@petekayla
|
17 Haziran 2008 Hatay/ Antakya Gösterişli büyük otelin havuz kenarındaki gençler gülerek eğlenirken çalan müzikler de onların bu coşkusuna eşlik ediyordu. Kimi kadehini kaldırıp kahkaha atıyor kimi müziğe uyum sağlayarak küçük adımlarla dans ediyordu. Kızların giydikleri rengarenk elbiseler bir renk cümbüşü oluştururken delikanlılar takım elbiselerle Türk filmlerindeki küçük beyefendileri aratmıyorlardı. Tabii içlerinde t-shirt kot pantolon kombiniyle cool olmayan da yok değildi. Tıpkı kızların da rahat kıyafetler giyerek spor fakat şık olmaları gibi. Havuz kenarının etrafına yuvarlak ince ayaklı, küçük masalar dizilmiş ve üzerine çeşit çeşit yemekler koyulmuştu. Fakat eğlenen gençlerin yemek pek umurlarında değil gibiydi. Yemekten çok gecenin tadını çıkarmak istiyorlardı. Nihayetinde insan bir kere liseden mezun olurdu. Evet bu, on ikinci sınıfı bitiren bir grubun mezuniyet kutlamasıydı ve hepsinin içinde coşku vardı. Kimi yeni bir hayata adım atacak olmanın heyecanını yaşarken kiminin içinde buruk bir vedanın hüznü vardı. Mezun olmak çok farklı bir histi. Yeni bir yaşamın adımı, vedaların başlangıcıydı. Kimi dostluklar hiç bozulmaz, kimi arkadaşlıklar da yalnızca hatırada kalırdı. Her şeyin bittiği gibi dostluklar da bazen biterdi. Kavga, tartışma olmasa da ayrılık girerdi araya ve unutulurdu o unutulmaz sanılan dostluklar, arkadaşlıklar. İnsan galiba hayatının en güzel çağını lisede yaşardı. İlk gençlik heyecanları, duyguları farklı olurdu hep. Her ne yaşanırsa yaşansın daima bir umudun beslendiği çağdı lise çağı. Her şeye rağmen inatla hayata tutunmak için çabalardı insan, severdi gençliğini yaşamayı, arkadaşlarıyla birlikte çılgınlar gibi eğlenip günü gün etmeyi. Her şey bir dalga gibi gelirdi o zaman. Şakalar çokça yapılır, kahkahasız tek bir zaman bile geçmezdi. Ancak yıllar ilerledikçe, yaş büyüdükçe anlardı o güzel günlerin bir daha gelmeyeceğini, her şey gibi o günlerin de hatırada kaldığını. İşte o zaman kalbe bir özlem çöker, gözler dolardı. Dudaklara buruk bir gülüş yerleşir yıllar önce o güzel lise yılları hasretle hatırlanırdı. Belki birkaç resim de kalırdı o günlerden geriye ve o fotoğraflarda kalan arkadaşlıklar yakardı yüreği. Bir fotoğraf karesine sığan arkadaşların hepsinin bir yana dağılmış olması acıtır, hatıralar bir burukluk verirdi. Şimdi bunlardan habersiz olsa da havuz başında toplanan gençler şu geceyi bile dolu dolu gözlerle anacaklarına şüphe yoktu. Kimi yeni bir şehre giderek yeni bir başlangıç yapacaktı kime ise eğitimini burada noktalayacaktı çünkü herkes üniversiteye gidebilecek kadar şanslı değildi ne yazık ki. Bazılarının büyük sorumlulukları, bazılarının aile problemleri ve bazılarının da çoktan çizilmiş bir kaderleri vardı. Kutlamada eğlenen delikanlılardan birkaçının mesleği sanayide hazırdı bile. Tıpkı genç kızların taliplerinin hazır olduğu gibi. Ne de olsa on yedi- on sekiz yaşında olmalarına rağmen parmağında nişan yüzüğü taşıyan pek çok kız vardı. Kimi zorla kimi isteyerek adım atmıştı bu yola. Ancak kaderleri çizilmişti bir şekilde. Kaçının yaşadığı hayattan mutlu olduğu tartışılırdı fakat bu akşam hepsi arkadaşlarıyla birlikte eğlenmek istiyordu. Belki de son kez. Parti değişen parçalarla devam ederken delikanlılarının bazıları, kızları dansa kaldırmak için harekete geçmişti bile. Elbette ki, birbirlerini sevenler vardı lakin kimi açılmıştı kimi de aşkını hep kalbinde saklamıştı. Şu saatten sonra da itiraf etmeleri pek mümkün değil gibiydi. Ne de olsa bu gece son kez birlikteydiler. Her masadan ayrı bir kahkaha koparken en köşede tek başına oturan delikanlı, içeceğini yudumlayarak çaprazında oturan Feyza'ya derin derin bakıyordu ve her defasında bir iç geçiriyordu. Henüz aşkını kendini bile itiraf edememişti belki Sarp ancak gözleri her şeyi anlatmaya yetiyordu. Sınıf arkadaşıydı Sarp'la, Feyza lisenin başında tanışmış, çok yakın dost olmuşlardı ancak onları tanıyanlar aralarındaki bağın sadece dostluk olmadığına emindiler. Birbirlerine bakışlarındaki parıltılar gözle görülmeyecek gibi değil fakat ikisi de bunu inatla kabul etmeyi reddediyorlardı. Onlar sadece arkadaştı. Arkadaş. Hataylı değildi Feyza, babasının işi için buraya gelmişlerdi ve kısa bir süre içinde de gideceklerdi ancak Hatay'da, bu güzelim şehirde kalmak istiyordu kendi. Çünkü burada kendini bağlayan bir şey vardı, ne olduğunu bilmediği bir şey. Esmer teni, dalgalı uzun kahve saçları, ela gözleri, yuvarlak burnu, geniş alnı ve duruşu... Herkesi büyüleyen dik duruşuyla güzeldi genç kız. Fakat yanaklarındaki ufak sivilceleri ve burnundaki siyah noktaları da es geçmemek lazımdı. Her gencin ergenlik döneminde yaşadığı sivilce sıkıntısını Feyza da yaşamış, hâlâ da kurtulamamıştı, bu durum birazcık canını sıkmıyor değildi. Ancak keşke Feyza kendini bir Sarp'ın gözünden görebilseydi o zaman belki sivilcelerini bile severdi. On yedi- on sekiz yaşındaydı Sarp'ta. Kumral saçları, kehribar gözleri, sarı teniyle bir tatlılığı vardı. Yeni yeni çıkan sarı sakalları ise onu daha bir olgun gösteriyordu. Kemerliydi burnu, sol yanağında gamzesi vardı ve bu da var olan sempatikliğini tamamlıyordu. Azıcık haylaz, birazcık aylaktı delikanlı. Sınıfı hep kaynatan, mahalledeki teyzelerin, amcaların bundan adam olmaz dediği çocuktu. Liseyi bitirmesine rağmen hâlâ top peşinde koşturan, mahalledeki çocuklarla bir olup ahaliye cins cins şakalar yapan, eve gidince ellerini yıkamadan yemekleri araklayan, abisiyle laf dalaşına giren, yengesini küçük kız kardeşiyle birlikte korkutan Feyza ise koskoca Ethem Ataman'ın kızıydı, büyük oteller zinciri Ethem Ataman'ın tek varisi. Ancak buna rağmen öyle kendini beğenmiş, şımarık ya da kibirli biri değildi Feyza tam aksi, oldukça ağır başlı, hanım hanım bir genç kızdı. Hocaların göz bebeği, okulun zengini, herkesin kıskandığı biri. Kim onun yerinde olmak istemezdi ki sonuçta? Bir giydiğini bir daha giymiyor, okula özel araçla ve özel şoförle geliyordu. Babası baş tacı ediliyor, kendine her zaman ayrıcalık tanınıyordu. Öyle ki nerede bir başarı varsa Feyza'nın adı en üstte yer alıyordu. Torpiller hep ona yapılıyordu. Çünkü babasının adı vardı bir kere. Kolay mıydı Ethem Ataman'ı öyle yok saymak? Tüm bunlardan sıkılmıştı aslında Feyza, her gittiği yerde okulun zengini diye alay konusu olmaktan, insanların sadece kendiyle ünü ya da parası için arkadaş olmasından, erkeklerin kendiyle edepsiz bir şekilde dalga geçmesinden öyle çok bıkmıştı ki... Her zaman, her yerde kendine hiç uymayan etiket yapıştırıyordu insanlar ve bundan nefret ediyordu Feyza. Kendinin istediği basit, düz, sıradan bir yaşamdı. Gerçek arkadaşlık ve dostluk. Her ne olursa olsun daima yan yana olabileceği dostlara ihtiyaç duyuyordu. Çünkü gerçekten hasretti buna. Parti devam ederken Feyza arkadaşları tarafından zorlukla dansa kaldırıldı. Ortama uyum sağlayarak dans etmeye çalıştı genç kız. Hareketli parçalara, coşku dolu bağışlar eşlik ediyor, herkes çok mu çok eğleniyordu. Muhtemelen yarın hepsinin başları ve ayakları ağaracaktı fakat bu kimin umurundaydı ki? Geceyi dibine kadar yaşamaya hiçbir şey engel olamazdı. Coşku dolu anlar saatler boyunca devam etti. Sonrasında ise yoğun istek üzerine slow bir parça daha çalındı. Tam da o sırada ise Sarp ani bir atağa geçerek ayağa kalktı. Bu gece Feyza'yla dans etmeden bitemezdi. En başından beri bunu yapmayı istemiş olsa da çekinmişti fakat buraya kadardı onunla dans edecekti. Genç kız omuzuna dokunan birini hissettiğinde arkasını döndü ve Sarp'ı gördü. Ufak bir şekilde tebessüm ederken delikanlının elini uzattığını fark etti. Galiba kendinin de gecenin başından beri istediği buydu. Sarp'ın kendini dansa kaldırması. "Bir dansa ne dersin?" "Hayır demem," diyerek delikanlının elini tuttu Feyza. İlk defa bu kadar yakınlaşmıyorlardı defalarca kez sarılmış, kucaklaşmışlardı tabii onlar için tüm bunların hepsi arkadaşçaydı. Gülümsedi Sarp, Feyza'nın beline elini yerleştirdiğinde kalbinde oluşan o efsunu yok sayamadı. Kırmızı elbisenin içinde bir peri gibiydi genç kız. Açık, dalgalı kahve saçları, abartı durmayan sade makyajıyla öyle çok güzel olmuştu ki, Sarp ona bakmaktan kendini alamıyordu. Feyza'nın sıcak nefesi yüzüne çarparken her bir hücresini adını koymaya korktuğu hisler sarıyordu. Yüreği alev alev yanıyor, aklı, başını terk ediyordu sanki. İşte öyle bir etkisi vardı Feyza'nın delikanlı üzerinde. Sarp nasıl ki Feyza'dan etkileniyorsa, Feyza da, delikanlıdan öyle etkileniyordu aslında. Sarp'ın kolları arasında sonsuz bir huzurla doluyor ve hep burada kalmayı istiyordu. O sağ yanağındaki gamzesine doya doya bakmayı hatta hep sıkmayı. Evet, en çok o gamzeyi sıkmayı severdi Feyza ancak artık bunu bile yapamayacaktı. Çünkü... Çünkü yarın bambaşka bir gün olacaktı. Aklına dolan düşünceler kendini huzursuz ederken yüzü de düştü, o güzel gülümsemesi soldu. "Ne oldu?" diyerek kaşlarını çattı Sarp. "Hiç... Hiçbir şey olmadı." Buna inanmadı elbette ki delikanlı, ne de olsa Feyza'yı iyi tanırdı. Hadi ama der gibi genç kıza bakarken Feyza "sadece," diye mırıldandı. "Sadece?" "Sadece... Ayrılıyoruz ya yani okuldan, sınıftan, arkadaşlarımızdan onun burukluğu var galiba içimde." "Başka bir şey yok yani?" Sarp'ın kehribar rengi gözlerine bakarken dudaklarını dişledi Feyza. Bir, iki kadeh bir şeyler içtiğinden olsa gerek içinden olmadık şeyler yapmak geliyordu. Ya da bu gece sadece bir kerecik kendini duygularına bırakmak. Gözleri, delikanlının gözlerinden aşağı, yapılı dudaklarına kaydığında birkaç defa yutkundu. Yüreğini birkaç defa saran bir arzu yeniden peyda oldu içinde ve nedense bu hisler bir Sarp, bu kadar yakınında olunca kendini ele geçiriyordu. "Aslında... Aslında galiba..." devam edemedi genç kız çünkü Sarp diğer elini de beline yerleştirdi. Delikanlı, Feyza'yı iyice kendine yaklaştırırken gözlerini de hayranı olduğu ela gözlere dikti. Ağır bir parfüm sıkmıştı aslında Feyza ancak Sarp biliyordu ki, şu an burnuna dolan ve nefesini kesen bahar kokusu parfüme değil, kollarındaki kıza aitti. Ona hastı, ne zaman genç kıza yaklaşsa bu kokuyu alırdı çünkü. "Galiba?" Art arda yutkunurken kalp atışlarının hızlandığını hissetti genç kız. Başı dönüyordu fakat alkolden değil Sarp'tan dolayı. Adeta başını döndürüyordu Sarp. Bu kollarda, Sarp'a böylesine yakın olmak yüreğine yasak duyguların dolmasının nedeniydi. Her ne kadar kontrol etmek istese de, edemiyordu işte hislerini ve itiraf etmesi gerekirse pek şikâyetçi değildi halinden. Galiba delikanlının hissettirdiği bu özel duyguları seviyordu. Ellerini Sarp'ın göğsüne dayandığında kelimeler ürkek bir şekilde döküldü dilinden. "Galiba korkuyorum." "Korkuyor musun? Ama neden?" "Yeni bir hayata başlayacak olmaktan. Artık liseyi bitirdik hepimizin önünde yeni bir hayat var ve ben... Ben bundan korkuyorum galiba." Ufak bir şekilde gülümsedi Sarp, Feyza'yı döndürüp geri yakaladığında onu sımsıkı sarmaladı. Eli genç kızın belinde iken gözleri de yüzünde oyalanıyor ve her zaman olduğu gibi kalın, biçimli, kırmızı rujlu dudaklarına kayıyordu. Hislerinin sadece arkadaşça olmadığını biliyordu aslında delikanlı ancak aralarında nasıl bir ilişki olduğu konusunda bir karar veremiyordu. Sevgili değillerdi, Feyza duygularını iyi saklamış, itiraf edememişti ayrıca Sarp'ta karşısında cesurca dikilip seni seviyorum dememişti. Fakat arkadaş da değillerdi, arkadaşlar birbirlerine bu kadar tutku dolu bakmaz, yüreklerinde böyle ulvi sıcaklık hissetmez, arada kaçak göçek bakışmazlardı. O zamanlar ne idiler? Flört mü? Ama hayır onlar hiç flört edecek tek kelime bile söylememişlerdi. Aralarında nasıl bir ilişkinin olduğunu söylemek güçtü ancak birbirlerine karşı dostluktan daha fazlasını hissettikleri bir gerçekti. "Bence yeni bir hayat o kadar da korkutucu olamaz." "Bedeli ne olursa olsun da mı?" derken ciddi bakışlarla bakıyordu Feyza, delikanlıya. Eski pozisyonuna gelmişti ancak dansta bitmişti. Sadece ortada durmuş, konuşuyorlardı şimdi. Hafif bir rüzgâr da onları okşuyordu. "Bazen hayatlarımız için bedel ödemek gerekir Feyza. Bu, dünyanın değişmez kuralıdır." Gözlerini kapadı genç kız, keşke Sarp'a gerçekte neyden bahsettiğini söyleyebilseydi ancak bunu yapamayacak kadar korkaktı. Bir aydan beri ondan öyle bir şey saklamıştı ki ve şimdi bu sırrın ağırlığı altında eziliyordu. Gözlerini geri açtığında yine kendini etki altına alan kehribar gözlerle karşılaştı. Dudaklarını bir kez daha dişlerken ne istediğine karar vermişti. Bir kez kendine koyulan yasakları çiğneyerek kalbinin sesini dinlemek. Bedeli ne olursa olsun yaşamak istiyordu bunu. "Sarp," diyerek delikanlının ellerini tuttu genç kız. Gözlerine derin derin bakarken yutkundu. "Ben bir şey yapmak istiyorum." Sesi öyle ürkekti ki, Sarp bile zar zor duyuyordu sesini. "Ne yapmak istiyorsun?" diye sordu Sarp şüpheyle. Bu akşam daha bir çözemiyordu sanki Feyza'yı. "Gel benimle." Bu defa kendinden emin bir şekilde konuştuğunda Sarp'ın elini bırakmadan adımladı, daha doğrusu Sarp'ı peşinden sürükledi. Ne olursa olsun içinden geçeni yapmak istiyordu. İyi ki bu gece, babası oteli kapatmıştı. Kimse yoktu içeride. Bahçedeki kalabalık ise kendilerinin yokluğunu fark etmezdi. En azından öyle umuyordu. "Nereye? Feyza nereye gidiyoruz?" Feyza'nın kendini sürüklenmesine izin verirken ne olduğunu anlamaya çalışıyordu delikanlı. Nereye götürüyordu Feyza, kendini? İçeri niye girmişlerdi şimdi? Yine onu çözmekte zorlanıyordu işte Sarp ne olurdu birazcık daha açık davranışlar sergilese? Fakat Feyza'ydı, duygularını hep saklayan, çözülmez bir bulmaca olan Feyza. Sarp'ı duymadan otele girip asansöre bindi genç kız en üst katın düğmesine bastığında ise kapı kapandı ve asansörde ikisi yalnız kaldı. "Feyza ciddi soruyorum ne olu-" Aniden arkasını dönüp Sarp'ın dudaklarına parmaklarını koyarak susturdu onu Feyza. Biliyordu şaşırtmıştı Sarp ancak şu an soru sormasını istemiyordu dakikalar sonra ne yapmaya çalıştığını anlayacaktı zaten. "Soru sorma." Feyza'nın hızlı hızlı nefes alıp verdiğini fark etti delikanlı. Ayrıca esmer olmasına karşın yanakları da kızarmıştı. Göz bebekleri de büyümüş gibiydi. Ne oluyordu Feyza'ya böyle? İlk defa bu şekilde görüyordu onu, Sarp. Bir süre konuşmadan birbirlerine baktılar ve sanki bakışlarıyla anlaşmaya çalıştılar. Galiba anlamıştı Sarp, Feyza'nın ne yapmak istediğini, ela gözleri her şeyi anlatmaya yetiyordu. Fakat... Fakat bunu yapamazdı her ne kadar istese de çünkü genç kızın canını yakmaktan korkuyordu. "Feyza," demişti ki, asansör durdu ve kapı açıldı. Feyza, delikanlının elini yeniden tutarak hızlı adımlarla asansörden çıktı. Birlikte en sondaki odaya girdiklerinde ise genç kız hızla kapıyı kapatıp sırtını kapıya yasladı. Sarp tam karşısında dururken kalbinin kulaklarında attığını hissediyordu Feyza. Delikanlı da ondan farksız değildi, yüreği fırlayacaktı sanki yerinden. Feyza hiçbir zaman kendine açık olmamışken şimdi kendi ciddi ciddi bu odaya mı getirmişti? Niyeti neydi, ne yapamaya çalışıyordu bu kız, aklını yitirmesi için mi uğraşıyordu, öyleyse başarıyordu. Gözleri kapalı bir şekilde genç kıza daha çok yaklaştığında dalgalı saçlarını geriye doğru attı. Oldukça yavaş hareket ederken Feyza'nın bir peri olduğunu ve kendini büyülediğini düşünüyordu Sarp. Genç kızın sağ yanağını avucunun içine aldığında sesini kısık tuttu. "Ne yapıyorsun?" Belli belirsiz gülümsedi Feyza Sarp'ın sol yanağına elini dayandığında baş parmağıyla ufak ufak sarı sakallarını okşadı. "Ne yaptığım çok belli değil mi?" "Feyza," diyerek gözlerini kapadı Sarp vücudunda daha önce hiç hissetmediği bir sıcaklık hissediyordu. Kalbi edepsiz arzulara ev sahipliği yaparken iradesine pek hâkim olamayacağını biliyordu. "Sen gerçekten ne yaptığını bilmiyorsun." "Hayır," diyerek itiraz etti Feyza. Öne doğru bir adım attığında Sarp'ın iki yakasını kavradı. Böylece aralarındaki mesafeleri sıfıra indirdi. Gözleri birbirine kenetlenirken cesur durmaya gayret etti. "Ben ne yaptığımı biliyorum Sarp. Kalbimin sesini dinliyorum." Delikanlının bakışları genç kızın yüzünde oylanırken kelimeleri fısıltıyla söyleyen dudaklarına kaydı yeniden. Öpmek istiyordu işte. Feyza'nın kalın, biçimli, kırmızı rujlu dudaklarını doya doya öpmek, bir kez de olsa bunu yaşamak. O, böyle oldukça davetkâr davranırken kendi iyice kaybediyordu kontrolünü. Her ne kadar Feyza'nın canını yakmaktan korksa da onun böyle davranması hoşuna gitmiyor değildi. Ufak bir gülüş dudaklarında yer edindiğinde kollarını genç kızın beline doladı. "Kalbinin sesi seni pişman etmesin." "Kalbini dinleyen hiç kimse pişman olmaz." Feyza gülümserken sözlerine de inanıyordu her ne olursa olsun bu gece yaşayacağı hiçbir şeyden pişman olmayacaktı. Bir süre daha gözleri ile konuşmalarının ardından dudakları ufak bir temasla buluştu. Sarp, genç kızın dudaklarına kapandığında daha önce yaşadığı hiçbir şeyin kendine bu kadar zevk vermediğine emindi. Öyle çok güzeldi ki, öpmeye doyamadığı kırmızı dudakların tadı, anlatamazdı, tarif edemezdi. İyi ki hayatındaki bir ilki Feyza'yla yaşıyordu. Tutkuyla öpüşürken ayakta kalabilmek için sımsıkı tutunmuştu Feyza, delikanlının omuzlarına. Dizleri titrerken aklının başından gittiğine emindi. Öpüşmek ancak bu kadar güzel ve zevkli olabilirdi. Daha önce bunu yaşamamış olsa bile emindi, başka hiç kimse Sarp'ın hissettirdiği duyguları hissetiremezdi kendine. Ne istediğini biliyordu genç kız, kararlı olduğunu belirtmek içinde harekete geçti. Yüreğine uyum sağlarken kendini duygularına bıraktı ve Sarp'ın ceketini çıkarmayı başardı. Elleri beyaz gömleğin düğmelerini açmak için sabırsızlanırken delikanlının eli de elbisenin fermuarına ulaştı. Dudakları büyük bir açlıkla dans etmeye devam ediyordu ki, bir an durdu Sarp. Feyza'nın dudaklarından ayrılmasının ardından gözlerinde uzun uzun bakışlarını gezdirdi. İstiyordu Feyza'yı yalan değildi ancak nedense şimdi bunu yapmak doğru gelmiyordu kendine. Belki de genç kızın içtiğini bildiğinden. "Feyza hayır bu doğru değil, şu an.. Şu an sağlıklı düşünemiyorsun yarın sabah..." "Yarın sabah," diyerek Sarp'ın sözünü aniden kesti Feyza ve yüzünü avuçlarının arasına aldı. "Ne olacağı umurumda bile değil. Ben sadece bu geceyi yaşamak istiyorum. Bir kez olsun ne olacağını düşünmeden, kalbimin sesini dinleyerek hareket etmek." Gözlerini kapadı Sarp bu sözlerine inanmayı o kadar çok isterdi ki oysa ama biliyordu kabul etmese de sarhoş olmuştu Feyza o yüzden bunları söylüyordu ve kendine geldiğinde pişman olacaktı. Çünkü tanıdığı Feyza asla bu kadar açık olmazdı, duygularını saklardı, şimdi bu lafları da sarhoşluğun etkisinden söylüyordu. "Feyza..." "Şşşt" Bir kez daha Sarp'ı susturdu genç kız, yarın ne olacağı belirsiz iken bu anın tadını çıkarmayı istiyordu yalnızca. Sakladığı, gizlediği tüm duygularını yaşamayı. "Bir gece... Sadece bir gece her şeyi boş verelim olmaz mı?" "Emin misin Feyza, pişman olmanı gerçekten istemiyorum." "Olmayacağım. Ben bundan pişman olmayacağım Sarp, bana güven." Yeniden gülümsedi delikanlı, Feyza'nın yüzünü yeniden avuçlarının arasına aldığında kendine daha fazla hâkim olmayacağını biliyordu. Buraya kadardı madem Feyza bu kadar karalıydı bu işi yapmakta kendi de korkak olmayacaktı, yıllardır bir türlü açılamadığı kızı bu gece sevecekti hem de doya doya. Vücudunun her bir noktasına itiraf edemediği aşkının işaretlerini bırakacaktı. Dudakları yeniden birleştiğinde ikisi de biliyordu ki, bu noktadan sonra dönüş yoktu. Genç kız, Sarp tarafından yatağa taşınırken aslında ona ne kadar büyük bir kötülük yaptığımın farkında değildi. Tıpkı Sarp'ın nasıl feci bir yıkım yaşayacağını bilmediği gibi. Habersizdi delikanlı her şeyden ancak yarın tüm dünyası yerle yeksan olacaktı ve belki de bu gecenin bedelini en ağır şekilde ödeyecekti. Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerini aralarken ellerini yanında gezdirdi Sarp fakat hissettiği tek şey boşluktu. Evet, koca bir boşluk. Hızla gözlerini tamamen açtığında yanında göremedi Feyza'yı. Kaşlarını çatarken uyku sersemliğinden kurtulmaya çalıştı. Gözlerini defalarca kez kırpıştırarak kendine gelmek için gayret ederken yaşanan her bir an da zihninde tekrar canlanıyordu. Dün gece... Dün gece hayatında bir ilki yaşamış, sevdiği kızla özel bir gece geçirmişti fakat şimdi yanında yoktu Feyza. Nereye gitmişti? Kendini toparlamaya tamamen başardığında yataktaki küçük notu fark etti delikanlı. Hızlıca kağıdı eline aldığında çatık kaşlarıyla okudu yazanları. Biliyorum bana hiç olmadığı kadar kızacaksın fakat bu, benim kendi isteğim değil. Gitmek zorundayım Sarp, beni affet ve dün geceyi unut. İyi bir dost olarak hatırla beni, yaşadıklarımız hatıralarımızı silmesin olur mu? Feyza. Sarp'ın her bir okuduğu kelime bir bıçak gibi saplandı yüreğine. Defalarca kez yutkunurken yazanları algılamakta zorlandı hayır, diye mırıldandı kendi kendine. Hayır, hayır, Feyza kendine bunu yapmış olamazdı. Dün geceden sonra öylece basit bir not bırakarak çekip gitmiş olamazdı. Olamazdı işte. Utanmış olmasını, dün geceden sonra yüzüne bakmaktan çekinmiş olmasını kabul edebilirdi fakat böyle çekip gitmesini asla. "Hayır, hayır, hayır! Bana bunu yapmış olamazsın Feyza! Olamazsın işte olamazsın!" Öfkeli, bir o kadar da kırgındı Sarp, öyle büyük bir darbe almıştı ki... Elindeki kağıdı buruştururken gözlerine hücum eden yaşları geri gönderdi ve hızla yataktan kalkıp yerdeki kıyafetlerini giydi. Burası Uydukent'ti, Hatay'ın en elit semtlerinden biri ve en seçkin insanların yaşadığı yer. Feyza'nın evi de bu otelin yakınındaydı o yüzden oraya kısa süre içerisinde gidebilirdi. Tam kapıdan çıkacaktı ki, yatağa son kez baktı delikanlı Feyza'yla nasıl da güzel bir gece yaşamıştı ancak şimdi dün geceden geriye yalnızca kırık bir kalp kalmıştı kendine. Bir kez daha yutkunduğunda yatakta duran bir şey fark etti. Küçük bir şey. Yatağa yaklaşınca o nesnenin küpe olduğunu gördü. Küpeydi, Feyza'nın küpesi. Hızla cebini attı küpeyi, daha da oyalanmadan odadan çıktı. Hızlı adımlarla otelden çıkış yaparak ve kimsenin kendini durdurmasına izin vermeyerek motoruna ulaştı. Evet, babasından kalma bir motoru vardı, bayağı eskiydi fakat kendinin işini görüyordu. Motora atlayarak gaza bastı, son sürat sürdü motoru. Tek bir amacı vardı Feyza'yı gitmeden önce yakalamak. Bir açıklama yapmak zorundaydı Feyza, kendine, öylece çekip gidemezdi. Üstelik dün geceden sonra. Uydukent'in yolları boş olurdu, merkezden uzak olduğu için de epey sessizdi. Gelip giden olmazdı, sadece ağaçlarla dolu yolu ikiye bölen bir orta şerit vardı. Evler oldukça güzeldi, koca koca binalar yapılmıştı, tabii bahçeli, müstakil evler de vardı ancak fazla pahalı olduğu için varlıklı insanların yaşadığı bir yerdi daha çok. Sarp düz yolda son sürat motorunu sürerken nihayet vardı Feyza'ların evin önüne. Koca bir kamyon duruyordu orada aynı zamanda eşya taşıyan adamlar. Bunları boş vererek hızlı adımlarla bahçeye girmeye çalıştı Sarp aynı zamanda sokağı inletecek bir şekilde bağırdı. "Feyza! Feyza! Feyza!" Delikanlı bağıra bağıra içeri girmeye çalışırken kapıdaki güvenlik görevlisi onu tuttu. "Bu şekilde bu eve girmeyeceğini biliyorsun!" Güvenliğin dediklerini umursamadı Sarp, defalarca buraya geldiği için kendini tanıyordu bu adam. Onun ellerini indirmeye çalışırken bağırmaya da devam etti. "Feyza! Lütfen... Lütfen iki dakika.. Sadece iki dakika konuşalım! Fey-" "Ne oluyor burada?" Ethem Bey bağırarak bahçeye çıktığında kalın gür kaşlarını çatmıştı. Her zaman ki heybetli duruşuyla dururken ellerini arkasında birleştirmişti. Kilosuna rağmen, uzun boyuyla, beyazlamaya yüz tutmuş siyah saçlarıyla, kahve gözleriyle ve şık giyimiyle oldukça yakışıklı bir adamdı. Fakat tüm bu çekiciliğine inat insanlara tepeden bakar, herkesi küçük görürdü. Eşi, dostu pek yoktu yalnızca birlikte iş yaptığı adamlar onun için kıymetliydi. Hayattaki tek gayesi en zirveye ulaşmak, adını herkese duyurmaktı ki, emin adımlarla bu yolda ilerliyordu. "Efendim," demişti ki güvenlik görevlisi Sarp onun konuşmasını keserek araya girdi. "Ben Feyza'yı görmeye geldim, onunla konuşmam gerek." Bu çocuğun kızının etrafında dolandığını biliyordu Ethem Bey fakat hiç hoşuna gitmiyordu bu durum. Kızının, Sarp gibi bir zibidiyle takılmasına asla izin veremezdi, o yüzden de onların görüşmesine müsaade etmezdi. Elinden geldiğince uzak tutmaya çalışırdı delikanlıyı, Feyza'dan. Sonuçta nasıl biri olduğu belliydi, bahçesine saygısız bir biçimde paldır küldür giriş yapmış, avaz avaz kızının adını söyleyerek bağırmıştı, bağırmaya da devam ediyordu. "Feyza yok burada, gitti." Yaşlı adam tüm ciddiyetiyle karşısında dururken gözlerini kapatıp sakin olmaya gayret etti Sarp. Hissediyordu buradaydı Feyza, içinden bir sesler böyle söylüyordu. "Ethem Bey," dedi sabır dileyerek. "Bakın benim gerçekten Feyza ile konuşmam gerek." "Sana Feyza burada değil dedim. Anlamıyor mus-" "Sarp!" Feyza aniden bağırarak bahçeye çıktığında yaşlı adam öfkeli gözlerle baktı kızına. Ne diye bir kez olsun sözünü dinlemiyordu? Hızlı adımlarla Sarp'ın yanına yaklaştı genç kız. Onun buraya geleceğini beklemiyordu doğrusu. Fakat şimdi...Şimdi tam karşısındaydı Sarp ve kendi gözlerine bakarken utanmadan edemedi. Dün gece... Dün gece ona söyledikleri sonrasında ise yaşadıkları... Hepsini hatırlıyor, nasıl böyle düşüncesizce davrandığını kendine soruyordu. Gerçekten nasıl o kadar açık olabilmiş, cesurca duygularını yaşamıştı? Pişman mıydı, bilmiyordu ancak Sarp'ın kalbini kırdığını biliyordu. Onun duygularıyla oynamıştı çünkü. Şimdi gidecekti, gitmesi gerekiyordu. Hiçbir şey olmamış gibi arkasını dönüp çekip gitmesi. "Biraz konuşabilir miyiz Feyza?" Gözlerinin dolduğunu biliyordu delikanlı çünkü görüyordu Feyza'nın bakışlarındaki pişmanlığı. Korktuğu olmuştu işte, dün geceden pişmandı Feyza ve bu öyle çok canını yakıyordu ki. Elinde olmadan devamlı yutkunuyor, dolu gözlerindeki yaşları geri gönderemiyordu. Başıyla onayladı Sarp'ı genç kız. Eliyle bahçenin sessiz bir yerini işaret ettiğinde oraya doğru adımladı ancak babasının sesini de duydu. "Feyza!" Omzunun üstünden babasına baktı Feyza. "Sadece iki dakika baba. Lütfen." Bir şey demeyerek gözlerini kapadı Ethem Bey ancak öfkelendiği belliydi. İkili bahçenin sessiz bir köşesine geçtiğinde ilk Feyza, Sarp'ın ellerini tutarak konuşmaya çalıştı. "Sarp bak..." "Neye bakayım? Söyle Feyza neye bakayım?" Hiddetle konuşurken genç kızın ellerinden ellerini çekti Sarp. Kırgınlığı öfkesine karışırken ses tonu da bunu belli ediyordu. "Dün gece yaşadıklarımızdan sonra sen bir not bırakıp çekip gidiyorsun! Söylesene ben bunun neresine bakayım?" İki damla gözyaşı yanaklarını ıslattığında dudaklarını ısırdı Feyza. Ne diyeceğini hiç bilmiyordu aslında. Fakat dilinden bir anda "Unutalım," kelimesi döküldü. "Ne!" "Unutalım. Unutalım işte Sarp. Dün geceyi, her şeyi..." "Ne saçmalıyorsun Feyza? Her şeyi unutalım öyle mi? Hiçbir şey olmamış gibi, dün gece birlikte olmamış-" Sarp'ın sözlerini tamamlamasına izin vermeden parmağını dudağına koydu genç kız. Delikanlı gözlerini kapadığında aklına gelen anıları geri zihninden kovmaya çalıştı. "Bana bak," diyerek delikanlının yüzünü avuçlarının arasına aldı Feyza. "Bana bak. Sarp bana bak! Gözlerime bak!" Gözlerini açtığında dün gece bakmaya doyamadığı ela gözlerle karşılaştı Sarp. Nasıl da arzuyla bakıyordu saatler önce bu gözler kendine. Şimdi ise pişmanlığı görüyordu orada yalnızca. "Özür dilerim. Çok özür dilerim böyle olmasını istemezdim ama... Ama unutmak ikimiz için de en iyisi Sarp. Dün geceyi babam ve abin duymamalı, öğrenmemeli. Biz de... Biz de unutmalıyız çünkü ben... Ben gidiyorum. Yurt dışına, temelli, hiç istemesem de buna mecburum, gitmek zorundayım." Erkekler ağlamaz diye bir lafı kim çıkarmışsa büyük yanılmıştı. Çünkü şu an Sarp ağlıyordu. Yaşadığı hayal kırıklığıyla, sevdiği kızdan duyduğu sözlerin ağırlığıyla ağlıyordu. Kalbi kanıyor, ruhunda koca koca depremler oluyor ve kendi enkazların altında kalıyordu. Kandırılmıştı, aldatılmıştı. Evet aldatılmıştı çünkü Feyza gideceğini bile bile seni istiyorum demişti dün gece. Oynamıştı işte duygularıyla bu da aldatılmak değil miydi? "Neden!" Sarp'ın bağrışıyla gözlerini kapadı Feyza. Canı öyle çok yanıyordu ki aslında. En az Sarp kadar yaralıydı. "Neden Feyza, neden! Neden gidiyorsun? Neden ya neden! Söylesene tam sana kavuşmuşken neden bu ayrılık aramıza girmek zorunda?" "Babam," dedi genç kız dudaklarını dişleyerek. "Babam yurt dışında biriyle ortak olmuş oraya gidip daha büyük otel, restorant açacakmış. Ben de detayları tam bilmiyorum tek bildiğim bu." Alayla güldü delikanlı sahiden bu muydu? Feyza'yı kendinden koparan neden bu muydu? Ethem Bey'in hırsları mı? "Biliyordun değil mi? Gideceğini biliyordu ve bunu bile bile benimle oynadın." "Oynamadım! Sarp sana yemin ederim seninle oynamadım. Ben... Ben yalnızca kendi duygularımı karıştırdım." Gözlerini yeniden kapadı Sarp ellerini sıkarken boynundaki damarlar kızarıyordu. Öfkeliydi, kendine, Feyza'ya, duygularına ancak canı... Canı çok yanıyordu. Evet, suskundu çünkü içinde oluşan fırtınayı kelimelerle ifade edemezdi. Kasırgalar kopuyordu âdeta yüreğinde. "Özür dilerim. Sarp senden çok özür dilerim. Sen benim için çok özel bir dost olarak kalacaksın," diyerek Sarp'ın elini yeniden tuttu genç kız. "Ne olursa olsun asla unutmayacağım bir dost." Buğulu gözlerle karşısındaki kıza bakarken yutkundu delikanlı. Elini hızla çektiğinde "Git Feyza," dedi bir saniye bile tereddüt etmeden. "Ne?" "Duydun işte git. Madem gitmen gerekiyor git. Yolun açık olsun." Başka bir şey demeden arkasını döndü delikanlı. Bir- iki adım attığında Feyza'nın sesini duyunca durdu. "Sarp!" Sarp geri ona doğru döndüğünde Feyza hızla koşup boynuna atıldı. Delikanlı da kayıtsız kalamadı ona. Kırgın da olsa, kalbi bin parça da olsa seviyordu işte Feyza'yı ve biliyordu ki yüreğinde bir emanet gibi taşıyacaktı bu sevdayı. Birbirlerine sımsıkı sarılırlarken vedanın burukluğu ikisinin de gönlünü kanatıyordu aslında. Gitmek mi zordu, kalmak mı? Arabaya binerken el sallamak mı yoksa o giden arabanın ardından öylece bakmak mı, hangisi çok daha acıtırdı? Bilinmezdi ancak bu veda ikisinin kalbini yaralıyordu. Ne Feyza gitmek istiyordu, ne de Sarp, Feyza'yı bırakmak. Lakin yazılan kader yaşanmalıydı ve onların payına da sonun başlangıcı olan bir aşk düşmüştü. "Bir gün... Elbet bir gün geri döneceğim." Feyza başını çektiğinde dakikalarca kırgınlık dolu kehribar gözler de gezdirdi bakışlarını. Kot pantolonun cebine elini attığında kol düğmesini buldu. Sarp'ın kol düğmesini. Dün geceden kendine kalan tek hatırayı. Sabah yatakta bulmuştu bu düğmeyi ve almıştı işte ancak şimdi geri vermek istemiyordu Sarp'a. Tıpkı Sarp'ın, Feyza'ya ait olan küpeyi vermek istememesi gibi. Sessizliğini korudu delikanlı, biliyordu geri dönmeyecekti Feyza ve kendi onun hatıralarıyla yaşayacaktı bir ömür. "Feyza, hadi kızım. Gidiyoruz." Fulya Hanım, kızının yanına vardığında elini de omuzuna koydu. Üzgün gözlerle annesine baktı genç kız. Keşke... Keşke annesi, babasını bu karardan vazgeçirseydi ama biliyordu o da çoktan hazırdı buradan gitmeye. "Siz arabaya geçin ben geliyorum." Kızının isteğine uyarak oradan uzaklaştı yaşlı kadın. Feyza ise son kez üzgün gözlerle delikanlıya baktı ve yavaşça arkasını dönüp uzaklaştı. Ayakları isteksizce hareket ederken Sarp koşup onu durdurmak istiyordu. Gitme diye bağırmak ancak bunu yapamayacak kadar korkaktı ya da güçsüzdü. Abisi doğru söylüyordu hiçbir şeyi beceremeyen aylak serserinin tekiydi. Öyle olmasa sevdiği kızı da durdururdu değil mi? Genç kız arabaya vardığında son kez etrafına göz attı. Özleyecekti bu semti, bu şehri, bu şehrin deli rüzgârını, yağmurunu, kışını, yazını, nemli sıcağını, eğlenceli sıcak yürekli insanlarını, arkadaşlarını, onlarla yaşadıkları güzel anları, lise maceralarını, okuldan kaçıp Samandağ denizine gittiği günleri, orada şarkılar söyleyerek geçirdiği keyifli vakitleri, Arsuz da yazlıkta kaldığı zamanları, gün batımını izlemeyi, her şeyi, üç senede yaşadığı ne varsa hepsini özleyecekti işte. En çokta Sarp'ı. Hatay bir hatıraydı kendi için, en değerli hatıra ve hep öyle kalacaktı. Arabaya yavaş yavaş binmesinin ardından gözlerini kapadı Feyza. İçinden elveda derken arabanın hareket ettiğini hissetti. Gözlerinin dolmasına aldırmadan camdan baktı ve Sarp'ı gördü. Eller havada asılı, yürekler de birbirinde kalmıştı. Zor bir sevda da o iki yüreğe emanetti artık. Sarp ve Feyza on yedi yaşında duyguların en yücesini yaşayan iki genç ilk o zaman büyük bir sınavdan geçmek zorunda kaldılar. Yıllarca bir hatıra olan aşka sahip çıkmanın imtihanı. Verebilecek miydi bu sınavı, aşabilecekler miydi engelleri, yüreklerine işlenmiş olan güzel ancak kalplerini yakan bu aşka sadık kalabilecekler miydi? Bilinmezdi ancak kavuşmalar ayrılıkla başlardı. Bunu da günü geldiğinde öğreneceklerdi. |
0% |