Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm: Gizli gerçekler...

@pinar_0000

Dünya’ya misafir geldik misafir gidiyoruz. Şu ahir zamanda savrulup duruyoruz.

 

Daha düne kadar bir evi bir yurdunun olduğunu zanneden Sena’nın bile aslında hayatının koca bir yalandan, koca bir boşluktan ibaret olduğunu nereden bilecekti ki. Sena, bu duydukları karşısında gerçekten yıkılmıştı. Kendince bir kanıt arıyordu ama bu devirde pek mümkün görünmüyordu. Her yeri yıkıp dağıtmak istese de bununla bir yere varamayacağını da çok iyi biliyordu. Ama yine de şansını denedi.

 

“Madem benim annem olduğunuzu iddia ediyorsunuz. O halde ispatlayacaksınız.”

 

Sena oturduğu yerden kalkıp kadının karşısına dikildi. Burçak ve ben olanları şaşkınlıkla izlemekten başka bir şey yapamıyorduk. Zaten ne yapabilecektik ki. Kadın Sena’nın sözlerinden sonra oturduğu yerde derin düşüncelere daldı. Ve tekrar Sena’ya dönüp,

 

“Pek âlâ eğer kanıtlarsam bana inanacak mısın?”

 

“Eğer senin kızın olduğumu kanıtlayabilirsen inanırım tabi ki”

 

Kadın oturduğu yerden kalktı ve tekrar yan odaya geçtiğinde Sena da yanımıza tekrar oturdu. Sena’yı kolundan dürtüp,

 

“Sena iyi misin sen, nasıl kanıtlayacak bize kızın olduğunu?”

 

“Merak etmeyin kızlar bu devirde o kadar kolay bir şey değil kanıtlayamaz.” Burçak konuya girip,

 

“Dediğime geldiniz sonunda, kadın bizimle alay ediyor resmen.” Aslında ben de şimdiye kadar hak veriyordum kadına gerçekten üzgündü kızını kaybettiği için ama şimdi bize nasıl bir kanıt sunacak gerçekten merak ediyordum.

 

Yaklaşık bir kaç dakikanın sonunda elinde kese kağıdına benzer bir kağıtla geri döndü. Elindekinin ne olduğunu anlamaya çalıştığımız sırada tekrar sedire oturdu ve kağıdı bize uzattı.

 

“Bu kağıt ne biliyor musunuz?” Kadın üçümüzün de gözlerinin içine bakarken biz tek kelime etmeden dinlemeye devam ettik.

 

“Bu kağıtta Sena’nın doğum izi var. Yani Sena’yı doğurduktan sonra doğum izinin aynısını bir kağıda çizmiştim. Senin doğduğun yıllarda, yani 1519 yılında çok sayıda bebek çalınıyordu. Eğer başına bir şey gelirse bu çizim sayesinde seni bulabileceğimi umut ederek çizmiştim. Kısmet bugüneymiş.”

 

Sena kağıdı kadının elinden alıp katlanmış yerinden açtı. Ve hepimiz gözlerimize inanamadık. Kağıtta Sena’nın doğum lekesi vardı kayısı şekline benzeyen bir izdi. Biz kağıda şaşkınlıkla bakarken kadın devam etti.

 

“Şimdi bana sual edeceksin biliyorum. ‘doğum izim nerede?’ Diyeceksin. Sol bacağında ki dizinin alt kısmında.” Sena kağıdı benim kucağıma bırakıp şok içinde tek bir laf etmeden direk bacağını açıp dizinin altına baktı hakikaten de dizinin altında kayısıya benzer bir iz vardı. Yoksa gerçekten bu kadın haklı olabilir miydi, Sena gerçekten de kızı mıydı?

 

“Sena, hakikaten de doğum leken kayısı şeklinde” bu sözlerden sonra Burçak’ın da artık bizim gibi düşündüğüne yemin edebilirdim.

 

“Ama bu nasıl olur sahiden de bildiniz.” Sena, şok içinde bacağını kapatıp elini ağzına götürüp kendini dışarı attı. O kadar hüzünlenmişti ki daha fazla olanlara dayanamamıştı. O gidince arkasından dayanamayıp ben de çıktım. Burçak ise kadını yalnız bırakmak istemedi herhalde ki bizimle gelmedi.

 

“Sena, iyi misin?” Bahçede ki oturaklardan birine oturmuş, elini yüzüne koymuş ağlıyordu. Hemen yanına gidip oturdum. Elimi sırtına koyup sırtını sıvazladığımda bir nebze olsun onu sakinleştirmeye çalıştım.

 

Bu olanlar aynı filmlerde ki gibiydi. O kadar tuhaftı ki daha neler gelebilirdi başımıza kim bilir.

 

“Canım, ağlama ama gel buraya.” Onu kendime çekip sarıldım. Hıçkırarak ağladığı sırada tekrar ayrıldığımızda yüzünden gözyaşlarını sildim. Saçlarını geriye düzelttim.

 

“Ama nasıl ağlamayayım, kadına baksana benim yüyıllarca ötemden gelmiş bana diyor ki ‘sen benim kızımsın.’ Sen olsan nasıl hissederdin?”

 

Aslında haklıydı. Ben olsam inanmakta güçlük çekerdim muhtemelen böyle bir şey daha önce başıma gelmediği için Sena’yı anlayamasam da yinede onun iyi hissetmesi için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdım.

 

“İşe iyi tarafından bakmaya çalış, sonuçta seneler sonra annene kavuştun bir ailen oldu.” Sena, gözyaşlarını silerek yüzüme baktı.

 

“Demesi kolay ne aile ama zamanda 484 yıl öncesinden bir ailem olduğunu öğreniyorum. Bunun neyine iyi tarafından bakayım? Üstelik bugüne kadar yaşadığım her şey boşunaymış, yanlış zamanın kurbanı olmuşum asıl olmam gereken yer tam da burasıymış bu yılmış 1539 yılı... Ben de acaba neden eski zamanları bu kadar seviyorum, neden bu jadar o zamana aitmişim gibi hissediyorum diyordum. Bundan işte”

 

“Tamam üzülme evet çok tuhaf gerçekten ama şimdi ne yapacağımızı düşünelim bence”

 

Biz Sena ile konuşurken, evin kapısında Sena’nın annesi olduğunu öğrendiğimiz kadın göründü. Evet henüz ismini dahi bilmediğimiz kadın ve hemen arkasından Burçak ile bize doğru geliyorlardı. Sena kafasını kaldırıp onları gördüğünde,

 

“Şu işe bak annem olduğunu öğrendiğim kadının daha adını bile bilmiyorum.” Biz panikten olsa gerek ki kadının adını sormayı unutmuştuk. Kadın Burçak’ın koluna girmiş bizim yanımıza kadar geldi. Sena gözyaşlarını silerek kadına bakıyordu bir şeyler sorup içindekileri haykırmak istediği belliydi. Ama o sadece tek bir kelime etti. Tek bir kelime...

 

“Neden?” Diyiverdi sadece ağzından tek bir kelime çıkabildi. Aslında ne çok sey vardı ne çok birikmişlik ne çok haykırmak isteyipte haykırmadığı, bir türlü kelimelere dökülmeyen kalplerde kalan gizli gerçekler... Kadın Sena’nın önünde dizlerinin üstüne çöküp,

 

“Mecburdum.” Dedi

 

“Neye mecburdunuz beni satmaya mı? Resmen beni bir mal gibi satmışsınız. Ne uğruna, bir bak etrafına bundan daha düşük bir halde miydiniz acaba!”

 

“Sena, tamam yapma.” Burçak, Sena’nın ne kadar yükseldiğini görünce durdurmak istese de Sena durmadı. Onca yıllık anne hasreti ağır basıyordu belli ki, devam etti.

 

“Ne tamam ya, ne tamam. Tamam değil bunun hesabını vereceksiniz. Ben bu devirde de yaşardım ya siz beni yollamasaydınız ben burada da yaşardım. Hem siz biliyor musunuz? Ben orada arkadaşlarımın mutlu aile tablolarına bakıp iç geçirmek zorunda kalışlarımı. Benim de bir annem babam var diyemedim kimseye hep uzaktan seyrettim. O zamanmış bu zamanmış, gelişmiş teknolojisinde de değilim, ben bu evde o yoksullukla da yaşardım. Tek bir şey, sadece tek bir şey, beni keşke anne hasretiyle bir başıma 484 yıl sonrasına göndermeseydin.”

 

Burçak’ın da benim gözlerimiz dolmuştu. Sena’nın bu denli anne hasreti çektiğini bilmiyordum. Sena’yı tanıdığımdan beri şen şakrak, hayatı sadece kitaplarından ibaret olan okumayı, hayal etmeyi, gezmeyi, eğlenmeyi çok seven biri olarak tanımıştım. Onun diğer tarafını hiç bilmiyordum. Meğerse en derinlerinde yaşadığı bu keder onu günden güne yiyip bitiriyormuş da biz fark etmiyormuşuz. İsyanında haklıydı kim olsa böyle bir şeyi sırf para için kabul etmezdi. Düşünsenize siz olsanız çocuğunuzu para için deneye tabii tutup da onu 484 yıl sonrasına gönderir miydiniz?

 

Bazen en derinimizde yaşadığımız adını kimsenin bilmediği yaralarımız vardır. Kimseye söyleyemediğimiz yüreğimizin en içinde sakladığımız sırlarımız vardır. İnsanlara söyleyemesek de biz bu sırlar arasında boğuşurken dış dünyaya gülümseriz, bunu yapmak zorundayız çünkü bu bizim savunma mekanizmamızdır.

 

Sena ise aslında tam bunu yapıyordu. Onu tanıdığım kadarıyla içinde öyle şeyler biriktirmişti ki biz aslında bunların hiçbirini bilmiyorduk içinde yaşadığı aile hasreti anne özlemi o kadar derinlerindeymiş ki... Her gün yanımıza geldiğindeki Sena farklı, her akşam odasına tek başına çekildiğindeki Sena farklıydı. İkisi birbirinden farklıydı.

 

Sena’nın bu konuşmasından sonra annesi Sena’yı tek bir kelime dahi edemedi. Öylece sustuk tüm akşam. Adını dahi daha öğrenemediğimiz bir türlü sormaya fırsatımızın olmadığı kadın, Bir tas çorba ile yanımıza geldi. O akşam bizleri masaya oturtmuş ve kendince Bir tas çorba yapmıştı. Galiba elinden bu kadar geliyordu çünkü kızım dediği kişiye belli ki kendini ispat etmekten yorulmuş bir hali vardı.

 

Fena ise yemeyeceğini belirtip yan odaya geçmiş öylece yatıyordu biz burçakla beraber kadına ayıp olmasın diye yaptığı çorbadan bir kaşık aldık. Ve kadınla konuşmaya başladık. Çünkü belli ki kadının da buna ihtiyacı vardı o kadar üzgündü ki ona gerçekten acımıştım.

 

“Siz Sena’nın kusuruna bakmayın biz inanıyoruz size.” Diye konuya girdim Burçak da beni onaylayacaktı ki o da aynı şeyleri söylemek için devam etti.

 

“Evet Elif haklı Sena aslında o kadar merhametli bir kızdır ki sadece olanlardan birazcık kafası karışmış olmalı yoksa asla böyle konuşmazdı boşuna üzülmeyin. Eminim ki sabaha düzelecektir.” Kadın elindeki kaşığı tabağının yanına bırakıp,

 

“Belki de haklı...” Devam edecekti ama sustu bir müddet bekleyip derin bir nefes alıp devam etti.

 

“Onu hiç deneye tabi tutup da oralara göndermemeliydim. Hatayı baştan yaptım.” Diverdi sadece kadının sesinde hüzünlü bir titreşim vardı. Bizimle de zar zor konuştu zaten sonra çorbasını daha bitirmeden tabağını alıp mutfağa geçti.

 

Burçak’la ikimiz gerçekten ne yapacağımızı bilemiyorduk. Biz de kadına yardım etmek için tabakları toplayıp kadının yanına mutfağa geçtik. Ve sabahtan beri aklımızı kurcalayan o soruyu sorduk artık kadına nasıl hitap edeceğimizi bilememiştik. Burçakla beraber göz göze bakıştığımızda ilk soruyu ben sordum.

 

“Size bir şey soracağım da sabahtan beri soramadık.” Kadın elindeki tabakları bir kenara bırakıp bize baktı.

 

“Tabii ki sorun evladım neden sormaya çekindiniz.” Kadın gerçekten çok sevecen merhametli ve samimi bir insandı ben bu kadın gerçekten kötü bir insan olduğunu bize yalan söylediğini falan düşünmüyordum. Ama sadede gelelim soracağım soruyu sordum nihayet.

 

“Sizin adınız nedir acaba sormayı bir türlü fırsatımız olmadı kusura bakmayın.” Kadın bu sorumuz karşısında şaşkınlıkla gülümsedi galiba onu ilk kez geldiğimizden beri bu kadar gülümsemiş görüyorduk.

 

“Zaten akıl mı kaldı isim sormaya Hatice benim adım memnun oldum kızlar.”

 

Burçak’la ben, büyük bir sevinçle gülümseydik ve nihayet kadının adını öğrenmiştik.

 

O akşam, Hatice teyzenin yapmış olduğu yemeklerden yedik ve bize yaptığı yer yatağında üçümüz yan yana kıvrılıp yatmıştık. Hatice teyze gerçekten çok iyi kadındı gerçi bunu daha önce de söylemiştim değil mi bu kadar iyi insanlar gerçekten kolay bulunmuyor. Umuyorum ki Sena da fazla naz yapmayı bırakır da Hatice Teyzeyi annesi olarak görmeye başlar. Bunu gerçekten çok isterdim. Çünkü Sena’yı bildim bileli annesi ve babası olmayan yetimhanede büyümüş bir kızdı. Hatice teyzenin ona çok güzel bir şekilde annelik yapacağından emindim. Şimdi sıra babasındaydı o hiç görmediğimiz babası acaba nasıl bir insandı onu da çok yakında göreceğimize eminim.

 

Loading...
0%