@pinar_0000
|
“ her şeyini kaybettin bırakta her şeyin olayım.”
(20 haziran 2013)
Yıllar geçer, aylar geçer, günler geçer, haftalar, saatler, dakikalar geçer. Sadece tek bir şey değişmez, o da içinde bir insana karşı olan hislerin... Meriç ise tam bugün babasını kaybetti. Acı bir şekilde kaybetti onu, o kadar üzüldü o kadar ağladı ki yaralarını saramadım. Onu teselli edemedim. Sadece annem ve Betül teyzenin telefon konuşmasından bildiğim kadarıyla babasını yediği bir şey sonucu zehirlenmesiyle olmuştu ve doktorun yanlış teşhis koyup yanlış şekilde tedavi etmesi sonucunda kayıp ettiğiydi.
Annesi de bir karar alarak buraya Kastamonu’ya gelecekti. Çünkü annesinin memleketi burasıydı. Betül teyze bir süre babasının yanında kalıp sonrasında bir ev alıp taşınırız diye düşünerek yarından itibaren artık burada yaşayacaklardı. Meriç için bunun ne kadar zor olduğunu tahmin edebiliyordum. Çünkü babasını kaybetmişti. Babası onun her şeyiydi bir anda bir doktor yüzünden böyle bir acıyı yaşaması bu... bu çok kötüydü. Ben ise ona acısını unutması için her şeyi yapacaktım her şeyi...
Hatırlarsanız ki en son annesiyle beraber bize geldiklerinde kalmıştık. O zamanlar on bir yaşındaydık. Ondan sonra bir daha görüşmedik şimdi ise üzerinden yıllar geçmiş ve biz on üç yaşında tekrar görüşmüştük.
...
Yarın oldu... ve ben Meriç’e gidecektim. Ona destek olmam lazımdı, onun yanında durmam lazımdı. Kahvaltı dahi yapmadan. Üzerime beyaz tişörtümü altıma siyah pantolonumu geçirdim. Çantamı sırtıma takar takmaz evin kapısına doğru ilerlediğimde annemin arkamdan seslendiğini duydum.
“Kızım, nereye?”
“Anneciğim şey... arkadaşımla buluşacağım.”
“Ha tamam kızım çok geç kalma.”
Anneme cevap bile vermeden ayakkabılarımı da giyip çıktım evden. Dedesinin evi biraz uzaktı buraya en az yarım saat kadar. Dolmuşa bindim. Ve yol boyunca onu düşündüm kulaklığımı taktım. Yaklaşık yarım saat sonra indim. Kapılarının önündeydim derin bir nefes aldım ve verdim. İçimden ise “geldim artık buradayım senin yanındayım.” Diye geçiriyordum. Babası Rıza amcayı bende çok severdim çok iyi bir insandı. Ölümüne çok üzüldüm sanki bir yakınım ölmüş gibi koydu bana.
Derken kapının zilini çaldım. Ve kapıyı anneannesi Fitnat hanım açmıştı.
“Hoş geldin kızım.”
“Hoş bulduk Fitnat teyzeciğim. Başınız sağolsun çok üzüldüm.”
“Sağol kızım. Bizde çok üzüldük, en çokta kızım ve Meriç çok üzüldüler, içine kapandılar. İkiside odasından çıkmadı geldi geleli. Hem Betül hem Meriç, o evde duramadılar tabi nasıl dursunlar her taraf Rıza’nın anılarıyla dolu.”
“Acınızı anlıyorum belki bir şeye ihtiyacınız olur diye geldim. Girebilir miyim?”
“Ahh tabi ki bende kapıda tutuyorum seni böyle kusura bakma kızım.”
“Olur mu öyle şey sizde bu olanlardan etkilendiniz tabi.”
İçeriye girdim. Fitnat hanım yani anneannesi çok tatlı bir kadındı. Ona Betül teyzenin yanına gitmek istediğimi söyledim. O ise tereddüt dahi etmeden odasını gösterdi. Bende ona teşekkür ederek kapıyı tıklattım içeriye girdim.
Kadın resmen perişan olmuştu. Ağlamaktan gözleri kıpkırmızı idi. Beni görünce yattığı yerden oturma pozisyonuna geçti. Gözyaşlarını sildi ve bana gülümseyerek “Hoş geldin Ekinciğim.” Dedi. Ben de,
“Hoş buldum. Betül teyzeciğim. Nasılsınız iyi misiniz?” Bu soruyu sormak biraz saçma gelse de eşini kaybetmiş bir kadın nasıl olursa öyleydi, benimkisi sadece bir teselli için söylenecek bir sözdü belkide...
“Nasıl olunabilirse öyleyim Ekinciğim.”
“Üzülmeyin ne olur, o sizi izliyor şuan sizi bu halde görse o da çok üzülür lütfen silin gözyaşlarınızı.”
“Sağol canım geldiğin için. Annendemi burada?”
“Annemin bugün işi varmış Betül teyze yarın ziyaretinize gelecek.”
“Olsun kuzum baksın işine selam söylersin bir de iyi olduğumu söyle olur mu yorulmasın buraya kadar”
“Olur selamınızı iletirim.”
Betül teyze tekrar burnunu çekip derin bir nefes alıp tekrar yatağına yattığı sırada üzerini örttüm. Oda gülümsedi ve elini yüzüme koydu teşekkür eder gibi sonra odasından çıktım. Onu o halde görünce içim parçalandı. Ağlamamak için kendimi zor tuttum derin bir nefes alıp Meriç’in odasına yöneldim odasının tam olarak ne tarafta olduğunu bilmesem de kapısının üzerinde ‘MERİÇ’ yazısını görünce odasının burası olabileceğini anladım.
Kapıyı tıklattım. İçeriden bir ses gelmeyince kapıyı açtım içeriye girdim. Yerde oturmuş sırtını duvara yaslamış. Elinde bir ilaç kutusu... Ne! Bir dakika bu ilaçlarda ne?..
“Hayır hayır hayır Meriç yapma! İntihar mı edeceksin! Bırak şu elindekini!”
“Ekin lütfen karışma bak çok kötüyüm ben bunları içip kurtulacağım lütfen mani olma.”
“Hayır bundan iki yıl önce sen beni bırakıp İstanbul’a gittin ama ben seni bırakmayacağım bu ilaçları içemezsin bunu kendine yapamazsın.!”
Hemen elindeki ilaçları aldım ve direkt olarak çöpe attım. Hemen yanına yere oturdum. Onu kollarımın arasına aldım. Sanki o da bunu bekliyormuş gibi hiç tereddüt etmeden o da sarıldı bana, buna ihtiyacı var gibi birisinin ona sarılmasına ihtiyacı var gibi...
Bir kaç dakika boyunca öylece sarıldık. O ağladı ben ağladım. Anlattı bana her şeyi içinde tuttuğu ne varsa baba özlemini, babasını ne kadar çok sevdiğinden bahsetti. Doktorlara o kadar küfürler etti ki “babamı onlar öldürdü. O şerefsizler öldürdü.!”
“Şşş!.. Tamam geçti. Sakinleş lütfen, bak ben yanındayım. Tamam mı? Ben senin yanındayım bu acını beraber atlatacağız ne olursa olsun sen güçlü olmak zorundasın Meriç. Sen benim gördüğüm en güçlü insansın lütfen şimdide çok güçlü ol tamam mı?”
“Bunları söylemesi çok kolay Ekin ama gel bir de bana sor nasıl güçlü olunur.”
İnsan sevdiğini kaybedince bir başka üzülüyormuş bunu Meriç ve Annesinde anladım. Tamam ben kimseyi kaybetmedim inşallahda kaybetmem ama onları öyle görünce içim parçalandı. O kadar üzgün, o kadar mahvolmuş bir haldelerdi ki anlatamam size. Hele de sevdiğim adam bu haldeyken nasıl mutlu olabilirdim ki zaten burada onun yanında kalmayı o kadar çok istiyordum ki, onun yanında olmak acısını dindirmek bir nebze olsun babasının hasretini unutturmak... Biliyorum baba bu, unutmazsın. Hep bir suçlu bulursun o da doktorları suçluyordu. Haklıydı da onlar yanlış teşhis koymasalardı, Meriç bugün bu acıyı yaşamasaydı evinde huzurlu mutlu bir şekilde olurdu.
“Biraz daha iyi misin Meriç?” Dediğim sırada yerde öylece oturuyordum Meriç ise kafasını bacaklarımın üstüne koymuş, bacaklarını karnına kadar çekmiş bir vaziyette öylece duruyorduk soruma cevap vermeden yatıyordu kucağım da o kadar kırılmış ki ben onu ilk kez böyle gördüm normalde soğuk esprili ukala kendini beğenmiş birisiydi o, ama şimdi her şeyini kaybetmiş bir Meriç vardı. Burada kucağımda yatıyordu.
Eğilip uyuyor mu acaba diye baktım. Evet uyuya kalmış. Kucağımda ağlayarak uyuyakalmış. O gece eve gitmedim. Anneme de evden çıkarken yalan söylemiştim çünkü ona buraya geleceğimi söylesem yanlış anlayacaktı bundan adım kadar emindim. Anneme hemen mesaj attım, merak etmesin diye.
“Anneciğim Kübra ile biraz lafa dalmışız da saati unutmuşum bu gece buradayım haberin olsun.”
Tabi ki annem durur mu Kübra’ya da mesaj atarsa diye, annemden önce mesaj atıp durumu anlattım. O benim en yakın arkadaşımdı benim hakkımda her şeyi bilirdi bu yüzden ona güveniyordum.
Mesaj işlemini hallettikten sonra hemen yanımdaki komodine uzanıp telefonumu sessize alıp oraya bıraktım. Ellerimle saçlarını okşarken o arada uyuyakalmışım. Başım komodine yaslamış bir şekilde.
Huzurluydum... Çünkü Meriç kucağımda, evet ne kadar acılı olsada onun acılarını dindirecektim. Onun bu yarasını kapatmaya hazırdım. Ama o bana hazır mıydı, O da beni sevecek miydi? Tamam şimdi diyeceksiniz ki ‘Babasını kaybetmiş bir adam var orada ve sen ne düşünüyorsun.’ Diye tamam biliyorum ben de üzgünüm ama onu çok seviyorum ve acı çekmesini istemiyorum 11 yaşından beri ona aşıktım ben kendimi bildim bileli hep o var aklımda onun da benden bir kez olsun hoşlandığını görsem yeterdi bana.
Boynumun acısıyla irkilerek uyandım. Gözlerimi araladığımda Meriç’in odasındaydım. İçeri giren güneşin ışığı gözlerimi kamaştırırken başımı eğip kucağımda uyuyan Meriç’e baktım. Hâlâ uyuyordu. Aynı anne şefkati gibi baktım ona, o huzurla uyuyan gözlerine...
Şu an o kadar huzurlu uyuyordu ki sanki babasını hiç kaybetmemiş gibi uyuyordu. Bir an için içim acıdı onun acısını sanki ben taşıyordum o uyurken. Komodine uzanıp telefonumu aldım. Saate baktım. Saat sabahın 09.30 idi. “Daha erkenmiş” derken Meriç kucağımda kımıldamaya başladı. Acaba çok mu ses yaptım. Derken gözlerini araladı ve gözlerimin içine baktı uzun uzun, o ağlamaktan şişmiş gözleriyle bana baktı. “Günaydın” dedim ona. Yüzünde buruk bir gülümseme ile o da bana cevap verdi.
“Günaydın ve teşekkür ederim. Ekin.”
“Ne için?”
“Bu gece sabaha kadar yanımda olduğun için, bir an bile yanımdan ayrılmadığın için, burada her yerin tutulmasına rağmen bırakıp gitmediğin için”
“Gidemedim Meriç. Seni böyle bırakıp gitmek istemedim. Anneme yalan söylemek zorunda kaldım ama yinede buna değdi.”
Yüzüme öyle güzel baktı ki öyle içten öyle tertemiz...
“Hadi kalk Ekin, burada yerde tüm gece boyu oturmuşsun. Bende burada salak gibi uyuyakalmışım her yerin uyuşmuştur şimdi senin, yatağıma geç saat daha çok erken biraz uyu olur mu? Bak sakın hayır deme bunu sana borçluyum gece boyunca benim yüzümden burada uyumak zorunda kalmışsın zaten.”
“Hayır böyle söyleme Meriç. Sen çok kötü bir dönemden geçiyorsun sadece ve bende sana destek olmak istedim.”
“Biliyorum... O yüzden sana minnettarım hadi tut elimden kalk ve doğru yatağa yatmaya tamam mı? Ben de bir anneme bakayım dün uğrayamadım yanına”
Meriç’in elinden tuttum ve yatağa yatıp biraz uyudum o sırada Meriç’ te annesine bakmaya gitmişti.
Güçlü olmaya çalışsada içinde hep bir yerlerinin kanayacağını biliyordum. Belli etmemeye çalışıyordu bazı şeyleri belli ki ama dün akşam onun o haline ben şahit olmuştum. Ben gelmesem neredeyse ilaç içip intihar edecekti. O şimdi her şeyini kaybettiğini sanıyor. Babasının ölümünü atlatamıyor ama belli ki atlatamacakta. Elimden geldiğince ona destek olmaya çalışacağım. O her şeyini kaybettiğini düşünsede ben onun her şeyi olmaya çalışacaktım. En azından bunu deneyecektim.
‘’Her şeyini kaybettin bırak ta her şeyin olayım” |
0% |