@piyara
|
Dicle'nin abisi, bana olan öfkesini kontrol edemeyerek üzerime yürüdü. Yumruğunu sıkıp yüzüme doğru savurdu. Darbeden kaçınmak için başımı eğip geri çekilmiştim. -"Sakin ol," dedim, sesimi yükseltmeden. "Dicle'nin şu an sana ihtiyacı var. Benimle uğraşacağına onun yanında ol." Dicle'nin abisi, o sakin tavrım karşısında daha da öfkelendi. -"Sen sus!" diye bağırdı. "Senin yüzünden kardeşim bu halde! Senin gibi bir şerefsiz yüzünden bu halde. Onu yalnız bıraktın!" Başımı öne eğdim. Abisinin haklı olduğunu biliyordum. Kendimide suçluyordum. -"Haklısın," dedim "Ben bir caniyim. Onu unuttum. Onu orada yapayalnız bıraktım. Ve şimdi... Şimdi onun başına bunlar geldi. Hepsi benim yüzümden." -"Şimdi kavga zamanı değil, oğlum," dedi. "Yeter bırakın tartışmayı!" Dicle'nin ailesine başımla selam verip hastaneden ayrılmıştım o gün. Kalbim paramparçaydı. Dicle'nin başına gelenlerden dolayı kendimi suçlu hissediyordum. Ama aynı zamanda, Dicle'ye olan aşkımı da yeniden keşfetmiştim. Onu bir daha asla bırakmayacağına dair kendime söz vermiştim Türk Silahlı Kuvvetleri üsteğmeni olarak görev yapıyordum. Geçirdiğim Kazadan sonra mazeretli izne ayrilmıştım fakat albay Mesut Çimen önemli bir operasyon nedeniyle beni yanına çağırmıştı.Bir süre sonra, kritik bir operasyon için görevlendirilmiştim. Operasyon, sınır ötesinde bir terör örgütüne karşı düzenlenecekti. Ben kibimle birlikte helikopterle bölgeye gitmek zorunda kalmıştım. Operasyon bir haftalık zaman diliminde başarılı geçmişti ancak hafif yaralanmıştım. -"Sana ne oldu böyle oğlum, iyi misin?diye sormuştu. -" Önemli birşey değil teyze görevimi yerine getirdim sadece."dedim -" Kolun neden yaralı ne görevi yavrum bu böyle? -"Teyze ben Türk Silahlı Kuvvetlerinde üsteğmenim sınır dışında operasyon için gittik ekibimle fakat çatışma sırasında hafif yaralandım. Zaten hastaneden ayrılmam bu yüzdendi. Teyze bizde önce vatan sonra canan gelir." Dedim çekingen bir ses tonuyla. -" Anladım yavrum, Allah sizin gibi vatanı koruyan evlatlarımızı korusun." Dedi. -"Teyze doktorla konuşup Dicleyi görebilir miyim? Dedim. "Onu görmem gerek teyze nolur izniniz olsun" rica eder bir şekilde söylemiştim bunları. -"Doktorla görüşüp, girebilirsin yavrum. Fakat abisi gelmeden gitsen iyi olur. Öfkeli ve öfkesini kontrol edemiyor. Bir tartışma çıkmasın." Dedi nazikçe. Doktorla konuşup onayını aldıktan sonra Diclenin yanına girdim ve başucunda durdum. O güzel saclarının kokusunu ciğerlerime kadar çekmiştim. Hiç konuşmadan, birşey demeden oturmuştum baş ucunda. Yüzüne bakacak güç bulamıyordum kendimde çünkü bu halde olmasının sebebi bendim. Onu yüz üstü bırakmış olmamdı. Bir kaç gün sonrasında yine abisi olmadan Diclenin yanına girdim. Dicle nihayet gözlerini açmıştı. Beni karşısında görünce, şaşkın dolu bakışlarla bakmıştı yüzüme. -"Sen... Senin ne işin var burada ?" diye sordu. Sesi o kadar zayıf çıkıyordu ki. -"Dicle," dedim. " Dicle senin için buradayım" Dicle, başını iki yana sallayıp. -"Hayır," dedi. "Git buradan!" Sesini yükseltmeye çalışmıştı fakat sesi bir fısıltı gibiydi. Dicle'nin yanına oturmuş ve ona her şeyi anlatmıştım. Onu hatırladığımı, ona olan aşkımı, yerine getirmem gereken sözü... Dicle, beni dinlerken gözyaşları saçlarına akıyordu. Akıttığı her bir damla gözyaşında beni boğuyordu sanki. -"Sen... Sen beni unuttun," dedi hıçkırarak. "Beni orada yapayalnız bıraktın... Dinlemedin beni. Anlatmaya çalıştım sana gelmiştim ben! Ve senin beni dinlemeyişin yüzünden başıma bunlar geldi. Hepsi senin yüzünden!" -"Özür dilerim," dedim. "Olan herşey icin özür dilerim. Dicle seni hatirlamadığım her an için, özür dilerim. Tutamadığım sözüm için özür dilerim." Hiçbir şey demeden kolunda ki serum kelebeğini çıkarmış ve ağzında ki oksijen maskesini yastığın üzerine indirmişti. Ne yaptığını anlamamıştım. Kendini değersiz ve sevilmeyen biri olarak hissediyordu. Hastane odasının penceresine doğru yürümeye başladı zar zor yürüyordu pencereye vardığında camı açmıştı. -"Ben yaşamak istemiyorum," dedi. "Beni yalnız bıraktın. Ben artık bir hiçim." Dicle'nin yanına koştum ve onu pencereden çektim. -"Yapma bunu!" diye bağırdım. "Sen benim her şeyimsin. Seni seviyorum, Dicle!" -"Sevgin başıma gelenlere engel olamadı. Sen sevgini, sevdiğini unuttun." Dedi dudaklarına değen yaşlarla birlikte. Dicle'nin gözleri öfke ve hüznü bir arada barındırıyordu. Sözleri bunun göstergesiydi sadece. - "Beni bekleme!" diye haykırdı. "Senin sevgin beni kurtarmadı. Beni o karanlık sokaktan çekip çıkarmadı. Ben orada o haldeyken sen neredeydin?" - "Haklısın, ne desen sonuna kadar haklısın Diclem." dedim. " Seni orada yapayalnız bıraktım. Olan herşey benim yüzümden." Ne dersem diyeyim. Diclenin acısını, dindiremezdim. Elimde olmadan ne çok zarar vermiştim sevdiğim kadına. Diclenin sözleri bıçaktan keskin, kurşundan daha ağırdı. -"Duvarlar ördürsem kat kat neye yarar ki? Gören gözlerimi kör, duyan kulaklarımı sağır edemedikten sonra. İşte o kadar çaresizdim o gün, o an." (Dicleden) Ben Fırat'ın pişmanlığını görebiliyordum. Ama bu, benim içimdeki yarayı iyileştirmiyordu. - "Kelimeler yetmez," dedim. "Hiçbir şey o an yaşadığım korkuyu, çaresizliği silemez." Fırat bana sarılmak, göğsüne basmak istemişti fakat onu iterek; "Bana dokunma!" diye bağırdım. "Senin dokunuşların bile artık beni iyileştiremez." Fırat, gözlerimin içine bakıp; -"Biliyorum, sana yaşattığım acıyı telafi edemem. Ama sana söz veriyorum, Dicle. Bir daha asla seni bırakmayacağım. Seni koruyacağım. Sana hak ettiğin sevgiyi vereceğim." -"Bırak beni, bırakta öleyim şuracıkta. İçimde yangın var Fırat, Dinmek nedir bilmiyor." dedim acı bir ses tonuyla. "Beni mahfettiler, ben o gün oracıkta öldüm zaten. Utanıyorum kendimden." Diyip çökmüştüm Fırat'ın ayağının dibine. -"Atlatcaz Mahbubem. Sana söz veriyorum atlatacaz herşeyi beraber." dedi. "Sana olan bu sevdam , asla sönmeyecek bir ateş gibi yanıyor içimde. Sana söz veriyorum, Dicle. Bir daha asla seni yüzüstü bırakmayacağım." Fırat'ın kalbi, benim yaşadığım o acıyla dolmuştu. Fırat çöktüğüm yerden kaldırmıştı beni, onun kollarının arasında hıçkırıklarım firar etmişti dudaklarımdan. Sıkıca sarıp sarmalamıştı beni. |
0% |