@pinar_0000
|
“Artık hiçbir şey eskisi gibi değil.”
Ne kadarda umursamaz yaşıyoruz bu hayatı değil mi? Sanki başımıza bir şey gelmeyecek gibi mesela bugün evden çıkarken düşündünüz mü hiç? Gidiyorum ama geri dönebilecek miyim? Diye. Ya da anneniz, babanız, sevdiğiniz bu kapıdan çıkınca geri dönebilecek mi? Diye. Her zaman diyorum ya hani sevdiklerinize sıkıca sarılın bu hayatın ucunda ölüm var kırmayın, üzmeyin birbirinizi... Ya insan gibi yaşayalım işte ne var?
( 2018...)
18”
( 26 haziran 2018 )
Sanırım görüp görebileceğim ya da en nefret ettiğim tarih olabilir. Neden mi? Hadi birlikte görelim o halde...
Üzerimi hızlı bir şekilde giyinip hemen Kışla Parkına gitmek için hızla evden çıktım. Dolmuşa biner binmez Meriç’e mesaj attım.
“Dolmuştayım, 10 dakikaya geliyorum.”
Telefonumu çantama atar atmaz 10 dakika sonra parkın önüne geldim inanılmaz heyecanlıyım resmen elim ayağım tutmuyor. Onunla ne zaman buluşsam hep ilk gün ki gibi heyecanlı oluyorum. “İnşallah bekletmez bu sefer” diye düşünürken Mert’in geldiğini gördüm.
‘’selam Ekin naber!’’
‘’iyi Mert senden naber!’’
‘’İyi ben de ne arıyorsun burada?’’
‘’Meriç’i bekliyorum uzun zamandır buluşamıyoruz. O yüzden bugün dedim ki buluşalım hem evde çok sıkıldım. Çıkıp bir hava alırız en azından dedim.’’
‘’İyi yapmışsınız ya.’’
‘’Sen ne yapıyorsun burada?’’
‘’Tuğçe ile buluşacaktım ben de seni görünce bir selam veriyim dedim.’’
‘’İyi yapmışsın... Nasıl gidiyor bakalım?’’
‘’İyi ya ne olsun işte yakında nişan hazırlıklarına başlıyoruz.’’
‘’Aaa çok sevindim umarım her şey sizin için de iyi olur.’’
‘’İnşallah ya darısı sizin başınıza:’’ koluma dokunarak imalı bir bakış atarak gülümsedi.
‘’İnşallah ya.’’ Dedim ve ben de gülümsedim. O sırada Meriç’i yolun tam karşısındaki kaldırım da gördük. O kadar yakışıklıydı ki kalbim delicesine atıyordu. Üzerinde siyah düz tişört ve asker desenli gömleği, altında ise siyah bir pantolonu ile karşıdan karşıya geçmek için yola bakıyordu. Bir ara beni gördü ve gülümseyip el salladığı sırada Mert ile beraber gülümseyip el salladık.
...
İşte o an, hayatımın bitim noktasına geldiği o an
Aklım da sadece çığlık attığım o an kazıldı beynime gitmek bilmiyor, susmak bilmiyor o ses, çıkmak bilmiyor beynimden, atamıyorum çıkaramıyorum o sesi...
Nereden geldiğini bile anlayamadığımız bir araba tam da Meriç karşıdan karşıya geçerken son sürat geldi ve Meriç’e çarptı. Meriç bir anda arabanın üstüne doğru taklalar atarak yere düştü. İnanın bana o an... o an yutkunamadım bile ellerim, ayaklarım her yanım tutuldu...bir an kendime geldiğimde Mert bana bağırıyordu Meriç ise yerde baygın yatıyordu insanlar başına üşüşüyordu bir çığlık koparıp ‘’Meriç!!’’ diye haykırdım adını binlerce kez ve direk yanına gittim. Ve onu kucağıma yatırdım.
‘’Meriç!! Sevgilim uyuma aç gözlerini ne olur aç!!’’ etraftaki kalabalık giderek sıklaşıyordu. Meriç ise bir ara gözlerini araladı ve bir çift söz aktı dudaklarından halsiz bir çift söz...
‘’Seni Seviyorum Bir tanem... Hoşcakal!!’’neydi bu şimdi bana böyle veda edemezsin!
Bir çığlık daha attım etraftaki insanlara ‘’ Ne bakıyorsunuz! Ambulansı arasanıza!’’
Canımdan can gitti anlatamam... kelimelere dökemem, yaşamadan bilemezsiniz o kadar değişik bir durumdu ki bu kelimelerin kifayetsiz kaldığı, benim ise önceden tatmadığım bir acı... her zaman tam da yanımda duran bana hep aşık bakan o gözler şimdi acı içinde ve kapalıydı. Kucağımda öylece yatıyordu.
‘’ Hadi sevgilim aç gözlerini beni bırakamazsın böyle bitemez bizim hikayemiz hadi kalk evimize gidelim ne olur yalvarıyorum kalk!’’ Mert ise delirmiş gibi etraftaki insanları uzak tutmaya çalışıyor bir yandan da Meriç’i uyanık tutmak için bağırıp çağırıyordu.
Nihayet ambulans gelmişti işte Meriç’i kollarımın arasından zorla aldılar onlar aldıkça benim de canımdan bir parçayı da aldılar sanki, sedye ile ambulansa bindirdiler.
‘’Ben de geleceğim!’’ dedim sağlık görevlisine o da sağolsun bir şey demeden bindirdiler yanına beni, mertte rica etti o da benim ile beraber bindi ambulansa, ellerini tuttum onun sıkı sıkı içimden sürekli ettiğim dualar onu yeniden bana, ailesine, tüm sevdiklerine kavuşması içindi.
Bir kaç dakika içinde hastaneye gelmiştik. Sağlık görevlileri ambulansın kapılarını açıp yavaşça indirdiler Meriç’i sonra bizde indik hemen beraberinde, sedyenin bir ucundan ben tutuyorum diğer ucundan hemşireler hızlıca hastaneye girdik. Ağlamaktan gözümde yaş kalmamıştı. Onu ameliyathaneye soktular. Biz ise ardında kalırken o ameliyathaneye girdi ben ise ardında yere yığılmış kalmıştım kalbimi söküyorlardı sanki ama engel olamıyordum. Mert destek çıktı bana sıkıca sarıldı. Birbirimize sarılmış ağlıyorduk o sırada annemler ve Meriç’in annesi koridorun başında göründü. Nereden duydular diye düşünürken Mert ‘’Ben haber verdim merak etme.’’ Dedi.
‘’Oğlum nerede? Oğlumu getirin bana.’’ Diye yakarırken Mert, Betül teyzeyi tuttu kolundan durumu anlattı o kaza anını anlattı. Annem de geldi bana soran gözlerle bir o kadarda korku dolu bakıyordu. Hiçbir şey söylemeden ağlayarak anneme sarıldım o da bana sarıldı.
‘’Anne ona bir şey olursa ben yaşayamam.’’ Dedim. İçim parçalanırken.
‘’Bir şey olmayacak kızım! Merak etme sapasağlam çıkacak oradan bak gör gel şöyle otur ağlamaktan helak olmuşsun.’’ Annem kolumdan destek olarak oturttu. Berbat haldeydim o kadar kötü bir durum ki tam şu an bütün bu olanların rüya olmasını o kadar çok istedim ki hatta gözlerimi kapattım bir kaç saniye durdum. Açtığım da yine kendimi bu hastane koridorların da buldum.
Yaklaşık iki saatin sonun da ameliyathanenin kapısı açıldı. İçeriden doktor bey çıktı. Fakat yüzün de hiç beğenmediğim bir ifadeyle, hep birlikte doktorun yanına gittik. Betül teyze konuşmaya başladı.
‘’Ne oldu doktor? Ameliyat iyi geçti deyin bana ne olur.’’ Hepimiz perişan olmuştuk. Ağlamaktan gözlerim şişmişti ama önemi var mı? Yok tabi ki de Meriç iyi olsun bana yeter. Doktor derin bir iç çekti. Önce gözlüklerini çıkardı sanki bize kötü bir haber verecekte onun hazırlığını yapıyordu.
‘’Üzgünüm... Ama maalesef hastayı kaybettik! Tüm müdahalelere rağmen kurtaramadık. Başınız sağolsun!..’’
Doktorun bu haberi vermesiyle kendimden geçtim. İçimde öyle derin bir boşluk oluştu ki anlatamam... Beynimin derinliklerinde çalan bir şarkıyı hatırladım. ‘’Bitti masal bitti hayal bitti rüyam şimdi nerede o kahraman bıraktım her şeyimi yaşamak için seni sana öyle gelmedi mi’’ sonra bayılmışım. Bayıldığım o küçücük an da Meriç’i gördüm.
‘ Rüyam da etraf bembeyaz karşım da duran Meriç’in yanına gitmek istiyorum ama yapamıyorum ben ona yaklaştıkça o benden uzaklaşıyor. ‘’Ben artık gidiyorum sevgilim kendine çok iyi bak, artık geriye dönmem..’’ dedi ve beyaz ışıklar arasında kayboldu.’
Hıçkırıklar arasında uyandığım da kolumda bir serum takılıydı. Yanı başımda oturan anneme gitti gözlerim, kısa süreli bir hafıza kaybı yaşıyordum sanki annemin ağladığını görünce o kaza anı yeniden canlandı kafamda, yeniden hatırladım o anı bağırarak kolumdaki serumu çıkarmaya çalışıyordum annem ise hıçkıra hıçkıra beni vazgeçirmeye, yatakta tutmaya çalışıyordu.
‘’Anne içim yanıyor ne olur bırak beni de gideyim yanına son kez görüyüm onu ne olur! Vedalaşıyım onunla ne olur?’’ acım tarif edilemezdi o an çektiklerim, yaşadıklarım yazıya dökülmeyecek kadar ağır... annem en sonunda pes edip bir tane hemşire çağırdı. Hemşire kolumdaki serumu çıkarır çıkarmaz yalın ayak koridora fırladım, ayakkabılarımı bile giymeden nereye gideceğimi bilemeden öylece delirmiş gibi Meriç’in adını haykırarak onu arıyordum her yerde bir ara Mert geldi kollarımdan tuttu sakinleştirmeye çalıştı beni annem ise odanın kapısında yere çömelmiş bana bakıyordu ağlayarak, sonrasında hemşireler doktorlar tuttular kollarımdan ben ise çırpınıyordum olduğum yerde
‘’Bırakın beni! Meriç’e gideceğim ben.’’ Hemşirelerden biri bir iğne çıkarıp kolumdan enjekte etti.
‘’Odaya götürelim sakinleştirici verdik biraz uyuyacak sonra kendine geldiğinde biraz halsizlik olacak korkulacak bir şey yok sadece geçirdiği şokun etkisinde.’’
Ona hep ‘’beni bırakma!’’ derdim. Ama onun yaptığı neydi şimdi? Beni bırakıp nereye gidiyordu? Ben de onunla geleceğim, neticesinde biz hiç ayrılmamaya söz verdik öyle değil mi? Beni yine uyuttular sakinleştirici vermişler. Meriç’i ise odamın önünden üzerinde beyaz bir örtü ile götürdüler. Yavaş yavaş kalbimi de yerinden söküp götürüyorlardı sanki. Sanırım içimde beslediğim bu ateş hiçbir zaman dinmeyecekti.
( 1 saat sonra...)
( Yazarın anlatımıyla...)
Her şey ne kadarda bir anda anlamsızlaştı öyle değil mi? Meğer kaybedilmeden hiçbir şey anlaşılmıyormuş. Ekin biraz acısını yaşayacak, kendi karanlığına gömülecek ama merak etmeyin o girdiği bu karanlıktan da er ya da geç çıkmasını bilir. O sırada Mert, Betül hanım ve Banu hanım Ekin’in kaldığı hastane odasının kapısının önünde bekliyorlardı.
‘’Nasıl atlatacağız abi ya hele de Ekin nasıl atlatacak bizden çok onlar hep beraberlerdi. Tam yedi yıldır beraberlerdi. Yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi buna ben bile şahidim.’’ Dedi mert içli içli konuşurken.
‘’Ya ben ne yapayım evladım? Anayım ben ana içimden bir parça kopardılar sanki... şimdi o soğuk morg köşelerinde, ben ise burada ciğerim parçalanıyor. Soğuğu hiç sevmez biliyor musunuz? Küçükken kışı hiç sevmezdi sırf soğuk diye.’’ Annesi harap olmuş bir şekilde sandalyede oturuyor bir yandan da Banu hanıma sarılıyordu. Mert ise karşıda ki duvara yaslanmış dizlerinin üzerine çökmüş oturuyordu.
‘’Hissediyorum.’’ Diye söze başladı Banu hanım.
‘’Şu saatten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, Betül hanım senin için de, Ekin içinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İçinin nasıl yandığını anlayabiliyorum Ben de bir anneyim ne de olsa Meriç’i oğlum gibi görüyordum kendi evladımdan ayırmadım hiç...’’
‘’Sağolun hepiniz sağolun beni yalnız bırakmadınız şu hastane köşelerinde rabbim bana bu kez kaldıramayacağım bir yük verdi bunu nasıl atlatırım bilmiyorum.’’
( Ekin’in Anlatımıyla...)
Yaklaşık bir saattir baygın yatıyordum. Uyandığım sırada odada kimsenin olmadığını gördüm. Tam kalkacakken odaya hemşireyle Mert’in girdiğini gördüm.
‘’Ekin... sana bir şey söyleyeceğiz hemşire hanımla ama lütfen metanetli ol tamam mı?’’
‘’Ne söylerseniz söyleyin şu anki hissettiklerimden daha kötü ne olabilir ki?’’
‘’Meriç’i son kez görmek, ona veda etmek ister misin?’’ Mert bana böyle bir soru yönelttiğinde açıkcası beynimde bir anda ona nasıl veda edeceğim hakkında binlerce konuşma ile doldu.
‘’Tabi ki de isterim Mert bu da soru mu? Allah aşkına!’’
‘’O zaman hemşireyle morga gidip onunla vedalaş olur mu ama sakin ol lütfen!’’ Yutkundum daha önce morglardan aşırı derecede korkardım şimdide içimde bir ürpertiyle hemşireyi takip ediyordum. Onunla beraber morgun kapısının önüne geldik. Önce bir tereddütte kaldım korkar mıydım? Hayır bu defa değil. Morg görevlisi kapıyı açtı. Kapının tam önündeydim bir süre içeri giremedim. Ellerim, ayaklarım tir tir titriyordu. Görevli Meriç’in olduğu kısmı açtı. Benim içeri girmemi bekledi önce, yüzünü açmadı daha sonra kendimi toparlayıp içeriye girdim. Ben içeriye girince görevli;
‘’Hazır mısınız? Yüzünü açıyorum.’’
‘’Ha... hazırım.. A.. Açın.’’ Sesim titriyordu resmen zor konuşuyordum. Görevli yüzünü yavaşça açtı. O güzel yüzü göründü yine çok yakışıklıydı. Yüzünü görür görmez gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Yanına gittim. Ama inanın hiç korkmadım normalde ölüden çok korkardım ama o... o bir ölü değil ki kalbimde hep yaşatacağım onu...
Yine kendimi hastane odasında buldum. Muhtemelen yine bayılmıştım. Koluma serum takılmış etrafımda ise bir sürü insan gözlerimi açtım ama herkes bulanıktı. İstanbul dayken tanıştığım o motorcu arkadaşlarda gelmişti. Ayta, Sezgin, Hakan, Tuğçe, Zehra ve benim en yakın arkadaşım Kübra da buradaydı. Benim uyanmamı bekliyorlardı. Uyandığımda doğrulmaya çalıştım.
‘’Lütfen kalkma yaşadıkların pekte iyi şeyler değil biraz dinlen.’’ Dedi Ayta.
‘’Canım arkadaşım ne hale gelmişsin, özür dilerim yine geç kaldığım için...’’ Kübra başımda ağlarken elini tuttum.
‘’Lütfen üzülme nereden bilecektin ki?’’
‘’Hadi abi biz çıkalım da kız biraz dinlensin, baksanıza harabeye dönmüş zaten hadi abi hadi’’
Hakan herkesi odadan çıkardı. Oda tekrar boşaldı. Annemler muhtemelen Betül teyzeyi sakinleştirmekle uğraşıyorlardı.
Bir an aklım başımdan gidercesine kalktım serumu çıkardım kolumdan sonra ayakkabılarımı giydim. Kapıyı açıp koridora bir göz gezdirdim kimse yoktu koridor bomboştu. Hızlı adımlarla koridorları, merdivenleri geçip dışarıya çıktım. Sonrasında bir taksi çevirip bindim. Şoföre gideceğim yolu tarif ettim. Birkaç dakika sonra taksinin ücretini ödeyip indim.
Bir uçurumun kenarına gelmiştim. Derin bir nefes aldım önce ve yürümeye başladım. Yavaş yavaş sanki her yürüdüğüm bu yolda Meriç’e daha da yaklaşıyordum sanki işte uçurumun kenarındayım şimdi buradan atlasam kavuşur muyuz seninle bir daha ayrılmamak adına.. Bir gün bir film izlemiştik seninle adı ‘’Delibal’’ orada diyordu ya ‘’Mutlu Sonsuz’’ diye buradan atladığımda da sonsuzluğa kavuşur muyuz? Sarhoş olmuş gibiydim saçma sapan cümleler kuruyordum kendi kendime bedenim yorgun, ağlamaktan gözyaşı bile kalmamıştı gözümde rüzgar böyle esermiydi hep yoksa bu benim sana olan sarhoşluğum muydu? Atsam kendimi buradan aşağıya tutar mısın öbür taraftan ya da uyansan, gelsen, kurtarsan beni ‘’Ben ölmedim yaşıyordum bunların hepsi bir rüya desen?’’
Artık çok geç geliyorum sevgilim, tut beni olur mu? Al götür bu dünyadan sen nereye gidersen ben de geleceğim diye söz verdim ya, sen beni bırakarak sözünü tutamadın ama ben tutacağım... İşte bir adım attım bile kavuşmamıza az kaldı sevgilim geliyorum yanına...
Derken bir el hissettim kolumda, beni kendine doğru çekti. Bu elin sahibi ise Mertti.
‘’Ekin delirdin mi sen ne yapmaya çalışıyorsun kendine gel intihar mı edecektin yani Meriç bu yaptığını duysaydı seni asla affetmezdi asla!’’ hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.
‘’Mert... bırak beni lütfen engel olma ona gideceğim ben’’
‘’Acını anlıyorum ama böyle yaparsan hem kendine hemde seni seven bir sürü insana acı çektireceksin yapma..! böyle yapınca geri geliyor mu kaybettiklerimiz sanki’’
Çaresizdim ne yapacağımı bile bilmeden gittim o uçurum kenarına belki de bıraksaydım kendimi her şey o an bitecekti kalbimdeki bu acı bitecekti ve ben Meriç’e kavuşacaktım belki de ama olmadı yapamadım. Mert bana engel oldu eğer engel olmasaydı ben şu an da onunla beraber olacaktım. |
0% |