@petekayla
|
9 Ocak 2006 "Yani kısaca toparlamak gerekirse halk edebiyatında hece, divan edebiyatında aruz ölçüsü kullanılır. Tamam?" Feyza önünde duran kitaptan başını kaldırdığında yanında oturan Sarp'a çevirdi gözlerini. Delikanlı dirseğini masaya, elini alnına dayamış bir şekilde öylece bakarken kendini dinlediğini pek sanmıyordu genç kız. Yine dalıp gitmişti bir yerlere arkadaşı. "Sen beni dinliyor musun?" "Hıhı," diyebildi Sarp. Bakışlarını Feyza'da gezdirirken kendinden geçmişti. Genç kızın her bir detayını aklına kazımak istiyordu delikanlı. Yumuşak, dalgalı saçlarının kıvrım kıvrım omuzlarına dökülüşünü, ela gözlerindeki parıltıları, yuvarlak biçimli yüzünü, kalın dudaklarını, kalemi tutan incecik, narin parmaklarını, boynunun sağ tarafındaki ufak beni, her şeyi, Feyza'ya ait olan her şeyi ezbere bilmek istiyordu. En çokta kokusunu. Kendine has, büyüleyici bahar yeli misali, mis kokusunu. Özeldi, güzeldi ve sadece bir taneydi Feyza. Yoktu. Bu dünyada onun eşi benzeri kesinlikle yoktu. O Feyza'ydı bakışıyla, gülüşüyle, kızmasıyla herkesten daha farklı olan Feyza. "Sarp," diyerek elini salladı genç kız. Hayır anlamıyordu, her ders anlattığında nereye böyle uzun uzun dalıp gidiyordu acaba beyefendi? Dersten kaytarmaya falan çalışıyorsa hiç şansı yoktu bu sefer. Yarın ki edebiyat sınavından geçmek zorundaydı çünkü Sarp. Tembellik edemezdi. Hem ayrıca kendine de çalışacağım diye söz vermişti. "Bak eğer kaytarmak için böyle yapıyorsan hiç şansın yok söyleyim. Sana verdiğim testler çözülecek ve ben yarın sabah onları kontrol edeceğim." Feyza ders notlarını toparlayıp kağıtları vurarak düzeltirken Sarp en sonunda bu hareketle kendine gelip hızla silkelendi. Deminden beri Feyza bir şeyler anlatmış fakat kendi hiçbirini dinlememiş, yalnızca Feyza'ya odaklanmıştı ve kahretsin ki Feyza şimdi gitmek için toparlanıyordu. Ders falan umurunda değildi lakin Feyza'nın gidecek olması kendini üzüyordu. Vakit ne de çabuk geçmişti. Şimdi, onu dinlemediğini de belli etmek istememesine rağmen genç kızın biraz daha yanında kalmasını arzuluyordu. "Gidiyor musun?" "Saat çok geç oldu babamı biliyorsun. Daha fazla geç kalmayım eve," diyerek siyah ceketini üstüne geçirdi Feyza. Ardından çantasını sırtına taktı. Bir, iki adım atmıştı ki, Sarp aniden onu durdurmak için ayağa kalktı. "Aslında şey... Şey şu divan edebiyatındaki şeylerin yani işte gazelin falan bir kez daha üstünden geçsek iyi olurdu. Biliyorsun hep karıştırıyorum." "Sana bıraktığım notlar da hepsinin ayrıntılı açıklaması var. Bir kez okusan yeterli olur. Tabii benim anlattıklarımı da dinleseydin." Feyza'nın imalı sözlerini karşısında ensesini kaşıdı Sarp. Kıvranıp dururken "şey," bir kez daha. "Şey... Dinledim... dinledim de sen bir kez daha anlatsan daha kalıcı olur." Gözlerini devirdi Feyza, biliyordu hiç dinlememişti Sarp kendini. Aklı neredeyse dalıp dalıp gitmişti iki saat boyunca. "Hadi ama bir saat daha. Lütfen. Hem yemeğe de kalmış olursun." Pes etti genç kız, belki de içten içe istiyordu biraz daha misafir olarak kalmayı. İlk defa, gittiği bir evde gerçekten sıcak bir ailenin varlığını hissediyordu çünkü. "Tamam konuların üstünden geçelim bir yarım saat daha ama yemeğe kalamam." "Ama..." "Sarp teşekkür ederim fakat ilk defa geliyorum size ve bu hoş olmaz. Hem ayrıca ben sadece seni ders çalıştırmak için buradayım hatırlatırım." Ne dese ikna edemeyecekti Sarp, genç kızı bu yüzden el mahkum "Peki, sen nasıl istersen," dedi. En azından yarım saat daha kendinin yanında olacaktı Feyza. İşin iyi yanı bu olsa gerekti. "Hadi o zaman başlayalım tekrardan." İkili yeniden tekrardan sandalyeye oturmak için hareketlendiğinde kapı tıktıklanıp açılınca durdular. Meryem kapıyı yarım şekilde açtığında gülümseyerek baktı onlara. "Çocuklar sizi rahatsız etmek istemezdim fakat arkadaşlarınız geldi. Sizinle ders çalışacaklarmış." "Arkadaşlarımız mı?" diyerek kaşlarını çattı Feyza. "Hangi arkadaşlarımız yenge?" "Doğru soru hangileri. Cevap ise, Caner ve diğerleri. Bir aşağı gelseniz iyi olur." Sarp sabır dileyerek gözlerini kapadığında neden haylaz arkadaşının kendini rahat bırakmadığını soruyordu. Hazır fırsatını bulmuşken şurada Feyza ile baş başa azıcık vakit geçirecekti ancak ona bile izin vermemişti Caner Bey. Kendi yetmiyormuş bir de diğerlerini getirmişti, alacağı olsundu ama. Kendi de Sarp'sa bugünü onun yanına bırakmazdı. Sarp ve Feyza birlikte aşağı indiklerinde tüm arkadaşlarını koridorda gördüler. Hepsi ağızları bir karış açık sırıtıyordu. Altay, Asu, Caner, Hakan, Oya... Hepsi de toplanmış buraya gelmişti. Ne şenlik ama. "Duyduk ki hocamızı okul çıkışı kaçırmışsın," dedi Caner. Sevimli ancak Sarp'a göre oldukça sevimsiz bir surat ifadesi ile. "Biz de hocamıza sahip çıkalım dedik, toplanıp geldik." Altay, Caner gibi gülerek konuşurken Oya bir adım öne çıkıp kollarını göğsünde birleştirdi ve Feyza'ya odakladı bakışlarını. "Hem senin bize sözün vardı demi Feyza? Hepimizi çalıştıracaktın yarın ki sınava." "Oya haklı. Hepimize bir sözün vardı." Hakan, Oya'yı desteklemek istercesine omuzuna elini koydu fakat Altay nedensizce rahatsız oldu bu hareketten. Boğazını temizleyerek ikisinin arasına girince duygularını da, düşüncelerini de geri plana atmayı başardı. "Eee hocam çalıştıracak mısın bizi?" "Feyzoş yok dersen büyük olay çıkacak." Asu kıkırdayarak konuşurken Caner'in bakışlarından habersizdi. Ne garip ki Asu, Feyza'nın kuzeni olmasına rağmen ondan oldukça farklıydı. İnkâr etmiyordu delikanlı Feyza esmer olarak gayet güzeldi ancak Asu ondan daha güzeldi. Beyaz teniyle, kumral saçlarıyla, maviş gözleriyle, kendine has tavrıyla, havasıyla bambaşka bir güzelliği vardı bu kızın. Caner de bunun gayet farkındaydı. "Arkadaşlar," diyerek hepsini susturdu Feyza. "Burada ben de misafirim ve sanırım ev sahibine evin müsait olup olmadığını sormanız daha uygun olur." Genç kız, topu Sarp'a attığında Sarp tuttuğu nefesini verdi. Hayır demeyeceğini herkes biliyordu. Zaten bildikleri için buraya gelmişlerdi ya. "O zaman buyurun salona," diyerek eliyle misafirlerine yol gösterdi Sarp. Hepsi birlikte içeri girerken Feyza işinin iş olduğunu bilse de şikâyetçi olduğu söylenemezdi. Seviyordu sonuçta birilerine ders anlatmayı, onlarla bildiklerini paylaşmayı. Saatler ilerlerken Feyza bir öğretmen edasıyla ayakta durarak küçük beyaz tahta da arkadaşlarına edebiyat anlatıyordu. Edebiyat bilgisi öyle kuvvetliydi ki, hocalarla yarışırdı. Apayrı bir merakı vardı genç kızın bu derse. Kitap okumayı sevmesi, şiirlere âşık olması şöyle dursun. Yazarların, şairlerin hayatlarını da merak eder, araştırırdı. İçinde tarih merakı da olduğundan yüzyıllar önce insanların yaşam biçimlerini bilmek ister ve o zaman yazılan şiirlerde bunları arardı. Çünkü yazılan herhangi bir yazı illa ki o dönemi öyle ya da böyle yansıtırdı. Edebiyat dünden bugüne bir ışıktı Feyza için. "Şimdi anlaşılmayan bir yer kaldı mı?" diye sordu Feyza gözlerini tek tek arkadaşlarının üzerinde gezdirirken. Hepsi salondaki büyük kahverengi masanın etrafına oturmuş Feyza'nın anlattıklarını not alırken Caner lafa atladı. Yersiz ve alakasız davranacak olsa da içinden geldiği gibi davranmayı çok önceden huy edinmişti. "Feyza sen aslında yanlış anlatıyorsun." Kollarını göğsünde bağlayarak delici gözlerini Caner'e dikti. genç kız. "Neyi yanlış anlatıyormuşum ben?" "Kısaca şöyle diyecektin. Halk edebiyatı ben gibi sade. Divan edebiyatı Asu gibi süslü." Caner'in sözleri üzerine erkekler gür bir kahkaha attığında Asu bakışlarla Caner'e baktı. Zevzek herif, ne olacaktı. Ancak böyle bayat bayat espriler yapardı. "İnsan akıl yoksunu olunca yapacak bir şey olmuyor tabii." "Bir de böyle sanki zekice espriler yapmışlar gibi gülmezler mi, komik gerçekten," dedi Oya fakat Altay, kendine laf atmakta çok gecikmedi. "Sizin zekânız bizim esprileri anlatmaya yetmiyorsa biz ne yapalım güzelim?" Oya gözlerini devirirken Hakan öksürerek araya girdi. "Ayıp oluyor ama Altay." Deminden beri gülen delikanlının dudakları soldu, içinde garip bir huzursuzluk yer edindi, yüz ifadesi ciddileşti. "Niye ayıp olsun ki? Onlar yapmıyor sanki." Ortamın gerildiğini fark etti Sarp. Daha fazla bu muhabbetti uzatmanın bir anlamı yoktu. Ayakta duran Feyza'yla kısa bir göz teması kurmasının ardından boğazını temizledi. "Arkadaşlar Feyza'ya ayıp oluyor ama. Kız iki saattir size bir şeyler anlatmaya çalışıyor demi?" Feyza gülmemek için dudaklarını dişledi. Keşke aynı tavrı hocalara da gösterse, az ders dinleseydi Sarp. Yine de kendini düşünmesi güzeldi ama. "Sağ ol Sarp," demekle yetindi genç kız. Tabii İki, üç saniye de çok beğendiği kehribar gözlerde gözlerini gezdirdi. Ardından hızlıca toparlanarak "Evet," dedi. Ciddi soruyorum anlamadığınız bir yer var mı? Yarın sınavda benden kopya beklemeyin ona göre." "Valla Feyzoş mükemmel anlattın dillerine sağlık bebeğim." Asu abartılı bir tavırla konuşurken kuzenine öpücük attı. Asu, Hatay'a geleli üç ay falan olmuştu. Eniştesiyle, babası ortak iş yaptığından Feyzagilin ardından kendinin ailesi de buraya gelmiş ve kaydını Feyza'nın okuduğu liseye yaptırmışlardı. Kendi ise hiç şikâyet etmemiş aksine oldukça memnun olmuştu yaşadığı değişimden. Yeni yerler, yeni insanlar tanımak güzeldi çünkü. Üstelik sevmişti de okuduğu liseyi. Sıkıcı, bunaltıcı, disiplinli kolejlerden çok daha iyiydi. Sınıfı da çok matraktı ayrıca. En başta Oya en iyi arkadaşı olmuştu bile. Hem erkekler de kafa dengeydi, ne kadar atışırlarsa atışsınlar onlarla uğraşmak eğlenceliydi. Feyza'nın teyze kızı olmasına rağmen kuzeninden çok farklıydı Asuman. Deli dolu, kimseyi kafasına takmayan, içinden geldiği gibi davranan biriydi. Belki biraz şımarıktı ama asla kibirli değildi. Kendini sevdiği inkâr edilemezdi ancak yine de burnunun havada olduğu söylenemezdi. Sadece kendine bakmayı, takıp takıştırmayı, alabildiğine alışveriş yapmayı seviyordu ve tüm bunlar diğer insanları küçümsediği manasına gelmezdi ki, Asu hiçbir zaman birini kendinden aşağı görmemişti. Sınıf ayrımı yapmaksızın herkese içinden geldiği gibi davranmıştı ve abartılı makyaj yapmasına rağmen onu doğal kılan en büyük etken buydu belki de. Salonda goygoy devam ederken kapı çalınca herkes sustu. Kim gelmişti şimdi? Gözler Sarp'a dönünce delikanlı "Annemle, abim gelmiştir," dedi. Hani bugün onlar evde olmayacaklardı? Öyle demişti yengesi. Uzaktan bir akrabaları ölmüştü, bu akşam da orada kalacaklardı ancak öyle olmamıştı anlaşılan. Nermin Hanım, oğluyla birlikte eve girerken Sedat'ın gözleri Meryem'i buldu. Bu ne gürültü, ne patırtıydı? Ne oluyordu? "Sarp'ın arkadaşları," dedi genç kadın. "Ders çalışmaya gelmişler." "Hoş gelmişler de bu seste ders mi çalışılır?" "Genç bunlar oğlum olur öyle şeyler," dedi Nermin Hanım. Gerçek şu ki, evine gelen her misafire kapısı açıktı. O çocuklar da hoş gelmişler, sefa getirmişlerdi. "Ben bir bakayım şunlara," diyerek salona doğru yol aldı genç adam. Sarp, abisinin salona girdiğini görünce hızla ayağa kalktı. Hatta öyle ki heyecanla Feyza'nın yanına fırladı. Amacı, abisini, arkadaşıyla tanıştırmaktı ki, Caner buna mani oldu. "Oo," diyerek ayağa fırladı genç çocuk. "Sedat abim gelmiş hoş gelmiş." Otuz iki dişi görünecek bir şekilde gülerken tekrardan arkadaşlarına doğru döndü. "Bakın bu adam var ya en kral abidir. Dünyada tektir, bir tanedir." "Bilmez miyiz, Sedat abi candır can!" Altay, Caner gibi yaramışlık yaparken Sarp arkadaşlarının haline iç geçirdi. Gerçekten gerek var mıydı bu kadar yağcılığa, merak ediyordu. "Tamam oğlum tamam abartmayın," dedi Sedat. "Hepimiz insanız sonuçta." Fakat tam o sırada Feyza'yı fark etti. Sarp'ın arkadaşlarını az çok bilirdi fakat onu daha önce hiç görmemişti. "Şey," diyerek araya girdi Sarp durumu anlamıştı. "Abi, Feyza yeni arkadaşım bu yıl geldi bizim okula. Bize de ders çalıştırıyordu kendisi." "Adam olmaya karar verdin demek sonunda?" "Abi ya..." Demişti ki Sarp o an dikkatleri üzerine çeken Nermin Hanım oldu. "Hoş gelmişsin kızım." Yaşlı kadın, misafirini baştan aşağı süzerken Feyza duyduğu ani sesle irkildi. Salonun girişinde Sarp'ın annesi olduğunu tahmin ettiği kadını görünce gülümsemekle yetindi. "Hoş bulduk efendim." Birini ilk defa görmek her zaman için çok önemliydi ve Nermin Hanım nedense ilk görüşte bu kızdan hoşlanmamıştı. Belki yılların tecrübesinden, belki anne olmasından dolayı gözü tutmamıştı bu kızı. Oğlu da fazla etrafında dolanmasa iyi olurdu. "Biz çocukları rahat bırakalım mı? Ders çalışsınlar," diyerek araya girdi Meryem. Sedat, karısına başıyla onay verirken odadan çıkmak için de adımladı. Nermin Hanım da gelinini dinleyerek çocukları yalnız bırakmaya karar verdi. Büyükler odadan çıkınca Sarp rahat bir nefes aldı. Galiba ailesi yanında olmayınca arkadaşlarıyla çok daha rahat vakit geçiriyordu. *** Bugüne kadar değil Çiçek'e vurmak sesini bile yükselmemişti Sarp. Her ne yaparsa yapsın ona arka çıkmış, asla kızmamış, koşulsuz bir şekilde koruyup kollamıştı kardeşini ancak bu sefer elinden o kadar da kurtulamayacaktı küçük hanım. Hangi akla hizmet ederek Feyza'yı evlerine getirirdi Çiçek, sabah ki olanları kendi gözleriyle görmemiş miydi? Üstelik ne diye burnunu sokuyordu ki kendine ilgilendirmeyen mevzulara? Ama Sarp, gününü gösterecekti Çiçek'e. İlk önce o her şeye soktuğu burnunu kesip kuşlara yedirecek sonra da kulaklarından tutup tavana asacaktı kardeşini. Yeter ki eve bir sağ salim varsın. Otobüs dur kalk yaparken sabırla yolların bitmesini diliyor ve bir an önce eve ulaşmayı istiyordu genç adam. Yengesi kendini arayıp Çiçek, Feyza'yı getirdi deyince âdeta dükkândan fırlayıp otobüse atlamıştı Sarp. Arabayı almamıştı çünkü iki saat abisiyle uğraşmak istememişti. Şimdi de otobüste ayakta dururken evde nasıl bir durumun olduğunu tahmin etmeye çalışıyordu. Annesi ne yapmıştı, nasıl davranmıştı Feyza'ya? Yengesi ortamı yumuşatmaya çalışmış mıydı? Bilmiyordu ve bilinmezlik kendini huzursuz ediyor, fazlasıyla canını sıkıyordu. Şu on beş dakikalık yol niye bitmiyordu ki? Kafasında binlerce soru dönüp dururken iç sıkıntısıyla birlikte nihayet kendi mahallesine vardı genç adam. Otobüs ana caddede durunca telaşla otobüsten fırladı. Koşar adım sokağa saptığında kendine seslenen insanları duymadı. Şu an kimseyle boş muhabbet edecek zamanı yoktu. Sarp koşa koşa eve geldiğinde kapıya kıracakmış gibi vurdu. Nabzı hızla atarken, nefesi de düzensizdi. Boncuk boncuk terler alnında birikmiş, Üstündeki gri tişörtte terden sırtına yapışmıştı. Kumral saçları da bayağı dağınık görünüyordu. En sonunda evin kapısı açıldığı Çiçek'le göz göze geldi genç adam. Şaka yapmıyordu, gerçekten kardeşinin elinden çekeceği vardı. "Abi," dedi genç kız dudaklarını dişleyerek. İçeri girdiğinde işaret parmağını kardeşine tehditkâr bir şekilde salladı Sarp. "Seninle görüşeceğiz." "Abi ben gerçekten..." "Feyza nerede?" Korka korka salonu işaret etti Çiçek. Böyle davrandığına göre gerçekten kızmış olmalıydı abisi. "İçeride." Sarp göreceği her şeyi kendini hazırlarken cesaret ederek salona doğru adımladı. Kapının tam pervazında durduğunda gözlerini yavaşça araladı fakat tuhaf bir şekilde anormal hiçbir şey göremedi. Garip bir sakinlik hâkimdi ortamda. Zeyno, Feyza'nın sağında Cem ise solunda oturmuş bir vaziyetteydi. Feyza da ikisine ders anlatıyor gibi görünüyordu. Başka kimse de yoktu yanlarında. Bu garipti. Harbiden garip. Bir, iki adım daha attığında belli belirsiz gülümsedi ve bir an için her şeyi unuttu. On yıl. Tam tamına geçip giden on yılın ardından bir gün eve geliyor, Feyza'yı evinin ortasında yeğenlerine ders anlatırken buluyordu Sarp. Biri bunu kendine söylese güler, geçerdi fakat şimdi hayal bile edemeyeceği olay olmuştu. Feyza buraya gelmişti. Evine. Ne kadar da yakışıyordu ama buraya. Tıpkı seneler evvel olduğu gibi. Bu basık tavanlı, boğucu, rutubetli, eski ev Feyza gelince yine güzelleşmişti sanki. Zaten Feyza bulunduğu her yeri güzelleştirirdi ki. Genç kadın bir an başını çevirdiğinde o an fark etti Sarp'ı. Dudaklarında bir gülümse peyda olurken kehribar gözlerde uzun uzun gezdirdi bakışlarını. Tuhaf olmuştu itiraf etmesi gerekirse. Yıllar sonra aynı evde böyle karşılaşmak garip duygular hissettirmişti kendine. Sarp'ın evinde Sarp'ı görmesi gayet olağan bir durumdu elbette ki, hatta buraya sırf onu görmek için gelmişti. Oysa asla insanları rahatsız etmek istemez, çat kapı kimseye gitmezdi. Fakat Çiçek aniden kendine öyle deyince reddedememişti ayağına kadar gelen teklifi. Görmek istemişti Sarp'ı yeniden ve işte kendini burada bulmuştu. Mantıksız bir şekilde davrandığını biliyordu ancak nasıl olmuşsa bir an devre dışı kalmıştı mantığı. "Sarp," diyerek ayağa kalktı Feyza. Genç adama doğru bir adım attığında ne yapacağına bilemedi. Elini uzatmak istedi, saçma buldu bunu. Ellerini kollarını kaldırıp kaldırıp durdu yalnızca. En sonunda ise doğru kelimeyi bulduğunda dudaklarını araladı. Tabii hâlâ nasıl davranacağı konusunda tereddüt ediyordu. "Hoş geldin." "Sen de," dedi Sarp bir an bile düşünmeden. Genç kadının ela gözlerinde bakışlarını gezdirirken gülümsüyordu. Olayın tuhaflığını hâlâ sindirmeye çalışırken saçmalamamak için kendini toparladı. Boğazını temizleyerek, bakışlarını kaçırdı. Feyza da aynı şekilde başka bir noktaya odakladı gözlerini. "Ders mi çalıştırıyordun bizim ufaklıklara?" "Evet," diyerek arkada oturan çocuklara kısa bir bakış attı genç kadın. "Kesinlikle çok tatlı yeğenlerin var. Cem büyümüş, kocaman olmuş. Onun bebekliğini az çok biliyorum da Zeynep'i hiç bilmiyordum ama o da çok akıllı ve güzel bir kız." "Sen bir de bana sor onları." Sarp kendi kendine mırıldanırken Feyza tekrardan gözlerini ona çevirdi. Duymamıştı ne dediğini. "Efendim?" "Şey diyorum ya seni çok yormasalardı." Genç adam saçlarını kaşıdığında yeğenleri, kıs kıs güldü ona. Çocuklar, büyüklerden daha çabuk her şeyi anlardı aslında, bu iki kardeşte anlamışlardı amcalarının niye böyle utangaç bir şekilde davrandığını, o yüzden de gülüyorlardı işte. "Ha yok, çocukları severim biliyorsun. Biz çok iyi anlaştık onlarla." "Sevindim... Yani şey anlaşmanıza." İkilinin gözleri yeniden buluştuğunda yine bir sessizlik oldu. Ta ki Meryem aralarına girene kadar. Genç kadın öksürerek elindeki ikramlarla salona geçtiğinde sehpanın üzerine koydu tabakları. Fakat Feyza bir an utandığını hissetti. Ne gereği vardı ki şimdi insanlara zahmet vermeye? Üstelik pat diye gelmişti evlerine. Gerçekten yaptığı hoş olmamıştı. "Meryem abla niye zahmet ettin ki? Ben... Ben öylesine uğramıştım Sarp'a yani size bir selam vermek için." Tabakları yerleştirip doğrulduğunda sıcacık bir şekilde gülümsedi Meryem. Herkesin aksine severdi Feyza'yı. Aklı başında, hanım hanım bir kızdı. Şimdi de büyümüş öğretmen olmuştu. On yılın ardından daha da olgunlaşmıştı sanki, öğretmen olmakta çok yakışmıştı ayrıca ona. Hem seneler sonra evlerine gelmesi de sevindirmişti kendini. Kimseyi unutmamıştı Feyza, ne kendini ne Nermin Hanım'ı. Eve ilk girerken adını içten bir şekilde söylemiş, "Meryem abla," demişti on yıl önceki gibi sıcacık bir sesle. Kendi de aynı sıcaklıkla karşılamıştı misafirini. Feyza'yı çekip bir abla gibi sımsıkı sarılmıştı ona. İçtenlikle hoş geldin, demişti. Annesi delici bakışlarla baksa da umursamamıştı Meryem ancak korkmuştu onun Feyza'ya ters bir şekilde davranmasından. Fakat neyse ki korktuğu gibi olmamıştı. Nermin Hanım, hoşlanmasa da Feyza'nın gelişinden onu buyur etmişti evine. Gelen kim olursa olsun kapısı herkese açıktı çünkü. "Ne zahmeti Feyza? O kadar zaman sonra evimize geliyorsun bir çay yapmışım çok mu?" "Teşekkür ederim," demekle yetindi Feyza. Bu evi seviyordu aslında, bu evin atmosferini daha doğrusu. Gerçek bir evde olduğunu, yaşam alanında sadece ruhsuz duvarların değil, sıcak bir ailenin de bulunabileceğini anlıyor ve buna inanıyordu. Söz de değil, hâlâ gerçekte var olan sıcak yuvalara. Aynı zamanda ne kadar zaman geçerse geçsin bazı şeylerin hiç değişmediğini de fark ediyordu genç kadın. Mesela bu salon hâlâ aynıydı yalnızca sarı renkli duvarlar artık taba rengiydi onun dışında her şey yerli yerindeydi. Kahve tonlardaki iki çekyat karşılıklı duruyordu misal. Eskimesine rağmen değişmemişlerdi. Televizyon da herkesin görebileceği bir yerdeydi, yalnızca artık tüplü değil, plazmaydı ve televizyon ünitesi tüm duvarı kapladığından oradaki büyük masanın yerinde yeller esiyordu. Eski masanın yokluğunu aratmamak için ortaya sehpa koyulmuştu şimdi. Ancak oturma takımının tekli koltukları, televizyonum karşısında durarak yerlerini koruyordu. Duvarlara asılı Bismillah tablolaları gibi. Fakat Feyza'nın evde fark ettiği yeni bir şey daha vardı televizyon ünitesinin boş alanlarına yerleştirilmiş çerçeveler. Çeşit çeşit fotoğraflar koyulmuştu, hepsi de bir anıyı anlatıyor gibiydi. Salonda belki küçük değişimler olmuştu lakin o sıcak, tatlı hava hâlâ büyüsünü koruyordu. "Bak sen hurmalı kömbe seversin. Eskiden yaptığımızda Sarp mutlaka sana da götürürdü oradan hatırlıyorum. Çekinmeden ye, olur mu?" Öyle büyük büyük sürprizler değil, ufacık hatırlanan ayrıntılar mutlu ederdi Feyza'yı. İçten gelerek yapılan küçük ama anlamlı şeyler. Tıpkı Meryem'in bu minicik ayrıntıyı hatırlaması gibi. Gülümsedi genç kadın, o kadar zamana rağmen Meryem'in bunu hatırlaması kendini mutlu etmişti. Annesi hangi yemeği sevip sevmediğini bilmezken Meryem kömbeyi hurmalı sevdiğini bile unutmamıştı. Ne garip. "Teşekkür ederim ama gerçekten gerek yoktu." "Var var gereği var. Hem özlemişsindir yengemin elinin lezzetini," dedi Sarp. Bakışları Feyza'yla yeniden buluşunca bu kez tabağı işaret etti. "E hadi yesene. Öyle yabancı gibi durma." "Peki," diyerek geri koltuğa oturdu Feyza. Önünde duran kömbelerden bir tane aldığında ufak bir şekilde ısırdı. Isırır ısırmaz da gözlerini kapadı. Bu enfes tat başka hiçbir kurabiyede yoktu kesinlikle. Az çok hatırlıyordu genç kadın kömbeye bu tadı veren onun özel baharatıydı ve bu tat onu seneler öncesine götürüyordu, lise yıllarına. Sarp'la birlikte öğle aralarında atıştırdıkları zamanlara. "Nasıl beğendin mi?" "Ellerine sağlık Meryem abla, harika kesinlikle." "Afiyet olsun," dedi Meryem. Ardından çocuklarına döndü. "Hadi siz de odanızda dersinizi yapın. Feyza ablanızı yormayın daha fazla." İtiraz etmeden odalarına doğru yol aldı çocuklar. Meryem de Sarp'la, Feyza'yı rahat bırakmak için "Siz oturun benim mutfakta az işim vardı onları halledeyim," dedi. Sonra da salondan çıkmak için adımladı. Ancak Sarp yengesinin peşinden gitti. "Yenge," dedi Sarp yuvarlak holde genç kadını durdurarak. "Efendim?" "Annem nerede?" "Odasında tansiyonu yükselmiş." "Feyza'yı görünce bir şey demedi mi peki?" "Odasına geçip tansiyonum yüksek bana karışmayın siz ne yaparsanız yapın, dedi. Tabii Feyza'yı soğuk bir şekilde karşıladı ama öyle çok bir olay çıkarmadı yani." Rahat bir nefes aldı Sarp en azından korktukları başına gelmemişti. Fakat yine de içinden bir sesler mevzunun bu kadar kolay kapanmayacağını söylüyordu. Feyza gittikten sonra muhtemelen annesi üzerine geldikçe gelecekti. Genç adam tekrardan içeri girdiğinde Çiçek'i gördü bu kez Feyza'nın yanında. İkisi koyu bir muhabbete girmişti. Kardeşinin yanına oturduğunda onların neyden konuştuğunu anlamak için dikkat kesildi. "Sonra Harbiye var hocam. Kesinlikle gidip görülmesi gereken bir yer. Eskiden daha güzeldi gerçi, şimdi biraz bozuldu ama yine de görülmeye değer. Her yanında tarih var." Çiçek heyecanlı heyecanlı Hatay'ın gezilecek yerlerini anlatırken Feyza gülümseyerek dinliyordu öğrencisini. "Hatay'ın her bir yanı tarih zaten," dedi genç kadın. Harbiye'ye gitmişti aslında birkaç defa ancak yine de yeniden görmek güzel olurdu. "Eski Antakya evlerine de götürelim bence sizi. Eminim bayılacaksınız. Yeni baştan dekore edildi orası. Eski konakları kafe yaptılar hep ama tarihi dokusunu hâlâ koruyor bence." "İşte orayı ilk defa duyuyorum. Nerede tam olarak?" "Saray Cadde'sini geçtikten sonra," diyerek araya girdi Sarp. "Köprü başını hatırlarsın onun karşısında Saray Cadde'si vardı ya işte orayı geçince." "Asi köprüsü mü?" Başıyla onayladı genç adam, Feyza'yı. Az mı oradan birlikte geçmişlerdi. Feyza dershaneye giderken yolu ters olmasına rağmen onunla birlikte yürümüştü hep Sarp. Sırf Feyza'yla daha çok vakit geçirsin diye. "Hatay'ın tam merkezi demi hâlâ orası? Çarşı denirdi hatta hep oralara." "Evet öyle hocam köprünün oralara hep çarşı deriz biz." "Ama çarşıyı da bölümlere ayırırsınız. Uzun Çarşı, ayakkabıcılar çarşısı, yeraltı çarşısı..." "Hiçbirini unutmamışsın." Sarp bakışlarını Feyza da gezdirirken genç kadın gözünün önüne gelen saçı geriye attı "Hatay'ı unutmak ne mümkün. Her bir yeri apayrı güzel." "Bir de insanlar kıymet bilse," diye söylenerek arkasına yaslandı Çiçek. "Yani hocam Asi Nehri diye tarihi bir nehre sahibiz fakat onu öyle çok kirletiyoruz ki... Bir zamanlar martılar uçarmış mesela Asi'nin üzerinde ancak zamanla gelmez olmuşlar. O kadar çok kirletmişiz Asi'yi." "Bir de intihar edenler var," dedi Sarp ve Feyza'nın bakışlarının yeniden kendine dönmesini sağladı. "Cidden mi?" "İnan ki. Asi'ye atlayıp intihar ediyor insanlar." "Kimse bir şey yapmıyor mu peki? Yani o kadar kalabalık, işlek bir yerde herkes duruyor mu sadece?" "Kameralara çekip paylaşım yapıyorlar yetmez mi?" Sarp alayla konuştuğunda Feyza gözlerini kapadı. Nedense şaşırmıyordu artık böyle şeylere. İnsanlar sosyal medyada fenomen olmak için her şeyi ama her şeyi kullanıyorlardı. Bir insanın intiharını bile. "Neyse, şimdi boş verelim bu sıkıcı konuları. Ben sana bir şey diyeceğim Feyza." Feyza'ya doğru biraz daha yaklaştı genç adam hafif bir şekilde öne eğildiğinde ellerini kavuşturdu. Gözlerini de Feyza'nın gözlerine dikti. Meraklandı Feyza, içinde de tuhaf bir heyecanı hissetti. "Ne diyeceksin?" "Karşıda tek katlı bir ev var. Belki görmüşsündür, işte evin sahibi, evi kiraya verecek düşünür müsün acaba? Hem okula da yakın, senin için rahat olur diye söyledim." "Ben..." dedi Feyza. Çok ani bir soru olmuştu bu. Bir eve ihtiyacı vardı, evet. Öğretmen evinde nereye kadar idare edecekti ki? Ama böyle mahalle arası bir ev hiç düşünmemişti aslında. Küçümsediğinden değil az, çok mahalle yaşantısını bildiğinden. Dedikodulardan dolayı. Dedikodu belki her yerde vardı fakat mahallelerde daha çok olduğu bilinen bir gerçekti. "Yani bilemedim şimdi ne desem." "En azından bir gidip baksak?" Feyza ne diyeceğini düşünürken salona giren kişiler herkesin dikkatini çekti. Sedat'la, Caner gelmişti. Sarp, abisini bekliyordu ama arkadaşını değil. Ama tabii Feyza'yı duymuştu ya durur muydu yerinde? Feyza onları gördüğünde gülümsedi. Sedat'ın bakışları üstünde dolaşırken yavaşça ayağa kalktı. Hiç değişmemişti bu adam, hâlâ o sert bakışlarını da, çatık kaşlarını da koruyordu. Yalnızca kumral saçları biraz dökülmüş ve ağarmıştı. "Sedat abi," dedi genç kadın öylece dururken. Yıllar önce çekinirdi ondan. Fakat şimdi kendinden emin bir şekilde duruyordu Sedat'ın karşısında. Ne de olsa artık on altı, on yedi yaşında değildi, büyümüş, olgun bir kadın olmuştu. "Hoş geldin," dedi Sedat ufak bir şekilde gülümserken. Kendi de annesi gibi misafiri sayar, ona hürmet ederdi. Nötrdü aslında Feyza olan duyguları. Sadece kızın, babasından dolayı içi hiçbir zaman rahat olmamıştı. Yıllar önce yaşanan olaylardan dolayı da normal olsa gerekti bu korkusu. Şimdi de kardeşinin yeniden başına bela almasını istemiyordu. "Hoş buldum. Biraz çat kapı gibi geldim gibi oldu, kusura bakmayın." "Ne kusuru Feyza ya," diyerek aniden ortaya atıldı Caner. Hiç üstüne vazife olmamasına rağmen. "Yabancı yer mi burası? Seni buraya atan rüzgârlara bir teşekkür etmek lazım ayrıca." Sarp zevzek arkadaşına bakarak iç çektiğinde Sedat başına iki yana salladı. Caner'de umutsuz bir vakkaydı. "Ben bir rüzgâra kapılmadım Caner. Tam aksine kendi rotamı belirleyerek buraya geldim." Feyza'nın sözlerindeki imayı anlayınca gergin bir şekilde gülümsedi Caner. Eski mevzuları bu kadar zaman geçmesine rağmen kapatmamıştı demek Feyza. Hatta kini ilk günkü gibi tazeydi ki, hemen kendini terslemişti. "Rotanı buraya göre çizmen de pek manidar doğrusu." Göğsünde kollarını birleştirdi Feyza ve Caner gibi gergin bir gülüş yerleştirdi dudaklarına. "Nedir manidar olan?" Caner yeniden bir şey diyecekti ki Sarp öksürerek araya girdi. Yoksa bu gerilimin sonu hiç iyi olmayacaktı. Lodos rüzgârları esiyordu resmen arkadaşıyla, Feyza arasında. Demek ki kapandığını sandığı mevzular hiç ama hiç kapanmamıştı. "Ya tamam anladık birbirinizle atışmayı özlemişsiniz ancak ilk günden de bu kadar yapmayın." Arkadaşının sözleri üzerine Caner'in gergin gülüşü, manalı bir tebessüme bıraktı yerine. "Harbi ya," dedi genç adam. "Özlemişim seni Feyza." İstese imalı laflar ederdi Feyza, Caner'e fakat bunun gereği yoktu. Hem misafir olarak geldiği bir evin tadını kaçırmak yakışmazdı kendine. Bu yüzden korudu sessizliğini, yapmacık davranıp ben de demek istemedi çünkü. Bir zamanlar gerçekten iyi arkadaştı aslında Caner'le. Onu iyi bir dost olarak görmüştü fakat Caner kendini yanıltarak çok büyük bir hata daha doğrusu bir çirkinlik yapmıştı. O olaydan sonra da aralarındaki bağlar tamamen kopmuştu zaten. Sarp, Caner'le arkadaşlığına devam etse de, kendi için Caner bitmişti. O zamalar Sarp'ın arada kalmasını istemediği için ona bir şey dememişti, ara bozan kişi olmak istemezdi sonuçta. Herkesin kendi özgür iradesi vardı. İsteyen istediği ile dost olur, kimse kimseye karışamazdı. Bundan ötürü de hiç dememişti Sarp'a, Caner'le görüşmeni istemiyorum diye. Yalnızca kendi, mesafesini korumuştu Caner'e karşı. Sedat ve Çiçek hiçbir şey anlamazken Sarp soğuk bakışlara bir son vermek için yeniden araya girdi. "Neyse onu bunu bırakın da abi, karşıdaki ev kiralık. Sahibini tanıyordun galiba. Mahmut amca. Feyza ev arıyor da ondan sana söylemek istedim." Feyza hâlâ bu konuda kararsız olsa da bir şey demedi. Evi gidip görmekte fayda vardı. Hem beğenmezse tutmak zorunda değildi ki, alt tarafı bir göz atacaktı. "Tamam... Tamam hallederiz. Ben ararım Mahmut abiyi müsaitse gider görürüz evi." "Teşekkür ederim, zahmet veriyorum size." "Zahmet olacak bir şey yok Feyza. Her neye ihtiyacın olursa biz buradayız. Malum yeni gelmişsin, başında da bir sürü iş vardır şimdi. O yüzden her ne olursa söylemekten çekinme olur mu?" Gerçekten içinden gelerek söylemişti bunları Sedat. Çünkü yardımsever bir tarafı hakikaten vardı. Zor da kalana, başı sıkışana el uzatmaktan hiç çekinmez, kim olursa olsun derdi olana çare olmaya çalışırdı. Tıpkı şu an Feyza'ya yaptığı gibi. "Sağ ol Sedat abi," diyerek gülümsedi genç kadın. Biliyordu ki, iyi bir insandı Sedat yalnızca küçük yaşta aldığı sorumluluklar onu katı bir adama dönüştürmüştü. Yıllar önce vardığı bu izlem hâlâ geçerliliğini koruyordu. Çekyatta duran çantasını omuzuna taktı Feyza. Misafirliğin kısası makuldu sonuçta. "Ben artık gideyim. Yarın haberleşiriz ev için." "Biraz daha kalsaydın." "Belki başka zaman Sarp. Halletmem gereken birkaç iş var." Omuzlarını düşürdü genç adam, elinden gelse Feyza'yı hiç bırakmayacağı muhakkaktı. "Peki o zaman sonra yine görüşürüz." "Görüşürüz," demekle yetindi Feyza ardından kapıya doğru yol aldı ancak hole vardığında Sarp'ın sesini duyunca durdu. "Feyza." Arkasını döndüğünde Sarp'ın elindeki telefonu salladığını gördü genç kadın. Sarp, Feyza'yla arasındaki mesafeyi sıfıra indirdiğinde telefonu uzattı. Az kalsın yine unutuyordu. "Numaranı alabilir miyim?" Gülümsedi Feyza, iyi akıl etmişti Sarp. Unutkan olmamasına rağmen kendi de unutacaktı yoksa bu işi. "Elbette," diyerek genç adamın uzattığı telefonu eline alıp numarasını yazdı, ancak kaydetmedi, Sarp nasıl istiyorsa öyle kayderdi kendini. "Numarayı yazdım, sen kayderdesin." "Tamam," diyerek telefonu geri aldı genç adam. "O zaman ben seni çaldırırım ya da sana mesaj atarım sen de öyle kayderdesin beni." "Olur." "Peki." "Güzel." "İyi... Yani şey," Sarp yine bocalamaya başlamıştı. Saçlarını karıştırdığında durumu toparlamaya çalıştı. "Harika... Harika derken yani şey... Yeniden görüşebilecek olmamız güzel manasında." Dudaklarını ısırdığında Sarp'ın hâlâ tatlılığını koruduğunu düşünüyordu Feyza. Hâlâ o sempatik ve tatlı olan çocuktu Sarp. Yıllar onu hiç değiştirmemiş gibiydi. "O zaman yarın haberleşiriz." "Haberleşiriz." Bir türlü bitmeyen vedaya genç kadın son vererek kapıyı açtı. Burada durdukça karşısındaki adamla böyle saçma bir şekilde konuşup duracaklardı çünkü. Feyza'nın hiç gitmesini istemese de ona yardımcı olmak için kapıyı tuttu Sarp. Feyza ayakkabılarını giyip doğrulduğunda sevimli bir edayla elini havaya kaldırdı. "Görüşürüz." Sarp'ta elini kaldırıp içten bir şekilde gülümsedi. "Görüşürüz." Birkaç saniye daha bakışmalarının ardından arkasını döndü Feyza, dışarı doğru bir iki adım attı. Sonra da yavaş yavaş uzaklaştı. Genç adam ise başını kapıya dayayıp giden kadının arkasından uzun uzun baktı. Eğer yaşadıkları bir rüyaysa kimse kendini bu rüyadan uyandırmasın istiyordu. Ancak Caner rüyanın en güzel yerini bölmeyi başardı. Sarp'ı kapıdan çekip hızla ayakkabılarını giydi. "Sen nereye?" "Arabada bir şey unutmuşum da onu alacam." "Ne unuttun?" diye sorsa da cevap alamadı Sarp çünkü Caner koşar adım fırladı dışarı. Arkadaşının arkasından anlamaz bakışlara baktı bu kez genç adam. Şimdi ne olmuştu? Caner hızla mahallede adımlarken Feyza'yı bir an önce yakalamayı umuyordu. Cevabını almak istediği bir soru vardı ancak cevap için cesaret ederek önce soruyu sormalıydı. Feyza ana caddeye bıraktığı arabasına vardığında anahtarın düğmesine basarak uzaktan arabanın kilidini açmıştı ki, biri aniden bileğine yapıştı. Caner'i görünce ise kaşlarını çattı eğer başka biri bunu yapsa muhtemelen çığlık atardı. "Caner?" "Feyza," diyerek gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı genç adam. "Belki bunun için doğru zaman değil ancak ben yıllardır boğuştuğum bu soruyu daha fazla erteleyemezdim. Hele de sen buraya gelmişken." "Caner bak..." "Biliyorum bana kızgınsın. Hem de çok. Haksız da değilsin ayrıca fakat sadece tek bir cevap istiyorum. Sadece bu. Tek bir cevap." Çantasının askısını düzeltirken bakışlarını Caner'in yüzünde sabit tuttu Feyza. Evet kızgındı ona ancak ne öğrenmek istediğini merak etmişti. "Ne bilmek istiyorsun?" "O nasıl?" Hiç dolandırmadan direkt sormuştu Caner çünkü net bir cevap istediği bir soruyu net bir şekilde sormaktı mantıklı olan. "Asu nasıl Feyza? İyi mi? Sadece bunu bilmek istiyorum. Lütfen... Lütfen bana sadece bu kadarını söyle." Gözlerini kapatıp açtığında doğru kelimeleri bulmaya çalıştı Feyza. "Harika bir hayatı var." Bir soru sormuştu ve cevabını almıştı ama o zaman neden içi rahat değildi? Neden aldığı cevap kendini rahatlatmamış, aksine daha huzursuz etmişti? Bilmiyordu Caner, belki de istediği cevabı alamadığı içindi böyle olması. Yine de bozulduğunu belli etmeden yüz ifadesini sabit tuttu. "Teşekkür ederim bu kadarını bilmek bana yeter." "Şimdi izninle gidebilir miyim?" "Tabii," diyerek yol verdi Caner, genç kadına. Feyza, Caner'in önünden geçip giderken bir an durup arkasını döndü. Kararsız kalsa da içinden geçen sözlerin dilinden dökülmesine izin verdi. "Asuman bir gökyüzü Caner ve gökyüzü kışı yaşadı diye bahardan vazgeçmez. Bunu unutma olur mu?" Feyza'nın sözleri üzerine gözlerini kapadı genç adam. Feyza arabasına binip uzaklaşırken başını kaldırıp sonsuz, maviliğine baktı, haklıydı Feyza. Gökyüzü asla vazgeçmezdi bahardan. Kışın ardından mutlaka gülümserdi ve Asuman belki de şimdi başka baharlara gülümsüyordu. Kim bilir? |
0% |