@pinar_0000
|
“ yanımda sen olduktan sonra tüm dünyaya göğüs gerebilirim.”
Hayatımın dönüm noktasındayım şimdi sadece tek düşündüğüm şey bundan sonra ne olacağıydı. Tamam biz birbirimizi bulduk en sonunda ama içimde kötü bir his var sanki sevdiklerime kötü bir şey olacakmış gibi adını bir türlü koyamıyorum bu hissin ne olacaktı? Neden birden bire bu hisse kapıldım? Sevdiğim adam yanımda işte neden kötü bir şey olacak gibi? Neden, neden, neden durmadan sormak istiyorum kendime durmadan bu soru beynimin içinde bir yerlerde susturamıyorum bu sesi durmuyor bir türlü sanki birilerinin başına bir şey gelecek gibi... Ben daha önce hiç birisini kaybetmedim ki bu hissi bilmemem gerekliydi. Oysa bu ses kafamın içinde “acı çekeceksin ekin, acı çekeceksin ekin” diye bağırıyor. Bir anda sıçrayarak uyandığımda ise Meriçlerin burada bir evleri vardı
İstanbul’a gittikleri için boştu burası buraya gelmiştik. Film izlemiştik. Ve ben uyuyakalmıştım. Hıçkırıklar içinde uyandım. Onun dizinde yatıyordum. Bir an da oda korkuyla
“Ekin.! İyi misin güzelim?” Korku dolu gözlerle bana bakıyordu. Dizlerinin üzerinden kafamı kaldırdım. Bir süre boş boş odaya bakıyordum öylece, kalbim ise küt küt atıyordu.
“Ekin... korkutma beni ne oldu? Kabus mu gördün.” Yutkundum kafamı ona doğru çevirdim.
“Korkuyorum.!” Diyebildim sadece evet korkuyordum onları kaybetmekten korkuyordum. İlk kez böyle bir korku kaplamıştı bedenimi, ilk kez böyle bir an yaşıyordum. Sevdiğim burada benimle beraber ama ben buna sevinemiyordum. Derken Meriç beni kollarının arasına aldı.
“Korkma güzelim ben buradayım. Kabus gördün sadece geçti, geçti tamam?”
Kabusun etkisiyle pek bir şey konuşamamıştım. Ona sadece “korkuyorum” demekle yetinebilmiştim. İçimi dökmek istedim ona içimde ne varsa anlatmak istedim dertleşmek istedim ama yapmadım onu üzmek istemedim. O arada duvarda asılı duran saate gitti gözlerim saat 14.32 idi. Filme fena dalmıştık anlaşılan üstüne üstlük uyuyunca tabi farketmemişiz saati ama ben rahattım. Çünkü anneme bu gece Kübra’da kalacağım diye yalan söylemiştim. Evet bu çok kötü bir şey ama bana başka çare bırakmadılar ne yapabilirim. Zaten Kübra’ya da haber verdim annem ararsa falan diye anlayışla karşıladı sağolsun.
“Acıktın mı? Yemek yapayım mı sana? İster misin?” Meriç bana bunu söyleyince gülmemek için zor tuttum kendimi
“Yemek... sen, bana yemek mi yapacaksın? “ alay eder gibi söyledim farkındayım ama yemek yapmasını bilmez ki o
“Evet ben ne oldu beceremez miyim?”
“Yani ne biliyim.. zehirlenmiyelim”
“Ya amma yaptın Ekin ya “ söylene söylene mutfağa ilerledi ben de peşinden gidiyordum.
“Oy oy oy tamam tamam gel buraya şaka yaptım ne yapacaksın bana?”
“Dolapta pek bir şey yok. Ee uzun zamandır bu eve gelen giden olmadı tabi.. dur dışarıdan sipariş verelim. Ne yiyorsun?” Dediği sırada telefonunu almak için tekrar oturma odasına geçti.
“Pizzaya hayır demem!” Ben de peşinden oturma odasına girdim. Koltukta oturuyordu. Ben de hemen yanına oturdum. Ona doğru yan pozisyon aldım oda ayağını bacağının üstüne atmış oturuyordu elinde de telefonu yemek siparişi vereceği siteye girmişti.
“O halde pizza söylüyorum.!”
“Tamamdır. Patron sensin.” Gülüştük, o siparişleri verdi. Yaklaşık on dakikanın sonunda kapı çaldı.
“Ben bakarım.” Dedi Meriç hemen kalkıp kapıyı açtı. Siparişlerimiz gelmişti.
“Evet hanımlar beyler dünyanın en lezzetli pizzaları geldi. Gel bakalım hatunum.” O an var ya gülmekten ölecektim kendini nasıl da kaptırmış. Yemek masasının üstüne pizzaları koydu. Benim sandalyemi çekti. Oturdum hâlâ onun bu tuhaf hallerine bakıp gülüyordum.
“Dur ben de içecekleri koyuyum.” Tam kalkıyordum ki hemen yanıma gelip benim tekrar oturmamı sağladı. Şaşkınlıkla ona bakıyordum.
“Hatunum, sen kalkmıyorsun oturup anın tadını çıkarıyorsun ben sana hizmet ediyorum okey!” Hahaha gülmekten öleceğim yalnız şunun hallerine bakın ya şapşal!
“Peki tamam bunu sen istedin. Yalnız hep böyle yaparsan şımarırım şimdiden söyliyeyim de.” Dolaptan iki tane bardak çıkardı. Dikkatlice kola koydu ve bana getirdi.
“Şımar aşkım ne olacak benimle şımar hep yanımda ol hep yeter ki şımar.” Bardağımı önüme koydu kendide tam karşıma oturdu. Kolamdan bir yudum aldım.
“İyi ki yanımdasın Meriç.” Masada duran bardağımı tutuyordum iki elimle o an ellerini ellerime getirdi. Ellerimi tuttu kendine çekti.
“Asıl sen iyi ki yanımdasın Ekin. İyi ki bırakmadın beni iyi ki sahip çıktın aşkımıza... hani geçenlerde mesajında yazmışsın ya ‘Artık uğraşmak istemiyorum ne kadar uğraşsam da sen beni sevmeyeceksin.’ Diye o an içim gitti Ekin o an durdum ve yeter bu kadar beklediğimiz sence de zamanı gelmedi mi diye düşündüm. Ve sana mesaj attım işte.. ben seni seviyorum Ekin ben senden hiç vazgeçmedim ki ben seni ilk gördüğüm andan beri seviyorum tamam çok küçüktük o zaman 11 yaşındaydık Ekin 11 yaşında aşık oldum ben sana ama aileni biliyordum onlar böyle şeylere hep karşı çıktılar. Zaten küçüktük, böyle bir şeyle karşılarına çıkamazdık anlıyor musun? Çıksak zaten kâale almıyacaklardı o yüzden bekledim bu bekleyiş bizi çok üzdü yıprattı biliyorum ama beklemek zorundaydık Ekin.”
Bu sözleri o kadar dokundu ki bana ağlamaklı olmuştum bir anda evet 11 yaşında birbirini seven serseri aşıklar işte adına ne derseniz deyin. Çocukluk aşkı, aptal aşıklar, serseri aşıklar... adı önemli degildi zaten önemli olan aradan zaman geçmesine rağmen bir başkasına gitmemek ya da sevmekten vazgeçmemek.
Pizzalarımızı yedik. Beraber sofrayı toparladık. 2 tabak ve 2 bardak vardı onları da yıkayıverdim zaten azdı bunları şimdi bulaşık makinesine koymayayım dedim boşu boşuna. Ben mutfakta bulaşıklarla uğraşırken Meriç ise odasına gitmiş orada sessizce bir şeylerle uğraşıyordu. Ellerimi kuruladım. Masanın üstünden telefonumu alıp arka cebime attım. Salona geçtim. O sırada Meriç hazırlanmış montunu falan da giymiş odasından çıkıp yanıma geldi. Anlam vermeyerek bakıyordum yüzüne.
“Hadi çıkıyoruz!”
“Meriç sen şaşırdın mı? Havaya bakar mısın bu soğukta nereye gideceğiz?” Önce pencereye döndürdü başını dışarıya baktı sonrada bana baktı.
“Ekin.. bundan sonra geceler bizim olacak.”
“Ne diyorsun Meriç anlamıyorum?”
“Ya Ekin hadi hazırlan çabuk sürprizi mi bozma hadi” Yanıma geldi. Oturduğum yerden beni kaldırdı. Arkamdan ite ite kapının önüne getirdi. Montumu ve çantamı elime verdi hemen giyindim. Sonrada dışarıya çıktık.
“Evet Meriç bey söyleyin bakalım bana nereye gidiyoruz bu saatte, saat 20.30’da.” Hiçbir şey demeden Yanağıma öpücük kondurdu. Sonrada elimden tutup beni az ilerideki lunaparka götürdü. Parkın önüne geldiğimiz de tam karşımda duruyordu ellerimden sıkı sıkı tuttu.
“Ekin senle çocukluğumuz da yapamadığınız şeyleri yapacağız hepsini olmasa da birazını yapacağız ne dersin?” Ya tam bir çocuk resmen ya meğer ben çocuk ruhlu birisini sevmişim. O kadar güzel bir ruhu var ki kötülük hiç uğramasın yüreğine.
“Ne diyeceğim Meriç, harika olur derim.” Gülümseyerek gözlerinin içine baktım. Çok güzel gözleri vardı Kahverengi gözler... lunaparka girdik aşırı kalabalıktı her yer bizim gibi çiftlerle doluydu bir yanda ailesiyle gelen çocuklar bir yanda yaşlı çiftler onlar bile gelmişti bir an durdum ve düşündüm. Acaba bizde Meriç’le yaşlanınca böyle mi olacağız?
“Hangisine binmek istersin sevgilim?”
“Çarpışan araba!”
“Olur hemen alıyorum jetonları.” Jetonları aldık ve çarpışan arabalara binmek için ilerledik. O kadar mutluydum ki çocukluğumuz da yapamadığımız şeyleri şu anda yapacaktık. Arabalardan birine ben bindim bir diğerine Meriç bindi.
“Ya Meriç.. o kadar hızlı gelme düşeceğim.”
“Ama sevgilim adı üstünde çarpışan araba.” İkimizde şu anki halimize bakıp gülüyorduk.
Hayatımda hiç bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. Zaten ben lunaparka hiç gelmemiştim. İlk defa Meriç’le geldik işte çocukluk yarası gibi kalmıştı içimde aslında Meriç bana lunaparka gidiyoruz deyince çok sevinmiştim. Babam götürmezdi beni böyle yerlere normal parklar neyinize yetmiyor derdi. Hep lunaparkın önünden geçerken içim de bir burukluk hissederdim orada oynayan çocukları gördükçe içim cız ederdi. Meriç’in sayesine bu hayalimi gerçekleştirmiş oldum bir nevi.
“Meriç ben yoruldum biraz oturalım mı şuradaki banklarda?”
“Olur sevgilim gel!” Arabadan çıktık. Elimi bir kez daha tuttu sanki asla bırakmam bu eli der gibi tuttu. Sonra bir bank bulduk oraya oturduk etrafı seyrediyorduk. Yine o yaşlı çift geçti önümüzden onlara bakarken Meriç’e dedim ki
“Meriç... yaşlı çiftleri görüyor musun?”
“Görüyorum sevgilim.”
“Biz de bir gün onlar gibi olur muyuz.”
“Ömrümüz yeterse oluruz tabi ki.” İçim acıdı birden bu lafına sanki hiç olmayacakmış gibi bir his geldi ve aklım bugün gördüğüm o rüyaya gitti. Rüyamda bana bir ses şu sözleri tekrar ediyordu: “acı çekeceksin ekin, acı çekeceksin ekin” irkildim birden sonra Meriç’in yüzüne baktım. O karşıya bakarken gözlerini bana çevirdi. Ve dedim ki
“Beni hiç bırakma tamam mı?”
“Ben seni hiç bırakmayacağım Ekin. Ama neden bugün böylesin sen bak neşen yerine gelsin diye buraya geldik. Bugün gördüğün o rüyaya takıldın demi? Bak o kötü bir kabustu öyle bir şey olmayacak güven bana.”
“Sana güveniyorum. Ama korkuyorum ne yapayım.”
“Hayır korkmanı gerektirecek bir durum yok sevgilim.” Başımı göğsüne yasladım saçlarıma bir öpücük kondurdu. Ve biz beraber orada oturmuş etrafımızdaki bu insanların ne kadarda güzel eğlendiklerini izliyorduk ama benin uykum gelmişti bile. Meriç ise yarın sabah saat 07.30’ da otobüse yetişmesi gerekiyordu. İstanbul’a dönmesi gerekliydi. Çünkü maalesef ki okulu için yine ve yine gidecekti. Onu oraya göndermek hiç içimden gelmiyordu ama yapacak bir şey yok gitmesi gerek. En azından bir gün benimleydi. Beraber çok eğlendik bugün onun dediği gibi geceler bizim olmuştu.
“Ekin... Ekin uyudun mu?” Sesini duyar duymaz uyandım. Nedense onun kollarında uykum geliyordu. O kadar huzurluydu ki onun kollarında olmak bu yüzden hep uyumak ve orada hiç uyanmamak istiyordum. Yavaş yavaş başımı kaldırıp etrafa baktım. İnsanlar azalmaya başlamış gecenin geç saatleri olmuştu ama saat tam olarak kaçtı bilmiyorum.
“İçim geçmiş.” Gülümsedi önce
“Ama ne olacak senin bu halin kollarıma geldiğin an uyuya kalıyorsun Ekin.” Gülümsedim haklıydı ne diyebilirdim ki zaten çok uykum vardı zor konuşuyordum.
“Artık gidebilir miyiz?”
“Gidelim tabi çok geç oldu.” Yavaşça kaldırdı beni önce sonra koluna girdim. Eve kadar yürüdük beraber dışarıda o kadar güzel bir esinti vardı ki ne sıcak ne soğuk üşütmüyor bu hava bizi oysa kışın ortasındaydık.
“Yıldızlara bak Ekin ne kadar parlak bu gece.”
“Evet... çok parlaklar.”
“Geceyi çok seviyorum biliyor musun günün en huzurlu anı, sokaklar bomboş, bir sessizlik hakim tüm şehri istediğin gibi gez dolaş eğlen bu yüzden seni gece çıkarmak istedim tüm bu güzelliği gör diye.”
“Teşekkür ederim Meriç bu güzellikleri gösterdiğin için normalde ben geceleri hiç çıkmam dışarı aslında ben gündüzleri de çıkmam asosyal bir insanım işte ama bu gece bir ilk oldu benim için bu yüzden sana teşekkür etmek istedim.”
“Teşekkür etmene gerek yok yine olsa yine yaparım ve yapacağız da merak etme galiba daha çok teşekkür edeceksin bana.” İkimiz de kıkırdıyorduk.
“Olsun ederim ben ne var yani bunda.”
En sonunda eve gelmiştik. Meriç anahtarlarıyla kapıyı açtı içeriye girdik. Montumu çıkarıp direk salona attım kendimi.
“Ekin sen benim odamda kal ben salonda yatarım.”
“Ama olur mu burada her yerin uyuşur. Hem yarın yolculuğa çıkacaksın.”
“Bir şey olmaz bana hadi sen içerideki odadan çarşaf baddaniye falan getir bende çekyatı açıyım.”
“Peki tamam.” İçeriye gittim. Dolaptan yastık, baddaniye ve çarşaf alıp onun yanına salona geçtim. O sırada çekyatı açmış bile. Ben de kapıya yaslanmış onu izliyordum.
Çarşafını serdi. Ardından yastığını koydu. Daha sonra baddaniyesini serip bana döndü.
“Ee sevgiline bir iyi geceler öpücüğü yok mu?” Gülümsedim yanına gidip yanağından öptüm.
“İyi geceler sevgilim.” Dedim.
“İyi geceler sevgilim. Yarın son dimi bu güzel günün sonu”
“Böyle düşünme lütfen biz tekrar buluşacağız. Sen gelemezsen bu kez bir yolunu bulur ben gelirim olmaz mı?”
“Güzel olurdu. Ama ailenden nasıl izin alacaksın?”
“Bulurum artık bir yolunu neyse hadi hemen uyu yarın erken kalkacağız otobüsün 07.30’da unutmayalım.”
“Tamam sevgilim hadi geç bakıyım odana.” Odana bu kelime hoşuma gitmişti sanki biz evlenmişiz de bu evde beraber yaşıyorduk gibiydi.
Odaya geçtim. Ya da onun tabiriyle odama geçtim. Çantadan geceliklerimi çıkarıp üzerime geçirdim direk olarak yattım çok yorulmuşum çok hemen uykuya daldım.
Saat: 06.30
Alarm çaldı. Kalktım bugün aslında hiç kalkmak istemedim zorlana zorlana yataktan kalktım. Burayı toparladım üzerimi değiştirdim. Sonra oturdum ve düşündüm ayrılıyorduk demek, bugün o uzağa gidecekti yine benden uzağa içimde bir buruklukla kapıyı açtım ve salona baktım. Meriç çoktan kalkmış salona yaptığı yatağı kaldırmış. Mutfaktan yumurta kokuları geliyordu. Mutfağa gittim. Kahvaltıyı bile hazırlamıştı.
“Günaydın.” Arkasını döndü bir anda
“Günaydın sevgilim geç otur hadi kahvaltı hazır.”
“Ne ara kalktın da bu kadar şeyi hazırladın ben hazırladım.”
“Aaaa duymamış oluyum ne olur sevgilime bir kahvaltı hazırlamak istedim sadece olamaz mı yani. Ye hadi yumurtanı soğutma.”
“Ellerine sağlık çok güzel görünüyor.”
İkimizde hızla kahvaltımızı yaptık çünkü otobüsün kalkmasına yarım saat vardı.
“Hadi bitirdiysen kalkalım ben burayı topluyum sende içeriden valizini al bak birde bir şey eksik mi tamamı canım.”
“Tamam ben bir bakıyım son kez de etrafı kolaçan edeyim bir şey unutmamak için.”
İçeriye gitti ben de buraları toparlayıp bulaşıkları yıkadıktan sonra içeriye geçtim çantamı telefonumu her şeyimi aldım. Meriç’te bavulunu kapının önüne hazır etmiş telefonunu alıp geldi yanıma
“Artık ayrılık vakti.”
“Üzülme sevgilim ben yine gelirim. Sakın tatlı canını sıkma tamam mı?”
“Tamam.” Birbirimize sarıldık. Her şey bir anda gerçekleşti zaten bavulunu aldı evden çıktık. Son kez eve baktık şöyle bir burada yaşadığımız az olsa da çok güzel anılar biriktirmiştik şimdi gidiyorduk ama bir gün buraya geri dönecektik bunu ikimiz de biliyorduk. Hemen bir taksi çevirdik sonrasın da ise otogara gelmiştik.
Evet ayrılık vakti. En sevmediğim şeylerden birisi bu vedalaşmayı hiç sevmem hatta nefret ederim.
Taksiden iner inmez bagajdan şoför ile beraber bavulunu aldık. Sonrasında ise ayrılık vakti işte
Gözlerim dolmuştu ama tek bir damla yaş akamazdı gözlerimden eğer şimdi ağlarsam Meriç’te çok üzülecekti. Gider ayak onu üzmek istemedim.
“Ağlama... gel buraya.” Sıkıca sarıldık ağlamamak için zor tuttum kendimi burnumu çektim derin bir nefes alıp gözlerinin içine bakıyordum onunda gözleri dolmuş ama bana çaktırmamaya çalışıyordu.
“Hayır hayır ağlamayacağım. Şimdi ayrılık vakti dimi hiç sevmiyorum bu olayı ama ne yapalım.”
“Bak sevgilim şimdi gidiyorum ama göz açıp kapayıncaya kadar buraya tekrar geleceğim beni bekle olur mu hem zaten mesajlaşırız görüntülü de konuşuruz üzülme olur mu?”
Sayın yolcularımız lütfen İstanbul/Kastamonu otobüsüne doğru ilerleyelim. Otobüs birazdan kalkacaktır bilginize.
“Hadi otobüs kalkmak üzere.”
“Hoş çakal sevdiğim.”
“Hoş çakal..!” Ve arkasını döndü. İlerledi ilerledi. Durdu bana baktı el salladı. Bende el salladım. Bavulunu yerleştirdi bagaja muavinle beraber sonra tekrar bana baktı. Sonra dayanamayıp koşup bana sarıldı. Yanağımdan öptü. Ellerimden tuttu baktım gözlerine tek damla yaş aktı o an gözlerinden gözyaşlarını sildim. Elimle sonra elimden elleri ayrılırken arkasını dönüp ağır adımlarla otobüse gitti. Bindi her şey böyle hızlı bir şekilde gerçekleşti. Cam kenarına oturdu. Bana el sallıyordu. Ben de ona el sakladım. Otobüs hareket etti sanki benim kalbimi de söküp götürüyorlarmış gibi hissettim o an ve artık tuttuğum o gözyaşlarım akıp gitti. Meriç gitti yine yalnız kaldım iste...
Aslında her şey gitmeye meyillidir. Kimseyi tutamazsınız bulunduğu yerde. Bazıları zorunda oldukları için giderler bazıları da bir şeyleri terk etmek için giderler. Bazen gitmek istersin şartlar el vermez bazen kalmak istersin ama olmaz işte.
Ama o bir gün bana geri dönecekti. Çünkü o geri dönmek için gidiyordu. |
0% |