Yeni Üyelik
14.
Bölüm

"Karanlığın gölgesinde aşk"

@piyara

Fırat, beni yatağıma uzandırmış başucumda beklemişti. Başucumda geçirdiği saatlerin ardından, onun abimle konuşma vaktinin geldiğine karar vermişti. Odamdan çıkıp, koridorda bekleyen aile üyelerime doğru ilerledi. Abim, onu görünce öfkeyle ayağa kalktı, ancak Fırat sakinliğini koruyarak;

-"Konuşabilir miyiz?" diye sordu.
Abi? başta tereddüt etse de, annemin ısrarıyla kabul etti. Birlikte hastanenin kafeteryasına geçtiler. Fırat, abime bana olan aşkını ve benimle evlenmek istediğini söylemişti. Başıma gelenlerin sorumluluğunu üstlemiş ve beni bir daha asla bırakmayacağına dair söz vermişti. Abi. Fırat'ın samimiyetine ikna olmuş gibiydi, ancak hala endişeliydi.

-"Dicle daha çok genç," dedi. "Üstelik yaşadığı travmanın etkilerini hala atlatabilmiş değil." Dedi soğuk bir sesle.

Fırat;

-"Onun yanında olacağım," diye yanıtladı. "Ona destek olacağım, ona hak ettiği sevgiyi vereceğim. Lütfen bana güvenin."

Abim, uzun bir sessizlikten sonra başını salladı.

- "Umarım haklısındır," dedi. "Dicle'nin mutluluğundan başka bir şey istemeyiz. Ne ben ne de ailem."
Fırat, abimle olan konuşmasının ardından, odama döndüğünde, bana mesleğinden bahsetmişti. Gözlerimin içine bakarak;

-"Ben bir Türk Silahlı Kuvvetlerinin üsteğmeniyim," dedi. "Vatanım için savaştım, yaralandım. Şimdi gerekirse senin için de savaşacağım Mahbube."
Fırat'ın sözlerine şaşkınlıkla karşılık verdim. Çünkü bundan haberim yoktu daha önce.

-"Neden daha önce söylemedin?" diye sordu?
Fırat;

- "Seni korumak istedim," diye yanıtladı. "Ama artık saklayacak bir şey yok. Ben buyum, Dicle operasyonlar, gizli görevler... Bazen gidip aylarca kaldığım oluyor operasyon bölgelerinde. Ve seni tüm kalbimle seviyorum."

-" Sevmek herşeye yetiyor mu Fırat?" Diye bir soru sordum cevabına karşılık. Fırat gözlerimin içine bakıp ellerimler tutmuştu.

-"Yetmezse de yettiririm Dicle. Bütün herşeye rağmen canımdan çok severim. Sana sevgimden başka bir şeyim yok benim. Sevgimle mukafatlandırırım sadece seni.

-"Senin paranda pulunda gözüm yok, olmadı zaten." Dedim.

-"Ben sana gelirken kimsesizliğimle geldim. Ve sen bana gelirken kimsesizliğimi sevdin. O kimsesiz çocuk kulağıma aylardır seni fısıldadı. İçimden akoparıp atamadığım çocuk şimdi sen geleceksin diye gitmeye hazırlanıyor. Oda biliyor Fırat'ın kimsesi bir sen olabilirsin.Ben ne yaptıysam o çocuğu gonderemedim Dicle. Beni kimse sevmemişken, gerçekten sevilmeyi bilen birinin canını içimde ki o çocukla nasıl yakarım? Kimse sevmez, sevemez diye kandırdım hep kendimi. Şimdi ise bir seni bekliyorum, bir seni beklerim Dicle."Dedi.

Fırat'ın kimsesi bir ben olmuştum. Eskiden taş kalpli, sevmeyi bilmeyen bu adam. Benimle sevmişti telefonla konuşurken hep anlatırdı. Bu yüzdendi cevap vermesem de, benden vazgeçmeyişi.

-"Bir tek sensin." Dedim önüme eğdiğim başımı kaldırarak." Çocukluğuna ayrı, kimsesiz yanına ayrı vurgunum ben."

Fırat yüzümü ellerine alıp gözlerini gözlerime eşitliyerek sadece iki kelime çıkmıştı dudaklarından dışarı;

-"Aşığım sana."

O konuşmanın ardından Fırat dinlenmem için uyumamı istemişti benden. O gece, kabuslarla dolu bir uykuya dalacağımı hesaba katmamıştım. Karanlık sokakta, yine o adamların ellerindeydim. Çığlıklarım boğazımda düğümleniyordu. Fırat, yorgunluktan yatağımın hemen kenarında ki koltukta uyuya kalmıştı. Benim çığlıklarımla korku içinde uyanmıştı. Uyandığında, ter içinde kaldığımı görmüştü.

-"Dicle!" diye bağırmaya başladı." Dicle, uyan! Uyan kabus görüyorsun sadece birşey yok uyan!"

Gözlerini açtığımda, korkudan titriyordum. Elim ayağım titremekten geri durmuyordu. Duramıyordu Fırat'a sıkıca sarılıp;

-"O adam... O adamlar yine peşimdeydi," diye fısıldadı..
Fırat, beni sakinleştirmeye çalıştı. Beni göğsüne bastırıp, saçlarını okşamıştı.

-"Şşş!Güvendesin," diye fısıldadı saçlarımın arasından kulağıma. "Ben yanındayım, seni koruyacağım. Sana kimse zarar veremeyecek." Dedi.

Benim korkum Fırat'ı endişelendirmişti. Ertesi gün, doktorlarla konuşup, psikolojik destek almam gerektiği konusunda hemfikir olmuşlardı. Başta terapiye dirensem de, Fırat'ın ısrarıyla kabul etmiştim.
Psikolog Aylin Hanım, travmamı atlatmam için yardımcı olmaya çalışıyordu. Ancak ben, o karanlık gecenin anılarından kurtulamıyordum. Her terapi seansı, benim için bir işkenceye dönüşüyordu. Fırat, yanımda olmaya, destek olmaya devam çalışsa da benim acım, onun da kalbini sızlatıyordu.

Bir gün, terapi seansından sonra Fırat'a;

-"Ben iyi değilim," dedim. "Bu acı hiç dinmeyecek gibi hissediyorum."

Fırat, ellerimi tuttu.

- "Pes etme," dedi. "Beraber atlatacağız, söz veriyorum."
Fırat'ın gözlerinin içine baktım. Ona inanmak istiyordun. Ama içimi kemiren korkular, buna engel oluyordu. O gece, yine kabuslarla uyandım. Bu sefer, Fıratta benimle birlikteydi kabusun içinde. O adamlar , Fırat'a acımasızca, saldırıyorlardı. Çığlık ve gözyaşı içinde uyanmıştım. Fırat'ı sarsarak uyandırmaya çalıştım.

-"Fırat!" diye korkuyla seslendim "Fırat, uyan! Lütfen uyan!"

Fırat, gözlerini açtığında, korkudan titrediğimi gördü. Yine kollarının arasına aldı beni ve sakinleştirmeye çalıştı.

-"Ben iyiyim," dedi. "Sadece bir kabustu."

Ama Fırat'ın sözlerine inanmıyordum. Gözyaşları içinde;

-"Seni de kaybedeceğim diye çok korkuyorum," diye fısıldadı?.
Fırat, saçlarımı okşayıp;

-"Beni kaybetmeyeceksin," dedi. "Sana söz veriyorum daima seninle olacağım."

Fırat'ın kollarında teselli bulmaya çalıştım. Ama içimi kemiren korkular, beni hâlâ esir alıyordu. Travmanın gölgesi, üzerime düşmeye devam ediyordu.

Fırat, korkularımı dindirmek, bana umut ve güven aşılamak için büyük bir karar vermişti. Kalbimi yeniden kazanmak, yaşadığım acının telafisini yapmak istiyordu. Hastanedeki hemşire ve doktorlarla konuşup, onlardan yardım istemişti. Hemşire Ayşe ve doktor Mehmet, Fırat'ın bu planına destek olmuştu bu plana dahil olmaktan mutluluk duymuşlardı.
Bir sabah, terapi seansından döndüğümde, hastane koridorunda beklenmedik bir manzarayla karşılaştım. Koridor, rengarenk balonlar ve çiçeklerle süslenmişti. Hemşireler ve doktorlar, ellerinde güllerle sıralanmış, beni gülümseyerek karşılıyorlardı. Şaşkınlıkla etrafıma bakınırken, Fırat'ın sesini duyuldu koridordan.

- "Dicle," dedi Fırat, elinde bir buket lavanta ile bana doğru yürürken. "Bugün sana bir şey söylemek istiyorum."

O an; Tüm bedenim ateşe tutulmuş gibi yanarken, kalbim kulaklarımda atıyordu, göğüs kafesimin altında gümbürdüyordu. Midemde ki kasılmalar, ellerimde ki kollarımda ki güçten çalıyordu sanki. Fırat'ı gördüğümde de; Hani böyle, hayatımda ki herşey bir anda, bir bakışıyla sarsılmıştı da ben altında kalmışım gibi hisettirdi. Öylesine vurgun ama asla öylesine olmayan işte... Öyle başka, öyle karışık... Kaderime yazıldığını o an anlamıştım.
Ben o gün kalbimin kanatlarının olduğu ve uçabildiğini öğrendim.Ve ben ilk defa tanıştığım bu adamın bundan sonra hayatımın tamamında kendine bir yer edinirmiş gibi gözlerimi dikip ona baktım. Hiç çekmeden, kırpmadan, kaçırmadan... Karşında kalakaldım, etrafımdakilerin konuşmasını duymaz, konuşamaz oldum. O kadar kalabalığın arasında bir o varmışçasına yalnız kaldım sanki. Bir o kadar da kalabalık hissettim. Ben hayatım da hiç bu kadar güzel yeşil görmedim. Ahh gözleri...

Bana yazılmış hikayenin tamamını değiştiren ilk şeydi; "Ben sana yazılana dahil oluyorum tam da şu anda" diyordu ve ben engel olamıyordum. Hani şu kader dedikleri, bizim için yazılan biri vardı ya orada. Bu hissedilir mi bilmiyorum ama ben onun o olduğunu biliyordum o an. Kalbim göğüs kafesimi parçalamak için hızla atarken, etrafımda ki herkesin bende yaşanan bu garip duygunun haberlisi olduğunu düşünmüştüm bir an için. Anladıklarını, kalbimin ritim tutmak bilmeyen sesini duyabildiklerini... Zihnimden geçenleri bile okuyabildiklerini.

Fırat bana yaklaşırken dilinden dökülen kelimeler beni kendimden ediyordu. O kelimeleri içinde kayboluyordum.

-" Öncesinde; 'Ben kimseye aşık olmam, hayatıma dahil etmem.' diye büyük laflar ederken, sana aşık oldum ve seni deli gibi özlerken buldum kendimi. Nefesimi kesen şey ise ilk bana cevap verdiğin gündü. Seni severken hayalimde ki sana hayranlık duysam da, karşımda ki kadına daha bir başka tutuldum ben. Seni daha öncesinde tanıyor gibiydim, biliyor gibiydim Dicle. Bana o hissi veriyordun. "İnsan nasibini hissedermiş, tanırmış, sanki önceden varmış gibi hayatında.' Derler, sende bende öyle birşeydin Mahbube. Eskiden birini sevmem, sevemem sanırdım. Yanıdım, ve kimseye yenilmeyen bu adam bir sana sana yenildi.

Fırat, elinde lavanta buketiyle bana doğru yürürken, kalabalığın arasında bir an duraksamıştı. Gözlerini gözlerimde kilitlemişti. Derin bir nefes alıp ve yavaşça dizlerinin üzerine çöktü. Diz çöküşü, sanki zamanın durduğu bir anı simgeliyordu. Etrafımızdaki herkes nefesini tutmuş, bu özel anı izliyordu.

Fırat'ın diz çöküşü, sadece fiziksel bir hareket değildi; aynı zamanda kalbinin ve ruhunun bana olan bağlılığını ifade ediyordu. Dizlerinin üzerine çökerken, gözleri gözlerinden bir an olsun ayrılmadı. O an, Fırat'ın tüm cesaretini toplayarak, hayatının geri kalanını benimle geçirmek istediğini ilan ettiği andı. Hastane personeli ve diğer hastalar, o ana tanıklık etmek için etrafımızı sarmışlardı çoktan.

- "Dicle," dedi Fırat, sesinde heyecanı taşıyan bir ton vardı. Fırat, dizlerinin üzerinde, gözlerini gözlerimden ayırmadan konuşmaya devam etti. Sesinde derin bir sevgiyle.

- "Seninle tanıştığım günden beri, hayatımın her anı seninle anlam kazandı. Seninle güldüğümde, seninle ağladığımda, her anı seninle paylaşmak istiyorum. Seninle birlikte yaşlanmak, her sabaha seninle uyanmak istiyorum. Seninle geçirdiğim her an, hayatımın en değerli anı oldu ve bundan sonra da değerli olmaya devam etsin. Seninle birlikteyken, kendimi tamamlanmış hissediyorum ben.”

Etrafımızdaki herkesin gözleri dolarken, Fırat konuşmasına devam etti;

- "Gözlerim kilitleniyor, cennetine gözlerinin. Bir bahar ikram ediyor bana. Bilmiyorum o cennet gözlerini hak edecek kadar sevap getirdim mi sana, ama inandığım ve bildiğim bir şey için diz çöküyorum şuan. Parmağına, gökyüzünden yıldız çaldım. Seni sana ikram edeceğim tuhaf değil mi? Çünkü bende yaşayan senden, seni mahrum bırakamam. Şimdi izninle cennet gözlerinde bir yuva kurmak istiyorum. Şuan titreyen sesimi bağışla ama haykırmak geliyor seni tüm şehre, avazım yükseldikçe bağırmak istiyor seni. Kimsesiz olan güvercinliğimi yuva yapar mısın Dicle, benimle evlenir misin ?

Bu sözler, hastane koridorunda yankılanırken, herkesin kalbinde derin bir iz bırakmıştı. Gözlerimden akan yaşlar, Fırat’ın teklifine verdiğim cevabı anlatıyordu zaten. Başımı sallayarak;

-"Evet," diye fısıldadım

Fırat, parmağıma yüzüğü takarken. Hastane personelleri ve diğer hastalar, alkışlar tutuyordu. O an, hastane koridoru bir hastane değilde bir düğün salonuna dönüşmüştü. Fırat' ın planı sadece bunlardan ibaret değildi belimden sarıp dans etmeye başlamıştı. Dans ederken de sanki kimse orada yokmuşçasına;

"Sen aşık, ben sana aşık."

 

 

Loading...
0%