@pinar_0000
|
“Mesafeler engel değildir aşka.”
Mesafeler hiçbir zaman aşka engel değildir. Eğer ardında bıraktığın birisi varsa her nereye gidiyorsan git mutlaka geri döneceksin. Çünkü sen geri dönmek için gidiyorsun.
Meriç İstanbul’a gideli iki gün oldu. Bugün ise günlerden pazartesi okula gitmek için hazırlanıyordum. Okul formalarımı giydim. Saçlarımı taradım üstten topladım. Sonra kahvaltı yapmak için aşağıya indim. Herkes kahvaltı masasına geçmişti bile beni bekliyorlardı.
“Ooo assolistimiz de geldi artık başlayabiliriz.” Annem yine sabah egzersizlerini benim üzerimde yapıyordu. Bu söylediğine hiçbir cevap vermeden gözlerimi devirdim ve kahvaltımı yapmaya başladım.
“Hadi kızım çabuk ol bugün seni ben bırakacağım okula çarşıda biraz işim var da.”
“Tamam baba... bitirdim zaten hadi gidelim.”
“Montumu alıp geliyorum sen çık arabada bekle beni.”
Babam montunu almak için içerideki odaya giderken bende ayakkabılarımı giydim ve arabanın yanına geldim arabanın kapısı kilitli olduğu için yanında beklemeye başladım.
“Geldim hadi bakalım geç açtım arabayı.”
“Tamamdır Babacım.”
Beni o gün okula bıraktı. O kadar istemeyerek geldim ki okula anlatamam size bu okula hiç alışamadım ben ya sevmedim bu okulu ama yapacak bir şey yoktu. Sabah Meriç’e günaydın mesajı attım. Mesajım iletilmiş ama hâlâ görmemişti. Acaba bir şey mi oldu diye meraklanmıştım. Bir kaç gündür gördüğüm saçma sapan rüyalar sayesinde iyice işkillendim bu durumdan hemen onu aramaya başladım. Telefon çaldı çaldı ama açan olmadı. İyice korkmuş ve merak etmiştim ne oldu şimdi ya bu çocuğa acaba diye düşünmeden edemiyordum. Telefonu cebime atar atmaz sınıfa gittim. Dersin başlamasına beş dakika vardı daha erken gelmiştim. Cebimden telefonumu çıkardım. Tekrar aramaya başladım. Bu kez uzun uzun çaldırdım. Yine açmadı Allah Allah ne oldu ki ya derken ders başlamıştı bile.. Dersimiz edebiyattı. Hoca bugün halk edebiyatını işliyordu. Edebiyat dersini çok severim umarım bir gün ben de yazar olurum aslında önceden öğretmen olmak istiyordum. Ama bu kararımdan vazgeçtim. Kitap okumayı çok seviyorum özellikle de roman.
Edebiyat dersi bu yüzden ilgimi çekiyor. İçerisinde bir sürü yazar-eser anlatılıyor. Çoğunu aklımda tutamasam da hepsi çok güzel bazılarını okudum bile edebiyatla ilgili kitapları. O sırada zil çaldığını fark ettim. Aklım bir anda Meriç’e gitmişti. Midem de oluşan bir ağrıyla beraber hemen telefonumu açtım. 2 tane mesaj, 2 cevapsız arama vardı. Telaşla mesajlara girdim ilk önce, mesajlar Meriç’tendi içime su serpildi o an öyle bir rahatladım ki bir an ona bir şey oldu sandım. Mesajlar aynen şöyleydi:
“Ekin, kusura bakma sevgilim sana sabah yazamadım.”
“Çünkü küçük bir işim vardı.”
Mesajları okuduktan sonra cevap yazmaya başladım.
“Ne işin vardı Meriç çok korktum burada sana birşey oldu sandım.”
Mesajımı gönderdim. 1 dakika geçmeden cevap geldi.
“Korkuttuğum için özür dilerim sevgilim. Ama sana çok güzel haberlerim var ama tabi ki işe yararsa.”
“Ne haberi Meriç ne oldu hemen söyle merak ettim.”
“Sıkı dur söylüyorum.!”
“Ayy hadi iyice heyecanlandım.!!”
“Ben galiba Kastamonu’da okumak için annemle beraber bir şeyler ayarladık.”
“Aaa... ciddi misin sen Meriç? Ya çok sevindim. Ama neden galiba dedin yoksa bir terslik mi var.?”
“Hayır o kadarda kötü bir durum yokta bizim müdür yapar mı başka şehire nakleder mi işte onu bilemiyorum ama annem ben hallederim diyor iste ondan haber bekliyorum. Bugün gelip okul müdürü ile konuşacak.”
“Yaa Meriç inşallah halledebilir annen de hep birlikte oluruz.”
“İnşallah canım ya inşallah ben sana gelişmelerden haberdar ederim simdi derse girmem gerek.”
“Tamam canım konuşuruz sonra.”
“Tamam... öptüm.”
“Ben de öptüm.”
Şu an bütün sinirim stresim uçup gitti. İnsallah nakli gerçekleşirse artık hep beraber olacaktık. O kadar mutlu oldum ki anlatamam size ben bu enerjiyle nasıl konsantre olurum şimdi derslere.
O gün okul bittikten sonra çıkışta aradım Meriç’i çıkış saatlerimiz uçuştuğu için çıkışlarda bol bol konuşabiliyorduk. Okulda pek konuşacak vakit olmuyordu çünkü teneffüs saatlerimiz birbiriyle uyuşmuyordu. Ve eve yürüyerek gitmeye karar verdim böylece daha fazla konuşacaktık.
“Alo..!”
“Alo.. sevgilim bil bakalım ben oraya gelebiliyor muyum yoksa gelemiyor muyum.?”
“Yaa Meriç bana ne olursun geliyorum de ne olursun?”
“Tabi ki geliyorum!! Annem her şeyi halletmiş bu hafta olmasa da bir daha ki hafta nakil işlemlerimi başlatıyorlar.”
“Yaa Meriç çok sevindim yaaa ciddi olamazsın şu an.”
“Ciddiyim sevgilim haftaya geliyorum yanına bir aksilik çıkmazsa haftaya gidebilirsin dedi müdür annemden sonra beni odasına çağırdı da.”
“Oh çok şükür ya sonunda hep beraber olacağız.”
“Aynen sevgilim hep beraber olacağız bundan sonra.”
Eve kadar uzun uzun konuştuk telefonda o buraya geldiğinde yapacağımızı, bir sürü şeyi de konuştuk. Çocukken yapamadığınız yarım kalan her şeyi tamamlayacaktık. O geldiğinde.
O sırada eve yaklaşmıştım. Artık telefonumu kapatmam gerekiyordu.
“Sevgilim, o kadar güzel konuşuyorsun ki telefonu hiç kapatmak istemezdim ama eve yaklaştım ben, sen bana mesaj atarsın olur mu? Şu an kapatmam lazım.”
“Tamam sevgilim kapatalım ama akşam görüntülü arayacağım haberin olsun tamam mı?”
“Tamam görüşürüz.”
“Görüşürüz.. seviyorum seni!”
“Ben de seni!” İçim acıyarak kapattım telefonu onunla konuşurken zaman su gibi akıp gidiyor sanki durduramıyoruz zamanı keşke durdura bilsek ama yapamıyoruz işte....
Eve gelmiştim. Anahtarlarımı çıkardım kapıyı açıp içeri girdim. Ev sessizdi nedense sanırım kardeşim kursa kaldı, annem ise komşuya falan gitmiştir diye düşünerek odama çıktım. Okul formamı çıkardım dolaba astım. Biraz kitap okuyup akşamın olmasını bekledim. Çünkü akşam Meriç ile görüntülü konuşmak için sabırsızlanıyordum.
Odamda küçük bir kütüphane vardı. Oradan bir edebiyat ile ilgili kitap çıkardım. Yatağıma geçtim onu okumaya başladım. Kitaba öyle bir dalmıştım ki annemlerin geldiğini duymamıştım. Odamın kapısı çaldı bir baktım annem gelmiş.
“Aa ne zaman geldiniz duymamışım,”
“Beş dakika oldu neredeyse sen ne yaptın bakalım biz yokken? Sana mesaj atacaktım. Nuran teyzen deyim diye ama aklımdan çıkmış.”
“Olsun annecim ya önemli değil bende eve geldim işte okuldan sonra kitap okuyayım biraz dedim dalmışım öyle, saat kaç oldu?”
“Saat 19.27”
“Yaa o kadar olmuş mu?”
“Evet olmuş küçük hanım ben şimdi yemek hazırlayacağım sen de okumanı bitirince gel aşağıya tamam mı annecimm?”
“Tamam annecim.” Annem odamdan çıkarken sarj da olan telefonumu aldım ne kadar şanslıyım ki piriz tam da yatağımın yanındaydı. Telefonumu açtım. Meriç’ten mesaj vardı.
“Sevgilim artık görüntülü arayabilir miyim?”
Mesajını aslında yeni atmıştı. Bir kaç dakika önce cevap vermeden ben aradım onu görüntülü. Arar aramaz hemen açtı telefonu elindeymiş demek ki. Görüntülü aramayı açtığında gözleri uykusu gelmiş gibi bakıyordu kızarmıştı üstüne üstlük.
“Aşk, gözlerin kızarmış uykun mu var?”
“Biraz uykum geldi evet ama seninle konuşmama engel değil sevgilim.”
“Peki ama çok kötü kızarmış istersen yarın konuşalım sen uyu dinlen hem zaten birazdan annem gelir yemek yiyeceğiz de”
“O zaman ne yapalım biliyor musun? Sen git yemeğini ye ben birazcık uyuyayım zaten yemek yedim ben merak etme sonra geldiğinde ara sen beni telefonum sesi açık olur ben duyarım seni”
“Peki bak o olur o zaman kapatıyorum ben simdi sende uyu dinlen.” Aramayı kapattım. Sonra telefonumu tekrar sarja taktım. Görüntülü konuşurken hemen biterse kalırız öyle diye, yataktan kalktım. Aşağıya inerken annemle karşılaştım. O da beni çağırmak için geliyormuş zaten merdivenlerde karşılaştık.
“Heh kızım ben de tam seni çağırmak için geliyordum. Yemek hazır hadi mutfağa!”
İçimden o an dedim ki demek ki Meriç’e uyuması için ısrar etmesem ve biz şu an konuşuyor olsaydık bitmiştik ya annem ya görseydi artık ne yapacağını tahmin bile edemiyorum. Mutfağa geçtim yemeğimi hızla yeyip odama gittim. Saate baktım geç olmuştu acaba arasam mı? Aramasam mı? Ama ararsam uykusu bölünür bir daha uyuyamaz gece, aramazsam kızar mı? Yok canım daha neler bir insan neden uyarmadın diye kızar mı hiç? Bence en iyisi aramamak zaten gözleri kıpkırmızı olmuştu bırakayım da biraz uyusun yarın konuşuruz artık ben de yatsam iyi olur yarın erken kalkmam lazım.
Bir yandan heyecanlıydım. Çünkü haftaya buraya geliyordu hemde temelli, bir yandan da korkuyordum. İçimde ki bu kötü his... ben hislerime hep güvenmişimdir beni hiç yanıltmadılar. Ama bu seferki yanıltsın istiyorum bu seferki iyiye işaret değil.
Bir tarafım Meriç’in buraya gelmesini deliler gibi istiyor bir tarafım da istemiyor o buraya gelmemeli gelirse hiç iyi olmaz diyor sanki...
Nihayet sabah oldu işte yeni bir gün daha başlıyor. Yatağımdan kalkmadan elimi yan tarafımda duran telefonuma götürdüm. Gözlerimi ovuşturarak telefonumu açtım.
Huzurum adlı kişiden mesajlarınız var.
“Sevgilim, günaydın beni neden dün gece uyarmadın uyukalmışım. Acaba ben mi duymadım diye telefona baktım meğerse hiç aramamışsın.”
Mesajı okur okumaz hemen cevap yazdım.
“Gözlerini o halde görünce aramadım aslında. Uyarmak istemedim seni biraz dinlen istedim.”
“Düşünceli sevgilim. Ama konuşmadık dün gece.”
“Olsun ne kaybederiz nasılsa sen buraya geldikten sonra bunlara gerek kalmayacak çünkü geceler bizim olacak.”
“Evet geceler bizim olacak.”
Bu cümleyi çok sevmiştim. ‘Geceler bizim olacak!’ Çünkü biz gündüzleri gezmeyecektik. Gündüz gezersek rahat olamazdık. Bizde gecelerimizi feda etmeye hazırdık. Gece her şeyin üzerini siyah bir örtüyle örtüyor gibiydi. Rahattık çünkü gece karışan yok. Annem karışamazdı mesela. Bütün gece bizim olacaktı. |
0% |