Yeni Üyelik
21.
Bölüm

20. Bölüm: ‘’Bitti mi?’’

@pinar_0000

‘’sadece sen değil ben de seninle beraber sonsuzluğa kavuştum.’’

 

Her şey bir hız treninin aşağı iniş hızında gerçekleşti. Yavaş yavaş çıktık sürat le düştük. Sanki her şey bir anda son bulmuştu benim için bir anda bitmişti onca yaşadığımız güzel günler hepsi birer sonsuzluğa kavuşmuştu bizimle beraber...

 

‘’Biraz daha iyi misin?’’ O uçurumdan ayrılmış hastaneye geri dönmüştük. Gözlerimi araladığımda Mert başımdaydı.

 

‘’iyiyim... herkes nerede?’’

 

‘’Annen Betül Teyze ile beraber, diğerleri de kantindeler sen dinlen benim bir kaç işim var geleceğim sonra’’

 

Mert alnımdan öpüp odayı terk etti. İşte yine tek başıma kaldım. Onunla geçirdiğimiz o güzel günleri düşünüyorum da her şey birer hayalmiş... Ya kurduğumuz onca hayal onunla beraber yok oldu sanki... Bir gün bana ‘’Çocuğumuz olursa isimlerini Hayal ve Umut koyalım.’’ Demişti. ‘’Bir kız bir de erkek olsunlar.’’ Demişti. Hayal, bizim kurduğumuz bütün hayaller için Umut ise hala bir umudumuz olduğu için...

 

( 6 ay sonra...)

 

Bazı geceler ‘’Ay’ı’’ göremezsiniz.. Ama bilirsiniz ki ‘’AY’’ gecenin içinde saklıdır... Tıpkı yanınızda olmasa da kalbinizde olan SEVDİKLERİNİZ gibi..!

 

O gideli tam altı ay olmuştu. Bana altı yıl gibi geldi oysa o kadar çok özledim ki burnumda hala o parfümünün kokusu nasıl sızlatıyor şimdi içimi.. Odamın ışıklarını kapattım. Kendimi bu karanlığa hapsettim yatağımın yanına yere çömelip oturdum. Bacaklarımı karnıma kadar çektim. Öylesine kötü bir durumdaydım ki altı aydır bu odadan çıkmadım annem her seferinde odama girer yemek bırakır beni teselli etmeye çalışır ama başaramayacağını anlayınca da çıkar giderdi. Arkadaşlarım aylardır yanıma gelip gittiler hepsi de bana acır gibi bakıyorlardı benim bu halimi görüp üzülmesinler diye hiç birini odama almadım, kendi kendime atlatmaya çalıştım bu durumu ama karanlığa gömülmek her seferinde onun hayalini getirdi karşıma kafayı yemek üzereydim.

 

En sonunda kendimi toparlayıp bu odadan çıkmak zorundaydım. Ama bir türlü başaramıyorum ne zaman kalkıp çıkmaya çalışsam bir şey beni engelledi hep ‘’Dur! Şimdi sırası değil!’’ diyordu kafamdaki ses ‘’Dur! Şimdi sırası değil!’’ durmadan kafamın içinde tekrarlanıyordu bu cümleler atamıyordum kafamdan çıkaramıyordum bu sesi beni sürekli karanlığa çeken bu sesti. Deliriyor muydum yoksa hayır! Deliremem.

 

Derin bir nefes aldım, kendimi toparlayıp odamdan çıktım. Çıkar çıkmaz lavaboya gittim. Aynaya baktığım da halimi bir görseniz göz altlarım ağlamaktan şişmiş, dudaklarımı yoluk yoluk etmişim. Aynanın önünde duran fondöten den birazcık yüzüme sürdüm. Sonra dudaklarıma da nemlendirici sürdüm. Bir yerden başlamak lazımdı hayata en azından güçlü durmak zorundaydım. Mutfağa geçtiğim de annem de mutfaktaydı.

 

‘’Kuzum.. çıkmışsın sonunda odandan iyi misin şimdi?’’ Konuşacak halim yoktu inanın anneme cevap vermeden büyük kupa bardağımı alıp kendime kahve yapmaya koyuldum. Bir anda aklıma Meriç İstanbul dayken görüntülü konuşmamız da birlikte kahve yapışımız aklıma geldi. Anneme belli etmemek adına gözyaşlarımı sakladım. Kahvemi yapıp tekrar odama girdim ve kapıyı kilitledim. Kimseyle konuşmak yüzlerini bile görmek istemiyorum çünkü herkes o klasik soruyu soruyor; ‘’İyi misin?’’ Bu durumda nasıl iyi olmamı bekliyorlar aklım almıyor doğrusu.

 

Kahvemi alıp pencerenin kenarına oturdum. Gökyüzü ne kadar da güzel bu gece, yıldızlarla kaplı, Ay desen dolunay olmuş. Gökyüzünü aydınlatıyor. Meriç beni görüyor mudur acaba? Eğer beni görüyorsa ona söylemek istediğim milyonlarca şey var altı aydır içim de biriktirdiklerim artık içime sığmıyor.

 

Yaşadığımız onca yılın anıları canlanıyor şimdi gözümün önünde.. Bana ilk mesaj atışın ‘’Artık Büyüdük!’’ demen ile başlayan bu hikaye şimdi böyle bir sonu hak ediyor mu? Söyler misin bana İçim de ki bu acı nasıl diner? Bilmiyorum. Ama bir tek şey biliyorum o da seni sonsuza kadar çok seveceğim.

 

Pencerenin kenarından ayrılıp günlüğümü aldım bu kafamda ki susmak bilmeyen sesi yazarak susturacağım. Derken başladım yazmaya...

 

Biliyor musun sevgilim bazen seni çok özlüyorum. Ama ne yazık ki bu seni geri getirmeme yetmiyor. Diyorum ki bir kapı açılsa senin yanına gelsem beş dakika bile olur seni görüp geri gelsem olmaz mı? Saat gecenin 02.06’sı ve ben hala sendeyim. Aklımla, ruhumla, bedenimle ve tüm kalbimle...

 

Günlüğümü yazar yazmaz yatağıma geçip uyudum belki rüyalarıma girer diye.. Bir de şunu söylemek istiyorum sizlere.. Ben Meriç’in cenazesine gidemedim. Neden? Çünkü her günün beraber geçtiği bir insan, daha önce hiçbir yakınımı kaybetmemişim, kime nasıl davranacağımı ve ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Bu yüzden de gidememiştim. O kadar içim de kaldı ki, ona doğru düzgün bir veda edemeden beni bırakıp gitmesi, hatta ben hep ona ‘’Beni bırakma!’’ dediğim halde hayat bana sanki bir tokat gibi vurdu yüzüme bu sözü.

 

Gözlerimi araladığım da çoktan sabah olmuştu. Günlerdir kimseyle konuşmuyorum, dışarı dahi çıkmıyordum. Hatta bırak dışarı çıkmayı yemeden içmeden bile kesildim. Buradan gitmek istiyorum açıkcası çok ama çok uzaklara beni kimsenin bulamayacağı anılarımın bile karşıma çıkmayacağı uzak diyarlara.. Üzerimi değiştirir değiştirmez odamdaki balkondan kaçtım. Nereye gideceğimi ne yapacağımı bilmeden yürüyordum. Hızlı ama emin adımlarla kendimden hiç bu kadar emin olmamıştım.

 

Derken yürüye yürüye kendimi bir anda kalabalığın ortasında buldum. Sanırım burası büyük bir çarşı olmalı. Uzaktan birisini görüyorum sanki bana çok yakın biri, yaklaştıkça onu tanıyorum. Kahverengi saçlı, üzerinde siyah bir tişört, altında ise siyah kot pantolonu arkası bana dönük bu... Aman Allah’ım! Bu Meriç mi?

 

( Yazarın anlatımıyla...)

 

(Saatler sonra...)

 

‘’Aylardır odasından çıkmıyor. Yemek bile yemiyor doğru düzgün ancak ben zorla yedirirsem bir şeyler yiyor. Ne olacak bu kızın hali?’’ Zuhal hanım kızı için endişelenirken bir yandan da Ekin’in babası Halit Bey kara kara düşünmekteydi. Derken oturduğu yerden kalkıp Zuhal Hanıma baktı. Zuhal Hanım ise elinde peçete gözyaşlarını silmekte idi.

 

‘’Ekin odasında mı?’’

 

‘’Evet hala uyanmadı.’’

 

‘’Ben bir bakayım.’’ Halit Bey, Zuhal Hanımın omzuna teselli edercesine dokunup Ekin’in odasına yöneldi. Yalnız kapı kilitliydi. Halit Bey bunu görünce endişe ile Zuhal Hanıma seslendi. ‘’Zuhal! Zuhal!’’ Zuhal ise koşarak Halit’in yanına geldi gözyaşları içinde.

 

‘’Ne oldu?’’ Halit kapıyı göstererek;

 

‘’Bu kapı neden kilitli Zuhal?’’

 

‘’Ne! Kilitli mi?’’

 

‘’Soruma soru ile karşılık verme! Koş hemen yedek anahtarı getir.’’ Banu hızla yedek anahtarı getirdi. Kapıyı açtıklarında ise balkon kapısı aralıktı.

 

‘’Kaçmış!’’ Dedi. Zuhal Hanım endişeyle,

 

‘’Nasıl kaçar nereye gitti bu kız sabah sabah Zuhal?’’

 

‘’Nereden bilebilirim ben?’’ Gözyaşları içinde Zuhal, Halit’e saydırırken Halit bir yandan da Ekin’in arkadaşlarını aramaya koyuldu. Belki onlara gitmiştir diyerek teker teker herkesi aradı. Ne yazık ki hiçbirine gitmemişti.

 

‘’Off off! Kübra’ya da gitmemiş nerede bu kız?’’ Öfkeden deliye dönmüştü. Kızını nerede araması gerektiğini bilmiyordu.

 

‘’Polise haber verelim.’’ Dedi bir anda Zuhal.

 

‘’Bence de böyle elimiz kolumuz bağlı bir şekilde bekleyemeyiz arıyorum hemen! Halit bey polisi aradı durumu anlattı. Araştıracaklarını söylediler şimdi ise tek çare oturup polisten iyi bir haber almayı beklemekti.

 

(Ekin’in anlatımıyla...)

 

‘’Meriç’ti evet bu Meriç’ti beni bırakmamış işte..’’ Diyerek peşinden gidiyordum. ‘’Beni bırakmamış işte bırakmamış geri döndü bu o! Meriç!”

 

Peşinden ilerlerken kalabalıkların içinde bir yandan da ona bağırıyordum defalarca ‘’Meriç!’’ diyerek. En sonunda kalabalığın içinde kaybetmiştim onu deli gibi bir sağa bir sola bakınıyordum ve bağırıyordum hıçkırıklar içinde ‘’Meriç!’’ diyerek. Yere yığıldım oracıkta dizlerimin üzerine çöktüm ağlıyordum. Fakat onu gördüğüme o kadar emindim ki size yemin edebilirim. Etrafımdan insanlar bana bakarak geçiyorlardı herhalde deli zannettiler beni ama ben her şeyini kaybetmiş biri olarak oracıkta yığılıp kaldım dizlerimin üzerine.

 

Omzum da bir el hissettim. Yine uçurumdan beni kurtaran Mert’in eliydi bu, ona doğru başımı kaldırıp baktığımda elini uzatmış bekliyordu. Her zaman yanımda olan tek insan acılarım da, düştüğüm de, ağladığım da ve hatta mutlu olduğum her anımda yanımdan asla ayrılmayan tek kişi olabilirdi.

 

‘’Ekin lütfen kalk! Buradan gidelim. Sen hala kabullenemezsen de Meriç öldü!’’

 

Sinirle ayağa kalktım. Gözyaşları için de ona bağırıyordum.

 

‘’Hayır! Bu doğru değil! O.. o ölmedi yaşıyor. Hatta demin buradaydı.’’

 

‘’Ekin yapma... belli ki hayal görmüşsün. Kalk annen ile baban seni arıyorlar polise haber vermişler gel gidelim. Ne olur? Kırma beni.’’ Yutkundum onu gördüğüme o kadar emindim ki anlatamam kanlı canlı bir şekilde karşımda duruyordu az önce ama şimdi onu kaybettim.

 

Yaklaşık bir saat sonra Mert ile beraber eve döndük. Annem kapıyı açtığın da beni görür görmez boynuma sarıldı.

 

‘’Kızım! Nerelerdeydin sen güzel gözlüm ömrümden ömür gitti burada.’’ Ağlayarak birbirimize sarılıyorduk. Babam da arkada beni izliyordu.

 

‘’Gel buraya!’’ beni çağırdı yanına boynuna sarılıp ağladım.

 

‘’Bak şimdi gözlerime, onu artık geri getiremeyiz buna alışman lazım.’’

 

‘’Olmuyor baba! Yapamıyorum.’’

 

‘’Yapmak zorundasın kızım! Ölenle ölünmez.’’ Bu sözü asla duymak istemiyordum. ‘’Ölenle ölünmez!’’ Aslında bilmiyorlardı ki yaşıyor muyum? Ağır adımlarla odama çıktım. Kulaklığımı takıp pencere kenarına oturdum. Rastgele bir şarkı açtım. Kulaklığımdan gelen bu şarkı aynen şöyle ilerliyordu bu karanlık odamda yalnız başıma otururken;

 

Bir ah de yeter sessizce, kimsesizce gönderdim dudaklarımı öpme al yeter.. Hiç tanımaz tenim ellerini bilmez yüreğim, bilmez yüreğini ah bu koku, bu ten bu dokunuş ah bu delilik sarsar bedenimi yok olmak, zamanıdır şimdi..

 

Sezen Aksu’dan Vazgeçtim. Aslında bu tarz şarkılar benlik değildir. Ama hayat işte en sevmediğin bir şarkıyı bile dinlemek mecburiyetinde bırakılıyorsun.

Loading...
0%