayamıyordu öylece. "Sarp dur." "Duramam," diye fısıldadı Sarp, Feyza'nın dudaklarının üstüne. "Sen beni sevdiğini söyledin ya, ben artık duramam." "Sarp," dedi Feyza ama nafileydi genç adam dudaklarını bir kez daha dudakları arasına aldığında başının döndüğünü hissetti. Dengesini koruyabilmek adına sıkı sıkı tutundu Sarp'a. Elleriyle, kollarını kavradığında daha fazla karşı koyamadı dudaklarını öpen ateşli dudaklara. Ufak bir öpücük kondurdu sevdiği adamın üst dudağına. Bu kadarla kalmadı ancak. Devam etmesini söyleyen kalbinin sesini dinleyerek kendi de doya doya öptü Sarp'ı. Aldığı zevkle çılgına döndü Sarp, dilini bu yüzden devreye soktu. Ustalıkla dilini kullanırken genç kadını duvara yasladı. Sırtı duvarla buluştuğunda alev alev yandı Feyza. Dilleri, dudakları uyumla dans ediyor, bedenleri kavuşmayı hiç olmadığı kadar arzuluyordu. Nefes alma ihtiyacı hissettiğinden yeniden ayrıldı Sarp, Feyza'nın dudaklarından fakat Feyza yine yüreğine sesine kulak vererek genç adamın ensesine yerleştirdi ellerini. Saçlarının arasında parmaklarını dolaştırırken dudakları yeniden Sarp'ın dudaklarını buldu. Saçlarından tutarak daha çok kendine bastırdı sevdiği adamı. Sarp'ın alt dudağını büyük bir açlıkla emerken her şeyi unutmuş yalnızca anı yaşıyordu. Feyza'nın durmasına müsaade etmedi genç adam. Sevdiği kadının belini kavrayarak yeniden kontrolü eline aldı. Basit bir öpüşme değildi yaşadıkları, yıllardır kavuşmak için bekleyen dudakların dansı, o kadar zaman içlerinde sakladıkları duyguların tutkusuydu. Elbisenin sırtında açıkta bıraktığı noktalarda Sarp'ın parmakları hissedince dudakları arasından kaçan ufak bir nidaya engel olamadı Feyza. Dizleri tiriyor, her an düşecekmiş gibi hissediyordu. Sarp bir kez daha dudaklarına minik bir ısırık attığında arkasındaki duvara başını yasladı. Zevkten ağlayabilecek kadar duygu seli içindeydi tam şu an. Genç kadının dudaklarını serbest bırakıp boynunda dudaklarını gezdirdi Sarp. Aklını yitirmişti, ne yaptığının farkında bile değildi. Yıllardır çektiği hasretin acısını çıkarmak istiyor gibiydi. Sevdiği kadının omuz başından başlayarak o güzel gerdanının her bir noktasına öpücük kondurdu. İçi akıyordu, Feyza'nın teni öylesine kusursuz, kokusu öylesine sarhoş ediciydi ki günaha davet çıkarıyordu. Boynunu yakan dudaklara karşı koyamadı Feyza. Sarp kendini bedenine yaslamışken ellerinin onun gömleğinde dolaşmasına izin verdi. Kumral saçlarını darmadağın etmişti şimdi parmakları sabırsızca mavi gömleği çıkarmak için hareket ediyordu. Ansızın çalan telefon durmalarına neden oldu fakat. Nefes nefese bir halde iken zorlukla "Telefon," diyebildi Feyza. "Telefonun çalıyor." "Çalsın, boş ver," diyerek yeniden genç kadının dudaklarına eğildi Sarp. Şu an gerçekten çok meşguldü. Her kim arıyorsa daha sonra arasındı. Lakin telefon susmak bilmiyor, ısrarla çalmaya devam ediyordu. Feyza toparlanıp Sarp'ın göğsüne elini koyduğunda nihayet kendine gelebildi. Elbisesinin askıları düşmüş, omuzları açıkta kalmıştı. Saçları dağılmış, öpülmekten dudakları şişmişti. Boynunda ise kızarıkların olduğuna emindi. Daha fazlasını istese de biliyordu ki, şu an yaşadıkları her şey yanlıştı. "Baksan iyi olur." Hiç istemese de ısrarla çalan telefonu pantolonunun cebinden çıkardı Sarp amacı aramayı reddedip yarım kalan işine dönmekti ki, arayan kişinin kim olduğunu görünce hiç istemediği vicdan azabı yüreğine çöreklendi. Ayşen Yüzünü düşürdü Feyza, Sarp'ı itip onun etki alanından çıkmayı başardı. Koltuğa bıraktığı montunu eline aldığında genç adamın hâlâ sıkıntıyla telefona baktığını görüyordu. Ne yaşarlarsa yaşasınlar Sarp kendine ait değildi işte. Hızla aramaya son verip dışarı çıkmak için hareketlenen Feyza'nın kolunu tuttu Sarp. "Nereye gidiyorsun?" "Yanlış yapıyoruz Sarp. Ayşen'e bunu yapmaya hakkımız yok." "Başa mı döndük yine?" "Başa filan dönmedik bunların hiç yaşanmaması gerekiyordu. Senin bir ailen var, onlara sırtını dönemezsin. Ayşen'in duygularıyla oynayamazsın. O kızın ailesinin canını yakamazsın. Sen böyle bir adam değilsin, olamazsın. Kimseyi yarı yolda bırakmak yakışmaz sana." "Ayrılacağım. Döner dönmez Ayşen'le konuşup bu işin olmayacağını söyleyeceğim. Anlayacaktır beni, anlamak zorunda." "Sarp..." "Ben artık sensiz yapamam Feyza." "Boşuna yorma kendini, olmayacak bir işin için çabalayıp durmanın anlamı yok. Unutalım bu geceyi, hiç yaşanmamış varsayalım. Özür dilerim Sarp ama ben... Ben yapamam. Böyle bir işin içinde olamam. Seni çok sevsem de yapamam. Affet beni, olur mu?" Başka bir şey demeden arkasını dönüp gitti Feyza. Sarp ise parmağındaki yüzükle öylece kala kaldı. Sevdiği kadının arkasından bir kez daha bakarken aşkla, sadakat arasında büyük bir savaşa girdiğini o an anlıyordu. Duygular ortaya dökülmüştü ancak sadakat bir kurt gibi kemiriyordu beynini. Yıllardır beklediği aşkının peşinden koşmaya devam mı edecekti yoksa sözünde durup nişanlandığı kadına sadık mı kalacaktı? Bilmiyordu. Feyza haklıydı, kimseyi yarı yolda bırakacak bir adam değildi kendi ve belki de bu yüzden şimdi çıkarıp atamıyordu şu yüzüğü parmağından. Ellerini saçlarının içinden geçirdiğinde her şeyin daha da karıştığını ne yazık ki biliyordu. Kördüğüm olmuş hayatını çözmek bu defa o kadar da kolay olmayacaktı. *** Dün geceden beri durmak bilmeyen gözyaşları şimdi kahvaltı masasında otururken yeniden akıyor, babasının sözlerini duydukça canı yanıyordu. Kendini hiç olmadığı kadar çaresiz hissediyordu Ayşen. Dün gece Sarp'ın düğünden kız kaçırma olayını ailesi de duymuş, küplere binmişti. Babası kesin kararla bu iş bitti diyordu. Ne kadar dil dökse de işe yaramayacağını, babasını ikna edemeyeceğini biliyordu. Şu hayatta herkes baş edebilir, herkesin karşısında dimdik durabilirdi Ayşen ama iş babası olunca değişiyordu. Ona karşı gelme cesaretini asla gösteremezdi. "Baba," dedi hıçkırıkları arasından. Gözleri arada annesine kayıyor, ondan yardım istiyordu. Aliye Hanım ise başını öne eğerek sessiz kalıyordu. Kızını kırmak istemese de kocasının haklı olduğunu biliyordu. "Dinlemeden kesin hüküm veriyorsun bak gör Sarp en uygun şekilde kendini açıklayacak. Olayı aslı, astarı ne bilmiyoruz ki. Er geç gelip gelip senden özür dileyecek." Odanın ortasında bir oraya bir buraya yürürken ellerini arkasında bağlamış, düşünceleri arasında kaybolmuştu Cemil Bey. Kızının gözyaşlarına dayanamıyordu fakat Sarp kendini hayal kırıklığına uğratmıştı. El âlemin kızı için, Ayşen'i öylece ortada bırakıp gitmişti damadı. Oysa Ayşen'i ona emanet etmişti kendi fakat yanıldığını şimdi görüyordu. Bir an durup kızının yüzüne baktığında kaşlarını daha da çattı. Ayşen ne kadar ağlarsa ağlasın oluru yoktu artık bu işin. "Onun için mi telefonlarını dün geceden beri açmıyor?" "Baba..." "Karşımda o adam için ağlayıp zırlama Ayşen. Sinirlerim tepeme çıkıyor! Bitti kızım! Bu iş bitti! Bugün götürüp yüzüğü Nermin Hanım'a vereceksin! Ha yapamam diyorsan da ben yaparım!" "Fevri davranıyorsun," diyerek araya girdi Aliye Hanım. Kocası haklı olabilirdi fakat yine de bu kadar acele karar vermesi doğru değildi. "Önce Sarp gelsin, anlatsın kendini. Nedir, ne değildir bir anlayalım." "Yahu adam ortada yok! Nereye gittiği, ne yaptığı belli değil! Yok efendim yok ben böyle sorumsuz adama kızımı emanet edemem!" "Tamam," diyerek ayağa kalktı Ayşen. Madem Sarp yoktu ortada o zaman kendi de Akkaya ailesini ziyaret olan biteni öğrenir, Nermin Hanım'la, Sedat'a iki göz iki çeşme ağlardı. Rol değildi bu, nitekim canı gerçekten yanıyordu. "Tamam dediğini yapacağım Nermin teyzeye gideceğim ama orada bekleyeceğim eğer Sarp akşama kadar gelmezse yüzüğü çıkarıp döneceğim eve." "Kızım ne demek orada bekleyeceğim? Sen beni çıldırtmak mı istiyorsun? Herkese rezil olduk! Bir de şimdi o adamın yolunu gözlemeye mi gidiyorsun?" "O adam dediğin benim nişanlım baba ve hemen bitti diyemem. Seviyorum çünkü. Ben Sarp'ı çok seviyorum! Evet, bir hata yaptı ama özür dileyecek senden ben inanıyorum!" Başını havaya kaldırıp La Havle çekti yaşlı adam. Bulunmaz hint kumaşı mıydı Sarp? Ne diye kızı bu kadar çok kafayı takmıştı ona? "Aliye al şu kızın parmağından yüzüğü götürüp ver yoksa elimden bir kaza çıkacak!" "Baba," dedi çaresizce genç kadın. Ağlamaktan gözlerinde yaş kalmamıştı. Sarp'la olan tek bağını kaybetmemek için yüzüğünü saklamak ister gibi diğer eliyle kapadı. O kadar kolay değildi nişanı atmak. Ne yapıp ne edip babasını kararından vazgeçirmeliydi. "Bir gün daha," dedi yalvarır gibi. "Bir gün daha bekleyelim lütfen. Senden bugüne kadar hiçbir şey istemedim ama bu isteğimi çok görme ne olur." Kararsız gözlerini kızının yüzünde gezdirirken derin bir nefes aldı yaşlı adam. Şu dünyada bir tanecik evladı vardı, o da gözlerinin içine yavru kedi bakışlarıyla bakarken kıyamıyordu ona. Sarp'ın ifadesi bir güzel almak farz olmuştu. Ayşen'in vazgeçmeyeceği belliydi çünkü. Kapı çaldığında Aliye Hanım kapıya baktı. Gelenler Nermin Hanım'la, Sedat'tı. Üçü de onları beklemiyordu fakat onları görünce Ayşen'in umutları yeniden yeşerdi. Nişanın bozulmasını müstakbel kayın validesi ile kaynı da istemezdi sonuçta. Soğuk bir hoş geldin faslından sonra Ayşen kahve yapmak üzere mutfağa gitti, misafirler ev sahiplerinin karşılarında yer aldılar. Konuyu uzatmaya gerek yoktu. İkisi de buraya Sarp adına özür dilemeye gelmişti. Oğluna belki de ilk defa böylesine öfkeliydi Nermin Hanım. Sarp düğünden kız kaçırdı diye mahalle kaynıyordu çünkü. Caner ipsiz, sapsız adamdı. Onun her yaptığına alışkındı mahalleli ama Sarp için olay farklıydı. Nişanlıydı bir kere Sarp, yaptığı her davranışa dikkat etmeliydi. Nasıl olur da Ayşen'i bir başına bırakıp düğünden kız kaçırmıştı? Üstelik yanında Feyza da vardı. Dedikodu için malzeme bekleyen herkesin ağzına sakız olmuşlardı. Güya Ceylan bahaneydi, Sarp asıl Feyza'yla işi pişirmek için fırsat değerlendirmişti. Öğretmenim diye geçiniyordu da Feyza, nişanlı adamı ayartmayı iyi biliyordu. Hoş Sarp ezelden beri yanıktı zaten ona. Şimdi de bir güzel keyfine bakmıştı. Feyza'nın gözü göz değildi, iki adamı da aynı anda idare ediyordu. Hem nişanlısını cepte taşıyor hem de Sarp'ı baştan çıkarıyordu. Ayrıca Caner'le, Asu da işin içindeydi kesin. Onlar ayarlamıştı bu dümeni. Sarp'la, Feyza'yı baş baş başa bırakıp onlar da bir halt yemişlerdi. Seneler evvel olanların çetelesini tutan mahalleli ateşle barutun yan yana durmayacağını söylüyor, buna benzer dedikoduları dün geceden beri konuşup duruyordu. Milletin ağzı harbiden torba değildi ki, öylece büzülsün. En az annesi kadar kızıyordu Sedat, kardeşine. Herkese madara olmuşlardı. Sarp'ın sorumsuz olduğunu biliyordu da bu kadarını beklememişti. O yüzden en başından annesine karşı çıkmıştı ya Sarp'ı evlendirme işi için. Yol yordam bilmiyordu işte kardeşi, kafasına eseni yapıyor, düşüncesizce davranıyordu. Ayşen'in ne hale düşeceği hiç mi aklına gelmemişti? "Vallahi Nermin Hanım buraya kadar gelmişsiniz ama ben kararımı verdim. Bu iş olmaz. Ayşen benim göz bebeğim, onu ortada bırakıp giden adama ben kızımı emanet etmem." "Ne deseniz haklısınız Cemil Bey ama benim oğlum yanlış bir iş yapmaz. Bakmayın siz insanların dediklerine Sarp'ım kimseyi yarı yolda bırakmaz. Dün gece düşüncesizlik etmiş bir anda çekip gitmekle ama emin olun ki, merhametinden yapmıştır bunu. Gelinin ailesi zorla kızlarını vermişler, diye duyduk. Ceylan'ın rızası yokmuş bu evliliğe. Ceylan da gidip Sarp'tan yardım istemişse oğlum merhamet etmiştir ona. Öyle şefkatlidir ki benim oğlum kendinden yardım isteyeni geri çevirmez." "Ya Feyza hoca?" diyerek öne yaklaştı Aliye Hanım. Artık yalanlara karnı toktu. Duydukları ve gördükleri bal gibi de Feyza'yla, Sarp arasında bir şeyler olduğunu kanıtlıyordu. "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz Nermin Hanım. Söylenenleri duymadınız galiba. Hem ben işin aslını da öğrendim. Eski arkadaşmış sizin oğlunuzla, Feyza hoca. Pekte samimilermiş lisede anlarsanız ya." "Benim kardeşim yapmaz öyle şey Aliye Hanım!" diyerek kaşlarını çattı Sedat. Elbette anlamıştı karşısındaki kadının asıl imasını. Sarp'la, Feyza'nın arasında bir şey olabileceği ihtimalini dile getirmeye çalışıyordu ama büyük yanılıyordu. Belki sorumsuzdu fakat nişanlısını aldatacak bir adam değildi Sarp. Hem öyle bir şey yapacak olsa dün geceyi mi beklerdi? "Bu konuda ben kefilim Sarp'a. Nişanlısına sadık bir adam o. Hem ayrıca Feyza'nın da günahını alıyorsunuz. O kızın da nişanlısı var. Ayıptır, yapmayın." "Bakıyorum da birden kardeşini savunmaya başlamışsın Sedat oysa Ayşen, senin onu azarlayacağını söylüyordu." "Sarp yanlış yapmadı demiyorum Cemil Bey. Evet, düşüncesizlik etti ama nişanlısını üzmez benim kardeşim." "Sen öyle diyorsun da Ayşen dün geceden beri iki göz iki çeşme ağlıyor kardeşin yüzünden Sedat Bey." Sedat yeniden konuşacaktı ki, annesi engel oldu. Ters bakışlarla oğluna bakarken aferin, diyordu içinden Nermin Hanım. Ateşe körükle gidiyordu farkında değildi. "Ayşen benim de kızım sayılır Cemil Bey, onun üzülmesini ister miyim hiç? Onun gönlünü almak için buraya geldik ya." "İyi ki geldiniz Nermin annecim," diyerek kahve tepsisiyle içeri girdi Ayşen. Konuşulanları dinlemiş, odaya girmek için uygun zamanı beklemişti. Şimdi ise rolünü ustalıkla oynayabilirdi. Kahveleri ikram ederken üzgün gözlerle bakıyordu misafirlerine. "Dün gece Sarp aniden gidince öyle çok üzüldüm ki... Bana haber bile vermedi, bir anda ortadan kayboldu. Caner, Feyza, Asu... Onlarla birlikte kaçırmış Ceylan'ı ama ben eminim onların başının altından çıkmıştır bu iş yoksa Sarp yapmazdı öyle bir şey. Fakat biliyorum gelip benden de, babam da özür dileyecek. Sonuçta biz seviyoruz birbirimizi." "Tabii özür dileyecek kızım, yediği nanenin hesabını en önce babana verecek," dedi Nermin Hanım. Kızının uzattığı kahveyi alırken biraz olsun yumuşamış gibiydi Cemil Bey. Fakat hâlâ nişan olayının devam etmesi taraftarı değildi. Babalık güveni kırılmıştı bir kere, kolay kolay o güven tamir olmazdı. Sessiz kalıp kahvesini yudumlarken kızının sözlerine bir kez daha dikkat kesildi. "Senin gönlünde ferah olsun annecim Sarp beni çok seviyor. Feyza onun için sadece eski bir arkadaş. Hem Feyza da nişanlısına çok âşık. Sena'nın doğum gününde gördüm onları. Çok yakışıyorlardı birbirlerine. O yüzden benim içim rahat, Sarp'a sonuna kadar güveniyorum ben. Nermin annecim oğluna her şeyin en doğrusunu öğretmiştir sonuçta. Öyle değil mi?" Aslında içine acaba düşmüyor değildi. Biliyordu sonuçta Sarp'la, Feyza'nın arasındaki duyguları fakat yine de Feyza'yla ne yaşarsa yaşasın gün sonunda kendine gelecekti Sarp. Bundan emin olduğu için gerisine göz yumuyordu Ayşen. Sarp'ı elinde tutmak istiyorsa akıllıca oynamalıydı. Nişanlısına hesap sormak yerine iki göz iki çeşme ağlayarak ne kadar zor durumda kaldığını anlatmalıydı. Erkekler hesap soran kadını değil, üzgün kadınları severdi nitekim. Özellikle de Sarp gibi merhametli erkekler. "Tabii kızım," diyerek gelinini destekledi yaşlı kadın. Kahvesinden bir yudum alıp sözlerine devam etti. "Elimden geldiğince evlatlarıma doğruyu, yanlışı öğretmeye çalıştım. Dediğim gibi Sarp'ım yanlış bir iş yapmaz. Bir iş yaptıysa da mutlaka bir açıklaması vardır." "Öyle olsun," dedi Cemil Bey. Şimdilik sessiz kalıyorsa Nermin Hanım'ın hatırı var, diye idi yoksa nişanı çoktan bozmuştu. *** Güneşin ilk ışıklarıyla Ceylan'ı almaya gelmişti Harun. Görev yaptığı yere, Manisa'ya gideceklerdi birlikte. En kısa zamanda kendi aralarında bir nikâh kıyarak işi resmiyete dökeceklerdi. Kimsenin haberi olmayacaktı gerekirse fakat sevdiği kadını bırakmayacaktı. Ceylan'a yardım eden dörtlüye defalarca teşekkür etmesinin ardından Ceylan'la birlikte yola koyuldu. Nereye gideceklerini, ne yapacaklarını onlara söylemedi. Ne kadar az şey bilirlerse başları o kadar az derde girerdi çünkü. Ferhat'ın onlara musallat olmasını istemezdi. Genç çiftle vedalaşıp mahalleye dönen dörtlü tam da bekledikleri gibi manzarayla karşılaştı. Herkes konuşuyor, muhtelif dedikodular yapıyorlardı fakat onlar kimseye bir açıklama yapmak zorunda değillerdi. Yanlış bir şey yapmamışlardı sonuç olarak. Genç bir kıza yardım etmişlerdi sadece, bu yüzden suçlanmaları saçmaydı. Ferhat ve ailesi ise kavgaya hazırlıklı bir şekilde bağırıp çağırıp hesap sordular onlara. Öyle kolay sineğe çekemezlerdi yaşananları. Sarp'ta, Caner de onlara ağzının payını bir güzel vermelerinin ardından bu işin tamamiyle kapanmış olmasını umuyordu çünkü daha fazla belayla uğraşacak halleri cidden kalmamıştı. Ayrıca Sarp'ı bekleyen daha büyük sorunlar vardı. Annesi bir yandan, abisi bir yandan kendine bağırıp dururken öfkesine hâkim olamıyordu genç adam. O gece yaşananları, Feyza'yla arasında olanları söylememek için zor tutuyordu kendini sinirden. Belki o zaman ikisi de susardı. Fakat olup biten hiçbir şeyi anlatmadığı gibi onların dediklerini de yapmadı. Gidip özür dilemedi Ayşen'den, telefon bile açmadı nişanlısına. Bu nişancılık oyununun artık bitmesini istedi ve yirmi sekiz yıllık hayatında ilk defa o zaman sorumsuzca davranıp Ayşen'i umursamadı. Belki böyle yapıyor, diye Cemil Bey gerçekten nişanı bozardı. Bu da işine gelirdi sonuçta durumlar o şekilde gelişirse Ayşen'i yarı yolda bırakmış sayılmazdı. Biliyordu, böyle davranmak yakışmıyordu kendine ama başka çıkar yol bulamıyordu. Eli kolu bağlıydı, o gece bütün duygular ortaya dökülmüşken daha fazla uzak duramazdı Feyza'dan. Feyza her ne derse desin hissediyordu bu kez cidden kavuşmalarına az kalmıştı. Damadı bir özür bile dilemeyince küplere bindi Cemil Bey. Duyduğu dedikodular öfkesini katbekat arttırırken sessizliğini bozdu en sonunda. İki günün ardından Ayşen'in ağlayıp zırlamasını umursamadan kızının parmağından yüzüğü çekip çıkardı. Böyle sorumsuz bir adama emanet edemezdi kızını. Bu iş gerçekten bitmişti. Fakat büyük hayal kırıklığına da uğramıştı. Sarp'ı gözünde fazla büyütmüştü anlaşılan. Bir yandan da onun gerçek yüzünü erken fark etmesi büyük şanstı. Ya kızı evlendikten sonra onun ne mal olduğunu anlasaydı? O zaman çok daha büyük felaket olurdu. Neyse ki Sarp erken belli etmişti rengini. O gün akşam olmak üzereydi, hava yavaştan kararıyordu Sarp abisiyle işten erken dönmüştü ki, evinin kapısının önünde kendini bekleyen Cemil Bey'i gördü. Ya kendine bir güzel hesap soracak ya da işi kısa yoldan bitirecekti yaşlı adam. İkinci seçeneği elbette tercih ederdi. "Beni büyük yanılttın Sarp, senin daha aklı başında biri olduğunu düşünmüştüm." "Cemil Bey..." "Fazla söze hacet yok. Aslında o arkadaşın Caner, beni daha ilk günden uyarmıştı da şaka diyerek konuyu kapattı ailen ama olsun rengini erken belli etmen iyi oldu. Senin gibi adama verecek kızım yok benim," diyerek genç adamın avucuna yüzüğü bıraktı Cemil Bey. Yüzünde babalığın vermiş olduğu bir öfke vardı. "Şu abine yazık seni adam etmek için ne çok uğraşmıştır." İstediği olmuş, nişan bozulmuştu lakin mutlu değildi Sarp. Bir kız babasının gözünde böyle bir imaj bıraktığı için kendine kızıyordu. Olmadığı bir adam gibi davranıyordu günlerdir ama biliyordu ki, mükemmel değildi kimse bu hayatta. Herkes hatalar yapardı, kendinin hatası da sevdiği kadına kavuşmak için varsın bu olsundu. "Cemil bey bakın haksızlık ediyorsunuz..." diyecek olmuştu ki Sedat, yaşlı adam susturdu onu. "Bitti Sedat. Bu iş bitti. Eğer kardeşini kızımın yanında görecek olursam bu kadar yumuşak yüzlü davranmam haberin olsun." Başka hiçbir şey söylemeden geldiği gibi gitti Cemil Bey. Sarp elindeki yüzükle bakışırken belli belirsiz tebessüm etti. Her son yeni başangıçtı işte, Ayşen defteri kapanmıştı fakat Feyza'yla yarım kalan hikâyesi şimdi yeniden devam edebilirdi. Abisi destek olmak ister gibi omuzunu sıkarken hiç oralı değildi kendi. Özgürlüğe kanat çırpan bir kuş gibi heyecanlıydı. Bir an başını kaldırıp karşısına baktığında sevdiği kadınla göz göze geldi. Koşup ona sarılmamak için kendini zor tutarken Feyza'nın da gülümsediğini gördü. Okuldan yeni dönüyordu ki, olan biteni görmüştü Feyza. Sarp'ın nişanı bozulmuştu ve ister istemez içine yeniden heyecanın dolmasına sebep oluyordu bu. Belki bu kez her şeye ve herkese rağmen bir şansları daha vardı. Belki bu kez senelerdir çektikleri hasret sahiden biterdi de, ayrılıkları kavuşmayla nihayete ererdi. Belki bu kez doya doya sevebilirlerdi birbirlerini. Belki bu kez özlemi dibine kadar yaşamış yürekleri bir olurdu. Fakat hepsinden önemlisi belki bu kez mutluluk onları bulurdu. Kim bilir?
|
0% |