Yeni Üyelik
24.
Bölüm

23.Bölüm: ‘’Umut..’’

@pinar_0000

‘’Sabah olmadan aydınlığa kavuşur mu umutlarımız?’’

 

Ayşe abla ile beraber güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra işe yetişmesi için erkenden gitti. Ben de kahvaltı masasını toplayıp bilgisayarımın başına geçtim. Kendime güzel bir okuma kitabı arıyordum. Girdiğim sitede çok güzel şiir kitapları da vardı. Bir tane şiir kitabına tıkladım. İsmi: ‘’Şafağın kızıl vakti şahidim olsun ki..’’ idi merak edip açıp okudum. İçeriği ölen sevgiliye ithafen yazılmıştı. Aynı bizim hikayemizin izleri vardı şiirde, aynen şöyle yazılmıştı;

 

‘’Şafağın kızıl vakti şahidim olsun ki..

 

Senden sonra kimse girmedi gönlüme.. Ayın şavkına benzeyen yüzün ahdım olsun gayrı kimseyi sevmeyecek bu yüreğim.. Sen bir öldün ya ben ardından her gün bin kez öldüm. Bak yine mezarındayım, seni saran toprağa yüzüm sürmekteyim. Kaç gün oldu, yıl mı yoksa asır mı? Haftanın hangi günü idi seni benden alan.. hangi cami selası idi ölüm ilanını yayan... Toprağına kurban olduğum; bana da bir kefenlik yer var mı yanında. Kışları sevmezdin ya; içime dert oldu bak, üşüyor musun? Hani korkardın karanlıktan; söylesene ayın dolunayı orada da gözükür mü? Bahar geldi sevdiğim; kim karşılayacak benimle sabah güneşini, kara toprak seni benden daha mı çok sevdi? Sevdi de bundan mıdır gelmemen?.. Sana şimdi hangi şairin şiiri ile, meramımı anlatayım? Hangi ananın ağıdı ile, öldüğüne inanıp, kafamı taşlara vurayım. Sevdasına kurban olduğum; benim ismime de yer var mı musalla taşında? Kızma bana, kırılma olur mu? Her gün toprağından bir avuç alıyorum. Sımsıkı sarılıp anca uyuyabiliyorum. Yoksa bu hasretlik çekilecek gibi değil. Senin gibi kokmasa da, ne bileyim.. Belki de sen toprak gibi kokuyorsun artık. Biliyor musun? Benim için deli, aklını yitirdi diyorlar. Neymiş; mezar taşı ile konuşuyor muşum? Geceleri apansız uykuda bağırıyor muşum? Her gün ziyaretine geliyor, yağmurda üstüne şemsiye açıyor muşum? İnan aldırmıyorum; Ne bilsinler ki, mezarında, geriye kalan ömrüm yatar... Bilmezler ki yüreğim yokluğunda kanar, anama babama içerliyorum da neyleyim toprak kokulum.. Bana da, ruhunun yanında yer açsana...’’

 

Bu ve bunun gibi daha niceleri var çok hoşuma gittiği içi paylaşıyorum bu şiiri sizlerle benim karanlık dünyama umut oldu belki sizin de karanlığınıza umut olur. Ya da ne bileyim işte acım çok taze kolay kolay da unutabileceğimi zannetmiyorum. Ha! Bu arada aklıma gelmişken de söylemek istiyorum. Şarkılardan nefret eder hale geldim. Çünkü her şarkı bana onu hatırlatıyordu; Dinlediğim her şarkıda, aklıma gelen her notasında ve her dinleyişimde onun hayali ile karşı karşıya geliyordum. Bu iyi bir şey mi bilmiyorum. Ama kötü bir şey olmadığından adım kadar eminim. Çünkü onu unutmak dünyada isteyeceğim en son şey ben sadece onunla olan anılarımızı, en kötü anılarımızı silmek ve onu hep güzel hatırlamak istiyorum. Bu yüzden klasik müziklere sardım bu ara en çok da piyano sesini çok seviyorum her gece kitap okurken takarım kulaklıklarımı kulağıma, bir yandan ruhumu dinlendirirken bir yandan da kitabımı okurum. Sanırım içten içe, içime kapanıyorum. Kimseyle muhatap olmadan kimseyle konuşmadan bu ev de öylece durmak istiyorum. Biraz kendime gelene, ruhum huzur bulana denk... Pek mümkün olmasa da denemeye değer öyle değil mi? Denemeden bir sonuca ulaşamayız her zaman, hayatta böyledir. İstediğin bir şeyi hayal edersin ya da denersin o zaman anlarsın ki deneyince, umut edince oluyormuş. Ben de asla umudumu kaybetmeyeceğim her şeye karşı.. Çünkü umudu olmazsa ölür insan...

 

Bilgisayarın ekranını kapatıp koltuğa uzanmıştım. Sanırım biraz uyuyacaktım. Tam gözlerimi kapattım ki telefonumun çaldığını duydum. Telefonum yemek masasının üzerinde kalmıştı. Kalktım yemek masasının üzerinden telefonumu aldım. Arayan Kübra idi.

 

‘’Alo!’’ dedi karşıdan tanımadığım bir ses, ama arayan Kübra idi. İyice meraklanmıştım.

 

‘’Alo siz kimsiniz ve Kübra nerede?’’ dedim tedirgin ses tonuyla,

 

‘’Lütfen telaş yapmayın. Ben doktor Deniz Ceylan arkadaşınızı yolda baygın bulup hastanemize getirmişler. Telefonunda ilk sizin numaranızı görünce aradık, gelseniz iyi olur.’’ Dedi Doktor bir an için ne yapacağımı, kime haber vereceğimi bilemedim

 

‘’Ta.. tamam ben hemen geliyorum.. hemen! Hangi hastane?’’

 

‘’Devlet hastanesi.’’ Telefonu kapatır kapatmaz çantamı aldım ve evden çıktım. Koşarak ormanı geçtim, ana yola ulaştım. Arabalar bir sürü arabalar geçiyordu ama bir tane taksi geçmiyordu yoldan telaş içinde bir oyana bir buyana yürürken nihayet uzaktan bir taksi göründü durdurmak için el salladığımda şükürler olsun ki durdu. Bu dağ başında taksi bulmak zordur bazen bulursun ama kolay kolay durmazlar. Derken taksiye binip gideceğim yeri söyledim. İnşallah bir şey olmaz ya kötü bir şey olursa ya Meriç gibi Kübrayı da kaybedersem. Hayır hayır hayır! Ekin böyle bir şey asla olmayacak sakin ol sakin ol sakin ol! Kendimi böyle sakinleştiriyordum takside hastaneye doğru yol aldığımızda zaten Meriç gittiğinden beri kendimi hep böyle sakinleştirdim. Hiçbir şey olmayacak her şey daha güzel olacak sen çok güçlüsün ve hep güçlü kalmak zorundasın...

 

Ben kendi kendimi sakinleştirdiğim sırada çoktan hastaneye gelmiştim bile taksinin ücretini ödeyip hızla taksiden indim. Hastaneye doğru koştum. Kübra’nın nerede olduğunu sormak için danışmaya koştum.

 

‘’Merhaba Kübra Mühsür hastanenize getirilmiş. Baygın bir halde, şu an nerede acaba öğrenebilir miyim?’’ telaşlıydım. Sesim titriyordu ben bu hayatta bir kayıp vermiştim bir kayıp daha veremezdim.

 

‘’Hasta şu an da acilde bu taraftan gidebilirsiniz.’’ Danışmada ki kadın bana sol tarafı gösterdiğinde gözümden bir kaç damla yaş akarken hızlı adımlarla acile yöneldim acilin kapısına geldiğimde bir doktoru çevirip Kübra’nın nerede yattığını sordum. O da bana bir oda gösterdiğinde apar topar o odaya yöneldim. Odanın önüne geldim. Kapıyı açtığım da baygın yatıyordu. Yanında bir hemşire vardı serumunu kontrol ediyordu.

 

‘’Hemşire hanım, o iyi mi?’’ dedim sesim oldukça korkmuş çıkıyordu. Hemşire arkasını dönüp bana baktı ve gülümsedi hemşire gülümsediğinde içim de biraz olsun umut hissettim.

 

‘’Merak etmeyin sadece bayılmış kontrolleri yapıldı birazdan kendine gelir.’’ Hemşire işini halledip dışarıya çıkıp kapıyı kapattı. Odada ben ve Kübra vardık o uyuyordu ben de kapının önünden ayrılıp yanındaki sandalyeyi çekip oturdum.

 

Canım arkadaşım, ne oldu sana böyle? Sen bizim içimizde en sağlamıydın yıkılmaz hep ayakta duranımızdın şimdi neden buradasın hastaneden nefret eden sen değil miydin?.. Ne olur bir acı daha yaşatma olur mu? Biraz bencilce konuşmuş olabilirim ama yaram tazeyken o yarayı deşmek sence de garip olmaz mı? Ellerini tutup öptüm. Öylece duruyordum eğilmiş ellerini öperken..

 

‘’Bilmem olmaz mı?’’ Kübra’nın sesini duyunca kafamı kaldırıp ona baktım. Uyanmış kendine gelmiş hatta bana cevap bile veriyordu o kadar mutlu oldum ki anlatamam ben yine drama bağlamışken onun gözlerini açıp gülümseyerek bana cevap verişini görünce içimden Allahıma şükrettim. Her şey için Bir acı daha yaşamayacak olduğum için...

 

‘’Kuzum.. iyisin değil mi? Ne oldu birden neden bayıldın? Sabah yediğin bir şey mi dokundu yoksa?’’ ben sorularımı ardı ardına sıralarken elini elimin üzerine koydu.

 

‘’Merak etme kuzum iyiyim ben sadece bir an başımın döndüğünü fark ettim. Gözlerimi açtığımda da hastanede olduğumu anladım. İşte böyle.’’

 

‘’Oh’ şükürler olsun iyisin ya.. Çok korktum bir an sana bir şey oldu diye.’’ Dediğim de doktor içeri girdi. Gülümseyerek Kübra’nın yanına geldi serumunu kontrol ediyordu.

 

‘’Kübra hanım uyanmışsınız. Nasılsınız daha iyi hissediyor musunuz?’’

 

‘’İyiyim teşekkür ederim.’’ Dedi Kübra,

 

‘’Serum bitince gidebilirsiniz. Geçmiş olsun.’’ Dedi Doktor hanım

 

‘’Teşekkür ederiz Doktor hanım.’’ Dedim gülümseyerek sonra odadan çıktı. Kübraya dönüp dudaklarımı araladım.

 

‘’Kuzum aç mısın? Bir şey alayım mı? Sana.’’ Dediğim sırada bana bakıyordu gülümseyerek.

 

‘’Hayır kuzum aç değilim sen buradasın, geldin ya yeter bana.’’ Gülümsedim. Biz birbirimize hep kuzum diye hitap ederiz. Tam tamına yedi senedir beraberdik okul da tanışmıştık bunu zaten sizde biliyorsunuz. O gün bugündür de hiç ayrılmadık birimize bir şey olsa diğerimizin canı yandı bu hep böyleydi böylede kalacak.

 

‘’Bir gün..’’ diye başladım cümleme ‘’Uzun süredir birbirimizi görememiştik hani hatırlar mısın bilemem. Neredeyse bir aydır ne telefondan ne de mesajdan asla konuşmamış görüşmemiştik. Senin telefonun bozulmuştu evini de bilmediğim için gelememiştim. Sonra kardeşimin sünnet düğünü vardı kart dağıtacaktık işte ben sana da vermek istemiştim ama maalesef adresinizi bilmiyordum ama hangi semtte oturduğunuzu biliyordum. Annem ve babamla beraber arabayla sizin olduğunuz yere gelmiştik sonra sen bir kadından bahsetmiştin bir gün kızıl saçlı, açık açık giyinen falan diye o kadını gördüm sonra yoldan geçerken tabi o olup olmadığını tam olarak da bilmiyorum şansımı deneyip sormuştum. ‘Muhsuroğullarının evi nerede biliyor musunuz?’ demiştim. Kadın durdu düşündü önce sonra hatırlamış gibi bir yüz ifadesi takınıp evinizi tarif etmişti bana inşallah rezil olmamışımdır diye düşünüyordum bir yandan da çünkü kadını görmemiştim daha öncesinde sadece senin tarif ettiğin gibi olduğundan sormuştum. Neyse sonra arabaya bindik tekrar gidiyoruz gidiyoruz yolu bulamıyoruz meğerse kadın kapı numarasını şaşırmış sonra bu sefer orada ki markete sorduk. Sağolsun amca tarif etmişti de öyle bulmuştuk.’’ Kübra karşımda kahkahalarla gülerken ben de kendimi tutamayıp kahkahalarla gülüyordum.

 

‘’O kadını hiç sevmezdim ya sürekli evimize gelirdi annemle sohbet edeceğiz diye tamam sohbet edersin ama her gün her günde gelmezsin öyle değil mi ama ya? Kadın kapımızdan ayrılmıyordu.’’ Dedi Kübra kadına olan tüm öfkesini boşaltır gibi derken anlatmaya devam ettim.

 

‘’Neyse işte kapının ziline bastık. Babannen çıkmıştı.Kadın tanımıyor haliyle bizi ‘buyurun kime bakmıştınız?’ falan dedi. Bende öne çıkıp ‘Ben Kübra’nın arkadaşıyım.’ Dediğimde kadın hemen sana seslenmişti artık sende neredeysen geç gelmiştin.’’

 

‘’Ya ben odamı toparlıyordum o sırada odam arka tarafta kaldığı için duymadım ondan geç geldim.’’

 

‘’Neyse ya tamam anlatıyorum.’’ Dedim gülerek Kübra da başını evet anlamında salladığında konuşmaya devam ettim.

 

‘’Sonra koşa koşa merdivenlerden bir inişin vardı ama görmen lazım, eh’ tabi bir aydır görmüyorduk birbirimizi.. Sonra bir atlamıştın boynuma az kalsın orada yere yapışıyorduk. Allah’tan arkamda araba vardı da ona yaslanmıştım yoksa çoktan yerdeydik şimdi.’’ Kübra karşımda kahkaha atıyordu ölecekti gülmekten.

 

‘’Hatırlıyorum da kaliteli zamanlardı ya Ekin’’

 

‘’Aynen tekrarı olamayacak kadar neşeli, eğlenceli zamanlar geçirdik seninle hadi serumun bitene kadar sende bir anımızı anlat, anlat ki zaman geçsin ve bir an önce kurtulalım şu hastane köşelerinden.’’ Dedim serumu göstererek Kübra da derin bir nefes alıp oturur pozisyonuna geçti ve başladı anlatmaya anılarımızı tekrar gözümüzün önüne getirince ne kadar çok zaman geçtiğini anladım. Büyümüştük.. Acısıyla, tatlısıyla her şeyiyle büyümüştük. Zor zamanlar geçirdik ama yine hep beraberdik nereye gidersek gidelim her nerede olursak olalım asla birbirimizden ayrılmayacaktık. Çünkü biz kardeş bağıyla bağlıydık...

 

‘’Bir gün okul bizi güzel bir parka pikniğe götürmüştü. Hatta aramızda para toplamıştık köfte ekmek yapacaklardı orada mangalda, biz de dedik ki sadece köfte ekmekle doymayız yanımızda yiyecek bir şeyler getirelim yine de demiştik. Hatta gittiğimiz parka senin evin çok yakındı. Neyse işte sonra biz gittik senle buluştuk orada hatta yanımızda Dilekte vardı ben onunla gelmiştim sen evden yürüyerek gelmiştin sonra geldiğimizde biraz oturduk fotoğraf çekindik baktık daha mangalı yeni kuruyorlar dedik ki Ekinin evine gidelim Dilek de görmemişti senin evini gidelim falan, sonra biz oradan kaçıp sizin eve gelmiştik. Ama sizin evde faza oyalanmıştık zamanın nasıl geçtiğini bile fark etmemişiz biz yaylana yaylana geliyorduk parka doğru evden çıkınca, neyse girdik parka bir kız geldi yanımıza nerede kaldınız sizin sıranız geçti bitmeden köfte ekmek alın demişti. ‘Aha dedik! Müdür şimdi bizi kesecek’ müdür bir de uyarmıştı bir yere gitmeyin diye ama biz kaçmıştık. Sıraya girdiğimiz de bizim bir meraklı birsen vardı o da ayranları dağıtıyordu bizi görmüş kaçarken ‘Nereye gittiniz öyle müdürden izin aldınız mı?’ gibi saçmalamıştı.’’ Dedi Kübra heyecanlı heyecanlı anlatırken onu dinliyordum dinlerken bir yandan o gün dün gibi gözümde canlanmıştı.

 

‘’O kız bence bizi kıskanıyordu o yüzden öyle davranıyordu.’’ Dedim gülerek

 

‘’Bence de, pis kız!’’ dedi Kübra yüzünü buruşturarak. Ben ise onun bu hallerine gülmekten ölecektim. Derken koluna takılan serumun bittiğini fark ettim. Kalkıp seruma baktım serum iyice bitmişti. Sonra çıkıp hemşireye haber verdim. Hemşire hemen gelip serumu çıkarttı. Kübrayı yavaş yavaş kaldırıp ayakkabılarını giymesi için yardımcı oldum. Yataktan kaldırıp koluna girdim hastaneden çıkıp taksi çevirip onun evine gitmiştik kapıda annesi bizi görünce telaş yapmışlardı belli ki annesine haber vermemişti tabi bende o anlık telaştan soramamıştım.

 

‘’Kızım! Ne oldu sana? İyi misin?’’ annesi telaşla yanımıza geldi biz taksiden inip eve doğru yürürken.

 

‘’Bir şey yok Selin teyzeciğim küçük bir kaza sadece.’’ Dedim. Belli ki annesini tedirgin etmemek için onlara haber vermemişti. Annesi kapıyı açtı içeri girdiğimiz de ablası oturduğu yerden kalkıp bizim yanımıza geldi.

 

‘’Ablacığım ne oldu sana böyle?’’ dedi.

 

‘’Bir şey yok abla iyiyim ben sadece eve gelirken bir an da başım döndü sonrada bayılmışım zaten gözlerimi bir açtım hastanedeyim doktorda telefonumu almış ilk çıkan numarayı aramış yani Ekin’i’’ Kübra olanları tek tek anlatırken salona geçmiş kanepeye yatırmıştık onu

 

‘’Ya kızım neden haber vermedin bize ölsen kalsan Allah korusun haberimiz olmayacak.’’ Annesi kızını öyle halsiz görünce korkmuştu tabi

 

‘’Ya Kübra senin bu hallerin bizi öldürecek. Bu küçükken de böyleydi koşardı, düşerdi, dizleri kanadığında da bize göstermeden kendi kendine yarasını pansuman ederdi öyle değil mi anne?’’ dedi Kübra’nın ablası Selin teyzeye dönerek.

 

‘’Ah kızım Ah! Keşke bir haber verseydin bize ya bir şey olsaydı.’’

 

‘’Tamam anne bak bir şey olmadı ben çok iyiyim telaşlanmayın artık lütfen!’’

 

‘’Tamam kızım tamam sen yat dinlen biraz, mutfakta bir işim vardı benim ona bakayım.’’ Ayağa kalkıp mutfağa gitti. Ablası da bana dönerek.

 

‘’Ekin, kusura bakma Kübrayı öyle halsiz görünce telaştan unuttuk seni sormayı sen nasılsın iyi misin? Kardeşime gözkulak olduğun, onun yanından ayrılmadığın için çok sağol iyi ki varsın.’’

 

‘’Ne demek abla lafı bile olmaz hem Kübra benim kardeşim sayılır.’’ Dedim sonra artık gitmem gerektiğini fark ettim hava yavaş yavaş kararıyordu. Bu karanlıkta taksi bulmak güç oluyordu.

 

‘’Ben artık gideyim.’’ Dedim ayağa kalkarak sonra Kübra’nın yanına oturup elimi elinin üstüne koydum gülümsedim. ‘’İyisin değil mi? Bak burada kalabilirim kötüysen.’’ Gülümsedi,

 

‘’Hayır kuzum geç olmadan git sen beni merak etme ben çok iyiyim. Her şey için teşekkür ederim. İyi ki varsın.’’ Birbirimize sıkıca sarıldık. Ablası beni kapıya kadar uğurladı.

 

‘’Eğer bir şey olursa ya da kendini kötü hissederse bana haber verin olur mu?’’

 

‘’Olur canım. İyi akşamlar.’’ Dedi. Derya abla

 

‘’iyi akşamlar..’’ dedim sonra bahçe kapısından çıkıp durağa kadar yol boyunca yürüdüm.

 

Ne garip dedim içimden bir anda her şeyin en kötüsü geldi aklıma hastaneden aradıklarında ‘’Arkadaşınız baygın bir şekilde hastanemize getirildi.’’ Dendiğinde kafamda dönüp dolaşan binlerce kötü senaryoyla koşarak hastaneye gelmiştim. İnsan en çok, sevdiğini kaybettiğinde anlıyormuş meğerse sevdiklerinin değerini, hep dediğim gibi iş işten geçtikten sonra üzülüp pişman olmak hiçbir şeye fayda vermiyor maalesef, bu yüzden sevdiklerinizin değerini onlar hayattayken bilin, bilin ki öldükten sonra bir daha böyle bir şans elinize geçmeyecek. Hayattayken eşine bir çiçek dahi almayan insanlar var ama ölünce mezarını çiçeklerle süslüyorlar. Neden mi? Hayattayken değerini bilmediği için hayattayken gidip de bir çiçek almadığı için öldükten sonra mezarını donatıyor. Bilmem anlatabildim mi?

 

Mesela zaman, zaman su gibi akıp gidiyor. Durdurabilir misiniz bu zamanı? Geriye sarabilir misiniz? Ya da her şeyi bir kenara bırakın eliniz de geçmişe gitmek gibi bir fırsat var diyelim. Ne yapardınız? Geçmişe gidip zamanı değiştirebilir miydiniz? Ama bu imkansız öyle değil mi? Mesela benim elime böyle bir fırsat geçmiş olsaydı. Meriç’i geri getirmek için kullanırdım. Zamanı geriye alır o buluşmanın olmaması için elimden geleni yapardım aşkımdan, hasretinden ölsem bile yine de Meriç’in ölümüne engel olmak için elimden ne geliyorsa yapardım.

 

Bazen zamanı durdurup öylece durmak istiyorum. Zamanı durdurup ağlamak istiyorum. Ama bunu yapamayız zamanı durduramayız, geri alamayız ya da ilerletemeyiz. Zaman, her şekilde akıp gider bizim bunu değiştirmemize imkan yoktur. Bir gün gelirde biz de istediğimiz, aradığımız mutluluğa ulaşır mıyız? O gün geldiğinde zamanın ayarlarıyla oynamak yerine o anı doyasıya yaşayabilir miyiz? Umutlarımızı, hayallerimizi bir gün gerçekleştirebilir miyiz?

Loading...
0%