Yeni Üyelik
6.
Bölüm
@plutorik

"Hep takıldığımız bi mekan var. Bu saatlerde bizim gibiler oluyor yani kaynaşmak için büyük bi fırsat!"


Onur bana yolda sevdikleri yerleri gösterdi. Bir sürü güzel köprü altı ve ara sokak. Bu kadar fazla insanın grafiti yapıyor olduğunu görmek beni mutlu etmişti açıkçası.

Kafenin önüne geldiğimizde içerisinin kalabalık olması beni şaşırtmıştı. Emre bu şaşkınlığımı anlamış olacak ki beni bilgilendirdi sağolsun.


"Bu kafe benim babamın. Şu an emekli olduğu için işleri ablam ve ben devraldık umarım seversin."


İçeri girdiğimde arkadan gelen hoş bir jazz müzik duydum. Etraf endüstriyel tasarıma özgü raflarla doluydu. Tertemiz koyu gri renkteki duvarlardan sadece biri renklerle doluydu. Bir sürü insan sadece o duvara adını bırakmıştı. Duvara hayran bakışlarımı gören Onur eline markerını aldı.


"İstersen oraya tag at Davut."


Onlara döndüğümde hepsi teşvik edici şekilde bana gülümsediler.(Akif hariç)

Yavaş yavaş duvara doğru ilerleyip elime lila markerı aldım. Tadını çıkararak adımı yazdım. Pluto.


Arkamı döndüğümde Onur ve Ömer' i beni izlerken buldum.


"Çok güzel attın."


Onur' un övgüsünü Ömer ve Emre onayladı. Burada çok rahat hissediyordum. Kendim olabilirmişim gibi.


Kafede bir sürü kadının olması da bir başka güzellikti. Hepsi de tarzıyla dikkatleri üzerine çekiyordu.


Bulduğumuz boş bir masaya oturup Emre' nin ablasını bekledik. Yaklaşık 5 dakikalık geyiğin ardından ablası geldi. Kızıl saçları ve suratındaki çilleri gözüme çarpan ilk şeydi. Fiziği güzeldi ve kendini ortaya atan iddialı bir tulumu vardı. Emre ile aynı ela gözlere sahipti.


"Selam gençler hoşgeldiniz! Bugün ne istersiniz?"


Emre gülümseyerek eliyle beni işaret etti.


"Abla tanıştırayım bu Pluto."


Yüzünü hızla bana çevirip elini uzattı.


"Tanıştığıma memnun oldum canım, umarım burayı beğenirsin!"


"Evet, havası şimdiden beni sardı."


Tatmin olmuş yüz ifadesiyle Emre' nin kulağına eğildi. Emre o konuşurken kafasıyla onayladı ve ardından mutfağa geri döndü. Merakımı anlamış olacak ki konuşmaya başladı:


"Önemli bi şey yok. Menü isteyip istemediğimiz sordu."


Yemek ve içecek çok riskli. Sonuçta maskemi çıkaramam.


"Ben bi şey istemiyorum, hastayım biraz."


Emre başıyla onaylayıp telefonunu çıkarttı:


"Numaranı alabilir miyim? Daha sık görüşmek eğlenceli olabilir."


"Tabii, bence de eğlenceli olur."


Ömer ve Onur kıkırdarken birbirimize numaralarımızı verdik. O sırada menüler gelmişti.


"Ben limonata alayım Lale Abla!"


"Bana da çikolatalı süt."


Ömer ve Onur büyük ihtimalle hep içtikleri şeyleri söylemişlerdi bile. Akif tabiki hiç bir şey istemedi. Emre de bir soda aldı. (Kimsenin alkol almaması içimi rahatlattı)


"Eee Davut hangi üniversitedesin?"


"Ahh ben mezuna kaldım."


Tabii yaşını 18 dersen böyle olur akıllım. Olsun atlattık bunu da.


Onların kız muhabbetini sessizce dinlerken gelen bildirim kurtarıcım olmuştu:


Babam: Kızım neredesin?


Siz: geliyom baba beyzadaydim


Babam: Yarım saate gel.


Siz: tm


Muhabbetin ortasında kalkmak biraz ayıp olacaktı ama yapacak bir şey yok. Babamı daha fazla şüphelendiremezdim.


"Beyler ben kalkıyorum. Evde bi iş çıktı."


"Ciddi bi şey yok dimi abi?"


"Yok yok sağolun, hayırlı akşamlar."


Gitmeme çok da takılmamaları beni rahatlatmıştı. Dışarı çıktığım gibi maskemi çöpe attım ve ciğerlerimi muhtaç kaldıkları havayla doldurdum.


"Davut! Kalemini unuttuuuun!"


Hay böyle işe. Tam maskemi çıkartınca mı aklına geldi Ömer? Hızlı düşün... Kolumla ağzımı kapatıp hasta gibi mi davransam? Ya da peçeteyle burnumu kapatayım yeni hapşurmuşum gibi görünür...

Ben bunları düşünene kadar Ömer çoktan yanıma gelmişti:


"Davut?"


Elini omzuma koymuş arkama dönmemi bekliyordu. Nefes alış verişim hızlandı, stres katsayım iyice arttı. Elinin sıcaklığını artık hissedemez olduğumda dizlerimin bağı çözüldü.


"Davut? İyi misin lan!"


Kafamı hızlıca salladığımda önüme eğildi. Suratımı kollarımın arasına gömmüştüm.

Aniden kalkıp koşmaya başladım. Ömer arkamdan bağırıyordu ama nefesimin yüksek sesi her şeyi bastırıyordu. Koştum, koştum. Sanki arkamdan biri kovalıyordu.

Neden bu kadar stres olmuştum ki?

Kesin herkese anlatacaktı. Yalanım ortaya çıkarsa ne olurdu? Bok gibi ilk izlenim...

Ömer kırılmış mıdır?


Sadece eve gidip uyumak istiyorum.


---------


İsteğimi yerine getirmiştim. Babamın meraklı sorularını geçiştirip yalpalayarak odama girdim. Fazla stres altında kalınca gelen yorgunluk yerime çökmeme sebep oldu. Üzerimdeki yağmurluğu bile çıkartmadan düşen ekmek gibi yatağıma yapıştım.

Sabah uyandığımda -tabii uyanmak denebilirse- otobüs saati çoktan geçmişti. Her yerim ağrıyordu ve üşüyordum. Büyük ihtimalle hasta olmuştum. Dün gece hava soğuktu ve koşup terlemiştim. Yatağımın yanındaki komidinde bir not buldum.

"Acil şehir dışı işim çıktı üzgünüm. 1 haftaya kadar uzayabilir."

Yatağıma uzanıp bastırdığım şüphelerimin zihnimi ele geçirmesine izin verdim. Babam neden hep dışarıdaydı? Emekli adam. Şehir dışında ne işi olabilir ki? Annem hakkında mı. Ama baba bunu atlatalı çok oldu. Sanırım...


8 yıl önce annem bizi bıraktı. Evimizin neşesi, çocuğu gibiydi. İlkokul öğretmeni olduğu içindi belki de. Çocuklar onu çok severdi, sevimli hallerinden ötürü.

 

Okuldan çıkmış annemin gelmesini bekliyordum. Bekledim. Beklemeye devam ettim. Kesin bana şaka yapıyordu. Hava kararmaya başlamıştı, üşüyordum. Bazı insanlar acıyıp neden beklediğimi sordular.


"Annemi bekliyorum!"


Her an bir yerden çıkıp sarılma ihtimali zihnimi diri tuttu. Okulun etrafında annemin saklanmış olabileceği yerleri aradım. Çöpün içini karıştırdım, arabaların altına baktım.

Kuşkusuz o gün saklambaçta harikaydı.


Karnımın gurultusuyla çivilendiğim yataktan kalktım. Telefonumda bir sürü bildirim olduğunu biliyordum ama açasım hiç yoktu.


Mutfağa girip kendime yulaf ve yumurtalı omlet yaptım. Bu sefer kulaklığımı takmadan telefonumdan şarkı açtım:


Moments x When Roses Bloom - Teesa


Hayattan tekrar zevk almamı ve elimdekilere şükretmemi hatırlatan bir melodi. Sandığımızdan daha çabuk yaşlanıyoruz diye bas bas bağırıyordu.


Kahvaltımı -tabiki- bitirmeden masadan kalktım. Bugün lisenin başında alıp hiç dokunmadığım tuvalimi doldurmak istiyordum. Boyalarımı ve tuvalimi önüme koydum. Fırçayı elime aldığımda ne çizmek istediğimi bilmediğimi anladım. Boyamak istiyordum ama neyi? Pintereste girip karşıma çıkan ilk şeyi çizeceğime dair kendime söz verdim. (Pinterestte referans aramak bazen 2 saati bulabiliyor anlayan anladı.)


İlk resim...


Bir balina!


Hoş hayvanlar. Büyük ve heybetli görünümleri onları güvenli gösteriyor benim için.


Toplam 4 saatin ardından sadece yarisini bitirebildim. Her fırça darbesini incelikle ve özen göstererek yapmaya çalıştım. Sanki fırça bir uzvum gibi.


Resim çizmek... Nasıl desem? Konuşmadan kendimi anlayabilmenin yolu. Konuşmayı sevmediğim için bazen ben bile kendimi anlayamıyorum. Çizimlerim ayna gibi hislerimi, kişiliğimi yansıtıyor. Yani ben kendimi böyle buldum.


Bu bölüm biraz da İrem' in anlaşılmasını istedim. Nasıl biri olduğu, düşünce tarzı. Bu sayede verdiği kararların sebebi daha makul görülebilir. Eleştirileriniz beni geliştirecektir, yorumlarınızı sakınmayın!

Loading...
0%