@pinar_0000
|
( 2016...)
Meriç bu aralar nedense çok agresif birisine dönüştü. Sürekli sinirli her şeye karşı bana bile... Neden diye soracak olursanız eğer okulda beni seven bir çocuk var sürekli peşimde sevgilim var diyorum ama çocuk beni tınlamıyor bile Meriç’te bu çocuğun benim peşimde olduğunu duymuş nereden duyduysa o yüzden bir kaç gündür çok öfkeli bana sürekli “o çocuğun bulunduğu ortamlarda bulunmayacaksın, o çocukla konuşmayacaksın!” deyip duruyor. Ama ne yapabilirim. Okulda sürekli buluyor beni ben de çok sıkıldım bu durumdan takıntılı gibi ya
Evden çıktım. Acele ile bir otobüse binip okulun önünde indim. İndiğim sırada karşıdan bana doğru gelen o çocuğu gördüm. İsmi Kerim bu arada sırıta sırıta yanıma geldi.
“Günaydın!” Dedi bana pişkin pişkin, öfkeli bir sesle
“Günaydın” dedim.
“Beraber yürüyelim mi okula nasıl olsa aynı yere gidiyoruz?” Dediği sırada arkadan tanıdık bir ses
“Senin o bacaklarını kırıp eline veriyim de bak bakalım o zamanda yürüyebilecek misin?” Öfkeli bir ses tonuyla bu.. bu Meriç’ti arkamıza döndük o sırada Kerim Meriç’e öfkeli bir bakış attı ve devam etti.
“Sen de kimsin be?”
“Ben o yanında durduğun kızın sevgilisiyim şimdi benden dayak yemek istemiyorsan uza!”
“Yok ya gel de dövsene kolaysa” birbirlerinin üzerine yürüyorlardı. O sırada Meriç yumruk yaptığı elini Kerimin kafasına geçirdi ve Kerim yere düştü. Orada kavga ederlerken tüm okul başımıza toplandı bir anda müdür falan geldi
“Ne oluyor burada evladım ayrılsanıza!!”
Birbirlerine yumruk atarlarken ben ise onları ayırmaya çalışıyordum.
“Meriç Allah aşkına yapma ne olursun bak müdür polisleri arayacak ne olur dur?”
“Ne o aşığını mı koruyorsun Ekin hanım.” Beynimden vurulmuşa dönmüştüm resmen, Meriç’in bana böyle davranmasına alışık değildim.
“Neler söylüyorsun sen Meriç ne aşığı?”
“Bu piç seni sevmiyor mu ne aşığı olacak Ekin sinir etme beni hemen gidiyoruz buradan” kolumdan tuttuğu gibi götürdü beni Kerim ise ağzı burnu dağılmış bir şekilde Meriçe arkamızdan küfürler savuruyor bir yandan da dağılan yüzünün kanlarını temizlemeye çalışıyordu.
“Ya Meriç nereye götürüyorsun beni bırak kolumu canımı yakıyorsun.” Kolumu öyle sıkı tutmuştu ki kolum morarmış olabilirdi o an ve çok acıyordu. Sevdiğim adam bir anda öfke makinasına dönüşmüştü. Gözlerinden sanki alevler çıkıyor gibiydi.
“Canını yakıyorum öylemi? Ya Ekin bu piç senin etrafında olmayacak dedikçe tutmuşsun birde beraber okula yürüyorsunuz ya” Bir sokak arasındaydık ve yolun ortasında durmuş kavga ediyorduk.
“Ben onunla okula falan yürümüyordum..!”
“Ya öylemi ne yapıyordunuz peki Ekin hanım?”
“Meriç farkındaysan aynı okulda okuyoruz onunla böyle karşılaşmamız gayet doğal ne bu kıskançlık anlamıyorum?”
“Tamam Ekin sen git onunla aynı okulda okumaya devam et tamam mı? Ben gidiyorum.!” Arkasını döndü ve gitti. Resmen oracıkta kalakaldım ya ne bu kıskançlık bu öfke, sinir artık onu tanıyamıyorum bu halleri hareketleri beni korkutuyor eski Meriç gitmiş yerine bambaşka biri gelmiş gibi.
Sıkıntılı bir nefes verdim. Sonra okula döndüm ilk derse geç kalmıştım ama sorun değil çünkü daha büyük bir sorunum vardı of Meriç of neden şimdi boşu boşuna bir kıskançlık yüzünden aramızı bozdun ki
O gün okul da kerim beni rahatsız edemedi sadece uzaktan bana sinirli sinirli baktı o kadar çokta umrum da değil zaten onun yüzünden Meriç ile kavgalı olmamızdı asıl umrum da olan şu an nerede ve ne yapıyordur acaba... bu arada bende eve geldim bilgisayarımın başına geçtim. Her akşam buradan görüntülü konuşurduk o arardı genellikle ama bu akşam aramadı. Mesajlarıma cevap vermedi. Aradım açmadı. İyice merak etmiştim onun bir arkadaşı vardı. Adı Kenan ona mesaj attım. Ama o da cevap vermedi. Cevap vermediğine göre şu an yan yana olabilirler genelde Meriç ortadan kaybolunca ondan alırdım haberlerini ve bazen yan yana olduklarında bana cevap vermez çünkü Meriç cevap verdirmez nerede olduğunu söylemesin bana diye
Gecenin geç saatleri olmuştu. Elimde telefonum yatağımın bir köşesine oturmuş ondan bir arama, mesaj bir şey bekliyordum. Saate baktım saat 03.16 idi. Ondan ne bir mesaj, ne de bir arama yoktu. Can sıkıntısı ile yatağıma uzanıp tekrar mesaj yazmaya başladım.
“Meriç neredesin? Ne olur bana cevap ver öldüm burada meraktan.”
“Meriç.....”
“Meriç....”
“Bari ara konuşalım bak basit bir kıskançlık yüzünden birbirimizi üzmeyelim.”
Mesajlarımı art arda sıralanmış bir şekilde gönderip telefonumu yastığımın yanına koydum. Telefonumu izliyordum. Ellerimi yüzümün altında birleştirerek.
Bir kaç dakika içim geçmiş ki telefonun bildirim sesine sıçradım yerimden mesaj Meriç’in arkadaşı Kenan’dandı.
“Yenge bu yine içti kusura bakma sana da cevap veremedim malûm cevap verdirtmedi sende biliyorsun ben şimdi bunu evine götürüyorum. Sen merak etme diye attım bu mesajı.”
“Bu arada senin mesajlarının hepsini okudu Meriç sana kızgın değil sadece kafası dolu bu aralar galiba babasını çok özlüyor o yüzden önüne gelene kırıcı yaklaşıyor bu yüzden sana bu kadar kırıcı olmuş.”
En azından nerede ve ne durumda olduğunu öğrenmiştim. Ama şunu da öğrendim. İçmeye başlamış o sigara bile içmezken hayat onu bu hale getirmiş işte babasının ölümünü hâlâ atlatamamıştı. Ve arada onu hatırlayıp böyle öfkeli olabiliyordu. Bugün benim yanımda da kerimi görünce tabi öfkesi dahada arttı. Neyse artık uyuyabilirim. Yarın erkenden arayacağım onu yoksa içim rahat etmez.
Bazen ne yapacağınızı bilmediğiniz zamanlar olur işte tam o zamanlardayım elimde öfkesini kontrol edemeyen bir adam var ve bir yanında yarası, babası onun kanayan yarası olmuştu. Her geçen gün kanayan, içinde halledemeyen, halledemedikçe deliren ve en sonunda bugün de olduğu gibi kendini içkiye vermişti işte korktum onun bu halini duyunca ama elimden bir şey gelmezdi o an simdi sadece yarını bekleyecek ve onunla sakince konuşacaktım.
İçimdeki bu sıkıntıyla uyandım. Telefonuma baktım hala mesaj yoktu. Kalkıp formalarımı giyindim. Kahvaltı pek edesim yoktu ama annem zar zor bir şeyler tıkıştırdı. Mecbur bir kaç bir şey atıştırıp çıktım evden
Otobüs durağına yürüdüğüm sırada telefonum çaldı. Arayan Meriç’ti “nihayet” deyip derin bir nefes aldım. Telefonu açıp kulağıma koydum.
“Özür dilerim!” Telefonu acar açmaz iki kelime benden özür diliyordu Meriç.
“Özür dilemene gerek yok Meriç kalbimi çok kırdın ne olursa olsun öfkene yenik düşmemeliydin!”
“Biliyorum haklısın Ekin ama ne yapabilirdim. O an seni o piçle görünce kan beynime sıçradı resmen elimden gelse onu orada öldürürdüm.”
“Bak yine aynı şeyi yapıyorsun Meriç yapma! Öfkene yenilme senide beni de üzme..! Dün gece içmişsin”
“Sen bunu nereden biliyorsun?”
“Ne önemi var?”
“Tabi ya Kenan söyledi demi ona da o kadar dedim Ekin’in haberi olmasın diye”
“Tabi ki de söyleyecekti! Neden içtin sen hayatında sigara bile içmemiş birisin neden içki içtin Meriç”
“Özür dilerim beni affet ne olur bak iyi değilim bu aralar anlıyor musun? Eskiden olsa morelim bozuk olduğu zamanlarda babam destek olurdu bana o yanımda olurdu.” Sesinden şu an ağladığını söyleyebilirim size o böyle bahsedince içim acımıştı.
“Neredesin sen şimdi?”
“Evdeyim.!”
“Tamam geliyorum!”
“Ekin yapma okulundan geri kalma benim için”
“Hayır efendim geleceğim ve bunu düzelteceğiz birlikte eskiden olduğu gibi” telefonumu kapatıp çantama attım. Hemen Meriç’in evine geldim. Kapıyı çaldım. Kapıyı açtı. Ve direk boynuma sarıldı sanki günlerdir bana ihtiyacı varmış gibi bende ona sarıldım ve kulağına fısıldadım.
“Her şey geçecek merak etme sevgilim ben yanındayım.”
Beraber el ele tutuşup salona geçtik. Meriç’in gözleri ağlamaktan kızaran gözler gibiydi. Sanırım ağlamıştı. Saçları dağınık öylece sersefil bir halde Kanepeye oturdu televizyona bakıyordu. Ben de yanına oturdum. Kollarımla sardım onu iyileştirmek ister gibi. O da bana sarıldı.
Bir kaç dakika, belki de yarım saat falan oturduk. Televizyonda bir film açıktı onu izledik tabi film mi izledik yoksa kafamızın içinde dönüp dolaşan o seslerle mi uğraştık kim bilir.
“Meriç çok kötü görünüyorsun hasta olacaksın diye korkuyorum. “ elimi alnına koydum. Ateşi var mı yok mu diye bakmak için... yanıyordu resmen ateşi vardı bir an tedirgin oldum ama ne yapacağımı biliyordum.
“Meriç ateşin var senin gel şöyle uzan biraz bende sana çorba yapıyım tamam mı?”
Hiç ses çıkarmadan aynen dediklerimi yaptı. Kanepeye uzandı. Bende içeriye gidip güzel bir çorba hazırlayıp geri döndüm.
“Meriç gel sevgilim şöyle doğrul da çorbanı içireyim eğer geçmezse doktora gideriz.” Benim desteğimle yavaşça doğruldu. Ellerimle çorba içirmiştim ona o gün. Çorbadan bir kaşık içirdim. Gözlerime baktı bir an ve bana
“Seni o kadar çok seviyorum ki lütfen seni kırdım dün özür dilerim affet beni... sen ise benim kötü olduğumu duyup okulunu bırakıp benim yanıma geldin. Teşekkür ederim sevgilim.”
“Ben de seni seviyorum... ama bunları konuşmayalım şimdi olur mu çorbanı bitirdiğine göre simdi biraz uyu ben son kez bir ateşini ölçüyüm ona göre bakarız sonrasına bu arada ateş ölçer nerede?”
“Ateş ölçer mi? Termometre hayatım o termometre” bu halde bile bana gülecek bir şey bulduğuna göre iyileşmişti çoktan
“Hadi hadi bana gülüp durmada termometrenin yerini söyle” üzerine basa basa söylemiştim gıcıklık olsun diye
“Bak önündeki çekmecede”
“Hah tamam buldum hadi bakayım ateşini ölçelim”
“37° tamam o zaman ne yapalım..? Buldum!! Sirke var mı evde?”
“Varda sevgilim ne alaka şimdi”
“Bekle ve gör şimdi ateşini düşüreceğim.”
Annemin biz hep ateşlendiğimiz de bize sirkeli su yapıp alanımıza koyardı ve hemen ateşimiz düşerdi. Meriç’e de aynını yapacaktım.
Mutfakta sirkeli su yapıp Meriç’in yanına geldim.
“Ya sevgilim bu kokar şimdi.” Yüzünü buruşturup bakıyordu.
“Ama bu sirke ateşini düşürecek ateşin düşsün iyileş banyonu yaparsın zaten”
Sirkeli suya küçük bir bezi batırıp alnına koydum. Her kuruduğun da tekrar ettim. Ve bittiğinde biraz uyudu. O gün uyanana kadar başında bekledim. Biraz evini gezdim. Kütüphanesinden kitap alıp okudum. Çok güzel bir evi vardı. Tam zevkine göre dizayn etmişti evi. Meriç’in başucundaki sandalyeye oturdum. Orada uyuyakalmışım. Yaklaşık 2 saat sonra uyandığımda Meriç hâlâ uyuyordu. Sonra bir ara kıpırdandı o uyanmadan termometre ile ateşini ölçtüm. Ve nihayet ateşi düşmüştü. Tekrar sandalyeme oturdum. Ve onu izledim uyurken. O kadar güzel, huzurlu uyuyordu ki anlatamam size sanki dün bütün bu siniri, öfkeyi Meriç çıkarmamış gibi...
Bir ara gözlerini araladı. Ve bana baktı. Bende ona bakarken gülümsedim.
“Ateşin düştü!” Dedim.
“Senin sayende... sen olmasan ne yapardım ben canımın içi.” Yattığı yerden kalktı. Ve tam karşıma oturdu dizlerimiz birbirine değerken. Ellerimi tuttu. Avuç içlerinden öptü koklayarak.
“İyi ki varsın sevgilim. Seni çok seviyorum “
“Ben de seni çok seviyorum.” |
0% |