Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Giriş

@piyamor

"Rüzgarın yönünü değiştiremezsen, yelkenlerini ona göre ayarla."


2006 - Çanakkale


Küçük kız hızlı adımlarla yürümeye devam ederek önce kızarmış ellerine, sonra kirlenen önlüğüne, daha sonra da karanlık gökyüzüne baktı. Rüzgarın tatlı esintisini, avuçlarındaki sıyrıkları ısırışını ve terle kaplanan nemli önlüğünün tenini üşütmeye başladığını hissedebiliyordu. Bacakları öncesinde çok fazla koşmaktan ağrıyordu. İlk defa yorulmuş olmayı ya da vücudunda bir yerinin acımasını keyifli buluyordu. Ne var ki içindeki korku keyif duygusunu parçalamaya başlamıştı. Gözbebeklerinden dışarıya fışkırırken, kesilen nefesiyle, "Balca," diye fısıldadı Nazlı Kaya. 


Balca, en yakın arkadaşını duymadı çünkü o sırada aklında pembe bir filin görüntüsü vardı. Bugün  her okul çıkışı yaptığı gibi eve koşup izlemeyi planladığı çizgi filmden bir kareydi. Fil bir fareyi kovalıyordu, fili de küçük, sarışın bir oğlan çocuğu... İzleyemediği için üzgün hissediyordu ancak okulun bahçesinde oynadıkları oyunun eğlenceli olduğunu ve Nazlı ile bunu daha çok yapmaları gerektiğini düşünüyordu.


 Nazlı, adımlarını hız kesmeden ilerletirken başını yanında  yürüyen arkadaşına o an çevirdi. Balca'nın dalgın olduğunun o da farkındaydı.  Bu defa korku içerisinde olmasına rağmen ona geç kaldıkları için kızmak istemedi. Oyun oynamayı kendi de istemişti. Artık konuşmak için bile zaman yolmadığını biliyordu. Babası evde ve yokluğunun farkında olmalıydı. Her şey okulun arka bahçesinde daldıkları oyunun çok eğlenceli olması yüzündendi.


 Aklından bunları geçirirken önce Balca'nın üzerindeki önlükte, sonra da kendi üzerindeki önlükte gözlerini dolaştırdı. Parmaklarını boğazını kesen beyaz yakaya geçirdi ve çekiştirdi. Ucuz bir şeydi ve kıpırdadıkça tek bir noktaya kesik atıyordu. Tahriş olan yerde parmağını dolaştırırken yüzünü buruşturdu  ve isyan etti. Fakat bu yakanın canını yakıyor oluşundan değildi. 


Nazlı'ya göre; Balca'nın dantelden yakalı, önü çiçek işlemeli mavi önlüğü ile kendi önlüğü asla kıyaslanamazdı. Çünkü onun önlüğünü annesi yapmıştı. Nazlı'nınki ise mahalledeki bir dükkândan, babası tarafından, küçük kızın günler boyunca yalvarmalarının sonucunda alınmıştı.


"Beni okula gönder baba. Bunu her şeyden çok istiyorum. Ayak altında dolanmam. Beni hiç görmezsin. Okuldan dönünce de odama çekilirim. İstersen nefes bile almam. Seni hiç üzmem. Yalnızca okula gitmek istiyorum. "


Babasının okul konusunda onu değil de kapıya gelen birkaç komşusunun baskısına dayanamayarak kabul etmesinin üzücü bir yanı vardı. Kendi düşüncelerine değer veren bir babası olmasını çok isterdi. Okula gitmeyi evdeki yalnızlığından kurtulmak için istemişti ve bunu da Balca'ya söylemişti. Her şeyde olduğu gibi. Balca onun bu dünyadaki en iyi dostu ve sırdaşıydı. 


Boğazını kesen yakayı biraz daha çekiştirdi. Nazlı'nın onu koruyan, kollayan, en önemlisi ona dantelden yakalar ören bir annesi yoktu. Küçük kız, Balca'ya ne zaman baksa annesizliğini hatırlıyordu. Bir hayal kırıklığı sarmalına kapıldı ve az sonra olacakları hayal etmeye koyuldu.


Birazdan evlerinin olduğu sokağa gireceklerdi. Balca'yı kapıda annesi karşılayacak ve sıcacık evlerine alacaktı. Karnını doyuracak, belki saçlarını tarayacak ve uyumadan önce onu sevgiyle kucaklayacaktı. Balca sabah okula anne kokusuyla sarmalanmış önlüğü, annesinin özenle ördüğü saçlarıyla gelecekti. Nazlı saçını yapamadığı için ona kızacak, seninkini de ben yapayım, annemden öğrendim diyecekti. Ama Nazlı istemeyecekti. Ben böyle seviyorum ki. Annem olmadığından değil diyecekti. Bu çocuk bedenine büyük gelen bir yalandı. Hep yalan söylüyordu. Her şeyini bir tek Balca'ya anlatıyordu ama duyguları konusunda aynı şey söz konusu değildi.


Önlüğe bakarken içindeki endişeye rağmen aynı arkadaşı gibi dalgınlaşıp gittiğini sokağın sonundan yükselen sesle fark etti. Hava rüzgarlıydı, gök karanlıktı, sokaklar boştu ve bu saatte dışarıda olmak korkutucuydu ama bundan daha korkutucu olan şey babasıydı.


Yerinde kalakalırken farkında olmadan Balca'nın kolunu tuttu. Ona korkusunu belli etmek istemezdi ama küçük kızın babası, "Nazlı!" diye öyle bir bağırdı ki çenesinde başlayan titreme bacaklarına kadar indi.


"Sana," dedi Nazlı nefesini tutup zorlukla konuşurken. "Acele edelim demiştim."


"Korkma," diye fısıldadı Balca arkadaşının ne halde olduğunun artık farkında olarak. Elini, kolunu tutan arkadaşının elinin üzerine kapattı. "Bize gelirsin şimdi," diye fısıldadı. "Annem seni eve alır."


"Olmaz," dedi içine kaçmış sesiyle Nazlı. Korkmasına rağmen gözlerini evlerinin önünde, gölgelerin arasında bir canavara benzettiği babasından ayırmıyordu. Gündüzleri çiçekleriyle evlerinin önünü şenlendiren badem ağacı şimdi babasını bir canavar gibi gösteriyordu. Belki de gerçekte de öyle olduğundandı.


"Babama söyleriz," dedi Balca bu defa. Minik eliyle onun korkudan mı bilinmez buz kesmiş parmaklarını, elinin üstündeki üşümüş deriyi sevdi. İki küçük kız da oldukları yerden tek adım dahi atmadan Nazlı'nın babası Ahmet'e bakıyordu şimdi.


"Gel Buraya!" diye öfkeli sesiyle bağırdığında Ahmet denen adam, Nazlı hıçkırdı.


Elini ağzına kapatıp çıkan hıçkırık sesini yutarken gözünden akan yaşlar elinin üstünde birikti. Az sonra, eve girince neler olacağını bildiği için çok korkuyordu. "Yarın," dedi kocaman açtığı mavi, ıslak gözleriyle Balca'ya bakarak. "Okulda görüşürüz. Sana anlattıklarımı kimseye anlatma. Annenlere asla anlatma. Yoksa beni döver. Çok döver... Daha çok döver," dedi.


Balca arkadaşının elini bırakmayı hiç istemezdi ama Nazlı çoktan ondan ayrılıp babasına doğru adımlamaya başlamıştı. Buna engel olmak istese de yapamadı. Annesine ya da babasına da seslenemedi. Nazlı'ya bir söz vermişti. Sırrını tutacak ve ölene kadar arkadaşı olarak kalacaktı.


Balca bu sözü hatırlayarak o gece yatağına girdiğinde kornaya benzeyen garip bir sesle uyanacağını bilmiyordu. Uyandığında odasının içi mavi ve kırmızı ışıklarla doluydu. Hepsi pencerelerindeki perdeleri delerek odasına ulaşıyordu. Yedi yaşındaydı ve bunun bir polis arabasına ait olduğunu biliyordu. Hem ses hem de ışıklar evlerinin önünde park halinde duran polis arabasından geliyordu. Okulda öğretmeni trafik lambalarından bahsederken kırmızı için ne demişti? Dur! Ya mavi? Mavi ışığın ne anlama geldiğini bilmiyordu. Belki de polis arabasındaki kırmızı ışık da dur demek değildi.


Küçük elleriyle gözlerini ovuştururken ağzını kocaman açarak esnedi. Hemen sonra, "Anne!" diye seslendi. "Bir şey mi oluyor?"


Babasının geçen gün sorun çıkaran bir komşularından bahsettiğini duymuştu. O adam her kimse sokağın girişindeki çeşmenin borularını öfkelenip kesmişti. Babası onun bir adam olduğundan bahsetmemişti ama o kalın boruları kesmek Balca'ya göre güç isterdi. Erkekler güçlüydü. Tıpkı Nazlı'nın babası gibi.


Karanlığa rağmen çarşafın arasından sıyrılarak kaydı ve yere indi. Bir kez daha, "Anne!" diye seslendiğinde yine bir cevap alamayacağını biliyordu. Çünkü odasının kapısından çıkar çıkmaz evlerinin giriş kapısının sonuna kadar açık olduğunu, sokak lambalarının önündeki girişi aydınlattığını görmüştü. Çıplak ayaklarıyla annesinin el örgüsü, çizgi desenli kilimini geçerek kapıya doğru adımladı. "Anne," dedi ama oldukça sessizdi. Anne ve babası evde değildi. "Abi," dedi bu defa. Ancak o anda anne ve babasını sokakta gördü. Babası Niyazi, sokak direğine yaslanmış ağlayan annesine sarılıyordu. Abisi neredeydi? Yoksa ona mı bir şey olmuştu? Polisler su borularını kesen adam yüzünden burada değil miydi?


Kapıdan dışarıya, oradan sokağa koşarak çıktı. Anne ve babası henüz onu fark etmemişken, "Yalvaç Abi!" diye bağırdı ama abisini karşıdaki evin önünde görmesiyle rahatlamak yerine içini başka bir his kapladı. Yoğun bir endişe. Yalvaç abisi neden Nazlıların evinin önündeydi? Polisler neden onun evindeydi? Neden bu kadar çok polis vardı? Baştan aşağıya beyaz giyinen, ağızlarında maske, ellerinde mavi eldiven olan adam ve kadın neden buradaydı?


Kafasında bu sorular dönüp dururken omzunda hissettiği elle başını çevirdi ve annesinin ağlamaktan şişen gözlerini gördü. "Bir şey yok kızım," diyordu ama yalan söylediğini ifadesinden anlayabiliyordu. Neden bu kadar üzgündü? Bir şey yoksa neden bu kadar ağlıyordu?


"Nazlı nerede?" diye sorduğunda, babası ona cevap vermek yerine annesinin kolundan çekiştirdi. Uzun boylu, genç adam, "Hadi Hazal, içeriye girelim," dedi ve hemen sonra bakışlarını etrafta dolaştırıp oğlunda duraksadı. Yalvaç, Nazlıların evinin önündeki kaldırımda, bakışlarını onların kapısına kilitlemiş halde duruyordu. "Yalvaç sen de buraya gel!" diye pijamalarıyla şoka girmiş gibi titreyen on yedi yaşındaki oğluna seslendi.


Yalvaç yerinden kıpırdamayınca, "Hazal," dedi adam kızar gibi. "Kızı eve sok. Etkilenecek. Bende oğlanı alıp geliyorum."


 Balca ellerini sıktı. "Ne oldu?" diye sordu bir kez daha. Aldığı cevap yine sessizlikti. Babası abisine doğru hızlı adımlarla yürürken, annesi onun saçlarını okşuyordu. "Eve girelim Balca."


"Abi!" diye seslendi Balca annesinin kolundan çekiştirmelerine rağmen. "Abi ne oluyor? Nazlı nerede?" Abisi onu duymadı. Evin girişine kitlenmişti ve dışarıya kendini kapatmış görünüyordu. İnce yapılı, uzun boylu oğlan gecenin ayazı vurdukça yaprak gibi titremeye devam ediyordu.


"Korkar," diye fısıldadı Balca. Aklına gelen bu şeyle annesine yalvarır gibi baktı. "Korkar anne."


Nazlı korkak bir kızdı. Her şeyden korkardı. Balca bazen ona sarılmak isterdi. O anlarda bile en yakın arkadaşı ona bir şey yapacak diye yerinde sıçrar, sonra defalarca özür dilerdi.


Şimdi kapısında bekleyen insanlar yüzünden iyice korkak biri olacaktı. Balca böyle olsun istemiyordu.


Annesinin kolunu tutan elinden sıyrıldı ve yalın ayak karşı eve doğru koşmaya başladı. Ayağına batan taşlara aldırmadan polislerin arasına daldı. Aslında polislerden o da korkardı. Daima onların çok iri, güçlü adamlar olduğunu düşünürdü. Ama şu an bu umurunda bile değildi. Nazlı'ya bir an önce ulaşmak ve onu kendi evlerine götürmek için ikna etmek istiyordu.


Annesi ve babası iyi yürekli insanlardı.  İkisi de Nazlı'nın evlerine gelmesine asla bir şey demezdi. Ne var ki Nazlı bir kere bile evlerine gelmeyi kabul etmemişti.


"Balca!"


 Babasının sesini işittiğinde bir polisin de kolundan yakaladı. "Dur bakalım çocuk. Buraya giremezsin!" Olduğu yerden Nazlıların evinin girişini görebilecekken kolunu tutan polis tarafından önü kapatıldı.


"Amca," dedi polisin gözlerinin içine bakarak. Ondan korkuyor ama üşüdüğü için titriyordu. "Arkadaşım Nazlı'nın evi burası. O iyi mi?"


"Balca!" 


Niyazi kızına ulaşarak onu polisin elinden çekip aldı. "Kusura bakmayın memur bey. Balca Nazlı'nın sınıf arkadaşı."


"Öyle mi?" dedi polis memuru Balca'nın koyu renk uzun kirpiklerine rağmen altında iki ışık gibi taşıdığı bal rengi gözlerine bakarak. "Nerede oturuyordunuz?" diye sordu Niyazi'ye bakarak.


"Yakınlarda," dedi adam ve elini  kaldırarak karşıdaki evi gösterdi.


"Sesler duydunuz mu?"


"Hiç," dedi Niyazi başını öne eğerek. Elleri iki yanında yumruk olurken derin bir nefes aldı ve utana sıkıla bıraktı. "Ses duymadık." Yaşanan bu olay zoruna gidiyordu. Dükkânı bir saat daha geç kapatmış olsaydı, en azından her zamanki saatinde kapatsaydı, karısıyla uyumadan önce yatakta biraz daha fazla sohbet etseydi belki duyabilirdi ama... Belkilerle kurulan hiçbir cümlenin şimdi hükmü yoktu.


Yol kenarında bekleyen komşulardan biri, "Ben balkondaydım. Sigara içmek için çıkmıştım," deyince tüm başlar ona çevrildi. Balca yaşlı adamı tanıyordu. Kendi evlerinin yanında oturan Ömer amcaydı. Tek başına yaşıyordu. Evinde kocaman bir akvaryumu vardı ve Balca'ya da oradan bir balık hediye etmişti. Nazlı'ya da... Fakat Nazlı balığının ertesi gün öldüğünü söylemişti. Bunu hatırlayınca Nazlı'yı daha çok merak etti ve daha çok korktu. 


"Hiç ses yoktu komiserim. Tek ses yoktu. Işıklar hiç kapanmadı. Ben balkonda durup bayağı izledim sokağı. Bunu yapmayı severim. Bir saat kadar önce ışıklar kapandı ve adam evden çıkıp gitti. Kapıyı bile kapatmadı."


Polis memuru, "Bizi arayan siz miydiniz?" diye sorunca, adam hızla başını salladı. "Kızcağız," dedi dolu dolu bir sesle. Eliyle göğsünü dövdü. "Keşke ışıklar sönmeden önce..."


Niyazi, yanında duran adamın omzuna elini vurdu. "Sen de bir şey yapamazdın. O kızın kaderi buymuş," deyince, polis memuru iç çekti.


"Bu iş ne kadar kader bilemem ama çocuklarınıza iyi davranın. Onları koruyun. Işıklar bu ev için söndü ama..." Cebinden sigarasını çıkardı. "Benim de çocuğum var. Polis de olsak, her gün türlü olaylara da şahit olsak en nihayetinde insanız. Hepiniz gibi yaşanan olay bizi de üzdü," dedi yanında duran küçük kızın saçlarını okşayarak. "Hepinizin ifadesi alınacaktır," dedikten sonra karşı kaldırıma doğru yürüdü.


O sırada Balca'nın dikkatini beyaz giyen kadın ve adam çekti. Ağızlarındaki maskelere çeki düzen verildikten sonra eve doğru adımladılar. Önündeki polis memuru da gidince evin içi görünür olmuştu.


Başka bir polis memuru, "Olay yerini boşaltın, uzaklaşın!" diyerek, elini kolunu kalabalığa uzaklaşmaları için hararetle salladı ama Balca onu ne duydu ne de gördü. Yalnızca babasının kolundan çekiştirdiğini fark etti. "Eve Balca. Gel kızım." Adam kızını uzaklaştırmayı düşünürken Balca babasının planını çoktan öngörmüş ve kararını vermişti. "Nazlı'yı görmeden olmaz!" Babasının elinden ansızın sıyrıldı, eğilerek polislerin arasından jilet gibi geçti. Kimse küçük kızı tutamamışken Balca evin bahçe kapısından içeriye koşarak girdi.


"Nazlı!" diye bağırıyordu. "Nazlı ben geldim, korkma! Buradayım, sakın korkma!"


Babası polis engeline takılırken, başka iki polis de kızın arkasından fırladı. "Orada kal! Sakın girme! Olay yerini mahvedeceksin!"


Çok geçti. Balca beyaz giyen kadın ve adamın arkasından çoktan girişe adım atmıştı.


Beyaz giyen o adam ve kadın adli tıp uzmanıydı. Olay yerini incelemek ve etrafta delil oluşturabilecek materyalleri toplamak için gelmişlerdi.


Balca görüşünü kapatan adli tıpçının yanından başını yana doğru uzatırken içerideki hiç kimse onun orada olduğunun henüz farkında değildi. Takım elbiseli bir adam içerideki bir polis memuru ile konuşuyordu. "Baba araştırılsın. Gidebileceği her yere bakılsın. İntihar gibi görünüyor ama buna inanmak istemiyorum," diyordu.


İntihar mı? Balca kafasının içinde bu soru yankılanırken bunun kötü bir kelime olduğunu düşünüyordu. Ne demek olduğunu bilmiyordu ama iyi bir şey olamazdı. Biraz daha eğildi ve kadını eliyle kenara çekti. Odadaki varlığı da o an fark edildi. Ne var ki arkasından koşan polis memuru da kızı ensesinden o anda yakaladı.  "Nereye gittiğini sanıyorsun?"


Balca gözleri fal taşı kadar kocaman açılmış halde, ensesinden tutan polis memurunun bacaklarına doğru gerilerken, "Nazlı!" dedi ağlayacak gibi. Nazlı'nın önlüğü hala üzerindeydi. Yüzü yere dönük, bacakları iki yana garip bir şekilde açık yatıyordu. Sağ elinin parmakları sıkılıydı ve içinde bir şey tutuyordu. Balca olduğu yerden onun ne olduğunu göremiyordu. Tüm bunların dışında uyuyor gibi görünüyordu. Yine de Balca kötü bir şey olduğunun farkındaydı. Balca  bir kez daha sormaktan çekinmeden, "Ne oldu ona?" diye hıçkırdı.


"Savcım," dedi Balca'yı tutan memur, takım elbiseli adama bakarak. "Kız farkında olmadığımız bir anda içeri girdi." Ses tonundan ne kadar kötü hissettiği, mahcup olduğu anlaşılıyordu ama Savcı onu duymadı.


Bal rengi gözleri olan kıza dikkat kesildi. "Arkadaşın mı?" diye sordu ona. Balca tam da o anda yaşlar gözlerinden boşalırken, "Kardeşim," dedi savcıya bakarak. "Biz kan kardeşi olduk onunla, bak," diyerek kesiği hala duran avuç içini ona gösterdi. Anne ve babasına düştüğünü söylemişti ama bu bir yalandı. "Kardeşime ne oldu?"


Savcı üzgün bir şekilde başını salladı. "O," dedi gerçeği söyleyecekmiş gibi ama onun bir çocuk olduğunu anımsadı. "Onu buradan çıkarın!"


Bu emirle Balca sümüğü akan burnuna aldırmadan hıçkırarak ağlamaya başladı.  "Babası dövüyordu," dedi buruşuk suratıyla. Elinin tersiyle burnunu silerek zorlandığı konuşmaya devam etti. "Çok dövüyordu amca. Sırdı bu ama," dedi ve arkadaşına baktı. "Özür dilerim Nazlı, sırrını tutamadım," dedi. İçinde umut dolu bir yer onun hala yaşadığını ve onu duyabildiğini söylüyordu. Duyuyorsa babasının ceza alacağını bilmeli, ona bunu yaptığı için bir daha ona yaklaşamayacağını anlamalıydı. Şimdi çevresindeki herkese gerçeği anlatmalı ve arkadaşını o adamdan kurtarmalıydı. Ah, daha önce neden yapmamıştı sanki?


"Kızım," dedi savcı yumuşak bir sesle. "Polis abinle git. Biz gerekeni yapacağız."


Balca polis memurunun elini sıkı sıkı tuttu. Evden çıkmak üzereyken savcıya baktı. "O da iyi olsun," dedi söz ister gibi. "Yarın okul var. Gelsin, bizde kalsın. Annem bir şey demez. Babam da. Uyanınca söyleyin. Bilsin, Balca var. Kardeşi var." O an, o evde bulunan herkese güvenmek istedi. Fakat yanıldı.


Olayın üstünden günler sonra bir sabah gazeteler daha önce paylaştıkları bir haberi şu notla yayımlıyordu:


"Adli tıptan alınan bulgular ve maktulün savcı raporuna göre bunun bir cinayet değil de intihar olduğuna karar verildi. Gördüğü şiddetten dolayı travma yaşayan küçük Nazlı, günler sonra adli tıptan alınarak defnedildi."


Bölüm Bitti...


Yeni kurgumuz hayırlı ve uğurlu olsun :)) Umarım sevmişsinizdir. Bölümler 8 Numaradaki Adam sezon finali verdikten sonra gelmeye başlayacak. Detaylı bilgi için instagrama gelin konuşalım. Akşama tanıtım filmini de oradan paylaşıyor olacağım.


Hepinizi öpüyorum :)


piyamor_ instagram


Loading...
0%