@pinar_0000
|
“Ya ben uyursam ve gün doğarsa...”
Evet... İşte tek başımayım. Bu dağ evinde yapayalnız kalakaldım. İçerisi oldukça tozluydu. Galiba ilk işim burayı temizlemek olacak. En azından biraz kafamı dağıtırım. Eh! Hadi o zaman başlayalım...
Öncelikle perdeleri ve koltukların üzerine tozlanmaması için örttüğümüz örtüleri çamaşır makinesine atmakla başlayacağım. Sonra bir süpürge yardımıyla yerleri süpürüp, sileceğim. Eşyaların tozunu da aldıktan sonra makineye attığım, perde ve örtüleri çıkarıp asacağım örtüleri de kurutucuya koyduk mu tamamdır. Her yeri güzelce temizlemek için bir an evvel işe koyuldum. Sanki temizlik yapmak ya da bir şeylerle uğraşmak daha iyi geliyordu. Kafamdaki düşünceleri bu sayede susturuyordum.
Yaklaşık bir saat süren temizliğin ardından her yer pırıl pırıl olmuştu. Mutfağa geçip güzel bir yorgunluk kahvesi pişirdim. Kahvemi bardağıma koyup salona geçtim. Ardından televizyonu açıp, kanallarda dolaşıyordum. Yeni birbirinden güzel diziler çıkmış tek tek onlara bakarken bir anda kapının çalındığını duydum. Televizyonun kumandasını kanepenin üzerine bırakıp tedirgin bir halde kapıya doğru yöneldim. Kapının deliğinden baktığım da ise resmen şok oldum. Meriç’in ablası gelmişti. Hani bir zamanlar Meriç ile beraber İstanbul’a gittiğimiz dönemlerde beni kenara çekip tehdit eden kız, Ayşe... kapıyı bir kez daha çaldığında bu sefer bekletmeden açtım. Karşımda durup bana öylece bakıyordu ağlamak üzere gibiydi. Onun buraya neden geldiğini ve beni, burayı nasıl bulduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
‘’İçeriye girebilir miyim?’’ Diye sordu bir anda masum ve bir o kadarda hüzünlü ses tonuyla, aslında onu içeriye almayabilirdim. Kapıyı suratına kapatabilirdim. Çünkü bana söylediği sözler hala aklımda beni tehdit edişi, kötü kötü bakışları... ama her ne olursa olsun acımız aynıydı onu bu saatte geri çeviremezdim.
‘’Tabii, buyurun.’’ Diye içeriye davet ettim. Ama ne olursa olsun pişman olmuş gibiydi şimdi benden özür dilerse şaşırmam yani. Ayşe abla önde ben arkada içeriye salona girdik.
‘’Lütfen oturun.. kahve var alır mısınız?’’ gerektiği kadar samimi ve bir o kadarda uzak konuşuyordum. Çünkü onu tam olarak tanımıyorum sadece babası öldükten sonra psikolojik sorunlar yaşadığı için bana kötü davrandığını biliyorum.
‘’Hayır.. teşekkür ederim.’’ Dedi Ayşe abla ‘’Aslında buraya seninle konuşmak için ve bir de senden özür dilemek için geldim.’’ Diye devam etti cümlesine şaşırdım. O kadar yolu benden özür dilemek için geldiğine inanamadım. Yine de onu dinlemek istiyordum. Sonuçta her ne olursa olsun Meriç’in ablası bana anlatmak istediği bir şeyler var gibiydi ya da sadece içini dökmek için gelmiş gibiydi.
‘’Özür dilemeye gerek yok neden öyle davrandığınızı biliyorum ve anlayışla karşılaşıyorum.’’ Dediğim sırada başını kaldırıp merakla yüzüme baktı. Ve konuşmak için dudaklarını araladı.
‘’Nereden biliyorsun peki?’’
‘’Meriç söylemişti. İstanbul da iken..’’ kaşlarını kaldırıp gözlerini tekrar halıya çevirdi ve devam etti.
‘’Bak Ekin. Babam öldükten sonra psikolojik tedavi gördüm aylardır, annem ve Meriç çok uğraştılar benim için ama ben iyi olmak istemiyordum. Ben sadece babamı görmek onunla konuşmak, ona sarılmak istiyordum. Beni anlıyor musun? Diyemem sana inşallah da anlamazsın. Doğrusunu istersen buraya gerçekten de senden özür dilemeye hem de biraz dertleşmeye ihtiyacım olduğundan geldim. Ben buraya gelirken sana yaptıklarım yüzünden beni kovarsın diye düşünmüştüm ama sen tam aksine beni evine aldın. Bu da senin ne kadar iyi bir kalbin olduğunu gösterir.’’
‘’Teşekkür ederim zaten seni kovamazdım inan bana ne yapmış olursan ol ben o yaptıklarını unuttum bile, sonuçta acımız aynı öyle değil mi? Niye saçma sapan bir nedenden dolayı daha çok kıralım ki birbirimizi?’’ dedim. Suratımda ufak bir gülümsemeyle, aynı gülümsemeyle Ayşe ablada bana bakıyordu. Sanırım uzun bir gece olacaktı anlatmak istediklerimiz çok fazlaydı, onunda benimde, içimizi dökmemiz gerekiyordu belli ki, öyle de yaptık. Saatlerce konuştuk sanki iki yakın arkadaş gibi birbirimizle dertleşiyorduk. Meriç’ten de konuştuk tabi ki de küçükken yaptığı yaramazlıkları anlattı bana Ayşe abla o kadar yaramaz bir çocukmuş ki yerinde duramıyormuş. Ben ise nasıl tanıştığımızı neler yaşadığımızı bir bir anlattım. Ara ara ağladığımız ara ara güldüğümüz bir gece geçirmiştik.
‘’İşte böyle Ekin bütün hikayemiz bu Meriç ile en çokta kavgalarımız meşhurdu bizim, sürekli şakalar falan yapardı bana bir keresinde şampuanın içine saç boyası sıkmış ben de görmedim öylece yıkadım saçlarımı banyodan çıktığım da bir de ne göreyim saçlarım pespembe olmuş. Görür görmez deliye dönmüştüm.’’ Diye devam ediyordu. Meriç ile olan anılarına, gülerek onu dinliyordum. Bir an da üzüldüğünü gördüm karşısında duran pencereye gözlerini diktiğinde konuşmaya devam ediyordu. ‘’Çok kızıp ona tokat atmıştım. Şimdi ise o tokadı attığım için pişmanlık duyuyorum. Keşke diyorum içimden o tokadı hiç atmasaydım.’’ Bir an gözleri doldu tabii benim de,
‘’Üzülme, nereden bilecektin ki işlerin bu noktaya geleceğini.’’ Gözyaşlarını sildi bir kez daha burnunu çekti gözlerini bana çevirdi.
‘’Doğru bilemezdim... ama yinede içim çok yandı ona attığım tokattan ne bileyim işte öyle olur ya hani bir insanı anca kaybedince anlarsın varken ki değerini, ben de anlayamadım kardeşimin değerini.’’ Ağlayarak bana sarıldı. Ben de sakinleştirmeye çalışarak sırtını sıvazladım.
‘’Merak etme, bak o şu an da bizi izliyor eminim ki bizi böyle yakın gördüğüne sevinmiştir. Eğer şimdi ağlarken görürse üzülür lütfen gözyaşlarını sil olur mu?’’ benden ayrılıp masada duran peçeteyle gözyaşlarını silip gülümsedi.
‘’O kadar iyisin ki ben sana neden öyle davrandım bilmiyorum. Belki de kardeşimi senden kıskandım. Pişmanım affet beni olur mu?’’
‘’Bak abla, fark ettiysen abla diyorum ben seni ablam olarak kabul ettim senden asla nefret falan etmiyorum böyle konuşma tamam mı?’’ başını evet anlamında salladı. Ayağa kalktı.
‘’Ben artık gideyim.’’ Dedi Ayşe abla karşımda...
‘’İstersen bu gece burada kal. Hem zaten bu karanlıkta nasıl gideceksin yarın gidersin.’’ İkimizde ayağa kalktığımız da başını pencereye çevirdi ve konuşmaya devam etti.
‘’Haklısın aslında, hava bayağı kararmış konuşmaya dalmışız fark etmemişim bile.’’ Gülümseyip tekrar kanepeye oturdu.
‘’Ben içeriden battaniye, yastık falan getireyim.’’ Dedim ve içeride ki odaya doğru yöneldim. Dolaptan battaniye, çarşaf ve bir de yastık alıp içeri geri döndüm. Elimdekileri berjerin üstüne bırakıp Ayşe ablaya döndüm.
‘’Ben bir de sana pijama takımı getireyim.’’ Deyip içeride ki dolaptan pijama takımını getirdim. Salona girdiğimde çarşafı kanepeye örterken gördüm.
‘’Sen bırak ben yaparım.’’ Dedim.
‘’Yok canım ben hallettim zaten sen git yat hadi dinlen biraz ben de uyuyacağım zaten.’’ Dedi Ayşe abla samimi ses tonuyla ‘’Peki o zaman iyi geceler.’’ Dediğimde çoktan yatağını yapmıştı bile ‘’İyi geceler canım.’’ Dedi Ayşe abla ‘’Bu arada tekrar teşekkür ederim beni dinlediğin için şu an burada böyle iyi durumdaysam aldığım ilaçlar artık etkisini göstermeye başladı yani iyileşiyorum yavaş yavaş.’’ Diye devam etti oturduğu yerden. Gülümsedim. ‘’Buna sevindim yani iyi olmana umarım çok daha iyi olursun.’’ Dedim.
‘’Umarım canım.’’ Dedi. Odama geçip kapıyı kapadım. Pijamalarımı giyip yatağa uzandım. Işıkları hafif kısarak gözlerimi kapayıp biraz uyumaya çalıştım. Doğru düzgün uyumadığım için göz kuruluğu yaşıyordum ama buna rağmen asla uyku girmiyordu gözüme buraya gelmem anılarımdan uzaklaşmam evimden, ailemden, tüm her şeyden uzaklaşıp kaçıp buraya sığınmak iyi bir fikirmiydi bilmiyorum. Sadece burada kimsenin beni bulmasını istemedim. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Tabi Ayşe abla gelene kadar açıkçası onun buraya gelip beni bulup benden özür dileyeceği aklıma bile gelmemişti. İstanbul da ki halinden sonra bunu yapacağı aklımın ucundan dahi geçmezdi doğrusu evet! Şaşırdım ne yalan söyleyeyim. İnşallah yine eski haline dönüp de saçma sapan bir şey bir şey söylemez. Kendi kendime düşünürken uykuya daldım.
Uykuya daldığım sırada rüyamda yine Meriç’i gördüm. Kaza günü giydikleri vardı üzerinde, asker desenli gömleği ve siyah pantolonu karşı kaldırım da yine bana bakıyor, gülümsüyor ve yine aynı olay oluyor gözlerimin önünde nereden geldiğini bile bilmediğimiz bir araba Meriç karşıdan karşıya geçerken ona çarpıyor. Çığlık çığlığa bağırırken bir anda olduğum yerde sıçrayıp uyandığımda bunların bir rüya olduğunu fark ettim. Ama hayır bunlar yaşanmıştı. Bense her gece uyuyabildiğim zamanlarda aynı rüyayı tekrar tekrar görüyordum. Hiç bir şey bitmiş değildi her şey yine aynıydı o kaza olmuştu ben ne kadar unutmak istesem de o kaza olmuştu bu lanet olası rüyalarım olmasa bu kadar acı çekmeyecektim belki de rüyalarım bana o günü tekrar tekrar hatırlatıyor işte bu yüzden doğru düzgün uyku uyuyamıyordum günlerdir hatta haftalardır.
Yatağımda oturur pozisyonuna geçip yan tarafımda komodinin üstünde duran sürahiden bardağıma su koyup dudaklarım titreyerek bir bardak suyu içip tekrar komodinin üstüne koydum. Nefes nefeseydim hala yutkunamıyordum bile her gözümü kapattığım da aynı rüya tekrarlanıyordu. Uyumak istemiyorum artık, kalkıp üzerime hırkamı geçirdim. Odamın kapısını açtığımda Ayşe abla uyuyordu onu uyandırmadan bahçeye çıktım. Dışarıda hafiften rüzgar esiyordu. Gece olduğu için her yer karanlıktı bahçede duran sandalyelerden birini çekip oturdum. Kollarımı göğsümde birleştirdim. Öylece uzaklara daldım çok uzaklara sonra gökyüzüne baktım. Yıldızlara ve Ay’a... yıldızlar ne kadar parlak bu gece sanki bizim üstümüze ışık tutuyordu. Belki de şu anda birilerinin karanlığını aydınlatıyordur ya da umudu olmayanlara umut ışığı arayan herkese ışık yakıyordur yollarına kim bilir...
Ama benim ışıklarım söneli çok oldu. Ben o kaza da bütün ışıklarımı söndürdüm. Elimi cebime götürdüm ve telefonumu çıkardım. Fotoğraflara girdim. Bir tane fotoğrafa tıkladım. Meriç ile benim fotoğrafıma.. İstanbul da iken çekinmiştik bu fotoğrafı vapura bindiğimiz de arkamız da deniz biz yan yanayız...başımı tekrar gökyüzüne çevirdiğimde telefonumda hala resmimiz açıktı. ‘’Bak.’’ Diyorum yıldızlara bakarak bu fotoğrafta el eleyiz, göz gözeyiz bu fotoğrafta dokunabiliyorum sana bu fotoğrafta hissedebiliyorum seni görebiliyorum, kokunu duyabiliyorum. Mutluyuz, gülüyoruz daha ne olsun. Şimdi düşünüyorum da ben hep her şeyimi yıldızlara, geceye, Ay’a anlattım şimdi uyuyamıyorum. Çünkü Ay gitmesin yıldızların ışığı sönmesin diye ya ben uyursam ve gün doğarsa...
Herkesin beklediği bir sabahı vardı benimse hiç olmasını istemediğim bir sabahtı oysa.. korktuklarım vardı. Güneşin doğmasından Ay’ın kaybolmasından bu yüzdendir ki hep geceyi bekleyişlerim gece olunca o karanlığında ruhumun huzur bulduğunu hissediyordum. Ruhum sonsuz geceye kavuştuğunda ben de Meriç’e kavuşuyordum çünkü biliyordum yukarıdan bir yerlerden beni izlediğini hani derler ya gece olunca uzay daha net görünürmüş neden mi? Gündüz gökyüzüne baktığınızda yıldızları göremiyorsunuz çünkü yıldızlar uzaydadır bu yüzden onları sadece gece görürüz.
‘’Ekin.. Neden uyumadın?’’ ben gökyüzüne bakarken Ayşe ablada uyanmış evin kapısından bana bakıyordu başımı çevirdiğimde..
‘’Uyuyamıyorum ki zaten günlerdir.’’ Dedim. Gelip yanımda ki sandalyeyi çekip oturdu. Önce derin bir iç çekti. Bu güzel havayı içine doldurmak ister gibi sonrada gökyüzünde kig yıldızlara bakarak dudaklarını araladı.
‘’Düşünüyorsun demi.. Her şeyi kafanı boşaltmak istiyorsun ama beyninde dönüp dolaşan o ses buna izin vermiyor. Doğru mu?’’
‘’Evet doğru ben kafamda ki bu sesi hiç bir zaman susturamadım zaten sürekli iyi kötü bir sürü şeylerle dolduruyor beynimi ama maalesef ki kafamızdan çıkaramıyoruz bu sesi atıp kurtulamıyoruz.’’ Dedim. Ben de yıldızlara baktığım da Ayşe abla işaret parmağıyla gökyüzünden bir yıldızı işaret ediyordu.
‘’Bak orada.. En parlağı Kuzey yıldızı.’’ Yıldızı işaret ederek.
‘’Evet... bütün yıldızlar sönse bile o asla sönmeyen; yolda kalmışlara kimsesizlere, çaresizlere yolunu gösteren en parlak yıldız. Kuzey yıldızı...’’ diye devam ettirdim onun cümlesini,
‘’Biliyor musun? Tek başıma kaldığım günlerde ya da insanların deyimiyle delirdiğim günlerde kimsenin beni dinlemediği zamanlarda ben de yıldızlarla konuşurdum. Anlatırdım onlara ‘Neden herkes benim deli olduğumu düşünüyor?’ diye bir cevap alamazdım ama insan anlattıkça rahatlıyor biliyor musun Ekin? İçinde ki o buhrandan kurtuluyorsun. Tavsiye ederim.’’ Bana baktı ve gülümsedi.
‘’Biliyorum. Ben de anlatırım yıldızlara derdimi içimde ki sıkıntıyı falan en iyi dinleyici onlar ama ne yazık ki sabah olunca kayboluyorlar ne üzücü.’’
‘’Hayır!’’ dedi Ayşe abla ‘’Kaybolmuyorlar sadece görünmez oluyorlar. Ama senin onları görebilmen için geceyi beklemene gerek yoktur sen onları sabahta görebilirsin aslında sen onları günün her saatinde görebilirsin.’’ Anlamayarak baktığımda ekledi.. ‘’Asıl neden nerenle baktığında, gözlerinle baktığında göremezsin. Kalbinle bakman gerek, o zaman milyonlarcasını görebilirsin.’’ Dedi bana dönerek.
Aslında haklıydı asıl neden nerenle baktığında idi. Gözler asıl görmesi gerekeni göstermez bazen ama kalbinle baktığında gözlerinin görebildiğinden daha da ötesini görebilirsin... |
0% |