@pinar_0000
|
“Onun kolları benim evimdi sanki...”
Sonunda sabah oldu işte yeni bir gün yeni umutlar...
Uyandığımda saat 09.20 geçiyordu. Hemen yatağımdan kalktım. Neredeyse bütün gece heyecandan uyuyamamıştım. Kalktım, elimi yüzümü yıkadım. Bugün çok güzel olmalıydım neden mi, sizce?.. Bugün Meriç gelecekti.
Üstüme kırmızı kazağımı giydim, altıma da siyah kot pantolonumu giydim. Saçlarımı taradım hafif bir ruj sürdüm. Sonrasında annemin yanına mutfağa indim. Annem yine misafirlerimiz için evi topluyor, etrafı düzenliyordu. Ben uyanmadan yemekleri hazırlamıştı bile... Babam işe gitmiş. Kahvaltıyı anlaşılan tek başıma yapacaktım. Neyse sorun değil alışkınım ne de olsa herkes bir yerlerdeyken tek başıma kahvaltı yapmaya.
Annem aslında özel bir şirkette asistanlık yapıyor ama arkadaşı geleceği için bir kaç günlüğüne izin almış. Babam ise okul müdürü o hep okula gidiyor zaten ve haftasonlarında da genelde erkenden okulda oluyor ben de maalesef ki tek başıma kahvaltı yapmak zorunda kalıyordum. Etrafı düzenlemeye çalışan anneme bakarak;
“Anne, Betül teyzeler ne zaman gelecek?”
“Sabah aradım tatlım, öğleden sonra saat 13.00 gibi burada olurlar.”
“Tamam annecim.” Kahvaltımı bitirdim. Biraz telefonumla uğraştım. Onlar gelene kadar bir şekilde vakit geçirmeye çalışıyordum. Ve saatler ilerledi, akreple yelkovan birbirkerini kovaladı. Sonunda vakit gelmişti. Yaklaşık dört saatin sonunda kapının zili çaldı. Heyecandan elim ayağım birbirine girmiş durumda. O kadar heyecanlıyım ki sakarlığım tuttu. Annemin en sevdiği vazosunu kırdım. Tozunu alırken, anneme gözükmeden bir yapıştırıcı yardımıyla onu onardım. Annem ise o sırada misafirlerimizi karşılamak için kapıya çıktı.
“Hoş geldiniz..”
“Hoş bulduk canım nasılsın?”
“İyiyim tatlım. Sen de hoş geldin Meriç hadi buyurun, geçin içeriye.”
“Ekin yok mu?” Dedi Betül teyze içeriye girdiği sırada,
“Odasındaydı en son, gelir şimdi buyurun oturma odasına geçelim.”
Onlar annemle beraber oturma odasına geçerken son kez aynaya bakıp tüm cesaretimi toplayıp odamdan çıktım. Yavaş yavaş tir tir titreyen bacaklarımla onların yanına gittim. Oturma odasının kapısının önüne gelir gelmez Meriç’i gördüm, o da beni görür görmez donakaldı sanki hayalet görmüş gibi... Tabii bende donakaldım. Aradan geçen iki yıldan sonra ilk kez birbirimizi görmüştük.
En son bundan iki yıl önce dokuz yaşındayken görmüştük birbirimizi, oyunlar oynar birbirimize hep şakalar yapardık. Çok mutlu çok güzel günlerdi ama ne bileyim, şimdi sanki daha başka hissediyordum. Çünkü ondan hoşlanıyordum ve bunu o bilmiyordu. İnsan hoşlandığı kişiyle tekrar eskisi gibi olabilir miydi? İşte bunu çok düşündüm o ne düşünüyor bilmek isterdim. Beni hâlâ arkadaşı olarak mı görüyor? Yoksa o da bir şeyler hissediyor mu?
Tam Meriç ile göz göze geldiğimiz anda Betül teyze bir an da gülümsedi ve bana;
“Ekin kızım, ne kadarda büyümüş, serpilmiş, güzel bir kız olmuşsun, gel de bir sarılayım sana.”
Betül teyze bana seslenince gülümsedim. Yanına gittim. Sarıldım ve onlara “Hoş geldiniz!” Dedim. Meriç ise donakalmanın etkisiyle anneme döndü ve dedi ki;
“Zuhal teyze lavabonuzu kullanabilir miyim acaba?” Dedikten sonra şok olduğum sözleri söyledi annem.
“Tabi ki evladım. Hatta sana Ekin yolu göstersin. Hadi kızım kalkta Meriç’e lavabonun yerini göster, bizde Betül teyzenle biraz hasret giderelim.”
O anda Meriç bana ben Meriç’e bakıyordum. Fırsat bu fırsat diyerek anneme “Tamam” dedim. Meriç kalktı ve kapıya doğru yöneldi ben de arkasından gittim ve ona yolu göstermek için öne geçtim. Hiçbir şey konuşmadık. Utancımdan resmen yüzüm alev alacak gibi yanıyordu.
“Hemen ileride sağda.” Dedikten sonra yüzüme bile bakmadan lavaboya gitti.
Ne oldu simdi o bakışma neydi ve şimdi neden soğuk davranıyordu. Neyse sakin olmalıyım belki de ben yanlış anladım.
Sonrasında odama çıktım. Annemler ise babam ve Betül teyzenin eşiyle beraber bahçeye inmişler, ben odamdayken. Ve tabi ki Meriç’te inmişti. Peki ya bu çocuk neden benimle konuşmuyor bunu öğrenmem lazım.
Derken dakikalar sonra ben de onların yanına bahçeye indim her yeri mangal kokutmuşlar. Bir an döndüm ve Meriç’e baktım. Salıncakta öylece oturuyordu. Hemen yanındaki salıncağa da ben oturdum.
“Neden benimle konuşmuyorsun?” Dedim. Evet saçma bir giriş yaptım farkındayım ama bizim konuşmamız gerekiyordu.
“Bilmem... Fırsat olmadı sanırım. Neler yapıyorsun.”
“Aynı şeyler okula git gel. Sen neler yapıyorsun.”
“Ben de sen gibi işte okula git gel. Bir kursa yazıldım, İstanbul’da bir yüzme kursu.”
“Aa! Gerçekten mi? Sevindim senin adına.”
“Aynen, buraya geleceğimiz için izin aldım bir kaç günlüğüne.”
“Yaa güzelmiş” bu nasıl cümle Ekin doğru cümleler kur, diyordum içimden kendi kendime...
“Ekin sen kaç yaşındaydın ya?”
“Ben mi..? Ben 11 buçuk yaşındayım”
“Hahaha 11 buçuk mu? Öyle yaş mı var?”
Dedi ve yanımdan kalkıp annemlerin yanına gitti. Ne diyor bu ya?.. Ne ukala olmuş çok sinir oldum şu an ona ama bunun intikamını alacağım senden göreceksin. Bende sinirle bisikletimi aldım ve caddeye çıktım. O sırada Meriç’te arkamdan geldi.
“Nereye..? Yemek yiyeceğiz şimdi.”
“Sanane sen ye ben yemeyeceğim.”
“Bana mı kızdın?”
“Hayır neden kızayım?” Çok kızdım hem de, dedim bir kez daha içimden.
“Peki o zaman bisikletine ben de binebilir miyim?”
O bunu dedikten sonra aklıma şeytani bir fikir gelmişti. Tam bisikletime bindikten sonra onu yere düşürecektim. Nasıl fikir ama bence dahice
“Tamam binebilirsin.” Dedim ve bisikletimi ona uzattım.
O an bindikten hemen sonra onu arkasından ittim ve yere düşüşünü gördükten sonra büyük bir kahkaha attım. Resmen bana dediği o lafın intikamını alırcasına.
“Ya neden arkamdan itiyorsun sakatlanabilirdim.”
“Haha! Bana öyle demeyecektin.”
“Sen görürsün.”
Haha! Görürmüşüm ne saçmalıyordu bu ama neyse sonuç olarak ondan intikamımı almıştım. Tamam ondan hoşlanıyorum ama onun bana böyle laflar söylemesinden nefret ediyordum.
Akşam oldu Meriç ve ailesinin bizden gitme vakitleri gelmişti neden bir gün durdu ve hemen gittiler derseniz Betül teyze iş yerinden ne yazıkki iki günlük izin almış. Yolda işin içine girince maalesef, iki günlüğüne alabilmiş tabi ki de bu beni tatmin etmedi bir daha ne zaman buluşuruz bilemem ama onun hislerini öğrenemeden gittiğine mi yanayım, yoksa az kaldığına mı?
Bir insan bir insana doyamadan hislerini merak etmesine rağmen utancından fazla konuşamadan ayrılmak insanı gerçekten çok üzüyor. Umarım bir gün tekrar beraber oluruz umarım bir gün sen de beni seversin Meriç, çünkü ben seni çok seviyorum. Bunu sana söyleyemem bana “On bir buçuk diye yaş mı olur” demenden sonra hislerimi söylesemde benimle dalga geçeceğine eminim. Derken Meriç’ler de artık gitmek için hazırlandılar.
“Yine gelin olur mu? Ama bak bu sefer fazladan izin almaya çalış olur mu Betülcüğüm?”
“İnşallah canım inşallah”
Babam ve babası da vedalaştıktan sonra Meriç ve bana gelmişti sıra utandım onunla vedalaşamadım derken annem Betül teyzenin eşyalarını taşımak için evden çıktı. Babam ve babası da dışarıda arabaya eşyalarını koyuyorlardı. Biz ise Meriç ile eve giriş koridorunda karşı karşıya kalmıştık. Beklemediğim bir şey oldu kimse görmeden bana sarıldı ve kulağıma
“Özür dilerim.. Bugün seni biraz kırdım.”
Şok... resmen o an yüzüm yanıyordu. Meriç bana sarıldı ve benden özür diledi, bu ukala çocuk benden özür diledi. Hiçbir tepki veremedim o da zaten halimden anlamış gibi bakıyordu hiçbir şey demeden gülümseyerek evden çıktı.
Sanki orada donakalmıştım. Elim ayağım buz gibi olmuştu ve Meriç ile ilgili tüm umutlarım sönmek üzereyken bir anda bana sarılarak umutlarım yeniden doğdu sanki... Biraz kafam karışmadı değil ama yinede o bana sarıldığı anda içimden, hani derler ya ılık ılık bir şey aktı diye aynı öyle aktı gitti bir şeyler içimden. Keşke gitmese hep yanımda olsa yine böyle ukala davransın kabulum ama o kadarda uzağa gitmesin. |
0% |