Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10.Bölüm: “Gece”

@pinar_0000

“Gece yakamaz düşerken denize aklımda yine sen yine de sen.”

 

Günün en güzel, en huzurlu halidir gece. Sokaklar sessiz herkes uykuda kuşlar cıvıldamıyor, arabaların korna sesleri yok, insanların sesi çıkmıyor. İşte huzur diye ben buna derim. Yıldızlar ve Ay gecenin vazgeçilmez ikilisi onlar olmasa kim aydınlatacaktı yolumuzu kim yol gösterecekti bize...

 

Çok güzel bir günün ardından eve gelmiştim. Eve geldiğim de ev çok sessizdi herkes nerede acaba diye düşündüm. Salona baktım kimse yok mutfağa banyoya her yere baktım bugün hafta sonu herkes nerede acaba genelde bizimkiler evde oluyordu.

 

Nerede olduklarını düşünerek odama geldim. Üzerimi değiştirmek için dolaba yöneldim dolabın üzerinde bir not vardı. Notta ise aynen şöyle yazıyor.

 

“Kızım ben annen... acilen Ankara’ya gitmemiz gerekti kardeşin baban ve ben Ankara’ya gidiyoruz. Seni arayacaktık ama telefonun kapalıydı ben de aceleden bir not bırakabildim notumu alır almaz beni ara.”

 

Not annemdendi. Evet maalesef ki telefonumun şarjı bitmiş o yüzden kapanmış sıkıntılı bir nefes verdim. Telefonumu hemen sarja taktım ve açılmasını bekledim. Açılır açılmaz onları aramalıydım. Acaba ne oldu çok tedirgin oldum. İnşallah kötü bir şey olmamıştır kardeşimi alıp Ankara’ya gittiklerine göre kesin kardeşimin durumuyla ilgili o yüzden kesin hastaneye gidiyorlar. Kardeşim maalesef ki engelli olduğu için yılda bir kere Ankara’ya hastaneye kontrole götürüyorlar neden Ankara diyecek olursanız kardeşimle bizzat ilgilenen doktor Ankara da o yüzden.

 

Bir kaç dakika sonunda nihayet telefonum açıldı. Direk olarak annemi aradım uzun çalışlar sonucu açtı.

 

“Alo! Anne”

 

“Kızım kusura bakma sana da haber veremedik acil çıktık evden.”

 

“Ne oldu bir sorun mu var?”

 

“Seni de telaşlandırdık ama kardeşinin kontrollerinin bugün son günüymüş unutmuşuz ve doktor da tatile girecekmiş o yüzden götürdük biz bir kaç gün buradayız. Dolapta yemek var ısıtıp yersin olur mu?”

 

“Tamam beni haberdar edin.”

 

“Tamam kızım. Hadi kapıları iyice kilitle tamam mı korkmazsın dimi evde?”

 

“Yok anne korkmam hadi dikkat edin.”

 

“Tamam kızım.”

 

İyi bari o kadarda endişelenecek bir durum yokmuş. Bende ne yapıyım o zaman biraz Meriç ile konuşur yatarım artık hatta geçen yapamadığınız o görüntülü konuşmamızı yapabiliriz.

 

Derken tam Meriç’i görüntülü arayacağım sırada bir de baktım ki o beni görüntülü arıyor. Hafif gülümserken aramasını açtım. Yine çok cool bir şekilde ekranda benim görüntülü konuşmayı açmamı bekliyordu. Açtıktan sonra gülümsediğimi gördü o da gülümsedi bir süre birbirimize baktık ekrandan sonra dudakları aralandı.

 

“Bu görüntülü konuşmayı önceden yaptığımız da ben çok uzaktaydım. Ama şimdi sana sadece 30 dakikalık bir mesafendeyim.” Dedi. Gülümseyerek

 

“Belki bir gün yanı başımda olursun. Olmaz mı?” Gözlerime derin derin baktı içini çekti keşke der gibi

 

“İnşallah bir gün yanı başında da olurum sevgilim.”

 

“İnşallah...” birbirimize öylece bakıyorduk ekranda kafamızın içinde ise binlerce düşünce acaba bir gün yanı başında olabilir miyiz birbirimizin acaba bir gün sabahları uyanınca ilk gördüğüm yüz onun yüzü olabilir miydi.

 

“Ekin...” sade naif bir ses tonuyla ismimi o kadar güzel söylüyordu ki kendi ismimin bu kadar güzel olabilme ihtimali bile güzeldi. Onun ses tonuyla...

 

“Efendim Meriç...”

 

“Sana baktıkça bakasım geliyor gözlerimi senden alamıyorum sevgilim o kadar güzelsin ki dokunmaya kıyamıyorum sana.” Bu güzel sözleri karşısında adeta büyülenmiştim ekrana kilitlenmiş öylece ona bakıyor bir yandan da gülümsüyordum ona, o ise bana övgüler yağdırırken.

 

“Ekin... beni hiç bırakma olur mu ben seni asla bırakmam sen de beni hiç bırakma, hep yanımda yanı başımda ol tamam mı?”

 

“Ben seni asla bırakmayacağım Meriç lütfen bana böyle söyleme bana hep sanki bir gün bir şey olacak ve ayrılmak zorunda kalacakmışız gibi bu kelimeleri tekrarlama korkuyorum Meriç korkuyorum.”

 

Gözümden yaşlar süzülüyordu. O sırada. Meriç ise ekranda benim üzüldüğümü görünce o da dayanamadı karşımda ağlamaya başladı inanabiliyor musunuz ben ağlarken o da ağlıyor ben gülerken gülüyor. Hisli bir çocuktu karşımda duran kişi öyle hisliydi ki hemen etkileniyordu her şeyden.

 

“Ama Meriç sen neden ağlıyorsun şimdi ben ağladım diye mi?”

 

Gözlerini peçete ile sildi bana baktı.

 

“Ekin.. sen beni sulu göz yaptın farkında mısın? Sen ne zaman karşımda ağlasan ben de tutamıyorum kendimi başlıyorum ağlamaya.”

 

Karşısında birden kahkaha attım. Resmen o kadar komik görünüyordu ki bana şikayet ediyordu ya, neymiş benim yüzümdenmiş.

 

“Kahve yapacağım ben hemen geliyorum.”

 

“Dur ben de yapayım o zaman hem beraber yapmışız gibi olur.”

 

“Tamam mutfağa götürelim telefonlarımızı orada beraber yapıyormuşuz gibi olur.”

 

Görüntülü aramayı kapatmadan telefonları aldık. Mutfağın bir köşesine koyduk. Birbirimizin kahve yapışını izliyorduk. Arka fonda bir müzik açtığını duydum Meriç’in, şarkı şöyle diyordu: “havasından suyundan aşk damlayan gül renginde... “ Mustafa Ceceli’nin en sevdiğim şarkılarından biriydi ve ben tam bir kırmızı gül hastasıyımdır ve Meriç’te bunu çok iyi bilir arada sırada bana güller alır. Saklarım onları her defasında canlı gül aldığı için kuruyordu ama olsun kitabımın arasında saklıyordum hep. Ve şarkı şöyle devam ederken cezve elimde ekrana doğru döndüm

 

“Son aşkım ilk yarim can bildiğim

Vefalı sevdiğimsin

Derdimi derdinle böldüğüm de

Ömrümü verdiğimsin.”

 

Elimde cezve ile ekrana döndüm. Meriç’te eğilmiş beni izliyordu. Ve bana dedi ki

 

“Bir gün bu şarkı ile dans edeceğiz. Ve bu şarkı artık bizim şarkımız...”

 

Heyecandan kalbim çıkacak gibi atıyordu o an elimden neredeyse cezveyi düşürecektim. Meriç ise benim bu utanmış halime bakarak baya bir eğleniyordu.

 

“Meriç gülme utanıyorum... hem ne zaman bu şarkı ile biz dans edecekmişiz sen bana onu söyle.”

 

“Zamanı geldiğinde... hadi hadi ben koydum bile ocağa kahvemi sen ise bana daldın ne o çok beğendin beni bakıyorum da baksana bana hayran kaldın resmen.” Karşımda benimle alay ederken bir yandan da baya eğleniyordu benimle

 

“Yaaa ne demezsin bayıldım sana hemen ambulans çağırın bayılıyorum galiba.” Sinir bozukluğu ile gülerken kahvemi ocağa koyuyordum. Meriç ise baya güldü benim bu halime kendince eğleniyordu benle işte.

 

O sırada şarkı hala çalıyordu.

 

“Aşkıdır ruhumda yankılanan

Duyduğum her seste

O can ki sevdası sonsuzumdur

Aldığım her nefeste...”

 

Diye devam ediyordu. Bu şarkı her zaman büyülemiştir beni ne zaman dinlesem uzaklara götürür beni bilinmedik yerlere bilinmeze...

 

O sırada ikimizde kahvelerimizi yaptık tekrar odalarımıza geçtik neredeyse saat gecenin 04.00 kadar konuşmuştuk kah güldük kah ağladık. Güzel bir gece olmuştu. Ben ona annemlerin Ankara’ya gittiğini falan söyledim öyleydi işte... sonunda ikimizinde uykusu geldi.

 

“Artık kapatalım mı? Meriç.” Gözleri kıpkırmızı olmuştu uykusuzluktan.

 

“Kapatalım sevgilim iyi geceler, bizli rüyalar.” Gülümsedim.

 

“İyi geceler sevgilim. Bizli rüyalar.”

 

Ben ise tekrar o şarkıyı açıp kulaklığımı takıp dinledim. Dinleyerek uyuyakalmışım zaten. Şarkının sözleri aynı bizi hatırlatıyordu.

 

“Havasından suyundan aşk damlayan

Yarim var gül renginde

Dünyaları verseler kar etmez

Olmaz ki sen denginde

Aşkıdır ruhumda yankılanan

Duyduğum her seste

O can ki sevdası sonsuzumdur

Aldığım her nefeste”

Diye devam ederken uyumuşum.

 

Sabah annemin arayışıyla uyandım. Telefonu yatağın içinde kaybetmiştim sesi var ama kendisi yoktu. Ufak çaplı bir sinir krizi geçirdikten sonra telefonumu buldum yatağın tam ortasına kadar gitmiş nasıl gittin sen oraya diye söylenirken aramayı açtım.

 

“Alo anne!”

 

“Alo Kızım nasılsın uyandın mı?”

 

“Sayende uyandım annecim.”

 

“Tamam öyleyse doktor bugün öğlen kardeşini tedavi edecek eğer bir şey çıkmazsa akşama döneriz.”

 

“İnşallah bir şey olmaz anne ya”

 

“İnşallah Kızım hadi ben kapatıyorum kahvaltı yapmadıysan kahvaltını yap oyle aç açına oturma olur mu yavrum?”

 

“Tamam anne görüşürüz hadi.”

 

“Görüşürüz kızım.”

 

Telefonu komodinin üzerine fırlatıp yatağa tekrar yattım. Bir an ufak çaplı bir kalp krizi geçirdim neredeyse, kalkıp telefonuma bir şey olmuş mu diye baktım. Çünkü uyku sersemliğine hızlı atmıştım. Ama Allah’tan hiç bir şeyi yoktu tamamdır geri yatabiliriz. Derken telefonum ikinci defa çaldı.

 

Telefonumu fırlatıp atasım geldi o an uykumun bölünmesi dünyada en sinir olduğum şeydir biraz uykuya düşkünüm de bu kez ise Meriç arıyordu. Neyse telefonu açtım. Aslında açmayacaktım ama bu seferde merak eder diye açtım.

 

“Günaydın sevgilim.!”

 

Yine sabah şekeri gibi tatlı sesiyle bana ‘günaydın sevgilim’ deyince tabi bende uyku falan kalmadı. Hadi Ekin bugün de uyku yok sana diye söylenirken yataktan kalktım. Meriç’i hoparlöre aldım. Dolaptan kendime giyecek bir şeyler bakıyordum.

 

“Günaydın..”

 

“Ne o Bugün pek bir neşemiz yok anlaşılan.”

 

“Ondan değilde saate bakar mısın? Bu kadar erken saatte uyandırılır mı bir insan?” Telefonda kahkaha attı resmen evet benimle yine dalga geçecekti.

 

“Ama sevgilim sende uyuyan güzel gibi hep uyuyorsun. Kucağım da uyursun öğlene kadar uyursun ne yapacağım ben senle... bu arada saat 08.30”

 

“Ne yapacağım mı? Sev işte başka ne yapacaksın... bu arada saat baya bir erken bana göre”

 

“Seviyorum zaten sevgilim o yüzden seni erkenden sesini duymak için arıyorum suç mu bu yani”

 

“Değil tabi ki ben abartıyorum sadece biraz”

 

“Bugün seninle dışarıya çıkacağız öğlen gelir alırım seni olur mu? Ama onun öncesinde bir fatura ödeme işim var onları hallettikten sonra buluşuruz ararım ben seni, simdi kapatmam lazım olur mu?”

 

“Peki tamam araşırız”

 

Telefonu kapattım dolaptan seçtiğim kıyafetleri giyindim. Aşağıya mutfağa inip kendime bir tost yaptım sonrada onu televizyonun karşısına geçip yedim. Yine sabah programları vardı dünyanın en sıkıcı şeyi olabilir bu programlar.

 

Biraz televizyonda kanalları karıştırarak vakit geçirdim. Fazla da bir şey yoktu yapacak zaten telefonuma baktım bir kez daha Meriç’ten hala mesaj yoktu güya gelince arayacaktı ya da mesaj atarım diyordu neyse televizyondan bir şeyler izleye koyayım.

 

Bir kaç saat sonra telefonum çaldı o sırada mutfaktaydım. Telefonum ise salonda kalmıştı. Telaşla salona gittim. Telefonumu aldım. Arayan Meriç’ti. Telefonu açıp kulağıma koydum.

 

“Alo Meriç kaç saattir sesin çıkmıyor geldin mi?”

 

“Aşkım ben çok kötüyüm yanıma gelir misin?”

 

“Ne oldu Meriç iyi misin sen? Bak korkutma beni durum ciddi ise geleceğim.”

 

“Aşkım lütfen çok hastayım ne olur gel.”

 

“Hay Allah.... ta.. tamam geliyorum. Sakın çıkma bir yere hemen geliyorum hemen.” Telaşla telefonu kapatır kapatmaz üzerimi değiştirmek için odama gittim. Hızla üzerimi değiştirip aşağıya indim. Çok tedirgin olmuştum. Kendi kendime konuşuyordum neredeyse “ inşallah bir şey olmamıştır ya çok korkuyorum hemen taksiye binip gitmem lazım.”

 

Dışarıya çıktım. Şansıma bir taksi geçiyordu hemen durdurdum. Taksiye atlayıp Meriç’in evinin adresini söyledim şoföre...

O kadar korkuyordum ki korkudan elim ayağım titriyor, kalbim hızla atıyordu. İçimden dualar ediyordum. ‘Ne olur ona bir şey olmasın ne olur”

 

Taksi Meriç’in evinin önünde durdu. Ödemeyi yapıp hızlıca indim arabadan koşarak bahçe kapısından girdim. Yan taraftandı evin kapısı yan tarafa ilerledim. Tanıdık bir müzik sesi duydum önce. Sonra galiba başka bir yerden geliyordur diye düşünerek kapıya yöneldim. Kapı açıktı hemde sonuna kadar kapının tam önünde duruyordum.

 

Başımı yere eğdiğim de kırmızı bir halı uzanıyordu salona doğru üzerinde ise yollarıma serilmiş gibi gül yaprakları içeriden tanıdık bir melodi: “Mustafa Ceceli’den Gül Rengi” şarkısı açıktı.

 

Kalbim heyecandan duracaktı o an elim ayağım birbirine karıştı heyecandan, içeri girip girmemek arasında kaldım. Gördüğüm bu manzara karşısında resmen dona kalmıştım. Sonra kendime geldim ve içeriye girmeye karar verdim. Müzik hala devam ederken.

 

‘Havasından suyundan aşk damlayan

Yarim var gül renginde

Dünyaları verseler kâr etmez

Olmaz ki sen denginde...’

 

Diye devam ediyordu şarkı. İçeriye doğru yavaş yavaş yürüdüm. Salona geldiğimde ise Meriç takım elbiselerini giymiş sırtı bana dönük bir şekilde öylece duruyordu sesimi çıkarmadım önce etrafı görmeniz gerekiyordu her yeri o kadar güzel süslemiş ki adeta büyülenmiştim. Gül sevdiğim için her yer güllerle doluydu. Geldiğimi belli etmek için boğaz temizleme sesi çıkardım. Hafifçe arkasını döndü elinde bir adet kırmızı gül ile önümde hafiften eğildi ve bana “bu dansı bana lütfeder misiniz hanımefendi?” Bende heyecandan ne diyeceğimi bilmeyerek ve karşıladığım bu manzaranın şokuyla önce biraz şaşkın şaşkın bir ona bir etrafa bakındım. Meriç sorusunu tekrar edince bende cevap verdim bu kez. “Tabi ki de” dedim.

 

Şarkı... şarkımız geçenlerde bana şunu demişti: “bir gün bu şarkı ile dans edeceğiz ve bu şarkı bizim şarkımız olacak.” Evet bizim şarkımız oldu.

 

Bu Şarkı ile dans etmeye başladık. O kadar huzurluydu ki anlatamam ya sevdiğim adamın kollarındayım işte o güzel huzur verici parfümü geliyor burnuma çok güzel kokuyordu. Biz belki yarım saat falan dans ettik. Yarım saatin sonunda ise kulağıma fısıldadı.

 

“Yorulduysan oturalım mı?”

 

“Bana kalsa sabaha kadar dans edebilirim ama oturalım.”

 

“Bana kalsa da öyle ama sürprizlerim daha bitmedi sevgilim gel hadi oturalım.” Kanepeye geçip oturduk önümüzde geniş büyük bir sehpa vardı. Sehpanın üzeri yine gül yapraklarıyla süslenmişti. Bir kaç tabak ta kuru pastalar vs vs. Ve büyük bir pasta üzerinde resmim olan mum falan koymuş diye düşünürken Meriç ellerimi tuttu. Kalbim bir kez daha çıkacak gibi atarken, ben şu anda kalp krizinden ölmezsem bir daha bir şey olmaz bana.

 

“Doğum günün kutlu olsun hayatımın anlamı. Iyi ki doğmuşsun, iyi ki beni bulmuşsun, iyi ki çocukluğumun en güzel yanı olmuşsun seni çok seviyorum aşkım iyi ki doğdun.”

 

Aaa! Benim bugün doğum günümdü nasıl unuturum ya bir insan kendi doğum gününü nasıl unutabilir ben unuturum işte. Bu arada Meriç’in romantik birisi olduğunu daha öncede söylemişmiydim. O kadar mutluydum ki anlatamam size.

 

“Teşekkür ederim bir tanem her şey için. Biliyor musun ben bugün doğum günüm olduğunu unutmuştum bile tamamen aklımdan çıkmış.”

 

“Ciddi olamazsın Ekin.” Dedi ve yüzündeki şaşkınlıkla gülümsedi. Ben ise hiç tereddüt etmeden boynuna sarıldım.

 

“Teşekkür ederim... beni çok mutlu ettin seni seviyorum beni asla bırakma olur mu?”

 

“Ben de seni seviyorum Ekin seni asla bırakmam.”

 

O gün saatlerce aynı evin içinde vakit geçirdik. Pastadan yedik. Sonra biraz dans ettik. Film ayarlamış bir kaç tane film seyrettik. Çok güzel bir gün oldu benim için. Bu güne tarih atacak olursak 26.10.2015 diyebiliriz net.!

Loading...
0%