Yeni Üyelik
25.
Bölüm

24. Bölüm:”Sevgi, umut, hayal”

@pinar_0000

“Çünkü umudu olmazsa ölür insan..”

 

Elimi neye sürsem gitmeye meyilli bir hal alıyor. Kimi sevsem ölüyor... Sokakta ki çiçeğe bile su versem çiçek kuruyor... Söylesenize nedir bende ki bu belirsizlik? Ben hiçbir zaman mutluluğu elde edemedim kendi karanlığıma hapsoldum ve orada kendimi her şeye karşı korumaya aldım. Bulunmak istemedim belki de, kimse bulamasın istedim... Ama yinede hep dik durmaya çalıştım. Ayakta kalmaya yola devam etmeye çalıştım her ne olursa olsun yılmamaya, yorulmamaya özen gösterdim. Hayat işte sen dik durmaya çalışırken ardından kuyu kazar ve seni o kuyuya hapseder, çıkamazsın o kuyudan.. çıkmak için çaba sarf edersin ama olmaz! Bir kez düşmüşsen bir daha çıkamazsın. Yalnızca aklını kullanırsan işte o zaman bir umut o kuyudan çıkabilirsin.

 

Dön ve aynaya bak! Kendinle hesaplaş, mesela kimim ben? Kimsin sen? Ne yapıyoruz burada ya da ne yapmaya çalışıyoruz? Neden geldim bu dünyaya bir amacım mı var benim? Benim tek bir amacım vardı o da yaşamak, yaşatmak.. ne yazık ki ne yaşayabildik ne de yaşatabildik. Öyle ya neye elimi sürsem kurudu Ay’a, Güneşe aşık oldum battı. Birini sevdim öldü.. Çiçeğe su verdim çiçek soldu. Ee hani yaşayabildik mi, yaşatabildik mi? Hayır! Yapamadık.. Bak güzel kardeşim hayatta her zaman istediğimiz olmuyor. Sen ne yap ne et yinede hayırlısı değilse olmuyor. Boşa çabalamamak gerek, buna boşa kürek çekmek denir. Ben her zaman umudumla yaşadım bu güne kadar ama hep kırıldı. Hayallerim var benim dedim. Yıkıldı.. Ha! Birde tabi ki de ne hayallerimden ne de umutlarımdan asla vazgeçmedim. Olmuyorsa zorlamadım demek ki nasip değilmiş dedim.

 

Kübrayı eve bırakıp annemlerin evine geçmiştim. Artık dağ evinde tek başıma kalmak istemiyordum biraz kendime çeki düzen vermeli ve bu kasvetli havadan kurtulmalıydım. Mutlu olmaya ihtiyacım vardı mutsuzluk beni bitirmişti çünkü.. Bence insan tek başına kalmamalı hani derler ya ‘’Yalnızlık Allah’a mahsustur.’’ Aynen de öyle bir insan mutsuz da olmamalı çünkü hayata bir kez geliyoruz ve kısacık bir ömrü tadıyoruz neden mutsuzluğu hayatımıza sokup hayatımızı rezil edelim ki?

 

‘’Kızım, gel biraz bana yardım et.’’ Annem mutfaktan bana seslendiğinde odama geçmiş telefonumu elime almış öylece sosyal medyalarıma bakınıyordum. Meriç’in instagram hesabı da bende bir zamanlar birbirimize hesabımızın şifrelerini vermiştik öylece duruyor kimse dokunmamış hesaba, çünkü hesabın şifresi aynı zamanda abisinde de vardı.

 

‘’Geliyorum anne!’’ telefonu masamın üzerine bırakıp aşağıya annemin yanına indim. Kendi kendine yemek masasını kaldırmaya çalışıyordu.

 

‘’Anne ne yapıyorsun?’’

 

‘’Kızım yemek masasının yerini değiştireceğim de sende bana yardım ette çabucak bitirelim şu işi.’’ Yemek masasının bir ucundan tutmuş bir yandan da benimle konuşurken.

 

‘’İyi de değiştir mesen olmaz mı? Yeri gayet iyi.’’dedim mutfağa girip masanın bir ucundan da ben tutarken.

 

‘’Olma kızım biliyorsun beni, ben titiz kadınım öyle bir şeylerle oyalanmazsam içim rahat etmez benim.’’ Dedi annem. O sırada masayı tutup mutfağın en köşesine pencerenin yanına yerleştirdik. Daha sonra masanın sandalyelerini de etrafına koyduk. Banyoya gidip elektrikli süpürgeyi aldım. Tekerlekleri olduğu için süre süre mutfağa kadar getirdim.

 

‘’Anne bak şuralar hep pislenmiş süpürgeyle halledi vereyim.’’ Dedim masayı kaldırdığımız yeri göstererek. Annem de masanın üzerini bir bez yardımıyla silerken.

 

‘’Tamam kızım sen hallet oraları bende burayı sildim zaten.. tamamdır işimiz.’’ Dedi annem elindeki bezi yıkayıp yerine yerleştirirken.

 

Annemle beraber bütün evi silip süpürmüştük. Annem diye demiyorum ama çok beceriklidir yemekleri falan güzel yapar ona laf yok ama bir o kadarda titizdir ufacık bir toz tanesi bile görsün deliye döner evde, nihayet bütün evin temizliğini bitirip odama çıkmıştım.

 

(Kübra’nın anlatımıyla...)

 

Hayat bir gündür o da bugündür derler ya hani, şuan tam da o andayım. Yaşayabileceğim uzun bir ömrüm vardı önümde bilmeyeceğim, bilemeyeceğim, göremeyeceğim. Şimdi sizlere ne anlatayım bilemiyorum insan öleceğini düşünerek son günlerini nasıl geçirir, nasıl değerlendirir? Bilmiyorum. Hastayım hemde çok hasta... hastalık beni gün ve gün yeyip bitiriyor. Kendi içimde bu hastalığa bir savaş veriyorum bu savaşta kazanan kim olur? Belli mi? Ama ben ne olursa olsun bu savaşa boyun eğmeyeceğim ne olursa olsun dimdik durup sonuna kadar savaşacağım. Çünkü ben savaşırsam kaybetmem Çünkü ben kaybetmeyeceğim...

 

‘’Ekin’e hastalığından bahsettin mi?’’ dedi ablam ben kanepede uzanmış telefonuma bakıyorken gelip yanıma oturdu.

 

‘’Hayır bahsetmedim tabi ki eğer söylersem yıkılır. Kız zaten sevgilisi öldüğünden beri düzeltemedi kendini bir de bana üzülsün istemiyorum. Sakın siz de bir şey söylemeyin olur mu?’’ dedim ablama bakarak. Başını evet anlamında salladı.

 

‘’Tamam merak etme sen, canım benim hadi biraz dinlen çok yormaman gerekiyor kendini unutma.’’

 

‘’Tamam ablacığım merak etme.’’ Dedim. Ablam yanımdan kalkıp mutfağa girdiğinde..

 

Hastalık bedenime üç ay öncesinden nüksetmişti aslında.. O zamanlar okuldaydım hatta akşam okuldan çıkmış eve doğru yürüyordum. Hiç bir şeyim yoktu sapa sağlamdım yani ben öyle biliyordum, ta ki başımın dönmesiyle yere düşüp bayıldığım ana kadar. Oracıkta bayılmışım, insanlar etrafıma toplanmış, ambulans aranmış hastaneye götürülmüşüm. Gözlerimi açtığımda kısa bir hafıza kaybıyla etrafıma bakınıyordum yanımda bir hemşire vardı. Hemşireye nerede olduğumu, buraya nasıl geldiğimi sordum. Hemşirede bana sokakta ansızın bayıldığımı ve yoldan geçen insanlar tarafından hastaneye götürüldüğümü anlattı. Şaşırmıştım ilk defa bayılmıştım. Bir hastalığımın olup olmadığını sorduğumda hemşire bana ailemin arandığını ve buraya gelmek üzere olduklarını söyledi. Yaklaşık yarım saatin içinde annemin ve babamın bulunduğum odaya girdiklerini gördüm. Annem bayağı bir korkmuştu babam ise bir hayli telaşlı görünüyordu. Daha sonra odaya doktor girdi. Bana dönerek nasıl olduğumu? Ve nasıl hissettiğimi sordu. Bende ‘’Biraz daha iyiyim.’’ Dedikten sonra annem bir kez daha bana sarıldı. ‘’Çok korkuttun beni kuzum iyisin değil mi?’’ dedi başımı sıvazlayarak. Tam o anda babamla doktorun kapının önünde konuştuklarını gördüm hastalığımı merak ediyordum ama nasıl öğreneceğim hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu.

 

Neyse ki o gün akşam üzeri doktor evime gönderebileceğini söyledi. Daha sonrada hastaneden taburcu oldum. Eve geldiğimiz de odama çıkarttılar beni annem ve babam. Ben odama geçip yatağıma yattığımda onlarda bana iyi geceler dileyip salona indiler. Bir kaç dakika sonra sessizce odamın kapısını açıp çıktım. Merdivenlerden dikkatlice indiğimde annem ve babamın salonda konuştuklarını gördüm. Onlara görünmeden salonun hemen yanında bulunan mutfağa doğru ilerleyip duvara yaslandım. Seslerini duyabiliyordum benim hakkımda konuşuyorlardı.

 

‘’Kübra hastalığını bilmemeli yoksa daha fazla üzülür.’’ Dedi annem

 

‘’Yahu hanım doktoru duymadın mı? Eğer söylemezsek hayatının geri kalan kısmını istediği gibi yaşayamadan...’’ sözüne devam edemedi gözyaşlarına boğulmuştu babam. Ne yani ben bu kadar çok mu hastayım? Ne olacaktı şimdi iyileşemeyecek miydim? Bu hastalıkla nasıl yaşanırdı? Daha hastalığımın adını bile bilmiyorken...

 

‘’Dayanabilir mi bizim kızımız bu kadar acıya..? doktorun dedi ki ilaç tedavisine başlanacakmış ilk önce daha sonrada kemoterapi görecekmiş daha sonrasını da bilmiyorum işte kısacık bahsetti. Şimdi biz ne yapacağız nasıl söyleriz sen ölüyorsun diye?’’ dedi babam sesi titriyordu annemde ona sarılmış öylece ağlıyorlardı. Duymamalı mıydım? Gerçekten, ölüyordum gün geçtikçe ölüme daha da yaklaşıyordum işte, boğazım düğüm düğüm olmuştu. Ölüm böyle bir şey miydi? Korkmalı mıydım? Bunların hiç birini bilmiyordum. Neden ben, neden bu kadar gençken? Neden başkası değil de ben?..

 

Kendimi mani olamadım gözyaşlarım akıp gitti gözlerimden. Beni duymasınlar diye ağzımı kapayıp koşarak odama çıktım. Kendimi yatağa attım.Biraz da olsun ağlayıp içimi döküp kendime gelmek istemiştim. Hastalığımın adını öğrenip kendi çabalarımla onu araştırıp ne yapmam gerektiğini bulmalıydım. Ekin’e bir acı daha yaşatmamak için Ekin’e benim yokluğumu yaşatmamak için eğer bana bir şey olursa Ekin ve hatta ailem, arkadaşlarım çok üzülürler kimsenin benim için üzülmesini istemem. Yatağıma sırt üstü uzanmış tavana bakıyordum. Düşünüyordum aklımdan geçen bin tane kelime vardı ne yapmam gerektiğini ya da ne yapacağımı her şeyi tek tek.. Derken telefonum çaldı. Yataktan doğrulup telefonumu elime aldım. Arayan Ekindi. Kesin beni merak etti ben şimdi ona ne diyeceğim?

 

‘’Alo!’’ dedim. Yeterince mutlu olmaya çalışarak, bir şey belli etmemek için

 

‘’Alo kuzum iyi misin diye aramıştım sabahki olaydan sonra aklım sende kaldı.’’

 

‘’İyiyim kuzum sen beni merak etme.’’ Dedim. Onu tanıyorum kesin içine bir kurt düşmüştür bile ben bayılıp hastaneye gelince ama şu an bunları anlatamazdım yani hastalığımı en azından ben bütün gelişmeleri öğrenmeden buna izin veremezdim.

 

‘’Nasıl merak etmem ödüm koptu sana bir şey olacak diye.’’

 

‘’Ama bak bir şey olmadı, olmayacakta lütfen içini ferah tut olur mu? Ben çok iyiyim.’’ Dedim gülümsemeye çalışarak.

 

‘’Emin misin? Bak bir şey varsa lütfen söyle hiçbir şeyi saklama benden.’’ Dedi. Telefonda sesi oldukça telaşlı geliyordu.

 

‘’İnan bana hiçbir şeyim yok ben bir şey olsa sana söylemez miyim hiç.?’’

 

‘’Doğru söylersin saklamazsın benden.’’ Dedi.

 

Bir kuşun kanadında hayat var derler. Gidebildiği her yere ulaşabildiği her yere sevgi, umut, hayal götürürmüş. Sevgileri hiç bitmesin, umutları hiç tükenmesin ve hayallerinden asla vazgeçmesinler diye.. ama bu kuş yaralı kanadı kırık götürebilir miydi? Sevgiyi, umudu, hayalleri serpebilir miydi? Kırık kanadından insanların üstüne hani hep derim ya ‘’Umudu olmazsa ölür insan.’’ Diye. Ya şimdi o kuş ölürse, ya bir daha sevgi, umut, hayal dağıtamazsa ne olur bu dünya? Ne olur bu insanlar? Kimse var olduğu gibi değildir. Kimse hayal ettiği hayatı yaşayamaz. Bazen önlerine engel çıkar, savaşmak zorunda kalırlar ölümüne bile olsa savaşmak zorunda kalırlar. Masum küçücük bedenleri sarmış kötülükler.. neden hep masum insanları bulurlar.. Başımıza ne geleceğini bilmeden yaşıyoruz. Sahi nereye kadar sürdürebiliriz bu hayatı? Gidecek, kaçacak bir yerimiz mi var? Bu dünya da sıkışıp kalmışız neden fark etmiyorsunuz?

Loading...
0%