Yeni Üyelik
50.
Bölüm

~47. Bölüm Vuslat~

@petekayla

Ölüm...

Yan yana gelmiş dört harfin birleşimi ancak acısı dört harften daha korkunç olan o soğuk gerçeklik.

Her insanın en nihayetinde yaşayacağı kaçınılmaz son.

Bir hayatın bitişi, bir insanın sonsuzluğa uğurlanışı.

Geriye kalan dinmeyen gözyaşları, nefes kesen bir acı.

Edilen dualar, kılınan namazlar sonrasında fani bedenin toprakla buluşması.

Hayat tam da bu kadardı; yaşamla, ölümün arasında geçen yıllardan başka bir şey değildi. Her insan doğar, büyür ve ölürdü. Herkeste bilirdi bunu fakat cenazelere katılmış olmasına rağmen inatla bir gün ölümle tanışacağını kabul etmez, ölümle tanışmadan ölümü anlayamazdı insan. Zannederdi ki, sevdiklerini hiç kaybetmeyecek. Zannederdi ki, ölüm kendine hiç uğramayacak. Zannederdi ki, bu dünyada ebediyen sevdikleriyle mutlu mesut yaşayacak... Ama öyle değildi. Ölüm vardı ve anlıktı. Hiç beklenmedik bir anda sevdiğini alıp senden koparacak kadar acımasız bir hakikatti. Ansızın gelirdi, nefes keserdi ya seni ya da sevdiklerini alıp bilinmez bir diyara götürüverirdi. Geriye ise yürek yakan bir acı kalırdı. Tıpkı Sırma'ya kaldığı gibi.

Babasının cenazesinin üzerinden kaç gün geçmişti bilmiyordu genç kız. Öylesine harap, öylesine tükenmişti ki, kimsenin onu toplamaya gücü yetmiyordu. Gündüzü, gecesi birbirine girmiş, gerçeklik algısını yitirmişti Sırma. Babasını kaybettiğine, artık onu bir daha göremeyeceğine inanamıyordu bir türlü. Ne ara cenaze olmuştu, ne ara babasının namazı kılınmış, ne ara o güzel adam toprağa verilmişti hatırlamıyordu. Birileri evinde kuran okumuş, helvalar kavurmuş, adet yerini bulsun diye misafirler ağırlamıştı lakin kendi hiçbirini umursamamıştı. Umursamayacak hali mi vardı ki? Yaşadığı acı yetmiyormuş gibi bir de insanların boş teselli sözlerini duymak istemiyordu. Duydukça kalbi daha çok kanıyordu.

Evet, hasta ve yatalak bir adamdı Mustafa Bey. Evet, ömrü boyunca ona bakmıştı Sırma. Evet, kendinden vazgeçip babasını düşünmüş, hayatını ona adamıştı ama bir günden bir güne şikâyet etmemişti, bir günden bir güne babamdan kurtulayım artık, dememişti. Aksine babasına bir şey olmasın diye çırpınıp durmuştu bunca yıl. Tutunacak tek bir dalı vardı çünkü ve o dalı da kaybetmemek için elinden geleni yapmıştı. Kendi razıydı yaşadığı hayata, babası yanında olsun başka bir şey istemezdi. Hatta çok imkânsız olsa da babasının iyileşeceğine dair umutları bile vardı fakat olmamıştı. İyileşmesi şöyle kalsın, birkaç gece önce aniden nefesi kesilmiş, kalbi durmuştu yaşlı adamın. Hiç açmamak üzere gözlerini kapatmış, kendini bırakıp bilinmez, o uzak diyara göç etmişti.

Dayanamıyordu Sırma, yaşadığı bu acıyla baş edemiyordu. Ağlamadığı, feryat figan etmediği tek bir dakikası bile yoktu. Babası olmadan ayakta duramıyor, nefes dâhi alamıyordu. Çok küçük yaşta bir hiç uğruna annesi kendi bırakıp gitmişti, şimdi ise babası kendine veda bile etmeden sonsuz bir yolculuğa çıkmıştı. Ne yapacaktı? Nasıl kabul edecekti babasının yokluğunu? Kime anlatacak, kimle paylaşacaktı sevinçlerini, üzüntülerini? Kime kitaplar okuyacak, hikâyeler anlatacaktı? Her gün koştura koştura okuldan eve kim için gelecekti? Yok, tarif edemiyordu kalbini sarpa saran o hazin yokluğun gerçekliğini. Kelimeler tükeniyor, sözler kifayetsiz kalıyordu. Yüreği kan revan içeresindeyken matemini anlatacak hiçbir şey bulamıyordu. Yarası öyle büyüktü ki, kimse saramazdı, kimse merhem olamazdı. Kendini bir an olsun yalnız bırakmayan Sarp bile iyileştiremezdi yaralı gönlünü.

İçi parçalanıyor, Sırma için elinden ne gelen ne varsa yapıyordu Sarp. Onu yalnız bırakmıyor, biraz olsun kardeşi gibi sevdiği kızı iyi etmek için çabalıyordu ama biliyordu ne yapsa faydasızdı. Bir babanın yerini kim tutabilir, kim bir baba acısının üzerine merhem olabilirdi? On iki yaşında babasını kaybetmiş biri olarak belki de Sırma'yı en iyi anlayan insandı genç adam. Babaydı bu. Baba... İnsanın kolu kanadı, sırtını yasladığı dağdı. Yeri geldiğinde kızsa da, bir bakışıyla insanın içini ısıtan, bir gülüşüyle güven saçan adamdı. Babaydı bu, gölgesiyle bile huzur verendi. Babaydı bu, varlığı ne kadar şükür sebebi ise yokluğu o kadar ağır olan. Tarifi yoktu, anlatılamaz, öyle kolay geçmezdi bu acı. Bir ömür bırakmazdı insanın yakasını. En ufak bir şey de, babam olsa diye söze başlar, gerisini tamamlayamazdı insan. Öylece boş boş bakar, gözleri dolardı, yutkunamaz, o korkunç gerçeklikle bir daha bir daha yüzleşirdi. Babası olmadan kolunun kanadının kırıldığını tekrar ve tekrar anlardı. Yıllardır kendinin anladığı gibi...

Sırma'yı bırakmayan yalnızca Sarp değildi, Akkaya ailesi o korkunç geceden beri kol kanat germişti Sırma'ya. Hatta günlerdir kendilerinde kalıyordu genç kız. Evine girmeyi, babasının yokluğuyla yüzleşmeye cesareti yoktu. Evet, baş sağlığına gelenler olmuştu ancak Nermin Hanım'la, Meryem ilgilenmişti misafirlerle. Onlar her şeyi adetine uygun olarak yapmak için çalışırken insanlar ne yazık ki boş boş konuşup durmuştu. Hiç üzülme baban rahat etti, sen de kurtuldun gibi tonla saçma sapan şeyler söyleyip durmuşlardı. Sırma ise kaçmıştı insanlardan. Tahammül edemiyordu duyduğu cümlelere. Sanki babası kendiyle mutlu değilmiş gibi, sanki kendi babasından şikâyet etmiş gibi... İnsanlar teselli edeceğim, diye daha çok can yaktıklarını biliyorlar mıydı acaba?

Eğer arkadaşının yerinde olsa herkesin ağzını yüzünü dağıtmıştı Çiçek. Ki, şu günlerde bile bunu yapmamak için zor duruyordu. Sırma mahvolmuştu, yıkılmıştı, tükenmişti buna rağmen insanlar susmak bilmiyor, saçma saçma konuşuyorlardı. Biliyordu Sırma kendi gibi hırçın değildi, daha uysal, daha ağır başlıydı ama keşke şu insanlara haddini bildirseydi. Elinden geldiğince hepsine cevabını verdiği halde içi rahat etmiyordu ve fazla ileri gittiği için ailesi tarafından yine kınamalara maruz kalıyordu ama neyse ki Feyza hocası kendine destek çıkıyordu.

Her şeyi bir kenara bırakarak Sırma için Akkaya ailesine fazlasıyla ziyarette bulunuyordu Feyza. Çünkü sadece öğrencisi değildi Sırma, sahip çıkması gereken bir kardeşiydi. Bu zor zamanında elbette onun yanında olacaktı. Acısını anlayamazdı ama paylaşırdı, paylaşıyordu. Herkesin yaptığı gibi öyle havadan atıp tutmuyor, Mustafa Bey'in hakkında konuşmak isterse dinlemeye hazır olduğunu söylüyordu. Genç kız derdini, kederini içine atmasın diye çabalıyor beni öğretmenin değil, ablan olarak gör diyordu. Sırma ise dudaklarını ısırıyor, babasının acısını yaşarken hâlâ Sarp'a duyduğu gizli hislerinden dolayı utanıyordu. Acaba hocası duygularını bilse yine böyle yanında olur muydu? Aklı, mantığı öyle karışıktı ki, düşüncelerini, yüreğini yoran duyguları toparlayamıyordu ve hep yaptığı gibi gözyaşlarına sığınıyordu.

Sarp evinde devamlı Feyza'yı gördüğü için sevinse de böyle olduğu için içi burktu. Keşke böyle kötü bir durumda değil de daha güzel günler de bir araya gelselerdi. Feyza'nın ilk geldiği günlerdeki gibi tatlı olsaydı her şey. Ancak biliyordu en çok acı birleştiriyordu insanları. Şimdi de yaşadıkları kayıp Feyza'yı derinden sarsarak aylar sonra evine getirmişti. Evet, aylar sonra yeniden Akkayaların evine girmişti genç kadın. Bundan önce en son ne zaman o eve gittiğini sorsalar muhtemelen söyleyemezdi. Ayşen'in ardından ayak basmamıştı karşısındaki yaşlı konuta. Fakat şu son günlerde öğrencisi için her gün oraya gidip geliyordu. Aynı zamanda sevdiği adamla yakınlaşma fırsatı da buluyordu.

Sarp'la arasında nasıl bir ilişki var bilmiyordu Feyza. Sırma'dan dolayı düşünecek vakti olmamıştı ama beyninin hep bir köşesini kurcalıyordu cevapsız sorular. Arkadaşız diyerek daha fazla ne kendini ne de Sarp'ı kandıracak hali yoktu. Nihayetinde birbirlerine açılmışlar, defalarca öpüşmüşlerdi. Peki sevgili olmuşlar mıydı? İşte bu tam bir muammaydı. Konuşuyorlar, sohbet ediyorlar, gülüyorlar, ağlıyorlar fakat ne olduklarını bir türlü anlamıyorlardı. Galiba lisede olduğu gibi aralarındaki ilişkiye bir isim koymaya korkuyorlardı. Bunun sonu ne olacaktı, o da ayrı bir bilinmezlikti.

Günler böyle akıp giderken Meryem için de durum pek iç açıcı değildi. Sedat'la aralarına hiç olmadığı kadar büyük bir mesafe girmişti o geceden sonra. Sedat iyice kendinden uzaklaşmış, kendi ise yalnızlığı ile baş etmek zorunda kalmıştı. Tamam kocası hiç, o kadar ilgili olmamıştı belki ama bu defa daha farklıydı ya da kendi aslında evliliğinde ne kadar mutsuz olduğunu şimdi anlıyordu.

Cem okulda sorunlar çıkarıp duruyor, Zeynep nedendir bilinmez huysuzluk ediyordu. İkisine birden yetişmeye çalışırken kendini ihmal ediyordu genç kadın. Anne olmak zordu fakat hem anne, hem baba olmak daha zordu. Üstelik çocuklarının babası yanında ve gayet sağlıklı iken. Ulaşmıyordu kocasına Meryem, onunla konuşmak istese boşa çarpılıyordu. Sedat eve geç geliyor, geldiği gibi de uyuyordu. Âdeta her şeyden habersiz kendi dünyasında yaşıyordu. Öyle ki, karısının göğsünde çıkan kistten bile haberi yoktu.

Evet, birkaç gün önce göğsündeki sertliği hissetmiş ve randevu almıştı Meryem. Korkulacak bir şey olmadığına kendini ikna etmek için çabalarken bir yandan da duyacağı en kötü habere hazırlıklı olmaya çalışıyordu. Korkuyordu çünkü evlatları vardı ve eğer bir kötü bir şey varsa onlara ne olur, diye düşünüyordu. Kırgındı çünkü şu an kocası hastanede olduğunu bile bilmiyordu. Soğuk bir hastane koridorunda tek başına doktora girmek için bekliyordu. Bu kadar yalnız olmak canını yakıyordu. Oysa mutlu olmak, hayatını paylaşmak için evlenmişti ancak umduğunu bulamamıştı. Ailesi tarafından şiddet gördüğü yetmemiş gibi kocası tarafından yalnızlığa terk edilmişti. En acısı ise derdini anlatacak tek bir insan bile olmamasıydı. Annesi bile kendini sevmemişken kayınvalidesi mi arkasında duracaktı? Yoksa on yedi yaşındaki Çiçek mi, kendinin sorunlarıyla uğraşacaktı? Sarp'ın zaten derdi başından aşkındı, bir de kendi mi dert olacaktı onun başına? Çocuklarına bir şey belli etmemek için çabalarken yorulduğunu hissediyordu. Günden günde daha da katlanamıyordu mutsuz hayatına ve on dört yıllık evliliğinde ilk defa şu sıralar boşanmayı düşünüyordu. Elinin tersiyle itse de bu düşünceyi kocasının yanında olmaması içini acıtıyordu. Varlığı bir şey ifade etmeyen adamın yokluğu ne kadar ağır olabilirdi?

İsmini ekranda gördüğünde ayağa kalkıp doktorun odasına girmek için adımladı genç kadın. Göğsündeki kist için ilk defa doktora geliyordu. Doktor kendini nasıl yönlendirir, kendinden nasıl tahliller ya da işlemler isterdi bilmiyordu. Fakat dua ediyordu ki, kendini hemen hastaneye yatırmasın çünkü gidip çocuklarını okuldan alması gerekiyordu sonrasında... Sonrasında mutsuzluğuna rağmen gününü çocuklarıyla geçirmeyi istiyordu. İyi ki vardı evlatları, iyi ki onları doğurmuş, anne olmuştu eğer Cem'le, Zeynep olmasaydı şu hayatta yüzü nasıl gülerdi?

Meryem'i uzun uzun muayene etti Doktor Rasim Bey. Korkulacak, telaş edilecek bir şey yoktu. Evet, ufak bir kist vardı hastasının göğüs altında ama zararsız görünüyordu. Yine de emin olmak için biyopsi yapmakta fayda vardı. Gerekli yerlerden bu işlem için randevu almasını isteyerek gönderdi genç kadını.

Hastanedeki işlemleri hallettikten sonra okulun yolunu tuttu Meryem. İçi biraz olsun rahatlamış olsa da, biyopsinin sonucu çıkmadan endişelerinden kurtulamayacaktı ve biyopsi için iki hafta sonrasına gün vermişlerdi. Bir an durup derin bir nefes aldı. Yaşayacağı senaryoyu tahmin etse de içindeki aptal umuda engel olamayarak çantasından telefonu çıkarıp Sedat'ı aradı. Hastanede olduğunu söylerse belki merak ederdi kocası kendini. Birkaç çalıştan sonra telefon açıldığında genç adamın sesini duydu.

"Efendim Meryem?"

"Neredesin?"

"Dükkândayım. Bir şey mi oldu?"

"Yok bir şey olmadı da hava almaya çıktım biraz. Sen de gelir misin, diye soracaktım. Uzun zaman oldu birlikte bir şeyler yapmayalı. Çocukları da alırız okuldan."

"Siparişler var, biliyorsun. Mümkün değil şu an çıkmam. Başka zaman bir şeyler yaparız olur mu? Hem hava bozuk çocuklar yeni iyileşti, hasta olmasınlar tekrardan. Hadi evde görüşürüz."

"Sedat," diyerek kocasının telefonu kapatmasını engelledi Meryem. Köprünün oradaki herhangi bir banka oturduğunda gözlerinin dolmasına aldırmadı. Her şeyi öyle bitiremiyordu içinde, on dört yıllık bir evlilik vardı ortada. İnatla hâlâ bir şeyleri toparlayabileceğine, Sedat'ı değiştirebileceğine inanıyordu. Oysa gerçekler gün gibi ortadaydı. Seneler boyunca tek başına sırtladığı evliliği şimdiden sonra nasıl değişirdi?

"Sana ihtiyacım var. Benim gerçekten kocama ihtiyacım var."

"Ne oluyor Meryem? Evde mi bir sorun var?"

"Evde değil, bizde bir sorun var Sedat. Günlerdir konuşmaya çalışıyorum seninle ama benim dışımda her şey senin için daha önemli."

"Meryem yine başlamayalım istersen. İşleri halletmem gerekiyor eve gelince derdin neyse konuşuruz."

"Peki Sedat, peki. Buna da peki."

Telefonu kapadığında arkasına yaslandı genç kadın. Uzun uzun Asi'yi seyrederken daldı gitti derinlere. Gençliğinin en körpe çağında henüz yirmi yaşındayken apar topar evlenmiş, kocasına ömrünü vermişti. O kadar zaman boyunca mutlu olmadığı halde mutlu olduğuna inanmaya çalışmış, Sedat'ın duvarlarına rağmen onu sevmişti. Kocam demişti, çocuklarımın babası demişti, yaşadığı türlü sorunlara karşın alttan almak, bir şeyleri düzeltmek için çırpınıp durmuştu. Kocasının kör gözlerini bile görmezden gelerek evliliğini bozmamak için içinde yaşamıştı kırgınlıklarını. Kendini kandırmış, yalnızlığını yok saymıştı. Her şeyin farkındaydı fakat onca yılı bir çırpıda silmemek için uğraşmıştı. Bugün ise bir kez daha görüyordu gerçekleri. En zor zamanında, mühim bir hastalık için doktora yalnız geldiği gün de yeniden anlıyordu. Sedat hiçbir zaman ailesi olmamıştı ve kendi böyle bir günde hayatı değiştirecek o kararı vermemek için mutlu olduğu zamanları anımsamaya çalışıyordu inatla. Lakin hatırladığı sadece evliliğinde her şeyi tek başına yapmak zorunda kaldığı anlardı.

Cem doğduğunda sarılık geçirmişti ama Sedat yoktu yanında. Haftalarca lohusa olduğu halde oğluna tek başına bakmıştı Meryem. Sonra Zeynep ilk diş çıkardığında ateşler içinde yanmıştı ve yine kocası yoktu ortalıkta. Kendini ihmal etmesi bir yana çocuklarına bile babalık yapmamıştı ki hiç. Ne okulda yaşadıkları sorunlarla ilgilenmiş, ne de bir gün olsun onları kucağına alıp sevmişti. Ailesine yetişmek için çalışıp durduğunu söylüyordu da Sedat, en ihtiyaç duyulduğu anda yok oluyordu. Zaten aslında var olmuş muydu? Olmamıştı. Bugün kendini tek başına bıraktığı gibi senelerce aynı şeyi yapmıştı. Tamam yükleri belki gerçekten ağırdı ama bu ihmalkâr olmasının sebebi olamazdı. Sarp'a sorumsuz diyordu da acaba kendi ne kadar sorumluluk sahibi bir adamdı?

Kolay değildi bir evliliği bitirmek hele de bunu bir kadın olarak yapmak lakin gücünün tükendiğini hissediyordu genç kadın. Daha fazla yetişemeyeceğini, olanı biteni yok sayamayacağını, görmezden gelemeyeceğini, düzeltmek için kendi kendini tükemeteyeceğini... Gözündeki yaşlarla, kalbindeki kırıklıkla o an kararını verdi. Daha fazla devam edecek, kocası için çabalayıp duracak hali kalmamıştı. Nasıl yapardı, nasıl ayaklarının üstünde durabilirdi bilmiyordu ama emindi. Boşanacaktı. Boşanmak istiyordu. Doktora geldiğinden bile haberi olmayan bir adamın karısı olmanın ne anlamı vardı? Elinden gelenin fazlasını yapmıştı yıllarca fakat buraya kadardı. Sedat'ı düzeltmek için çırpınıp durmayacaktı artık.

"Sen or'da yoksun

Çağırdığımda

Susuzluğumda, açlığımda

Sen or'da yoksun

Koşsam sarılsam

Tutunsam yoksun

Ruhumun kara boşluğunda

Sen or'da yoksun..."

Gece, gündüz fark etmiyordu Antakya'da, bir köşe başında illa ki gitar çalan bir sokak şarkıcısı çıkıyordu insanın karşısına ve şimdi kendinden biraz uzakta oturup gitar çalan genç bir çocuk duygularına tercüman olan bir şarkıyı çalıyordu.

"Ne anlamsız, ne tuhaftı

Kendime söylediğim yalanlar

Olmayacak bir rüyaya inandım

Hırçınlığım imkânsızlığına

Suskunluğum uzaklığına..."

Gözlerini kapadı Meryem, gözyaşları yanaklarını ıslatırken verdiği kararın ne kadar içini acıttığını anlatamazdı. Ne çok savaş vermişti bu kararı almamak için ama Sedat buydu ve değişmiyordu. Değişmeyecekti. Ne yaparsa yapsın en çok kendi canını yakacaktı. O yüzden bitmeliydi artık. Tek başına yürüttüğü evliliğine nokta koymasının vakti gelmişti de, geçiyordu.

"Sen or'da yoksun

Çağırdığımda, susuzluğumda

Açlığımda

Sen or'da yoksun

Koşsam sarılsam

Tutunsam yoksun

Ruhumun kara boşluğunda

Sen or'da yoksun..."

Şarkı bitince insanların alkış sesini duydu Meryem. Güzel söylemişti gitarcı ve bir alkışı hak etmişti. En çokta kendine gerçekleri gösterdiği için. Zor bir kararın eşiğinde iken içindekileri okumuş, sanki sadece kendi için çalmıştı gitarını. Çantasını alıp ayağa kalktığında eline geçen parayı gitar çantasına bırakıp derin bir nefes çekti içine. Ne yapacağını biliyordu, belki o yüzden şimdi üzgün değil de kuş kadar hafifti.

****

Daha fazla kaçmanın bir yararı olmayacağını, eninde sonunda evine gireceğini biliyordu Sırma. O yüzden cesaretini toplayarak o geceden sonra bir daha ayak basmadığı evine girmişti. Eli, ayağı titrerken gözleriyle küçük salonu baştan aşağıya taradı. Artık tarihi eser sayılmasına rağmen odanın ortasında duran tüplü televizyon, üstünde faturalar, gereksiz kağıtlar olan o cam sehpa, eskimiş, tahtaları aşınmış iki sedir, yıllardır hiç değişmeyen sert tüylü yeşil halı... Her şey yerli yerindeydi ama babası yoktu. Yokluğu eve öyle bir çökmüştü ki, boyaları çizilmiş duvarlar bile sanki bunu haykırıyordu. Güçlü olmaya çalışarak içeriye bir iki adım attı sonra ise ayaklarının boşalmasını umursamadan babasının yattığı sedire doğru yürüdü. Her zaman yaptığı gibi yere çöktüğünde elini boş koltukta gezdirdi. O koca boşluk ise yüreğinin tam ortasına çöreklendi.

Elleri, boşluğu değil babasının ellerini tutmalıydı. Gözleri sedirin yırtık minderlerine değil babasının sevgi dolu gözlerine bakmalıydı. Eve girdiğinde yine burada olmalıydı Mustafa Bey. Hasta haline rağmen gülümseyen yüzüyle kucaklamalıydı kendini. Kollarıyla saramasa da yüreğiyle okşamalıydı saçlarını. Kabul edemiyordu, dayanamıyordu Sırma. Başını, sedire yaslamış biçare bir halde akıtıyordu gözyaşlarını. "Baba," dedi içli içli. Sedirde ellerini gezdirmeye devam ederken dudaklarını ısırıyor, dökemiyordu dilinin ucuna gelen sözleri. Acısı öyle büyüktü ki, dili lâl oluyordu. Hıçkıra hıçkıra değil, ince ince ağlıyordu. Bu şiddetli sancı nefesini kesiyor, boğazına düğüm düğüm dolanıyordu. Günler geçmişti ama hâlâ bunların bir rüya olduğuna, uyandığında yine babasını burada bulacağına inanmak istiyordu. Babası bırakmazdı çünkü kendini. Annesi gibi öyle çekip gitmezdi, gidemezdi.

"Ben sensiz ne yapacağım baba? Ben sensiz nasıl ayakta duracağım?"

Arkadaşının yanına oturduğunda gözlerinin dolmasına engel olamadı Çiçek. Sırma'ya sıkı sıkı sarıldı, saçlarını okşadı. Onu buraya getirmekle hata mı yapmıştı bilmiyordu. O çok ısrar edince buraya birlikte gelmişlerdi işte. Kendine düşen de şimdi çocukluğunu beraber geçirdiği dostuna destek olmaktı.

"Biliyor musun sen benden daha şanslısın Sırma."

Bir an başını çektiğinde Çiçek'in burukça gülümsediğini gördü genç kız. Niye böyle demişti ki arkadaşı? Onun bir ailesi vardı. Annesi, iki abisi, Meryem yengesi, yeğenleri... Kocaman kalabalık bir ailesi vardı ama kendinin... Kendinin kimsesi kalmamıştı bu hayatta. Tutunacak tek dalını, babasını kaybetmişti. Nasıl ondan daha şanslı olabilirdi?

"Bakma öyle inan benden daha şanslısın hiç olmazsa babanı tanıdın, seni nasıl sevdiğini hissettin ama ben... Ben babamı hatırlamıyorum bile Sırma. Yüzünü fotoğraflardan gördüğüm kadar biliyorum ama kokusu, dokunuşları, sesi... Hiçbiri yok. Babamın bana bıraktığı birkaç eski fotoğraf dışında hiçbir şey yok. Beni sevdi mi, sevmedi mi... Ben doğunca ne hissetti bilmiyorum, hiçbir zaman da bilemeyeceğim."

Gözyaşlarını sildiğinde biraz olsun kendini toparlamaya çalıştı Sırma. Belki de haklıydı Çiçek, kendi baba sevgisini tadacak kadar şanslıydı zaten şimdi o yüzden bu kadar çok canı yanıyordu ya. Kendini gözünden bile sakınan babasını kaybettiği için kalbi bu kadar çok acıyordu ya.

"Yine de senin bir ailen var Çiçek. Annen, abilerin, yengen, çocuklar ama benim... Benim kimsem kalmadı. Bir babam vardı, o da beni bırakıp gitti ve şimdi ne yapacağımı, babam olmada nasıl devam edeceğimi hiç bilmiyorum."

"Biz senin yanındayız," derken arkadaşının elini sıkı sıkı tuttu Çiçek. Çok şey paylaşmıştı Sırma ile. Çocukluğu, ergenliği onunla geçmişti. Sekiz yaşından beri en yakın arkadaşıydı o. Birbirlerinin saçlarını defalarca örmüşler, aynanın karşısında saçma sapan danslar edip durmuşlardı. Tüm acılara rağmen birlikte gülmüşlerdi şimdi de öyle olacaktı. Şimdi de en büyük acıya birlikte göğüs gereceklerdi. Biliyordu arkadaşını teselli edemez, onu sahte avuntularla avutamazdı fakat sonuna kadar yanında olurdu, olacaktı da.

"Tamam belki ben çok kavga ediyorum onlarla ama sen farklısın. Akkaya ailesinin göz bebeğisin."

Dudakları dişlerken yere çevirdiği gözlerini arkadaşına dikti, ne diyeceğini bilemedi bir süre genç kız. Akkaya ailesi kendi içinde sorunlar yaşasa da ilk günden beri kendine el uzatmaktan hiç çekinmemişti. Şimdi de aynı şeyi yapacaklarına şüphesi yoktu hatta günlerdir ellerinden gelenin fazlasını bile yapmışlardı.

"Ailenin kıymetini bil Çiçek. Lütfen.... Lütfen ailenin kıymetini bil. Kalabalık bir ailen olduğu için isyan edip durma şükret çünkü ölüm ansızın geliyor. Bir anda ellerin bomboş kalıyor, kolun kanadın kırılıyor. İnan bana, insan kendine kızan birinin olmasını bile arıyor yalnız kalınca."

Sırma'yı anlayamazdı, onun dediklerine hak veremezdi çünkü sevdiği birinin yokluğu ile sınanmamıştı Çiçek. Tamam babasını iki yaşında kaybetmişti fakat aklının erdiği yaştan itibaren sevdiği birini toprağa vermemişti ve bunun ne kadar acı olduğunu bilemezdi. Ölüm sahiden ansızın olsa bile, sırf bu yüzden ailesine boyun eğmesi gerekmiyordu. Yine de sessiz kaldı, arkadaşı büyük bir kayıp yaşarken inat edecek değildi. Sessizliğini örtbas etmek ister gibi Sırma'ya sarıldı.

"Senin de bir ailen var Sırma. Sarp abimin dediği gibi sen Mustafa amcanın emanetisin bize."

"Keşke sadece bu yüzden yanımda olmasaydı Sarp."

"Hâlâ mı?" diyerek Sırma'nın gözlerine baktı genç kız. Hâlâ mı Sarp'ı seviyordu Sırma?

Omuzlarını silkti Sırma. Sevgisinin artık küllendiğini zannederken Sarp kendine sıkı sıkı sarılınca yanıldığını anlamıştı. Genç adamın kollarında günler boyunca ağlaması, gözyaşlarını şefkatle silmesi, saçlarını okşaması yetmişti yeniden kalbinde aşkının yeşermesi için. Zaten çocukluğundan beri Sarp'ı bu yüzden sevmemiş miydi? En zor zamanlarında kendine omuz verdiği için.

"Elimde değil, seviyorum Çiçek. Sarp'ı hâlâ seviyorum işte ama o kadar utanıyorum ki... Feyza hocanın yüzüne bakamıyorum. O kadın bana destek olmak için çabalarken ben..."

"Şştt bunları düşünme şimdi hadi bize gidelim artık. Annemle, yengem sofrayı kuruyordur. Geç kalmayalım."

Sırma'ya bakmak için kapının önüne gelmişti ki Feyza, Sırma'nın söylediklerini duymasıyla kal gelmiş gibi öylece kaldı. Sırma, Çiçek'le dertleşirken aralarına girmek istemediği için kulak misafiri olmuştu konuşmalarına ama duydukları... Duydukları... Ne düşüneceğini, ne tepki vereceğini bilemiyordu. İki kızın ayaklandığını görünce hızlıca çekildi kapının önünden. Kendi evine girdiğinde kapıyı kapatıp mantıklı olmak için çabaladı. Koltuğa oturup saçlarını geriye attı, dizlerine dirseklerini dayayarak ellerini ovuşturup durdu.

On yedi yaşındaki bir kızdan Sarp'ı kıskanacak değildi fakat Sırma kendini şok etmeyi başarmıştı. "O daha çocuk," dedi kendi kendine. Sanki kendi on altı yaşında Sarp'a âşık olmamış gibi fakat o zaman Sarp'ta o yaştaydı. Birbirlerini lisede sevmişlerdi şimdi ise Sırma kendinden on yaş büyük bir adamı, Sarp'ı sevdiğini söylüyordu. "Hayır," dedi beyniyle istişare ederken. "Sadece duygularını karıştırıyor." Evet, kesinlikle böyleydi. Hayatı boyunca sevgi açlığı çekmiş bir kız olarak Sarp'ın merhametine âşık olduğunu sanıyordu Sırma. Ki, onun yaşındaki bir genç kız bunlar oldukça normal şeylerdi. Ya Sarp? Sarp biliyor muydu bunu?

Telefonuna sarıldığında Sarp'ı aradı genç kadın. Doğru mu, yanlış mı yaptığını bilmiyordu ama Sarp'la konuşması gerekti. Söylemeliydi Sırma'yı. Tek başına taşıyamazdı bu gerçeği. Telefon birkaç kez çalmasının ardından açıldığında "Sarp," dedi bocalayarak. Ne diyeceğini bilmiyordu ki.

"Efendim Feyza?"

"Müsait misin?"

"Müsaitim. Bir şey mi oldu?"

"Konuşmamız lazım. Neredesin?"

"Evdeyim de kötü bir şey yok değil mi?"

"Yok, merak etme sadece... Sadece sana söylemek istediğim bir şey var."

"Tamam hemen geliyorum."

Telefonlar kapandığında gözlerini kapıya çevirdi Feyza, dizini elinde olmadan sallarken bir an önce Sarp'ın gelmesini istiyordu. Belki daha uzun düşünüp öyle karar vermeliydi ama onun yaptığı her hareket umut veriyor olabilirdi Sırma'ya. O yüzden bilmesi en iyisiydi galiba.

Sırma'nın hep kendinden kaçması, gözlerine bakarken utanması, çizdiği resimleri inatla kendine göstermek istememesi... Her şeyi şimdi anlıyordu Feyza. Sarp'ı sevdiği için böyle davranıyordu genç kız. O kadar da utanıyordu ki, suçluluk duyuyordu kendine karşı fakat suçlu değildi, asla da olamazdı. İçinde hissettiği büyük boşluktan, sevgi açlığından Sarp'a âşık olduğunu sanıyordu oysa sadece masum, sıcak bir sevgi arıyordu Sırma. O sevgiyi de Sarp'ta bulmuştu. Kızamazdı ki ona kim olsa Sarp'a âşık olurdu. O mükemmel adamı sevmemek elde miydi?

Kapı çaldığında hızlıca kapıyı açtı genç kadın, bir hayli telaşlı görünüyordu Sarp. Apar topar çağırmıştı onu, tabii ki böyle gelirdi.

"Ne oldu?" diyerek içeri girdi Sarp. Kapıyı kapadığında Feyza eliyle koltuğu işaret etti.

"Önce bir otur, öyle konuşalım."

Sevgilisinin dediğini yaparak koltuğa oturdu genç adam. Evet, Feyza sevgilisiydi artık. Yaşadıkları o kadar şeyden sonra Feyza inkâr edemezdi bunu. Henüz açık açık bu konuyu konuşmamış olsalar da birbirlerini sevdiklerini söylemeleri sonrasında öpüşmeleri bunun için yeterli değil miydi? Feyza'nın gözlerine bakarken düşüncelerinde kaybolup gittiğini fark etti.

"Seni dinliyorum."

Sarp'ın yanına oturduğunda sıkıntıyla nefes aldı, ona doğru dönüp diyeceklerini bir kez daha kafasında genç kadın. "Sırma," diyebildi zorlukla.

"Sarp, Sırma... Sırma..."

"Biliyorum Sırma iyi değil, zor zamanlar geçiriyor da başka bir şey var gibi bakıyorsun."

"Başka bir şey var çünkü."

"Ne? Feyza korkutma beni başka ne var?"

"Sırma'nın sana karşı duyguları var Sarp."

Anlamadı, kaşlarını çattı sonra ise o çatık kaşlarının gevşediğini hissetti. Dudaklarında belli belirsiz alayla karışık bir gülümseme meydana geldiğinde algılarının açık olup olmadığından emin değildi Sarp. Sırma'nın kendine karşı nasıl duyguları olabilirdi? Abi, kardeş gibilerdi senelerdir.

"Feyza sen ne dediğinin farkında mısın? Sırma benim kardeşim, Çiçek'ten hiçbir farkı yok."

"Biliyorum ama senin davranışların farklı bir etki bırakmış sanırım. Ya da duygularını karıştırıyor bilmiyorum. Çiçek'e söylerken duydum. Sarp'ı seviyorum bu yüzden Feyza hocanın yüzüne bakamıyorum, dedi. Sana söylemekle iyi mi yaptım kötü mü yaptım emin değilim fakat Sırma... Sırma henüz bir çocuk. Sevgi açlığı yaşayan, senin gösterdiğin abi şefkatine âşık olduğunu sanan bir çocuk. O çok yaralı Sarp. Küçük yaşında annesi bırakıp gitmiş üstelik babası felç kalmış. Şimdi de babasını kaybetti, onu sakın incitmeyelim. Bu kadar şey yaşarken bir de biz canını yakmayalım."

Feyza'nın anlayışına, ince düşüncesine masumca gülümsedi Sarp. Belki başkası olsa on yedi yaşındaki kıza bile hınçlanır, savaş ilan ederdi lakin sevdiği kadın en güzel şekilde özetlemişti durumu. Öğrendiği bu gerçekle ne yapacaktı bilmiyordu fakat yine Feyza'nın yardımına ihtiyacı vardı. Elinde büyümüştü Sırma, küçük yaşında avuçlarına bırakılan yaralı bir kuş gibiydi o kız. Ondan sevgisini, merhametini bir an olsun esirgememiş, öz abisi gibi koruyup kollamıştı onu lakin Sırma belli ki çok yanlış anlamıştı durumu. Farkında olmadan ona karşı nasıl bir tavır sergilemişti de, böyle bir düşünceye kapılmıştı Sırma? Ya da kendi... Kendi bunu nasıl anlamamıştı? O kadar yıl boyunca küçük bir kızın kendine masum bir sevgi beslediğini nasıl görememişti? Ayrıca Çiçek, demişti Feyza. Demek kardeşi de biliyordu durumu ve kendine hiçbir şey çaktırmamıştı. Küçük cadı nasıl da saman altından su yürütmüştü. Saçlarını karıştırdığında sıkıntılı bir nefes verdi. Yine ne yapacağını bilmediği bir açmazın ortasındaydı.

"Ben bilmiyorum... Gerçekten ne diyeceğimi bilmiyorum Feyza. Sırma elimde büyüdü, Çiçek'e nasıl davrandıysam ona da öyle davrandım ama şimdi... Şimdi..."

"Ben yanındayım," diyerek Sarp'ın elini tuttu genç kadın. Gözleri bir kez daha buluştuğunda anlayışla gülümsedi. "Sırma'yı incitmeden onunla konuşacağız fakat şimdi değil. Kız babasını yeni toprağa verdi, biraz zaman geçsin."

"Haklısın böyle gidip pat diye konuşamam. Zaten ne diyeceğimi de bilmiyorum ki."

"Bir şekilde toparlayacağız yalnızca biraz zaman."

Başını sallamakla yetindi Sarp. Feyza'nın yüzünde gözlerini gezdirirken boynuna kolunu dolayıp arkasına yaslandı. İkisi birlikte rahat bir pozisyon aldığında sevgilisinin şakağına ufak bir öpücük bıraktı ve malum mevzuyu dile getirmekte bir sakınca görmedi. Feyza'nın ne düşündüğü bilmek istiyordu.

"Sen olmasan ben ne yapardım bilmiyorum sevgilim."

Sevgilim...

İkinci defa bunu söylüyordu Sarp ve yaşanılanlara rağmen ne diyeceğini bilmiyordu Feyza. Sessiz kalırsa kabullenmiş olurdu sevgili olduklarını. İtiraz ederse, Sarp'ı kırardı. Ki, onu artık kırmak istemiyordu. Eğer telefon çalmasa kararsızlığından nasıl kurtulurdu bir fikri yoktu.

Bir daha Feyza'ya gelirken telefonu evde bırakacaktı Sarp yoksa başka türlü kurtulamayacaktı yakasını bırakmayan şu lanet zil sesinden. Hoş sevdiği kadınla yalnız kalmasına izin vermeyen sadece telefonu değildi ki. Ya kapı çalardı ya Caner olur olmadık zaman da yanlarında biterdi ya Asu pat diye aralarına girerdi. Merak ediyordu bu kadar şansız olan başka bir insan var mıydı?

"Telefona bakmayacak mısın?"

"Bu kez bakmasam?"

"Olmaz öyle Sarp. Annen arıyor olabilir."

Sıkıntıyla iç geçirip Feyza'nın boynundan kolunu çekip telefona baktı genç adam. Tahmin ettikleri gibi annesi arıyordu. Aramayı reddedip telefonu cebine koydu. Yemek saatiydi, muhtemelen nerede olduğunu soracaktı. Fakat yemekten daha önemli bir işi vardı şu an. Feyza'yla azıcık yalnız kalmak istemesi en doğal hakkıydı.

"Hadi eve git, seni bekliyorlardır."

"Ben on yıl beklemişim, onlar azıcık beklese ne olur?"

"Sarp"

"Ne? Yalan mı?"

"Yalan değil ama şimdi gitmen gerekiyor. Sonuçta seni bekleyen bir ailen var."

Sarp'ın yanağına elini dayadığında içtenlikle gülümsedi Feyza. Akkaya ailesinin en büyük kuralıydı yemeğe hep birlikte oturmak o yüzden genç adamın ailesinin yanında olması gerekiyordu şimdi.

"Feyza"

"Hm?"

"Benim ailem sen olsana."

Kalp ritmi hızlanırken öylece kaldı Feyza. Resmen evlilik teklifiydi bu. Daha sevgili bile olduklarından emin değilken Sarp hiç beklemediği bir cümle kurmuştu. Dilinin tutulduğunu hissetti, ne diyecekti şimdi? Ne demesi gerekiyordu "Sarp," dedi bocalayarak. Dudaklarını dişlerken defalarca yutkundu. Sözcükler beynini terk etmişti sanki.

Öylesine değil, gerçekten böyle olmasını istediği için bu cümleyi dile getirmişti Sarp. Uzatmak istemiyordu daha fazla, saklamak, gizlemek istemiyordu. Gayet açıktı niyeti Feyza'yla evlenmek istiyordu. Sevdiği kadınla evlenip bir ömür boyunca mutlu olmayı arzuluyordu. Genç kadının vereceği cevabı beklerken çalan kapıya içinden defalarca küfürler etti. Niye kendilerini bir rahat bırakmıyorlardı?

"Kapı," dedi Feyza kendini toparlamayı başararak. "Kapıya bakayım ben."

Ayağa kalkıp kapıyı açtığında Çiçek'i karşısında gördü genç kadın. Çok şükür, o yetişmişti yardımına. Yoksa ne cevap vereceğini cidden bilmiyordu.

"Çiçek"

"İyi akşamlar hocam. Abim burada mı?"

"Buradayım," diyerek ayağa kalktı Sarp. İki dakika evden ayrı kaldı diye kıyametler kopacaktı sanki. Kapının önüne geldiğine içinden güzel güzel sevgilerini gönderiyordu Çiçek'e.

"Başka bir yerde olmayacağını tahmin etmiştim zaten."

Genç kızın imalı sözlerine karşın kızardığını hissetti Feyza. Oysa Çiçek'in öğretmeni olan kendiydi ama kızın abisiyle aşk yaşayan hatta abisinin evlilik teklifi ettiği kadın da kendiydi. Hâlâ aklı başında olmadığı için düşünceleri saçma yerlere gidip gidip geliyordu. Sarp ise kızgın gözlerle bakıyordu kardeşine. Feyza'dan da mı utanması kalmamıştı bu kızın?

"Neyse," diyerek durumu toparlamaya çalıştı Çiçek. Fazla ileri gittiğini kabul ediyordu. Elleri ince ceketinin cebindeyken gülmemek için dudaklarını dişliyordu. "Annem sizi yemeğe bekliyor."

"Bizi mi?" dedi Feyza kendini işaret ederek. Nermin Hanım cidden yemeğe mi davet ediyordu kendini?

"Elbette hocam. Sonuçta yabancı değilsiniz ki siz."

Feyza kadar Sarp'ta şaşkındı duruma ama bozuntuya vermedi. Belki aradaki buzlar cidden eriyordu. "E hadi," dedi genç kadına bakarak.

"Yemekler soğumasın annem bekliyormuş bizi."

Genç adamın, biz kelimesini imalı söylemesine belli belirsiz tebessüm etti Feyza. Belki de sahiden Sarp'la, biz olmuşlardı artık. Belki de yıllardır beklenen kavuşmanın yaşamın tam vaktiydi. İtiraz etmedi, onlarla birlikte evden çıktığında kapıyı iyice kapatıp kilitledi. Karşı eve geçtiğinde Çiçek önden eve girmişti ki, Sarp durdu. Durup Feyza'ya elini uzattı. Bazı şeyleri resmiyete dökmekte yarar vardı. Eğer Sarp'ın elini tutarak Akkaya ailesine girerse nasıl bir konumda görüneceğini biliyordu Feyza. Sarp'ın sevgilisini olduğunu kabul etmiş olacaktı buna rağmen geri çevirmedi onu. Uzattığı eli sıkıca kavradı. Seviyordu Sarp'ı ve kabul ediyordu işte. Sevgiliydi Sarp'la. Yaşayacağı her şeye de hazırdı. Eğer savaşması gerekiyorsa cesurca göğüs gerebilirdi aşk harbine. Daha fazla bir hiç uğruna sevdiği adamdan ayrı kalmak istemiyordu.

Nermin Hanım onları görse de bozuntuya vermedi. Hâlâ oğlunun başına bir iş gelecek diye korksa da daha fazla Sarp'ın üstüne gitmeyecekti. Feyza'yı yemeğe çağırmıştı ki, bu sofrada yeri olup olmadığını kendi anlasın. Nasıl olsa her şekilde yabancı hissediyordu Feyza bu masada kendini. Belki böylece bilirdi yerini sonra vazgeçer, babasının yanına dönerdi. Artık ikisine de bir şey diyecek hali kalmamıştı, zamana bırakmaya karar vermişti. Birbirlerine uygun olmadıklarını onlar anlasın istiyordu. Davul bile dengi dengine derlerdi, Feyza da eninde sonunda pes ederek bırakacaktı oğlunun yakasını. Yapamayacaktı, o şaşaalı hayatını özleyecekti. Bundan adı kadar emindi yaşlı kadın.

Kalabalık yenen bir yemeğin tadı başka oluyordu. Yıllardır ailesiyle bu sofraya oturmasına rağmen yanında Feyza olduğu için daha mutluydu Sarp. İlk defa masalarında oturmuyordu o, fakat ilk kez sevgilisi olarak oturuyordu. Görmek istediği tablo buydu işte. Bir yanda koca ailesi, bir yanda sevdiği kadın. Az önceki teklifi boşa yapmamıştı, kararlıydı çok yakında ailesine gerçek anlamda dahil olacaktı Feyza. Annesi de sessiz kaldığına göre sırada Ethem Bey vardı ama inanıyordu aşkları onu da dize getirecekti.

Yemeğin ardından kahveler içilmiş, saatler ilerlemiş herkes yataklarına dağılmış olsa da Meryem için gece yeni başlıyordu. Sabahtan beri konuşmaya vakit bulamamıştı ama daha fazla uzatmayacaktı. Kocasıyla konuşacak, boşanmak istediğini söyleyecekti. Sedat elbette bunu anlayışla karşılamayacaktı lakin eninde sonunda kendini anlayacaktı, anlamak zorundaydı. Birbirlerini yıpratmadan yolları ayırmak en iyisiydi. Pijamalarını giymiş, yatağın ucunda otururken kocasının duştan çıkmasını bekliyordu. Olay çıkarmaya niyeti yoktu, sakin sakin anlatacaktı kendini.

Yaklaşık on dakika sonra genç adam duştan çıkıp odaya girdiğinde Meryem'in yanına oturdu. Kendini beklediği, konuşmak için fırsat kolladığı. her halinden belliydi fakat yorgundu ve karısıyla gecenin şu saatinde tartışmaya niyeti yoktu. Gözlerini Meryem'e çevirdiğinde sıkıntıyla nefesler alıp verdi. Ne oluyordu yine? Karısının derdi neydi? "Anlat," dedi düz bir sesle. Çocuklar mı sorun çıkarmıştı yoksa Meryem yine ilgisiz olmakla mı suçlayacaktı kendini? Ya da bilmediği başka bir suçlamama mı yapacaktı karısı?

Gözlerini Sedat'a çevirdiğinde dudaklarını ıslattı genç kadın. Verdiği karardan emindi, her ne kadar bu noktaya gelmemek için çok çabalamış olsa da. "Ben," dedi titreyen sesiyle. Biliyordu, bağırıp çağıracaktı kocası ama eninde sonunda kabul edecekti.

"Sedat ben..."

"Sen ne Meryem? Sen ne? Yetişemiyor musun her şeye tek başına yoksa çocuklar mı seni yoruyor? Ya da annemle mi aranızda bir sorun var? Sabahtan beri konuşalım konuşalım, diyorsun. Buyur dinliyorum işte. Söyle hadi ne söyleyeceksen. Yine beni ilgisiz bir baba olarak suçlamak istiyorsan, suçla. Karşındayım ve inan tartışacak halim yok. Dükkânın derdi yetmiyormuş gibi bir de sen bir güzel fırçala ben. Nasıl olsa..."

"Ben boşanmak istiyorum Sedat."

Bir çırpıda söylediği cümle ile kocasının sözünü kesti Meryem. Eğer böyle bir anda bunu söylemeseydi belki de cesaret edemezdi. Sedat buz gibi bakışlarla gözlerine bakarken defalarca yutkundu. Galiba henüz idrak edememişti ne dediğini. Saniyeler sonra ise tam da beklediği gibi sert sesi odanın duvarlarına çarptı.

"Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu Meryem?"

Bağırarak ayağa kalkınca sakin kalmak için yüzünü sıvazladı genç adam. Aklını peynir ekmekle mi yemişti Meryem? Durup dururken boşanmak nereden çıkmıştı? Üstelik onca yılın ardından, ortada iki çocuk varken nasıl bunu diyebilirdi karısı? Nasıl bu düşünceyi aklından geçirebilirdi?

"Ne demek boşanmak Meryem? Ne demek?"

"Bağırma!" diyerek ayağa kalktı genç kadın. Sedat'ın karşısında durduğunda gözlerinde cesur bakışlar yer edindi. Gece gece kimseyi uyandırmak, evdekilere şimdiden bu kararını söylemek istemiyordu. Hele de çocuklarının duymasını asla. Yeterince aile içi olaylara şahit olmuştu Cem'le, Zeynep şimdi bir de bu yüzden travma yaşatamazdı onlara.

"Çocuklar uyanacak."

"Çocuklarını düşünüyorsan boşanalım demezsin!"

"Onları düşündüğüm için aldım ben bu kararı!"

"Meryem..."

"Sedat ben yapamıyorum, gücüm kalmadı. Yoruldum. Seninle savaşmaktan yoruldum. Her şeyi... Her şeyi tek başıma omuzlamaktan senin sevsizliğinden, ilgisizliğinden yoruldum. Çabaladım, denedim yıllarca bir şeyler düzelsin diye çırpınıp durdum ama... Ama daha fazla devam edecek halim yok. Günden güne tükeniyorum, günden güne canım daha çok yanıyor ancak sen görmüyorsun. Lütfen... Lütfen birbirimizi daha fazla yıpratmayalım. Ben kararı verdim, iyi bir avukat bulacağım artık ne gerekiyorsa bakacağım bir çaresine. Senden rica ediyorum anlaşmalı bir boşanma olsun. Ne olur daha fazla yorma beni. Senden son isteğim bu."

Bağıra bağıra değil, sakince anlattı kendini Meryem sonra da odadan çıkıp kızının odasına geçti. Böyle bir karar vermişken Sedat'la aynı yatakta yatacak hali yoktu. Hem kocasına bunu kabullenme süresi tanımalıydı.

Meryem odadan çıkınca yatağa çöktü Sedat, başını yere eğip saçlarını karıştırdı. Beyni henüz karısının söylediklerini algılayamıyor, bünyesi hazmedemiyordu. Meryem ciddiydi boşanma konusunda. Hatta ilk defa böyle bir kararlılık görmüştü onun gözlerinde ama izin veremezdi her şeyin öylece bitmesine. O kadar kolay değildi bir evliliği bitirmek. On dört yıllık karısından hemen öylece vazgeçemezdi. Hem çocukları vardı. Cem'le, Zeynep ne olacaktı? Onları alıp bu evden gitmeyi mi istiyordu Meryem? Hayır, bunu kabul edemezdi. Ailesinin dağılmasına göz yumamazdı. Peki ne yapacaktı? Zorla mı yanında tutacaktı karısını? Öyle bir adam değildi, olmak istemiyordu yalnızca... Yalnızca karısını istiyordu. Meryem'in sevgisini istiyordu çünkü onun sevgisi olmadan ayakta duramazdı. Meryem olmadan yapamazdı... Asla yapamazdı. Sıkıntılı hali ile ayağa kalkıp dışarı çıktı, uyku falan kalmamıştı kendinde. Gidip bir yerlerde kafa dağıtmaya ihtiyacı vardı. Evliliğini uzun uzun düşünmek belki biraz ne yapacağı konusunda kendine yardımcı olurdu.

Çarpan kapının sesini duyduğunda gözlerini kapadı Meryem. Kocası çıkıp gitmişti anlaşılan. Suçlayamazdı onu, söylediklerini sindirmesi gerekiyordu sonuçta. Zeyno'nun saçlarında ellerini gezdirirken sabah yaşayacağı her şeye hazır olmaya çalışıyordu. Kızının yanında uzanırken başına yana çevirdiğinde karşı yatakta uyuyan Çiçek'te dolandırdı bakşlarını. Eviydi burası, yuvasıydı. Çiçek'le, Sarp kardeşi; Nermin Hanım annesiydi. Evet, çok şey yaşamıştı fakat yine de baba evinde bulamadığı o sıcaklığı bu evde bulmuştu. Bu eve gelin geldiği zaman öğrenmişti ailenin ne demek olduğunu. Sadece Sedat'la değil, onun ailesiyle de evlenmişti. Her şeyi kabullenmiş, kendi çocuklarının haricinde iki küçük çocuğu, Çiçek'le, Sarp'ı da büyütmüştü. Sonra Sırma vardı, Caner vardı, Feyza vardı, Asu vardı... Bu küçük mahallede ne çok sevdiği insan vardı böyle. Sanki bu evden giderse onları da bırakacakmış gibi hissediyordu. Sanki giderse hatıraları kendini terk edecekmiş gibi... Evlilik bir alışkanlıktı, kendi de şimdi her şeye ne kadar çok alıştığını görüyordu.

Mutfakta su içerken abisinin evden çıktığını gördü Sarp. Az önce yine yengesiyle bağrıştığını duymuştu. Anlaşılan araları pek iyi değildi, günlerdir süren o soğukluk devam ediyordu. Ne olduğunu bilmiyordu ama onların arasına girecek, sorunlarına müdahale edecek değildi de keşke abisi bu kadar mesafeli davranmasaydı yengesine. Neyse, diyerek salona girdi. Kendini de uyku tutmuyordu bu gece çünkü aklı fikri Feyza'daydı. Gerek hormonları coştuğundan gerek duyguları kabardığından yerinde duramıyordu. Feyza'yı istiyordu, onu doya doya öpüp koklamayı büyük bir ihtirasla arzuluyordu. Bu kadar yılın ardından vuslata ermek en büyük hakları olmalıydı. Televizyonun karşısında oturmuş, kanalları karıştırıp düşüncelerini kafasından atmaya çalışsa da yapamıyordu. Bir şeyler olmalıydı artık. Aralarındaki ilişkiye bir ad koymanın vakti gelmişte geçiyordu.

İçinde büyük bir savaş vermesinin ardından ayağa kalktı genç adam. Aldığı karardan emindi eğer Feyza reddederse tıpış tıpış evine gelirdi ama gerçek bir adım atmalıydı artık. Kapıya vardığında gözlerini şöyle bir karanlık evde gezdirdi. Herkes uyuyordu ve umuyordu ki, kimse kendinin yokluğunu fark etmesin. Kapının kilidini açıp dışarı çıktığında yavaşça kapıyı geri kapadı. Ses yapmaması önemliydi. Dışarıya da kolaçan etti, el ayak çekilmiş, herkes evine girmişti. Nisan rüzgârının hafif uğultusu dışında ses yoktu mahallede. Pencerelere baktığında ışıkların kapalı olduğunu gördü. Temkinliydi çünkü kimsenin şu saatte Feyza'nın evine girdiğini görmesini istemiyordu. Karşı eve vardığında kapıyı tıktıkladı. Asu'nun nöbete kaldığını söylemişti Feyza yemekte. Bu da kendine artı bir avantaj sağlıyordu.

Kapıyı açtığında Sarp'ı görmeye beklemiyordu Feyza, bu saate neden gelmişti? Şaşkınlığını gizleyemeden "Sarp," demişti ki, genç adam hızla kapıyı kapatıp içeri girdi. Girdiği gibi sevdiği kadının dudaklarına kapandı. Saniyeler sonra yaşadığı anın gerçekliğini algıladığında sırtının duvarla buluştuğunu hissetti Feyza. Sarp dudaklarını talan ederken istemsizce inledi. Şikâyeti yoktu, Sarp devam etse sesi çıkmazdı lakin beklediğini yapmadı genç adam, dudaklarından ayrılıp gözlerine arzuyla bakmayı sürdürdü.

Feyza'nın yüzünü avuçlarının arasında iken şaha kalkmış arzularına engel olamıyordu Sarp. O kadar yıl hasret çekmişken bu gece yeniden istiyordu Feyza'yı. Alnını, alnına dayağında nefes alışverişleri sıklaştı. Evet, genç kadını duvarla arasına hapsetmişti ve görünüşe bakılırsa memnundu Feyza bu durumdan.

Elleriyle, genç adamın kollarına tutunduğunda daha hiçbir şey yaşamadan nefes nefese kalmıştı Feyza. Kalbi tutkuyla atarken Sarp'ın niyetini anlamıştı ve kendinin karşı koyacak mecali yoktu. O kehribar gözler aklını başından alıyor, yanaklarında gezen o sıcak elleri dizlerini titretiyordu.

"Git dersen giderim, kal dersen kalırım yeter ki sen bana ne istediğini söyle."

Sarp'ın dudak kenarına ufak bir öpücük kondurdu genç kadın. Eğer Sarp kendine gelmemiş olsa aynı cesareti gösterir miydi, bilmiyordu ancak şimdi o, böyle arzuyla kendine gelmişken git diyemezdi. Demek içinden gelmiyordu. O kadar zaman yok saydığı arzuları kalbini kuşatmıştı. Baş parmaklarıyla sevdiği adamın sakallarını okşarken dudaklarını kulağına dayadı.

"Gitme. Madem geldin, gitme çünkü ben... Ben seni istiyorum Sarp."

***

(Buradan sonrası diğer üç noktaya kadar +18'dir)

***

Alev alev yanarken aklının, başını terk ettiğine emindi Sarp. Şu saatten sonra mümkün değil frenleyemezdi kendini. Feyza seni istiyorum demişti ya, istese bile duramazdı. Ki, genç kadın kendinden önce davranıp dudaklarına kapandı. Şaşkınlığını bir kenara bırakıp Feyza'nın bel boşluğuna ellerini yerleştirdiğinde kontrolü eline almak istedi ama Feyza kendine izin vermedi.

Sarp'ı belki de hayatında ilk defa böyle arzuyla öpüyordu genç kadın. O dudakların tadını doya doya çıkarıyor, ebediyen sevdiği adamı kendine ait kılmak ister gibi hareket ediyordu. Kalbindeki tutku dudaklarına akıyor, dudaklarını Sarp'ın dudaklarına mühürlüyordu. Sarp gibi sabırsız, Sarp gibi ateşliydi. Bedeni, teni, baştan aşağıya tüm vücudu alev alev yanıyor, tüyleri çekiliyordu. Uzun uzun sevdiği adamı öpmesinin ardından Sarp nihayet kontrolü eline almayı başararak kendini yeniden duvara yasladı. Elleri saçlarını kavradığında çığlık attı Feyza. Kendinin ona yaptığından daha beter eziyet etmek istiyordu sanki dudaklarına.

Feyza'nın dudaklarından ayrılmadan sevdiği kadını kucakladı Sarp. Onu daha da duvara bastırabilirmiş gibi bastırıp dudaklarını dudaklarından çekti. Boynunda dudaklarını gezdirmeye başladığında Feyza kesik kesik nefesler alıp vermesinin yanında bacaklarını genç adamın beline doladı. Sağ boyun girintisinden omuzuna kadar gerdanının her bir noktasına öpücük kondurdu Sarp. Eş zamanlı olarak elleriyle kalçalarını sıktı.

Sarp boynunu emerken gözlerini kapadı Feyza, aldığı zevki anlatamazdı sevdiği adamla nihayet kavuşmanın mutluluğunu yaşıyordu tam şu an ancak öyle sabırsızdı ki, Sarp'ın kısa kollu, siyah atletini üzerinden çıkarıp atmak istiyordu. Çok geçmeden de emelini gerçekleştirerek fanilyanın etek ucunu kavradı. Sarp bir an çekilip kendine kolaylık sağladığında ikisinin dudaklarında arsız bir gülüş yer edindi. Hiçbir şey söylemeden lakin oldukça cesur bir hareketle atleti çıkarıp yere attı Feyza. Ellerini, Sarp'ın pürüzsüz göğsünde gezdirirken içindeki tutku her geçen dakika daha çok büyüyordu.

"Bana ne yaptığını biliyor musun?"

"Ne yapıyorum?" diye sordu genç kadın. Dudaklarındaki arsız gülüş yerli yerindeydi.

"Deli ediyorsun."

"Göster o zaman bana nasıl delirdiğini."

Feyza'nın bu kadar cesur olmasına şaşırmıyordu aslında. Nihayetinde mezuniyet gecesinde kendini otel odasına atan oydu. Fakat bu gece o zaman ki kadar yumuşak olmayacaktı Sarp. Ateşle oynayan yanardı sonuçta. Genç kadının boynuna bir ufak öpücük daha bırakmasının ardından dudaklarını kulağına dayadı.

"Yarın sabah beni bırakıp gidecek misin yine?"

"Asla Sarp. Asla. Bir daha asla bırakmayacağım seni."

Kısa bir an göz göze gelmelerinin ardından dudakları tekrardan buluştu ve Sarp, Feyza'nın üzerindeki fermuarlı gri eşofman üstünü çıkarmak için harekete geçti. Saniyeler içeresinde o fermuarı açıp ustalıkla eşofman üstünü çıkarmasının ardından bir kez daha geri çekilip sevdiği kadını gözleriyle süzdü. Atlet giymemişti Feyza, üzerinde yalnızca siyah, dantelli sütyeni vardı. Bu daha iyiydi, işi kolaylaşmıştı.

Genç adam yeniden başını boynuna gömdüğünde onun kucağına iyice yerleşti Feyza. Sarp sütyen askısını dişleriyle çekiştirip, dışarı taşan göğsünde elini çekinmeden gezdirirken dudakları arasından kaçan nidalara engel olamıyordu. İkisi de yarı çıplak bir haldeyken ahtapot gibi sarılmıştı ona. Sevdiği adamın kumral saçlarını elleriyle karıştırıyor arada çıplak sırtında parmaklarını gezdiriyordu. Teni öylesine hasretti ki Sarp'a, iliklerine kadar hissetmeyi arzuluyordu her şeyi. Aralarındaki ateş her dakika daha çok harlanıyor, bedenleri kavuşmak için yanıp tutuşuyordu.

En sonunda genç kadını kucağından indirmeden yatak odasının yolunu tuttuğunda gecenin daha yeni başladığını biliyordu Sarp. O kadar zamanın hasretini iki dakikada bitirecek değildi. Sevdiği kadını doya doya sevecek, vücudunun her bir noktasına aşkının emarelerini bırakacaktı. Gece uzundu hatta sabah hiç olmasa da olurdu.

Sırtı yatakla buluştuğunda âşık olduğu o kehribar gözlerde şehvetle kabarmış bir iştah gördü Feyza. Sarp üzerinde sere serpe uzanırken ondan önce davranıp genç adamın omuzlarına tutunarak başını havaya kaldırdı. Çıplak göğsünde ateşli dudaklarını gezdirirken gözlerini kapadı. Tüysüzdü Sarp, pürüzsüzdü o kaslı göğsü. Kendi de Sarp'a dokunmanın hazzını anlatamazdı. Ne çok özlemişti bu adamı, ne çok hasret kalmıştı bu kollara. Mezuniyet gecesinin ardından, geçip giden on seneden sonra nihayet sevdiği adama kavuşmanın heyecanını yaşıyordu.

Feyza'nın dudakları teninde gezerken sertleştiğini hissediyordu genç adam. Kendine ne yaptığını asla bilmiyordu Feyza ama istediği madem tutku dolu bir gece yaşamaktı seve seve ona istediğini verecekti. Genç kadının sırtında parmaklarını dolaştırırken sütyen kopçasını bir çırpıda çözdü. Çözüp sütyeni hızla fırlatıp attı. Gözleri ortaya çıkan dolgun göğüsleri bulduğunda dudakları memnuniyetle gülümsedi. İkinci defa Feyza'yı çıplak görmek hoşuna gidiyordu. Göğsü hızla inip kalkarken kollarındaki kadının sağ göğsüne kapandı. Dudaklarını, dilini iştahla Feyza'nın esmer teninde gezdirirken sol göğsünü de parmaklarıyla sıktı. Dudaklarından dökülen erkeksi hırıltılar genç kadının kesik kesik nefeslerine karışıyordu.

Sarp göğüslerini severken utanmıyor aksine onun daha hızlı olmasını istiyordu genç kadın. Bedeninde dolaşan parmaklar, dudaklar göklere çıkarıyordu kendini. Acele etmiyordu Sarp, telaşsızca, yavaş yavaş tenine dokunuyor, yaşadıkları anın tadını çıkarmak ister gibi davranıyordu. Kendi ise onu çıplak bedenine daha çok bastırabilirmiş gibi saçlarını çekiyordu. O ateşli eller, göğüs ortasında dolanırken kasıklarına giren müthiş bir sancı hissetti. Aynı zaman da Sarp'ın dokunduğu yerlerde morlukların oluşacağına emin oldu. Canını yakmasa da dişlerini de kullanmaktan geri durmuyordu genç adam.

Dudakları Feyza'nın göğsünden aşağı inerken elleri eşofman altının lastiğini buldu. Yavaş ilerlemek istese de sevdiği kadını eşsiz vücudunu doya doya izlemeyi arzuluyordu Sarp. Bu yüzden gayet yavaş hareketlerle genç kadının hem eşofman altını hem de iç çamaşırını çıkardı. Üzerindeki bütün parçalardan kurtulunca belinin yay gibi gerildiğini hissetti Feyza. Sarp'ın bacak arasına yerleşeceğini zannetti bir ama ayak bileğinde onun dudaklarını hissedince yanıldığını anladı. Anlaşılan kendini iyice kıvrandırmak istiyordu Sarp.

Feyza'nın ayak bileğinden başlayarak sol bacağının her bir noktasına öpücük kondurdu genç adam. Acelesi yoktu, birdenbire tükenmeyecekti sevdiği kadını. Yavaş yavaş sevecek, uzun uzun bu gecenin tadını çıkaracaktı. On yıl önce ne yapacağını bilmeyen toy bir delikanlıydı fakat şimdi olgun bir adamdı. Feyza'dan başka kimseyle sevişmemiş olsa da duygularını daha iyi yönetebiliyor, bir erkek olarak nasıl hem zevk alıp hem zevk vereceğini biliyordu ve bildiklerini de uygulamakta kararlıydı. Dudakları genç kadının bacağında dolanmaya devam ederken sol eli onun en mahrem yerini buldu. Çekinmeden parmakları o noktayı keşfe çıktığında art arda inledi Feyza. Altındaki çarşafı sıkarken "Sarp!" diye çığlık attı. Nefesini kesiyordu Sarp, eğer niyeti kalbini durdurmaksa bunu bu gece başarıyordu.

Başını kaldırıp ela gözlere bakarken çapkınca gülümsedi genç adam. Feyza'yı delirtmek hoşuna gidiyordu. "Daha yeni başlıyoruz sevgilim."

"Bunu sen istedin!"

Zevkin doruk noktasına çıkmışken Sarp kadar sabırlı davranamazdı Feyza. O yüzden ani bir hareketle genç adamla yerlerini değiştirdiğinde onun üstüne uzandı. Dudaklarına büyük bir açlıkla kapandığında çıplak bedenleri yeniden birleşti lakin bununla yetinmedi genç kadın. Başını çektiğinde bedenini aşağıya kaydırıp Sarp'ın bacak arasına yerleşti. Üstte olmanın verdiği avantajla hızla onun üzerinden bir türlü çıkarmadığı eşofman altıyla, iç çamaşırını çıkardı. Evet, ilkinde bu kadar cesur değildi ancak şimdi belli bir olgunluğa erişmiş bir kadın olarak ne istediğinin farkındaydı. Sarp kendini zevkten çıldırtırken kendi de büyük bir tutkuyla ona aynı şeyi yapmaktan geri durmayacaktı. Genç adamın kıyafetlerini yere atmasının ardından kasıklarında ellerini dolaştırdı ve bir kez daha göğsünde dudaklarını gezdirdi. Sarp saçlarının arasından ellerini geçirirken erkeksi hırıltıları odayı doldurdu. Memnundu Feyza halinden sevdiği adamın tenine dokunmak, vücudunu yeniden keşfetmek inanılmaz bir doyum veriyordu kendine.

Feyza kendini kıvrandırırken ona ne yapacağını iyi biliyordu Sarp. İntikamı fena olacaktı. Genç kadını hızla tekrardan altına aldığında tam anlamıyla üstüne kapandı. Ellerini yatağın iki yanına dayağında kehribar gözleri çakmak çakmak yanıyordu. Nefes alışverişleri düzensiz, göğsü hızla inip kalkıyordu. Elinde olmadan hırladığında "O zaman acımak yok," dedi ve bir kez daha Feyza'nın dudaklarına kapandı. Öyle tutku dolu öptü ki sevdiği kadını, Feyza ağzının içine inledi. Dilleri birbirini bulduğunda sevdiği adamın çıplak omuzlarına tutundu. Sarp kasıklarına, kasığını sürtse de, kendine istediğini vermedi. Bedenleri uyumlu bir ritim yakaladı yalnızca. Yatakta saniyeler boyunca âdeta dans eder gibi öpüştüler. Bacaklarını birbirine dolanmıştı ki, yatağın kırılma sesini duydu Feyza. Öyle sert bastırıyordu ki, Sarp bedenini, kendine yatak taşıyamamıştı ikisinin ağırlığını.

Yatağın kırılmasını boş verdi Sarp, Feyza'ya yeni bir yatak yapardı nasıl olsa. Önemli olan bu yaşadıkları ateşli geceydi. Dudakları Feyza'nın boynunu bulduğunda öpücüklerle birlikte ısırıklar bıraktı oraya fakat bununla yetinmeyip hırsla ters çevirdi genç kadını. Bir kez daha inledi Feyza. Sarp büyük bir zevk alıyordu kendine eziyet etmekten hoş kendinin de ondan gelir kalır yanı yoktu ya. Kırılan yatak iyice içe çökerken sevdiği kadının yanına uzandı Sarp. Başını kaldırıp Feyza'nın esmer sırtında dudaklarını gezdirdi. Onu daha beter tahrik etmek ister gibi sırtının her bir noktasına dudaklarını bastırıp acelesiz bir şekilde parmaklarını teninde dolaştırdı. Nefes alma ihtiyacı hissettiğinden başını havaya kaldırdı genç kadın. Zevkten ölen insan var mıydı bilmiyordu fakat yoksa kendi tarihe bir ilk olarak geçebilirdi.

"Hiç bitmesin. Yaşadığımız bu gece hiç bitmesin Feyza."

Sarp'ın nefesi boynunu yakarken başını yana çevirdi genç kadın. Kumral yüzünü kavradığında dudakları bir kez daha buluştu. İkisi birlikte inlerken Sarp kısa ama etkili bir öpücüğün ardından serbest bıraktı dudaklarını. Onu sırt üstü bir pozisyona getirdiğinde yeniden Feyza'nın üzerinde yer aldı. O esmer bedeni dudaklarıyla, elleriyle keşfederken dolgun göğüsleri hem emerek hem öperek bir daha bir daha sevdi. Sarp'ın bedeni aşağıya kayarken kasılmaya başladı Feyza. Artık gerçekten dayanacak sabrı kalmamıştı. Genç adamın dudakları göbek çevresinde gezerken yatağın gıcırtılı sesi ikisinin sesine karışıyordu.

Sarp nihayet Feyza'nın bacak arasına yerleştiğinde elleri üst bacaklarına kapandı. Her ne kadar sevişmeyi daha çok uzatmak istese de içinde hissettiği dolgunlukla bunu yapamayacağını biliyordu. Önemli değildi fakat. Bir tur daha sevişmenin ikisine de bir zararı olmazdı.

Ezbere biliyordu sanki genç adam vücudunu. Öyle ki, elleriyle dudaklarıyla hatta tüm bedeniyle zevk noktalarını ustalıkla buluyordu ve Feyza yaşadığı anın hazzını iliklerine kadar hissediyordu. Alev alev yanan parmakları, bedenin en mahrem noktalarına temas ederken içinde volkanlar patlıyordu sanki. Bu farklıydı. Mezuniyet gecesinde çok yüzeysel yaşamışlardı her şeyi ancak şimdi seksin doruğuna çıkmayı başarıyorlardı. Yatakta uygun bir pozisyon alarak Sarp'a kolaylık sağlayıp beline bacaklarını beline doladı. Sarp yorgan gibi sevdiği kadının üstünde uzandığında hiç bırakmak istemez gibi sarıp sarmaladı onu. Aşkla atan kalpleri gibi çıplak bedenleri de tam anlamıyla birleştiğinde bir an olsun ayrılmadı gözleri.

Sarp'ın kollarında defalarca kasılıp dursa da Feyza seve seve kabul etti sevdiği adamı. Bacak arasında hissettiği tatlı acıya dudakları arasından dökülen iniltiler eşlik ederken çekmedi bakışlarını kehribar gözlerden. Kendine bu denli zevk yaşatan adamın gözlerine elbette utançla değil, cesurca bakacaktı. Kalbini on altı yaşında ona vermişti şimdi ise bedenini sunmaktan çekinmiyordu.

Ela gözlerde gördüğü tatmin duygusu mutlu ediyordu kendini zira kendi bu kadar zevk alırken Feyza'nın da almasını isterdi Sarp. Öyle de olmuştu sevdiği kadın bu geceden en az kendi kadar memnundu. Şimdi ise on yıl yılın ardından yaşadıkları bu vuslat dolu gece yine bir hatıra kalmayacaktı kendilerine çünkü kendi asla onun gitmesine izin vermeyecekti bu defa. Sevgilisinin elini sıkı sıkı tutacak ve bir daha kıyamet kopsa bırakmayacaktı. Feyza'yı böyle çok severken onun yeniden avuçlarının arasından kayıp gitmesine seyirci kalamazdı.Savaşmaya, herkesi karşısına almaya hazırdı. Görkemli aşklarının karşısında kimse duramazdı artık. Kimse.

Buram buram aşk kokan dudakları geceye son noktayı koymak ister gibi yeniden birleştiğinde hem Sarp, hem Feyza mutluydu ve bir ömür böyle mutlu olacaklardı. En büyük haklarıydı artık, bir türlü yaşayamadıkları o huzur dolu saadeti yaşamak.

***

(+ 18 bitmiştir)

***

Uzun bir sevişmenin ardından Sarp kendini genç kadının yanına attığında sevgilisinin başını çekip göğsüne yasladı. Saçlarında elini gezdirirken yeni doğmuş bir bebek gibi mutluydu. Feyza masumca tebessüm ederken sevdiği adamın kollarında olmanın huzurunu yaşıyordu. Dilleri susmuştu çünkü söyleyecekleri tek kelimenin anı bozmasından korkuyorlardı. Ki karanlık odadaki saatin dördü gösterdiğini gördüğünde "Sabah oluyor," dedi Feyza. Keşke olmasaydı ama. Keşke hiç bitmeseydi bu gece. Sarp'la yine ayrılmaktan, onu kaybetmekten korkuyordu. Güneş doğunca her şey bitecekmiş gibi hissediyordu.

"Sabah oluyor," diye mırıldandı Sarp. Feyza'yla aynı hisleri paylaşıyordu aslında. Güneş doğunca yine sevdiği kadının ellerinin arasından kayıp gitmesinden korkuyordu.

"Sarp"

Sessiz kaldı genç adam, ela gözlere bakan gözlerinde bir yakarış vardı. Ne olur kötü bir şey söyleme der gibiydi.

"Şimdi ne olacak?"

"O ne demek?"

"Biz ne olacağız, diyorum. Senin annen, benim babam... Diğerleri..."

"Biz evleneceğiz ve herkes bunu kabul edecek."

Hiç olmadığı kadar ciddiydi Sarp. Aşk dolu kehribar gözlerinde bunu görüyordu Feyza fakat kendi evlenmeye hazır mıydı, bu sorumluluğu alabilir miydi emin değildi. Sarp'ı her şeyden daha çok sevse de evlilik fikri ister istemez korkutuyordu kendini. Gerek önlerindeki engellerden gerek evlilik kendine çok uzak geldiğinden. Evet, yirmi sekiz yaşındaydı ama... Ama çok büyük bir sorumluluktu evlilik ve kendi bunu yapabilir miydi, bilmiyordu. Kaldı ki Sarp'ı çok iyi tanımasına karşın onunla hiçbir şey yaşamamıştı. Doğru düzgün sevgili bile olmamışlardı ki. Ne lisede ne de şimdi. En azından aşklarının tadını biraz olsun çıkarsalar fena mı olurdu?

"Bu evlilik fikrini biraz ertelesek olmaz mı?"

"O niye benimle evlenmek istemiyor musun yoksa?"

"İstiyorum... İstiyorum da biz hiçbir şey yaşamadık ki. Sevgili bile olmadık."

"Kim demiş? Sen benim kalbimde büyüyen sevgilimsin. Ben sensiz çok zaman geçirdim şimdi sen olmadan bir dakikam bile geçsin istemiyorum. Bir an önce evlenelim, aile olalım istiyorum."

"Yine de hemen..."

"Hemen," dedi Sarp genç kadının yanağında elini gezdirirken. Karısı olsun istiyordu Feyza. Her sabah onunla uyanmak, her gece onunla uyumak istiyordu. Hayatını, ömrünü sevdiği kadınla paylaşmaya dünden hazırdı.

"Hemen evlenelim Feyza'm."

Sessiz kaldı Feyza yanlış bir şey diyerek Sarp'ı kırmak istemedi. Gece bu kadar güzel geçmişken sevgilisiyle tartışmak elbette istemiyordu fakat endişelerini dile getirmekte bir sakınca görmedi.

"Kabul etmeyecekler. Bizi kabul etmeyecekler Sarp."

"Edecekler. Annem de, baban da bizi kabul edecekler. Birbirimizi ne kadar çok sevdiğimizi onlar da görecek en sonunda. Yeter ki, sen yanımda ol."

"Elini bir hiç daha bırakmayacağım ki. Hiç."

Gülümserken Feyza'nın dudaklarına ufak bir öpücük kondurdu Sarp. Elinde olsa genç kadını alıp içine saklar, kimsenin onun oradan almasına izin vermezdi. "Sarp," dedi Feyza dudakları ayrıldığında. O, her şeyi rayına oturtmaya çalışırken bir şeyleri bozmak istemiyordu lakin aynı durumu tekrar yaşamakta istemiyordu.

"Biz korunmadık ya... Ya hamile kalırsam?"

"Daha iyi ya, o zaman kimse engel olamaz evlenmemize."

Sevgilisinin alaylı haline ufak bir tebessüm etti genç kadın. Eh haksız diyemezdi ona. Nermin Hanım böyle bir durumda mecburen sessiz kalırdı da evliliklerine babası çocuğu aldır derdi. Fakat bu kez aynı şeyi yapmazdı kendi. Ailesini dinleyeceğine Sarp'la evlenip bebeğini doğururdu. Her ne kadar bu dünyaya çocuk getirme fikrine karşı olsa da.

"Yine de annen sabah namazına kalkıp seni göremez ve bizim ne yaptığımızı anlarsa çok hoş şeyler olmaz."

"Haklısın," diyerek sıkıntıyla iç çekti Sarp. Pişman olacağı bir şey yoktu ortada ama ailesinin Feyza'ya kötü gözle bakmasını istemezdi. Çünkü ailesi için yanlış bir durumdu yaşadıkları. Evlilik dışı cinsel ilişkiye hepsi karşıydı. O yüzden ezan okunmadan eve gitmesi iyi olurdu. Tabii Feyza'yı bırakmak gelmiyordu içinden. Hem eve girince sorguya çekilip çekilmeyeceği muammaydı.

"Ama sormak istediğim son bir soru var."

"Sor."

"Mezuniyet gecesinde yaşadıklarımızdan pişman oldun mu Feyza? Yani ben..."

"Olmadım. İnan bana o gece yaşadığımız hiçbir şeyden pişman olmadım Sarp. Evet, gideceğimi biliyordum ve ayrılmadan önce içimde kalanı yapmak istedim. İyi ki de yaptım. İyi ki de gece senin kollarına girdim eğer bunu yaşamasaydık o zaman pişman olurdum fakat sadece..."

"Sadece?"

Kehribar gözlere bakarken yutkundu genç kadın. Yıllardır içinde tuttuğu bir sırrı şimdi öylece Sarp'a söyleyemiyordu. Söylemek istiyordu lakin ona yeni kavuşmuşken mutluluklarını bozamazdı. Ufak bir şekilde gülümsediğine Sarp'ın yanağında elini gezdirdi.

"Sadece seni bırakıp gittiğim için çok pişman oldum."

"Şimdi yanımdasın ya, önemli olan bu."

Bir kez daha dudakları birleştiğinde içlerinin huzur dolduğunu hissediyordu iki âşık. Feyza'nın dudaklarından ayrıldığında yüzünün her noktasına öpücük kondurdu Sarp. Yüzünü sevmeye devam ederken "Bir şey daha var," dedi. Her şeyi konuşmadan gitmek istemiyordu eve.

"Hiç, biri oldu mu hayatında?"

"İlker," dedi Feyza iç geçirerek. Sevgilisinin bilmediği bir konu değildi bu ama yine de ayrıntıya girmekte fayda vardı.

"İlker bir şekilde girdi hayatıma ama onun dışında kimse olmadı. Ben yalnızca seni sevdim Sarp."

Tatmin olmuştu genç adam aldığı cevap karşısında. Feyza'nın geçmişinde birileri olsa saygı duyardı fakat kimsenin olmaması memnun ediyordu kendini.

"Ya senin?" diye sordu Feyza. Cevabı bilse de, Sarp'ın yalnızca kendini sevdiğini söylemesini yeniden duymak istiyordu.

"Senin hayatında kimse olmadı mı Sarp? Sonuçta yakışıklı adamsın illa ki senden hoşlanan birileri olmuştur. Hadi tamam kimseyle sevgili olmadın ama belki birinden hoşlanmışsındır olabilir, çok normal bu."

"Olmadı. Olmadı Feyza. Gözüm senden başkasını görmedi, gönlüm senden başkasını istemedi. Herkese kapadım ben kalbimi. Sen yoktun ama ben seni yüreğimde taşıdım. İtiraf ediyorum mahallede benden hoşlanan birileri vardı, bana bakışlarını yakalıyordum arada fakat hiçbirine yüz vermedim, hiçbirini tanımak istemedim çünkü ben seni seviyordum. Yalnızca seni."

Sarp'a daha çok sokuldu genç kadın. Sıkı sıkı sarıldı sevgilisine. Mutluluktan olsa gerek iki damla gözyaşı düştü gözünden. Şanslıydı. Sarp tarafından böyle güzel sevildiği için gerçekten şanslı bir kadındı.

"Ben seni hak etmek için ne yaptım?"

"Sevdin Feyza'm. Benim sevdiğin gibi sen de beni sevdin."

Başını kaldırıp kehribar gözlere baktı Feyza. Bir şey demedi, sustu. Susup bu güzel anın tadını çıkardı. Genç adamın kolları yeniden çıplak bedenine dolandığında başını göğsüne sakladı. Biliyordu ki, ait olduğu yer burasıydı, Sarp'ın aşk dolu kalbi.

"İyi ki varsın Sarp. İyi ki benim sevgilimsin."

İlk defa kendine sevgilim diyordu Feyza. Eh o kadar yaşadıkları şeyden sonra sevgili olduklarını kabul etmemesi tuhaf olurdu zaten. Çapkınca gülümserken genç kadının alnına dudaklarını bastırdı. Gerçekten eve gitmese olmaz mıydı?

"Sen de iyi ki varsın sevgilim."

Masum masum gözlerini Sarp'ın yüzünde gezdirirken dudaklarını ısırdı Feyza. Sarp gitmek istemiyordu, kendinin de onu bırakmaya niyeti yoktu. fakat duydukları ezan sesiyle ayrılık vaktinin geldiğini anladılar. Nermin Hanım namaz için uyanmış bile olabilirdi çünkü.

"Artık gitsen iyi olur."

Genç kadını gözleriyle onayladı Sarp. Son defa sevgilisinin saçlarına öpücükler bırakıp kokusunu içine çekti. Hiç istemese de yataktan kalkıp Feyza'nın çıkarıp attığı kıyafetlerini üstüne geçirdi. Nasıl da kendini deli etmişti ama. En kısa sürede bu gece tekrarlamaları lazımdı. Öyle kolay kolay Feyza'ya doyacak değildi. Eşofman altını çekmesinin ardından hınzır bakışlarını yatakta oturan sevgilisine çevirdi. Ona bir yatak borçluydu.

"Sana hediye etmem gereken bir yatak var sanırım."

Güldü Feyza, en azından ne yaptığını biliyordu Sarp. Yatağı kırarak yatacak yer bırakmamıştı kendine. Daha da önemlisi ise durumu Asuman'a nasıl açıklayacağını bilmiyordu.

"O yatağı da kıracaksan hiç zahmet etme."

"Yatağı birlikte kırdık sevgilim ve sen beni böyle çıldırtmaya devam edersen daha çok yatak kırarız."

Burnunun dibine gelmişti Sarp. Çıplak bacaklarında ellerini gezdirirken dudaklarına hâlâ açlıkla bakıyordu. O utangaç adam nasıl böyle arsız birine dönüşmüştü anlamıyordu Feyza. Onun gibi edepsiz bir şekilde gülüp elini kaslı göğsünde gezdirdi.

"Buna hayır diyen kim?"

"Feyza"

"Ne?"

"Ateşle oynama sen yanarsın."

Eğer biraz daha ileri giderse Sarp her şeyi boş verip yeni baştan başlayacaktı. Bunu bildiği için sessiz kaldı genç kadın. Onunla oynamak hoşuna gidiyordu ancak bu kadar yangın ikisine de yeterdi. Eliyle, sevgilisinin çıplak göğsünü okşamaya doyamasa da içindeki arzuları yok sayıp elini çekti. "Tamam," dedi pes ederek. Aynı zamanda yataktaki çarşafı üstüne doladı.

"Tamam hadi git artık. Ben de duşa gireceğim."

Feyza ayağa kalkıp dediği gibi banyoya doğru yol aldığında uzun uzun arkasından baktı Sarp. Aklından türlü fanteziler geçerken iç çekti. Ne yapsın o kadar zaman hasret kalmıştı sevdiği kadına. Şimdi de on yılın acısını çıkarmak istiyordu. Ki, durması gerekiyordu artık. Mahalledekilerin bu evden çıktığını görmeden evine girmesi lazımdı çünkü. O yüzden koridora doğru yol aldığında yerdeki siyah atletini başından geçirdi. Dış kapıyı açmak üzere hareketlenince anahtarının olmadığını fark etti. Gelirken anahtarı almamıştı ki. Eğer kapıyı çalsa bu saatten nereden geldiğini soracaktı ev ahalisi ve kendinin aklına gelen hiçbir mantıklı bahane yoktu. Tek bir şey dışında.

Caner

Caner'i işin içine karıştırmadan, o beni çağırdı gece kafa dağıtmaya gittik diyebilirdi genç adam ancak arkadaşının patavatsız olduğu gerçeği vardı. Her an ağzından öyle bir şey olmadı, diyerek bir ton inciri berbat edebilirdi Caner. Bundan ötürü en mantıklı çözüm olanı biteni ona anlatmaktı. Hem durumu er geç öğrenecekti can dostu. Fakat ufak bir sorun daha vardı, telefonu da evde kalmıştı. Geriye tek seçenek olarak Feyza'nın telefonunu kullanmak kalıyordu. Biliyordu Feyza itiraz edecek, bu kadar çabuk Caner'in öğrenmesini istemeyecekti ama aklına gelen daha mantıklı bir yol yoktu.

Üzerindeki bornozuyla duştan çıktığında karşısında Sarp'ı görünce kaşlarını çattı genç kadın. Hâlâ gitmemiş miydi?

"Sarp?"

"Anahtarı da, telefonu da evde unutmuşum."

İşte bu gerçekten çok güzeldi. Ne yapacaklardı şimdi? Sıkıntıyla nefesini verdiğinde saçlarını kuruladı Feyza.

"Ne olacak peki?"

"Caner'i arasam, anlatsam durumu?"

"Hayır... Hayır Sarp. Bu kadar çabuk değil."

"Ben de yaşadıklarımızın aramızda kalmasını istiyorum ama başka çaremiz yok. Bizimkiler nereden geldiğimi sorarsa birlikte kafa dağıttık deriz."

Mutluluk sarhoşuyken Caner'in imalı bakışlarını, boş gevezeliklerini çekmek istemiyordu Feyza. Hem Sarp'la yaşadıklarını kimse bilmesin istiyordu bu defa ama yine de durumu Akkaya ailesinin öğrenmesindense Caner'in öğrenmesini tercih ederdi galiba. Kararsızlıkla iç çektiğinde Sarp yüzünü avuçlarının arasına aldı.

"Hem sevgili olduğumuzu bilmek en çok onun hakkı. Bizim için çok uğraştı Feyza."

"Ama bak söyle şimdiden yenge, diye başlamasın."

"İşte bunun için söz veremem. Sana yenge diyeceği günü iple çekiyor biliyorsun."

"Bilmez miyim?"

"Arayalım mı o zaman?"

Gözleriyle onayladı genç kadın sevgilisini. Birlikte yeniden odaya girdiklerinde komodinin üzerindeki telefonu alıp Caner'in numarasını tuşladı. Telefonu Sarp'a verip dolabına yöneldi. Kıyafetlerini dolaptan çıkarırken Sarp'ın, Caner'le konuşmasını duyuyordu.

Uzun uzun çaldıktan sonra açmıştı Caner telefonu. İlk önce kendini neden bu saatte aradığına dair söylenip durmuş Sarp ayrıntıya girmeden kısaca durumu anlatınca ise havalara uçmuştu. Oysa ki Sarp sadece Feyza'dayım, anahtarı evde unuttum, eve giremiyorum, demişti. Senle birlikte kafa dağıtığımı söylersem bizimkiler yanlış anlamaz, diye de eklemişti ama anlayacağını anlamıştı Caner. Sonunda yengesi olmuştu Feyza. Onun sevinç çığlıklarını duymazdan gelerek telefonu kapatmıştı Sarp. Şimdi ise kendi kendine gülüyordu. Biliyordu ki serseriliğine rağmen harbi bir dosttu Caner. Onun yerinde başkası olsa bu kadar sevinmezdi muhtemelen.

Üzerine giyinmesinin ardından yerdeki eşyalarını topladı Feyza. Sarp'la ne çok dağıtmıştı her yeri. Gece boyunca yaşadıkları anlar gözlerinin önünden bir daha bir daha geçerken arsızca sırıtıyordu. Kirli kıyafetlerini banyodaki sepete atıp geri odasına döndü. Niyeti kırılan yatağına temiz çarşaf açmaktı ki, Sarp arkasından beline sarılınca bunu yapamadı. Kendini bir kez daha onun kollarını bırakırken gözlerini kapadı. Galiba hiç doyamayacaktı Sarp'a. Sıcaklar dudaklar boynunda gezerken aşkı her geçen dakika daha çok büyüyordu.

"Sarp"

"Çok seviyorum. Seni çok seviyorum Feyza."

"Bende," diyerek Sarp'a doğru döndü genç kadın. Gözleri birleştiğinde gülümsedi. "Ben de seni çok seviyorum Sarp."

"Hemen evlenelim olur mu? Hemen. Beklemeyelim daha fazla. Herkese söyleyelim. Böyle el ele çıkalım herkesin karşısına biz evleniyoruz, diyelim."

"Öyle kolay değil ki Sarp."

"Kolay veya değil. Gerekirse kaçırırım ama şu saatten sonra mümkün değil bırakmam seni."

"Sen iyi alıştın bu kız kaçırma işine."

"Hep başkası için mi kız kaçıracağım? Bir kere de biz kaçalım."

"Annenin de tansiyonu tavan yapsın sonra."

"İstediği kadar ayılıp bayılsın annem. Ya gidip babandan seni isteyecek ya da ben en sonunda gerçekten kaçıracağım seni."

"Babamdan korkmuyor musun hiç?"

"Korkmuyorum, istediğini yapsın. Karşısına çıkıp seni nasıl sevdiğimi anlatmaya dünden hazırım."

Ne diyeceğini bilemedi Feyza. Belki Sarp korkmuyordu ama kendi korkuyordu babasından. Sarp'ın başına iş açacak diye ödü patlıyordu fakat yine de cesurdu. Sarp'ın elini tutabilecek kadar cesurdu. Kapı çaldığında gelenin Caner olduğunu tahmin etmek çok zor değildi. Genç kadın kapıyı açtığında onu karşısında görünce tepkisiz kaldı. Caner ise otuz iki diş sırıtıyordu.

"Günaydın yenge."

"Caner lütfen. Biri duyacak."

Omuzlarını silkti genç adam, sonunda muradına erdiği için mutluydu. Daha çok Feyza'nın üstüne giderdi de onun kızarmış yüzünü görünce sustu. Sarp kapıya geldiğinde Feyza'nın yardımına yetişti. Kısa bir şekilde vedalaştıklarında etrafa göz attılar. Hava yeni yeni aydınlanıyordu, etrafta bu yüzden kimse yoktu. Sarp, Caner'le uzaklaşırken kapıyı kapadı Feyza. Çok şükür ki kimseye yakalanmadan bu işi de atlatmışlardı.

Sarp kapıyı çaldığında Caner'in imalı bakışlarını görmezden geliyordu. Tamam anlamıştı o, nasıl ceviz kırdığını ama mahremini anlatacak değildi. Feyza'yla yaşadıkları Feyza'yla arasındaydı.

"Öyle bakma oğlum ya. Bir şey olmadı."

"Tabii kardeşim tabii. Geceyi Feyza'da geçirdin ve ikiniz de mışıl mışıl uyudunuz zaten."

"Caner!"

"Ne? Feleğin çemberinden geçmiş adamım bana mı masal anlatıyorsun?"

"İyi, tamam bir şey demiyorum ama sırıtıp durma bizimkiler anlayacak."

"Ya Feyza yengem olmuş! Yengem! Ağlayım mı? Gerçi onu da yaparım sizin mürvetinizi görmek nasip oldu ya vallahi ağlayabilirim mutluluktan."

Kızsa mıydı yoksa gülse miydi Sarp? Böyle manyak bir arkadaşı varken ne tepki vereceğini de şaşırıyordu. Asu'yla kavuşsa bu kadar sevinmezdi belki Caner.

"Öyle kaptırma hemen kendini. Daha ortada fol yok yumurta yok."

"Tabii önce evlilik teklifi. Evlilik teklifi şart. Sen merak etme en kral teklifi yaparız Feyza yengemize."

"Yaparız yapmasına da ben kararımı verdim Caner. Bugün alacağım Feyza'yı çıkacağım bizimkilerin karşısına biz evleniyoruz, diyeceğim."

"Feyza'nın bundan haberi var mı?"

"Konuştuk ama pek sıcak bakmıyor gibi. Yani annemden çekiniyor, haklı."

"Nermin teyzeyi bana bırak sen kardeşim," diyerek eliyle göğsüne vurdu Caner. Ne yapar ne eder Sarp'ın annesini bu iş için ikna ederdi.

"Alttan girerim, üstten çıkarım yumuşatırım anneni."

"Ya abim? O ne der sence?"

"O razı gibi de Ethem Bey başınıza iş açar diye korkuyor. E artık onu da Meryem yengem halletsin."

"Sen kralsın. Sen harbi kralsın Caner."

Sarp omuzuna vururken gülümsüyordu Caner, kan bağı olmasa da Sarp kardeşiydi ve onun mutluluğu için elbette elinden gelen ne varsa yapacaktı. Bunlar neydi ki? Daha düğünde Feyza'ya altın takacaktı. Ah o günü görmek ne zaman nasip olacaktı acaba?

Kapı Nermin Hanım tarafından açıldığında iki arkadaş kısa bir açıklama yaparak içeri girdi. Kafa dağıtmak için Sarp'ı gece gece çağırdığını söyleyerek durumu kurtardı Caner. E buraya kadar da gelmişken elbette kahvaltıya da kalacaktı. Kalmazsa ayıp olurdu.

Sarp duşa girdiğinde yıllar sonra ilk defa böylesine mutlu hissediyordu. Sonunda... Hasretle, özlemle geçirdiği o kadar seneden sonra kavuşmuştu uğruna savaşlar verdiği kadına. Çok sınanmıştı, çok defa aşk imtihanından geçmişti, kolay olmamıştı ama şartlar ne kadar çetin olursa olsun başarmıştı. Beklemişti, sabretmişti, yorulmuştu lakin pes etmemişti. İmkânsızlıklara rağmen erebilmişti muradına. Yüreği vuslatın verdiği coşkuyla atarken artık bir ömür Feyza'nın elini tutabileceğini biliyordu. Sevdası aşkın ötesindeydi, zaten bu yüzden kazanmıştı ya şimdi.

***

"Emin misin Sarp?"

"Eminim. Daha fazla beklemeyelim Feyza'm."

Akşam karanlığında Akkayaların evinin önünde Sarp'la birlikte dururken en çok kendinden emin olmak istiyordu Feyza. İnat etmiş, bugün ailesine evleniyoruz, demek için kendiyle konuşup durmuştu sevgilisi. Kendi de kıramamıştı onu. Şimdi de buradaydı işte. Sarp'ın evinin önünde. Az sonra herkese evleneceklerini açıklayacaklardı. Galiba evlilikten değil de onların tepkisinden korkuyordu genç kadın. Yoksa Sarp'la bir aile olma hayali gülümsetiyordu kendini. İkisine ait bir ev de birlikte bir hayatı paylaşmak nasıl kötü olabilirdi ki? Sarp sevdiği adamdı. Tek aşkıydı. Onunla evlenmek elbette isterdi. Fakat bu kadar ani olması yersiz endişeye kapılmasına neden oluyordu. Yine Sarp'ın elini tutarak gülümsedi.

"Ama eğer sen istemiyorsan şimdi vazgeçebiliriz."

"İstiyorum. İstiyorum Sarp yalnızca fazla ani oldu her şey ve ben... Ben..."

"Korkma kimsenin seni üzmesine izin vermem."

Genç adam yanağını okşarken yüzünü o sıcak avuç içine daha çok bastırdı Feyza. "Biliyorum," dedi aşkla. Hiç kimseye ezdirmezdi kendini Sarp. "Sizinkilere söyleyelim ben de babamla konuşacağım sonra."

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten."

Feyza'nın eline ufak bir öpücük kondurdu Sarp. Görünüşe göre Feyza da kendiyle evlenmeye hazırdı. Hoş, hazır olmasa şimdi yanında olur muydu?

"Hadi o zaman."

Genç adam kapıyı çaldığında Feyza heyecanla bekledi. Az sonra neler yaşanacaktı gerçekten merak ediyordu. Kapı Meryem tarafından açıldığında ikisi birlikte salona girdi. Herkes oradaydı. Akkaya ailesinin haricinde Caner, Asu hatta Sırma bile. Kuzenine çat pat durumları anlatmıştı Feyza. Henüz Sarp'la, Feyza'nın evlilik kararını bilmese de önemli bir mevzu için buraya toplanıldığını biliyordu Asu. Zira Sarp mühim bir şey açıklayacağını söyleyerek hepsini bir araya toplamıştı. Şimdi de verdikleri kararı açıklamanın tam sırasıydı.

"Abi hadi," dedi Çiçek Meraktan çatlayacaktı neredeyse. Ne söyleyecekti abisi bu kadar önemli?

"Ne söyleyeceksen söyle artık. Hepimizi topladın buraya."

"Biz," diyerek Feyza'nın elini tuttu Sarp. Gözlerini herkesin üzerinde gezdirmesinin ardından ela gözlere çevirdi. İsterse kıyamet kopsun evleneceklerini söyleyecekti. Tekrardan "Biz," dediğinde sözünü kesen Sedat oldu.

"Bir dakika. Sarp özür dilerim ama bir dakika. Bizim de Meryem'le size söylemek istediğimiz bir şey var. Madem herkes burada o zaman... O zaman Meryem de size kararını açıklasın."

Kocası gözlerine bakarken yutkundu Meryem. Az önce tekrar konuşmuştu Sedat'la ve nihayet ona kararını kabul ettirmişti. Açıkçası onun bu kadar kolay pes edeceğine ihtimal vermemişti de, demek o da anlamıştı bazı şeyleri. "Ben," diyebildi zoraki. Aslında Sarp kararını söylemeden bunu yapmak istemiyordu fakat Sedat fevri davranmıştı. Belki de canını yakmak için uğraşıyordu. İçinden neyse diye geçirdiğinde çocukların evde olmamasına şükretti. Okuldan bir arkadaşlarının doğum gününe gitmişti ikisi de.

"Yani Sedat'la, ben bir karar aldık. Biz... Biz..."

"Biz boşanıyoruz."

Karısından önce davranıp iki kelimeyi bir çırpıda söylediğinde herkesi şaşırtmayı başardı Sedat. Evet, hazırdı annesinin vereceği tepkilere ancak Sarp herkesten önce davrandı. Galiba abisinin söylediklerini algılayamamıştı beyni ya da şimdi bunu söylemezse bir daha hiç söyleyemeyeceğini biliyordu. Feyza'nın elini daha sıkı kavradığında Sedat gibi bir anda açıkladı kararını.

"Biz de evleniyoruz."

Bir Sedat'la Meryem'e, bir Sarp'la Feyza'ya bakan gözlerde şaşkınlık vardı yalnızca. Söylenenler karşısında bir tepki veremiyordu kimse. Nermin Hanım elini kalbine dayadığında tansiyonun fırladığına emindi. Büyük oğlu boşanmaktan, küçük oğlu Feyza'yla evlenmekten bahsediyordu. Şu an şurada kalpten gitse haklı değil miydi?

 

 

Loading...
0%