@piyara
|
Hemen İlkay ablama söylemiştim bunu ve beni geri çevirmemişti. Nasıl reddedebilirdi ki Civan vardı sonuçta. Düğün günü geldiğinde, ben sabah erkenden uyanmış, içide ki heyecanla giyeceğim elbiseyi ve yapacağım makyajıdı çok önceden düşünmüş olmamama rağmen aynanın karşısına geçtiğimde hâlâ nasıl görüneceğimi hayal etmeye çalışıyordum. Elbisem, zarif ve sade bir güzelliği yansıtan, kolları dantel, dökümlü bir tasarımdı. Dizlerimin üzerinde, üzerinde siyah bir elbiseydi. Elbisesimi giydikten sonra, saçlarını omuzlarıma dökülecek şekilde açık bırakmaya karar vermiştim. Saçlarımın doğal dalgaları bana masum ve biraz da etkileyici bir hava katmıştı. Makyajımı ise ağır bir ton yerine doğallığı tercih etmiştim. Hafif bir fondöten, biraz allık ve göz kapaklarıma ışıltılı bir kahverengi far uygulamıştım. Gözlerimi belirginleştirmek için ince bir eyeliner sürüp ve son olarak dudaklarıma zarif, nude tonlarda bir ruj sürmüştüm. Aynada kendine baktığımda, gözlerim ışıltıyla parlıyordu; sade ama bir o kadar da göz alıcıydı. İlkay ablamda erkenden hazırlanmıştı. O bana nispeten saçlarını toplamış, ağır tonda makyaj ve uzun bir elbise tercih etmişti. Fırat ve Civan bizi almaya gelmişti. Fırat, beni fark ettiğinde gözlerini benden alamamış, baştan aşağı uzun bir ıslıkla beni süzmüştü. Fırat'ın bakışlarını üzerimde hissettiğimde yüzümde hafif bir tebessüm belirmiştim Fırat, yanıma yaklaştığında bana bakarken ne söyleyeceğini bilememişti bir an. Gözleri gülümsememe kilitlenmişti; bakışlarım da benim kadar derindi. -“Gerçekten… çok güzelsin,” derken sesinde ince bir hayranlık vardı. Utangaç bir şekilde teşekkür ederken ben, içimde ki aşk, dışarıya yansımanın şekliydi. Düğün yerine vardığımızda, düğün müziğide başlamıştı, çiftler dansa kalkıyordu. Civan ve İlkay ablam oturmadan dansa tutuşmuşlardı bile. Gecenin ilerleyen saatlerinde oyun havası başladığında, çocukluğumdan beri sevdiğim o oyun havası melodilerini duyunca yerinde duramamıştım. Fırat'ın karşısında, önce tereddüt etsem de birkaç ritimle kendimi kaptırıp oynamaya başlamıştım. Pistte dönerken neşeli kahkahalarla, bütün salonun dikkatini çekmiştim. Fırat karşımda beni hem hayranlıkla, hemde Onu hem hayranlikla hem de etraftaki diğer askerler ve kalabalığın bakışlarına karşı kör bir kıskançlıkla izlemişti. Beni bu kadar rahat, mutlu ve enerjik görmek onu hem büyülemiş hem de başkalarının bakışlarından biraz kıskandırmıştı. Civan, Fırat’ın yüzündeki kıskançlığı fark edip onun yanında ki sandalyeye geçmişti. Hafifçe gülerek Fırat’a, -"Abi senin niye yüzün düştü, yenge harika oynuyor, takdir etsene!" dedi. Fırat, biraz gergin bir gülümsemeyle, -"Etmez miyim? Ama… biraz fazla dikkat çekiyor gibi," demişti. Civan kahkahayı patlatmış, Fırat’ın koluna dokunarak, -"Kıskanma dostum, Dicle seni seviyor, sana bağlı," demişti. O sırada pistte dans ederken göz ucuyla Fırat’ın bakışlarını yakalamıştım. Yüzündeki hafif kıskanç ifadeyi görünce, bu durum hoşuma gitmiş ve oyun havasının ritmine daha da kapılarak hareketlerimi daha coşkulu hale getirmiştim Bu hareketleri, Fırat’ın kıskançlık ifadesini daha da artırmıştı ama gözlerinden de bana olan sevgisi okunuyordu. Ben yanına geçip oturduğumda; -"Lan sen şu halinle Birr gülüş atıp; -"Kıskanma sen de. Az yumuşa." Demiştim. -"Beni kışkırtmak hoşuna gidiyor değilmi Dicle?" Derken Fırat. Başımı sallamıştım. -"Az daha geliyordum.Kendimi zor tuttum." Derken, -"Neden gelmedin?" Diye sormuştum. -"Ha, geleyim istiyordun yani? Döveyim bir kaçını..." Fırat’ın cevabı, bir an için beni şaşırtmıştı Gözleri hala kıskanıklı ama bir yandan da hafifçe gülümseyerek bana bakıyordu. O an, aramızdaki bu gerilimli ama eğlenceli havası daha da derinleşmiş gibiydi. -"Dövmek istiyordun yani?" diye sormuştum gülümseyerek. "Emin misin? Tek başınasın üsteğmen'im sert olabilir, dikkatli ol." Fırat, yanıma biraz yaklaşıp, kulaklarıma; -"Seni bu kadar baştan çıkarıcı görmem, beni delirtiyor. Ama o kadar da sevimlisin ki, erler ve davetliler seni izlediklerinde ipe dizmek istedim bir an için. Seni bir ben izliyeyim, bir ben göreyim, yeter yavrum." Bir an için soluk almayı unutmuştum. Onun bu kadar cesur ve açık sözlü olması, beni hem şaşırtmış hem de etkilemişti. Gözleri beni öylesine dikkatle izliyordu ki, sanki her hareketimi okuyor gibiydi. Kıskanıyordu, ama aynı zamanda aşkla bakıyordu adam bana. -"Hımmm, hiç bu kadar açık konuşamamıştık," dedim, yavaşça gülerek. "Ama bak, kıskanmanın da bir sınırı var, değil mi?" Fırat, başını eğip gözlerini biraz kısarak gülümsemiş; -"Sınırı var tabii, ama seninle her şeyin sınırlarını zorlamak istiyorum. Hem sen de farkında değilsin belki, ama beni delirtiyorsun." Derken. Civan yanımıza gelip, biraz alaycı bir şekilde; -"Vay be, siz ne romantikler çıktınız," dedi. "Ama dikkat edin, biraz daha şekerli olursanız, herkesin gözünden şeker gibi akarsınız." Fırat, Civan’a bakarak hafifçe gülümsemişti ama gözleri benden bir an olsun ayrılmıyordu. -"Romantizm mi? Ben sadece, Dicle’nin her hareketinin etkisini hissediyorum. Hatta onu izlerken, onu daha çok görmek istiyorum," diye mırıldanmıştı. Bana daha çok yaklaşarak, her ikimizin de arasındaki mesafeyi tamamen yok etmişti. Ellerini belime koyarken ben; "Seni istemek çok mu..." Diye fısıldarken kendi kendime, -"Ölürüm sana." Dediğini duymuştum. Utanmış ve başımı öne eğerken ben, başımı eğdiğim yerden kaldırıp yüzüne eşitlerken; -" Evimin kadını, bu deli adamın aşkından gözünün tek gördüğüsün bundan sonra! Bu kabulün mü?" Diye sorarken, "Daha önce birinin kimsesi olmamişken senin her şeyin olmak... Benim gibi ölü bir adamın yeniden yaratılması gibi Dicle." Demişti. Başımı sallayıp; -"Kabülümdür." Demiştim. -"Bu gece seninle her şeyi göze alabilirim, Dicle. Ama sadece seninle." Bu sözler, içinde sakladığı duyguları açığa çıkaran bir itiraf gibi olmuştu. Bir an için tüm dünya kaybolmuş gibi hissettim, sadece Fırat vardı ve sanki kimse yokmuş gibiydi, her şeyin ötesindeydik sanki. Civan, biraz gerileyip gülerek, -"Evet, evet, anlaşıldı," dedi. "Romantik film gibi oldunuz." Ama bu sırada, Fırat’ın bana olan bakışı her şeyin önünde durmuştu o an, gece sadece ikimizin gecesi gibiydi. Fırat benim olmuştu ama ben geçmiste kalan o anları düşünmüştüm bir an için. Ne düşündüğümü hisseder gibi bakardi bazen Fırat gözlerime. Bazenler o aralar çoğalmıştı ve o yine öyle bakmıştı nemlenen gözlerime. Burnumu çekip başımı iki yana sallayarak gulümsemeye çalışmıştım. 'iyiyim ben' dercesine. Değildim, hiç iyi degildim. Figen ve Mert'in yalan söylediğini bilmeme rağmen ben nemlendikçe nemlenen gözlerime, geçmişten sebep engel olamamıştım. Gelinle damat son danslarını etmek için pisteydi. Ben oturup onları izlemeye dalmışken, -"Dansa kaldirsana kızı." diye seslendi kenardan Civan. Fırat hala bana bakıyordu, ve üzüldüğümü ya da ne düşündüğümü anladı mı bilmezken ben, elimi tutmuştu birden. Benden tarafa sandalyesinde eğilip dudaklarını saçlarımın arasından kulağıma doğru yaklaştıp; -"Düşünme Dicle," diye fısıldamıştı "Düşünme, öldürme beni." Gülümsemeye gayret ederek ona çevirmiştim başımı. Yüzünü yüzüme kaldırınca nemlenen gözlerime rağmen daha çok gülümsemeye çalışmıştım. - "Üstegmenim," demiştim titreyen sesimle. "Benimle dans edermisin?" Kollarının arasına beni alır mısın? Hiç düşünmeden, durmadan, duraksamadan ellerimi avucunun arasına almıştı. Tüm acılarımı alıp kendinde toplamak ister gibi kollarını belime sarmıştı. Onca olan şeyden sonra onun kollarının arasında tuttuğu ben olmuştum. -"Şu kokuna ölecek bir adamım ben Dicle. Gözünden akıp kaybolanlara nasıl dayanayım?" Diye sorarken Fırat, -"Bırak aksınlar Fırat, onları silecek sen olduktan sonra ben bir sana ağlayayım." Demiştim. -"Ölürüm ben sana." diye tekrarken o; Fırat kulağıma; - "Yanınca insan, yakmadan duramıyormuş. Sen yangınımmışşın, önümde duruyormuşsun. Çok başkasın Dicle.Dayanılmazsın, kural tanımazsın." Demişti. Fırat’ın kollarındayken, tüm dünya sessizleşmiş gibiydi. İçimde dolup taşan duygular, beni ürpertiyor, gözlerimi kapattığımda bile Fırat’ın bana olan bakışlarını hissedebilmiştim. Müzik ağır bir melodiyle çalarken, kalbim her ritimle onun için daha hızlı atıyordum Fırat ellerini belimde gezdirirken, yüzünü bana yaklaştırıp, dudaklarını alnıma hafifçe dokundurmuştu. O an, sanki kalbimdeki tüm acılar silinmiş gibiydi. Fırat başını kaldırıp gözlerimin içine derin bir tutkuyla bakarken, -“Dicle,” diye fısıldarken; “Seninle her şey anlam kazanıyor. Sen, sadece geçmişin acılarını değil, geleceğimi de güzelleştirdin. Bu gece, seninle geçirdiğim her saniye, bana dünyada başka hiçbir şeyin anlamı olmadığını gösteriyor.” demişti. Dudaklarımdan titrek bir şekilde sadece bir; -"Fırat…" dökülmüştü. Ama devamı gelmemişti konuşmamın. Bu kadar duygu yüklü bir gecede, ona dair hissettiğim her şey giderek daha ağırlaşırken, aynı zamanda içimdeki huzur da artmıştı. Ona sıkıca sarılırken, tüm benliğimle onun yanında olmaya, geçmişte hissettiğim tüm korkuları onun kollarında unutmaya çalışmıştım. Bir süre dans ettikten sonra, Fırat kulağıma eğilip, -“Biraz dışarı çıkalım mı?” demişti. Başımı usulca sallayıp ona onay verirken, elimi tutarak beni salonun dışına çıkarmıştı. Ay ışığı altında, yıldızların parıltısıyla aydınlanan bahçeye ulaşırken, Fırat, beni çiçeklerin arasına, taş bir bankın yanına götürmüştü. Yan yana oturmuş ve ellerimiz birbirine kenetlenmişti. Sessizlik içinde, yalnızca ay ışığının üzerimize düşüşünü izlemiştik bir süre. Olduğumuz yerde bir süre daha sessiz kalmıştık. Fırat içini çekip adım dökülmüştü dudaklarından. -"Gözlerin fazla güzel olduğundan sebep bakarken zorlanıyorum." Derken, gözleri dalmıştı aylı geceye. Gözlerimi onun tarafa doğru çevirmiştim. -" Seninle olmadan çok önce ben sana aşıktım Öyle çok aşıktım ki her gece pencerenin kenarında durur bana attığın videoları izler, mesajları okur, seni sanki yanımdaymışsın gibi yaşar, günlüğüme yazardım. O videolarda sadece duyduğum sesini duyabilmek için nelerimi vermek isterdim bir bilseydin.Saplantı, takıntı ya da her ne ise adı işte... Gözlerinin rengi yeşil diye evim, esyalarım, bana ait olan her şey yeşil olmaya başlamıştı. Ben sadece fotoğraflardan, videolardan mesajlardan tanıdığım o adamı hayatımın merkezi yapmıştım. Bir sen bana ait değildin çünkü o zamn Fırat. Öyle yaparsam sana yakın olabilirim diye düşünürdüm. Ben hem senden kaçmak istemiştim hem de sana sığınmak..." Derken ben. Fırat, derin bir nefes aldıktan sonra, - “Biliyor musun Dicle,” dedi, “Seni gördüğüm o gün, ondan sonra ki her an, geçmişin o soğuk yalnızlığını unutmuştum. Bu kız yanımda olursa dünya daha sıcak, daha anlamlı olur demiştim kendi kendime” Gözlerimi onun o zeytin yeşili gözlerime çevirmiştim tekrar o sırada Fırat’ın gözlerinde bir öyle bir parıltı vardı ki onun da gözlerinin buğulandığını görmek, içimde bir sıcaklık yaratmıştı. Elimi usulca onun yanağına koydum ve; -“Sen de benim yalnızlığımı benden aldın üsteğmenim." dedim. “Seninle olduğumda, geçmişte yaşadığım hiçbir acı bana dokunamıyor gibi oluyor. Sende yaşarken, sende ölmek ister gibi atıyor bu kalbim." Demiştim -“Sana her şeyi unutturmak istiyorum Dicle. Yaşadığım tüm acıları, unutturmak. Hiç korkmadan gülümseyebilmeni istiyorum,” demişti sesi titreyen bir kararlılıkla. “Ne olursa olsun, yanındayım yavrum." Bir an duraksayıp ona doğru eğildim ve yavaşça onun göğsüne yaslamıştım başımı. Kalbinin ritmini dinlerken içimdeki tüm huzursuzluklar dağılmıştı, her geçen saniye onunla birlikte olduğum için daha da güçlü hissetmiştim kendimi. Gece, onun sıcak kollarında daha anlam kazanmıştı... |
0% |