@pinkodaisy_
|
3. Bölüme hoş geldiniz sefa getirdiniz ballı böreklerimmmmm
Bu flash back in son partı
Bu bölümden sonra Esranın ağzından asıl kitabı okuyacağız
Sizi çok oyalamadan bölüme uğurluyorum aşağıda görüşürük
⭐⭐⭐
3 kadında öğlene kadar yatmıştı zira dün çok yorucu bir gündü gecede uyuyamadıklarından bu günlük kendilerine izin vermişlerdi
Bunu fırsat bilen beşli afacan takımıda mutfağa girip annelerine kahvaltı hazırlamışlardı
Hakan çayı demledi Ertuğrul yumurta haşladı kızlar sofrayı kurdu Kemalde ekmek alıp geldi
İlk uyanan Gülşendi. tuvaletten çıktığında mutfaktan gelen sesleri duyup mutfağa gitti, gördüğü görüntü onu çok mutlu etmişti, duygulandığı için gözleri doldu yüzünde mahmur bir gülümseme belirdi
Onun arkasından Nida ile Yıldız'da mutfağa gelip onlar için hazırlanan masayı gördü
Hepsi çocuklara sarılıp teşekkür ettiler içlerindeki buruklukla kahvaltı ettiler sofrayı toplayıp içeriye geçtiler
Bu gün büyük gündü. Cenaze töreni vardı, üç kadınında yüreği sıkışıyordu ağlama isteği hat safhadaydı ama çocukları için dik durmalılardı
Üstlerini değiştirmek için evlerine dağılmadılar, dağılamadılar. Kimsede o cesaret henüz yoktu
Kadınlar Nidanın siyah elbiselerinden giyinip başlarına bayaz dantel işlemeli şal taktılar, çocuklarda Kemalin kıyafetlerinden giyindiler
Ertuğrul ile Hakan babalarını en son bu kıyafetle gördükleri için bu kıyafetlerle uğurlamak istediklerini söylediğinde anneleri çocuklarının bu kararına saygı duyup üstlerini değiştirmediler
Hep beraber Yusufların arabasına bindiler yıldız şoför koltuğuna geçti zamanında Mehmet ona zorla öğretmişti Yıldız ısrarla gerek olmadığını söylesede Mehmet inatla öğretmişti araba kullanmayı.
Cenaze töreninin olduğu camii avlusuna geldiklerinde Yıldız arabayı park etti, herkes arabadan indi, arabayı kilitleyip avluya doğru ürkek adımlarla ilerlediler
Her bir adımda, her bir nefeste yürekleri daha da sıkıştı, oysa ki öldüklerine inanmak çok zordu sanki erkeklerin namaz bölümünden çıkıp geleceklerdi eşlerine sarılıp çocuklarını kucaklayacaklardı
Ama olmadı ezana yarım saat vardı sela okunmaya başladı müezzin uzun uzun selayı okuduktan sonra şehitlerin adını teker teker okumaya başaldı
"Şehit Mehmet Başaran Şehit Tahsin Kalender Şehit Yusuf Tellioğlu ..."
Dediğinde Yıldız çocuklarına sımsıkı tutundu "artık her şey bitti artık gitti..." demekle yetindi. Ciğeri alev ateş yanmaya başladı yüreğindeki kor harlandı, göz yaşları izinsizce harelerinden ayrılıp yanağıyla buluştu
Gülşen bir banka oturmuş karnını okşuyordu Nida Yusuf un tabutunu okşayarak bir şeyler söylüyordu
Diğer şehit aileleri göz yaşları içinde cenaze namazının kılınmasını bekliyordu, Timdeki Halil adında bir gencin nişanlısı ağlamaktan harap olup bayılmıştı
Öğle ezanı okundu büyük bir topluluk öğle namazını kıldı ardından cenaze namazı için musalla taşının önünde toplandılar düz tabutlar musalla taşına teker teker konuldu namazlar kılındı
İmam son kez Mehmet için sordu
"Mehmet komutanımı nasıl bilirdiniz?"
Onu yakından tanıyan topluluk samimiyetle hep bir ağızdan bağırdı
"İyi bilirdik"
İmam sordu "Ona hakkınızı helal edermisiniz?"
Önce yıldız sonra topluluk haykırdı
"Helal olsun!"
İmam sordu "Ona hakkınızı helal edermisiniz?"
"Helal olsun!"
İmam sordu
"Ona hakkınızı helal edermisiniz?"
Topluluk haykırdı
"Helal olsun!"
İmam sözünü tamamladı "İnşaallah oda sizlere hakkını helal etmiştir rabbim taksiratını affetsin" göz yaşları içinde kılınan namazın ardından askerler tabuta yöneldi
"İleri marş!"
"Şehit al!"
Yıldız duyduğu iki emirle haykırarak ağlamaya başladı, bacaklarındaki derman kesilince yere düşecekti ki iki yabancı kadın onu kollarından kavradı
Esra korkudan donup kalmıştı ağlamak için bile dermanı yoktu, annesini bu halde görmek onu çok çaresiz ve savunmasız hissettirmişti Ayçayla birlikte bir banka oturmuş büyükleri izliyorlardı
Abileri ve Kemal diğer şehitlerin erkek çocukları gibi en ön safta yaşlı gözleriyle dimdik durup babalarının cenaze namazını kılmıştı
Askerler tabutları cenaze nakil araçlarına yüklediğinde herkes arabasına binip mezarlığa doğru yola çıktı, Yıldız arabayı zorla sürüp mezarlığa yakın bir yerde durdurdu
Yoğun kar yağışı nedeniyle cenazeler memleketlerine değil buradaki şehit mezarlığına gömülecekti
Herkes sessizce arabadan indi çocukları arabadan inmemeleri için tembihleyip mezarlığa doğru ilerlediler Hepsi teker teker mezarlarına konuldu, hepsinin yüzü yanmıştı kimlikleri bile belli olmuyordu kimin kim olduğunu künyelerden anlamışlardı.
Tüm şehitler gömüldüğünde İmam başlarında durup hepsine Yasin,Mülk ve Nebe Süresi okuyup ruhlarına hediye etti ardından telkin verip baş sağlığı diledi ve evine doğru ilerlemeye başladı
Cenaze sahipleri mezarların ayak ucuna geçip toprağın üzerindeki taşları ayıklamaya başladılar
Gülşen eli karnında mezarın başına oturdu, o bu toprağın altına sadece bir kol gömebilmişti, o yüzden mezarlık küçüktü başka şehitlere de yer kalması için...
Nida Yusufun mezarını sularken Yıldız uzun süreli sessizliğini bozdu
" ya Mehmet efendi... ilk kim gidecek diye sormuştum hatırladınmı? Sende ağzını hayra aç hanım demiştin... ilk sen gittin, ilk sen bıraktın, bana olan sözünü ilk sen bozdun! Hani beni hiç bırakmayacaktın? Hani Esrayı Hakanı bir gün görmesen özlemden ölecek gibi oluyordun? Ne oldu şimdi?... soğuk mu toprağın altı? Üşüyormusun? Gerçi sen öyle zor şartlarda yaşadınki orası sana döşek gibi geliyordur, yine çok konuştum değil mi? Sus desene! Çok konuştun gecemin kandili desene! Diyemiyorsun... keşke desen... seni çok seviyorum Mehmetim, sana ömrümün sonuna kadar sadık kalacağım, yemin ederim ben sadece senin Yıldızın olarak kalacağım, bu koyu kahve saçlara bir tek sen bakabilirdin bir tek sen örebilirdin, öpüp koklayabilirdin, sende gittiğine göre açıkta olmalarının bir faydası yok... sen bir daha gelene kadar saçlarımı başkaları göremeyecek"
Yıldız toprağı öpüp kokladı, buz gibi toprağa sarılıp göz yaşları bitene kadar ağladı çocuklar annelerinin yanına geldiğinde nefeslerini bile sessiz aldılar
Anneleri ağlamasını bitirince onlarda soğuk mezarın ayak ucuna çöküp toprağı öpüp alınlarına koydular zaten onlar babalarına her zaman çok saygılı davranırlardı, toprağın altında olması bir şeyi değiştirmiyordu
Yıldız çocuklarına sımsıkı sarıldı öptü saatlerce mezarın yanından ayrılmadılar Esra toprağa sarılıp ağlaya ağlaya uyuyakaldığında Yıldız topralanıp kızını kucağına aldı Hakanda annesiyle birlikte ayaklandı
Yıldız son defa arkasına bakıp önüne döndü ve arabaya doğru ilerledi
Hakan ile Ertuğrul babalarının mezarlarının başında ayakta dimdik duruyorlardı
Hakan göz yaşlarını silip burnunu çekti ve sanki babası gerçekten karşısındaymış gibi konuşmaya başladı "babacım, sen demiştim ya erkek adam sadece çok önemli olaylarda ağlar diye... ben bu gün o yüzden ağladım yoksa ben adam oldum ağlamazdım yani, ama sen orada rahat uyu ben anneme de kardeşimede çok iyi bakacağım, gözün arkada kalmasın seni çok seviyorum baba,Allaha emanet ol"
Ertuğrulda kendi babasının küçük mezarının başındaydı "baba, keşke sen evvelsi gün uyu oğlum dediğinde uyumasaydım! Bebek gibi ağlasaydım da sende o göreve gitmeseydin, benim suçum, özür dilerim, ama hatamı telafi edecekse ben anneme de sümüklü Ayça'ya da doğmamış kardeşimede bakarım evel Allah, sen büyüttün beni, kocaman adamım ben ya, Hakan ile birlikte çalışır ekmek paramızı kazanırız sen hiç merak etme! Görüşürüz baba, iyi geceler"
Sonra iki deli kanlı da yan yana kararan havanın eşliğinde babalarını geride bırakıp annelerinin yanına gittiler
Ölmek böyleydi işte Ecel gelirdi, insanlar giderdi
⭐⭐🌟
Gün bittiğine göre evli evine köylü köyüne dönmeliydi
Lojmanın yanan binası için tahliye kararı gelmişti bina yıkılıp yeniden yapılacaktı
Herkese bir hafta mühlet verilmişti
Nida kadınlara evlerine gitmemeleri için yalvarsada kalan eşyalarını toplamak için herkes evine dağılmıştı
Yıldız ve çocukları yanıp kül olmuş kapının eşiğinden geçip ayakkabılarıyla evlerine girdiler, duvarlar yanmıştı ama anılar tazeydi
Yıldızın Mehmetle evlerine ilk girdikleri an, Mehmetin görevden döndüğünde Yıldızın Hakana hamile olduğunu öğrendiği an, aynı şekilde Esraya hamile olduğunu tam bu kapının eşiğinde öğrenmişti
Çocuklar girişte kalakalmıştı ama Yıldız yatak odasına doğru ilerledi, ilerledikçe anılar gözünün önünden film şeridi gibi geçti
Yanmış makyaj masasının üzerindeki makyaj malzemelerine baktı, hepsini Mehmet almıştı, Yıldız her daim süslü olmayı sevdiği için
Yıldızın ev hali bir başkasının düğün hali olabilirdi, dantelsiz, çiçeksiz veya özensiz görünen bir tane kıyafeti dahi yoktu, ama artık hep siyah giyinmeye karar vermişti, inanıyordu ki bir gün Mehmet gelecekti ve onun geldiği gün yeniden Yıldız olacaktı
Yanan gardrobun kapağını araladı kıyafetlerinin bazısı tamamen bazısının uçları yanmıştı, en dipten büyük valizini çıkarıp giyilebilir durumdaki kıyafetlerini koydu, ardından teneke kutudan olan çeyiz sandığına ilerledi
Yıldız çeyizi olmadığı için üzülmesin diye Mehmet ilk bulduğu şeyden bir sandık yapmıştı, yavaşca kapağını araladı, gelinliğini aldı ayağa kalkıp gelinliğine dolan gözleriyle baktı

Her şeyde ve her yerde Mehmet vardı Yıldız dayanamazdı ki onsuz bir ömüre, sertçe yutkunup gelinliği geri bırakıp topuklularını aldı eline, bu ayakkabılar çok değerliydi çokda pahalılardı depresyonda bile olsa bunları geride bırakamazdı, onlarıda sandığa koyup Mehmetin düğünde giydiği üniformayı eline aldı

Yıldız elindeki üniformadan derin bir nefes çekti içine. O kokuyordu hala, barut ile toprak karışımı bir kokusu vardı. Müsaadesiz akan bir damla yaş kıyafetle buluştuğunda zavallı kadın onuda sandığa bıraktı, içindeki altın gibi değerli eşyalarını alıp çantasına koydu
Odadan elinde iki çantayla çıkıp koridorda çocukların yanına ilerledi, yabancı gibi etrafa bakınıyorlardı
Yıldız çantasını Hakana verdi "bu çantayı sıkı tut oldumu oğlum ben sizin eşyalarınızı toparlayacağım, isterseniz içeriye geçin çok ayaz burası"
Hakan bir şey demeden kardeşinin elinden tutup salona geçti, yıldızda valizle birlikte Hakanın odasına girdi burası mutfağa en yakın oda olduğundan daha çok yanmıştı
Gardrop da giyilebilecek az sayıda eşya vardı, hepsini valize koydu yıldız, o anılara çok önem verirdi etrafta anılara dair ne varsa topladı, Hakanın tüm okul kitapları ve defterleri yanmıştı sadece bir tane Fener bahçeli defteri kalmıştı onuda alıp çantasına koydu
Esranın odasına gitti orada giyilebilecek kıyafetleri ve kullanılabilir kalan herşeyi o kocaman valize doldurdu ardından evin boş odalarını teker teker gezdi bir kaç eşya daha buldu onlarıda ayrı bir çantaya koydu
Bu evin ilk eşyası ikili türk kahvesi takımıydı, mutfak dolabının en arkasında kalan fincanlarıda o çantaya koyup çocuklarının yanına gitti
Çocuklar kalan oyuncaklarını Nidanın verdiği bez bir çantaya doldurmuştu Yıldız Esranın son bebeğide koymasının ardından poşeti alıp sıkıca bağladı, aslında esra bebeklerle oynamayı hiç sevmezdi hep yazı yazar ders çalışırdı bu yüzden birinci sınıfa gidiyordu ve yaşıtlarına göre dersleri gayet iyiydi, sırf babası aldı diye oynuyordu sonra sıkılıp defter kaleme geçiyordu
Yıldız iki çocuğunun da elini tutup kendine bakmalarını sağladı "evet çocuklar, bu yuvamıza son gelişimiz di, buradan taşınacağız belki bambaşka bir şehirde yaşayacağız o sırada yuvamız yıkılıp tamir edilecek ama biz bir daha buraya gelmeyeceğiz çünkü siz gittiğiniz yeri çok seveceksiniz"
Esra omuz çekti "banane bu ev tamir olunca biz yine burda yaşayalım babam var bu evde başka evde yok" Yıldız derin bir nefes verdi kendide bu evden gitmek istemiyordu ama mecbur du "o gittiğimiz yeri beğenmezsen buraya yeniden geliriz" demekle yetindi uzun uzun açıklamak isterdi ama mecali yoktu
Hep birlikte el ele evden çıktılar Yıldız arkasına dönüp son defa baktı yuvasına. Burası yuvaydı gideceği yer bir evdi, ev ile yuva arasında dağlar kadar fark vardı.
🌹🌹💃(gülşen)
Prenses Ayça Nidanın evinde öğle uykusunu alırken Ertuğrul ile Gülşen evlerine çıkmıştı onların evleride yanmıştı ama kullanılamaz halde değildi.
Gülşen son yaşananlardan sebep bebeğini düşürmekten çok korkmaya başlamıştı, o bebek son bir hatıra gibiydi, ona sahip çıkmaya çalışıyordu başarabildiğinden emin değildi
Eve girer girmez yatak odasına doğru koştu kapısını açıp makyaj masasına ilerledi takı kutusunu açıp içindeki mektubu sıkı sıkı kavradı, bu mektupta her ne yazıyorsa hayatlarına yön vereceğine inanıyordu, alıp gömleğinin içine sakladı ve gömleğini sıkıca ilikleyip pantolonunun içine soktu
Hiç bir şey yokmuş gibi eşyalarını topladı, odadan çıktığında oğlunun da elinde bir valiz vardı, görürnen o ki taşımakta zorlanıyordu
Gülşen elindeki valizi kapının önüne bırakıp oğlunun elinden valizi almaya çalıştı ama Ertuğrul buna izin vermedi "sen yorulma anne, ben babama söz verdim size çok iyi bakacağım, o yüzden sen otur dinlen, ne yapılacaksa ben yaparım"
Gülşen oğluna gururlu bir tebessümle baktı, o doğurmamıştı ama tıpkı babasına benziyordu, babası sandığı adama yani...
Gülşenin gülen yüzü aklına düşen bir vesvese ile aniden soldu, kaşları çatıldı, Ertuğrulu kardeşine bakması için aşağı gönderip yatak odasına geçti, kapıyı kilitleyip yatağa oturdu
İçinden defalarca "Allahım ne olur düşündüğüm şey olmasın!" Diye dua etti, titreyen elleriyle mektubu eline aldı zarfın yapışkanlı kısmını yavaş yavaş açtı, kalbi sıkışmaya nefesi daralmaya başlamıştı, iki kağıt çıkınca eline ilk geleni açıp okumaya başladı.
Gülşenim, biricik karım benim, eğer bu mektubu ben yokken okuyorsan, lütfen anlatacağım şeylerinde sana olan aşkımın da gerçek olduğuna inan, ben seninle evlenmeden önce başka bir kadınla imam nikahı ile evliydim, 3 ay kadar sürdü evliliğimiz, ve sonra görev öyle gerektirdiği için ona şehit olduğumu söylediler, uzun bir süre o kadınla görüşmedim, görüşmeye de niyetim yoktu, ama komutanım görevdeyken İstanbul da bir hastaneye gittiğinde karımın doğum yaptığını öğrenmiş, ikiz erkek bebeklerim olmuş, biri öldü sanmışlar Hastanede bırakmışlar, aslında yaşıyormuş ama o kadına bir türlü ulaşamamışlar, diğer bebek 3 aylıkken bakımsızlıktan ağır şekilde hastalanmış ona ne olduğunu bilmiyorum, Ertuğrulu sana görevde buldum dememin sebebi seni kaybetmekten korkmamdı, özür dilerim, seni seviyorum, hoşça kal.
Gülşenin eli boynuna dolandı bir iki düğme açtı, nefes alabilmek adına, gözleri dolmuş ağlamaya başlamıştı okuduğu şeyleri hazmedemiyordu, lakin taşlar tıkır tıkır yerine oturmuştu, peki nasıl olmuştu da anlamamıştı, kimdi bu kadın?
Titreyen elleri ikinci kâğıda uzandı onuda açıp okumaya başladı
Ben devletime ihanet etmedim, hepsi Yıldıza takıntılı o manyak Affan yüzünden, sizin canımızın sağlığı için devletime ihanet ettim gibi görünüyor ama etmedim! O eserekli Mehmetin karısına sahafçıoğulları aşiretinin en büyük oğlu takıntılı, yıllardır peşimizdelermiş! Sakın Yıldızla arkadaşlık etme Gülşenim çocuklarımızıda al ve Kuzey kıbrısa git Lefkoşa limanına kadar bir adamım size eşlik edecek.
Gülşen okuduklarının etkisiyle ağlama krizine girmişti, Ertuğrul geri döndüğünde annesini ağlarken görünce hemen Yıldız teyzesine habet vermeye indi, Gülşen ise aniden mutfağa doğru hızlı adımlarla ilerledi ve en keskın bıçağını alıp boğazına dayadı, bu saçma sapan gerçeklerle yaşayamazdı, hıçkırıkları kulağını sağır etmişken Yıldız imdadına yetişti "Gülşen!" Diye bağırdı mutfağa doğru koşarken
Fakat arkadaşının onu dinlemeye niyeti yoktu bıçağı boğazına bastırdığı anda Yıldız bileğinden kavrayıp bıçağı almaya çalıştı, Gülşen çekti Yıldız Büktü derken bıçak aniden saplandı.
Gülşen sağ göğsünden bıçaklanmıştı Yıldız durdurmaya çalışmıştı ama Gülşen kendini bıçaklamıştı, bıçak Gülşenin avuçlarındaydı, ikiside şok içinde birbirine bakarken Gülşen son bir gayretle elindeki bıçağı Yıldızın gözünün içine baka baka Karnına sapladı ardından gözleri kapandı ve yaralı bedeni yerle buluştu.
Yıldız karnına saplanan bıçağın acısıyla inlerken Ertuğrul bu olanları kapının girişinden dehşet içinde izlemiş korkudan donup kalmıştı, zira her şey bir kaç saniye içinde gerçekleşmişti
Yıldız titreyen bedenine hakim olamamış sırt üstü yere düşmüştü
Çığlıkları duyan Nida yukarı çıkıp eve girince tam karşısında kalan dehşet manzaraya bakakalmıştı,ilk şoku hızla atlatıp Ertuğrulun gözlerini kapadı arkasına döndürüp evden çıkardı, merdivenlerin başındayken onun hizasında diz çöküp saçlarını okşadı
"Oğlum, Ertuğrul, bu olanlar bir rüyaydı tamammı? Annene de kardeşinede, Yıldız teyzene de hiç bir şey olmadı, olmayacak da tamammı?"
Ertuğrul uslu uslu başını salladı, hala şoktaydı
"Haydi aşağı inelim yavrum"
Ertuğrul kendisine söylenen şeyi yapıp aşağı indi, ifadesizdi, kızlar bir moda dergisine bakarken erkekler öylece oturuyordu, oda onların yanına oturdu
Nida hemen temiz bez aldı telefondan ambulansı aradı, dış kapıyı kilitleyip yukarıya çıktı
Koşa koşa yaralı kadınların yanına geldi, elindeki temiz ve kalın bir bezi Gülşenin kanayan yarasına bastırdı, Gülşenin elini alıp bezin üzerine koydu ardından Yıldıza döndü, kan yalnızca karnından değil bacak arasından da sızıyordu
Gözleri dehşetle açıldı, Yıldız düşük yapmış olmalıydı.
Üzüntüden dolan gözlerini elinin tersiyle sildi, başka temiz bir bezi bıçağın etrafına sardı, bıçak düştü düşecekti, çekmek yerine görevliler gelene kadar öylece bekledi.
Yarım saatin ardından nihayet gelen görevliler, yaralıları ambulansa taşıyıp hastaneye doğru yola çıktılar.
Nida çocukların başında polislerin gelmesini bekliyordu
Elini yıkamış üzerini değiştirmiş, çocuklara Gülşenin kontrole gittiğini Yıldızında yanında olduğunu söylemişti, içi cayır cayır yanıyordu
Bu masum yavrucaklar daha babasızlığa alışamamışken bir de annelerini kaybederlerse perişan olurlardı
Ertuğrul hala aşırı sakindi, hiç bir şey söylemiyor yalnızca uzanıyordu
Kapı tıklandığında Nida hemen ayağa kalkıp kapıyı açtı, polisleri görünce anahtarını alıp evden çıktı kapıyı kilitleyip polislerle birlikte aşağı indi
Polis arabasına binip karakola geldi arabadan polislerle inip karakola girdi ifade vermek için 5 dakika bekledi, sorgu odası hazır olunca hemen içeriye aldılar, bir sandalyeye oturup yetkili kişinin gelmesini bekledi
Adam içeriye girip kapıyı sertçe kapatınca Nida korkudan olduğu yerde sıçradı
"Kusura bakmazsın inşaallah bacım elim çarptı"
Dedi polis büyük bir ima ile
Nidanın kalbi panik ve endişeden küt küt atıyordu, önemli değil anlamında başını salladı
Polis yerien oturunca Nida gözlerini polise dikti, korkmayacaktı, suç işlememişti, bu oda onu çok iyi tanıyordu, babasının tecavüz girişiminden kurtulduğunda da yine bu oda da tam bu sandalyedeydi
Nida derin bir nefes alıp olayı, bildiği en doğru şekilde polise anlattı, polis öylesine rahatsızlık veriyordu ki, kadın anlattığı şeylerin doğruluğunu sorguluyordu
Sorgu bitince adam yerinden aynı şekilde kalkıp tüm tersliğiyle odadan çıktı, Nida çokta uzun olmayan bir müddet sonra başka bir polisin yardımıyla odadan çıkıp karakolun çıkışına geldi, ifadesini imzalayıp karakoldan çıktı
Sokak telefonundan taxi çağırdı, biraz bekledi, gelen araca bindiğinde evinin adresini verdi, evine varana kadar sessizdi, geldiğinde parayı verip araçtan indi, evine doğru yavaş adımlarla ilerledi, kapının önündeyken derin bir nefes verdi, kapıyı açıp içeriye girdi ve kapıyı yeniden kilitledi, mutfaktan yemek kokusu gelince hemen mutfağa gitti
Hakan ısıttığı çorbayı kardeşlerinin tabağına servis ediyordu, Nidanın gözleri doldu yüreği sızladı
Bu yaşanan olaylar çocukları çok yoruyordu, kardeşti onlar, bundan öte bir bağ yoktu, ama anneleri uyandığında yaşanacakları az çok tahmin edebiliyordu.
Hepsi sofraya oturup yemeklerini yediler, Nida ile özellikle konuşmuyorlardı, anneleriylede konuşmayacaklardı, hepsi teker teker annesine kırılmıştı, kimse onlarla doğru düzgün ilgilenmiyordu.
Nida çocukların gönlünü almak için kek çırpmaya başladı, bir yandanda patates haşlıyordu salata yapacaktı çünkü esra tatlı sevmezdi, tuzlu şeyler yerdi daha çok.
Ertuğrul, Kemalin odasında yatağa uzanmış yorganın altına saklanmıştı artık annesi çok korkunç bir insandı, Yıldız teyzesini bıçaklamıştı, her şeyi görmüştü, en ince ayrıntısına kadar, ama engelleyememişti, donup kalmıştı, güya annesini ve kardeşlerini koruyacaktı, Gülşeni Gülşen den koruya bilirmiydi,
İnsana en büyük nimet ve aynı zamanda en büyük ceza aklı değil miydi?
Ertuğrul annesinden çok korkmaya başlamıştı, kendine veya Ayçaya zarar vermesinden korkuyordu, masum kafasının içinde kurdukça kuruyordu O içerideki ses öyle yüksektiki, sazlar çalsa, top patlasa susmazdı.
Nida mutfaktaki işini bitirince kek pişene kadar uzanmaya karar vermişti, tam yattığı sırada kapı tıklandı, yattığı yerden hızla ayaklanıp kapıya doğru koştu, delikten baktığında yüzü puşi ile sarılı bir adam gördü, hırlı mıdır hırsızmı bilinmeyen adamdan korkup çocukların yanına gitti hepsini susturup Kemalin odasına götürdü üzerlerine kapıyı kilitleyip tekrardan kapının deliğinden dışarıya baktı, kimse yoktu, yavaşca kapıyı araladı bakışları yere döndüğünde bir çanta gördü, tekrar etrafına bakınıp yerdeki çantaya uzandığı anda ense köküne ağır bir darbe aldı ağrı ve sızı tüm bedenine yayılana kadar bilinci kapanmıştı.
Adamlardan biri içeriye girip mutfağa geçti, davul fırının fişini çekti üzerindeki anahtar sayesinde çocukların olduğu odaya girdi, önce Ayçayı kucağına aldı ardından Esraya uzandı, fakat Ertuğrul Esranın önüne siper olmuştu, adamda Esrayı değil Ertuğrulu aldı.
Arkasından gelen başka bir adam Hakan ile Esranın başına bez bir torba geçirip evden çıkarttı, Kemalide başka bir adam sırtlayıp arabaya bindi, Ayça, Ertuğrul ve Kemal başka, Hakan ile Esra başka arabadaydı
Komşular arabanın peşinden koşarken Affanın adamları daha da gaza basıp oradan tüymüşlerdi.
Gülşen Ameliyattan 1 gün sonra gözlerini açabilmişti, anne babası yanındaydı, bebeği o kadar güçlü o kadar dirayetliydi ki bunca yaşanana rağmen hayata sımsıkı tutunmuştu.
Fakat Gülşen içten içe yaptığı şeyin vicdan azabını çekiyordu. Yıldızın hamile olabileceğini tahmin ediyordu ama hemen söyleyip telaşlandırmak istememişti.
Kendi bebeği sımsıkı hayata tutunmuştu, ama Gülşen bu bebeği istemiyordu, fakat Yıldızın daha orada olduğunun farkında bile olmadığı bebeği dayanamamış tutunamamıştı.
🌟🌟🐥
Yıldız gözlerini aralamayı başardığında ameliyatın üzerinden neredeyse iki gün geçmişti, yanında kimse yoktu bir hemşire refakatçi olarak başında bekliyordu.
Rahminin parçalandığı için alındığını ve bebeğini kaybettiğini öğrenmişti. Yüreği sıkışıyordu, kelimelerin kifayetsiz kaldığı noktadaydı.
Hiç durmaksızın ağlıyordu, elini karnından çekemiyordu Yıldız, bebeği oradayken sevememişti okşayamamıştı ama, belki şimdi okşayıp severse o masum can sevgisizlik hissetmezdi.
Acısı tarifsizdi, üstelik bunu yapan en yakın arkadaşıydı. Bir kaç dakika içinde hiç tanımadığı birine dönüşmüştü, onunda şokunu henüz atlatabilmiş değildi, hemşirelere yanlızca çocuklarını sormuştu, onlarda bir arkadaşanızdalarmış merak etmeyin demişlerdi, en azından evlatları güvendeydi, Nidanın hakkını hiç bir zaman ödeyemezdi, çünkü doktoru bile eğer olay anında müdahale edilmeseydi ölebileceğini söylemişti.
Yazarın kaleminden.
Yıldız Hastaneden 3 hafta sonra taburcu olmuştu, evi yoktu,Nidaya ulaşması lazımdı,lojmana gittiğinde eşyaları kapının önündeydi ve bina yıkılmıştı,Yıldız ne yapacağını bilememişti o an, lakin Affanın itleri Yıldızıda kaçırmıştı, hiç yorulmaması hep dinlenmesi gereken kadın ölüm yolculuğuna sürüklenmişti, eşyalarıda bagaja koymuşlardı.
Yıldız benzinlikte durduklarında kadınlar tuvaletinin camından kaçıp Mardine, annesinin aşkından intihar ettiği adamın yani babası olacak sadakatsiz itin yanına gitmişti
Annesi Sümeyye aldatıldığını öğrenince Yıldızın gözlerine bakarak Yıldız olmuştu.
Yıldız Mardinde orta büyüklükteki konağın kapısını çaldı, açmadılar, sende kimsin dediler, Abdullah Akbaba nın kızıyım deyince herkes destura geçti, babası sırf zengin bir hayat yaşamak için bir hanım ağa ile evlenmişti, ardındansa aşiretin adı Akbaba olmuştu, Yıldız şimdi yeniden bu soy adını taşıyacak olmanın verdiği ağırlık ile babasının karşısına dikilmişti
"Seni buralara hangi rüzgar attı vefasiz evlâdım benim?" Diye sormuştu ağa
Yıldız ise içindeki küçük çocuğun tutunduğu sevgi kırıntılarına dayanarak babasından ilk ve son kez bir şey istedi
"Ömrüm boyunca sana bir kez baba demedim, diyemedim, çünkü sen hiç bir zaman babalığın ne anlama geldiğini bilmedin, yanlızca kendini düşündün, ben evlenmekten çok korktum biliyormusun? Ama rahmetli damadın Mehmet o kadar iyi bir babaydı ki... işte onun eksikliğini her zerremde hissediyorum, ama senin eksikliğini hiç bir zaman hissetmedim, Çünkü yoktun! Ama şimdi bir ricam olacak senden, yanlızca bir defa babam olup beni korurmusun? Affandan beni korurmusun, çocuklarımı bana getirebilirmisin... baba"
Abdullah kendinden beklenmeyeni yapıp ayağa kalktı ve kızına hafifçe sarıldı, elinden tutup konağın avlusuna çıkardı herkes düğün varmış gibi hazırlanmıştı.
Affan şerefsizi tüm haysiyetsizliğiyle avlunun ortasında yıllardır gösterdiği çabanın karşılığını almıştı, Tahsinde Affanın adamıydı, Yıllardır bizi takip ediyorlarmış demişti mektubunda, kendisi takip etmişti Başaran ailesinin başına gelen en ufak sorun bile Tahsinin işiydi.
Abdullah ağa olduktan sonra geride bir kızının olduğunu öğrenmiş onu görmek için ta Sivasa gitmişti, onu gördüğü ilk an ise Mehmetle olan nişanıydı, Tahrime para teklif edip onları ayırmasını ve kızı kendine getirmesini söylemişti, Tahsin ne kadar çabalasada ayırmamış üstelik Türk düşmanı bir çeteye girmişti.
Affan takıntılı bir manyaktı, Yıldızın tamamen onu sevmesini Mehmete ihanet etmesini istiyordu, ama Yıldız bunu yapmamıştı, Affan ile Yıldız sadece bir kere görüşmüşlerdi sonra Affan bir kaç adam göndermişti ve beraberlerinde bir sürü hediye... adamlara sora sora Affan sahafçıoğlu nun kim olduğunu öğrenmiş iyice tiksinmişti.
Şimdi burada ikisi karşı karşıyaydı, bu dünyanın en iğrenç yüzleşmesiydi, Yıldız kaçmaya çalıştı babasının adamları onu tuttu, zorla bir odaya kapattılar, kadınlar gelip ona zorla gelinlik giydirdi

(Aslında bu gelinlik değilde işte... düğün acil olduğu için 😭 ayrıca bu kıyafet çok güzel 😭 ben sanırım Mardinli olmaya gidiyorum 😭💅)
Yıldız "baba!" Diye bağırmıştı, ilk defa kendisi için yalvarmıştı birine, ama nafileydi... Affanın iki üç kuruşu Abdullahın ağzını fermuarlamıştı.
Yıldız İnmek istemediği için çırpınıyordu, eltileri ise onun yalvarışlarını duymayıp yalnızca avluya indirmişlerdi.
Zorla imam nikahı kıydılar, yada kıydıklarını zannettiler , Abdullah ben kızıma vekil olup onu verdim dedi, İmam bile olmayan dinin hükümlerini bilmeyen 18 yaşındaki gençse bu işe tamam dedi
Affan Yıldızı davullu zurnalı evden çıkardı, Yıldız kolunu kurtarmaya çalışırken bir yandanda ağlıyordu, halk sessizdi, çitleri çıksa ölebilirlerdi.
Yıldızın kanaması başlamıştı başı dönüyordu ve bilincini kaybediyordu, fakat bu durum Affanın umrunda değildi, Yıllar sonra Yıldıza sahip oluyordu, Yıldız halatlarla bağlandığı yatak da kan revan içinde bir de nu adamın sapıklıklarıyla uğraşıyordu
Yalvardı yapma diye ama Affan dinlemedi kendi bildiğini okudu, Yıldızın son dakikalarını yaşadığını hissettiğinde çocuklarını yanına getirdi.
Hakan ile Esra günler sonra annelerine kavuşmuşlardı, başlarına geleni anlattılar annelerinin göz yaşlarını sildiler, Kadıncağız çocuklarının kokusunu doya doya içine çekti.
Son defa göz yaşlarını silip kocaman gülümsedi, "siz önce Allaha sonra birbirinize emanetsiniz birtanelerim, bir kardeşiniz olacakmış,ama ben ona bu dünyada sahip çıkamadım, öbür dünyada da ona annelik yapacağım biraz tamammı?"
Çocuklar korkuyla ağlamaya başladığında Yıldız şehadet getirmeye başladı, ufacık dünyalar güzeli bir çocuk ona sesleniyordu, kızmıydı erkek mi belli olmuyordu bu mesafeden, Yıldız ise o çocuğa doğru gitti...
Evvet ballı bööreklerim hüzünlü keklerim, acıklı flas back partlarımız buraya kadardı.
Artık Esranın ağzından okuyacağız bu kitabı
İnanın bende Yıldızın öleceğini bilmiyordum yazarken bir anda öyle aklıma geliverdi😭😭😭
9273528292 saat ağladım bu bölümü yazarken (hiç ağlamadım azcık gözüm doldu mdnfkd)
Yıldızın helvası neli olsun?
Gülşen back stabber lıkta 1 numara ona bir ödül takdim etmek istiyorum 🏆🏆🏆
Neyse ballı böreklerim Oy ve yorumlarınızı bekler okuyan gözlerinizden öperim saygılarımla sizi çok ama çok seviyorum kocamanaaaaa öptümmmm bıy
Mxldkşdmdkf
|
0% |