@pinar_0000
|
‘’Ardımızda ne bıraktıysak elbet bir gün geri dönmek için bırakmışızdır...’’
Bir insanı bir daha asla görememek nedir bilir misiniz? Sesini bir daha asla duyamamak, yüzünü bir daha asla görememek; Kokusunu, nefes alış verişlerini, gözlerini görememek ne demek bilir misiniz? Dünyadan silinmiş ya da hiç yaşamamış gibi geliyor şimdi bana, böyle olmasını asla istemiyorum ama düşüncelerim beni bu yöne itiyor. Fotoğraflarımıza, videolarımıza bakarak avutuyorum kendimi ama nafile.. Geçenlerde ne oldu biliyor musunuz? Bir anlığına onun bu dünyadan gitmiş olmasını unutup telefonumdan mesaj bölümünü açıp ona mesaj yazmamdı. Galiba ya yavaştan deliriyorum, ya da her şeyi bir bir unutuyorum. Hatta bazı günler çıkıp ona gitmeyi falan düşünüyorum. Sonrasında ise artık bana çok uzakta oluşu beni bitiriyor. Buna rağmen güçlü olmaya çalışıyorum. Hayatta kalmaya çalışıyorum. Dışarı çıktığım zamanlarda kafamı nereye çevirsem onu görüyorum. Herkesi ona benzetir oldum. Koşup yanlarına gidip onların sen olup olmadığına bakmak Istiyorum.
Geceleri doğru düzgün uyku girmiyor gözüme, doğru düzgün yemiyor içmiyorum. Hep bir umutla senden kalan son sesli konuşmalarımızı açıp sanki hiçbir şey yaşanmamış, o kötü anlar olmamış, sen bu ses kayıtlarını bana şimdi atmışsın da biz seninle seslerimizi kaydedip birbirimize gönderiyor muşuz gibi hissediyorum. Bu bile bir anlık üzüntümü unutturdu ama o kadar kısa sürdü ki en son ben ses kaydı attığım da mesajımın gönderilmediğini ve internetinin kapalı olduğunu görmek canımı çok yaktı anlatamam. Bir umut senden geri mesaj gelir umuduyla saatlerce bekledim telefonumun başında ama senden ne bir mesaj geldi ne de sen o mesajı görüldü yaptın.
Sanki bütün duygularımı yitirdim ve bir robota dönüştüm. Her günüm aynı gitmeye başladı. Sabah kalktım bir robot gibi kahvaltı ettim o da zar zor annemin ağzıma bir şeyler tıkıştırması ile sonra odama geçtim yorganımı kafama kadar çektim bazen uyudum bazen uyandığım sırada ağladım. Artık göz pınarlarım kurumuştu yaş gelmiyordu gözlerimden ağlamak bile çok acı veriyordu bana etrafımda o eski arkadaşlarımdan sadece Mert ve Kübra kaldı geri kalan herkes gitti. Seninle beraber senin İstanbul da tanıştırdığın motorcu arkadaşların ise bir kaç ay mesaj attılar arayıp sordular sonrasında onlardan da ses çıkmadı bir daha, neredeler şu an ne yapıyorlar hiç bilmiyorum belkide benim bu halime dayanamayıp gittiler olamaz mı?
(Ertesi gün...)
(Kübra kişisi arıyor...)
Telefonumun titreşim sesiyle birlikte uykumdan sıçrayıp komodinin üzerinde duran telefonumu uzanıp aldım. Kübra’nın beni aradığını görüp yatağımda oturur pozisyonuna geçtim. Derin bir nefes alıp telefonu kulağıma koydum.
‘’Alo!’’
‘’Alo.. Ekin kuzum.. nasılsın? Biraz daha iyi misin?’’
‘’İdare eder kuzum. Sen nasılsın?’’
‘’İyi ben de..’’ dedi. ‘’Bu akşam bara gideceğiz Mertler ile birlikte sen de gelir misin? Diye aramıştım hem biraz kafanı dağıtmış olursun. Ne dersin?’’ diye devam etti cümlesine. Aslında kendimi bu odaya kapatmıştım aylardır doğru düzgün dışarıya çıkmamıştım. Artık bu odada durdukça kafamda kurmaya başlamıştım. Gün geçtikçe daha kötü oluyordum. Biraz düşünüp cevap verdim.
‘’Aslında olabilir.. Yani uzun zamandır odamdan dışarıya çıkmadım.’’
‘’Tamam o halde akşam Mert ile beraber geçerken alırız seni akşam 20.00’da hazır ol kuzum görüşmek üzere.’’
‘’Görüşürüz.’’ İçimden bir ses artık dünyaya açılmanın vakti geldiğini söylüyordu. Evet artık bu odadan çıkmanın zamanı geldi. Önce ılık bir duş aldım. Sonrasında ise çıkıp saçlarımı kurulayıp Fön çektim. Ardından dolabımın kapaklarını açıp acaba akşam için en uygun elbise hangisi olur diye düşünürken Meriç’in bana son sevgililer günümüz de aldığı kırmızı elbiseye ilişti gözüme hüzünle askıdan alıp sarıldım. Çünkü üzerine kendi parfümünden sıkmış bana öyle hediye etmişti. O günden sonra yalnızca bir kez giymiştim. Uzun uzun kokusunu içime çektim önce, sonrasında ise ani bir kararla bu elbiseyi giyecektim akşam, sanki o da benimle beraber bara gelmiş gibi...
Saatler ilerledi ve akşam oldu. İlk kez kendime bu kadar bakmıştım. O akşam kırmızı elbisemi giydim. Saçlarıma fön çektim ve hafif bir makyaj yaptım. Kendime içimden ‘’Artık hazırsın dışarıya çıkmaya özgürlüğe yeni umutlara...’’ İçimden atamadığım bu acıyla ne kadar eğlenebilirdim bilmiyorum ama hayata bir yerden başlamak lazım öyle değil mi? Çantamı da alıp aşağıya indiğimde babam kanepeye uzanmış uyuyakalmıştı. Annem ise televizyondan dizisini izliyordu. Anneme seslendim kısık sesle babam uyanmasın diye..
‘’Anne!’’ diye seslendiğim sırada oturduğu yerde irkilip kafasını bana çevirdiğinde bana şok olmuş ve bir o kadarda hayranlıkla bakıyordu. Hüzünle gülümsedim. Oturduğu koltuktan yavaşça kalkıp yanıma salona geldi.
‘’Kızım..’’ Duygulu sesiyle bana baktı. Gözleri dolmuştu. ‘’Ne kadar da güzel olmuşsun kızım. Aylar sonra seni ilk defa böyle görüyorum. Ama nereye gidiyorsun bu saatte?’’
‘’Anneciğim... Kübra aradı. Biraz gezip dolaşacağız, hem bana da iyi gelir diye düşündüm.’’
‘’İyi yapmışsın kuzum git tabi gez, eğlen, dolaş, tadını çıkar ama saat gece on ikiden evvel evde ol baban seni göremezse merak eder tamam mı kuzum?’’
‘’Neden on iki? Külkedisine mi dönüşürüm yoksa?’’ Anneme bir yandan gülüp dalga geçerken o da ağlamaklı yüz ifadesinden sonra gülmeye başladı.
‘’Deli kız! Güldürdün beni, hadi çabuk git gel unutma on ikiden evvel gelemezsen külkedisi olursun karışmam yoksa.’’ Kendi aramızda gülüp eğlenirken telefonumun çaldığını duydum. Çantamı açıp içinden telefonumu çıkarttım. Arayan Kübra idi.
‘’Alo!.. çıkıyorum şimdi.. tamam tamam çıktım. Hadi görüşürüz arabada’’ telefonumu kapatıp çantama attım. Anneme dönüp
‘’Anneciğim, gelmişler kapının önündelermiş ben çıkıyorum hadi görüşürüz’’
‘’Görüşürüz kızım.. Dikkat et kendine!’’ Anneme sarılıp hızlı adımlarla evden çıktım. Kapının önünde arabayı park etmişler benim gelmemi bekliyorlarmış.
‘’Selam!’’ ikisi aynı anda bana selam verirken ikisine de tek tek sarıldım. Çok özlemişim onları, eskiden olduğu gibi yine dışarıya çıkıp gezmelerimizi de çok özlemişim. Sarılma faslını bitirip arabaya bindik.
‘’Eee nereye gidiyoruz bakalım.’’ Dedim. Mert şoför koltuğun da biz de Kübra ile arka tarafta idik.
‘’Sen nereye istersen oraya Ekin hanım.’’ Diye söze girdi Mert,
‘’Bir düşüneyim...’’
‘’Düşün bakalım prenses.’’ Ben düşünürken Kübra bana bakarak konuşmaya başladı.
‘’Ekin.. seni aylar sonra ilk kez iyi gördüm. Yani böyle nasıl desem yaralarını kapatamamışsın da bir şekilde sarıp sarmalamış ama hala alttan kanıyor ve sen artık umursamıyor gibisin.’’ Kübra hüzünle yüzüme bakarken az kalsın ağlayacaktı. Kübra içli kızdır böyle şeylere hayatta dayanamaz hemen başlar ağlamaya şu an bile zor tutuyor kendini.
‘’Evet.. pek geçti denemez, zaten geçmiyor da ama bir şekilde hayata devam etmemiz gerekiyor. Güçlü olmam lazım değil mi? Çünkü her ne olursa olsun Meriç beni bir yerlerden izliyor ve benim ağlamama dayanamaz bunu biliyorum bu yüzden onu üzmemeliyim.’’ Alt dudağımı ısırırken Mert sessizce bizi dinliyor bir yandan da arabayı sürüyordu.
‘’Evet hanımlar bu hüzünlü atmosferi dağıtıp biraz eğlenmeye ne dersiniz?’’
‘’Neden olmasın derim.’’ Kübra ile beraber arka koltuklardan aynı anda kurduğumuz cümleye gülerken Mert bir tane barın önünde arabayı durdurdu. Kübra öne eğilip Mert’e,
‘’Nereye geldik Mert?’’
‘’Evet hanımlar sizi favori mekanlarımdan birine getirdim. Artık eğlenme zamanı’’ Hepimiz arabadan indik Mert vale ile konuşuyordu arabayı park etmeleri için biz de içeriye giriyorduk Kübra ile
‘’Hanımlar siz geçe koyun ben geliyorum arkanızdan.’’ Mert’i ardımızda bırakıp içeriye girdik.
‘’Nereye geçelim Ekin?’’
‘’Fark etmez aslıda ama şu ileride boş bir masa var oraya geçelim. Mert de gelir birazdan zaten’’
Kübra ile beraber ileride ki boş masaya oturduk. Geldiğimiz yerde canlı müzik yapılıyordu içerisi tıklım tıklım doluydu. Derken birisi çıkıp sahneye şarkı söylemek üzere hazırlanmaya başladı. O sırada kapı da Mert gözüktü bizi arıyordu ayağa kalkıp gel dermişcesine elimle işaret ettim. Bizi görür görmez yanımıza geldi.
‘’Güzel yer seçmişsiniz sahneye yakın da hem’’
‘’Aynen aynen güzelmiş burası.’’ Biz yerleşip içecek bir şeyler söylediğimiz sırada bir müzik çalmaya başladı. Müziğin adı da Demet Evgar’ın söylediği Fark etmeden çalıyordu. Şarkıya aynen şöyle devam ediyordu ismini bilmediğim bir kız
‘’Güneşin gölgede kalışı gibi Uykunun düşlerde dalışı gibi Kalbimin nabzından atışı gibi Bir yolun bir yere varışı gibi
Diye devam ediyordu. Aklımda sadece Meriç ile geçirdiğimiz o güzel zamanlar canlanıyordu bir bir, şarkının sözleri bizi anlatıyordu sanki bizim için yazılmış gibiydi... Ben yine hayallere dalarken şarkı bir kez daha şöyle devam ediyordu...
‘’Vazgeçip uzaktan senin yanından Kendime cevapsız soru sormuşum Kaybolup giderken fırtınalarda Kendimce bir ıssız ada bulmuşum...’’
Biz şarkıyı dinlerken bir yandan da teker teker herkes birbirini dansa kaldırıyordu. Yaşlısından gencine her yaştan insan vardı. Ben onları seyrederken Mert bir anda ayağa kalkıp Kübra ile benim tam karşımıza geçti.
‘’Evet hanımlar kim benimle dans eder?’’ Onun o, komik hallerine dayanamayıp sırıttım.
‘’Bana bulaşmayın siz ikiniz dans edin bende sizi seyredeyim hadi.’’
‘’Peki nasıl istersen.’’ Dedi ve Kübra’ya döndü. ‘’Kübra hanımefendi benimle dans ederler mi acaba?’’ Mert’in bu haline dayanamayıp tekrardan bir kahkaha attım. Kübra da gülerek Mert’in elinden tuttu.
‘’Tabi ki de beyefendi.’’ Kalkıp dans edenlerin içine karışıp dans etmeye başladılar. Ben ise gülümseyerek onları izliyordum. Onlarda bana el sallarken yanıma tanımadığım 20 yaşlarında birisi geldi. Ben anlam vermeyerek yüzüne bakıyordum. Derken söze girdi.
‘’Merhaba! Deminden beri sizi izliyorum. Sakın yanlış anlamayın ama gözlerinizden anlaşılıyor ki büyük bir acının içindesiniz sanki... Bu arada benim adım Alper Köse!’’
Bir anda ne olduğunu anlamayarak tekrar bakıyordum yüzüne o ise ayakta benim ona otur dememi bekliyor gibiydi neydi bu şimdi şaka falan mı tanımadığım birisi beni izliyor sonra yanıma gelip saçmalıyor.
‘’Peki ya bundan size ne desem’’
‘’Haklısınız aslında bir anda tanımadığınız birisi yanınıza geliyor ve saçmalıyor diye düşünüyor olabilirsiniz. Oturabilir miyim?’’
‘’Oturun.’’ Bir anlık şaşkınlıkla oturun deyiverdim ama adamda zebella gibi başımda dikiliyordu. Neredeyse 1.80 boylarında falandı.
‘’Biraz konuşmak ya da dans etmek ister misiniz?’’ Oo! Bayağı öz güvenli çıktı.
‘’Daha yeni tanıştığım birisiyle dans etmek gibi bir huyum yoktur.’’ Pes edercesine bir nefes verdi ve Kübra ile Mert’e döndü.
‘’Arkadaşlarınız sanırım.’’ Ne yapmaya çalışıyordu şimdi bu, ilk kez dışarı çıkmışım aylar sonra, bir de seninle mi uğraşacağım ya diye düşünürken bana doğru döndü.
‘’İsminiz nedir acaba?’’ Sinirlenmeye başlamıştım. ‘Neden sinirleniyorsun? Ne güzel konuşuyor adam.’ Diyecek olursanız eğer adamın niyetini bilmiyorum, gelmiş burada bana masal anlatıyor resmen, kendimi rahatsız hissettim normal olarak.
‘’Bakın benden ne istiyorsunuz bilmiyorum ama masamdan kalkar mısınız lütfen!’’
‘’Tamam tamam! Özür dilerim benim hatam ama bundan sonra çok sık karşılaşacağız bundan emin olabilirsin atarlı kız!’’ Ne! Atarlı kız mı? İyice saçmalıyor ve çok sık karşılaşacakmışız laflara bak ya sen kimsin ki? Hayret bir şey iyice sinirlendim. Oturduğu yerden kalkıp masasına gitti. Yanında arkadaşı olduğunu tahmin ettiğim bir takım insanlarla bana bakarak fısıldaşıyordu. Ben de rahatsız oldum ve kimseye bir şey söylemeden oradan ayrıldım. Bir taksi çevirip bindim. Ardından telefonumu çıkarıp Kübra ile Mert’in de olduğu ortak whatsapp gurubumuza mesaj yazmaya başladım. Gurubun adına bakın: ‘’Muhteşem üçlü’’
‘’Arkadaşlar kusura bakmayın oradan haber veremeden ayrılmak zorunda kaldım. Detayları yarın anlatırım size..’’
Derken telefonum titredi.Gelen mesaj guruptandı.
Muhteşem üçlü gurubundan mesajlarınız var!..
Telefonumun ekran kilidini açıp guruba girdim. Mert anında mesaj yazmıştı. Büyük ihtimalle ne olduğunu merak etmişlerdir.
‘’Ne oldu Ekin?’’
‘’Bir sorun mu var?’’
‘’Neden bir şey demeden çıktın. Biri bir şey mi dedi yoksa?’’
Ardı ardına bir sürü mesaj atmıştı saniyesinde şimdi durumu anlatamazdım derhal eve gidip uyumak istiyordum, onlara yarın bir açıklama yaparım diye düşündüm. Şimdi fazla merak etmesinler diye kısa bir mesaj yazıp telefonumu çantama koydum.
‘’Merak etmeyin önemli bir şey değil yarın konuşuruz. Ben şimdi eve gidiyorum.’’
Derin düşüncelerle, bu karanlık gecede, bir takside evime gidiyorum şimdi kalbimde Meriç, aklımı kurcalayan o isim Alper neden hayat onu karşıma çıkardı? Karşımıza çıkan insanların bir sebepleri olmalı mı? Yoksa öylece hayatımızın içinden mi geçmeliler? Aklımı kurcalayan bir sürü soru... Derken evimin önünde durdu taksi ücretini ödeyip indim. Kapıya doğru yöneldim. Çantamı açtım ve anahtarı bulmak için çantamı kurcalıyordum ki bir anda yere kağıt parçası düştü. Anlamayarak eğilip kağıdı aldım. ‘’Allah Allah! Ne bu şimdi?’’ derken anahtarımı da bulup içeriye girdim. Ev sessiz ve oldukça da karanlıktı sanırım herkes uyumuş olmalıydı. Saatin kaç olduğundan bile haberim yok oturma odasına ilerledim ve kanepe de oturan annemi görünce bir anlığına irkildim.
‘’Anne yatmadın mı sen daha?’’
‘’Yok kuzum yatmadım. Sen eve gelmeyince uyku girmedi gözüme’’ dolu gözlerle ona baktım.
‘’Ya annem benim ya ‘’ kapının yanından ayrılıp anneme gidip sarıldım. Anneler işte çocuğu eve gelmeden uyku girmiyor gözlerine
‘’Geç oldu artık yatalım hadi.’’ Sarılmayı bırakıp yanına oturmuştum. Annemin gözlerine baktığımda bana şefkatle baktığını gördüm. Dudaklarını aralayıp bir kaç kelime etti. Bu karanlık, sessiz odada
‘’Nasıl? İyi geldi mi biraz dışarıya çıkmak?’’ Derin bir nefes aldım önce aslında pekte bir şey yapmamıştık. Sadece gittik ve ben hariç herkes eğlendi. Mert ve Kübra dans etti tıpkı diğerleri gibi ama anneme iyi geldi ya da kötüydü falan demeyecektim. Çünkü onu yeteri kadar üzdüm. Tek bir kelime söyleyip odama çıktım.
‘’İyiydi.’’ Odama çıkıp günlüğümü aldım elime bugün olanları tek tek yazdım. Bir nevi içimi döktüm işte ne hissettiğimi ya da ne durumda olduğumu her şeyi yazdım. Yazmak iyileştiriyordu ruhumu çünkü kafam atmak istediğim bir sürü kelimelerle dolu bir dipsiz kuyu gibiydi ancak onları ya birisine anlatmalıydım ki beni kim çeker diye düşündüm. Bu yüzden de her şeyi ama her şeyi tek tek yazdım. Yazdıkça ruhum huzur buldu... rahatladı. Az önce çantamda bulduğum kağıt parçasına gitti aklım. Kaşlarımı çatıp elimde ki kalemi masamın üzerine bıraktım ve çantamı sandalyenin üzerinden alıp içini açtım. Kağıt hala orada duruyordu. Can sıkıntısıyla kağıdı aldım. Kağıt ikiye katlanmış bir şekilde çantama konulmuştu, sanırım bu kağıt bu gece bardayken konmuştu çantama peki ya öyleyse kim koydu bunu benim çantama? Mert ve Kübra mı? Ah! Hayır tabi ki de onlar neden koysun ki? Kağıdın ikiye katlanmış yerini açtım. Ve şok! Kağıtta sadece bir numara yazıyordu. Altında ise bir isim, bunu yazan kimse çok çirkin bir yazısı var çünkü yazdığı yer okunmuyor. Gözlerimi kıstım okumak için zorladım biraz kendimi ama o da ne kağıdın üzerinde Alper mi? Yazıyor yoksa bana mı öyle geliyor? Daha neler neden numarasını bana vermek istesin ki acaba bu geceki bana olan tavrından mı bunu yapmıştı? Kafam da binlerce soruyla beraber kağıdı elimde buruşturup çöpe attım. Tabi ki de onunla konuşmayacaktım. Daha kim olduğunu bile bilmiyorum nereden geldi ve neden benim yanıma geldi bunu da bilmiyorum o yüzden şimdi bunlarla uğraşmayacağım. Zaten hayatımda bir kez karşılaştım ve bir kez daha karşılaşmamız ancak bir mucize olur.
Hala günlük yazanlar var mıdır acaba? Bazı insanlar bunun sıkıcı olabileceğini düşünüp yazmazlar. ‘’Her günüm aynı nasıl olsa neden günlük yazarak aynı kelimeleri tekrar edeyim ki.’’ Diyenleri bile duydum onlar sadece hayatlarını tekdüze bir hale getirmiş ve hiçbir amaçları olmayan insanlardır. Oysa sevdiğiniz bir işten başlayabilirsiniz örneğin; resim yeteneği olan insanlar resim yapabilirler, ya da müzik çalmayı bilenler müzik çalabilir, şarkı söyleyebilir... Yani demek istediğim hayatınızı anlamsızlaştırmayın. Her gününüzü aynı şekilde yaşamak zorunda değilsiniz. Silkelenin ve kendinize gelin bu hayat sizin ‘Her günüm aynı nasıl olsa neden günlük yazarak aynı kelimeleri tekrar edeyim ki.’’ Diyen insan eğer günlük tutmak istiyorsan ve aynı kelimelerden sıkılmışsan sevdiğin işten başla o zaman o sayfalarda aynı kelimeler yerine o gün yapmaktan hoşlandığın bir işi yazarak başlayabilirsin. Ya da ne bileyim o gün canın bir şeye sıkılmış olabilir onu yazarak içini döke bilirsin. Hani bazen içinize attığınız o kötü hislerinizi birine ya da birilerine anlatarak kurtulmak istiyorsunuz. Ve bunu yaparken de karşınızda ki insana güvenmek istiyorsunuz. O halde açın günlüğünüzü ve yazın en iyi dinleyicidir günlük evet size cevap veremez zaten verse de bu hiç hoş olmaz öyle değil mi? Yazın, yazdıkça daha da hafifleyeceksiniz içinizi döktükçe.
Sevgili günlük...
Şu anda ne düşünüyorum inan bilmiyorum duygularım, hislerim karmakarışık bir halde bu gün ilk kez, yani aylar sonra dışarıya çıktım. Mert ve Kübra ile, ne bileyim belki kafamı dağıtırım diye düşündüm biraz hava almak iyi gelir en azından içinde bulunduğum bu üzücü durum her ne kadarda geçmese de biraz olsun diner diye düşündüm. Peki ya geçti mi? Aslında o kadar kolay değil yaşadıklarım. Düşünsene bir, yıllarca beraber büyümüşsünüz ve sevgili olmuşunuz. Neredeyse yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmemiş birini düşün kolay mı ya unutmak kolay mı? Tamı tamına yedi koca yıl bir anda silemezsin, unutamazsın içinde bir yerler hep eksiktir. İçinde yanan bir ateş vardır hani söndüremezsin o ateşi, dindiremezsin o yangını, hep yanacak o ateş, dinmeyecek yangın, doğmayacak güneş artık karanlıklara mahkumum çünkü ‘’Geceler olmasa nasıl parlar yıldızlar?’’ Benim tek bir aydınlığım vardı onuda o trafik kazasında söndürdüm. Bazı arkadaşlarım var ama bu arkadaşlarım sanaldan tanıştığım arkadaşlar ve geçen bana yazmış ki şok oldum yani nasıl denir bu ‘’Kanka istersen seni biriyle tanıştırayım belki Meriç’i unutursun’’ saçmalığa bakar mısın ya böyle şey olabilir mi gerçekten o kadar sinirim bozuldu ki bu mesaj karşısında ne yapacağımı ne cevap vereceğimi şaşırdım yani siz olsanız arkadaşınız bu durumdayken böyle bir şey düşünür müydünüz? Soruyorum size çok saçma ya hala kafamdan atamıyorum kızın dediklerini.’’
Sinir bozukluğuyla gülmeye başladım. Delirmişcesine hem de, o kızın dedikleri aklımdan çıkmıyor ki, resmen odamda, çalışma masamda oturuyorum günlüğümü kapattım kahkaha atıyorum böyle bir şey olabilir mi ya? Sinirlerim bozuldu sanırım. Artık yatmalıyım değişik bir gündü her zamankinden daha değişik...
(Ocak 2019...)
Çocukluk bile, büyümekle kaybedilen bir cennet oluyor. Büyüdüm ve çocukluğumu tüm masumiyetiyle birlikte kaybettim. Sen benim çocuk kalbimin çocuk aşkıydın. Ve çocukluk aşkı bir kere yaşanırdı.
Gecenin karanlığını sevdim ben o saf , sessiz tarafını, Ay’ı sevdim ben o aydınlık yüzünü.. Bir şeyler anlatıyordu bize bu yıldızlar gökyüzünden bize sesleniyordu. Her gece usanmadan oradaydılar işte binlercesi...İçim de kayıp giden yıldızlar, kalbim de binlercesi geceye aşıktım o sonsuz siyahına..Belki biraz aptalca olacak ama bir tane yıldızım vardı gökyüzünde, her gece çıkıp balkona ona bakarak içimden geçenleri anlattığım. Gökyüzündeydi işte en parlağı idi. Kuzey yıldızı diyorlar adına diğer yıldızlar sönse bile o sönmezmiş. İnsanlara gideceği yönü gösteren en parlak Yıldızdır.. Bir gün yolunuzu kaybederseniz gökyüzünde arayın orada size yol gösterecektir en karanlık gece de bile, hava da parlayan yıldız vardır. Önemli olan bakmasını bilmektir.
‘’Anne! Ben gidiyorum.’’ Bavulumu toparladım. Evet aylar öncesinden bu bavulu sevdiğim adamın yanına gitmek için hazırlamıştım en son, o zaman heyecanlıydım, umutluydum; ama şimdi bütün bu anılarımdan kaçıp bir dağ evine yerleşme kararı almıştım. Anılarımdan kaçmak istiyordum, tüm bu yaşanan şeyleri unutmak istiyordum.
‘’Kızım! Nereye gidiyorsun?'' annemin sesi oldukça endişeli çıkıyordu. Ama ben bugün hiç olmadığım kadar emindim.
''dağ evine!'' annem oturduğu kanepeden kalktı. Korkuyla yüzüme bakarak dudaklarını araladı.
''Ne! Orada ne yapacaksın kızım! Senin ne işin var dağ başında, tek başına?''
''Anne ne olur izin ver ne olur! Ya görmüyor musun? ben burada mutlu değilim. Bu evin her tarafında Meriç ile benim anılarımız var çocukluğumdan beri onunla burada bu evde ne çok vakit geçirdik. İlk düştüğümüzde, ilk yürümeye başladığımızda,ilk konuşmayı öğrendiğimizde, ilk defa dans ettiğimizde hep buradaydık. Annesiyle her yaz buraya gelirlerdi bu evde onula beraber oyunlar oynardık, eğlenirdik anne! Gülerdik, ağlardık ama hep beraber yapardık bunları... Hadi diyelim bu ev olmasa bile onların her yaz buraya gelip kaldıkları evlerinde bile hep bir aradaydık. Bu ev, bu şehir ben çok sıkıldım bundan, duvarlar üstüme üstüme geliyor anne bırak beni ki gideyim. Bırak da uzakta tek başıma olayım. Ama anılarımın olmadığı bir yerde beni acının bulamayacağı bir yerde olayım ne olur engel olma bana! Babama da söyle, aynen böyle söyle ben gitmek istiyorum. Ben şehir değiştirmek isterdim ama o kadarını yapamam en azından evimi, bulunduğum sokağı bu caddeyi, onunla gittiğimiz her neresi varsa oradan uzaklaşayım. İnan bana bu çok daha iyi olur.''
Annem gözyaşları içinde koşarak boynuma atladı. Bende artık ağlamaktan perişan olmuş bir şekilde ona sarıldım. Dakikalarca annemle birbirimize sarılıp ağladık. Buradan bu evden uzaklaşmak istiyordum. Beraber yürüdüğümüz bu yollardan, el ele geçtiğimiz semtin sokaklarından son defa geçip gitmek istiyordum. Ardımda yıkık dökük sokaklar, hatıralar bırakıp gitmek istiyordum. Kimsenin beni bulamayacağı, anılarımın beni bulamayacağı bir yere gitmek istiyordum. Kafamı tamamıyla boşaltmak, o kaza anını hafızamdan silmek istiyordum. Şimdi elimde bavulum, aylar öncesinde de olduğu gibi yine İstanbul'a Meriç'in yanına gitmiştim. Ama şimdi ise bütün bu yaşanmışlıklardan uzaklaşmak istiyordum. İnanıyordum ki bu benim için çok daha iyi olacak. İnanıyorum ki ben çok daha iyi olacağım...
Annemi gözyaşları içinde orada yere oturmuş bir şekilde bırakmış ve arkamı dönüp bavulumu çeke çeke gidiyordum. Onları tabi ki de orada öylece bırakmayacaktım. Günün birinde geri döneceğim zaten çünkü ben... ben bu evi geri dönmek için terk ediyordum.
''Ardımızda ne bıraktıysak elbet bir gün geri dönmek için bırakmışızdır...''
Bırakın dönsün Dünya, bırakın Ay kalsın bu gece, sabah olduğunda Güneş yeniden açsın Dünyaya, ısıtsın içimizi... elimde bavulum dağ evinin önündeyim şimdi hava buz gibi soğuktu ama bu ürpertici soğuk içimi üşütmüyordu. İçimi yakıyordu sanki... hiç dinmeyecek gibi yağan yağmurun altında ıslanmayı umursamadan duruyordum. Gözlerimden damla damla yaşlar süzülüyordu. Kalbimde ki bu acıyı atmaya, anılarımdan uzaklaşmaya geldim. Dağ evinin kapısının önündeyim içeri girebilirdim. Yağmurdan kaçabilirdim. Ama ben tam aksine ıslanmak istiyordum. Bu yağmur içimde ki ateşi söndürsün istiyordum. Anılarımı hafızamdan silsin istiyordum. Ama garip bir his daha var anılarımı silse de bu yağmur Kalbimde ki aşk acısını ya da adı her neyse onu silemeyecek gibiydi her ne olursa olsun oramda ki yangın hiç bir zaman küllenmeyecekti. Hatta küllenmiş olsa bile tıpkı bir ''Anka Kuşu'' gibi küllerimden yeniden doğacaktım. Ardımda bıraktığım bu karanlık günler burada son bulur muydu bilmiyorum.
''Dönsün Dünya yeşersin umutlar geriye gelmeyecek o güzel günler...'' |
0% |