@piyara
|
"Seni özlemekten geberiyorum, görmüyor musun?" Diyince; Kalbimin gümbürtüsü sanki dışardan duyuluyor gibi hissediyordum. Yerinden fırlayacak gibi oluyordu. "Ben de özledim," demek istiyordum ona ama konuşamamıştım karşısında. Çünkü Figen hâlâ dışardaydı ve nerede olduğunu dahi bilmiyordum. Fırat, derin bir nefes alırken; -"Neden sevdim hıh? Gidecektin madem. Yüzün güzelliğin türbesi kadın ehl-i vade. Yad et, soy ağacının köküne ver fidan. Bir sen olurda, senle ben bir elfida. Maşuk adam, maşukadan çıkar seni hasret sanar. Ayrılığın ilk günlerinden bahsetmiyorum. Çünkü ben günleri değil seni elime verdim ve adını duyunca hâlâ hoplatıyor yüreğimi... En son ağzıma geldi, şiirimin ağzına ve ismini sazıma verdim. Bitmesin, uykumun sorunları. Bilir misin günaydından bu yüzden korkarım. Ah kadın ne güzel bakıyorsun, gözün doysun." Ve devam etti konuşmaya beni konuşturmadan; "Hüzün karası gözlerin vardı ve ben bendeki yerini sırf sen yoksun diye kaç defa azat etmek istedim, bilemezsin..." Derken yüzüme bakıp; -"Acıdan geberiyorsun ama hala mutluymuş gibi davranıyorsun. Biliyorum benden uzak durmaya çalıştığını, kaçtığını, hatta kendinden bile kaçıyorsun." diyerek devam etti konuşmasına. Bunları söylerken gözleri kızarmıştı, elleri titriyordu hatta. Öğrenmiş miydi neden ayrıldığımı diye düşünmüştüm bir anlığına ama imkansızdı ben bunu kendime bile açıklayamıyorken onun bilmesi imkansızdı... Birşeyleri anlamakta zorlanıyordum. Canım daha çok acıyordu benim. -" Başka birşey var. Benden kaçman, uzak durman, soğuk davranman.... Başka birşey var ve sen bunu saklıyorsun." Dedi. Sakin konuşmaya çalışıyordu ama yapamıyordu, beceremiyordu bunu. Sözlerini canımı yakmak için söylüyordu sanki. Gözlerim dolarken, kalbim durucak gibiydi. Yaşlar taşıp yanaklarımdan tek tek intihar eder gibi düşüyordu yanaklarımdan yere doğru. Nasıl nefes alınıyordu unutmuştum ben bir an için. Şiddetle inip kalkıyordu göğsüm. Sırtım oturduğum sandalyeyi dövüyordu ve ben hava tükenirmişçesine nefes almaya çalışmıştım. Boğuluyordum... Söylediği her kelime de ölüyordum, sustuğum yerde öldüyordum onu. Ondan uzak durduğum için, beni onsuz bıraktığım için suçluyordu. Onsuzken ölüp ölüp dirildiğim adam sözleriyle yakıp kavuruyordu beni. Yaşlar yanaklarıma sicim gibi iniyordu ve o nedenlerini bilmiyordu. Belki ondan kaçışımı, uzak duruşumu başka nedenlere başka şeylere yoruyordu. Ne düşünüyordu bilmiyordum. İçimdeki karmaşa, Fırat’ın gözlerindeki derin acıyla birleşince daha da büyüyordu. Suskun kalmama öfkelenmiş ve bağırarak; -“Aşkımız için direniyorum lan, seni kaybetmemek herşeyi yapıyorum, sen ise tek bir söz etmiyorsun kızım! Neden bunu yapıyorsun, geberiyorum, deliriyorum sensiz lan ben. Daha ne kadar kaçacaksın Dicle?' diye soruyordu kan çanağına dönmüş gözleriyle bana bakarken. -“ Kaçmıyorum, neden direniyorsun ki?” diye sordum. Sesimdeki titreme, içimdeki korkuyu açığa çıkarmıştı. Fırat hemen cevap vermişti; -“Çünkü seni seviyorum. Her şeyden önce seni seviyorum,” diye yanıtladı.
-“Figen, onunla birlikteymişsin önceden, neden bıraktın onu?” İçimdeki acıyı bastırmaya çalışarak sormuştum bunu. -“Onu hayatıma almadım hiç sevmedim onu anlamıyor musun kızım. Figen hayatıma hiç girmedi, birlikte olmadık, o saplantılı ve takıntı haline getirdi beni" dedi. "Seni, bir seni sevdim ben. Hiç tanımadığım o masum ve saf kızı sevdim. Seninle her şey farklı oldu kızım sevmeyi bilmeyen bu adam kendisini sende gördü. diyerek devam etti. Gözleri, gözlerimde kaybolurken. -“Ama Mert… O her şeyi anlattı” dedim. -" Dicle yeni tanıdığın, daha doğrusu tanıdığını sandığın o adama inandım deme bana sakın. O it herif ablasının yolundan gidiyor. O sadece kin besliyor. diye yanıt verdi. -“Gerçek olan bir sendin ve seninle olan herşey gerçekti. Beni seviyorsun Dicle biliyorum neden kaçıyorsun?”diye sordu yine sorusunu tekrarlarcasına. -"Hislerim değişti sana karşı, sevmiyorum se..." Derken daha konuşmamı bölüp; -“Ne zaman bana doğruyu söyleyeceksin Dicle?” diye sordu öfkeyle. Sakin kalmaya çalışan yanı yok olup gitmişti bir anda... Fırat’ın gözlerindeki öfkeyi görünce içimdeki acı daha da derinleşiyordu. Bir yandan Fırat’ın ona olan sevgisi, diğer yandan Figenin tehditleri arasında sıkışıp kalmıştım. -“Fırat, hislerim değişti dedim ya!” diye bağırırken bile sesime titreme eşlik ediyordu. - “Seninle her şey çok karmaşık, seninle yaşadıklarım beni yıprattı. Mert’in söylediklerine inanmamak için kendimi zorlamaya çalışıyorum ama bu imkansız!” dedim. Fırat, gözlerimde gördüğü korkuyu hissedebiliyordu sanki bunu nasıl anlıyordu bilmiyorum ama biliyordu sanki herşeyi. -"Bu kadar mı Dicle? Her şeyin üstesinden gelebileceğimizi biliyorsun. Beni seviyorsun, bunu inkar edemezsin!” derken sesindeki çaresizlik onu daha da kırılgan hale getiriyordu. -“Sevmek yetmiyor ama... Ben onca olan şeyden sonra hiçbir şeyle baş edemiyorum!” gözlerimden süzülen yaşları silerken, içimdeki acı büyüyor, büyüyor bir dağa dönüşüyodu. “Mert’in ablası Figen’le olan geçmişin beni korkutuyor. Seninle olan her şey gerçek ama onunla olan bağlantın beni rahatsız etti fazlasıyla." Dedim gözlerimi ondan kaçırarak. -"O benim geçmişimde bir gölge Dicle . Onunla bir geleceğim yoktu olmadı, Figen kendi kendine gelin güvey oldu. Platonik bir aşk onun ki, seninle her şey farklıydı. Bunu anla Dicle! Sen benim için her oldun, her şeysin,” diyerek elletimi tutmaya çalışmıştı. Fırat’ın ellerini hissettiğimde avuç içlerinde sıcaklık biraz olsun beni rahatlatsa da, aklımdaki düşüncelerde beni kemiriyordu. -“Ama Mert… O her şeyi biliyor,” dedim. -“Biliyor ama gerçekleri çarpıtıyor! O sadece kin besliyor ve seni bana karşı kışkırttı ablası için bunu yaptı Dicle,” diye yanıtladı Fırat. Kararlı bir ses tonuyla. “Bunu anla! Benim kalbim sadece senin için atıyor.” O öyle konuşurken içimdeki çatışma büyüyordu. Ona nasıl oldu bilmiyorum ama Figenin bütün söylediklerini anlattım. Beni Fırat'ın hayatıyla tehdit ettiği de dahildi buna. -"Sana zarar verecek seninle olursam Fırat.” dedim. -“Zarar vermesine izin verme o zaman! Sen güçlü bir kızsın, Dicle. Ben yanındayken hiçbir şeyden korkmana gerek yok,” dedi. Fırat, gözlerinin derinliklerinde bana olan sevgisini hissettirmişti. Fırat’ın sözlerinden cesaret alarak derin ve rahat bir nefes almıştım uzun bir zamandan sonra. - “Belki de haklısın ama içimdeki korku çok büyük,” dedim gözlerim dolu dolu, dudaklarım gözlerimde ki doluluğa titriyerek. - “Korkma Dicle. Ben buradayım ve seni asla bırakmayacağım." Derken beni rahatlatmak adına; "Kızım o kadar kurşunun içinden sağ çıktım, ben kolay kolay ölmem merak etme.” diyerek hafif bir sırıtmayla gözlerime derin derin bakmaya devam etmişti. - “Peki, o ne yapmalıyız, ne yapacağız Fırat?” diye sordum. -" Şimdilik ben ve sen tabi Civanda burda ondan başka kimseye birlikteliğimizden bahsetme yavrum. Figen sandığımız kadar hafife alınacak biri değil. Bana zarar veremez ama sana zarar verebilir. Onun sana zarar vermesine izin veremem,” dedi. - "Ya öğrenirse bizi, bu tehlikeli olabilir,” diye itiraz ettim. -“Tehlikeli olabilir ama senin güvenliğin her şeyden önemli. Birlikte hareket edersek üstesinden gelebiliriz kızım,” derken daha; -"Tamam,” dedim bana gelen bir cesaretle. “Ama İlkay ve Nilay ablama seninle olduğumu anlatacağım. Onlarla ve Civanla konuşmalıyız.” dedim. Fırat'ın gülümsemesi kocamandı bütün öfkesi silinmişti yüzünden. - “İşte bu! Herşey yoluna girecek.” dedi. "Şimdi çıkalım burdan sana bir kart ve bir telefon göndereceğim kargoyla. Benimle konuşurken o telefonu kullanacaksın." Başımı tamam anlamında sallayıp;. -“Dicle, Figen ile yüzleşmek için bir strateji geliştirmemiz gerekiyor. Onun ne düşündüğünü bilmeliyiz. Bu yüzden, onunla yüz yüze gelmeden önce bazı bilgileri toplamamız lazım.” derken. Ben hemen; -“Nasıl bir plan düşünüyorsun?” diye sordum, merakla. Fırat, düşünceli bir ifadeyle yanıtladı sorumun cevabını: -“Öncelikle, Figen’in nerede olduğunu öğrenmeliyiz. Onunla konuşmak için bir fırsat yaratmalıyız. Belki de onu bir yere davet edebilirsin. Biliyorsun ki seni mutlaka arayacaktır yine.” -"Tamam." Derken ben. -" Bu konuyu konuşağız Dicle ama şimdi değil. Burada olmaz." Dedi konuyu kapatarak. Fırat’la kafede geçirdiğimiz o anlar, içimdeki tüm karmaşayı bir nebze olsun dindirmişti. Onun gözlerindeki sevgi, belki de en çok ihtiyacım olan şeydi. Ama kafamda hâlâ birçok soru vardı. Fırat’ın yanımda olduğunu bilmek, beni biraz olsun rahatlatmıştı ama Figen’in tehditleri aklımı kurcalamaktan bir türlü vazgeçmiyordu. Kafeden ayrı ayrı çıkmıştık. Sevdiğim adam bana aitken bile ondan uzak durmak zorundaydım. Sanki bana ait değilmiş gibi davranmak zorundaydım. Nereye kadar böyle olacağını bilmedendi bu durum. Fırat’ın yanımda olduğunu bilmek, onu hissetmek, bana güç veriyordu. Fırat'tan; -“Albayım,” dedim telefonda, “Dicle’nin güvenliği için acil önlem almalıyız. Figen’in tehditleri ciddi ve onu korumak için birlikte hareket etmemiz gerekiyor.” Albayın sesi ciddiyetle yankılandı: - “Anladım Fırat. Dicle’nin yanında olmayı sürdüreceksiniz. Herhangi bir sorun çıkarsa hemen bana haber vereceksiniz. -"Albayım, Dicleyle yeniden birlikteyiz ve artık oda bizimle birlikte haraket etmek zorunda. En son kaçırıldığını biliyorsunuz. Artık bir sorun olsun istemiyoruz. Sizden ricam bir telefon ve bir kart kargoyla Diclenin evine gönderilsin" diye rica etmiştim. -"Tamam Fırat. Ama her hangi bir sorun olmasın. Dikkatli ve özverili olmalısınız. Ben burdan halledeceğim kargo işini." Dedi. Oturduğum yerden Dicleyi düşünürken ben Civan yüzümde ki sırıtışın nedenini meraktan; -"Neye sırıtıyorsun oğlum sen?" Diye sordu yüzüme bakıp avanak avanak gülerek. -"Dicle..." Dedim. " Lan bugün onunla görüştüm. Herşeyi konuştuk. Dicle herşeyi anlattı. Lan öyle davranması, Figen tehdit etmiş kızı o yüzdenmiş bu tavırları" derken. -" Bir dakika, bir dakika." Dedi Civan şaşkınlıkla. " Düzgün anlatsana dostum şunu bir." Dedi merakla. Kafede olanları anlatırken. Diclenin kuzenleriyle de konuşucağını da söylemiştim. |
0% |