Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Hayalden ibaret

@piyara

Fırat'ın hafızasının kıyısında beliren o tanıdık kelime, kalbime umut ışığı düşürmüştü. Ancak bu umut, ailemin haberi olmadan Mardin'de kalmamla sarsılmaya başlayacaktı. Abim Rojda'nın evinde olmadığımı öğrenmişti. Defalarca beni aramış fakat telefonu sessizde bıraktığım için görmemiştim. Mesajlar, cevapsız aramalar whatsapp'ım bile abimin öfkesinden kabardığının en iyi kanıtıydı. Azat abiye hemen dönmem gerektiğini, beni otoraga kadar bırakmasını rica ettim. Fırat'a veda bile edemeden ayrılmıştım hastane'den.
Ah... O yol boyunca aklımdan ne çok şey geçmişti. Ne diyecektim ki abime, ablalarıma ve en çokta anneme. Endişeden deliye dönmüştü muhakkak. Ağlaya ağlaya bitirdim o yolu. Otogardan hemen taksi çevirip eve gittim. On beş dakika da olsa mesafe ne kadar erken varsam o kadar iyidi benim için. Eve vardığımda kız kardeşim hariç kimseyi görmedim.

-"Pınar." Dedim sessizce.

-"Neredeydin sen abla, herkes seni arıyor. Dedi endişeli bir ses tonuyla.
-"Biliyorum, endişelenme ben iyim canım. Rojda'daydım ama çıktım işlerim vardı.

-"Deli misin sen abla? Ne işinden bahsediyorsun. Abim eve gelip hırlayıp, gürledi. Annem' e hesap sordu. Hem biliyor musun abla sen annem ne kadar da korktu. Seni aramak için çıktılar. Üstelik hiç telefonlarını açmadın.

-"Pınarcım, biliyorum herşeyi abimin öfkesini de, fakat bilmediğin şeyler var. Onlarında bilmemesi gereken.
-"Neyi bilmiyorum abla, annemlerin neyi bilmemesi gerek. Abla açık açık konuşur musun lütfen? Anlat abla neler oluyor?

Kız kardeşimle aramda bir buçuk yıl vardı ve hemen hemen herşeyimi paylaşırdım onunla fakat ne babamla ilgili konuyu ne de Fırat'ı anlatmamıştım ona. Sadece ona değil hiç kimseye bahsetmemiştim bütün acılarımı, yaralarımı, kendime saklamıştım. Fırat'ı ise sadece kalbime...

Bu olaydan sonra kız kardeşime herşeyi anlattım Fırat'ı yani. Meraklı ve ağzı açık bir şekilde beni dinlemişti. Bana karşı olan endişisi, öfkesi yok olmuştu. Kız kardeşim aşk konularına, hikayelerine bayılan biriydi. Fazlasıyla meraklı bir kişiliğe sahipti. Ona Fırat'ı anlatmamanın nedeni sürekli birşeyleri soracak olmasıydı tamamen. Hemen Fırat'ı görmek, attığı videoları izlemek istedi. Yorum yapmak içindi bu.

O izliye dursundu videoları o sırada annemler eve geldi. Abim beni görünce bir hışımla üzerime doğru yürüyüp;

-"Neredeydin?" diye bağırdı.
kolumdan çekiştirip

-"Anneme nasıl yalan söyledin ,bizi ne kadar endişelendirdin?" Diye sorularına bağırarak devam etti.

-"Yalan... Yalan söylemedim abi, Rojdanın evindeydim. Sen gelmeden önce de ayrıldım oradan. Alışveriş yapmak için dışarı çıktım." Dedim ağlayarak. Ama ağlamam yalan söylemek zorunda kaldığım içindi aslında.

Abim telefonumu Pınar'ın elinden çekip;

-" Bak kızım! Kaç defa aramışım, kaç mesaj atmışım sana.

Kolumu o sinirle o kadar çok sıkıyordu ki, kolum morarmıştı. Tam aramaları gösterdiği sırada watsapp'tan bir bildirim düştü telefonuma. Telefon abimin elindeydi ve o bildirim Fırat'tan bir mesajdı. "Mahbubem. Bebeğim..." Abim mesajı açmıştı.

-"Dicleee! Bu kim?" Diye öfkeden deliye döndü adeta. "Kimle konuşuyorsun kızım sen?" Derken.

Ağlayamaktan küçülen gözlerim kocaman açıldı. Sesim titredi. Urfa'da bir kızın sevgilisi, sevdiğinin olması utanç vericiydi. Öyle ki sadece ben değil bir çok Dicle bu cahil tutumdan mağdur ve nasibini alırdı. Genç kızların çoğu sevdiğini ailesinden gizlemek zorunda kalırdı. Çünkü sonu ya dayak olurdu, ya başkasıyla evlilik yada ölüm olurdu. Bir genç kızın namusu sevince de kirlenmiş sayılırdı. Kızlar değilde el alemin düşüncesi önemli olurdu aileler için.

Dedikodular alır başını giderdi. Her bir kelimeden birer cümle oluşur. O cümlelerde kat kat katlanıp büyürdü.
Abim telefonumu havaya kaldırdı, sanki bir suç aleti gibi.

-"Baba!" diye bağırdı, sesi tüm evi inletti. -"Baba, gel buraya!"

Babam salona girdiğinde, yüzündeki endişe yerini öfkeye bıraktı. Abim telefonu ona uzattı, Fırat'ın mesajını gösterdi.

- "Bu kim?" diye sordu babam, sesi buz gibiydi.

-"Baba, ben..." diye başladım, ama sesim boğazımda düğümlendi.

-"Sen ne?" diye kükredi babam. "Kim bu adam? Kimden 'mahbubem' diye bahsediyor?"

Annemin yüzü bembeyaz oldu. Aradan;

- "Dicle, kızım," dedi, sesi titriyordu. "Ne oluyor?"

Cevap veremedim. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken, kendimi sanki bir uçurumun kenarında gibi hissettim. Abim telefonumu daha da yükseğe kaldırdı.

- "Cevap ver!" diye bağırdı. "Bu adam kim?"

Babam bir adım öne çıktı, yüzü öfkeden kıpkırmızıydı.

-"Cevap ver kızım! Birşey söyle artık."

Annem inledi ve yere yığıldı bir anda.

-"Anne!" diye çığlık attım, dizlerimin üzerine çöküp onu tutmaya çalıştım.

-"Ambulans!" Dedi Pınar, telefonu eline alırken.

Evimiz bir anda kaosa dönüştü. Abim hala telefonumu havada tutuyor, babam annemin başında duruyordu, Pınar ise ambulansı arıyordu. Kendimi çaresiz hissettim, sanki bir fırtınanın ortasında savruluyordum.

Ambulans geldiğinde, annem sedyeye konulup, hızla hastaneye götürüldü. Babam ve Pınar onunla birlikte gittiler. Evde sadece ben ve abim kaldık.

Abim bana doğru yürüdü, yüzündeki öfke hala dinmemişti.

- "Sen," dedi, parmağıyla beni işaret ederek. "Sen bizi rezil ettin."

-"Abi, lütfen," diye yalvardım. "Anlatmama izin ver."

Ama abim dinlemedi. Telefonumu elinden fırlatmasıyla, paramparça oldu. Sonra bana bir tokat attı, yanağım yandı, fakat o yangın Fırat'ın beni bir hatırlayıp bir unuttuğu yangından daha kötü değildi.

- "Seninle sonra konuşacağız," dedi, dişlerinin arasından. "Şimdi hastaneye gidiyorum."

Kapıyı çarparak çıktı. Yere çöktüm, gözyaşlarım sel olup aktı. Kendimi mahvolmuş hissettim, sanki tüm dünyam başıma yıkılmıştı. Annem hastanedeydi,abim öfkeliydi, babam beni suçluyordu, ve Fırat... Fırat artık benim için bir hayalden ibaretti.

Hastaneden döndüklerinde, evdeki atmosfer daha da gergindi. Annem, yüzü solgun ve bitkin bir şekilde sedyede yatıyordu. Babam onun başucunda oturmuş, endişeyle elini tutuyordu. Pınar ise gözleri kızarmış, sessizce ağlıyordu.

Abim içeri girer girmez, bana öfkeyle baktı.

-"Senin yüzünden annem bu halde!" diye bağırdı. "Utanmıyor musun?"
Kendimi savunmaya çalıştım, ama sesim titriyordu.

-"Abi, lütfen... Ben sadece..."

-"Sus!" diye kükredi abim. "Senin yüzünden ailemiz rezil olacağız.

Mahalledeki herkes konuşucak bir duysalar. Babamın yüzüne nasıl bakacağız şimdi?"

Babam kendi dünyasında yaşardı. Var ya da yok onun için hiç fark edilmezdik. Zaten babamın mahrum bıraktığı sevgi yüzünden bir başkasının sevgisinde kaybetmiştim kendimi. Abimin bu sorusu? Canımı yakmaya yetmemişti. Çünkü utanılacak, rezillik hiçbirşey yapmamaştım. Babama gelince babamın yüzüne zaten bakmıyordum ki. Baksam... Baksam görecek miydi? Yıllarca kızının sevgiye ihtiyacı olduğunu hissetmeyen bu adam. Bu saatten sonra mı düşünecekti beni ya da bizi...

Babam başını kaldırdı, gözlerinde derin bir hayal kırıklığı varmış gibi

-"Dicle," dedi, sesi yine soğuk, buz gibiydi. "Bize bunu nasıl yaparsın?"

Gözyaşlarım sel olup aktı.

-"Baba, ben..."

-"Yeter!" diye bağırdı babam.

- "Seninle daha fazla konuşmak istemiyorum." Dedi.

Zaten hiç konuşmazdı babam. Bir bizimle iletişim kurmayı sevmezdi zaten.

Annem inledi ve gözlerini açtı.

-"Ne oluyor?" diye sordu, sesi zayıftı.
Pınar hemen yanına koştu.

-"Anne, iyi misin?"

Annem başını salladı.

-"İyiyim, sadece biraz yorgunum." Sonra bana baktı, gözlerinde bir acı vardı.

- "Dicle, kızım... Ne oldu bize?"

Cevap veremedim. Sadece ağladım. Annem, babam, abim... Hepsi bana kızgındı, hayal kırıklığına uğramıştı. Kendimi bir suçlu gibi hissettim, sanki tüm dünyanın yükü omuzlarımdaydı.

O gece uyuyamadım. Yatağımda dönüp durdum, düşüncelerim birbiri ardına akıp gitti. Fırat'ı düşündüm, onunla yaşadığım güzel anıları, bana verdiği umudu. Sonra ailemi düşündüm, babam hariç diğerlerinin bana olan sevgisini, güvenini. Şimdi her şey paramparçaydı.

Sabah olduğunda, evdeki atmosfer hala ağırdı. Kahvaltıda kimse konuşmadı. Herkes kendi düşünceleriyle boğuşuyordu.
Kahvaltıdan sonra, abim yanıma geldi.

-"Dicle," dedi, sesi biraz daha yumuşaktı. "Seninle konuşmamız gerek."

Onu takip ederek odama gittim. Kapıyı kapattı ve bana döndü.

- "Dicle, bu adam kim?" diye sordu, Fırat'tan bahsettiğini biliyordum.
Derin bir nefes aldım.

-"Onun adı Fırat," dedim, sesim titriyordu. "Onunla Facebook'tan tanıştık."

Abim kaşlarını çattı. "Facebooktan?"

-"O..." diye başladım, ama devam edemedim. Gözyaşlarım yeniden akmaya başladı.

Abim yanıma geldi ve omzuma dokundu.

-"Dicle, lütfen anlat bana. Neler oluyor?"

Ona her şeyi anlattım. Fırat'la nasıl tanıştığımı, onun beni sevdiğini, benim onu sevdiğimi... Herşeyi biliyordu Fırat'ın kazası ve beyninde ki hasar dışında herşeyi anlatmıştım.

Abim beni dinlerken, yüzündeki öfke yerini anlayışa bıraktı.

-"Dicle," dedi, sesi yumuşaktı. "Seni anlıyorum. Ama bu doğru değil. Nasıl güvenebilirsin. Ya seni kandırıyorsa? Kızım böyle aşk sözlerine kanma. Konuşmaya devam ederek;

-"Senin kurduğun hayaller yarıda kalacak. Seni yarı yolda bırakacak, sadece gönül eğlendiriyor seninle. Sıkılınca senden vazgeçecek dedi.
Abim'e dönüp ciddi bir ses tonuyla;

-"Göreceksin gelip beni istiyecek. O senin dediğin gibi biri değil. Göreceksin!"

Abim öfkelenmiş gibi oldu fakat sesini yumuşatmaya çalışarak;

-"İstemezse seni? Nasıl bu kadar emin konuşabiliyorsun sen kızım? Bu yaşadıkların, gözyaşların ,annemin durumu o savunduğun kişi yüzünden oldu. Dün senin için endişelendik sana zarar gelsin ister miyiz?

Başımı salladım. "Biliyorum, abi başıma birşey gelsin, bana bir zarar gelsin istemiyorsunuz ama o tokat abi bana attığın o tokat! Öfkedendi belki ama çok şey anlatıyordu. Fırat beni istemeye geldiğinde benim sözlerimde sana bir tokat olacak, söz veriyorum sana." Diyip çıktım odadan.

Bu aşkın bedeli çok ağır olacaktı. Ama pes etmeyecektim. Annemin iyileşmesi için dua ettim, babamın ve abimden kurtulmak için herşeyi göze alacaktım artık. Fırat'a olan aşkımı sonuna kadar savunacaktım. Çünkü aşk, tüm zorluklara rağmen yaşamaya değerdi.

Loading...
0%