@pinar_0000
|
“ her yeni bir gün, yeni ve güzel başlangıçların habercisidir.”
2011’
11”
Size hep bildiğiniz o sıkıcı rutini anlatacağım şimdi:
Uyandım. Her ne kadar istemesem de okula gitmek için yatağımdan kalktım. Dolabımın önüne geldim formalarımı dolaptan alıp kapısını kapattım. Hızla giyindikten sonra aşağıda mutfakta kahvaltı yapmakta olan anne babamın yanına geldim.
“Ooo uyanmış benim prensesim” dedi annem.
“Günaydın anne, günaydın baba!”
Dedikten sonra kahvaltımı hızla yapıp kapıya gelen servisin korna sesini duyar duymaz çantamı alıp annem ve babama “Hoşça kal” dedikten sonra kapıya yöneldim ve evden çıktım.
Servise bindim kulaklığımı takıp “Deniz Tekin’in izmir de bir gün batımı” adlı şarkısını açıp yol boyunca dinledim. Yaklaşık 20 dakikanın sonunda nihayet gelmiştim okula, “Tabi ki benim gibi asosyal bir kızın, sıkıcı okul hayatı başlıyor.” Dedim kendi kendime.
Üstünde 5/A yazılı olan sınıfa girdim ve bir kızın yanının boş olduğunu gördüm. Oraya oturdum yanımdaki kız minyon tipli, kısa kahverengi saçlı, kahverengi gözlüydü hafiften gülerek bana “Merhaba! “ dedi heyecanlı ses tonuyla ben de ona “Merhaba! “ dedikten sonra sınıfa türkçe öğretmeni Halit bey girmişti. Yoklama aldığı sırada yoklamadan duyduğum, yanımdaki kızın isminin Kübra olduğunu bildiğim kızla küçük bir sohbet ettik.
“Tekrar merhaba ben Kübra Koçer. Senin adın ne?”
“Merhaba... Ben de Ekin Atahan. Memnun oldum.”
“Ben de...”
Önümüze döndüğümüz sırada öğretmenimizin masaya kalemiyle vurduğunu duydum. Sınıfı susturmak istercesine... Sınıf sustuğu sırada öğretmen derse başladı. Yaklaşık otuz, otuz beş dakika sonra zil çaldı.
“Hadi gel seninle kantine gidelim.” Dedi Kübra.
“Olur. Dur biraz çantadan cüzdanımı alıp geliyorum.”
“Bekliyorum”
Beraber merdivenlerden doğru aşağıya kantine indik. Kantin o kadar kalabalıktı ki... Zaten hep ilk teneffüs kalabalık olurdu. Çünkü sabah kahvaltısını yapmadan gelen çok olurdu. Nihayet uzun bir sıradan sonra ikimizde elimizde simit ve ayranlarımızla beraber bir tane boş masa bulup oturduk ilk teneffüs 20 dakika olduğu için rahattık. Bir kaç dakika sonra zil çaldı ve sınıflarımıza gittik.
Kübra ile kısa zamanda en iyi birer dost olduk zamanla birbirimizi tanıdıkça birbirimize ısındık. Onun da benim gibi fazla arkadaşı yokmuş, benimde olmayınca arkadaş olduk.
Nihayet bugün de bitti sonunda eve gelmiştim. Eve girer girmez annemin salonda telaşla temizlik yaptığını gördüm. Ona ne olduğunu sormak için yanına gittim. Elime bir temizlik bezi tutuşturup hızla mutfağa yöneldi, yemeklere bakmak için,
“Anne ne oluyor, neden elime verdin şimdi bu bezi?”
“Kızım istanbul’dan arkadaşım geliyor. Bu yüzden hazırlık yapıyorum ve sende bana yardım ediyorsun. Tamam mı birtanem?”
“Off anne... Hangi arkadaşın bu gelen?”
“Hani vardıya Betül teyzen, bir de oğlu vardı Meriç diye hatırladın mı?”
İnanamıyorum şu an, ne yani Meriç burayamı geliyor? Aman tanrım derim ben buna onu uzun zamandır görmüyordum ve kızlar ben Meriç’e platonik olarak aşıktım şu an gerçekten ne yapacağımı bilemiyorum. Heyecandan elim ayağıma dolandı ve yarın cumartesi okullar tatil bu yüzden çok sevinçliyim sabahtan gelirlerse onu görebilirdim.
“Hatırladım anneciğim. O zaman hemen temizliğe başlıyorum.”
Ay! Yarın ne giysem acaba ya? Acaba o da beni hatırlıyor mudur? İnşallah hatırlıyordur ve unutmamıştır. Çünkü ben onu asla unutamadım. İstanbul’a gitmiş olsa bile sonunda yarın bizdeydi. Hızla evi temizlemeye başladım. Her yer pırıl pırıl olmalıydı. Her yerin tozunu aldım. Cam pervazları, kapı kulpları, sehbanın üzerinde duran bir takım biblolar... Toz alma işlemim neredeyse yarım saat kadar sürmüştü. Toz bezini mutfakta güzelce yıkadım. Daha sonra salona geçip anneme baktım. Annem yerleri silmekle meşguldü.
“Anne ben temizliği bitirdim. Odama çıkıyorum.” Annem yerleri silerken bana başıyla işaret yaptı. “Tamam.” Anlamında.
Hemen odama çıktım. Bilgisayarımı açıp Facebook’a girdim. Facebook’un arama motoruna Meriç Bulut yazdım. Onu uzun zamandır görmediğim için nasıl biri olduğunu merak ediyordum. Ekranda yalnızca bir hesap görünüyordu. Bu da demek oluyor ki bu hesabın sahibi Meriç’ten başkası olamazdı. Hesaba tıkladım ve iki saniye kadar hesabın açılmasını bekledim. İşte nihayet açıldı. Gerçekten çok değişmiş inanamıyorum. Kahverengi saçları, yeşil gözleri...
Neredeyse saatlerdir onu araştırmakla meşgûldüm. Hesabında en aşağılara indim. Bir sürü fotoğrafı vardı. Her fotoğrafına tek tek baktım. En son görüştüğümüzde henüz sekiz, dokuz yaşlarındaydık, gerçi şu an pek büyük olduğumuz söylenemez. Şimdi ise on iki yaşındayız ben daha on ikiye girmedim tabii ama olsun ne fark eder.
Bir fotoğrafında, arkada deniz manzarası var önde ise Meriç ve bir kaç arkadaşıyla çekinmiş, gayet güzel bir fotoğraf olmuş. Her şeyiyle... Ben onun hesabına dalmış gitmiştim. Saatin kaç olduğunu bile bilmiyordum. Duvarımda asılı duran saate baktığımda saat 22.15 gösteriyordu. Artık uyumalıyım çünkü yarın Meriç buraya geliyordu. Acaba yarın neler olacak?..
Üzerimi degiştirip pandalı pijamalarımı giydim. Yatağa uzandım yarın için ne giyeceğimi ve o geldiğinde nasıl davranacağım? Düşüncesiyle uykuya daldım.
Siz hiç kilometrelerce ötelerde bir platonik aşkına tutuldunuz mu? Gerçekten garip bir duygu. Sosyal medyadan takip edersin ama ne yanına gidebilirsin, ne görebilirsin onu... Benimki de böyle bir şeydi işte; yanına gidemem, kokusunu duyamam, ne zaman istesem göremem onu... Benim tek korkum beni unutup unutmadığıydı. Onu da yarın gelince öğrenecektim. |
0% |